Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 4 15 ‘Onbeş yıl hapsine..! Hades’in sessiz gülüşü Anubis, Anubis!!! 16 Anlatamam kimseye Yönetime Ortak adamı İşte bir patlama O yerde Ben ayakta Böyle çektiler Tarihe fotoğrafı... 17 Hücrede en bol olan Zamandır Yaşanan hep aynı Andır Gerçekle düş Karanlıkla aydınlık Seçilemez artık... ‘Sokrates nerde?’ ‘Gelmeyecek’ Yanıtını verir Eflâtun ‘Kıskanırdın onu sen?’ ‘Hayır!’ Der sevecen ‘Yoktu zaten yazdığı bir nen, iner çıkardı sözün sonsuz çukuruna!’ ‘Yalan! Sen Attika diliyle konuşan bir Musa’sın!’ Güler Eflâtun hırçınlıklarıma ‘Erdemi aramak bilinmezin bilgisini bulmaktır, *********tir madde acı verir ademe’ ’Baskıcı bir kurum Yaratır köle ruhlu bir toplum’ Sözcükleri Dökülür dudaklarım arasından Kaybolur Eflâtun... 18 Tabanı Malta taşlı Hücremin her karışında Duvarı nemli Kesme taşlarında Anlıyorum artık Tanrı’yı da O Yakın çağların değil Evrimleşmemiş düşüncenin Bereketli, doğurgan tanrısı Kybele Hebe Havva Umay Artemis Afrodit Anadolu’nun... KATO Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 5 19 Üzümler toplanır, Şarap demlenmeye koyulur, Güneş inmez Eski battığı yerden... Şenlikler de biter Güz toplar yağmur Hüzün bırakarak Son Bakha da Kurtulur kendi kendinden EVOHE! Evlerin kapıları birer birer Karanlıklara örtülür Uzanır yatağa çırçıplak Kybele Tükenir Attis... 20 Henüz Tanrı kadındır bu an Ve Öncesiz gülüşüyle Çocuktur zaman Sağmamıştır geçmişi Zeus Baba Saklanmıştır mega yıldız yılı içine Söylememiştir Homeros Türküsünü... Düşmemiştir ana rahmine Oidipus! KATO Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 6 21 Hapishanenin aydınlığından Üsküdar’ın karanlık sokaklarına İstanbul’un kanayan yüreğine Eski bir ahşap evin Tek odasına sığınmak İşgal altındaki İstanbul’u Yaşamak... Bir dostu Olmamak... Ya rahman ya rahim Ya vahhab, ya kuddum Aydınlık, karanlık Karanlık, aydınlık Aydınlık, karanlık... 22 Ak sakallı Saçları dökük Şimdi düşünüyorum da Nanay akıllı... Iplik gibi akan su Ellerim Kollarım Ağzım Burnum Ve Yunulur ayaklarım... Kumrular Guruldar bakarak bana Eprimiş kilim... Secdeye varıp Alnım değerim Kuru bir el uzanır Çekip alır Yalnızlığımdan Garip bir sevinç duyarım Dizdize geliriz Bakışlarımız dolanır birbirine O Ben olmuş Ben O’nu bulmuşum Yüreğim Yalnız Ve öksüz Ve yetim... Çarpıyor kulaklarıma; ‘iyyâke na büdü ve iyyâke nasta’ıyn’ Kaç kez? Bilemem. İki sevgili gibi Veririz el ele... Ya hak, ya Hannan Ya Halim Aydınlık-karanlık Karanlık-aydınlık KATO Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 7 23 ‘Üç yıl kalebentlik!’ Bodrum’a... Şimdi bir türküdür Anılarımda... Yola çıktık Ankara’dan Cebeci cezaevine Elveda! Ilk uğrak İzmir Merhaba! Demeden indirdiler Afyon’a... Sanırdım ki Bodrum kolay gelir Çoktan varmıştı yerine ya Zekeriya? Kaçacağım diye Koymadılar vapura Kaldı umut artık Sabu-ra Aydın ve Çine’yi göreceğim’çün Sevindim yazgıya Varınca Muğla’ya Vurdum kendimi Aşk mektuplarına... Ey okur! Şaşırdı mı Şakir-Cevat deme!? Bu karanlıkta Tutuldu kara sevdaya... 24 Altı ay sonra Yaklaşmıştım Bodrum’a Arada Yine verildi Milâs’ta bir mola... 25 Dayan dizlerim dayan Oturmadığı’çün kıçım Bir at sırtına Yayan varacaktım oraya... 26 Amma Yine muzaffer girmiştim Küheylanın sırtında Bodum’a Bir jandarma komutanı Bir kaymakam ‘Serbestsiniz!..’ ‘Özgürsünüz!..’ Dilediğim gibi dolaşacağım... Ya hey!!! Hoplayamadım Altı aylık yorgunluk Ta yüreğimin üstünde... Çöktüm. 27 Özgürlüğün ilk nefesi Dudaklarımda cıgara Titreyen eller Bir fincan kahve Durgun Ağır Ve şaşkın Bakışlar, Suskun bir teşekkür... KATO Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 frozencim şimdi okudum bu yazıyı çok duygulandım Sizin için ne derece önemi var bunu bilmiyorum ama ben bu satırları yazarken gözümden damlalar akıyor klavye üzerine. Erkekler ağlamaz lafı bana göre değil. Ağlamaktan hiç utanmadım,duygularım,acılarım beni boğduğu zaman hep ağladım.Yine ağlıyorum... Sizleri tanımıyorum ama sizlerle paylaşmak istiyorum.Lütfen;bu satırlara bir seven olarak sahip çıkın ve lütfen yazılı satırlar olarak geçmeyin. Okudukça yeryüzünde insanlar neleri yaşarmış diyeceksiniz buna eminim. Bir memur ailenin en küçük çocuğu olarak babamın tayininin çıktığı bir köye taşındık.Huzursuzdum,okulumu bir köy okulunda okumaktansa ,şehirde medenice okumak istiyordum.kaydımı yaptırdı babam okula.İlkokul 4. sınıftan başladım köy okuluna.Beni bir sınıfa verdiler.Öğretmen köyde yabancı olduğumu biliyordu ve hangi sıraya oturmak istiyorsan otur dedi bana.Bir kızın yanı boştu sadece oraya oturdum.Hayatımı adadığım,gidişiyle beni bitiren insanla ilk o zaman tanıştım.İsmi Altınay idi.Çocuk yaşımda bile onun güzelliği beni çok etkilemişti.Masmavi gözleri,gamze yanakları ile arada bir bana dönüp gülüşü,yanlış yazdığım notlarımda kendi silgisiyle defterimdeki hatayı silmesi beni o minik yaşımda ona bağladı.O dönemlerde çocukça bir arkadaşlıktı. Zaman ilerledikçe onsuz tek saniye geçiremiyordum.ya ben onlara gidip ders çalışıyor, yada o bize geliyordu.Mükemmel bir paylaşımcıydı.Yüreğini,sevgisini,dostluğunu daha o yaşta vermişti bana.