Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Kelimeler eksik, kelimeler yarali. Kelimeler ciliz. Tasimiyor, anlatmiyor, tanimlamiyor bu duyguyu. Ben de... Çok baska bir sey. Sevginin ortasinda, derin acilar hisseder mi insan? Aydinlik gülümsemelerin içine, hüznü yerlestirir mi durup dururken? Gözlerine bugu,diline sitem, yüregine burukluk, çöreklenir kalir mi asirlarca? Gelmeyecegini bildigi mektup için, posta kutusunu hep ayni heyecanla açar mi? Dedim ya, baska bir sey bu. Ne kadar yalnizsam, o kadar seninleyim su günlerde. Belki de en basta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulasmasin diye, kimselerin bilmedigi, bulamayacagi yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladim. Derine, hep daha derine... Seni yapayalniz, bir tek bana biraktim. Paylasamadim Yanlis yaptim. Sana ulasan yollari kaybettim diye bütün bu saskinliklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sagimda, solumda, ne zaman dikildigini bilmedigim duvarlara çarpmam, hiç görmedigim çukurlarla bogusmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurdugu dehlizlerin, acili duvarlari gibiyim. Duvarlarim yosunlu, duvarlarim kaygan, duvarlarimdan hiç tükenmeyen sular siziyor. Tutunamiyorum. Renklerim, gün içinde degisiyor. Soluyorum, soguyorum. Günes ulasmiyor içerilerime. Küfleniyorum, yaslaniyorum. Yalnizliklar pesimde. Dokundugum her islak duvardan, pis kokulu bir yalnizlik bulasiyor üstüme. Yapis yapis, vicik vicik bir yalnizlik bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum. Seni sakladigim yere ulasamaz oldum. Yollar, gitgide uzadi ve karisti. Ümidimi isitacak, parlatacak, kimildatacak bir seylere ihtiyacim var. Ah onun ne oldugunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her seyin basinda, içinde ve sonundasin. Bu degismiyor. öyle içimsin ki. Birden aklima geldi, tuttum sana bir mektup yazdim dün. çok mutluydum... Gün içinde neler yaptigimi, nelere kizip, nelerle mutlu oldugumu, tek tek anlattim. Mevsimlerin ve insanlarin nasil karisik ve beklenmedik olduklarini yazdim. "Yine zamansiz yagmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayif degildi günes isinlari" dedim, "Gerçekten buradaki sarkilari hiç ögrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu.. Basindan sonuna kadar okudum da. Neler yazmisim diye merakimdan. Sonra çekmecemden bir zarf çikarip, Adini yazdim. Büyük harflerle, yalnizca adini. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüregime yakin. Yüregim sende. Sen yüregime yakin. Öyleyse mektup sende. Bu kadar içimdesin iste. Can Dündar Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Dolmuyorsa içindeki boşluk, Dinmiyorsa sevgi açlığın, Düzelmiyorsa, aynıysa herşey, Bir trafik kazası geçir. Giden de sen ol. Gelen de sen... Kendi kendine çarp. Enkazın orda kalsın bırak... Enkazın gerisi kapandı. İlerisi ise açık.. Bekleme; Bütün umursamazlar gittiler. Bak, bir sen kaldın. Bir kerede sen tut kendi ellerinden. Kalk olduğun yerden, Geride bırakıp herşeyi, Yürümeye basla... Çekici de sen ol, Ustada sen. "Serdar Osmanoğlu" Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yürüyordu bir adam bir çiçek bahçesinde Avuçluyordu kokularını yumruk yapıp sonunda Bir tarih kitabının sayfalarına serpti Güller açtı elvan elvan ellerinde Dolmuşken ciğerlerine güzel gül kokuları Kucakladı onları bağrına bastırarak Bilemedi gül dikeni nasıl batar yüreğine Nasıl zehir saçar nasıl ölür insan oğlu Gül vardır misler gibi Gül vardır ihanetin ta kendisi Tutunacak dal aradı ister kavak ister söğüt Bilemedi hangi söğüt dalı