Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Kelimeler eksik, kelimeler yarali.

Kelimeler ciliz.

Tasimiyor, anlatmiyor, tanimlamiyor bu duyguyu.

Ben de...

Çok baska bir sey. Sevginin ortasinda, derin acilar

hisseder mi insan?

Aydinlik gülümsemelerin içine, hüznü yerlestirir mi

durup dururken?

Gözlerine bugu,diline sitem, yüregine burukluk,

çöreklenir kalir mi

asirlarca?

Gelmeyecegini bildigi mektup için, posta kutusunu hep

ayni heyecanla

açar

mi?

Dedim ya, baska bir sey bu.

Ne kadar yalnizsam, o kadar seninleyim su günlerde.

Belki de en basta, tutup seni en derinlere koydum diye

oldu bunlar.

Kimseler ulasmasin diye, kimselerin bilmedigi,

bulamayacagi yollara

götürdüm

seni.

En derinlerde tuttum.

Bana sakladim.

Derine, hep daha derine...

Seni yapayalniz, bir tek bana biraktim.

Paylasamadim Yanlis yaptim.

Sana ulasan yollari kaybettim diye bütün bu

saskinliklar.

Kendimi oradan oraya vurmam.

Sagimda, solumda, ne zaman dikildigini bilmedigim

duvarlara çarpmam,

hiç

görmedigim çukurlarla bogusmam.

Denizlerin, gürültüyle gelip vurdugu dehlizlerin,

acili duvarlari

gibiyim.

Duvarlarim yosunlu, duvarlarim kaygan, duvarlarimdan

hiç tükenmeyen

sular

siziyor.

Tutunamiyorum.

Renklerim, gün içinde degisiyor.

Soluyorum, soguyorum.

Günes ulasmiyor içerilerime.

Küfleniyorum, yaslaniyorum.

Yalnizliklar pesimde.

Dokundugum her islak duvardan, pis kokulu bir

yalnizlik bulasiyor

üstüme.

Yapis yapis, vicik vicik bir yalnizlik bu.

Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.

Seni sakladigim yere ulasamaz oldum.

Yollar, gitgide uzadi ve karisti.

Ümidimi isitacak, parlatacak, kimildatacak bir seylere

ihtiyacim var.

Ah onun ne oldugunu biliyorum.

Sonu sana geliyor her cümlenin.

Her seyin basinda, içinde ve sonundasin.

Bu degismiyor.

öyle içimsin ki.

Birden aklima geldi, tuttum sana bir mektup yazdim

dün.

çok mutluydum...

Gün içinde neler yaptigimi, nelere kizip, nelerle

mutlu oldugumu, tek

tek

anlattim.

Mevsimlerin ve insanlarin nasil karisik ve beklenmedik

olduklarini

yazdim.

"Yine zamansiz yagmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu

kadar zayif degildi

günes

isinlari" dedim, "Gerçekten buradaki sarkilari hiç

ögrenmeyecek,

bilmeyecek,

söylemeyecek misin?"

dedim.

Çok uzun bir mektup oldu..

Basindan sonuna kadar okudum da.

Neler yazmisim diye merakimdan.

Sonra çekmecemden bir zarf çikarip, Adini yazdim.

Büyük harflerle, yalnizca adini.

Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum.

Mektup cebimde.

Cebim yüregime yakin.

Yüregim sende.

Sen yüregime yakin.

Öyleyse mektup sende.

Bu kadar içimdesin iste.

 

Can Dündar

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Dolmuyorsa içindeki boşluk,

 

Dinmiyorsa sevgi açlığın,

 

Düzelmiyorsa, aynıysa herşey,

 

Bir trafik kazası geçir.

 

Giden de sen ol.

 

Gelen de sen...

 

Kendi kendine çarp.

 

Enkazın orda kalsın bırak...

 

Enkazın gerisi kapandı.

 

İlerisi ise açık..

 

Bekleme;

 

Bütün umursamazlar gittiler.

 

Bak, bir sen kaldın.

 

Bir kerede sen tut kendi ellerinden.

 

Kalk olduğun yerden,

 

Geride bırakıp herşeyi,

 

Yürümeye basla...

 

Çekici de sen ol,

 

Ustada sen.