İlkokulu birlikte okuduk ve aynı sırada bitirdik.Hep onunla hep ona biraz daha alışarak. Ortaokula geçtiğimizde ailelerimize rica ettik ve bizi aynı okula yazdırdılar, hatta aynı sınıfa,hatta aynı sıraya oturmamız için babalarımız öğretmenlere adeta yalvardılar.Başarmıştık. Yine aynı sıradaydık.Geride kalan ilkokul dönemindeki iki yılda anladım ki onsuz hayat bana huzur vermiyordu.Yaşımız olgunlaştıkça o beni,ben onu daha çok seviyordum.Çocukça başlayan arkadaşlığımız sevgiye aşka dönüşmüştü ortaokul yıllarımız bitmek üzereyken.Şehir merkezinde.Ailelerimiz liseye geçtiğimiz sırada ortak bir karar aldılar.Buna göre tek ev kiralayacak ikimiz aynı evde kalacaktık.Annem de bizimle kalacaktı.Allah\\\'ım o karar bize iletildiğinde dakikalarca sarmaş dolaş kutlamıştık bunu.Ona aşık olmuştum.Aynı duyguları o da paylaşıyordu ve bunu fark eden ailelerimiz okul bittiğinde evlendirelim diye karar almışlardı bile.Ona tapıyordum artık.Haşa Allah\\\'a şirk koşar gibi günah işlercesine seviyordum.İlk elini tuttuğumda sakın bir daha bırakma demiştim. Yanakları kızarmıştı,utanmış ve başını önüne ! eğmiş,gülümsemiş ve elimi sıkı sıkı kavramıştı.Artık her gün elele tutuşup okula gidiyor okuldan çıkarken elele dolaşıyor geziyor öyle gidiyorduk evimize.Arada bir elleri terler ve her terleyişte elini elimden kurulamak için çekerdi.Bunu her yaptığında kızar elimi bırakma diye azarlardım,hep tamam tamam diyerek gülümser ve hızla elini avucuma sokuştururdu. Her şey harikaydı,dünya cennet gibiydi gözümüzde.Yıllar akıp gidiyordu mutluluk içinde.Nihayet liseyi de bitirmek üzereydik.karne dönemi gelmişti.Karnelerimizi aldık hiç kırığımız yoktu.Sevinçle sarıldık birbirimize elimi tuttu.bunu kutlamak için bir cafeye gidip cola içerek kutlayacaktık.Okulun az ilerisinden geçen bir çakıl yol vardı.Her zaman toz duman içinde olurdu.çakıllarla kaplıydı.O yolun benim ve ölürcesine sevdiğim insanın ayrılmasında bu kadar rol oynayacağını bilsem hiç girer miydik o yola.Neler vermezdim o yolu yürümemek için. Eli yine elimdeydi,ansızın elini çekti,terlemişti yine eli.Sanırım dört adım atmıştım.Dönüp yine azarlayacaktım.Çünkü hem elimi bırakmış,hem de geride kalmıştı.Dönüp baktığımda Dünya başıma yıkıldı.Sanki gök kubbenin altında kaldım.yerdeydi ve yüzünden kan fışkırıyordu.ne yapacağımı bilemedim üzerine kapandım yüzüne yapışmış saçlarını kaldırdığımda hayatımı bitiren o görüntüyle karşılaştım.Başı kesilmiş bir tavuk gibi çırpınıyordu.Suratına bir taş parçası bıçak gibi saplanmıştı ve bakmaya doyamadığım mavi gözlerinden biri akmıştı.Suratının yarısı yoktu.Hırlıyordu bana bir şeyler demek istiyor kanla kaplı diğer gözünü temizleyerek bana bir şeyler demeye çalışıyordu.Yoldan geçen bir kamyonun tekerinin altından fırlayan bir taş suratına saplanmıştı.Ölürcesine bir aşkı,geleceğimizi kibrit büyüklüğünde bir taş parçasının bitireceğini bilemezdim.Donuk donuk hiç konuşamadan yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ellerini tuttum kaldırdım başını göğsüme dayadı ve elimi sıkı sıkı tuttu.Akan kan ellerimize damlıyordu.Yoldan geçen bir araba durmuş bizi seyrediyordu,hastaneye yetiştirelim dediğimde kanlı olduğu için almadı ve kaçtı gitti.Kimse arabaya almıyordu.çevreme bakıp yardım eden demekten,ona dönüp seni seviyorum,beni bırakma,dayan demekten başka bir şey yapamıyordum.İki dakikalık bir çırpınıştan sonra kucağımda öldü.Cennet olan Dünya 5 dakikada cehenneme döndü.Tam dokuz yıl oldu onu yitireli. Kendime olan güvenimi yitirdim.Artık kimseyi sevemem,kimsede beni sevemez korkusundan kurtaramıyorum kendimi. alıntıdır.... Bu yazıyı okurken sizinde eliniz terlediyse o zaman bilin ki sizde sevdiniz…. duygulandınız hatta ağladınız ama işte kader… Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 8 28 Koca bir çınar altı Umutlarım halâ Onun altında saklı! Yirmibeş kuruşa bir ev Kıyıda... Birbaşıma... 29 Kapadım sokağın kapısın’ Açtım denizin kapısın’ Üç-dört yaşlarında Uzun sarı saçlı bir çocuk... Ha bakarım, de bakarım Faleron’daki aşkıma Unutmamışız birbirimizi... 30 Basarım kumsala ayak Dalar özgürlüğün mavisine Düşer üzerimden bir yaprak Sızar laciverde Çıkarım anadan üryan Koşarım bir kovaya Daldırırım suya Serperim her yana Fışır fışır, fışır fışır... Arınır ruhum karanlıklardan Tuzlusuyla, tatlıs/ı/uyla Değildir pisliği Akıp giden Makbet’in... Akar gözyaşı ‘Panta Horei; Kai auden menei;’ 31 Attım Musa’yı Sattım Cevat’ı Bıraktım Şakir’i Üçü de gömüldüler Ak köpüklerine Lâciverdin Uzaklarda bir fener Göz kırptı çapkınca Batan gün ışığına Derinlikler ses verdi Balıkçı! Balıkçı! Balıkçı! Budha gibi doğruldum Sözlerin ardından... 32 Aydınlığın sesini muştuluyorum Bilimin babası Thales Tıbbınki Hippokrates Şehirciliğinse Hippodomes Ya serüvenci Herodotes Neyin babası? Unutabilir miyiz Şiirin ustası Homeros Karanlık batının kargışladığı Anadolu’dan. 33 Bir söylence anlatayım ‘Astyages alırsa karı olarak Aryenis’i Barış ölümsüz olacaktır Alyattes ile Kyaksares arasında Ne aldatmaca değil mi Thales? Bilmiyorlarsa bir parça Müselles?! KATO Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 birinci ölümüm..ikincisi..