Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 4

 

 

15

 

‘Onbeş yıl hapsine..!

Hades’in sessiz gülüşü

Anubis, Anubis!!!

 

16

 

Anlatamam kimseye

Yönetime Ortak adamı

İşte bir patlama

O yerde

Ben ayakta

Böyle çektiler

Tarihe fotoğrafı...

 

17

 

Hücrede en bol olan

Zamandır

Yaşanan hep aynı

Andır

Gerçekle düş

Karanlıkla aydınlık

Seçilemez artık...

‘Sokrates nerde?’

‘Gelmeyecek’

Yanıtını verir Eflâtun

‘Kıskanırdın onu sen?’

‘Hayır!’

Der sevecen

‘Yoktu zaten yazdığı

bir nen,

iner çıkardı

sözün sonsuz çukuruna!’

‘Yalan!

Sen Attika diliyle konuşan

bir Musa’sın!’

Güler Eflâtun hırçınlıklarıma

‘Erdemi aramak

bilinmezin bilgisini bulmaktır,

*********tir madde

acı verir ademe’

’Baskıcı bir kurum

Yaratır köle ruhlu bir toplum’

Sözcükleri

Dökülür dudaklarım arasından

Kaybolur Eflâtun...

 

18

 

Tabanı

Malta taşlı

Hücremin her karışında

Duvarı nemli

Kesme taşlarında

Anlıyorum artık Tanrı’yı da

O

Yakın çağların değil

Evrimleşmemiş düşüncenin

Bereketli, doğurgan tanrısı

Kybele

Hebe

Havva

Umay

Artemis

Afrodit

 

Anadolu’nun...

 

KATO

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 5

 

 

19

 

Üzümler toplanır,

Şarap demlenmeye koyulur,

Güneş inmez

Eski battığı yerden...

Şenlikler de biter

Güz toplar yağmur

Hüzün bırakarak

Son Bakha da

Kurtulur kendi kendinden

EVOHE!

Evlerin kapıları birer birer

Karanlıklara örtülür

Uzanır yatağa çırçıplak Kybele

Tükenir Attis...

 

20

 

Henüz

Tanrı kadındır bu an

Ve

Öncesiz gülüşüyle

Çocuktur zaman

Sağmamıştır geçmişi

Zeus Baba

Saklanmıştır mega yıldız yılı içine

Söylememiştir Homeros

Türküsünü...

Düşmemiştir ana rahmine

Oidipus!

 

KATO

Gönderi tarihi:

Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 6

 

21

 

Hapishanenin aydınlığından

Üsküdar’ın karanlık sokaklarına

İstanbul’un kanayan yüreğine

Eski bir ahşap evin

Tek odasına sığınmak

İşgal altındaki İstanbul’u

Yaşamak...

Bir dostu

Olmamak...

Ya rahman ya rahim

Ya vahhab, ya kuddum

Aydınlık, karanlık

Karanlık, aydınlık

Aydınlık, karanlık...

 

22

 

Ak sakallı

Saçları dökük

Şimdi düşünüyorum da

Nanay akıllı...

Iplik gibi akan su

Ellerim

Kollarım

Ağzım

Burnum

Ve

Yunulur ayaklarım...

Kumrular

Guruldar bakarak bana

Eprimiş kilim...

Secdeye varıp

Alnım değerim

Kuru bir el uzanır

Çekip alır

Yalnızlığımdan

Garip bir sevinç duyarım

Dizdize geliriz

Bakışlarımız dolanır birbirine

O

Ben olmuş

Ben

O’nu bulmuşum

Yüreğim

Yalnız

Ve öksüz

Ve yetim...

Çarpıyor kulaklarıma;

‘iyyâke na büdü

ve iyyâke nasta’ıyn’

Kaç kez?

Bilemem.

İki sevgili gibi

Veririz el ele...

Ya hak, ya Hannan

Ya Halim

Aydınlık-karanlık

Karanlık-aydınlık

 

KATO

Gönderi tarihi:

Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 7

 

23

 

‘Üç yıl kalebentlik!’

Bodrum’a...

Şimdi bir türküdür

Anılarımda...

Yola çıktık Ankara’dan

Cebeci cezaevine

Elveda!

Ilk uğrak İzmir

Merhaba!

Demeden indirdiler Afyon’a...

Sanırdım ki

Bodrum kolay gelir

Çoktan varmıştı yerine ya

Zekeriya?

Kaçacağım diye

Koymadılar vapura

Kaldı umut artık

Sabu-ra

Aydın ve Çine’yi göreceğim’çün

Sevindim yazgıya

Varınca Muğla’ya

Vurdum kendimi

Aşk mektuplarına...

Ey okur!

Şaşırdı mı Şakir-Cevat deme!?

Bu karanlıkta

Tutuldu kara sevdaya...

 

24

 

Altı ay sonra

Yaklaşmıştım Bodrum’a

Arada

Yine verildi

Milâs’ta bir mola...

 

25

 

Dayan dizlerim dayan

Oturmadığı’çün kıçım

Bir at sırtına

Yayan varacaktım oraya...

 

26

 

Amma

Yine muzaffer girmiştim

Küheylanın sırtında Bodum’a

Bir jandarma komutanı

Bir kaymakam

‘Serbestsiniz!..’

‘Özgürsünüz!..’

Dilediğim gibi dolaşacağım...

Ya hey!!!

Hoplayamadım

Altı aylık yorgunluk

Ta yüreğimin üstünde...

Çöktüm.

 

27

 

Özgürlüğün ilk nefesi

Dudaklarımda cıgara

Titreyen eller

Bir fincan kahve

Durgun

Ağır

Ve şaşkın

Bakışlar,

Suskun bir teşekkür...

 

 

KATO

Gönderi tarihi:

frozencim şimdi okudum bu yazıyı çok duygulandım :(:(

 

 

