Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

:clover: sevgili zates çok güzel paylaşımlar..Oriah Mountain Dreamer yazısı ve alıntıladığınız yazı...

*Bazen söz biter Acı kalır içinde Gecelerin de geçmez olur Gündüzlerin de * :clover:

 

beni nereye koyuyorsun böyle?

neresinde yaşıyorum yüreğinin?

var mıyım senin için,

gecelerinin masalsı düşü ben miyim

yoksa kendin misin?...

beni sığdırabiliyor musun içine?

hangi yana baksam tünel;

sonsuz uçurumlar gibi dipsiz ve kuyu

hani içinin aynasıdır ya sevdiğin,

benim aynamda karanlık aksetmekte...

öyleyse anlarım ki ben de yokum sen de.

beni nerede yaşatıyorsun söyle?

cennetin miyim senin,

amber kokulu bahçelerinde gezindiğin?

yoksa kaybolduğun kör kuyun mu,

dehliz yalnızlıklarını yitirdiğin?

artık anlamsız geliyor tüm sorular

yanıtlarını bir gün verecek olsan bile

ben de bir şeyler buram buram,

ben de çok şey ılık ılık,

ben de sen acıtarak, kanayarak

eksiliyor...

ben seni bunca zamana ağırlayamazken ruhumda

aitsizliğim çaresiz çoğalıyor...

ve görüyorum aynada yüzü silinmiş suretimi

sen bende herşeysin belki ama

ben sende yitiyorum için için...

beni nerelerde arıyorsun öyle?

yüreğine sor bir de

mutlaka cevabı gelecektir sessizliğinin...........

alıntı.

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

sevgili frozen

beğendiğiniz her satır cümle sütun sayfa

yüreğinizi yansıtıyor bence

benim ezgisini ve sözlerini cok beğendiğim bir şiir eklemek istiyorum

umarım beğenirsiniz

 

 

 

 

Feryad-ı İsyanım

 

Mem nelere gark olmadı Zin'in ateşi için,

Ferhat dağı delmedi mi Şirin'in düşü için..

Kusur ise her saniye her yerde seni anmak,

Mecnun az mı yemin etti Leyla'nın başı için...

 

Gözlerinin dokunduğu her mekân memleketim,

Bakıver de uzamasın gurbetim, esaretim..

Ahmed Arif hasretinden prangalar eskitmiş,

Beni böyle eskitense prangalı hasretim...

 

Sana yine sana yandım Nesimi de dün gece,

Gözlerinle yüzüleyim bend olayım Hallac'a..

Öyle hüküm buyurmuşlar Tanrılar divanında,

A ben sana yollanmışım a Muhammed miraca.

 

Cümle cihan güzellerin yüzlerine ben örsün,

Gözlerin balyozu oldu içerimdeki örsün..

Ruhumdaki fırtınalar Merih'i usandırdı,

Nuh'a haber eyleyin de gelsin de tufan görsün!

 

 

Nesimi Çimen |

Gönderi tarihi:

Hazan Sarhoşluğu

 

 

 

ve destana dönüşür

terk edişe adanan dizeler

sözcükler anlamını yitirir yürekte

 

koklayınca solan manolya misali aşk

ömrün son demlerinde

 

özlemlerdir şimdi yüzün iki yanından düşen

hasretin buruk tadı acıtır son yazda

heyhat

bir başına kalmaktır yalnızlık

şafaklar aydınlık olsa da

 

bir şiir vurur anılara

kırgın

yalar geçer kalemi kömür karası poyraz

bense sırılsıklam olmuşum

kupkuru ırmaklarda

Mustafa Celasun

Gönderi tarihi:

Aklı Firarım

 

 

Önce güneşi çizdim duvarlara

Sonra günleri sıraladım yan yana

Kaç kez ayak izlerimi çiğnedim kaç kez

Kaç kez isyan bayrakları kaldırdım kaç kez.

Mevsimler dönüp gitti kapımdan bilemediğim

Yıldızlar kayıp gitti gecemden göremediğim...

 

Ah...bu akşam aklı_firarım daha duramam

Taş duvar çöktü gözlerime kaldıramam

İçimde tutuşurken müebbetlik hasretin

Zincire vursalar daha fazla kalamam...

 

Önce bulutu çizdim tavanlara

Sonra yağmurlar topladım beton avluda

Kaç kez diken tellerine sarıldım kaç kez

Kaç kez çığlık seslerine uyandım kaç kez.

Seneler boşa geçti hesabını veremediğim

Bayramlar gelip geçti çocukca gülemediğim...

 

Ah...bu akşam fikri_dumanım daha duramam

Anılar çöktü yüreğime kaldıramam

Duvarda tüy dökerken boynu bükük takvimler

Kalamam buralarda daha fazla kalamam...

 

Aklı_firarım...Fikri_dumanım...halim perişan...

 

Sedat Erdoğdu -19.10.2005- İskenderun

Gönderi tarihi:

Bulanık Suların Balığı

 

Madem ki farkına varmakta geciktin.

Şimdi tutmalısın yasını.

Bundan alınacak dersin var mı bilmiyorum.

Bende senin gibi derslerden kaçıyorum.

 

Her yaranın her durumun ve

her olmaz olsunun ilacı,

ilaçların babası.

ZAMAN!

 

Kaçma ne dersten ne aşktan ne işten.

Hayat kolay mı yavrum?

Dünyada bir kaya parçası olmak bile bir sorumluluk.

Sen insan olmayı ne sandın?

 

Hayatı hüzünlü bir şarkı gibi yaşıyorum ben;

ölümü, acıyı, yalnızlığı...

Karlı sabahlar İstanbul'da bile,

bir şiir gibi.