üçüncü ölümüm...insan kaç kere ölür ki? Yanlızlık özgülüğün İki hırçın kanadıdır Biri kavuşmaya hasret Kendinden bile uçkun Diğeri kaderden ayna Mecburen çırpınmakta Birinin aklı yerdeyse Diğerinin aklında yer ne Ortada şaşkın bir beden Kanatmı ben benmi kanadım Biraz evvel alçak uçtum Çarpışsaydık anlardım Korkmaya cesaretim yok Yer kandırmaz uçarım Yanlızlık özgülüğün iki hırçın kanadıdır Her nedense uçmaktan hep Korkardım ben düşmekten hep Yerden sıtkım sıyrılınca Üstündeyim bulutların Biraz evvel alçak uçtum Çarpışsaydık anlardım Korkmaya cesaretim yok Yer kandırmaz uçarım Mete Özgencil Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 9 34 Bugün, Gömütünde bulundum Mauzole’nin. Ihtiyar sardunya Böcekler ve kuşlar Söyler şarkısını Anadolu’nun Zaman çırçıplak, ören yapyalnız... ... Adak merdivenlerine oturdum Üç köşeli obsiyen taşına Uzatmış boynunu Ölümü düşündüm Gözü yaşlı Scopas Çok yalnız... ... Fırtınalara saçlarını bırakmış Gözleri oyuk, gövdeleri kırık Heykel ve sütunların Pythis’i Maviliklere uzanmış Güneşi ve denizi Kokluyor boru çiçekleri Doğa çırçıplak Işsiz Bryaksis Scopos’dan daha yalnız... ... Bakınca geri Iki pencereye bakışımlı bir kapı Yeşil gölgesinde asmanın Bir eski anadolu evi Iki çift dudağın değişi Canlandırır Mauzole’yi... ... Bir otobüs sireni Taa uzaktan Ürpertir Leochares’i İtişlerle, kakışlarla, gülüşlerle Bir baştan girip Çıkarak ötekinden Bastırırlar yalnızlıkları Yirmibirinci yüzyılın Donkişotları Ürkütürler sevgili kızkardeş Artemisia’yı... ... Susar böcekler, kuşlar Önüne bakar Binbir güneş ağacı Sessizliğe gömülür boru çiçekleri... ... Duyulur Bitişik duvardan Ihtiyar köylü kadının Azarlayıcı sesi... Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 10 35 İnsan Törpülüyor zamanı; Şimdi, Yanımda herkese yer var Sırayla ya da sırasız Buyursunlar... Tüm geçmişi, şimdiyi ve geleceği Anlatsınlar Ben dinliyorum.”] KATO Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 insan yaşamayı öğrenene kadar ölür bence I. Hadi gelin şimdi, aykırı bir ayrıksılık suratım…şakacıyım bilirsiniz… muhalifim en sarrafından genetik mühendisliğine,ilme,sınaiye,dinsizliğe… düztaban bir deliyim...izlerimde yorgun yansızlığım harflerde boğulmuş, itilmiş karanlık bir sahirim ben...sahiciyim… oysa beşer iliği boş bir düğme gibi duruyor yakamda sokak adamları,kudurmuş çocuk tinerciler sosyalistler,liberaller,iğne baz kehanetler doktrinler,diş macunları,vaaz verenler evdeki karın çöpe attığın kondom artığın, günah seansların,lahit tapınmaların görkemle döşediğin zahmetli hayatın… beyninde ufalanan gazete manşetleri, çoğu ne kadar öfkeli, yasaklı mı sanıyorsunuz dilimi,yazabilirim hepsini… yaşamın çitinden sarktı çocuk gözlerim kilitledim kemiklerimi güç sizde artık,çizgi filmlerden çıktı şiddetim çağ çocuğuyum,beni siz yarattınız irinli... ezin isterseniz geleceğimi bir ucuz izmarit gibi sünniyim,işçiyim,iticiyim…sarkmış debelenmekteyim… bildiklerimi anlamasanız da olur, söylediklerimi bilin yeter ö l ü r s e m ciddileşeceğim söz, gerisi boş geliyor; yaşanan gün bir öncekiyle aynı bense kralın en dandik soytarısı, gelin…hadi gelin...şimdi… kararlarımla değilse de -bir yerlerde düşürmüş olmalıyım- karanlığımla yürüyorum üzerinize,takip edin beni, söylenip duran batı değilim,düşkün barbarım ben, fetvaya kanasım yok, eşelek düşlerimle ödünç aldıklarınızı avucuma bırakın bütüne varacak halıdaki atlas soykırımlarım yüzüme, gözlerime baksanıza, yansıyan beşer ağlaması ben mutlu bir kızım...adım neydi ki… bu aralar hafızam yaralı unutuyorum birçok şeyi ... II. şiir yazan bir kadın ıslak saçlarını taradı, cama karşı, çıplak bir adamdan uçtu gitti kokusu küçük adımlarını öteki cılız sevdalara attı,anlamıştı adam gitmişti suda yürüme denemeleri bitmişti dikeni kaldı öpüşünde,tükürmeliydi, oysa , o da sevilmek istemişti ayaklarına baktı kapı çarparken ıslaktı...kanıyordu...canı yanmıştı… III. kararlıysan yaşamaya,bir kez daha jelatinle yalnızlığını... uyku arası silahına davran, ellerin tetikte hıçkırarak vazgeç ölümünden, kırıta kırıta çık dışarıya sonra, rujunu daha kırmızı sürerek,kapa en uçkur çıbanını … sevdiklerin yetti,gitti,bitti kal diyor sol yanın,eziyetin sürmeli palavranızdan arınarak, güzel diye fanusa koyduğunuz melekler üst üste,sıkış tepiş,ezilmekteler… IV. hadi gidin şimdi, uzandığım boşluğa salınayım sere serpe ahlaksızca… hepinizden yeni bir isim türeteyim, Marazı bölük, Yaralı alım, Kır güneşlim... düşünmüyor ipini çeken gökteki gülüş hadi gidin şimdi bırakın sevmeyin beni, hakikaten ben kimdim,adım neydi ki… (en yakın koordinatları içime düşürüyorum,uzay da yalan,içindeki uzay ahalisi de...burada ne işim var bilemiyorum,ben mutlu bir kızım, sazım,nazım,cazım ve sakızım…ne alakası var be cancağızım... b e n m u t l u b i r k ı z ı m . . . adımı hatırlarsam bitecek ızdırabım...) V. korkmuştu,peştamalla