Sizin için ne derece önemi var bunu bilmiyorum ama ben bu satırları

yazarken

gözümden damlalar akıyor klavye üzerine. Erkekler ağlamaz lafı bana

göre

değil. Ağlamaktan hiç utanmadım,duygularım,acılarım beni boğduğu zaman

hep

ağladım.Yine ağlıyorum... Sizleri tanımıyorum ama sizlerle paylaşmak

istiyorum.Lütfen;bu satırlara bir seven olarak sahip çıkın ve lütfen

yazılı

satırlar olarak geçmeyin. Okudukça yeryüzünde insanlar neleri yaşarmış

diyeceksiniz buna eminim. Bir memur ailenin en küçük çocuğu olarak

babamın

tayininin çıktığı bir köye taşındık.Huzursuzdum,okulumu bir köy

okulunda

okumaktansa ,şehirde medenice okumak istiyordum.kaydımı yaptırdı babam

okula.İlkokul 4. sınıftan başladım köy okuluna.Beni bir sınıfa

verdiler.Öğretmen köyde yabancı olduğumu biliyordu ve hangi sıraya

oturmak

istiyorsan otur dedi bana.Bir kızın yanı boştu sadece oraya

oturdum.Hayatımı

adadığım,gidişiyle beni bitiren insanla ilk o zaman tanıştım.İsmi

Altınay

idi.Çocuk yaşımda bile onun güzelliği beni çok etkilemişti.Masmavi

gözleri,gamze yanakları ile arada bir bana dönüp gülüşü,yanlış yazdığım

notlarımda kendi silgisiyle defterimdeki hatayı silmesi beni o minik

yaşımda

ona bağladı.O dönemlerde çocukça bir arkadaşlıktı. Zaman ilerledikçe

onsuz

tek saniye geçiremiyordum.ya ben onlara gidip ders çalışıyor, yada o

bize

geliyordu.Mükemmel bir paylaşımcıydı.Yüreğini,sevgisini,dostluğunu daha

o

yaşta vermişti bana.İlkokulu birlikte okuduk ve aynı sırada

bitirdik.Hep

onunla hep ona biraz daha alışarak. Ortaokula geçtiğimizde ailelerimize

rica

ettik ve bizi aynı okula yazdırdılar, hatta aynı sınıfa,hatta aynı

sıraya

oturmamız için babalarımız öğretmenlere adeta yalvardılar.Başarmıştık.

Yine

aynı sıradaydık.Geride kalan ilkokul dönemindeki iki yılda anladım ki

onsuz

hayat bana huzur vermiyordu.Yaşımız olgunlaştıkça o beni,ben onu daha

çok

seviyordum.Çocukça başlayan arkadaşlığımız sevgiye aşka dönüşmüştü

ortaokul

yıllarımız bitmek üzereyken.Şehir merkezinde.Ailelerimiz liseye

geçtiğimiz

sırada ortak bir karar aldılar.Buna göre tek ev kiralayacak ikimiz aynı

evde

kalacaktık.Annem de bizimle kalacaktı.Allah\\\'ım o karar bize

iletildiğinde

dakikalarca sarmaş dolaş kutlamıştık bunu.Ona aşık olmuştum.Aynı

duyguları o

da paylaşıyordu ve bunu fark eden ailelerimiz okul bittiğinde

evlendirelim

diye karar almışlardı bile.Ona tapıyordum artık.Haşa Allah\\\'a şirk koşar

gibi

günah işlercesine seviyordum.İlk elini tuttuğumda sakın bir daha

bırakma

demiştim. Yanakları kızarmıştı,utanmış ve başını önüne !

eğmiş,gülümsemiş ve

elimi sıkı sıkı kavramıştı.Artık her gün elele tutuşup okula gidiyor

okuldan

çıkarken elele dolaşıyor geziyor öyle gidiyorduk evimize.Arada bir

elleri

terler ve her terleyişte elini elimden kurulamak için çekerdi.Bunu her

yaptığında kızar elimi bırakma diye azarlardım,hep tamam tamam diyerek

gülümser ve hızla elini avucuma sokuştururdu. Her şey harikaydı,dünya

cennet

gibiydi gözümüzde.Yıllar akıp gidiyordu mutluluk içinde.Nihayet liseyi

de

bitirmek üzereydik.karne dönemi gelmişti.Karnelerimizi aldık hiç

kırığımız

yoktu.Sevinçle sarıldık birbirimize elimi tuttu.bunu kutlamak için bir

cafeye gidip cola içerek kutlayacaktık.Okulun az ilerisinden geçen bir

çakıl

yol vardı.Her zaman toz duman içinde olurdu.çakıllarla kaplıydı.O yolun

benim ve ölürcesine sevdiğim insanın ayrılmasında bu kadar rol

oynayacağını

bilsem hiç girer miydik o yola.Neler vermezdim o yolu yürümemek için.

Eli

yine elimdeydi,ansızın elini çekti,terlemişti yine eli.Sanırım dört

adım

atmıştım.Dönüp yine azarlayacaktım.Çünkü hem elimi bırakmış,hem de

geride

kalmıştı.Dönüp baktığımda Dünya başıma yıkıldı.Sanki gök kubbenin

altında

kaldım.yerdeydi ve yüzünden kan fışkırıyordu.ne yapacağımı bilemedim

üzerine

kapandım yüzüne yapışmış saçlarını kaldırdığımda hayatımı bitiren o

görüntüyle karşılaştım.Başı kesilmiş bir tavuk gibi

çırpınıyordu.Suratına

bir taş parçası bıçak gibi saplanmıştı ve bakmaya doyamadığım mavi

gözlerinden biri akmıştı.Suratının yarısı yoktu.Hırlıyordu bana bir

şeyler

demek istiyor kanla kaplı diğer gözünü temizleyerek bana bir şeyler

demeye

çalışıyordu.Yoldan geçen bir kamyonun tekerinin altından fırlayan bir

taş

suratına saplanmıştı.Ölürcesine bir aşkı,geleceğimizi kibrit

büyüklüğünde

bir taş parçasının bitireceğini bilemezdim.Donuk donuk hiç konuşamadan

yüzüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ellerini tuttum kaldırdım

başını göğsüme dayadı ve elimi sıkı sıkı tuttu.Akan kan ellerimize

damlıyordu.Yoldan geçen bir araba durmuş bizi seyrediyordu,hastaneye

yetiştirelim dediğimde kanlı olduğu için almadı ve kaçtı gitti.Kimse

arabaya

almıyordu.çevreme bakıp yardım eden demekten,ona dönüp seni

seviyorum,beni

bırakma,dayan demekten başka bir şey yapamıyordum.İki dakikalık bir

çırpınıştan sonra kucağımda öldü.Cennet olan Dünya 5 dakikada cehenneme

döndü.Tam dokuz yıl oldu onu yitireli.

Kendime olan güvenimi yitirdim.Artık kimseyi sevemem,kimsede beni

sevemez

korkusundan kurtaramıyorum kendimi.

 

alıntıdır....

 

Bu yazıyı okurken sizinde eliniz terlediyse o zaman bilin ki sizde sevdiniz….

duygulandınız hatta ağladınız ama işte kader…

Gönderi tarihi:

Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 8

 

 

28

 

 

Koca bir çınar altı

Umutlarım halâ

Onun altında saklı!

Yirmibeş kuruşa bir ev

Kıyıda...

Birbaşıma...

 

29

 

 

Kapadım sokağın kapısın’

Açtım denizin kapısın’

Üç-dört yaşlarında

Uzun sarı saçlı bir çocuk...

Ha bakarım, de bakarım

Faleron’daki aşkıma

Unutmamışız birbirimizi...