Benim işim bu, böyle görüyorum.

Sen bakma yorgun, solucan gözlerime,

ben şimdi böyleyim.

Bu günler bittiğinde,

herşeyin gözle görünür güzelliğini

ve yaşamın ne kadar asil bir hediye olduğunu

algılamaya başlar ruhum.

 

Ben bulanık suların balığıyım.

Şimdilik beni hakir gör, sıkılmam.

 

 

Erhan Güleryüz

Gönderi tarihi:

Nostalji

 

yürekleri dağlayan keşke

hasret olsa, eski dostlara atılan

bir gönül köprüsü,

taşlanmış yüreğinde

memleket kokusu,

avuçlarının içinde unutulmuş

yıllara meydan okuyan

toprak kırıntısı olsa

hasretini gideren!

 

her taşın altından çocukluğun çıksa,

her sokakta anılar uyansa,

ağaçların gölgesinde

kırılmış aynalar, yollarını kapatsa,

memleketi hatırlatsa!

göbek bağı kesilmiş

işte bu topraklarda,

bir gurbet, bir de memleket bildiğin

yıllarca.

 

bir gün yok olur

ayaklarının altından

dolaştığın yollar,

sahiller uzak!

yürekleri dağlayan keşke

hasret olsa...

her taşın altından çocukluğun çıksa,

memleketi hatırlatsa! ..

arkana baktığında izlerinin üzerinde

kurmak istediğin köprüler uyansa,

sen, uyumadan önce!

 

 

 

Yahya Akbulut

Gönderi tarihi:

sevgili zates hepsi birbirinden harika..teşekkür ederim.. :clover:

Toprak kokan şehir

Deniz kokan şehir

Sevda kokan şehir

Büyüsüyle bekler seni

Caddeler ıslak gözyaşlarıyla

Gitmem bu gece

Gidemem artık

Olmasanda gitmem

Bu gece olmasan da

Gönderi tarihi:

hayalleriyle kendine güzel bir dünya yaratan içimin sevincine...

 

OKYANUS

 

Önümde ağır bir kapı

Ardında okyanus var

Ben zaten suda doğmuşum

Kapıyı açmam gerek

İşte o an biri geliyor

Tutuyor kulağımdan

Gözü anahtar deliğinde

Bak diyor sadece buradan

Bırak diyorum o küçücük resmi

Yetmez bize bu küçük esinti

Nerde törpülendin böyle

Olmaz diyor tutup ayak bileğimi

Şimdi önümde ağır bir kapı

Ardında okyanus var

Bir de bileğimden biri çekiyor

Benimse kapıyı açmam gerek

Bak diyorum koca dünyaya

Buradan derhal çıkmak gerek

Bari çekme bileğimden

Benim her şeyi görüp öğrenmem gerek

Bir ileri bir geri

Her adım bu kapının ardı demek

Sonunda boğulmak olsa da

Benim o sularda yüzmem gerek

Anahtar deliğinden görünen

Bu küçücük manzara

Sana yetiyorsa yetsin

Benim o sularda yüzmem gerek

Yüzmem gerek

Şimdi önümde ağır bir kapı

Ardında okyanus var

Bir de bileğimden biri çekiyor

Benimse kapıyı açmam gerek

Bırak diyorum o küçücük resmi

Yetmez bize bu küçük esinti

Nerde törpülendin böyle

Olmaz diyor tutup ayak bileğimi

Şebnem Ferah..

 

 

 

GÖZYAŞLARIMIZIN TADI AYNI

 

Gördüğüm rüyanın etkisinden olsa gerek

Garip bir hisle uyandım bu sabah

Ya bugün o günse, hayatın son günüyse

İçimi korku sardı bu sabah

Sevdiğim şeyleri düşündüm sevdiğim insanları

Gördüğüm ve görmediğim yerleri

Son kez uyandıysam ve yapamadığım şeyler varsa

İçimi korku sardı bu sabah

Ya çok yalnızsam

Ya da bomboşsam

Zaten bıkmışsam

Zamanı harcamışsam

Sen, ben, o herkes aynı hikayede

Başı ve sonu aynı gerisi farklı

Bir yerden tutunduysak hayata

Boşa geçirmemeli, bırakmamalı

Derdimiz, yaramız acılarımız farklı olabilir

Gözyaşlarımızın tadı aynı

Değişik, çok başka gibi gözüken yaşamlar varsa da

Pişmanlık herkes için acı olmalı

Ya çok cahilsem

Hiç sevmemişsem

Cesur olmamışsam

Zamanı harcamışsam

Sen, ben, o herkes aynı hikayede

Başı ve sonu aynı gerisi farklı

Bir yerden tutunduysak hayata

Boşa geçirmemeli, bırakmamalı

Şebnem Ferah..

Gönderi tarihi:

sevgili frozen teşekkürlerinize layık olmak büyük zevk

 

 

 

Bavulları hep toplu durmalı insanın...

 

Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...

 

Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...

 

İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı

olmalı...

 

Yalnızlığa alışmalı...

 

* * *

 

Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz

borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık...

 

Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı.

 

Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma

zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme

zamanıdır.

 

* * *

 

İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa...

 

Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan...

Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir

şarkıyla paylaşı*lan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama

huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe

alışmalı...

 

Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür

duvarlarına...

 

"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşmılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle

başlamalı güne...

 

Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kimse yok" denmeli,".. belki de hiçbir zaman olmayacak...

 

Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...

 

* * *

 

Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.

 

Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.

 

O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı

insan...

 

Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce

ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı...

 

Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip,

kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı...

 

Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış

kadar gözüpek olabilmeli...

 

Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...

 

* * *

 

Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...

 

Yollarla barışmalı...

 

Yalnızlığa alışmalı...