daha kırılgan Daha öksüz çığlıklara gebe Tükenmemişken Spartaküs'ün solgun gül yaprakları Dumanları tütüyordu yakılan şehirlerin Neron gitar çalarken alev alevdi Roma "Sen de mi Brutus?" Sen de mi?..." Dinmeden haykırması ezilmiş bir kölenin Borjiya'nın emri oldu binlercesinin Katline ferman gün doğmadan Güllerine nem düşmeden tomurcuklar açmadan Ferman padişahtan fetvaları şeyhinden Ey güneş ister doğ ister doğma Sarıl kara kapkara bulutlara Tarih yapmak senin işin Yazması bana düşer Bahçelerde gül tükenmez insanoğlu çilekeştir Sanılmasın toprağına daha çok başlar düşer Nusret Otyam Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 üzgünüm..parmaklarını kardeş bilip bir başka yüzde duruluğu aradığım için.. ağlamadan konuş derdi babam..çocuk kavgalarımdan şikayetçi dönüp ağlayarak anlattığım zaman incinmişliğimi..ağlamadan konuş..hıçkırık gibi gelir otururdu boğazıma..korkudan ne ağlayabilirdim ne de konusurdum kendimce.. bizim oralarda kadınlar süpürürdü evlerinin önünü..kapı önü muhabbetleri hazırdı herdaim..elişini alan koşardı günlük havadislerden haberdar olmak için..beş cocuklu ailenin direği inatlaşırdı sanki yukardakiyle..ve erkek çocuk için deneme tahtasına dönen kadına aldırmadan..son bir umut bir daha denerdi..doğan cocuk umutsuzluğun işaretiydi inada inat.. ağlamadan anlat derdi babam..ve bizim oralarda kimdi sorusuna''biriydi biri''şeklinde verilen cevap kabul görmezdi..kızın göğsündeki noktacıklar belirginleştimi..örtülürdü hayatıyla birlikte yaşayacakları,umutları..o günden sonra istesede bakamazdı kimselerin eline kardeş gözüyle.. getirmeseydin dünyaya diye bi çığlık yükselerdi arada bir..eve gelecek misafire aldırmadan çocuk tüm paspasları ruhuyla birlikte sallandırırdı balkondan.. ağlamadan anlatıyorum baba..istediğin gibi.. kardeş bilip parmaklarını bir başka yüzde duruluğu arıyorum.. ruhum sallanan paspastan cok daha fazla tozutuyor ortalığı...... alıntı.. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 yüreğimden uçurum hızıyla bir kuş düşmekte yaram sargı tutmaz tesellin olmasa dayanmalıyım… iliklerimden son merhamet kanı çekilene değin boğazı kesik kurbanlar gibi fışkıran kanım değildi aslında, aşka olan inancımdı… dayanmalıyım diyordum nasıl dayanılırsa işte öyle… oysa seninle soğuk dağlara tırmandık biz, eteklerinden kır çiçeklerini ve maviyi çalarak… azametli tepeleri geçtik, ki biz tırmanışa geçerken küçülüyordu dünya ve zahmetkâr beşer misafirleri nasıl da insan olma zincirlerinden kurtuluyordu tin mahlukatımsı bir gülüş değiveriyordu ağzımızın kenarına… iyi hatırlıyorum… en mahrem gün oluyordu bir sonraki gün "deli gibi çocuk gibi şair gibi koşmalıyız" diyordun koşamazsak deliliğimiz, çocukluğumuz ve en fenası şairliğimiz bitecekti… sonra koşuyorduk deli gibi, çocuk gibi, şair gibi üstelik nereye gittiğini bilmeyen nereye gittiğini umursamayan dört nala bedel bir sedaydı bu… güneşe bakireliğini sunmuş vadileri kökleri ihtiyarlıktan değil, zalimlikten kurumuş ormanları geçtik… susuz nehirleri susamış bedenlerimizle ıslattık bir dudağın bir başka dudakta gül dokunuşunu; “gülüm” diye bildik ama büyütmedik, tespih edip sıralamadık yalancı sevda sözlerini hiç… yaralansa da dikenli yollarda çıplak ayaklarımız yüreğimiz yüreklerimizle örtülüydü iç içe geçmiş halkalar gibiyken zırhlarımız dikenlerin hiç zulmü olamadı bize… dikenli dillerin… rüzgarlar geçti buzdan bıçaklarıyla sırtımızı hançerleyen fırtınalar -ki kötülüklerinden değildi elbet- içlerindeki iyiliklerini kaybetmelerindendi fırtına öfkeleri… ama aldırmadık biz fil gücüyle sezinledik