 

30

 

 

Basarım kumsala ayak

Dalar özgürlüğün mavisine

Düşer üzerimden bir yaprak

Sızar laciverde

Çıkarım anadan üryan

Koşarım bir kovaya

Daldırırım suya

Serperim her yana

Fışır fışır, fışır fışır...

Arınır ruhum karanlıklardan

Tuzlusuyla, tatlıs/ı/uyla

Değildir pisliği

Akıp giden

Makbet’in...

Akar gözyaşı

‘Panta Horei;

Kai auden menei;’

 

31

 

 

Attım Musa’yı

Sattım Cevat’ı

Bıraktım Şakir’i

Üçü de gömüldüler

Ak köpüklerine Lâciverdin

Uzaklarda bir fener

Göz kırptı çapkınca

Batan gün ışığına

Derinlikler ses verdi

Balıkçı!

Balıkçı!

Balıkçı!

Budha gibi doğruldum

Sözlerin ardından...

 

32

 

 

Aydınlığın sesini muştuluyorum

Bilimin babası Thales

Tıbbınki Hippokrates

Şehirciliğinse Hippodomes

Ya serüvenci Herodotes

Neyin babası?

Unutabilir miyiz

Şiirin ustası Homeros

Karanlık batının kargışladığı

Anadolu’dan.

 

33

 

 

Bir söylence anlatayım

‘Astyages alırsa karı olarak

Aryenis’i

Barış ölümsüz olacaktır

Alyattes ile Kyaksares arasında

Ne aldatmaca değil mi

Thales?

Bilmiyorlarsa bir parça

Müselles?!

KATO

Gönderi tarihi:

birinci ölümüm..ikincisi..üçüncü ölümüm...insan kaç kere ölür ki?

 

Yanlızlık özgülüğün

İki hırçın kanadıdır

 

Biri kavuşmaya hasret

Kendinden bile uçkun

Diğeri kaderden ayna

Mecburen çırpınmakta

 

Birinin aklı yerdeyse

Diğerinin aklında yer ne

Ortada şaşkın bir beden

Kanatmı ben benmi kanadım

 

Biraz evvel alçak uçtum

Çarpışsaydık anlardım

Korkmaya cesaretim yok

Yer kandırmaz uçarım

 

Yanlızlık özgülüğün

iki hırçın kanadıdır

 

Her nedense uçmaktan hep

Korkardım ben düşmekten hep

Yerden sıtkım sıyrılınca

Üstündeyim bulutların

 

Biraz evvel alçak uçtum

Çarpışsaydık anlardım

Korkmaya cesaretim yok

Yer kandırmaz uçarım

 

Mete Özgencil

Gönderi tarihi:

Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 9

 

 

 

34

 

 

Bugün,

Gömütünde bulundum Mauzole’nin.

Ihtiyar sardunya

Böcekler ve kuşlar

Söyler şarkısını Anadolu’nun

Zaman çırçıplak, ören yapyalnız...

...

Adak merdivenlerine oturdum

Üç köşeli obsiyen taşına

Uzatmış boynunu

Ölümü düşündüm

Gözü yaşlı Scopas

Çok yalnız...

...

Fırtınalara saçlarını bırakmış

Gözleri oyuk, gövdeleri kırık

Heykel ve sütunların Pythis’i

Maviliklere uzanmış

Güneşi ve denizi

Kokluyor boru çiçekleri

Doğa çırçıplak

Işsiz Bryaksis

Scopos’dan daha yalnız...

...

Bakınca geri

Iki pencereye bakışımlı bir kapı

Yeşil gölgesinde asmanın

Bir eski anadolu evi

Iki çift dudağın değişi

Canlandırır Mauzole’yi...

...

Bir otobüs sireni

Taa uzaktan

Ürpertir Leochares’i

İtişlerle, kakışlarla, gülüşlerle

Bir baştan girip

Çıkarak ötekinden

Bastırırlar yalnızlıkları

Yirmibirinci yüzyılın

Donkişotları

Ürkütürler sevgili kızkardeş

Artemisia’yı...

...

Susar böcekler, kuşlar

Önüne bakar

Binbir güneş ağacı

Sessizliğe gömülür boru çiçekleri...

...

Duyulur

Bitişik duvardan

Ihtiyar köylü kadının

Azarlayıcı sesi...

 

Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 10

 

35

 

 

İnsan

Törpülüyor zamanı;

Şimdi,

Yanımda herkese yer var

Sırayla ya da sırasız

Buyursunlar...

Tüm geçmişi, şimdiyi ve geleceği

Anlatsınlar

Ben dinliyorum.”]

 

 

 

 

 

KATO

Gönderi tarihi:

insan yaşamayı öğrenene kadar ölür bence

 

 

 

 

 

 

I.

Hadi gelin şimdi,

aykırı bir ayrıksılık suratım…şakacıyım bilirsiniz…

muhalifim en sarrafından

genetik mühendisliğine,ilme,sınaiye,dinsizliğe…

düztaban bir deliyim...izlerimde yorgun yansızlığım

harflerde boğulmuş,

itilmiş karanlık bir sahirim ben...sahiciyim…

oysa beşer iliği boş bir düğme gibi duruyor yakamda

sokak adamları,kudurmuş çocuk tinerciler

sosyalistler,liberaller,iğne baz kehanetler

doktrinler,diş macunları,vaaz verenler

evdeki karın

çöpe attığın kondom artığın,

günah seansların,lahit tapınmaların

görkemle döşediğin zahmetli hayatın…

beyninde ufalanan gazete manşetleri,

çoğu ne kadar öfkeli,

yasaklı mı sanıyorsunuz dilimi,yazabilirim hepsini…

 

yaşamın çitinden sarktı çocuk gözlerim

kilitledim kemiklerimi

güç sizde artık,çizgi filmlerden çıktı şiddetim

çağ çocuğuyum,beni siz yarattınız irinli...

ezin isterseniz geleceğimi bir ucuz izmarit gibi

sünniyim,işçiyim,iticiyim…sarkmış debelenmekteyim…

bildiklerimi anlamasanız da olur,

söylediklerimi bilin yeter

ö l ü r s e m

ciddileşeceğim

söz,

gerisi boş geliyor; yaşanan gün bir öncekiyle aynı

bense kralın en dandik soytarısı,

gelin…hadi gelin...şimdi…

 

kararlarımla değilse de

-bir yerlerde düşürmüş olmalıyım-

karanlığımla yürüyorum üzerinize,takip edin beni,

söylenip duran batı değilim,düşkün barbarım ben,

fetvaya kanasım yok,

eşelek düşlerimle ödünç aldıklarınızı avucuma bırakın

bütüne varacak halıdaki atlas soykırımlarım

yüzüme,

gözlerime baksanıza,

yansıyan beşer ağlaması

ben mutlu bir kızım...adım neydi ki…

bu aralar hafızam yaralı unutuyorum birçok şeyi ...