örttü erkekliğini en çok sabah saatlerinde sevişir zavallı et yiyicisi, kendi merkezine yerleşen medeniyetinde ‘tek dişi kalmış canavar” ,matah biri sanıyor kendini... parçalanan enkazında oynaşıyor memeli kadınlar bir başına,denize değemediği ininde fena düşlerle inle dinle kimse konuşmuyor bak seninle … VI. indim kuyularına, sallanan baş tacımla,namusumla…namlunda yakamda bir küçük altın, yüreğime ilmekledikleri,iğnenin ucunda sızı saat sıfır dört geç kaldım çöp toplamaya gitmeliyim…duramam gayrı… karartılı başlarıyla satırdır öfkeleri en çok kimsesizsem sezerim tehlikeyi, ekip arabaları inleyen tedirgin sirenleri ışıkta yanan sinek kanatlarım, lüzumsuz şarkılar fısıldadığım sinir bozan bir yalnızlıktır yanımda taşıdığım , tutanaklara kirâmen katibin geçti,şahidim şeytanım -ben ona git demiştim ...defalarca kovmuştum… çok çürüğü vardı… yıllardır sülük soğurtan …erdemsiz ısırıcı… anladım etime sinen derimmiş ikircikli devinerek sonraki güne kalmakmış tek niyeti… VII. yaklaştı,ama uzağımdaydı ateş sordu,erkekti,nefesi şaraptı ben kadındım, ateşimi veremedim,sığındığım gecem eşarbımdı nemli kaldırımları bir metre yetmiş santim soludum pabucumda kan vardı,bastıkça batıyordum, küçücük oluyordu gövdem ,şu dönemeci geçersem haki yeşili parkamda hazinem sertmiş,evden çalmıştım,yaktı it gibi titredim,mutluluk bu olmalıydı… korkuyordum da,iç içe geçen taraksı duygularımla ruhsatsız sürüyordum ayaklarımı sana takip ediliyordum bu en sevdiğim paranoya, telaşlı adımlarım ele verirdi,sal gitsin tecavüz fikrini kimse bişicikler yapamadı dans ederken dumanımla sen değil misin ilmeği geçiren boynuna, zamanın doldu yaratık zulanda oyuncakların içkin,sevgilin,yalnızlığın… Hadi gidin hepiniz şimdi... VIII. üşüyorum , en çok cami duvarına karşı işer bela bulucusu ezeli ıstırap büyüyen,yayılan yaran,iltihaplı gözyaşların sürüme topalını karşı kıyıya asla sevmeyecek seni anlasana...zavallı kabullenici… orası yıldız evi,kan bahçesi,fuhuş cenneti mavidir gözü aleni deli…yakışıklı sanıyor kendini... üstelik hiç sevmedin mavi gözlü erkekleri komik adamlardı hepsi, aynı cümleyi tekrarlayan mekanik sesleriyle ne kadar sıkıcıydılar tekno gülüşlerde pilleri bitince susuverdiler, eylemsiz,kımıltısız,boş sevdiler barkotlu avuntularda yitiverdiler pazen pijamanı görmediler ki, ipek geceliğinle öptürdün tenini… ve gidiverdiler… IX. bu gece öfkeye gebeyim tarih belleksiz kılıyor kendini bilmezleri unutulan inkarın inkarı diyalektik ezinti leş gibi kokuyor leş nefisinde diliyle dişi arasında puşt hüviyeti eşikte bir oğlan çocuğu,terastan atıyor kendini düşerken baba diyor kocaman gözleriyle cılız ve gözlüklü bir yaratık gibi duruyor yarattığı öyküde niyetinde ırzına geçilmiş hayal düzmeceleri eli kirişte tehditlerle kapattı kapatacak sıkıcı geleceğini sanal alemde avunur düş yiyicisi… oyun bitti,oyuncakları da gitti şimdi atletli babasını, karanlıkta oturmuş yalvaran kibrini annesinin ırzına geçen tuhaf ezikliğini yaz yazabildiğince,nasıl olsa tanımazsın senden iyisini hayatın merkezi sanıyor kendini… zavallı oyuncak kemiricisi… X. atlarsam,düşmeden kirli bir çaput dağılacak beyin kıvrımlarınıza bu gece geçmişimi ve geleceğimi sığdırıp terime kurumaya gidiyorum düzen kurucusu...kurulmaya değil... eğer korkarsam sıcak yaramdan annemi ememem bir daha köpek sesleriyle tüylendiğim bu gecede ardımda kocaman bir sarkaç bıraktığım geçmişim kuyruğumda gereksiz tüm sözler ânı lekelemekte geleceğim , civarsız serüvenlere sürüklenerek tekrar geleciğinize çoğu ne kadar öfkeli, yasaklı mı sanıyorsunuz dilimi,yazabilirim hepsini… hadi gülün şimdi… (en düşük fiyatı etime biçtim,yıkanacağım,paklanacağım,kokular sürüneceğim,kirimi akıtacağım musalla taşına,çenemi saracağım tülbentle,pamuğu tıkayacağım edebimle,ayak parmaklarımı bağlayacağım birbirine,muhakkak şarkı söyleyeceğim en işveli sesimle… herkes sevecek o vakit beni…cesedimi bile yük etmeyeceğim size,tabutum olmayacak,kollarınız yorulmayacak… Hadi gülün şimdi...) Temmuz.2004 MariaCallas Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Tavan pervasız asyalı, çırpınan su balıkları gibi, avucunda koca bir okyanus kalakalmışsın tuz zerrecikleriyle… secd ile eğildiğin hayat bak nasıl da parçalatmış köpeklerine etini, söndür bir mum gibi yaktığın cılız alevini… karşında ufuk çizgisi usta bir cambaz gibi yürümeye çalıştığın, yine de sen sağlam bas aşık değilsen, -aşıksan zaten yoktur hiçbir ölümlünün sana diyeceği- aldırma, gideceğin yer üç gün önce -erkenden- cehennemin değil midir ki… yorgun bir bilgelik daha … sus,dinle bak,sorular çengel gibi aklına takılır, hanginiz bensiniz hangileriniz… bu deniz kenarında kabuğu kırık kaplumbağa, ölümüne isterik çince konuşan,anlaşılmayan… şu caddelerde ezilen küçük kadın, duvarda bakışları aşk isteyen,terliksi böcek… ya bu cenin bu beyaz... hanginiz, çiğneyen karanlığı salyalı köpek, uluyan ve kokan leş yiyicisi, ve yeşil dolar kokusu,neonlu fahişe yatakları… ve sen sevgili, hangimizi sevmektesin, içinde beş kadını saklayan hileli resimde… sağ omzumda hüzünlü yanım,ağır buz kütlesi taşıyor,meşgul dilinde sakızdan bir hızma kan fışkırıyor sözünden… sıkıldım bu dünya halinden, alsan koynuna beni, sırf sevişmek için iki günahkar,iki haydut… bildiğimiz tüm müstehcen fıkraları anlatsak kırmızı… birbirinden kopuk tüm edepsiz sırlarımızı… ve sonra tenin yanık salınışı, aşkla sevişmek bu oyunun tek galip anı… bunlar hayal , gerçek; dört kez çaldı kapı, kim o diyemedim, dışarıda ben, içeride ben, konuşamadık birbirimizle Korktuk… Sustuk… (bazen anlamsız bakışlarla tavana bakmak da iyidir,yaşamı anlamlı kılmaya yarar; ama tavanda kalmak tehlikelidir…) Kasım.2003.