Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Yolun ardına bakmadık yorulmadık

Bak hala buradayız

Belki delirdik de belirdik

Bak hala buradayız

Biz neler içtik neler yedik

Bak hala buradayız

Sen hiç üzülme hiç ağlama

Bak hala buradayız

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

MUTLU AŞK YOK Kİ DÜNYADA

 

Aslında hiçbir şey kâr değil insana

Ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği

Gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa

Ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi

Tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara

Mutlu aşk yok ki dünyada

 

Hani giydirilmiş erler bir başka yazgıya

İşte o silahsız askerlere benzer hayatı

Sabahları o yazgı için uyanmış olsalar da

Tükenmiştirler ve kararsızdırlar akşamları

Söyle yavrum şu sözleri ve sakın ağlama

Mutlu aşk yok ki dünyada

 

Güzel aşkım tatlı aşkım çıbanım derdim

Yaralı bir kuş gibi taşırım seni şuramda

Ve görmeden bakanlar şu halimize bizim

Süzdüğüm sözleri söylerler benden sonra

Ve her şey der demez ölür iri gözlerin uğruna

Mutlu aşk yok ki dünyada

 

Yaşamayı öğrenmek bizimçin geçti çoktan

Ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana

En küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran

Her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya

Ve her kitar havası beslenir hıçkırıkla

Mutlu aşk yok ki dünyada

 

Acılara batmamış bir aşk söyle bana

Yıkmamış kıymamış olsun bir aşk söyle

Bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama

İnan ki senden artık değil yurt sevgisi de

Bir aşk yok ki paydos demiş gözyaşlarına

Mutlu aşk yok ki dünyada

Ama şu aşk ikimizin öyle de olsa

 

 

 

Louis ARAGON

 

Çeviri : Cemal SÜREYA

Gönderi tarihi:

Önümde bir karanlık yol

Benimle yürür müsün

Zemini meçhul bi yol

Yanımda yürür müsün

 

Gönlümün aşk parçası

Kalbimi dinler misin

İlahi bir aşktır bu

Şakayla karışmasın

 

Benim derdim seninle

Kal yanımda hep böyle

Benim derdim seninle

Sorma sorma

 

Hiç bir kimse anlamaz beni senin gibi

Hiç bir kimse inanmaz bana senin gibi

Hiç bir kimse karışmaz kana senin gibi

 

Ruhumun ta dibinde

Raks eder senin sesin

Vurgun yemiş gönlüme

Ne eylesen nafile

Gönderi tarihi:

AŞK İLE!

 

Eğreti gülüşlerde avuttum içimdeki hüzünlü çocuğu .

Madem, sen böyle hep bir uzaklık olacaksın. Araya yılların girdiği mavi yağmurları bekleyeceğim giyinmek için seni

 

Ayırdığın vakitler yeter mi ki aşka? ...

Zamansız mekânsız aşkı yaşıyoruz her dem.

Bütün sütunların duruşu ondan böyle dimdik ayakta ;

 

Aşk ile! ...

 

Dünya bu yüzden kendi etrafında dönmekte.

Güneşin yanıp kavruluşu niye sanırsın? ...

Sen baktın mı menekşenin, nergisin gözüne hiç gülerken, görmedin mi ;

 

Aşk ile! ...

 

 

Söylesene kim demiş aşka vakit yok, destan diyeyim sana ;

 

Aşk ile! ...

 

 

Başım gövdeden ayrılsın ;

 

Aşk ile! ...

 

Ah be yüreğim, depremlerin kayıp götürdüğü toprak yığınlarını avuçluyoruz bu gecede. Şimdi, boşlukları dolduracağız ;

 

Aşk ile! ...

 

 

Bütün ölüler dirilecek kefensiz ;

 

Aşk ile! ...

 

 

Kertesinde gecenin ipil ipil inen perdesidir aşk! ...

Aşk, şimdi hovarda vakitlerinde soyunmuş bir kadındır! ...

Aşk, bir sıcak elin saracağı pencerendeki aç ben geldim! ... diye öten hûd hûd!