 

"Can Dündar"

Gönderi tarihi:

.

.

Balkon

.

b i r i n c i s i g a r a

 

Bir filmde aniden

gerçegimden cüzler filizlenir

katlanamam kapali mekana

sihhatli bir beden

bir çiban gibi söküp

atar beni balkona

en yumusak yerinden

 

sonuçsuz sorgulamalar baslar

tek kisilik secerede adimi ararim

oysa az önce dallarini tasimakla

mükellef bir gövdeydim

kisir bir savasta çarpisir

görevlerimle benligim

 

i k i n c i s i g a r a

 

göge bakarken gözüm sürçer

evlerden sizan isiklara

açilir perdeler

mutlu oyunlar sahnelenir

bir makineden sökülüp

baska bir makineye takilan

aparat gibi örselenen baba

yorgun ve fedakar

müreffeh yarinlar için

bütçe hesaplar

anne yoksaymis gerçegini

her yönüyle sadece anne

her yaniyla teslim kadere

çoktan unutulmus tutkular

oyunun basrolünde ama

disinda kalan

çocuklar

rollere öykünürler

 

mutluluk

sinirli sorumlu

küçük hedeflerin

gündelik güdülerin

karsilandigi zamandir

 

ü ç ü n c ü s i g a r a

 

içimde ciliz bir telkin:

sabah erken kalkman gerek

mekanik bir gün için

saat ikide yatmalisin

der

koyun uysalliginda

çitten atlarken

bir ilham düsürür nikotin

alir irademi çeker

kutsal çikintisina evin

 

bir samanyolu semada

birkaçi da sehirde

yildizlar tuz olur

erir yüregimde

basimin üstünde yarasa sürüsü

emzirirler vehimlerimi

emerken iyi niyetlerimi

 

geçmisin gölgeleri örter gelecegi

kader bana aldirir karar

hedeflerime aldirmadan

keyfine göre uygular

neden sonuç iliskilerinde

ipin ucu bir yerde kaçar

 

üsümelerim poyrazdan degil

düslerimin suya düsüsünden

 

yazgimin uzak nesnesi kadin

“yakalama beni ey hayat”

diye yakaran feryadin

deler de mesafeleri

kulagimda çinlar

hayat dinlemez seni

en rasyonel tarafiyla sarmalar

ve arafta tutar beni

 

yorgun atin azgin süvarisi

iki kirbaç arasinda aciz ben

(ödevlerle yorulmus beden

üzerindeki ruh delismen)

hayalimde sükunetin önsözü

bir nida derinlerden

namaz Allah için dua meyyit için

 

intiharlar yürürken içimde

uygun adim soluk marslarla

bir sigara boyu yolda

bin hayat yasarim

 

sartlarla aramdaki açi sonsuza uzarken

son sigarayi intihar provasinda

atarim asagi söndürmeden

 

çeliskilere konan nokta

bir sonraki geceye kadar

virgül olur uzar da...

 

(Siginak Dergisi Nisan 2005)

.

Avni Toksoy

Gönderi tarihi:

Benden yazmamı istiyorsun.

Tek kanatlı, solgun düşlerim, yüzünde kanayan o kutsal ışıkla aydınlatan

sonsuzluk meleğim…

Neyi anlatayım?

Ruhumu yaktıktan sonra şimdide damarlarımda dolaşan sensizliğin etimi

yakan acısını

mı?

O acıyı unutsun diye sığındığım,

Ama

sevgini orada da hep ama hep soğuk rüyalarımı mı?

Odamın tavanındaki, yoksulluğumu ve kimsesizliğimi

harç yapıp içine doldurduğum

o derin, o sonsuz çatlakların altında,

"sen" diye her gece koynuna girdiğim

O zamansız ölümlerimi mi?

Gözlerinden özgürlüğüne akan mavi nehirlerde boğulduğu,

canım sevgili, söyle…

sana neyi anlatayım?

Şimdi burada değilsin.

Ama beni duyuyorsun, biliyorum.

Kapat gözlerini benim için ve dinle ne olur:

Bak yoksun…

Bunun anlamını biliyor musun?

Yokluğun, yüreğimdeki bu yıldızsız, dipsiz, karanlık gece…

Yokluğun, yastığımda bıraktığın saç tellerin…

Yokluğun, gönül bahçenden kopartıp verdiğin için soldurmayıp,

kuruttuğum ve tıpkı sevdam gibi sonsuzluğa mahküm ettiğim

bu kırmızı güllerin…

Sırf kalemini değdirdiğin için atmaya kıyamadığım kağıtların…

Her an gözümün önünde sakladığın mektupların,

peçetelere yazdığın şiirlerin,

hediyelerini sardığın paket kağıtların…

Sen gidince,"hala sen kokuyordur," diye üzerime giydiğim

ve derin derin soluduğum giysilerin…

Yokluğun, elinin, kolunun,

soluğunun değdiği her şeyi dünyanın en değerli hazinesi gibi saklayan,

bu yarı deli, bu hattan kopuk ruhum…

kapat gözlerini ve bana bak:

BEN DİYE GÖRDÜĞÜN NE VARSA,

İŞTE O SENİN YOKLUĞUNDUR

SEVGİLİ…

 

 

ALINTI

Gönderi tarihi:

AŞK BİZE KÜSTÜ

 

 

I

biz bu kentlere sığdık da

bu kentler bize sığmadı âsiya

ve bir çığlık gibi günlerin çarmıhında

arttıkça yalnız, sustukça silik...

 

ay ışığı gölgeleri büyüttü

son kuşlar da vuruldular dağlarda

yakamozları söndü sahillerin, ışıkları evlerin

çağın vebalı gövdesinde

bir hayalet gibi gölgemizde yalnızlık

 

kaldık... kırık bardaklar gibi

içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi...