İzmir. MariaCallas Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 her şeyi hiçe sayarak beni unutarak kimdin sen eski bir sevdanın rüzgarında yalınayak yürümüştüm sana belki biraz ürkek sen ki en zor mevsimdin bana ve en onulmaz yaram dokunulmamış ne varsa adı kötüye çıkmış tüm sözcüklerimi tutup ellerinle büyüterek içimizde Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 dün hiç gelmedi zaten/ anlamadım Gün döndü bugün / nasılsa karlar pembe Uyuyan gecenin korkusuz sabahı geldi Yüreğim uçsuz bozkırlarda dolanır Bir tebessüm eksik gözlerinde / duyarım Sözlerin zihnime yazıldığı an, her an Kimsesiz kendimin benliği ağlaşır sessizce Bir söz var, bir sözün var / yakaladım Parmağınla devşirdiğin kızarmış narın Acımsı tadı yayılır dilimin ucuna / yanarım Dedim ya, ahengi yok kumsaldaki gölgenin Kıyıya vuran dalganın ötesi deniz, ötesi aşkım Narin balıkların küçük ağızları sayıklar seni-beni Gündüz düşü görmedim, gece düşüyüz ikimiz birden Zamanlar ayartır kimliğimi, rüzgara diklenir gün boyu Unuttum yarını, dün hiç gelmedi zaten / anladım ahmet çelikkol Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 arkadaşlar hepinize iyi geceler ve tatlı rüyalar diliyorum kendinize iyi, bakın ve iyi davranın KAYBEDECEK NE VAR Kİ ? Kaybedecek ne var ki sisli anılardan başka? İnsan hatırlamak ister mi kötü günleri? Uçurumun kenarında tek başına dururken, Yapacak ne var ki atlamaktan başka? Her zaman tutunmalı mı hayata? Fırtınalara direnmek mümkün mü her zaman? Göreceğimi gördüm, çekeceğimi çektim deyip, Yapacak ne var ki göç etmekten başka? Aşkı kovalamak mı hayatın amacı? Aşkla saklambaç oynamak mı? Eğer bıktıysan artık, pes deyip, Yapacak ne var ki oyunu bırakmaktan başka? Anlam verebilmek mümkün mü yaşananlara? Korkmamak kolay mı ölümlerden, acılardan? Anlamıyorum sizi, anlamıyorum sözlerinizi deyip, Yapacak ne var ki ölmekten başka? Alıntı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yalan Geri döndüren gördünmü geçmişi Boşa soldurdun o nazlı gençliği Bir avuç toprak için yor kendini Dünyada ölümden başkası yalan Yalan başkası yalan Zaman kendine benzetmez herkesi Hesapsız açar baharlar pembeyi Açmadığın dalda sözün geçermi Dünyada ölümden başkası yalan Yalan başkası yalan Sitem etme haberi yok dağların Gözlerini ellerinle bağladın Faydası yok geç kalınmış figanın Dünyada ölümden başkası yalan Yalan başkası yalan Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 23 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 23 Temmuz , 2007 Bu Gece En Hüzünlü Şiirleri Yazabilirim Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim Şöyle diyebilirim: "Gece yıldızlardaydı Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler" Gökte gece yelinin söylediği türküler Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere Bakışlar sanki onu bana getirecekler Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler Sesim ara rüzgarı ona ulaşmak için Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hala sever Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler Budur bana verdiği acıların en sonu Sondur bu onun için yazacağım dizeler Pablo Neruda Alıntı
Misafir RA_dya Gönderi tarihi: 23 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 23 Temmuz , 2007 Sesim olur bir kuşun çığlığı resimlerinden kopar düşler. ne fenadır içinde hissetmek yokluğun ağrısın bilirim/ utanır ellerim. gülüşüm boynu bükük / esrik bir ağacın gölgesine kaçar saklanır. tevekkelli değil ağlamak dursa da / anlıyor insan içimde çırpınan bir kırlangıç. Taş mecliste kurmuşsunuz çilingir sofrasını Taş Tepeye selâm götür uçuşan pervane. İllâki ilk sen olmalıydın değil mi? Mührü vuran yüreğimize. velev ki Deniz’in gözlerinde büyüyeceksin. ağrılı yüreklerimizle yaşamak kaygısın atmışken bir kenara her adımında alkışa duracağız / dostluğa. Adın silinmeyecek dilimizden Yürek işiyse yaşamak Beden / işçisiyse aşkın Ne toprak isyana engel Ne karanlık bedenin örter. yaşamak; sağrısında düşler gezdiren yılkı tayın peşinde koşturan sonsuzluk mimarı çocuğun gülüşüne şahitlikse şahidiz hepimizde. Gece bir yıldız kayarken yoldaş ettim türküleri de / ve susmak… ve çığlık… Tüm kırlangıçların yüreğinde. Nihat Polat Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 *Hani vardır ya; her yerde hissetmek istersin onun varlığını. Hani hep yanıbaşınızdaymış sanırsınız, ismini söylersiniz dalgınlıkla, her an