...

 

Ben geldim be gülüm, aç pencereni ;

 

 

Aşk ile! ...

 

Sarmala mumyaladığım sözlerimi! ...

Yapıştır dudaklarıma sonrası ;

 

Aşk ile! ...

 

Filiz Nur A.

Gönderi tarihi:

 

Ben nereden bileyim bana sorma

Aklım kendime zor yetiyor

Hal ve gidiş sıfırın altında

İnsan kendini zor tutuyor

 

Ben nereden bileyim beni yorma

Kimileri talihi kuş sanıyor

(Kimileri kendine taç takıyor)

Fazla güvenme döner diye dünya

Kalleş durdu mu tam duruyor

 

Dayan dayan

Kul tuzaktan kurtulmaz

Uyan uyan

Gül uzaktan koklanmaz

 

Ben nereden bileyim bana sorma

Aklım kendime zor yetiyor

Hal ve gidiş sıfırın altında

İnsan dilini zor tutuyor

Gönderi tarihi:

Ne zamandır ertelediğim her acı,

Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,

-bu şiir -

Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,

Dost kalmak zorunda bana ve

sizlere!

Nilgün Marmara

Gönderi tarihi:

KUĞU EZGİSİ

 

Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim,

Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı

bekçi gizleri.

 

Ne zamandır ertelediğim her acı,

Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,

-bu şiir -

Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,

Dost kalmak zorunda bana ve

sizlere!

 

Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o,

uykusunu bölen derin arzudan.

Büyüsünü bir içtenlikten alırsa

Kendi saf şiddetini yaşar artık,

-bu şiir -

Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü,

ulaşılamayanın boyun eğen yansısı,

Sevda ile seslenir sizlere!

 

 

 

Nilgün MARMARA

Gönderi tarihi:

Parçalandım

Ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım

 

Birini açık denizlerin en derin yerine attım

Kürek çektim uzaklaştım dönüp

Arkama bakmadım bile

 

Birini yüksek dağların zirvesine

Çıkardım

Hiç kimse kurtarmasın kurda kuşa yem olsun diye

 

Birini hiç unutmadığım o

Küçük şehirde bıraktım

Dönemedim kim bilir

Belki dönsem de bulamazdım

 

Önce savruldum yok oldum

Sonra dinlendim duruldum

Ve her giden parçam

Yerine yenisini doğurdum

 

Daha güçlü daha sakin

Daha mutlu daha suskun

Daha olgun daha kırgın

Daha yalnız daha yorgun

 

Parçalandım

Ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım

 

Birini tanıdık bir vişne

Ağacının dibine ektim

Soramadım filizlendi mi

Sürgün verdi mi

 

Birini çok sevdiğim bir

Dostta unuttum

İstedim geri vermedi

Meğer benden

Pek hazetmezmiş

 

Birini büyük bir aşk

Uğruna ateşlere attım

Bilerek isteyereK ama asla

Pişman olmadım

 

Önce savruldum yok oldum

Sonra dinlendim duruldum

Ve her giden parçam

Yerine yenisini doğurdum

 

Daha güçlü daha sakin

Daha mutlu daha suskun

Daha olgun daha kırgın

Daha yalnız daha yorgun

Gönderi tarihi:

Sana Yazdım

 

Mürşidimi soranlara, hep seni tarif ettim,

Her zaman dizlerinin dibiydi, benim mektebim;

Ben tuttum sabırla çile çile yazdım...

 

Çeksen bile koruyucu kanatlarını üstümden,

Senin öğrettiklerinle şimdi ben ayaktayım;

Anlarsın, bu şiiri sana yazdım...

 

Her gece yıldızları yakan elimsin diye,

Beynime, yüreğime tercüman dilimsin diye

Adını adımla bile bile yazdım...

 

Dil susunca uğuldar içimizde ki mağara,

Gönül Mansur gibi bin kez çekilip dara;

Anladım adını güle yazdım...

 

Şair oğlu şairim, redd-i miras hakkım yok,

Gider gittiği yere, yaydan fırlayan ok;

Bunu her menzile yazdım...