 

II.

 

şiir yazan bir kadın ıslak saçlarını taradı,

cama karşı,

çıplak bir adamdan uçtu gitti kokusu

küçük adımlarını öteki cılız sevdalara attı,anlamıştı

adam gitmişti

suda yürüme denemeleri bitmişti

dikeni kaldı öpüşünde,tükürmeliydi,

oysa , o da sevilmek istemişti

ayaklarına baktı kapı çarparken

ıslaktı...kanıyordu...canı yanmıştı…

 

 

III.

 

kararlıysan yaşamaya,bir kez daha jelatinle yalnızlığını...

uyku arası silahına davran,

ellerin tetikte hıçkırarak vazgeç ölümünden,

kırıta kırıta çık dışarıya sonra,

rujunu daha kırmızı sürerek,kapa en uçkur çıbanını …

sevdiklerin yetti,gitti,bitti

kal diyor sol yanın,eziyetin sürmeli

palavranızdan arınarak,

güzel diye fanusa koyduğunuz melekler

üst üste,sıkış tepiş,ezilmekteler…

 

IV.

 

hadi gidin şimdi,

uzandığım boşluğa salınayım sere serpe ahlaksızca…

hepinizden yeni bir isim türeteyim,

Marazı bölük,

Yaralı alım,

Kır güneşlim...

düşünmüyor ipini çeken gökteki gülüş

hadi gidin şimdi

bırakın sevmeyin beni,

hakikaten ben kimdim,adım neydi ki…

 

 

(en yakın koordinatları içime düşürüyorum,uzay da yalan,içindeki uzay ahalisi de...burada ne işim var bilemiyorum,ben mutlu bir kızım,

sazım,nazım,cazım ve sakızım…ne alakası var be cancağızım...

b e n m u t l u b i r k ı z ı m . . .

adımı hatırlarsam bitecek ızdırabım...)

 

 

V.

 

korkmuştu,peştamalla örttü erkekliğini

en çok sabah saatlerinde sevişir zavallı et yiyicisi,

kendi merkezine yerleşen medeniyetinde

‘tek dişi kalmış canavar” ,matah biri sanıyor kendini...

parçalanan enkazında oynaşıyor memeli kadınlar

bir başına,denize değemediği ininde

fena düşlerle

inle

dinle

kimse konuşmuyor bak seninle …

 

VI.

 

indim kuyularına,

sallanan baş tacımla,namusumla…namlunda

yakamda bir küçük altın,

yüreğime ilmekledikleri,iğnenin ucunda sızı

saat sıfır dört

geç kaldım çöp toplamaya

gitmeliyim…duramam gayrı…

 

karartılı başlarıyla satırdır öfkeleri

en çok kimsesizsem sezerim tehlikeyi,

ekip arabaları inleyen tedirgin sirenleri

ışıkta yanan sinek kanatlarım,

lüzumsuz şarkılar fısıldadığım

sinir bozan bir yalnızlıktır yanımda taşıdığım ,

tutanaklara kirâmen katibin geçti,şahidim şeytanım

-ben ona git demiştim ...defalarca kovmuştum…

çok çürüğü vardı…

yıllardır sülük soğurtan …erdemsiz ısırıcı…

anladım etime sinen derimmiş ikircikli

devinerek sonraki güne kalmakmış tek niyeti…

 

 

VII.

 

yaklaştı,ama uzağımdaydı

ateş sordu,erkekti,nefesi şaraptı

ben kadındım,

ateşimi veremedim,sığındığım gecem eşarbımdı

nemli kaldırımları bir metre yetmiş santim soludum

pabucumda kan vardı,bastıkça batıyordum,

küçücük oluyordu gövdem ,şu dönemeci geçersem

haki yeşili parkamda hazinem

sertmiş,evden çalmıştım,yaktı

it gibi titredim,mutluluk bu olmalıydı…

korkuyordum da,iç içe geçen taraksı duygularımla

ruhsatsız sürüyordum ayaklarımı sana

takip ediliyordum bu en sevdiğim paranoya,

telaşlı adımlarım ele verirdi,sal gitsin tecavüz fikrini

kimse bişicikler yapamadı dans ederken dumanımla

sen değil misin ilmeği geçiren boynuna,

zamanın doldu yaratık

zulanda oyuncakların

içkin,sevgilin,yalnızlığın…

Hadi gidin hepiniz şimdi...

 

 

VIII.

 

üşüyorum ,

en çok cami duvarına karşı işer bela bulucusu

ezeli ıstırap büyüyen,yayılan yaran,iltihaplı gözyaşların

sürüme topalını karşı kıyıya

asla sevmeyecek seni anlasana...zavallı kabullenici…

orası yıldız evi,kan bahçesi,fuhuş cenneti

mavidir gözü aleni deli…yakışıklı sanıyor kendini...

üstelik hiç sevmedin mavi gözlü erkekleri

komik adamlardı hepsi,

aynı cümleyi tekrarlayan mekanik sesleriyle

ne kadar sıkıcıydılar tekno gülüşlerde

pilleri bitince susuverdiler,

eylemsiz,kımıltısız,boş sevdiler

barkotlu avuntularda yitiverdiler

pazen pijamanı görmediler ki,

ipek geceliğinle öptürdün tenini… ve gidiverdiler…

 

IX.

 

bu gece

öfkeye gebeyim

tarih belleksiz kılıyor kendini bilmezleri

unutulan inkarın inkarı diyalektik ezinti

leş gibi kokuyor leş

nefisinde diliyle dişi arasında puşt hüviyeti

eşikte bir oğlan çocuğu,terastan atıyor kendini

düşerken baba diyor kocaman gözleriyle

cılız ve gözlüklü bir yaratık gibi duruyor yarattığı öyküde

niyetinde ırzına geçilmiş hayal düzmeceleri

eli kirişte tehditlerle kapattı kapatacak sıkıcı geleceğini

sanal alemde avunur düş yiyicisi…

oyun bitti,oyuncakları da gitti

şimdi atletli babasını,

karanlıkta oturmuş yalvaran kibrini

annesinin ırzına geçen tuhaf ezikliğini

yaz yazabildiğince,nasıl olsa tanımazsın senden iyisini

hayatın merkezi sanıyor kendini…

zavallı oyuncak kemiricisi…

 

X.