 

 

"Serdar Osmanoğlu"

Gönderi tarihi:

Yürüyordu bir adam bir çiçek bahçesinde

Avuçluyordu kokularını yumruk yapıp sonunda

Bir tarih kitabının sayfalarına serpti

Güller açtı elvan elvan ellerinde

Dolmuşken ciğerlerine güzel gül kokuları

Kucakladı onları bağrına bastırarak

Bilemedi gül dikeni nasıl batar yüreğine

Nasıl zehir saçar nasıl ölür insan oğlu

Gül vardır misler gibi

Gül vardır ihanetin ta kendisi

Tutunacak dal aradı ister kavak ister söğüt

Bilemedi hangi söğüt dalı daha kırılgan

Daha öksüz çığlıklara gebe

Tükenmemişken Spartaküs'ün solgun gül yaprakları

Dumanları tütüyordu yakılan şehirlerin

Neron gitar çalarken alev alevdi Roma

"Sen de mi Brutus?" Sen de mi?..."

Dinmeden haykırması ezilmiş bir kölenin

Borjiya'nın emri oldu binlercesinin

Katline ferman gün doğmadan

Güllerine nem düşmeden tomurcuklar açmadan

Ferman padişahtan fetvaları şeyhinden

Ey güneş ister doğ ister doğma

Sarıl kara kapkara bulutlara

Tarih yapmak senin işin

Yazması bana düşer

Bahçelerde gül tükenmez insanoğlu çilekeştir

Sanılmasın toprağına daha çok başlar düşer

 

Nusret Otyam

Gönderi tarihi:

üzgünüm..parmaklarını kardeş bilip bir başka yüzde duruluğu aradığım için..

 

ağlamadan konuş derdi babam..çocuk kavgalarımdan şikayetçi dönüp ağlayarak anlattığım zaman incinmişliğimi..ağlamadan konuş..hıçkırık gibi gelir otururdu boğazıma..korkudan ne ağlayabilirdim ne de konusurdum kendimce..

 

bizim oralarda kadınlar süpürürdü evlerinin önünü..kapı önü muhabbetleri hazırdı herdaim..elişini alan koşardı günlük havadislerden haberdar olmak için..beş cocuklu ailenin direği inatlaşırdı sanki yukardakiyle..ve erkek çocuk için deneme tahtasına dönen kadına aldırmadan..son bir umut bir daha denerdi..doğan cocuk umutsuzluğun işaretiydi inada inat..

 

ağlamadan anlat derdi babam..ve bizim oralarda kimdi sorusuna''biriydi biri''şeklinde verilen cevap kabul görmezdi..kızın göğsündeki noktacıklar belirginleştimi..örtülürdü hayatıyla birlikte yaşayacakları,umutları..o günden sonra istesede bakamazdı kimselerin eline kardeş gözüyle..

 

getirmeseydin dünyaya diye bi çığlık yükselerdi arada bir..eve gelecek misafire aldırmadan çocuk tüm paspasları ruhuyla birlikte sallandırırdı balkondan..

 

ağlamadan anlatıyorum baba..istediğin gibi..

 

kardeş bilip parmaklarını bir başka yüzde duruluğu arıyorum..

 

ruhum sallanan paspastan cok daha fazla tozutuyor ortalığı......

alıntı..

Gönderi tarihi:

yüreğimden uçurum hızıyla bir kuş düşmekte

yaram sargı tutmaz tesellin olmasa

dayanmalıyım…

 

iliklerimden son merhamet kanı çekilene değin

boğazı kesik kurbanlar gibi

fışkıran kanım değildi aslında, aşka olan inancımdı…

dayanmalıyım diyordum

nasıl dayanılırsa

işte öyle…

 

oysa seninle soğuk dağlara tırmandık biz,

eteklerinden kır çiçeklerini ve maviyi çalarak…

azametli tepeleri geçtik, ki biz tırmanışa geçerken

küçülüyordu dünya ve zahmetkâr beşer misafirleri

nasıl da insan olma zincirlerinden kurtuluyordu tin

mahlukatımsı bir gülüş değiveriyordu ağzımızın kenarına…

 

iyi hatırlıyorum…

 

en mahrem gün oluyordu bir sonraki gün

"deli gibi

çocuk gibi

şair gibi

koşmalıyız" diyordun

koşamazsak deliliğimiz, çocukluğumuz ve en fenası şairliğimiz bitecekti…

sonra koşuyorduk

deli gibi, çocuk gibi, şair gibi

üstelik nereye gittiğini bilmeyen

nereye gittiğini umursamayan dört nala bedel bir sedaydı bu…

 

güneşe bakireliğini sunmuş vadileri

kökleri ihtiyarlıktan değil, zalimlikten kurumuş ormanları geçtik…

susuz nehirleri susamış bedenlerimizle ıslattık

bir dudağın bir başka dudakta gül dokunuşunu; “gülüm” diye bildik

ama büyütmedik, tespih edip sıralamadık yalancı sevda sözlerini hiç…

yaralansa da dikenli yollarda çıplak ayaklarımız

yüreğimiz yüreklerimizle örtülüydü

iç içe geçmiş halkalar gibiyken zırhlarımız

dikenlerin hiç zulmü olamadı bize… dikenli dillerin…

rüzgarlar geçti

buzdan bıçaklarıyla sırtımızı hançerleyen fırtınalar

-ki kötülüklerinden değildi elbet-

içlerindeki iyiliklerini kaybetmelerindendi fırtına öfkeleri…

ama aldırmadık biz

fil gücüyle sezinledik tehlikeyi

ve fil ihtişamıyla sökmelerine ses etmedik dişlerimizi…

 