 

Bahattin Karakoç

Gönderi tarihi:

hoşgeldin delifırtına :clover:

 

Zengin çocukla fakir kızın aşkına

Bir türlü kavuşup mutlu olmayışına

Gözüm doluyorsa hala

Korkmaya gerek yok yaşıyorum demektir

 

Bahçenin yemyeşil canlanışına

Kirazın hınzırca çiçek açışına

Yüzüm gülüyorsa hala

Korkmaya gerek yok yaşıyorum demektir

 

Anlatacak hikayelerim bitmedi henüz

Anlaşacak dostlarım tükenmedi

Yorgunluk, kırgınlık hepsi gelir geçer

Her şeye rağmen yaşamak güzel

 

Düşenin dostunun olmayışına

Düzenin buna hiç aldırmayışına

Kanım donuyorsa hala

Korkmaya gerek yok yaşıyorum demektir

 

Senin beni yanlış anlayışına

Çoktandır heyecan duymayışına

Canım yanıyorsa hala

Korkmaya gerek yok yaşıyorum demektir

 

Söyleyecek şarkılarım bitmedi henüz

Söylenecek sözlerim tükenmedi

Yorgunluk, kırgınlık hepsi gelir geçer

Her şeye rağmen yaşamak güzel

Gönderi tarihi:

ACILARA TUTUNMAK

 

 

acı çekmek özgürlükse

özgürdük ikimiz de

o yuvasız çalıkuşu

bense kafeste kanarya

o dolaşmış daldan dala

savurmuş yüreğini

ben bölmüşüm yüreğimi

başkaldıran dizelere

 

kavuşmak özgürlükse

özgürdük ikimizde

elleri çığlık çığlık

yanyana iki dünya

ikimiz iki dağdan

iki hırçın su gibi

akıp gelmiştik

buluşmuştuk bir kavşakta

unutmuştuk ayrılığı

yok saymıştık özlemeyi

şarkımıza dalmıştık

mutluluk mavi çocuk

oynardı bahçemizde

 

aramakmış oysa sevmek

özlemekmiş oysa sevmek

bulup bulup yitirmekmiş

düşsel bir oyuncağı

yalanmış hepsi yalan

sevmek diye birşey vardı

sevmek diye birşey yokmuş

acılardan artakalan

işte bu bakışlarmış

kuğu diye gözlerimde

gün batımı bulutlarmış

yalanmış hepsi yalan

savrulup gitmek varmış

ayrı yörüngelerde

 

 

acı çektim günlerce

acı çektim susarak

şu kısacık konuklukta

deprem kargaşasında

yaşadım birkaç bin yıl

acılara tutunarak

acı çekmek özgürlükse

özgürdük ikimizde

 

 

 

 

 

 

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL

Gönderi tarihi:

KARASEVDA

ak bir yaban güvercini

gibiydin aşk

vişnelere

bulaştın kirlendi beyazın.

 

takılamayan

telli duvak

 

verilemeyen mendil

 

düşlerde

kaldın.

 

al üstüne mor giymiş

körkuyularda

körkuyularda

 

sevdadan delirmiş.

 

ah yüzüne bütün kapılar

kapanmış senin

ıtır

ve yasemin kokulu günah.

 

çıkılamayan yıldız

gidilemeyen iklim

 

kimbilir hangi limanda

hangi gemiye

yüklenmiş.

al üstüne mor giymiş

körkuyularda

körkuyularda

 

sevdadan delirmiş.

 

düşlerde

kaldın.