II

düşler artık ölü çocuklar doğuruyorsa

sevgiler boğduruluyorsa kürtajlarda

ve daha eskimemiş tüfeklerle

ordusu bozguna uğramış askerler gibi kalıp

bozuk paralar gibi yuvarlanıyorsak kaldırımlarda

bir bedeli vardır elbet cennetini çaldırmanın

ömrünü **** bir bebek gibi

bırakmanın

bulvarlara

bozgunlara

ve yanlış yalan aşklara;

bir bedeli

bu kuşatmaların, ilkyazları kurşunlatmaların...

 

biz bu kentlere sığdık aslında

bu kentler bize sığmadı âsiya

ah son kuşlar da vuruldular dağlarda!

III

ay ışığı gölgeleri büyüttü

mutluluk oyununa geç kalan ölü kuşlarla geldim

geldim... kırık bardaklar gibi

içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi

 

ve ömürlerimizde bin kasvetle upuzun

sefalet seferlerinin ayazı

belki de yalnız geçireceğiz artık kimbilir

batan gemiler gibi yiten aşklardan geride

kalan her kışı, güzü ve yazı

 

ay ışığı gölgeleri büyüttü

ayrılıklar eskidi... biz eskidik

 

aşk bize küstü âsiya...

 

IV

belki de uzun sürecek bu bozgunun saçağında

sen şarkılarını sesine yasla

ve bırak beni de usulca

bir apansız yalnızlığa!

 

ay ışığı gölgeleri büyüttü

büyüdü ölüm

ve biz küçüldük âsiya...

 

Yılmaz Odabaşı

Gönderi tarihi:

RÜZGARIN YIRTIK YERİ

 

 

Saçlarında şimşek parçaları, dilinde kırağı,

Sen kimin yetimisin,

Kimi bekliyorsun durduğun yerde?

Sağır bir günün sonunda dilsiz bir gece

Sarıp sarmalıyor seni,

Gökyüzü gıcırtıyla kapanıyor üstüne.

Bak ömrün yarılandı,

Karanlığı kullanmayı öğrenmelisin.

Yazısı akmış ıslak bir sayfa elinde,

Yara bere içinde morarıyor şiirlerin.

 

Artık tutunacak kimsen kalmadı,

Nasıl biliyorsan öyle düğümle zamanı.

Bütün ölümleri gör,

Birini evlat edin kendine.

Oysa sen, boş bir kabın taş darası.

Yine de denkleştirip gidiyorsun hayatı.

Tuzağa yem, hançere bağ oluyorsun.

Zehire katıyorlar seni, şair ne duruyorsun

Gemilere bin, trenlere atla.

Kimsenin umursamadığı, hiçbir işe yaramayan

Kaldır şu gereksiz tanıklığı ortadan.

 

Ne kadar tıkasan kulaklarını,

Duymamaya çalışsan

Göğsünde bir titreşimdir konuşmaları.

Görmesen seslerden anlıyorsun.

Kazdıkları çukuru, ördükleri duvarı.

Çakılısın buzdan çivilerle

Boynu bükük bir haçın üstünde.

Yerde buluyorsun kendini her sabah,

Yeniden gerilmek üzere,

Saçlarında şimşek parçaları, dilinde kırağı

Daha ne bekliyorsun durduğun yerde?

 

Katmerli yalanı gördün, yalınkat gerçeği,

Bilicinin ürpererek söylediği

Sevgi gereksinimlerini gördün kimilerinin,

Tırnaklarını denemek için

Yılanın deri değiştirmesini,

Gülüşün kurdunu, sineğini gözün;

Yüreğinde bir ağaç gürültüyle devrilirken,

Aksayarak yürüyen umudun arkasından

Gülün kanayan hüznünü gördün.

 

İşte tanıksın ölümün pazarlık ettiğine

Toptan ve perakende,

Pantolon ütüsünün keskinliğine,

Bozulup bütünlenmesine paranın,

Mevsimsiz bir çocuğun kekre yüzüne,

Yabancı işçiliğine martının

Deniz olmayan bir uzak ülkede,

Daha binlerce, binlerce şeye.

Yaz bunları ve imzala sana yetecekse.

 

Bana delik deşik bir yürekle

Pası küflü, çürümeyi söyle.

Yangın yerlerinin katran gözyaşlarını,

Bana göçüğün kırık kemiklerini,

Sancısını suyun, rüzgarın yırtık yerini

Ve bunlardan payına düşeni söyle.

Ne kadarı kaldı babandan,

Sen ne ekledin üstüne,

Acının sana getirdiği ürem ne?

Şair bana mutluluktan söz etme,

Beyaz baston kullanan bir dille.

 

İşte tanıksın daha nelere?

Testi gömüyorlar göğsüne eskisin diye,

Keçe gibi kimi zaman, parlatmak için

Bakır kaplara sürüyorlar seni

Şair hiçbir tansık bekleme,

Dolaş yıkıntılar, çöplükler içinde,

Sen ey gülünç ve deli mesih;

Ölmeyi bilmediğine göre,

Saçlarında şimşek parçaları, dilinde kırağı

Pelteleşmiş yapışkan haçını

Islık çalarak sokaklarda sürükle.