tehlikeyi ve fil ihtişamıyla sökmelerine ses etmedik dişlerimizi… az konuştuk ama çok yol aldık biz… sevdik mülkileştirmeden en kıymetli hazinemizdi “an” aleni ve gizli tüm bahçelerden geçerken… gördük ki, soğuk bir dağda bir mağara sıcaklığı bulmakmış asl'olan… bir sıcak mağara yüreğinde küçük ve fakat asla cılız olmayan bir mum alevi olabilmekmiş… dini, dili, ırkı yokmuş aşkın beklentisiz bir bekleyişe koyulmakmış hakiki sabır bir mum aleviyle çağlayan ateşlermişçesine, avunabilmekmiş… kocaman puntolarla duvarlara sloganlar yazmak değilmiş, arap harfleriyle bir hattat gibi işlemekmiş yüreklere aşkı… yani, soğuk bir dağda bir mağara sıcaklığı bulmakmış aslolan… bir sıcak mağara yüreğinde küçük ve fakat asla cılız olmayan bir mum alevi olabilmekmiş ve bir de gitmesini bilmekmiş, kalmaman gerektiği an… mum söndü an da bitti sonra… gitmeliyim artık aşkını bir uçurumdan - hür kalsın diye- uçurabilmeliyim nefessiz mumlar bir sönümlükmüş ruha sıkıntı basan köhne aşklar gibi güçlü bir ateş yakmalıyım bir yerlerde ben yine… o yüzden gitmeliyim, tesviye edip tüm bildiklerimi, bilmediklerime tutunmalıyım itikâtsızca… arınmak için güçlü masallar yazmalıyım sonra, güç veren destanlar… yok oluşumu değilse de varoluşumu yazmalıyım emsal olsun diye -ki akranlarım düşerse böyle bir sevdaya yine- teşhir etmeliyim seni, beyaz esvabındaki bakirliğini… güzel düşler kadar, karanlık kabuslarım da oldun sen deliliğim, çocukluğum, şairliğim oldun… ama aşk bitti her güzel şeyin bir gün bitmesi gerektiği gibi… şimdi başka aşkları ıskalamamak için güçlü bir ateş yakmak için bir yerlerde zehrini fışkıran yaramdan soğurtup ürperen etimi dağlayıp yürekli bir kadın gibi yollara düşmeliyim gitmeliyim ben artık mum söndü aşk da bitti gidiyorum sevgili… 5.Nisan.2004.İzmir MariaCallas Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 ruhum sallanan paspastan cok daha fazla tozutuyor ortalığı...... alıntı.. frozen yazın çok güzel çok beğendim özellikle şu cümleyi Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Kapatıp yüreğimin kanatlarını Uyumak istiyorum sevdiğim Uyumak… Yaralı martıyım, umarsızca uçan… Kaldır bir başını bu sabah gökyüzüne bak… Dar geliyor artık duygularıma… düşünncelerime… Balığı bile bir avuç suya sıkıştıran Bu akvaryum dünya… Yorgunum… Kırgınım…sevdiğim. Tam kendimi özgür duyumsadığımda, Yüreğim aşka acıktığında… Uçarken coşkuyla, inandığım sevdama… Yaralanmışım…yaralamışsın beni… İncinmiş yüreğim… Kırılmış kanadım. Yüreğim kanayınca anladım, Keşke! Koyu karanlığında gecenin Yıldızlar yolum olsa … Yakamozlar kapansa, Sana gelmek isteyen ayaklarıma Son bir kez daha duysam Sevgi çağrılarını… Gücüm yeter mi? … Bilmiyorum sevdiğim… Bilmiyorum aşkım… Sanki bu başka yara… Zamansız kapatacak Yüreğimin kanatlarını… Uykusuzum artık… Uyumak istiyorum… Zamanın sonsuzluğunda Düşüp kollarına Sevgiden bir damla… Bir daha uyanmamasıya… LEYLA ISIK Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 işte Gidiyorum, Bir şey demeden, arkamı Dönmeden, Şikayet etmeden, hiçbir şey almadan, Bir şey vermeden, Yol ayrılmış görmeden, Gidiyorum... Hayat mutsuzlukla harcanacak kadar uzun değil sevgilim. Dışarıda bir yaşam var, heyecanlarıyla, mutluluklarıyla, cıvıl cıvıl akan bir yaşam. Biz burada "biz" olabilmenin kavgasını verirken, ve tüm mutsuzluğumuza rağmen bunu başaramazken, dışarıda bir yaşam geçiyor. Doğan her güneş için ömürden gidiyor derler. Ömrümüzden gidiyor sevgilim. Hayat ellerimizden akıp gidiyor... Madem ki istiyorsun öyleyse durma git Beni düşünme rahat ol yalnız kalabilirim Sende