 

Behçet AYSAN

Gönderi tarihi:

 

başımı döndürüp bakamıyorum

nasıl kaldı gerilerde onca yıl

 

 

karanlık bir gömütlüğü düşte geçmiş gibiyim

tatmadığım bir içkiyi bir akşam

afrikasal bir törende içmiş gibiyim

birdenbire kan yağmurlu bir bulut

birdenbire kan kokulu bir duman

şaşkınlıktan gemileri yakmış gibiyim

 

 

ışıklarla oynamayın / dedim ben size

yararı yok karanlıkta sürek avının

dedim ben size

yanlış kalemlere kayar elleri yazıcıların

tutanaklar yanlış yazar

dedim ben size

 

 

karanlığı az kullanın / kirliler kokar birgün

birgün yanar bu ışıklar sırıtır suratlarınız

kirlilere sığınmayın / dedim ben size

yararı yok oynaşmanın törensel aklıklarda

kaçın kaçabilirseniz uzak sulara

ışıklarla oynamayın / dedim ben size

 

 

 

Hasan Hüseyin

Gönderi tarihi:

İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ

İçinden doğru sevdim seni

Bakışlarından doğru sevdim de

Ağzındaki ıslaklığın buğusundan

Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de

Beni sevdiğin gibi sevdim seni

Kar bırakılmış karanlığından.

Yerleştir bu sevdayı her yerine

Yüzünde ter olan su damlacıklarının

Kaynağına yerleştir

Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına

Gül taşıyan cocuğuna yerleştir

Ve omuzlarına daracık omuzlarına

Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın

Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten

Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir

Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde

Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe

Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran

Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun

Kar taneleri gibi uçuşan

Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine

Yerleştir bu sevdayı her yerine.

Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere

Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden

Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen

Sevdayı

Ve köpüklendir

Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın

Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten

Öğrenmez ama öğretir mutluluğu

Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi

Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli

Var eden kendini birincisinden

Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.

Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen

Tanımadığın bir ülke gibi

İçinde yaşamadığın bir zaman gibi

Tam kendisi gibi mutluluğun

Beni bekliyorsun

Ve onu bekliyorsun beni beklerken.

Edip CANSEVER :gul:

Gönderi tarihi:

Hoşbulduk Frozen :):clover:

 

Anladım

 

Aşkın hem ateş hem yağmur olduğunu

Kemiklerime kadar ıslanınca anladım…

 

Adildir Padişahım, yan tutmaz, emek yemez

İnanıp erkine yaslanınca anladım…

 

Sınırları karıştırdım deliliğin met cağında

Gerçeği, som gerçeği uslanınca anladım…

 

Fiziğini aşan yanık sesin yeni ufuklara

Nasıl pençe vurduğunu, seslenince anladım…

 

Aşkın fotoğrafı gözlerimde fer / kanat

Yürek sürekli zikir ile beslenince anladım…

 

Yaş dorukta, gönül hâlâ çıktığı yolun başında

Başım dağlar gibi sislenince anladım….

 

Bahaettin KARAKOÇ

Gönderi tarihi:

 

Bu gemi ne zamandır burada

Çoktan boşaltmış yükünü

Gece de olmuş, rıhtım da bomboş

Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa

Arkada, güvertede

Ah, neresinden baksam sessizlik gene.

 

Yürürüm usuldan, girerim bir meyhaneye

İçerde üç beş kişi

Yalnızlık üç beş kişi

Bir kadeh rakı söylerim kendime

Bir kadeh rakı daha söylerim kendime

-Söyle be! ne zamandır burda bu gemi

-Denizin değil hüznün üstünde.

 

Belki yarın gidecek

Bir anı gelecek bir başka anının yerine.

 

İnsan bazen ağlamaz mı bakıp bakıp kendine.

 

 

Edip CANSEVER

 

Gönderi tarihi:

Pencerenin Arkasından Bakmak

 

Bir pencerenin arkasından bakıyorum sana

Ve gönderemediğim şiirler yazıyorum...

Sonunda birikip taşıyor sözcükler

...

Anlatmak isterken delice susmak,

Azgın bir suda devinmek gibi bir şey bu

Ve belli belirsiz delirginlikler yaşamak gece gündüz fark etmeden

Dehlizlerde kaybolmak gibi bir şey bu,

Pencerenin arkasından bakmak...

Sana sarılmak isterken,

Yanında olmayı özlerken,

Sadece seyredebilmek ne acı

Ve dokunamamak gecenin bir vakti sancıyan yüreğimin küçük elleriyle

Yalnız başına bir didişme gece yarıları...