 

atlarsam,düşmeden

kirli bir çaput dağılacak beyin kıvrımlarınıza

bu gece

geçmişimi ve geleceğimi sığdırıp terime

kurumaya gidiyorum düzen kurucusu...kurulmaya değil...

eğer korkarsam sıcak yaramdan

annemi ememem bir daha

köpek sesleriyle tüylendiğim bu gecede

ardımda kocaman bir sarkaç bıraktığım geçmişim

kuyruğumda gereksiz tüm sözler ânı lekelemekte

geleceğim ,

civarsız serüvenlere sürüklenerek tekrar geleciğinize

çoğu ne kadar öfkeli,

yasaklı mı sanıyorsunuz dilimi,yazabilirim hepsini…

hadi gülün şimdi…

 

 

(en düşük fiyatı etime biçtim,yıkanacağım,paklanacağım,kokular sürüneceğim,kirimi akıtacağım musalla taşına,çenemi saracağım tülbentle,pamuğu tıkayacağım edebimle,ayak parmaklarımı bağlayacağım birbirine,muhakkak şarkı söyleyeceğim en işveli sesimle…

herkes sevecek o vakit beni…cesedimi bile yük etmeyeceğim size,tabutum olmayacak,kollarınız yorulmayacak…

Hadi gülün şimdi...)

 

Temmuz.2004

 

MariaCallas

Gönderi tarihi:

Tavan

 

 

pervasız asyalı,

çırpınan su balıkları gibi,

avucunda koca bir okyanus

kalakalmışsın tuz zerrecikleriyle…

secd ile eğildiğin hayat

bak nasıl da parçalatmış köpeklerine etini,

söndür bir mum gibi yaktığın cılız alevini…

 

karşında ufuk çizgisi

usta bir cambaz gibi yürümeye çalıştığın,

yine de sen sağlam bas aşık değilsen,

-aşıksan zaten yoktur hiçbir ölümlünün sana diyeceği-

 

aldırma,

gideceğin yer üç gün önce -erkenden- cehennemin değil midir ki…

yorgun bir bilgelik daha …

 

sus,dinle bak,sorular çengel gibi aklına takılır,

 

hanginiz bensiniz

hangileriniz…

 

bu deniz kenarında kabuğu kırık kaplumbağa,

ölümüne isterik

çince konuşan,anlaşılmayan…

 

şu caddelerde ezilen küçük kadın,

duvarda bakışları

aşk isteyen,terliksi böcek…

 

ya

bu cenin

bu beyaz...

 

hanginiz,

çiğneyen karanlığı salyalı köpek,

uluyan ve kokan leş yiyicisi,

ve yeşil dolar kokusu,neonlu fahişe yatakları…

 

ve sen

sevgili,

hangimizi sevmektesin,

içinde beş kadını saklayan hileli resimde…

sağ omzumda hüzünlü yanım,ağır buz kütlesi taşıyor,meşgul

dilinde sakızdan bir hızma

kan fışkırıyor sözünden…

 

sıkıldım bu dünya halinden,

alsan koynuna beni,

sırf sevişmek için

iki günahkar,iki haydut…

bildiğimiz tüm müstehcen fıkraları anlatsak kırmızı…

birbirinden kopuk tüm edepsiz sırlarımızı…

 

ve sonra

tenin yanık salınışı,

aşkla sevişmek bu oyunun tek galip anı…

 

 

bunlar hayal , gerçek;

 

 

dört kez çaldı kapı,

kim o diyemedim,

dışarıda ben,

içeride ben,

konuşamadık birbirimizle

 

Korktuk…

 

Sustuk…

 

(bazen anlamsız bakışlarla tavana bakmak da iyidir,yaşamı anlamlı kılmaya yarar; ama tavanda kalmak tehlikelidir…)

 

Kasım.2003.İzmir.

MariaCallas

Gönderi tarihi:

her şeyi hiçe sayarak

beni unutarak

kimdin sen

eski bir sevdanın rüzgarında

yalınayak yürümüştüm sana

belki biraz ürkek

sen ki

en zor mevsimdin bana

ve en onulmaz yaram

dokunulmamış ne varsa

adı kötüye çıkmış

tüm sözcüklerimi

tutup ellerinle

büyüterek içimizde

Gönderi tarihi:

dün hiç gelmedi zaten/ anlamadım

 

Gün döndü bugün / nasılsa karlar pembe

 

Uyuyan gecenin korkusuz sabahı geldi

 

Yüreğim uçsuz bozkırlarda dolanır

 

 

 

Bir tebessüm eksik gözlerinde / duyarım

 

Sözlerin zihnime yazıldığı an, her an

 

Kimsesiz kendimin benliği ağlaşır sessizce

 

 

 

Bir söz var, bir sözün var / yakaladım

 

Parmağınla devşirdiğin kızarmış narın

 

Acımsı tadı yayılır dilimin ucuna / yanarım

 

 

 

Dedim ya, ahengi yok kumsaldaki gölgenin

 

Kıyıya vuran dalganın ötesi deniz, ötesi aşkım

 

Narin balıkların küçük ağızları sayıklar seni-beni

 

 

 

Gündüz düşü görmedim, gece düşüyüz ikimiz birden

 

Zamanlar ayartır kimliğimi, rüzgara diklenir gün boyu

 

Unuttum yarını, dün hiç gelmedi zaten / anladım

 

ahmet çelikkol

Gönderi tarihi:

arkadaşlar hepinize iyi geceler ve tatlı rüyalar diliyorum

kendinize iyi, bakın ve iyi davranın

 

 

 

KAYBEDECEK NE VAR Kİ ?

 

Kaybedecek ne var ki sisli anılardan başka?

İnsan hatırlamak ister mi kötü günleri?

Uçurumun kenarında tek başına dururken,

Yapacak ne var ki atlamaktan başka?

 

Her zaman tutunmalı mı hayata?

Fırtınalara direnmek mümkün mü her zaman?

Göreceğimi gördüm, çekeceğimi çektim deyip,

Yapacak ne var ki göç etmekten başka?

 

Aşkı kovalamak mı hayatın amacı?

Aşkla saklambaç oynamak mı?

Eğer bıktıysan artık, pes deyip,

Yapacak ne var ki oyunu bırakmaktan başka?

 

Anlam verebilmek mümkün mü yaşananlara?

Korkmamak kolay mı ölümlerden, acılardan?

Anlamıyorum sizi, anlamıyorum sözlerinizi deyip,

Yapacak ne var ki ölmekten başka?