 

 

 

Metin Altıok

Gönderi tarihi:

BUGÜN DE ÖLMEDİM ANNE

 

 

Yüreğimi bir kalkan bilip sokaklara çıktım

Kahvelerde oturdum, çocuklarla konuştum

Sıkıldım, dertlendim, sevgilimle buluştum

Bugün de ölmedim anne

 

Kapalıydı kapılar, perdeler örtük

Silah sesleri uzakta boğuk boğuk

Bir yüzüm ayrılığa, bi yüzüm hayata dönük

Bugün de ölmedim anne

 

Üstüme bir silah doğruldu sandım

Rüzgar beline dolandığında bir dalın

Korktum, güldüm, kendime kızdım

Bugün de ölmedim anne

 

Bana böylesi garip duygular

Bilmem niye gelir, niye gider

Döndüm işte, acı yüreğimden beynime sızar

Bugün de ölmedim anne

 

 

AHMET ERHAN

Gönderi tarihi:

Çırılçıplak

 

Küstahlığımı nezaketim götürdü

Sadece kendime bakakaldım.

Kararsızlık bir an sürdü

Gizlenen insanların ortasında ben kaldım,

Çırılçıplak

Selamımı tanıdıklar götürdü.

Saygı bekleyince alçaldım.

Kararsızlık bir an sürdü

Kendini beğenmişler ortasında ben kaldım,

Çırılçıplak.

Ağlamayı ölenler götürdü.

kendimi ölmez sanınca ufaldım,

kararsızlık bir an sürdü.

Ölülerle dirilerin arasında bir ben kaldım,

Çırılçıplak.

Sonsuzluğu ufuklar götürdü.

Yarattığım dünyaların içinde daraldım.

Kararsızlık bir an sürdü

Başlangıç ile bitiş ortasında ben kaldım,

Çırılçıplak.

Aydınlığı bulutlar götürdü,

Yıldızlara doğru yol aldım.

Kararsızlık bir an sürdü.

Varanlar ile duranlar arasında ben kaldım,

Çırılçıplak.

 

Ö.Asaf

Gönderi tarihi:

ANLATAMIYORUM

 

Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

 

Orhan VELİ

Gönderi tarihi:

Yıkık

 

Bugün yıkığım biliyor musun?

Ezginim, çaresizim, umutsuzum

Sancılıyım bırakma beni, insanlar kötü

Bırakma beni korkuyorum.

 

Bir deli otlar büyüyor içimde

Sancılıyım, yorgunum, kederliyim

Bu halini sevdim gitme kal

Çamurlar çirkefler içindeyim

 

Bir dayak yemiş adamım şimdi

Bezginim, kararsızım, yılgınım

Al götür beni o kayıp gecelere

Yeter ikimize yalnızlığım

Gönderi tarihi:

*Ben daha çocugum

Umut düsünce avuçlarimdan donuyorum

Siz gibi bagli degilim hayata

Sevmeyince biri beni

Yatagin altina saklaniyorum.

Bagisikligim yok yalana

Felsefe de kuramiyorum

Terk etmenin mantigini bulamadim daha

Ask gidince benden, yarim kaliyorum.

Oturup televizyon koltuguna

Hiç haberlere bakamiyorum

Tas kesiliyorum kanayinca bir çocuk

sayilara asilmis ölümlere

Dokunamiyorum

Ben daha çocugum

Bütün öfkeleri üstüme aliyorum

Pencereme dogan aya bakip

Deli hayallere daliyorum

Anlatmayin bana gerçekleri

Anlayamiyorum

Bir elma sekerine,

Bir küçük gülüse aldaniyor...

Ben hala çok yaniliyorum..

(alinti)*

Gönderi tarihi:

Çöz kurdeleyi ve kaldir yavasça kutunun kapağını.

Mavi bir gül koydum içine

Ebedi sevgiyi gör yaşa ve hisset diye.

Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya

Bir cennet resmi yapıp içine gir diye.

19 yapraklı papatyalar yerleştirdim

Falında şansa yer bırakma diye.

Düşler serpiştirdim gizlice,düş kurmayı unutma diye.

Bir tanede elma şekeri yerleştirdim,içindeki çocuğu yeniden tadabil diye.

Boğazın kokusunu,çayın sıcaklığını ve taze simidin tadını koydum içine

İstanbul sevgisini yaşatalım diye.

Güneğin batışını billur suyun sesini,kırmızıyı gelinciklerin saflığını,taze

ekmeğin kokusunu ve bir gülümsemenin sıcaklığını da sığdırdım,

Ruhlarımız aç kalmasın diye.

Kutuya biraz da sevecenlik koydum,güçlü ol diye,çünkü acımasız olan

güçsüzdür.

Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya, barışı ve özgürlüğü sunmak için.

Kısa dünya hayatında kavgaya yer yok diye.

Bir buket sevgi,bir yudum aşk ve yarım bir elma da koymadan edemedim.

Paylaşmayı anımsayalım diye.

Sevdiklerimize onlari sevdiğimizi söylemek için yarını beklemeyelim.

Hemen simdi bunu yapalim diye.

Içtenliği,umudu neşeyi, bağışlayıcılığı,hoşgörüyü,saygıyı özgüveni ve açık

yürekliliği unutmadım. "Ben" in dışına çıkıp bize ulaşabilelim diye.

Son olarak da bir kart iliştirdim kutuya bak bu kartta neler yaziyor.

"Bu kutunun kapağını her kaldırışında yaşamla ilgili yepyeni şeyler

keşfedeceksin.Yaşamak için yarını bekleme,al yaşamı kollarının arasına ve

sımsıki sarıl,yaşamdan yalnızca almak yerine ona bir şeyler ver.

Kısacası bütünüyle "Insan" ol.

Unutma yasam dokuması henüz tamamlanmamış,olağanüstü güzellikte bir duvar

halısıdır ve sana ait olan boşluğu yalnız sen

doldurabilirsin.Kimseyikırmamak ve üzmemek şartıyla istediğin her şeyi

dene.

Bir gün sonsuzluğun bulutlarına oturduğunda ne aklın kalsın geride ne de

kırık bir yürek "

Artik kaldır bu kutunu kapağını.