Sigarayla mücadele etmeler, dumanla resimler çizmeler gece mavisi gökyüzüne

Seninle olduğum halde senin olamamak ne acı

Ve ne acı anlatamamak bendeki seni.

Cümleler kurmak ve ifadesiz kalmak şiirin en anlamlı mısrasında

Susmak ne olacağını umursamaksızın...

Kalakalmak...

Ne garip soluksuz kaldığını sanırken derin bir nefes almak

Sonu görünmeyen bir yol gibi,

Yanıtlarını bulamadığım bir soru gibi

Ve en delisinden bir aşk gibi,

Pencerenin arkasından bakmak...

 

Elif Demiröz

Gönderi tarihi:

 

Bu gemi ne zamandır burada

Çoktan boşaltmış yükünü

Gece de olmuş, rıhtım da bomboş

Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa

Arkada, güvertede

Ah, neresinden baksam sessizlik gene.

 

Yürürüm usuldan, girerim bir meyhaneye

İçerde üç beş kişi

Yalnızlık üç beş kişi

Bir kadeh rakı söylerim kendime

Bir kadeh rakı daha söylerim kendime

-Söyle be! ne zamandır burda bu gemi

-Denizin değil hüznün üstünde.

 

Belki yarın gidecek

Bir anı gelecek bir başka anının yerine.

 

İnsan bazen ağlamaz mı bakıp bakıp kendine.

Edip CANSEVER

 

 

MASA DA MASAYMIŞ HA

Adam yaşama sevinci içinde

Masaya anahtarlarını koydu

Bakır kaseye çiçekleri koydu

Sütünü yumurtasını koydu

Pencereden gelen ışığı koydu

Bisiklet sesini çıkrık sesini

Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu

Adam masaya

Aklında olup bitenleri koydu

Ne yapmak istiyordu hayatta

İşte onu koydu

Kimi seviyordu kimi sevmiyordu

Adam masaya onları da koydu

Üç kere üç dokuz ederdi

Adam koydu masaya dokuzu

Pencere yanındaydı gökyüzü yanında

Uzandı masaya sonsuzu koydu

Bir bira içmek istiyordu kaç gündür

Masaya biranın dökülüşünü koydu

Uykusunu koydu uyanıklığını koydu

Tokluğunu açlığını koydu.

Masa da masaymış ha

Bana mısın demedi bu kadar yüke

Bir iki sallandı durdu

Adam ha babam koyuyordu.

 

Edip CANSEVER

Gönderi tarihi:

Gece Yarısı Hezeyanları

--Mevsimlerden Yazdı...

Elif Demiröz

 

 

 

 

Gece yarısı hezeyanları ıhlamur sarısı odamın duvarlarına çarptı… Mevsimlerden yazdı…

 

Kaç yıl oldu dalgaların ısladığı sahilleri ayak izlerimizle imzalamayalı? Ve kaç yıl oldu aradığımız tesellileri bulmaktan cayalı? Çok şeye geç kalınmış bir ömrün verdiği, çorak topraktan kocaman bir çölde bitiveren tek bir çiçek gibiydi bulduğum. Ellerinde ellerimi kaybetmeyi, senle ilgili söylenen her kötü sözü duyduğum anda yok etmeyi ve her güzel sözü seninle daha da yüceltmeyi sevdim ben.

 

Gece yarısı hezeyanları penceremden içeri daldı… Mevsimlerden yazdı…

 

Konuşulamadık ne çok kelime varsa geldi bir araya; “cümle” dedik adına. Paylaşılamayan ne kadar endişe varsa buluştu bir sayfada, “şiir” dedik adına. Zaman odayı aydınlatan lambamda takıldı kaldı, boğazımda bir düğüm ve ellerim kalbimin anlatmak istediklerini yine anlatamadı, isyankar kaldı.