az konuştuk ama

çok yol aldık biz… sevdik mülkileştirmeden

en kıymetli hazinemizdi “an”

aleni ve gizli tüm bahçelerden geçerken…

gördük ki,

soğuk bir dağda bir mağara sıcaklığı bulmakmış asl'olan…

bir sıcak mağara yüreğinde

küçük ve fakat asla cılız olmayan bir mum alevi olabilmekmiş…

 

 

dini, dili, ırkı yokmuş aşkın

beklentisiz bir bekleyişe koyulmakmış hakiki sabır

bir mum aleviyle çağlayan ateşlermişçesine, avunabilmekmiş…

kocaman puntolarla duvarlara sloganlar yazmak değilmiş,

arap harfleriyle bir hattat gibi işlemekmiş yüreklere aşkı…

yani,

soğuk bir dağda bir mağara sıcaklığı bulmakmış aslolan…

bir sıcak mağara yüreğinde

küçük ve fakat asla cılız olmayan bir mum alevi olabilmekmiş

ve bir de gitmesini bilmekmiş, kalmaman gerektiği an…

 

 

mum söndü

an da bitti sonra…

gitmeliyim artık

aşkını bir uçurumdan - hür kalsın diye- uçurabilmeliyim

nefessiz mumlar bir sönümlükmüş

ruha sıkıntı basan köhne aşklar gibi

güçlü bir ateş yakmalıyım bir yerlerde ben yine…

o yüzden gitmeliyim,

tesviye edip tüm bildiklerimi,

bilmediklerime tutunmalıyım itikâtsızca…

arınmak için güçlü masallar yazmalıyım sonra,

güç veren destanlar…

yok oluşumu değilse de

varoluşumu yazmalıyım emsal olsun diye

-ki akranlarım düşerse böyle bir sevdaya yine-

teşhir etmeliyim seni, beyaz esvabındaki bakirliğini…

 

güzel düşler kadar, karanlık kabuslarım da oldun sen

deliliğim,

çocukluğum,

şairliğim oldun…

 

ama aşk bitti

her güzel şeyin bir gün bitmesi gerektiği gibi…

şimdi başka aşkları ıskalamamak için

güçlü bir ateş yakmak için bir yerlerde

zehrini fışkıran yaramdan soğurtup

ürperen etimi dağlayıp

yürekli bir kadın gibi

yollara düşmeliyim

gitmeliyim ben artık

mum söndü

aşk da bitti

gidiyorum sevgili…

 

5.Nisan.2004.İzmir

MariaCallas

Gönderi tarihi:

Kapatıp yüreğimin kanatlarını

Uyumak istiyorum sevdiğim

Uyumak…

Yaralı martıyım, umarsızca uçan…

Kaldır bir başını bu sabah gökyüzüne bak…

Dar geliyor artık duygularıma… düşünncelerime…

Balığı bile bir avuç suya sıkıştıran

Bu akvaryum dünya…

Yorgunum…

Kırgınım…sevdiğim.

Tam kendimi özgür duyumsadığımda,

Yüreğim aşka acıktığında…

Uçarken coşkuyla, inandığım sevdama…

Yaralanmışım…yaralamışsın beni…

İncinmiş yüreğim…

Kırılmış kanadım.

Yüreğim kanayınca anladım,

Keşke!

Koyu karanlığında gecenin

Yıldızlar yolum olsa …

Yakamozlar kapansa,

Sana gelmek isteyen ayaklarıma

Son bir kez daha duysam

Sevgi çağrılarını…

Gücüm yeter mi? …

Bilmiyorum sevdiğim…

Bilmiyorum aşkım…

Sanki bu başka yara…

Zamansız kapatacak

Yüreğimin kanatlarını…

Uykusuzum artık…

Uyumak istiyorum…

Zamanın sonsuzluğunda

Düşüp kollarına

Sevgiden bir damla…

Bir daha uyanmamasıya…

 

LEYLA ISIK

Gönderi tarihi:

işte Gidiyorum,

Bir şey demeden, arkamı Dönmeden,

Şikayet etmeden, hiçbir şey almadan,

Bir şey vermeden,

Yol ayrılmış görmeden,

Gidiyorum...