Alıntı

Gönderi tarihi:

Yalan

Geri döndüren gördünmü geçmişi

Boşa soldurdun o nazlı gençliği

Bir avuç toprak için yor kendini

Dünyada ölümden başkası yalan

Yalan başkası yalan

Zaman kendine benzetmez herkesi

Hesapsız açar baharlar pembeyi

Açmadığın dalda sözün geçermi

Dünyada ölümden başkası yalan

Yalan başkası yalan

Sitem etme haberi yok dağların

Gözlerini ellerinle bağladın

Faydası yok geç kalınmış figanın

Dünyada ölümden başkası yalan

Yalan başkası yalan

Gönderi tarihi:

Bu Gece En Hüzünlü Şiirleri Yazabilirim

 

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

 

Şöyle diyebilirim: "Gece yıldızlardaydı

Ve yıldızlar, maviydi, uzaklarda üşürler"

 

Gökte gece yelinin söylediği türküler

 

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Hem sevdim, hem sevildim, ya da o böyle söyler

 

Bu gece gibi miydi kucağıma aldığım

Öptüm onu öptüm de üstümde sonsuz gökler

 

Hem sevdim, hem sevildim, ya da ben böyle derim

Sevmeden durulmayan iri, durgun bakışlı gözler

 

Bu gece en hüzünlü şiirleri yazabilirim

Duymak yitirdiğimi, ah daha neler neler

 

Geceyi duymak, onsuz daha ulu geceyi

Çimenlere düşen çiy yazdığım bu dizeler

 

Sevgim onu alakoymaya yetmediyse ne çıkar

Ve o benimle değil, yıldızlıdır geceler

 

Yürek zor katlanıyor onu yitirmelere

Bakışlar sanki onu bana getirecekler

 

Böyle gecelerdeydi ağaçlar beyaz olur

Artık ne ben öyleyim ne de eski geceler

 

Sesim ara rüzgarı ona ulaşmak için

Şimdi sevmiyorum ya, eskidendi sevmeler

 

Şimdi kimbilir kimin benim olduğu gibi

Sesi, aydınlık teni, sonsuz uzayan gözler

 

Sevmiyorum doğrudur, yürek bu hala sever

Sevmek kısa sürdüyse unutmak uzun sürer

 

Bu gece gibi miydi kollarıma almıştım

Yüreğimde bir burgu ah onu yitirmeler

 

Budur bana verdiği acıların en sonu

Sondur bu onun için yazacağım dizeler Pablo Neruda

Gönderi tarihi:

Sesim olur bir kuşun çığlığı

 

 

resimlerinden

 

 

kopar düşler.

 

 

 

ne fenadır içinde hissetmek yokluğun ağrısın

 

 

bilirim/

 

 

utanır ellerim.

 

 

 

gülüşüm boynu bükük / esrik bir ağacın gölgesine kaçar saklanır.

 

 

tevekkelli değil ağlamak dursa da / anlıyor insan

 

 

içimde çırpınan bir kırlangıç.

 

 

 

Taş mecliste kurmuşsunuz çilingir sofrasını

 

 

Taş Tepeye selâm götür uçuşan pervane.

 

 

İllâki ilk sen olmalıydın değil mi?

 

 

Mührü vuran yüreğimize.

 

 

 

velev ki Deniz’in gözlerinde büyüyeceksin.

 

 

ağrılı yüreklerimizle yaşamak kaygısın

 

 

atmışken bir kenara

 

 

her adımında alkışa duracağız / dostluğa.

 

 

 

Adın silinmeyecek dilimizden

 

 

Yürek işiyse yaşamak

 

 

Beden / işçisiyse aşkın

 

 

Ne toprak isyana engel

 

 

Ne karanlık bedenin örter.

 

 

 

yaşamak; sağrısında düşler gezdiren yılkı tayın

 

 

peşinde koşturan sonsuzluk mimarı çocuğun gülüşüne şahitlikse

 

 

şahidiz hepimizde.

 

 

 

Gece bir yıldız kayarken yoldaş ettim türküleri de / ve susmak… ve çığlık…

 

 

 

Tüm kırlangıçların yüreğinde.

 

 

 

Nihat Polat

Gönderi tarihi:

*Hani vardır ya; her yerde hissetmek istersin onun varlığını. Hani hep

yanıbaşınızdaymış sanırsınız, ismini söylersiniz dalgınlıkla, her an

berabersinizdir. *

 

 

*Yanında olduğunu unutuverirsin bir andan sonra, sonra üzüldüğünde o

sımsıcacık kollarını açar sana, sarılır ağlarsın omzunda doya doya...

 

 

Senin sorununu kendi sorunu gibi benimser, bir kolun bir bacağın olur

adeta..

 

 

Ayrılmak istesen de koparıp atamazsın. Bir türlü sevindiğinde ise senden

fazla mutluluk duyar.

 

 

O senin için farklıdır bütün insanlardan, tabii sen de onun için.

 

 

Aranızdaki sevginin bitmesine izin vermezsiniz, kimse bozamaz aranızı, kimse

araya girmeye dahi cesaret edemez.

 

 

Ne zaman yardıma ne zaman insana ne zaman bir sırdaşa ihtiyacınız olsa hep

yanınızda bulursunuz, kendini adeta sizin için ayarlamıştır.

 

 

Beraber gülüp beraber ağlarsınız, daima olumlu özellikler verirsiniz

birbirinize.

 

 

O sana gülmeyi öğretir sen ona kahkaha atmayı,O sana emeklemeyi öğretir, sen

ona yürümeyi.. O sana okumayı öğretir, sen ona yazmayı ve bu böyle sürüp

gider....

 

 

İşte bunun adına DOST derler...

 

 

Hayatta hiçbir şeyiniz olmasa da bir dostunuz hep olsun.*

Gönderi tarihi:

*Hiç Bir insani unutmak, bir insandan vazgeçmek,

bir insani hayatindan sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mi hiç?

Hani ölmüş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,

her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında hiç

gelemeyeceğini de bilmen gibi. Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek, ama

ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanin sana, ne kadar katlanılmaz bir

gerçek değil mi

sen hala bu kadar sevgili iken? Özlemek, bu kadar özlemek,etini kemiğini

yakarcasına özlemek. Çok kötü değil mi?Bu kadar özleyip onu görememek, ona

dokunamamak, onu işitememek , artık sonunun "Pi" hali değil mi?

Biliyorsun

değil mi? Ne kadar umutsuz bir arayıştır o, kalabalık caddede geçen binlerce

yüze bakmak belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, belki biraz önce

geçti bu kaldırımdan diye düşünmek,belki su an arkamda yürüyen insanların

içinde bir yerde demek, belki su an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar

yasamak ne zordur değil mi?

Ne kadar eritir insani fark etmeden. Sende biliyorsun değil mi bunları.?

Bir sinema koltuğunda sende iki kişi gibi oturdun mu hiç? Hiç iki kişi gibi

zevk aldın mi bir konserden yalnız başına. Güzel bir kafe keşfettiğinde,

güzel bir film seyrettiğinde, güzel bir şarkı dinlediğinde güzellikleri

oranında eksik kaldıklarını hissettin mi paylaşamadığın için onunla. *

 

 

*Bir barın kalabalığında hiç yarim vücudunla sallandın mi ortada? Hiç iki

kişilik beyninle yarim insan olabildin mi? Baktığında aynana sadece yüzünün

bir

yarısını gördüğün oldu mu hiç? Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu

yaşatandan nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç? Gözünün içine baka

baka kolunu bacağını kesen bir insanin yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile

bakabildiğin zamanlar oldu mu hiç? Hayatta inandığın bütün değerlerini

altüst eden birisine aşk şiirleri yazabildin mi? Onu içinde korumanın seni

yok etmek olduğu zamanlara feda oldun mu hiç? İçinde ağlayan çocuğa

umut şarkıları söyleyemediğin, özlemini, susuzluğunu, açlığını gideremediğin

zamanlar oldu mu hiç? Kanayan yarasını gördüğün ama merhem olamadığın

zamanlar. Gücünün, hani o tanrısal gücünün bir çocuğun ağlamasını

susturamayacak kadar olduğunu gördüğün zamanlar oldu mu hiç?