 

Gece yarısı hezeyanları odamın kapsını çaldı… Mevsimlerden yazdı…

 

Ve ilk kez bu yaz hiç özlememiştik kışı. Sende bulduğum dört mevsimden mi bilmem… Aslında üzgündüm. Bunları yazarken olduğum gibi, ümitsizdim. Çünkü kaybetmiştim çocukluğumdan kalan “büyüme” heveslerimi, büyüdüğümü anladığımdan beri. Her sene yaşımızın birler basamağına bir ekleniyordu, on yılda bir de onlar basamağına bir… Ve karmaşa, sonsuza sürüklüyordu gitmek isteyenleri ve istemeyenleri. Zorunlu trenin zorunlu vagonunun biletsiz, gönülsüz yolcularıydık. Yolculuksa koskoca bir yalanaydı…

 

Gece yarısı hezeyanları gecenin bir vakti gözlerimi yaktı… Mevsimlerden yazdı…

 

Geri gelen zaman diye bir şey yoktu. Tek bir saniye bile geri dönmüyordu. Ben seni hep geleceğimde, geçmişimle bütün edip sevdim. Ben seni hep bir başıma büyüttüm kalbimde. Işık saçan gözlerinden, mağrur efendiliğine kadar uykuya doyduğun şu vakitte bile ben seni resmettim. Galiba ben seni sevdim… Yaşadığım bir büyük aşkı, geriye kalan iki aşk suretini hiç edip bir seni sevdim… Sevmenin sonsuzluğunu aşka karıştırmadan, kana kana sevdim seni. Yok etmekten hiç korkmadan, içime çekerek sevdim seni. En çok da hak ettiğini bilerek yaşadım seni.

 

Gece yarısı hezeyanlarının sıcaklığı içimi yaktı… Mevsimlerden yazdı…

 

Ve bunlar senin layık olduğundan çok daha başarısız itirafımın son satırlarıydı. Yola koyuldum rüyada da olsa tutabilmek için ellerini. Anlamsız kıskançlıklarımı, sırf sana yaptığım nazlarımı sunabilmek için gecenin bu vakti. Limana rüyaların gemisi yanaştı, hezeyanları ve yazı güvertesine aldı… Bir yıldız, Güneş’ten o geceki ışığını çaldı ve bir yolcu daha sonsuzluk treninin vagonundaki yerini aldı. Mevsimlerden yazdı…

 

 

 

31 Ağustos 2005 01:40

Gönderi tarihi:
Geri gelen zaman diye bir şey yoktu. Tek bir saniye bile geri dönmüyordu. Ben seni hep geleceğimde, geçmişimle bütün edip sevdim. Ben seni hep bir başıma büyüttüm kalbimde. Işık saçan gözlerinden, mağrur efendiliğine kadar uykuya doyduğun şu vakitte bile ben seni resmettim. Galiba ben seni sevdim… Yaşadığım bir büyük aşkı, geriye kalan iki aşk suretini hiç edip bir seni sevdim… Sevmenin sonsuzluğunu aşka karıştırmadan, kana kana sevdim seni. Yok etmekten hiç korkmadan, içime çekerek sevdim seni. En çok da hak ettiğini bilerek yaşadım seni.

 

 

 

 

31 Ağustos 2005 01:40

 

 

:clover:

Gönderi tarihi:

Aşk

 

Andolsun bütün örtülere, andolsun bütün örtünenlere ki,

Kar altında terleyerek uyanmaktır aşk.

 

Yanmış iki cesedin kına gibi külleri arasından

Fışkın sürerce dirilip yeniden yanmaktır aşk.

 

Cümle ağaç kapıları, cümle demir kapıları aşıp,

Bir gönül kapısına dayanmaktır aşk.

 

Sevgilinin otağını gökkuşağına boyayıp gece-gündüz,

Hüznün safran sarısıyla boyanmaktır aşk.

 

Yaratmaktır ya da sevgilinin toprağından yaratılmak,

Her nefes alıp verişte yanmaktır aşk.

 

İsmaili bir gönülle teslim olmaktır bıçağa,

Birini kandırmak değil, bilerek kanmaktır aşk.