 

Hayat mutsuzlukla harcanacak kadar uzun değil sevgilim. Dışarıda bir yaşam var,

heyecanlarıyla, mutluluklarıyla, cıvıl cıvıl akan bir yaşam. Biz burada "biz"

olabilmenin kavgasını verirken, ve tüm mutsuzluğumuza rağmen bunu başaramazken,

dışarıda bir yaşam geçiyor. Doğan her güneş için ömürden gidiyor derler.

Ömrümüzden gidiyor sevgilim. Hayat ellerimizden akıp gidiyor...

 

Madem ki istiyorsun öyleyse durma git

Beni düşünme rahat ol yalnız kalabilirim

Sende bilirsin hiç bir acı sonsuza dek sürmez

Hatta her an yeniden sevebilirim

 

Mutlu olmak istedim ben sadece. Seninle ve mutlu olmak istedim. Sensiz mutlu

olmamın imkanı yoktu sanki. Öyle çok sevdim ki seni, sen olmazsan gülemem, sen

olmazsan yaşamayı sevemem gibi gelmişti. Oysa çok sevmek yetmiyormuş mutlu olmak

için. Tek istediğim mutlu olmaktı. Seninle mutsuz olmaktansa, sensiz mutsuz

olmayı kabulleniyorum şimdi. Belki sadece birimiz mutlu olabiliriz böylece...

 

Senin mutluluğun benim sevincimdir sevgilim...

 

Ne küslük var ne pişmanlık var kalbimde

Yürüyorum sanki senin yanında

Sesin uzaklaşır her bir adımda

Ayak izim kalmadan Gidiyorum...

 

Seninle olmak her şeye değer demek isterdim sana. Seninle olmak için mutsuzluğu

göze alabilirim demek isterdim. Ama olmadı. "biz" olmayı başarabilseydik,

sınırsız, çıkarsız sevebilseydik, belki. Sana karşı hiçbir kızgınlık yok içimde.

Sen her zaman seveceğim ama mutsuzluk içinde anımsadığım hoş bir anı olacaksın.

 

İkimiz içinde doğru olan böylesi git

İnan bana sandığın kadar üzgün değilim

İçimde yepyeni bir hayata başlamanın

Sevinci ve heyecanı var artık git...

 

Belki böylesi doğruydu. Hiç doğru insan olamadık birbirimiz için. Doğru yaşam

değildi. Doğru zaman değildi. Oysa çok sevdim seni. Sen her zaman çok sevdiğim

ve asla unutmak istemeyeceğim acı bir anı olarak kalacaksın sevgilim.

 

Git...

Git...me dur ne olursun

Gitme kal yalan söyledim

Doğru değil ayrılığa daha hiç hazır değilim

Aramızda yaşanacak yarım kalan bir şeyler var

Gitme dur daha şimdiden deliler gibi özledim

alıntı...

Gönderi tarihi:

teşekkürler zenep.. :)

BEN DIŞARDA KALDIM...

 

"hayatımı hatalarım ve korkularım yüzünden kendi üzerime kapattım ben

 

ben onun o benim son umudumdu...

 

bu son umudu, onunla benim üzerime kapattım...

 

o içerde , ben dışarda kaldım!"

Gönderi tarihi:

Öyle Bir ilişkiye

 

En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır; iç çekişmelerinizin nedeni; yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.

Göz yaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkalarınızdadır.

Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...

Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz;

“Ölmek var, dönmek yok”tur.

Gün gelir anlarsınız; içten içe bir şeylerin kanadığını...

Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya

 

Şurasından, burasından eleştirmeye başlarsınız;

“Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa...”

Başkalarını örnek göstermeye,

“Bak onlar nasıl yaşıyor” demeye başlarsınız

Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını arasınız.

Aşkınızın gözü kör değildir

artık yanlışını görür düzeltmek istersiniz.

“Eskiden böyle miydi ya...”

diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirilerin kapısı;

açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltından...

Böyle sürmeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.

O sevgisizliğinize yorar bunu... İhanete sayar.

Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.

“Ya sev böyle ya da terk et” diye gürler...

 

Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ısıtan o rüya,

bir kabusa dönüşür birden...

Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size...

Hoyrattır, bakmaz yüzünüze...

Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar, mahkum eder;

mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı,

siler sizi defterden...

“İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için...”

dersiniz, dinletemezsiniz.

Ayrılırsanız, yaşayamayacağınızı bilirsiniz,

ama öyle de sevemezsiniz.

 

İhanetten kırılmıştır kaleminiz; severek terk edersiniz...

“Madem öyle...”nin çağı başlar ondan sonra...

Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir,

madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde “Günah sizden gitmiştir”

Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.

Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...

Daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre...

Ne var ki unutamazsınız, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni...

 

Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur.

Delikanlılar, elikanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler

sarmıştır çevresini...

Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye...

Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla...

 

“Bana ne... kendi seçimi” diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre...

Ama sonra...

Ansızın kulağınıza çalan bir şarkı ya da

kapı aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden...

 

Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız.

Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi,

yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh şarap içmeyi...

Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız,

sular kulağına fısıldasın diye...dönüp

“Seni hala seviyorum”

diye bağırmak geçer içinizden... dönemezsiniz.

Görmedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.

Anlarsınız ki bir ç****iz aşktır bu, ne onunla,

ne de onsuz...

Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu,

Hem “Ne olacak sonunda” kuşkusu...

Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz,

sürünür gidersiniz.

 

Can DÜNDAR

__________________

Gönderi tarihi:

Bir Gün Doğdu Çığlık Çığlığa Veya Sen Vardın

Her şey... Her şey tersineydi. Ve her şey...

Her şey durmuştu o an.

Hiçbir şey...

Hiçbir şey kıpırdamıyordu o sıra; inanılmaz hızla çarpan kalbi ve ebeden başka...

Her şey... Her şey duruyorken kıpırtısız ve her şey,

her şey tersineyken; tersine bir şaplak yapıştı...

Çığlık çığlığa bir gün doğdu!

Çırılçıplak, bakakaldım...

 

İçimde acılar dinince...

Çarçabuk temizlenince ve anneme verilince, sustu çığlıklar...

Bazı şeyler kıpırdıyordu artık, takip edemesem de.

Ve artık her şey tersine de değildi.

Ama ben, bir gün doğumunda yoruldum;

İlk günümün doğumunda...

Uykuya daldım.

 

Seni gördüm, dersem yalan olur...

Ama; “görülecek rüyam bile yoktu” dersem de...

Yalan olur olmasına da belki... Yalan olabilirse bir şeyler, yalan olmayan pek çok şeyler de olabiliyor!

Öğrendim ki; bir “dünüm” bile yokken henüz...

Tecrübem, hatıram yokken... Görülecek bir rüyam bile yokken, “görülecek rüyalarım” vardı...

Bir dünüm yoktu ama, yarınlarım vardı.

Yaşanmış dünüm yoktu ama, yaşanacak yarınlarım vardı.

Görülecek rüyalarım bile yokken henüz görülecek rüyalarım vardı.

 

Ve yarınlarımda bir rüyam vardı; benim rüyamı gören...

Sen vardın!

 

Gün doğarken bana çığlık çığlığa...

Yahut ben güne doğarken; çığlığın bile ne olduğunu bilmeden.

Solumayı, bakmayı ve görmeyi bilmeden...

Her şey ters olduğu halde, neden her şeyin ters olduğunu bilmeden...

Görülecek bir rüyam bile yokken, hatta rüyaların bile ne olduğunu bilmeden...

Biliyordum!

 

Biliyordum ki; bilmediğim bir şeyler vardı...

Yarınlar vardı...

Rüyalar vardı...

Sen vardın.

 

 

Sormadın ki

Yolcuyum, kalbine ulaşmak isteyen...

Yol açmadın ki bana; sana nasıl gelebilirim?

Sormadın ki bana;

Sana “ne” söyleyebilirim? ..

 

Çerçiyim, kapından geçen...

İstemedin ki benden; sana ne verebilirim?

Sormadın ki bana;

Sana “ne” söyleyebilirim? ..

 

Hancıyım, bende kalmanı isteyen...

Çalmadın ki kapımı; seni nasıl buyur edebilirim?

Sormadın ki bana;

Sana “ne” söyleyebilirim? ..

 

Kara, kızıl veya ak, ama denizim...

Herşey çıkabilir içimden, ama balık elbette çıkar.

Gelmedin kenarıma... Salmadın ki oltanı...

Sormadın ki bana;

Sana “ne” söyleyebilirim? ..

Sarı siyah ve beyaz, rengim önemli değil... Memelerim sancılı.

Tutmadın ki kovanı, sütümü sağmadın ki...

 

Sormadın ki bana...

Sormadan bana, açmadan kapılarını, hazır olmadan almaya...

Sana “ne” verebilirim,

Sana “ne” söyleyebilirim? ..

 

Muammer Erkul

Gönderi tarihi:

Sesiniz en alasıydı saba rüzgarının getirdiği

Yasemindi teniniz, ibrişimdi gonca gülüm.

Her nazarınız bir oktu

Saklı durur derinlerimde

Fikri bendelerince kördüğümümdür

Aklımdan her çıkmak isteyişinizde.