Hiiiiiiiç.... Hiiç... hiç... bir hiç..

Gönderi tarihi:

*NASİHAT*

 

 

*Dinle sana bir nasihat edeyim.*

 

 

*Hatırdan gönülden geçici olma!*

 

 

*Yiğidin başına bir iş gelirse,*

 

 

*Onu yâd ellere açıcı olma!*

 

 

* *

 

 

*Mecliste ârif ol kelâmı dinle,*

 

 

*El iki söylerse sen birin söyle,*

 

 

*Elinden geldikçe iyilik eyle,*

 

 

*Hatıra dokunup yıkıcı olma!*

 

 

* *

 

 

*El âriftir yoklar senin bendini,*

 

 

*Dağıtırlar tuzağını fendini,*

 

 

*Alçaklarda otur gözet kendini,*

 

 

*Katı yükseklerden uçucu olma!*

 

 

* *

 

 

*Karac'oğlan söyler sözün başarır,*

 

 

*Aşkın deryasını boydan aşırır,*

 

 

*Seni hep küçük düşürür,*

 

 

*Kötülerle konup göçücü olma!*

 

 

* *

 

 

* Karacaoğlan*

Gönderi tarihi:

Insan Telefon Defterini Temize Çekerken Bazi Isimleri Eski Defterinde Birakir

.

Onlar artik birdaha asla aranmayacaktir.Garip bir hüznü barindiran bu

silik isimlere bakilir bakilir.Kimi okuldan sinif arkadasinizdir, kimi

çok çabuk unutuverdiginiz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca herseyi

ama herseyi paylastiginiz birisi; yada istifa ettiginiz bir yerden bir

arkadasiniz! Soyadlari sorulmamis birsürü hatirlanmayan isimde vardir

defterde; ve süphesiz üstünde isim olmayan telefon numaralari korkunç

bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çirpida ortadan

kaldirilir.

 

INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE ÇEKERKEN BAZI ISIMLER ÜZERINDE DURUR.

 

Onca zaman sonra birkez arasaniz, sesini duysaniz... Ona edilebilecek

bir çift sözünüz yoktur! Birlikte gittiginiz filmler, meyhaneler, evler

birbirinizi yillar sonra özlemenizi saglayacak sevgiyi asilamamistir

size.Yalnizca bir isImdir simdi o.Temize çekerken atlarsiniz

hemen.Derhal çevirirsiniz sayfayi telasla, alalacele.Oh, isim geçmiste

kalmistir.

 

INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE ÇEKERKEN HAYATINIDA SORGULAR!

 

Hangisi ihanet etmistir, hangisi yalvarmistir kendisini birakmamaniz

için; hangisinin birsüre sonra arkanizdan konustugunu duymussunuzdur;

hangisi sizi en güzel öpmüstür; hangisi rüyalariniza girmistir, hangisinin

ayak parmaklari ilginizi çekmistir, hangisine hediye alirken zorlanmissinizdir, hangisiyle en hararetli tartismalara girip kavga etmissinizdir, hangisi için

sabahlara kadar içip içip aglamissinizdir? ! ...

 

Dogrular, yanlislar, hatalar, tutkular!

 

Birlikte EDIP CANSEVER okudugunuz o insanlar, solmuslardir.

 

INSAN TELEFON DEFTERINI TEMIZE ÇEKERKEN YALNIZLIGINIDA KANITLAR.

 

Bütün bu insanlar simdi nerede, ne yapmaktadirlar? Saat elbette

dört'tür! Paradoks, labirent, koni, tüm bilimsel ifadeler ve mentalite tersine

dönmüstür. Ters dönmüsüzdür. Bu tekbasinalik ve bu isim katliami

aslinda size ters gelir... Çalan telefona bakarsiniz.Acaba? Acaba telefon

defterini temize çeken bir arkadasinizin son anda kurtarma çabasi midir?

 

Bir iki kirik sözcük, yarim yamalak bir bulusma, belki...

 

Bilemezsiniz...

 

LÜTFEN, AMA LÜTFEN TELEFON DEFTERLERINIZI KAYBETMEYINIZ...

.

küçük Iskender

Gönderi tarihi:
*Hiç Bir insani unutmak, bir insandan vazgeçmek,

bir insani hayatindan sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mi hiç?

Hani ölmüş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,

her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında hiç

gelemeyeceğini de bilmen gibi. Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek, ama

ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanin sana, ne kadar katlanılmaz bir

gerçek değil mi

sen hala bu kadar sevgili iken? Özlemek, bu kadar özlemek,etini kemiğini

yakarcasına özlemek. Çok kötü değil mi?Bu kadar özleyip onu görememek, ona

dokunamamak, onu işitememek , artık sonunun "Pi" hali değil mi?

Biliyorsun

değil mi? Ne kadar umutsuz bir arayıştır o, kalabalık caddede geçen binlerce

yüze bakmak belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, belki biraz önce

geçti bu kaldırımdan diye düşünmek,belki su an arkamda yürüyen insanların

içinde bir yerde demek, belki su an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar

yasamak ne zordur değil mi?

Ne kadar eritir insani fark etmeden. Sende biliyorsun değil mi bunları.?

Bir sinema koltuğunda sende iki kişi gibi oturdun mu hiç? Hiç iki kişi gibi

zevk aldın mi bir konserden yalnız başına. Güzel bir kafe keşfettiğinde,

güzel bir film seyrettiğinde, güzel bir şarkı dinlediğinde güzellikleri

oranında eksik kaldıklarını hissettin mi paylaşamadığın için onunla. *

*Bir barın kalabalığında hiç yarim vücudunla sallandın mi ortada? Hiç iki

kişilik beyninle yarim insan olabildin mi? Baktığında aynana sadece yüzünün

bir

yarısını gördüğün oldu mu hiç? Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu

yaşatandan nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç? Gözünün içine baka

baka kolunu bacağını kesen bir insanin yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile

bakabildiğin zamanlar oldu mu hiç? Hayatta inandığın bütün değerlerini

altüst eden birisine aşk şiirleri yazabildin mi? Onu içinde korumanın seni

yok etmek olduğu zamanlara feda oldun mu hiç? İçinde ağlayan çocuğa

umut şarkıları söyleyemediğin, özlemini, susuzluğunu, açlığını gideremediğin

zamanlar oldu mu hiç? Kanayan yarasını gördüğün ama merhem olamadığın

zamanlar. Gücünün, hani o tanrısal gücünün bir çocuğun ağlamasını

susturamayacak kadar olduğunu gördüğün zamanlar oldu mu hiç?