 

Diline arılar konar, koynunda karıncalar gezer,

Sevgilinin ölçeğiyle her zaman sınanmaktır aşk.

 

İsrafil'in Sur'unu ruhunda duymaktır aşk,

Suyu suyla yumak gibi aşka inanmaktır aşk.

 

Bahaettin Karakoç

Gönderi tarihi:

Değişen ben değilim bakışlarındaki kış

Çaresi çaresizliğinde gizli

Vazgeçmeyi akıl edememiş vazgeçilmişliğimin

Adının yarısı kadın iken kopmak zordu senden

Gel sök gökkuşağının rengini kalbimden

Aç musluğunu gözyaşlarımın

Boya çığlıklarımı kırmızıya

Aldat! Anlat hayallerime yalanlarını, Ağlat

Sen ki merhabaların katili

Ben ki bir baltayla sap arasında mekik dokumuş

Berduş ve serseri

Soyadımla birlikte söylenen resmi bir adım olmadı belki

Ve kuru aşkımın yanına katığım

Sevdim seni, sadece sevdim

Ruhundaki sevda atığım

Güneşe palto giydirip kış resmi çizdiğimiz

İlkokul masumiyetiyle tutulmuştum sana

Şimdi anlıyorum güneşin neden üşüdüğünü

Gözlerindeki zifiri karanlıklara bakınca

Hep kâğıtlara seni çiziyorum kış yerine

Üşüyen ise yüreğim.

Sımsıkı tutunup senden arta kalanlara

Düşümün düşkünlüğüymüş,

Düşüncesizce seni düşleyişim diye avunuyorum

Cesareti kadar ürkek

Korkaklığı kadar medenî

Dün kadar kül

Sevgi kadar gül

Olmaya hazır bir tomurcuğu, gidişinin ayak sesleriyle ürpertip

Kaktüs çiçeğine sevdalanmasıyla

Susuzluğa karşı meydan okuduğu çaresizliğinde yitirdim

Gidişin belki de

Damarlarının cellât kırmızısı maviliğinden çıkıp

Hüzzam kokulu yaraların kabuğunda filizlenmiş

En zamansız zamanların vaktini çalmış

Vakitsiz bir Azrailin mesaisidir

Kim bilir belki de aşk

Sevildiğin kişiye acı çektirmektir.

Bu yüzden ne yapsan da vazgeçemiyor

Ve beni unuttuğun yerinden öpüyorum.

Bir kalem alırsın eline, şiir yazmak için

Kramp girer yüreğine

Veremezsin hissettiklerine biçim...

Gönderi tarihi:

Bir gidişi yaz” dediler, “yazarım” dedim… gitmeleri öğrenmiştim.

 

Susardı, susardım, susardık, suskularca…..

 

Bilinir bilinmez bir şarkının içinde kaybolurduk.

Biz en çok susmayı sevdik, sevmeyi sevemediğimiz kadar.

Koptuk ve dağıldık her şeye.

Giderken durduramadık birbirimizi.

Durdurmaya elin, elim, ellerimiz yetmedi.

Eğitemedim çocuk kalmış korkularını, yanılgılarını törpüleyemedim. Sana gerçekleri gösteremediğim gibi.

 

Giderken durdurmalıydın beni, yapmalıydın, yapamadın.

Durdurmaya gücün, gücüm, gücümüz yetmedi.

Belki de yoktu, biz var sandık.

İnsan isterse yolları aşıyor, sen kapının eşiğini aşıp gelemedin. Geldiğim gibi gidemedim, gittiğim gibi dönemedim yüzüne.

Sen, bildiğim sen değilsin artık.

Ben, bildiğin ben, değişemem.

Değişmelere suskun dudaklarım.

 

Şimdi acı, yolunu şaşırmış bir deniz kaplumbağası gibidir yüreğimde. Şaşkın ama inatçı.

Şimdi sen, adı geçmişte saklı ince bir sızı.

Şimdi biz, bir şarkıdan çalınmış iki nota gibiyiz.

Eksiğiz ve yokuz.