Gör gerçekleri ve sevgimi.!!

ALINTI

Gönderi tarihi:

Bir umutla cıkarsın yola önüne engeller çıkar …şarkılar dinlersin şiirler

yazarsın ama nafile hiç biri başlayamamış bir sevginin avuntusu olamaz ?

sonra düşünürsün neden olmadı neden? Hep ben mi dersin oysaki etrafına

baktıgında senin gibi bir çok insan wardır. Bitti artık buraya kadar artık

dersin onu görmek bile istemiyorum dersin ama buda kendine söz werdigin bi

yalandır. Ne zaman ki bir odada yalnız kalsan hemen aklına o gelir ve oturur

düşünürsün acaba olsaydı nasıl olcaktı?.

Gece olunca rüyanda onu görürsün sabah onunla uyanırsın ve bir kere daha

hayata lanet edersin senin olmadıgı için ! ama ne zaman ki sokaktan gecse ne

zaman ki onu görsen yada geldigini fark etsen elin ayagına dolaşır çünkü

sevmişsindir bi kere ne kadarda olmasada baslamasada onu görünce kalp

atışlarının hızlanmasına ne sen engel olabilirsin ne de baska biri?

Sonra kendini teselli etmek için başka birini bulmaya calışırsın beklide

bulursun ama O hep wardır senin hayatında? başka biri hiçbir zaman onun

yerini tutamaz yalnızca geçici bir boşlugu doldurmaktır görevi! Teselliye

devam edersin iyikide olmadı felan türünden laflar edersin ama bunlarda

içini acıtmaktan başka bi işe yaramaz.

İşte böyledir karşılıksız sevmek gecen gündüzünle birleşir uyumak sana uzak

bir kavram olur.Sen atmışsındır ilk adımı ama o elini uzatmamıştır sana.

eger ki halen seviyorsan beklemekten baska bi çaren yoktur? Beklide bir ömür

boyu o elin sana uzanmasını bekleyeceksin…yıkılmış hayallerin tükenmiş

umutlarınla…

alıntı

Gönderi tarihi:

*BIR KADINI TANIMAK *

 

 

* *

 

 

*Bir kadini tanimak... Bütün gel-git'leri, kaprisleri, küçük

simarikliklari,heyacanlari,saskinliklari,hayalkirikliklari, asklari, terk

edilisleri, basarilari,basarisizliklari, kurnazliklari, safliklari, çocuk

agizlari, sirinlikleri, küçük yalanlari, büyük itiraflari,kocaman

yürekleriyle kendi olmaya çalisan kadinlari tanimak... Bir kadini sevmekle

baslar her sey ama, bir kadini tanimakla varilir hayatin sirrina. Bir kadini

tanimaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuga çikmaktir. Dört mevsimi bir

yürekte bulusturur, bu yüzden de sürekli sasirtirlar. Sürprizlerin ardi

arkasi kesilmez. Zordur anlamak onlari. Benzemek gerekir anlayabilmek için

belki de! Kendi zekasini hatirlatanlari sever, sevgisini göstermekten

ürkmeyenleri, sürprizlere hazirlikli olanlari bir de. Muson yagmurlari gibi

yagarken, Sahra'da çöl firtinasi koparip ardindan Günes olup isitabilirler.

Dedim ya bir dünyadir kadinlar, yürekleriyle konusan,gözleriyle gülen... Bir

kadini sevmekle baslar her sey ama, bir kadini tanimakla anlasilir yasamin

renkleri. Sevgi arsizidir kadin. Verdiginden daha fazlasini isteme

bencilligini gösterecek kadar sevgi arsizi... Bu yanini doyurunca

simaracagindan korkanlar, birlikte çogalacaklarini bilmeyenlerdir. Bir

kadini sevmekle baslar her sey ama, bir kadini tanimakla kanat çirpilir

özgürlügün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aska inananlara kosar.

Hem yaman bir ask avcisi,hem de engebeli yollarda kosmaktan bitap ask

yorgunudur kadin. Bir kadini sevmekle baslar her sey ama bir kadini

tanimakla çikilir keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadin,

tipki kendiyle dalga geçmesini bildigi gibi. Agiz dolusu gülüslere teslim

olur. Bir kadini sevmekle baslar hersey ama bir kadini tanimakla tanik

olunur tutkularin gücüne. Göze alandir kadin. Çekip gitmeyi, sahip

olduklarindan vazgeçmeyi, karsilik beklememeyi... Mücadele eder. Kizar,

bagirir,simsekler olusur gözlerinde ama hep sever. Dedim ya bir dünyadir

kadinlar, yürekleriyle konusan,gözleriyle gülen, sesiyle minik kuslari

çilginca kanat çirptiran... Yüregini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan

bütün kadinlar gibi...... *

 

 

ALINTI

Gönderi tarihi:

*Ah şu aklıma dolan manasız sözler...

Ne vakit ağlasam,ne vakit seni düşünsem gelirler...

Dağları del derler,çöllere düş derler.Derler derler ama beni hiç

düşünmezler...

 

 

Gökten yağmur boşalırdı yazın; dere gibi olurdu şehrin sokakları.Bense o

yağmurlarda ıslanırdım...Kimse olmazdı sokaklarda ve caddelerde,yalnız ben

ve yağmur...Pencerelerde bana gülenler,parmaklarıyla beni işaret edenler

üzmezdi beni...Beni üzen yalnız sensizlikti...

 

 

Seni arardı gözlerim,nedense seni göremezlerdi.Belki sen bu sonsuz

pencerelerden birindeydin,belki de yağmuru seyrediyordun.Yağmursa,beni

seyrediyordu...