Hiiiiiiiç.... Hiiç... hiç... bir hiç..

 

çok güzelmiş..teşekkürler.. :clover:

Gönderi tarihi:

Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum.

Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol

istiyorum.

Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.

Yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.

Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.

Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.

Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.

Güzel günlerimizi, evimizde bir şişe şarap ve pijamalarımızla

kutlamalıyız.

Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek...

Böylece yaşamalıyız işte.

Sonra çocuğumuz olmalı,

Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.

Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız.

Sen arada mızıkçılık yapmalısın ve ben söylenerek almalıyım sıranı.

Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta

kırmalısın.

Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.

Zaman su gibi akıp giderken, her şey yaşanmış bir hayatımız olmalı.

Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden

Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz

olmalı.

 

alıntı

Gönderi tarihi:

Bu gün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra

Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu

yaz

Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür

gümbür bir telaş

Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne

güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!

Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz

kafalılar! Ey sadrazam!

Sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç

yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz

Çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl

bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar

Uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz

bir gömlek giyiyorum

Bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu han-i yağma

Ama yorgunum şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli

bir pardesü

Kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde Vietnamca şiir

kitapları

Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür

ucundaki ırmakları

Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda

Köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum

istasyona

Bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya

İnsanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su

Ne yapsam...ne yapsam her yerde bir hüzün tortusu

Alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma

Ben de çocuktum, sevgililerim olacaktı elbette

Sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi, her şey nasıl

ölebilir, nasıl unutulur insan

Ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl

tarlalar

Ne yapsam...ne yapsam...Dekart okuyorum sonradan...

Sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş

Çankaya' ya

Bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara

Bir çocuk bakıyor pencereden hülyalı kocaman gözlü nefis

bir çocuk

Lermontov' un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi

bakıyor sonra

Ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum,

kuş sesleri geliyor kulağıma

Ben mütevazi bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor

beni

Sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına

Bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına

yüzünün oynamasına

Ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama

İlençliyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal

almaya

İlençliyorum o laf kalabaklıklarını, kurumuş yürekleri,

bireyin kurtuluşunu filan

İlençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan

Uzun kış gecelerinden sonra kim bilir nasıl olur her şey

Uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan

Durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün

izliyor arkadan

Yüreğim ipe sapa gelmez bir bahar göğü, Türkçe bir yürek

kısaca

Beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum

sağda solda

Bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak

kanatlarından merakla

Yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların

olduğu alanlara

Aklıma şiiri gelirdi o yaşlı Amerikalının, sonbaharı anlatan

şiiri

Çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa

Böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden

sokaklara fırlamaya

Kendimi atmak için bir uçurumdan balıklama

Büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm

filmlerden mi ne

Bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya

Anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla

Bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o

yollar geliyor aklıma

Benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun

gibi tombul ve sıcak elleri

Uyurdum. Bir de bakmışsın yeni bir film sinemada, şehirde

yeni bir kız, kahvede yeni bir garson

O üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda...

Şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan

yüreğimi bu telaş

Sanki ölecek gibiyim, sanki birazdan polisler gelecek ya da

Gelip alacaklar kitaplarımı, bu şiiri, sevgilimin

fotoğrafını duvarda

Soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder

misiniz karakola

Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür

ucundaki ırmakları

Bir kız sessizce ölüyor, sessizce Vietnam' da

Ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya

Uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz!

Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey

şeyhülislam!

Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz!

Bunu söyleyeceğiz bin defa!

Sonra bin defa daha, Sonra bin defa daha, çoğaltacağız

marşlarla

Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda

Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla

Yürüyeceğiz çoğala çoğala...

 

(1965)

 

Ataol BEHRAMOĞLU

Gönderi tarihi:

Frozen son şiir muhteşem... yüreğimin tam ortasından geçti bunun sarsıntısı... :closedeyes::clover:

 

UYUMAK DEĞİL BU...

 

 

uyumak değil bu

işkence

krater kenarlarından yuvarlanıp

karışmak gibi kavuran lavlara

yolunu yitirmek gibi

labirent misali kabuslarda

 

ahh…

nasıl hasretim

bebekler gibi anne göğsüne

yar omuzuna yaslanır gibi

huzurlu uykulara

 

kar tanesi gibi nazlı

ya da yağmur damlası gibi telaşlı

yeşil bir dağ gölünün

asude derinliğine süzülüp

mışıl mışıl sere serpe bir uykuya

mırıl mırıl sarılmak istiyorum

sonra gülümseyerek uyanmak

gönül aydınlığına

 

ne gezer…ah..ne gezer

huysuz deli kısraklar gibi

fırlıyorum yatağımdan her seher vakti

ne gem, ne yular ne eğer

kar etmiyor yüreğimin çılgın koşusuna

soluksuz kalıyorum

bitap düşüyorum

 

ne aklıma ne gönlüme

ne sevdama geçti sözüm

ne bu dünyadayım ne de berzahta

hani derler ya,

ne İsaya ne Musaya

ben topyekun yaranamadım hayata

 

sevdalar toplamıydım

hasretler toplamıydım

mısralar toplamıydım

yaşanmayan her şeyi

yaşamaktan yoruldum bir solukta

 

ah…nasıl hasretim bilemez kimse

can aydınlığımla uyanacağım sabahlara...

Gönderi tarihi:

siz buraya uğrarmıydınız hanfendi.. <_<

 

mayın tarlasında dolaşıp durmuşum aşk sanıp da

herkes arkamdan bağırmış kimseyi duymamışım

savaş filmlerinde olur ya yaralı yaralı devam etmişim

sonuna kadar aşk ya yanımdasın sanmışım

 

mayın tarlasında yürüyüp durmuşum aşk sanıp da

tel örgülerde durmamış bir delikten geçmişim

her şey bana dur demiş kulağım darbe almış duymamışım

sonuna kadar aşk ya sadece inanmışım

 

koşmuşum düşmüşüm kalkmışım

sevişmek sevmekten gelir inanmışım

elimden tuttuğunda öyle bir güvenmişim ki

bize bir şey olmaz sanmışım

 

mayın tarlasında bir adam sevmişim aşk sanıp da

soyunup korkusuzca çırılçıplak kalmışım

aşk filmlerinde olur ya işte öyle sevmişim

sonunda bedenim sağlam bulunmuş yüreğim paramparça

 

şebo

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.