Saçlarınızın güneşi tarardı gecelerimi

Zaman tuğlaları kesmeden en güçlü huzmeleri.

Karşımda yok gözlerinizin mavisi

Yerinde matemin kanayan sessizliği.

 

Sanki döneceksiniz...

 

 

FarukYANIK

Gönderi tarihi:

HAYAT...

 

-ASIK OLMAK.

 

-ILK ÖPÜSME.

 

-YÜZ KASLARINIZ AGRIYANA DEK GÜLMEK.

 

-SICAK BiR DUS.

 

-GÜZELZEL BiR BAKIS.

 

-MAiL ALMAK.

 

-MANZARALI BiR YOLDA ARABA KULLANMAK.

 

-RADYODA EN SEVDiGiNiZ KiSiNiN SARKISININÇ ALMASI.

 

-YATAGINIZA UZANIP YAGMURUN SESiNi DiNLEMEK.

 

-YENI ÇIKMIS SICAK BiR HAVLU.

 

-SATIN ALMAK iSTEDiGiNiZ KAZAGIN %50 iNDiRiME

 

GiRDiGiNi GÖRMEK.

 

-UZAKTAKi BiR ARKADASINIZLA TELEFONDA KONUSMAK.

 

-KÖPÜK BANYOSU.

 

-KIKIR KIKIR GÜLMEK.

 

-GÜZEL BiR SOHBET.

 

-KUMSAL.

 

-GECEN KIS GiYDiGiNiZ MONTUN CEBiNDEN ON MiLYON

 

ÇIKMASI.

 

-KENDiNiZE GÜLMEK.

 

-GECE YARISI SAATLERCE TELEFONDA KONUSMAK.

 

-SU FISKiYELERiNiN ARASINDA KOSMAK.

 

-DURUP DURURKEN GÜLMEK.

 

-YANINIZDA SiZE GÜZEL OLDUGUNUZU SÖYLEYEN BiRiNiN

 

OLMASI.

 

-HAKKINIZDA GÜZEL SÖZLER SÖYLENDiGiNE KULAK MiSAFiRi

 

-OLMAK.

 

-UYANIP DAHA UYUYACAK BiRKAÇ SAATiNiZ OLDUGUNU

 

FARKETMEK.

 

-YENi ARKADASLAR EDiNMEK.

 

-ESKi ARKADASLARINIZLA ZAMAN GEÇiRMEK.

 

-YAVRU BiR KÖPEKLE OYNAMAK.

 

-ODA ARKADASINIZLA GECE YARISI SOHBETLERi.

 

-GÜZEL DÜSLER.

 

-ARKADASLARINIZLA ARABA YOLCULUGU YAPMAK.

 

-SEVGiLiNiZLE YORGANA SARILIP iYi BiR FiLM SEYRETMEK.

 

-ÇOK GÜZEL BiR KONSERE GiTMEK.

 

-ÇİiKOLATALI KURABiYE YAPMAK.

 

-SEVDiGiN iNSANA SIKICA SARILMAK.

 

-İİSTEDiGi ARMAGANI ALAN KiSiNiN YÜZÜNDEKi iFADEYi

 

GÖRMEK.

 

-GÜNESiN DOGUSUNU SEYRETMEK...

 

-VE BIR SÖZ;Text

 

"ALDIGIN HER NEFESI FIRSAT BIL,

 

OT DEGILSIN YENIDEN BITMEZSIN..."

 

 

CAN DüNDAR...

Gönderi tarihi:

İNAN BATMIŞ ŞEHİRLER GİBİ ONARILMAZ ANILAR

 

Biri beyaz biri kara iki kedi..

birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,

birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.

Gölgeler akşamüstünü söylüyor.

Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.

Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır.

Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,

uzun yolları da göze alabilen bir dostluk.

 

Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?

Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,

omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,

belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,

değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...

 

Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp

kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,

bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?

karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken

bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?

Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,

her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir.

Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların

savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...

 

Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,

ya da olanlar olması gerekenler değildir.

Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,

gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

 

Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir

kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.

Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;

hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,

omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip

'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.

Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O,

boş yere bu sokaklarda aranırsınız...

 

MURATHAN MUNGAN

Gönderi tarihi:

Aşkla, özgürlük halef seleftir; tıpkı güneşle ay gibi:

Tek tek ikisi de güzel oldugu halde, birarada var olmazlar.

Biri doğdu mu,diğeri silikleşir.

Aşk boyun eğip kalmaksa

Özgürlük alıp başını gitmektir

Ya gönüllü itaat,

Ya nihayetsiz seyahat

Seyahati seçerseniz aşk sapkasını alıp gidecek.