berabersinizdir. * *Yanında olduğunu unutuverirsin bir andan sonra, sonra üzüldüğünde o sımsıcacık kollarını açar sana, sarılır ağlarsın omzunda doya doya... Senin sorununu kendi sorunu gibi benimser, bir kolun bir bacağın olur adeta.. Ayrılmak istesen de koparıp atamazsın. Bir türlü sevindiğinde ise senden fazla mutluluk duyar. O senin için farklıdır bütün insanlardan, tabii sen de onun için. Aranızdaki sevginin bitmesine izin vermezsiniz, kimse bozamaz aranızı, kimse araya girmeye dahi cesaret edemez. Ne zaman yardıma ne zaman insana ne zaman bir sırdaşa ihtiyacınız olsa hep yanınızda bulursunuz, kendini adeta sizin için ayarlamıştır. Beraber gülüp beraber ağlarsınız, daima olumlu özellikler verirsiniz birbirinize. O sana gülmeyi öğretir sen ona kahkaha atmayı,O sana emeklemeyi öğretir, sen ona yürümeyi.. O sana okumayı öğretir, sen ona yazmayı ve bu böyle sürüp gider.... İşte bunun adına DOST derler... Hayatta hiçbir şeyiniz olmasa da bir dostunuz hep olsun.* Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 *Hiç Bir insani unutmak, bir insandan vazgeçmek, bir insani hayatindan sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mi hiç? Hani ölmüş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi, her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi. Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek, ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanin sana, ne kadar katlanılmaz bir gerçek değil mi sen hala bu kadar sevgili iken? Özlemek, bu kadar özlemek,etini kemiğini yakarcasına özlemek. Çok kötü değil mi?Bu kadar özleyip onu görememek, ona dokunamamak, onu işitememek , artık sonunun "Pi" hali değil mi? Biliyorsun değil mi? Ne kadar umutsuz bir arayıştır o, kalabalık caddede geçen binlerce yüze bakmak belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek,belki su an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek, belki su an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yasamak ne zordur değil mi? Ne kadar eritir insani fark etmeden. Sende biliyorsun değil mi bunları.? Bir sinema koltuğunda sende iki kişi gibi oturdun mu hiç? Hiç iki kişi gibi zevk aldın mi bir konserden yalnız başına. Güzel bir kafe keşfettiğinde, güzel bir film seyrettiğinde, güzel bir şarkı dinlediğinde güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettin mi paylaşamadığın için onunla. * *Bir barın kalabalığında hiç yarim vücudunla sallandın mi ortada? Hiç iki kişilik beyninle yarim insan olabildin mi? Baktığında aynana sadece yüzünün bir yarısını gördüğün oldu mu hiç? Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç? Gözünün içine baka baka kolunu bacağını kesen bir insanin yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar oldu mu hiç? Hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine aşk şiirleri yazabildin mi? Onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara feda oldun mu hiç? İçinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin, özlemini, susuzluğunu, açlığını gideremediğin zamanlar oldu mu hiç? Kanayan yarasını gördüğün ama merhem olamadığın zamanlar. Gücünün, hani o tanrısal gücünün bir çocuğun ağlamasını susturamayacak kadar olduğunu gördüğün zamanlar oldu mu hiç? Hiiiiiiiç.... Hiiç... hiç... bir hiç.. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 *NASİHAT* *Dinle sana bir nasihat edeyim.* *Hatırdan gönülden geçici olma!* *Yiğidin başına bir iş gelirse,* *Onu yâd ellere açıcı olma!* * * *Mecliste ârif ol kelâmı dinle,* *El iki söylerse sen birin söyle,* *Elinden geldikçe iyilik eyle,* *Hatıra dokunup yıkıcı olma!* * * *El âriftir yoklar senin bendini,* *Dağıtırlar tuzağını fendini,* *Alçaklarda otur gözet kendini,* *Katı yükseklerden uçucu olma!* * * *Karac'oğlan söyler sözün başarır,* *Aşkın deryasını boydan aşırır,* *Seni hep küçük düşürür,* *Kötülerle konup göçücü olma!* * * * Karacaoğlan* Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Insan Telefon Defterini Temize Çekerken Bazi Isimleri Eski Defterinde Birakir . Onlar artik birdaha asla aranmayacaktir.Garip bir hüznü barindiran bu silik isimlere bakilir bakilir.Kimi okuldan sinif arkadasinizdir, kimi çok çabuk unutuverdiginiz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca herseyi ama herseyi paylastiginiz birisi; yada istifa ettiginiz bir yerden bir arkadasiniz! Soyadlari sorulmamis birsürü hatirlanmayan isimde vardir defterde; ve süphesiz üstünde isim olmayan telefon numaralari korkunç bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çirpida ortadan kaldirilir. INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE ÇEKERKEN BAZI ISIMLER ÜZERINDE DURUR. Onca zaman sonra birkez arasaniz, sesini duysaniz... Ona edilebilecek bir çift sözünüz yoktur! Birlikte gittiginiz filmler, meyhaneler, evler birbirinizi yillar sonra özlemenizi saglayacak sevgiyi asilamamistir size.Yalnizca bir isImdir simdi o.Temize çekerken atlarsiniz hemen.Derhal çevirirsiniz sayfayi telasla, alalacele.Oh, isim geçmiste kalmistir. INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE ÇEKERKEN HAYATINIDA SORGULAR! Hangisi ihanet etmistir, hangisi yalvarmistir kendisini birakmamaniz için; hangisinin birsüre sonra arkanizdan konustugunu duymussunuzdur; hangisi sizi en güzel öpmüstür; hangisi rüyalariniza girmistir, hangisinin ayak parmaklari ilginizi çekmistir, hangisine hediye alirken zorlanmissinizdir, hangisiyle en hararetli tartismalara girip kavga etmissinizdir, hangisi için sabahlara kadar içip içip aglamissinizdir? ! ... Dogrular, yanlislar, hatalar, tutkular! Birlikte EDIP CANSEVER okudugunuz o insanlar, solmuslardir. INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE ÇEKERKEN YALNIZLIGINIDA KANITLAR. Bütün bu insanlar simdi nerede, ne yapmaktadirlar? Saat elbette dört'tür! Paradoks, labirent, koni, tüm bilimsel ifadeler ve mentalite tersine dönmüstür. Ters dönmüsüzdür. Bu tekbasinalik ve bu isim katliami aslinda size ters gelir... Çalan telefona bakarsiniz.Acaba? Acaba telefon defterini temize çeken bir arkadasinizin son anda kurtarma çabasi midir? Bir iki kirik sözcük, yarim yamalak bir bulusma, belki... Bilemezsiniz... LÜTFEN, AMA LÜTFEN TELEFON DEFTERLERINIZI KAYBETMEYINIZ... . küçük Iskender Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 *Hiç Bir insani unutmak, bir insandan vazgeçmek, bir insani hayatindan sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mi hiç? Hani ölmüş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi, her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi. Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek, ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanin sana, ne kadar katlanılmaz bir gerçek değil mi sen hala bu kadar sevgili iken? Özlemek, bu kadar özlemek,etini kemiğini yakarcasına özlemek. Çok kötü değil mi?Bu kadar özleyip onu görememek, ona dokunamamak, onu işitememek , artık sonunun "Pi" hali değil mi? Biliyorsun değil mi? Ne kadar umutsuz bir arayıştır o, kalabalık caddede geçen binlerce yüze bakmak belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek,belki su an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek, belki su an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yasamak ne zordur değil mi? Ne kadar eritir insani fark etmeden. Sende biliyorsun değil mi bunları.? Bir sinema koltuğunda sende iki kişi gibi oturdun mu hiç? Hiç iki kişi gibi zevk aldın mi bir konserden yalnız başına. Güzel bir kafe keşfettiğinde, güzel bir film seyrettiğinde, güzel bir şarkı dinlediğinde güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettin mi paylaşamadığın için onunla. * *Bir barın kalabalığında hiç yarim vücudunla sallandın mi ortada? Hiç iki kişilik beyninle yarim insan olabildin mi? Baktığında aynana sadece yüzünün bir yarısını gördüğün oldu mu hiç? Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç? Gözünün içine baka baka kolunu bacağını kesen bir insanin yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar oldu mu hiç? Hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine aşk şiirleri yazabildin mi? Onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara feda oldun mu hiç? İçinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin, özlemini, susuzluğunu, açlığını gideremediğin zamanlar oldu mu hiç? Kanayan yarasını gördüğün ama merhem olamadığın zamanlar. Gücünün, hani o tanrısal gücünün bir çocuğun ağlamasını susturamayacak kadar olduğunu gördüğün zamanlar oldu mu hiç? Hiiiiiiiç.... Hiiç... hiç... bir hiç.. çok güzelmiş..teşekkürler.. Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım. Yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi. Güzel günlerimizi, evimizde bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... Böylece yaşamalıyız işte. Sonra çocuğumuz olmalı, Düşünsene senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın ve ben söylenerek almalıyım sıranı. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız. Zaman su gibi akıp giderken, her şey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. alıntı Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2007 Bu gün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telaş Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam! Sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz Çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar Uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz bir gömlek giyiyorum Bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu han-i yağma Ama yorgunum şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli bir pardesü Kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde Vietnamca şiir kitapları Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda Köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum istasyona Bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya İnsanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su Ne yapsam...ne yapsam her yerde bir hüzün tortusu Alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma Ben de çocuktum, sevgililerim olacaktı elbette Sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi, her şey nasıl ölebilir, nasıl unutulur insan Ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl tarlalar Ne yapsam...ne yapsam...Dekart okuyorum sonradan... Sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş Çankaya' ya Bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara Bir çocuk bakıyor pencereden hülyalı kocaman gözlü nefis bir çocuk Lermontov' un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi bakıyor sonra Ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum, kuş sesleri geliyor kulağıma Ben mütevazi bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor beni Sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına Bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına yüzünün oynamasına Ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama İlençliyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal almaya İlençliyorum o laf kalabaklıklarını, kurumuş yürekleri, bireyin kurtuluşunu filan İlençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan Uzun kış gecelerinden sonra kim bilir nasıl olur her şey Uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan Durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün izliyor arkadan Yüreğim ipe sapa gelmez bir bahar göğü, Türkçe bir yürek kısaca Beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum sağda solda Bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak kanatlarından merakla Yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların olduğu alanlara Aklıma şiiri gelirdi o yaşlı Amerikalının, sonbaharı anlatan şiiri Çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa Böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden sokaklara fırlamaya Kendimi atmak için bir uçurumdan balıklama Büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm filmlerden mi ne Bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya Anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla Bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o yollar geliyor aklıma Benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun gibi tombul ve sıcak elleri Uyurdum. Bir de bakmışsın yeni bir film sinemada, şehirde yeni bir kız, kahvede yeni bir garson O üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda... Şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan yüreğimi bu telaş Sanki ölecek gibiyim, sanki birazdan polisler gelecek ya da Gelip alacaklar kitaplarımı, bu şiiri, sevgilimin fotoğrafını duvarda Soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder misiniz karakola Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları Bir kız sessizce ölüyor, sessizce Vietnam' da Ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya Uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey şeyhülislam! Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bunu söyleyeceğiz bin defa! Sonra bin defa daha, Sonra bin defa daha, çoğaltacağız marşlarla Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla Yürüyeceğiz çoğala çoğala... (1965) Ataol BEHRAMOĞLU Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2007 Frozen son şiir muhteşem... yüreğimin tam ortasından geçti bunun sarsıntısı... UYUMAK DEĞİL BU... uyumak değil bu işkence krater kenarlarından yuvarlanıp karışmak gibi kavuran lavlara yolunu yitirmek gibi labirent misali kabuslarda ahh… nasıl hasretim bebekler gibi anne göğsüne yar omuzuna yaslanır gibi huzurlu uykulara kar tanesi gibi nazlı ya da yağmur damlası gibi telaşlı yeşil bir dağ gölünün asude derinliğine süzülüp mışıl mışıl sere serpe bir uykuya mırıl mırıl sarılmak istiyorum sonra gülümseyerek uyanmak gönül aydınlığına ne gezer…ah..ne gezer huysuz deli kısraklar gibi fırlıyorum yatağımdan her seher vakti ne gem, ne yular ne eğer kar etmiyor yüreğimin çılgın koşusuna soluksuz kalıyorum bitap düşüyorum ne aklıma ne gönlüme ne sevdama geçti sözüm ne bu dünyadayım ne de berzahta hani derler ya, ne İsaya ne Musaya ben topyekun yaranamadım hayata sevdalar toplamıydım hasretler toplamıydım mısralar toplamıydım yaşanmayan her şeyi yaşamaktan yoruldum bir solukta ah…nasıl hasretim bilemez kimse can aydınlığımla uyanacağım sabahlara... Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2007 siz buraya uğrarmıydınız hanfendi.. mayın tarlasında dolaşıp durmuşum aşk sanıp da herkes arkamdan bağırmış kimseyi duymamışım savaş filmlerinde olur ya yaralı yaralı devam etmişim sonuna kadar aşk ya yanımdasın sanmışım mayın tarlasında yürüyüp durmuşum aşk sanıp da tel örgülerde durmamış bir delikten geçmişim her şey bana dur demiş kulağım darbe almış duymamışım sonuna kadar aşk ya sadece inanmışım koşmuşum düşmüşüm kalkmışım sevişmek sevmekten gelir inanmışım elimden tuttuğunda öyle bir güvenmişim ki bize bir şey olmaz sanmışım mayın tarlasında bir adam sevmişim aşk sanıp da soyunup korkusuzca çırılçıplak kalmışım aşk filmlerinde olur ya işte öyle sevmişim sonunda bedenim sağlam bulunmuş yüreğim paramparça şebo Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.