bilirsin hiç bir acı sonsuza dek sürmez Hatta her an yeniden sevebilirim Mutlu olmak istedim ben sadece. Seninle ve mutlu olmak istedim. Sensiz mutlu olmamın imkanı yoktu sanki. Öyle çok sevdim ki seni, sen olmazsan gülemem, sen olmazsan yaşamayı sevemem gibi gelmişti. Oysa çok sevmek yetmiyormuş mutlu olmak için. Tek istediğim mutlu olmaktı. Seninle mutsuz olmaktansa, sensiz mutsuz olmayı kabulleniyorum şimdi. Belki sadece birimiz mutlu olabiliriz böylece... Senin mutluluğun benim sevincimdir sevgilim... Ne küslük var ne pişmanlık var kalbimde Yürüyorum sanki senin yanında Sesin uzaklaşır her bir adımda Ayak izim kalmadan Gidiyorum... Seninle olmak her şeye değer demek isterdim sana. Seninle olmak için mutsuzluğu göze alabilirim demek isterdim. Ama olmadı. "biz" olmayı başarabilseydik, sınırsız, çıkarsız sevebilseydik, belki. Sana karşı hiçbir kızgınlık yok içimde. Sen her zaman seveceğim ama mutsuzluk içinde anımsadığım hoş bir anı olacaksın. İkimiz içinde doğru olan böylesi git İnan bana sandığın kadar üzgün değilim İçimde yepyeni bir hayata başlamanın Sevinci ve heyecanı var artık git... Belki böylesi doğruydu. Hiç doğru insan olamadık birbirimiz için. Doğru yaşam değildi. Doğru zaman değildi. Oysa çok sevdim seni. Sen her zaman çok sevdiğim ve asla unutmak istemeyeceğim acı bir anı olarak kalacaksın sevgilim. Git... Git...me dur ne olursun Gitme kal yalan söyledim Doğru değil ayrılığa daha hiç hazır değilim Aramızda yaşanacak yarım kalan bir şeyler var Gitme dur daha şimdiden deliler gibi özledim alıntı... Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 teşekkürler zenep.. BEN DIŞARDA KALDIM... "hayatımı hatalarım ve korkularım yüzünden kendi üzerime kapattım ben ben onun o benim son umudumdu... bu son umudu, onunla benim üzerime kapattım... o içerde , ben dışarda kaldım!" Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Öyle Bir ilişkiye En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır; iç çekişmelerinizin nedeni; yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur. Göz yaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkalarınızdadır. Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak... Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz; “Ölmek var, dönmek yok”tur. Gün gelir anlarsınız; içten içe bir şeylerin kanadığını... Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya Şurasından, burasından eleştirmeye başlarsınız; “Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa...” Başkalarını örnek göstermeye, “Bak onlar nasıl yaşıyor” demeye başlarsınız Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını arasınız. Aşkınızın gözü kör değildir artık yanlışını görür düzeltmek istersiniz. “Eskiden böyle miydi ya...” diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirilerin kapısı; açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltından... Böyle sürmeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz. O sevgisizliğinize yorar bunu... İhanete sayar. Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür. “Ya sev böyle ya da terk et” diye gürler... Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ısıtan o rüya, bir kabusa dönüşür birden... Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size... Hoyrattır, bakmaz yüzünüze... Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar, mahkum eder; mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, siler sizi defterden... “İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için...” dersiniz, dinletemezsiniz. Ayrılırsanız, yaşayamayacağınızı bilirsiniz, ama öyle de sevemezsiniz. İhanetten kırılmıştır kaleminiz; severek terk edersiniz... “Madem öyle...”nin çağı başlar ondan sonra... Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir, madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde “Günah sizden gitmiştir” Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz. Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece... Daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre... Ne var ki unutamazsınız, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni... Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur. Delikanlılar, elikanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler sarmıştır çevresini... Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye... Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla... “Bana ne... kendi seçimi” diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre... Ama sonra... Ansızın kulağınıza çalan bir şarkı ya da kapı aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden... Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız. Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi, yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh şarap içmeyi... Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız, sular kulağına fısıldasın diye...dönüp “Seni hala seviyorum” diye bağırmak geçer içinizden... dönemezsiniz. Görmedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız. Anlarsınız ki bir ç****iz aşktır bu, ne onunla, ne de onsuz... Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu, Hem “Ne olacak sonunda” kuşkusu... Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz, sürünür gidersiniz. Can DÜNDAR __________________ Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Son kez sevgili… Son kez sussun da dilim sen konuş… Sen konuş Allah aşkına… Son bir kez.. Son kez,bir yalan söyle bana… Seni seviyorum de mesela… Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 okuduğum yazılarda senin (frozen) ve zates2003ün yazıları benim ruh halime ayna tutuyor şu an için üzgünüm,kırgınım,küskünüm.... Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Bir Gün Doğdu Çığlık Çığlığa Veya Sen Vardın Her şey... Her şey tersineydi. Ve her şey... Her şey durmuştu o an. Hiçbir şey... Hiçbir şey kıpırdamıyordu o sıra; inanılmaz hızla çarpan kalbi ve ebeden başka... Her şey... Her şey duruyorken kıpırtısız ve her şey, her şey tersineyken; tersine bir şaplak yapıştı... Çığlık çığlığa bir gün doğdu! Çırılçıplak, bakakaldım... İçimde acılar dinince... Çarçabuk temizlenince ve anneme verilince, sustu çığlıklar... Bazı şeyler kıpırdıyordu artık, takip edemesem de. Ve artık her şey tersine de değildi. Ama ben, bir gün doğumunda yoruldum; İlk günümün doğumunda... Uykuya daldım. Seni gördüm, dersem yalan olur... Ama; “görülecek rüyam bile yoktu” dersem de... Yalan olur olmasına da belki... Yalan olabilirse bir şeyler, yalan olmayan pek çok şeyler de olabiliyor! Öğrendim ki; bir “dünüm” bile yokken henüz... Tecrübem, hatıram yokken... Görülecek bir rüyam bile yokken, “görülecek rüyalarım” vardı... Bir dünüm yoktu ama, yarınlarım vardı. Yaşanmış dünüm yoktu ama, yaşanacak yarınlarım vardı. Görülecek rüyalarım bile yokken henüz görülecek rüyalarım vardı. Ve yarınlarımda bir rüyam vardı; benim rüyamı gören... Sen vardın! Gün doğarken bana çığlık çığlığa... Yahut ben güne doğarken; çığlığın bile ne olduğunu bilmeden. Solumayı, bakmayı ve görmeyi bilmeden... Her şey ters olduğu halde, neden her şeyin ters olduğunu bilmeden... Görülecek bir rüyam bile yokken, hatta rüyaların bile ne