 

 

Ne yağmurlar gördü bu gözler,ne yağmurlar bu gözleri...Deli dersen şaşırmam;

çünkü ne zaman yağmur yağdıysa sokaklarda benim ayak seslerim duyuldu...

 

 

Belki bilmezsin; yağmurunda bir şarkısı vardı.Bilmem acaba onunda aklında

nazlı bir sevgili mi vardı...

Benimse ne bir şarkım vardı ne de yüreğine dokunacak bir güzel sözüm...Bir

ıslık çalmayı bile beceremedim,anladım ki öksürmek kadar kolay

değilmiş...Biliyor musun ben hala parmaklarımla ıslık çalamıyorum...

 

 

O yaz günü ıslanmaları ne çabuk gelip geçti...

Ayakkabılar eskittim,yolları eskitemedim....

Eğer sonunda sen olsaydın en bitmez görülen yolları hiç düşünmeden teperdim

emin ol...

 

 

Hep seni aradım durdum,bilmezsin senden başkasına yar diyemedim...

 

 

Bilmiyorum,belki de seni hiç göremeyeceğim...

Bilmiyorum neden seni sevdiğimi söylüyorum? Bilmi

yorum inan,yağmur sağnak sağnak yağarken,sokağa neden fırladığımı bilmediğim

gibi...

 

 

Şimdi bir yağmur yağsa,ben yine fırlarım sokağa...Tekrar gelirsen bana,yine

söylerim; seni seviyorum derim...

 

 

Seni neden sevdiğimi sorma bana.

Ben biliyor muyum yağmuru neden sevdiğimi...

 

 

alıntı

Gönderi tarihi:

Seni unutmama izin verme,

Evet yanlış duymadın sevgili…

Aniden çekip gitmeye karar versen bile ileride,

Kokunu emanet bırak yastığıma,

Ve izin verme seni unutmama asla!

 

Gidersen eğer sevgili,birgün karar verirsen gitmeye yamacımdan bakışlarını bırak bana;

Hani o içimi eritip, sıcacık eden yüreğimi…

O bakışların…

O bakışların var ya hani!

Bırak onları bana,

Ve ben saklayayım gözlerini, usanmadan yüreğimin saklı kalmış yamaçlarında.

Aniden çekip gitmeye karar versen bile ileride sevgili,

İzin verme asla unutmama seni!

Kokunu,

Evet,evet…

Kokunu emanet bırak yastığıma mesela..

Dokunuşunu hatırlaması için son kez dokun yanağıma yada…

Ama, ne olursa olsun,

Seni unutmama izin verme asla!

Ayaküstü , alelacele bir öpücük kondur n’olur..

N’olur, gideceksen bir gün sebepsiz..

senli hatıralar bırak bana.

Gitme diyemeyen yüreğime emanet et gülümsemeni mesela,

Yada…

Yada, son kez sarıl,

Sımsıkı sarıl boynuma..

Ve ben hep hatırlayayım sıcaklığını yastığımda.

Gitmenle birlikte şarkıları ezberler olacak dilim,

 

Bilirim…

 

Bilirim ki , her şarkıda tutulan dileklerin verdiği umutları öğrenecek yüreğim…

Çakıl taşlarını pek bir sever olacağım gidişinle mesela..

Sen unutulmak için , sebepsiz ve aniden giderken yanımdan usulca..

Ben, bir avuç çakıl taşından beklediğim umutla;

İzin vermeyeceğim unutmasına seni yüreğimin asla…

Şarkılardan seni dileyeceğim otobüs yolculuklarımda…

Aniden çekip gitmeye karar versen bile ileride sevgili,

Kokunu emanet bırak yastığıma,

Ve izin verme seni unutmama asla!

N’olur…

N’olur,gülüşünü emanet et mesela,

Ya da bakışlarını bırak…

Kokunu....

Gözlerini…

En azından,

Sabahları bakarak bana,

Söylediğin günaydınları toplasın yüreğim geçmişin sayfalarından…

İzin ver onlar sıyrılıp girsin geceleri koynuma…

Yada…

Yada, son kez sarıl,

Sımsıkı sarıl boynuma..

Ve ben hep hatırlayayım sıcaklığını yastığımda.

 

Seni unutmama izin verme,

Evet yanlış duymadın sevgili…

Aniden çekip gitmeye karar versen bile ileride,

Kokunu emanet bırak yastığıma,

Ve izin verme seni unutmama asla!

 

 

 

 

 

Meral BİLGİÇ

Gönderi tarihi:

Bir ses değildi beklediğim, yada çığlık..

Yada belirgin bir şey değildi bu gece ki uykusuzluğumun nedeni..

Bir fısıltı beklemekte yüreğim uzaklardan..

Bir ışık belki,

Belki küçücük bir gülümseme senden gelecek olan benliğime..

 

Ama ne olursa olsun seninle ilgili…

Ne olursa olsun senden…

 

Uzak diyarlara yol alırken sen ,

Yargısız infazlara kurban ettiğim yüreğimi kan revan içinde attın bir göl kenarına sevgili…

Balıklara yem olan bir hiçliğin içinde kaybolmaktayım şimdi..

Ve beklemekteyim.…

Evet sadece beklemekte.

Hadi bir fısıltı yeter yeniden canlanmama ,

Bir ses değil..

Diyorum ya, yada bir çığlık..

Ufacık bir esinti gelsin yeter senden bana sebepsiz..

Bir gariban şarkının içine gizle mesela umutlarımı

Ve yolla bana bulunduğun ülkenin denizinden şişe içinde yüzünde gülümseyişin.

 

Yar…

Sadece bağırsam sana böyle…

Yarrrrrr….

Desem duyar mısın gittiğin yerlerden sesimi?..