Aşk'a düşerseniz,özgürlüğe yolculuk bitecek.

Çünkü nasıl özgürlük aşkın zeminiyse, aşk da

özgürlüğün finalidir.

Bu kadar özgürlük yeterrrrrrrrr!...

Ben artık bile bile tutsak olmak istiyorummmmm...

 

 

Can DÜNDAR

__________________

Gönderi tarihi:

Ey sadık üyeleri Kırık Kalpler Kulübü'nün!

Sevgilisi olmayanlar,

Sevgilisinden ayrılanlar,

Sevgilisi uzakta olanlar,

Hiç ilişkiye girmemiş ya da her gömdüğü ilişkiyle bir parça eksilmiş, her

yitik sevdalının ardından acı çekmiş üvey evlatları Sevgililer Günü'nün...

BU gece tek kişilik sofranıza çift kadeh koyun...

İzleyin canlı yayında potansiyel katillerin buselerini...

Siz içtikçe canlansın o güzelim anılar...

Unutmayın ki, yalnızlığın da kahredici bir tadı var

 

 

Can DÜNDAR

Gönderi tarihi:

yıkıldığın her an

yokolmadığına şükret

kalk aynalara bak

 

yorulduğun her an

kolay ölümden vazgeç

kalk gökyüzüne bak

 

yüreğine güneş koy

yüreğine bulut koy

yüreğine yıldız koy

yola devam

 

sen zamansız yürek yakan

hayatı yalan dolan

olmadın hiçbir zaman

 

ağla hiç kimseler duymadan

sevdiğine doymadan

kendini unutmadan

 

kalk kendine bir bak

Gönderi tarihi:
yıkıldığın her an

yokolmadığına şükret

kalk aynalara bak

 

yorulduğun her an

kolay ölümden vazgeç

kalk gökyüzüne bak

 

yüreğine güneş koy

yüreğine bulut koy

yüreğine yıldız koy

yola devam

 

sen zamansız yürek yakan

hayatı yalan dolan

olmadın hiçbir zaman

 

ağla hiç kimseler duymadan

sevdiğine doymadan

kendini unutmadan

 

kalk kendine bir bak

 

 

:hug: kocaman bi alkış sana :)

çok güzel bi yazı

kalkıp aynaya bakmak lazım durup üzülmek yerine kendine gelmek lazım....

Gönderi tarihi:

işte bu bidenem.. :) kalk bir bak aynaya bakiyim :lol: kendi değerinin farkına var.. :clover:

 

Yetemeyen yaşımın üstüne yaş koyup

Eğemediğim başıma göre bir taş bulup

Neye yarar diye bir çıkarcı öfke

Bağlasan gönlüme

 

Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım,

Sanki olmalıyım yoksa geciktim mi ne

 

En baştan bildiğim o sonları

Ben yanılıyorum durlu durumları

Dur durak bilmeyen inkarları

Dağlasan gönlüme

 

Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım

Sanki olmalıyım yoksa geciktim mi ne

 

Tam çözmüşken sırrını aşkın

Öğrenmişken kalp nasıl kırılır

Geçmişken kozlar eline işte

Kullan hadi nerde

 

Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım

Sanki olmalıyım yoksa geciktim mi ne

 

Mete Özgencil

Gönderi tarihi:

Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 1

 

 

 

ÖNSÖZ

 

 

 

ŞİİR

 

Şiir

 

Yarışmak için

 

Kurulan tuzaktır dile ve söze,

 

Anın’çün söylenir

 

Devr-i kebir usulünde

 

Tanrı sözleri...

 

 

 

 

 

 

 

BALIKÇI

 

 

 

1

 

Dirilmeyeceğim bir daha

 

Olmuştu son sözleri

 

Açık penceresinden

 

Yağmur taneleri girerken içeri

 

Doldurmuştu üçbin tanrı dört bir yanı

 

İşitiyordum fısıltılarını yargıcıların.

 

 

 

2

 

Bıraktım

 

Gözleri yaşlı insanları

 

Yürüdüm bir süre boş sokakları...

 

 

 

3

 

Şimdi

 

Dört duvar arasında

 

Açtım defterin ilk yaprağını:

 

[“Hey insanlar merhaba...

 

Yahû !”

 

Nedir bu keder

 

Bu hüzün ve gözyaşı?

 

‘Panta horei; kai auden menei;

 

Panta rei.’

 

Unuttun mu Herakletios’tan

 

Bu kutsal sözleri

 

Şu an

 

Bilmediğim ne ise

 

Söylüyorum

 

Ben size...

 

 

 

4

 

Birinci ölümüm

 

Babamı vurduğum zaman,

 

İkincisi

 

Bir masal tarafından,

 

Dirilmelerim için sıra

 

Anlatılamaz!