olduğunu bilmeden... Biliyordum! Biliyordum ki; bilmediğim bir şeyler vardı... Yarınlar vardı... Rüyalar vardı... Sen vardın. Sormadın ki Yolcuyum, kalbine ulaşmak isteyen... Yol açmadın ki bana; sana nasıl gelebilirim? Sormadın ki bana; Sana “ne” söyleyebilirim? .. Çerçiyim, kapından geçen... İstemedin ki benden; sana ne verebilirim? Sormadın ki bana; Sana “ne” söyleyebilirim? .. Hancıyım, bende kalmanı isteyen... Çalmadın ki kapımı; seni nasıl buyur edebilirim? Sormadın ki bana; Sana “ne” söyleyebilirim? .. Kara, kızıl veya ak, ama denizim... Herşey çıkabilir içimden, ama balık elbette çıkar. Gelmedin kenarıma... Salmadın ki oltanı... Sormadın ki bana; Sana “ne” söyleyebilirim? .. Sarı siyah ve beyaz, rengim önemli değil... Memelerim sancılı. Tutmadın ki kovanı, sütümü sağmadın ki... Sormadın ki bana... Sormadan bana, açmadan kapılarını, hazır olmadan almaya... Sana “ne” verebilirim, Sana “ne” söyleyebilirim? .. Muammer Erkul Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Sesiniz en alasıydı saba rüzgarının getirdiği Yasemindi teniniz, ibrişimdi gonca gülüm. Her nazarınız bir oktu Saklı durur derinlerimde Fikri bendelerince kördüğümümdür Aklımdan her çıkmak isteyişinizde. Saçlarınızın güneşi tarardı gecelerimi Zaman tuğlaları kesmeden en güçlü huzmeleri. Karşımda yok gözlerinizin mavisi Yerinde matemin kanayan sessizliği. Sanki döneceksiniz... FarukYANIK Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 HAYAT... -ASIK OLMAK. -ILK ÖPÜSME. -YÜZ KASLARINIZ AGRIYANA DEK GÜLMEK. -SICAK BiR DUS. -GÜZELZEL BiR BAKIS. -MAiL ALMAK. -MANZARALI BiR YOLDA ARABA KULLANMAK. -RADYODA EN SEVDiGiNiZ KiSiNiN SARKISININÇ ALMASI. -YATAGINIZA UZANIP YAGMURUN SESiNi DiNLEMEK. -YENI ÇIKMIS SICAK BiR HAVLU. -SATIN ALMAK iSTEDiGiNiZ KAZAGIN %50 iNDiRiME GiRDiGiNi GÖRMEK. -UZAKTAKi BiR ARKADASINIZLA TELEFONDA KONUSMAK. -KÖPÜK BANYOSU. -KIKIR KIKIR GÜLMEK. -GÜZEL BiR SOHBET. -KUMSAL. -GECEN KIS GiYDiGiNiZ MONTUN CEBiNDEN ON MiLYON ÇIKMASI. -KENDiNiZE GÜLMEK. -GECE YARISI SAATLERCE TELEFONDA KONUSMAK. -SU FISKiYELERiNiN ARASINDA KOSMAK. -DURUP DURURKEN GÜLMEK. -YANINIZDA SiZE GÜZEL OLDUGUNUZU SÖYLEYEN BiRiNiN OLMASI. -HAKKINIZDA GÜZEL SÖZLER SÖYLENDiGiNE KULAK MiSAFiRi -OLMAK. -UYANIP DAHA UYUYACAK BiRKAÇ SAATiNiZ OLDUGUNU FARKETMEK. -YENi ARKADASLAR EDiNMEK. -ESKi ARKADASLARINIZLA ZAMAN GEÇiRMEK. -YAVRU BiR KÖPEKLE OYNAMAK. -ODA ARKADASINIZLA GECE YARISI SOHBETLERi. -GÜZEL DÜSLER. -ARKADASLARINIZLA ARABA YOLCULUGU YAPMAK. -SEVGiLiNiZLE YORGANA SARILIP iYi BiR FiLM SEYRETMEK. -ÇOK GÜZEL BiR KONSERE GiTMEK. -ÇİiKOLATALI KURABiYE YAPMAK. -SEVDiGiN iNSANA SIKICA SARILMAK. -İİSTEDiGi ARMAGANI ALAN KiSiNiN YÜZÜNDEKi iFADEYi GÖRMEK. -GÜNESiN DOGUSUNU SEYRETMEK... -VE BIR SÖZ;Text "ALDIGIN HER NEFESI FIRSAT BIL, OT DEGILSIN YENIDEN BITMEZSIN..." CAN DüNDAR... Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 İNAN BATMIŞ ŞEHİRLER GİBİ ONARILMAZ ANILAR Biri beyaz biri kara iki kedi.. birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak, birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar. Gölgeler akşamüstünü söylüyor. Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi. Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır. Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu, uzun yolları da göze alabilen bir dostluk. Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz? Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun, belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu, değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ... Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına, bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir, her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün... Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz, ya da olanlar olması gerekenler değildir. Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz, gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir... Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak. Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa; hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız, omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip 'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir. Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O, boş yere bu sokaklarda aranırsınız... MURATHAN MUNGAN Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Aşkla, özgürlük halef seleftir; tıpkı güneşle ay gibi: Tek tek ikisi de güzel oldugu halde, birarada var olmazlar. Biri doğdu mu,diğeri silikleşir. Aşk boyun eğip kalmaksa Özgürlük alıp başını gitmektir Ya gönüllü itaat, Ya nihayetsiz seyahat Seyahati seçerseniz aşk sapkasını alıp gidecek. Aşk'a düşerseniz,özgürlüğe yolculuk bitecek. Çünkü nasıl özgürlük aşkın zeminiyse, aşk da özgürlüğün finalidir. Bu kadar özgürlük yeterrrrrrrrr!... Ben artık bile bile tutsak olmak istiyorummmmm... Can DÜNDAR __________________ Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Ey sadık üyeleri Kırık Kalpler Kulübü'nün! Sevgilisi olmayanlar, Sevgilisinden ayrılanlar, Sevgilisi uzakta olanlar, Hiç ilişkiye girmemiş ya da her gömdüğü ilişkiyle bir parça eksilmiş, her yitik sevdalının ardından acı çekmiş üvey evlatları Sevgililer Günü'nün... BU gece tek kişilik sofranıza çift kadeh koyun... İzleyin canlı yayında potansiyel katillerin buselerini... Siz içtikçe canlansın o güzelim anılar... Unutmayın ki, yalnızlığın da kahredici bir tadı var Can DÜNDAR Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 yıkıldığın her an yokolmadığına şükret kalk aynalara bak yorulduğun her an kolay ölümden vazgeç kalk gökyüzüne bak yüreğine güneş koy yüreğine bulut koy yüreğine yıldız koy yola devam sen zamansız yürek yakan hayatı yalan dolan olmadın hiçbir zaman ağla hiç kimseler duymadan sevdiğine doymadan kendini unutmadan kalk kendine bir bak Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 yıkıldığın her anyokolmadığına şükret kalk aynalara bak yorulduğun her an kolay ölümden vazgeç kalk gökyüzüne bak yüreğine güneş koy yüreğine bulut koy yüreğine yıldız koy yola devam sen zamansız yürek yakan hayatı yalan dolan olmadın hiçbir zaman ağla hiç kimseler duymadan sevdiğine doymadan kendini unutmadan kalk kendine bir bak kocaman bi alkış sana çok güzel bi yazı kalkıp aynaya bakmak lazım durup üzülmek yerine kendine gelmek lazım.... Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 işte bu bidenem.. kalk bir bak aynaya bakiyim kendi değerinin farkına var.. Yetemeyen yaşımın üstüne yaş koyup Eğemediğim başıma göre bir taş bulup Neye yarar diye bir çıkarcı öfke Bağlasan gönlüme Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım, Sanki olmalıyım yoksa geciktim mi ne En baştan bildiğim o sonları Ben yanılıyorum durlu durumları Dur durak bilmeyen inkarları Dağlasan gönlüme Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım Sanki olmalıyım yoksa geciktim mi ne Tam çözmüşken sırrını aşkın Öğrenmişken kalp nasıl kırılır Geçmişken kozlar eline işte Kullan hadi nerde Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım Sanki olmalıyım yoksa geciktim mi ne Mete Özgencil Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 1 ÖNSÖZ ŞİİR Şiir Yarışmak için Kurulan tuzaktır dile ve söze, Anın’çün söylenir Devr-i kebir usulünde Tanrı sözleri... BALIKÇI 1 Dirilmeyeceğim bir daha Olmuştu son sözleri Açık penceresinden Yağmur taneleri girerken içeri Doldurmuştu üçbin tanrı dört bir yanı İşitiyordum fısıltılarını yargıcıların. 