Duyup ta fısıltılarla karşılık verir misin yüreğime sevgili?

 

Yar,

Özler misin sen de benim seni özlediğim gibi?

Ah ne çok sevmişim halbuki yüreğini..

Ve ne çabuk kaybetmişim sahip çıkmam gerekirken yüreğimi…

 

Hadi bir fısıltı gönder n’olur,

N’olur hafif bir esintiye emanet et gülümsemeni..

Kokunu yolla bana,

Yolla ki bileyim senin de özlediğini beni…

Yarım kalmış ruhum bilsin, seninde eşlik ettiğini…

 

Her bir şeyim tamken yaşamda, sen yoksun ya her şey yarım hayatımda…

Ve ben infaz ettiğin yüreğimin başında özlemekteyim seni sevgili..

Her özlediğimde yanmakta canım ve her yanışta daha fazla özlem doldurmakta yüreğimi…

 

Ve…

Ve, bir ses değildi beklediğim, ya da çığlık..

Yada belirgin bir şey değildi bu gece ki uykusuzluğumun nedeni..

Bir fısıltı beklemekte yüreğim uzaklardan..

 

 

Meral BİLGİÇ

Gönderi tarihi:

*Heybeliada'daki Deniz Harp Okulu'ndan mezun olan Ismail Ture, kendi gibi

Gelibolulu olan bir genc kiza kaptirir gonlunu. iki sevgili parmaklarina

nisan

yuzugu taksalar da, birbirlerini cok seyrek gormektedirler.

 

 

Ismail Ture, denizaltida muhabere subayi olarak gorevlidir.

Ustegmenin Ture'nin aklina harika bir fikir gelir; nisanlisina isIkli mors

alfabesini ogretecek,

Canakkale'den gecis yapacaklari geceyi planli oldugu icin onceden bildirecek

ve boylelikle

haberleseceklerdir! ..Gelibolu' ya dogru bogazi yuzeyden gecmekte olan

denizaltinin kulesindeki denizciler sigara icmekte, sohbet etmektedirler.

Aralarindan birinin heyecanli oldugu her halinden belli olmaktadir.

 

 

Gelibolu kiyilarina geldiklerinde, karanlik icindeki evlerden birinden, bir

el fenerinin

yanip sondugu gorulur: "Seni seviyorum!.. . "Arkadaslari gulumseyerek Ismail

Ture'ye bakarlarken, genc asIk elindeki fenerle sevgilisine karsilik

vermektedir. Bu olaydan sonra iki sevgilinin aski denizalticilarin dilinden

dusmez olur. Herkes, haberlesmek icin kurulan isIk yolunu konusur.

Arkadaslari,

"Evlen su kizla da, buralardan her gecisimizde selamlasmayi birak artik''

diye

takilirlar Ismail Ture'ye. Denizaltinin ustunun ve altinin bir oldugu

yagmurlu

gunlerde bile, Canakkale Bogazi'ndan gecilirken, elindeki fenerle ask nobeti

tutan yakisIkli denizci, gozunu bir an olsun ayirmaz Gelibolu kiyilarindan.

Yine bir gun, 27 yasindaki Usttegmen, Canakkale'den gececekleri gun ve

saati,

denizaltinin ugradigi bir limandan telefonla haber verir nisanlisina. Ege

Denizi'nden Canakkale Bogazi'na giris yapacaklarini ve en ondeki

denizaltinin

kulesinde olacagini bildirir.Genc kizin gozune, her zaman oldugu gibi, o

gece de

uyku girmez. Buyuk bir sabirla pencerenin onunde oturmakta ve gozunu hic

kirpmadan denize bakmaktadir.

 

 

Fenerine yeni pil almis olsa da, yine de arada bir yanip yanmadigini kontrol

eder.

Birden, dev bir kararti belirir suyun ustunde.

Guney'den gelen bir denizalti, penceresinin gorus sahasina girmistir. Genc

kiz,

heyecanla pencereyi acar ve gecenin karanligina uzattigi elleriyle, feneri

yakip

sondurur. ''Seni seviyorum!.. ''Kulede bulunan denizaltinin komutani Bahri

Kunt,

isareti gorunce gulumser: ''Hay Allah, bu kiz denizaltilari sasirdi.

Nisanlisinin denizaltisi bizim onumuzdeydi. "

Bir anlik tereddutten sonra,Birinci Inonu Denizalti' sinin komutani Bahri

Kunt,

yanit gonderilmezse genc kizin telaslanacagini dusunerek, karsilik

verilmesini emreder.

Yanindakilerin, ''Ne diyelim komutanim?'' diye sormasi uzerine de sunlari

soyler:

"Ebediyete kadar!..."

O gece, Ustegmen Ismail Ture'nin gorev yaptigi Dumlupinar Denizaltisi

, Canakkale Bogazi'na giris yapan ilk denizalti olmustur. Ama, Gelibolu

kiyilarina gelmeden, Nara Burnu aciklarinda, Isvec bandirali ''Naboland''

adli

gemi tarafindan, cignenmekten kacamamis ve yarali bir balina gibi aci dolu

sesler cikararak, Canakkale'nin karanlik sularinda kaybolmustur. Her sey bir

kac

dakika icinde gerceklestiginden, arkadan gelmekte olan Birinci Inonu

Denizaltisi

Dumlupinar'a carpan geminin yanindan habersizce gecerek, Gelibolu'ya ulasan

ilk

denizalti olur.

 

 

Genc kiz, nisanlisindan haber almanin huzuru icinde basini

yastiga koydugunda, genc denizci coktan, "ebediyete kadar" surecek olan

uykusuna

dalmistir

*

**

*SUNAY AKIN*

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.