 

Çıkarsa notlarımda karmaşa

 

Coşkuma versin

 

Okuyucu bir parça,

 

Çün’üçüncü ölümüm

 

Akhilleus yüzünden!

 

 

 

5

 

Babam

 

Şakir Paşa

 

Biraz mürekkep yalamış ya!

 

Amcam

 

Cevat Musa

 

Kalmaz ondan

 

Asla a’şa!

 

Musa ilk adım

 

Kalmamış

 

Ad aramaya sıra

 

Musa-Cevat-Şakir

 

Sözcükleri dökülmüş

 

Kutsal kitabın

 

Bir köşesine

 

BAŞ AŞA

 

 

KATO

Gönderi tarihi:

Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 2

 

 

 

6

 

İlk beş yılım

 

Atina;

 

Mahalle mektebim

 

Büyükada,

 

İlk öğrendiğim

 

Yeşile mavi çalma;

 

Güneşin bir renk tanrıçası

 

Olduğuna

 

Bu sıralar inanma;

 

Kolej-i Robert’te

 

Liseyi tamamlama,

 

Yakınçağlar tarihi

 

Oxford’da;

 

Daha yazılmamıştı

 

“Aganta Burina Burinata”

 

Ah küçük İtalyan sevgilim,

 

Girmemiştim

 

Bu dem karanlığa...

 

 

 

 

7

 

Ey sevgili okur

 

Acıyorum sana

 

Bunca bilmeceyi

 

Nasıl

 

Vardıracaksın bir sonuca?

 

 

KATO

Gönderi tarihi:

Bir Ölümsüzün Biyografisine Giriş - 3

 

 

8

Aklıma

Geliverdi birden

“İnsanın mutluluğu

ömrün nasıl

sona erdiğine bağlıdır?”

Sözü...

Karanlık Batı Anonim Şirketi

Karşılaştırır

Solon ile Krezüs’ü

Batılıdır ya Solon

Verir Krezüs’e

Yukardaki öğüdü

Amma...

Saçmalıktır yaşatmak

Aynı anda bu iki dölü!

Bağırmıştır Krezüs

‘Solon Solon!’ deyü

Duyunca Kserkses böğürtüyü

Alır ateşin üstünden

Olmadığı ‘çün görenek

Bu ölümlüyü...

 

9

Çok sonra

Ama çok sonra...

Uygulayacaktır

Karanlık Batı Anonim Şirketi

“Damiens’e”

Ve ötekilerine bunu...

 

10

Söylenceye göre;

‘Getirilir kilisenin

Cümle kapısı önüne

Haydi anlat....

Anlat suçunu!

Edilmesen de af

Kilise babaları

Sağlayacaklardır

Sana

Cennet etrafında

Bir küçük tavaf

Suçu...

Babasını öldürmek!

“Tanrım ne yazgı!?”

 

11

İki tekerli yük arabasında

Elinde

Yanar bir meş’ale

Üzerinde beyaz bir gömlek;

Toplanmıştır

Binlerce kadın ve erkek

Ölüm meydanına...

Hiçbir neden

Düşürmesin insanı

Karanlık Batı Anonim Şirketi

Adına;

HÜKÜM

VEREN

O

KURUMA...

 

12

Ölüm meydanı

Uğulduyor

Başı dik

Damiens

Yürüyor darağacına

Ve ayakta...

Hoyrat bir el

Yırtıyor beyaz gömleği

Anadan doğma

Bir kadın eti!

Uluyor insanlar

Doğurgan, kutsal üçgene

Dokunuyor bakışlar...

 

13

Bu kutsal şölende;

Önce,

Ucu yuvarlak

İki demir çengel

Nar gibi közlenmiş

Takılıyor

Meme uçlarına

Uğultular karartıyor

Gökyüzünü

Dağlanıyor kolları, baldırları

Her pişiğin üstüne

Erimiş kurşun

Kaynar yağ

Ve reçine...

Kadınların anası

‘Mariya!!!’

Nerdesin?

Sarıyor, bir kükürt kokusu ortalığı

Dumanlar arasında

Elleri ve ayaklarından

Atlara bağlı

Görünüyor Damiens!?

‘Kırk katır mı

Kırk satır mı?’

Ha, masal değil bu!...

 

14

Bitmiyor çilesi...

Pişiriliyor ateşte

Damiens’in beyaz eti

Sonra...

Kükürdün sarı dumanı,

Savrulan küller

Uzak anılara...

Çok değil canım

İkiyüzelli yıl kadar

Önceydi batıda bu!!!

Hay Allah,

Neredeydik, nerelere geldik?

 

 

KATO

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.