2 Bıraktım Gözleri yaşlı insanları Yürüdüm bir süre boş sokakları... 3 Şimdi Dört duvar arasında Açtım defterin ilk yaprağını: [“Hey insanlar merhaba... Yahû !” Nedir bu keder Bu hüzün ve gözyaşı? ‘Panta horei; kai auden menei; Panta rei.’ Unuttun mu Herakletios’tan Bu kutsal sözleri Şu an Bilmediğim ne ise Söylüyorum Ben size... 4 Birinci ölümüm Babamı vurduğum zaman, İkincisi Bir masal tarafından, Dirilmelerim için sıra Anlatılamaz! Çıkarsa notlarımda karmaşa Coşkuma versin Okuyucu bir parça, Çün’üçüncü ölümüm Akhilleus yüzünden! 5 Babam Şakir Paşa Biraz mürekkep yalamış ya! Amcam Cevat Musa Kalmaz ondan Asla a’şa! Musa ilk adım Kalmamış Ad aramaya sıra Musa-Cevat-Şakir Sözcükleri dökülmüş Kutsal kitabın Bir köşesine BAŞ AŞA KATO Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 2 6 İlk beş yılım Atina; Mahalle mektebim Büyükada, İlk öğrendiğim Yeşile mavi çalma; Güneşin bir renk tanrıçası Olduğuna Bu sıralar inanma; Kolej-i Robert’te Liseyi tamamlama, Yakınçağlar tarihi Oxford’da; Daha yazılmamıştı “Aganta Burina Burinata” Ah küçük İtalyan sevgilim, Girmemiştim Bu dem karanlığa... 7 Ey sevgili okur Acıyorum sana Bunca bilmeceyi Nasıl Vardıracaksın bir sonuca? KATO Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 3 8 Aklıma Geliverdi birden “İnsanın mutluluğu ömrün nasıl sona erdiğine bağlıdır?” Sözü... Karanlık Batı Anonim Şirketi Karşılaştırır Solon ile Krezüs’ü Batılıdır ya Solon Verir Krezüs’e Yukardaki öğüdü Amma... Saçmalıktır yaşatmak Aynı anda bu iki dölü! Bağırmıştır Krezüs ‘Solon Solon!’ deyü Duyunca Kserkses böğürtüyü Alır ateşin üstünden Olmadığı ‘çün görenek Bu ölümlüyü... 9 Çok sonra Ama çok sonra... Uygulayacaktır Karanlık Batı Anonim Şirketi “Damiens’e” Ve ötekilerine bunu... 10 Söylenceye göre; ‘Getirilir kilisenin Cümle kapısı önüne Haydi anlat.... Anlat suçunu! Edilmesen de af Kilise babaları Sağlayacaklardır Sana Cennet etrafında Bir küçük tavaf Suçu... Babasını öldürmek! “Tanrım ne yazgı!?” 11 İki tekerli yük arabasında Elinde Yanar bir meş’ale Üzerinde beyaz bir gömlek; Toplanmıştır Binlerce kadın ve erkek Ölüm meydanına... Hiçbir neden Düşürmesin insanı Karanlık Batı Anonim Şirketi Adına; HÜKÜM VEREN O KURUMA... 12 Ölüm meydanı Uğulduyor Başı dik Damiens Yürüyor darağacına Ve ayakta... Hoyrat bir el Yırtıyor beyaz gömleği Anadan doğma Bir kadın eti! Uluyor insanlar Doğurgan, kutsal üçgene Dokunuyor bakışlar... 13 Bu kutsal şölende; Önce, Ucu yuvarlak İki demir çengel Nar gibi közlenmiş Takılıyor Meme uçlarına Uğultular karartıyor Gökyüzünü Dağlanıyor kolları, baldırları Her pişiğin üstüne Erimiş kurşun Kaynar yağ Ve reçine... Kadınların anası ‘Mariya!!!’ Nerdesin? Sarıyor, bir kükürt kokusu ortalığı Dumanlar arasında Elleri ve ayaklarından Atlara bağlı Görünüyor Damiens!? ‘Kırk katır mı Kırk satır mı?’ Ha, masal değil bu!... 14 Bitmiyor çilesi... Pişiriliyor ateşte Damiens’in beyaz eti Sonra... Kükürdün sarı dumanı, Savrulan küller Uzak anılara... Çok değil canım İkiyüzelli yıl kadar Önceydi batıda bu!!! Hay Allah, Neredeydik, nerelere geldik? KATO Alıntı
Φ zeyynepp Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 Gönderi tarihi: 22 Temmuz , 2007 baktım ne güzel kızım be yav ben Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.