Dilsiz ama mutluyuz.

 

Bir kapının eşiğinde kaldı her şey.

Beni dışarıya göndermeyecektin, içerde tutacaktın, arkamdan gidişimi seyretmeyecektin, yollara yürümeyecektim, sesimi gidişlerde yitirmeyecektim. Sesimi geceye vermeyecektin.

Şimdi, kaldır gözlerini ve geceye bak. Sesimi gör yukarıda, ortada bırakılmış tellerimi. Densiz ama dengeli satırlarımın anlamını kavra. Geceye bak, sesimi kaydırma.

 

Kimsenin öğretmediği bir şeyi öğretmeni dilerdim, ayrılırken ama sen herkesin öğrettiğini yineledin.Şimdi aşk, inançlarını yitiren bir ayyaştır köprü altlarımda..

 

Biz ki geceleri paylaştık, yastığı, şarkıları.

Biz ki sözleri paylaştık, kelimeleri.

Biz ki yüreği paylaşamadık, paylaşamadım galiba.

Nedendir bilmem, eksik kaldık korkulara.

Nutku tutulan gecelerin isimsiz sabahlarında, yanlış ve yangın kaldık.

Geride kalan kırık ezgiler ve yorgun ruhların dansı.

 

Sokağımın serseri gülüşü, gençliğimin asi sevgisi, isyanımın suskun gezgini. Gitmeye meyilli değildim, olduğum gibiydim, dinletemedim, dinletemedin, dinletemedik belki de.

 

Şimdi sen, aksak bir hüzün, nerede coşacağını bilmeyen.

Şimdi ben, değişemeyen bir şehir, nasıl sevileceğini bilen.

Şimdi biz, olmayan bir şeyiz.

 

Bir kapının eşiğinde kaldı her şey.

Konuşmak anlamsız, susmak kalabalık, ayrılık bulaşıcı.

Sevda, kör topal yürüyen bir dilenci gibidir artık.

Seni sevdim ama gönderdin. Gönderilince dönemiyorum.

Ben bir çiçeğim asi yanım, solunca aynı elde açamıyorum.

 

Susuyorum, susuyorsun, susuyorlar, suskularca….

Bir gidişi yaz, dediler, yazarım dedim.

Gitmeyi öğrenmiştim, kalmayı öğretemediğim kadar.

 

Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim.

Gitmeyi giyinmiştim, yakıştırılmıştım veda sözlerine, merhabalara alıştırılamadığım kadar.

 

Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim.

Çok gitmiştim, söz gitmiştim, uzun gitmiştim, sesimi duyuramayacak kadar.

 

Bir gidişi yaz, dediler, yazmaya giderken kendimden geçmişim.

Arkama dönüp baktım, sende beni gördüm, el salladım.

Artık çok geç, sendeki ben için çoktan bitmişim

Gönderi tarihi:

Adın düşmesede benim dilimde

Seni unutmaya çalışacağım

Kalbim titresede hep hasretinle

Sensiz yaşamaya alışacağım

 

Kolay olmayacak seni unutmak

Belki gece gündüz ağlayacağım

Ne olursa olsun artık sevgilim

Sensiz yaşamaya alışacağım

 

Nasıl olsa senle birleşemeyiz

Ben bu ayrılığa katlanacağım

Ayrılık derdine mahkum bu kalbim

Sensiz yaşamaya alışacağım.

 

 

Müslüm GÜRSES...

Gönderi tarihi:

Gözlerine damla damla yaş düşer

Gülmek senin neyine ki arkadaş

Ele neşe sana ancak dert düşer

Sevmek senin neyine ki arkadaş

 

Yıllar yılı kaderine ağlarsın

Kim mutlu olmuş ki sende olasın

Madem sevdin sen bir bahtı karasın

Sevmek senin neyine ki arkadaş

 

Çok sevdiğin bir vefasız çıkacak

Benim gibi aşk senide yakacak

Arzuların içerinde kalacak

Sevmek senin neyine ki arkadaş

 

 

Müslüm GÜRSES...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.