Φ sardunyam Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 13 Temmuz , 2006 Niçin yaşıyorum, niçin arzuluyorum, ve niçin çalışıyorum ? Yaşantımda, kaçınılmaz olan ölümümle yok olmayacak bir anlam var mıdır? Bilimlerden bir grubu bu soruyu önemsemiyordu ama kendisine bundan bağımsız sorulmuş sorulara açık ve kesin cevaplar veriyordu. Bu bilimlerin en zirvesinde de matematik yer alıyordu. Bilimlerin diğer bir grubu ise bu soruyu kabulleniyor ama cevaplayamıyordu. Bunlar teorik bilimlerdi ve en zirvesinde de metafizik vardı. Şunu anlamıştım ki, ben kendime bu soruyu açık ve net olarak sormadığım ve bu soru da içimde kendiliğinden cevap bulmadığı sürece, bilimin bana sunduğu cevapların göstermelik modelleriyle yetinmiş olacaktım. "Her şey gelişiyor, farklılaşıyor, karmaşıklaşıyor ve mükemmelliğe doğru ilerliyor. Bu gelişimin bağlı olduğu bazı yasalar var ve sende bu bütünün bir parçasısın. Mümkün olduğu ölçüde bütünü tanıyarak gelişim yasasını öğrendiğin zaman bu bütünün içindeki yerini ve kendini tanıyacaksın" İnsan yaşamın sorularını çözmeye çalışan bilimlere, yani fizyoloji, psikoloji, biyoloji ve sosyolojiye başvurduğunda, sağlıksız düşüncelerin şaşırtıcı yoksulluğuyla, büyük bir kapalılıkla ve baştan sona haksız soruları çözmek haddini bilmezliğiyle yüz yüze geliyordu. Bu bilimler, yaşamın sorusunu düpedüz bilmezden geliyorlar ve "Sen nesin ve niçin yaşıyorsun sorularına bizim cevabımız yoktur. Biz bununla ilgilenmeyiz. Fakat ışığı, kimyasal bileşimlerin yasalarını, cisimlerin ve biçimlerin kanunlarını, sayılarla kütleler arasındaki ilişkileri ve insan zekasının kanunlarını bilmek istiyorsan, bütün bunlara açık ve net cevaplarımız vardır" diyorlardı. "Bizim yalnızca çok küçük bir zaman diliminde, çok küçük bir parçasını bildiğimiz o bütünün ve insanlığın varlığının anlamı nedir?" Deneysel bilimlerin, içinde nasıl gerçek ve yarı gerçek bilimler varsa, kendi alanlarının dışındaki soruları cevaplandırmaya çalışan bir çok yaygın bilim vardı; Bu alanın yarı bilimleri, yani hukuk ve sosyoloji, insanın sorularını kendi yöntemleriyle cevapladıklarında, kendilerini sanki bütün insanlığın sorusunu cevaplamış gibi kabul ediyorlardı. Kendine "nasıl yaşamalıyım?" sorusunu samimiyetle soran insan, deneysel bilimlerin bu soruya verdiği "sonsuz evrendeki zaman ve birleşme imkanları bakımından sonsuz parçacıkları araştır; sonra kendi hayatını anlayacaksın?" şeklindeki cevapla nasıl tatmin olmuyorsa, aynı insan şu cevapla da yetinmeyecektir: "Başlangıcını ve sonunu hiç bilmediğimiz ve belki de en küçük parçacığını bile tanıyamadığımız insanlığa ait bütün yaşam anlayışlarını araştır, işte o zaman kendi yaşamının anlamını kavrayacaksın!" Filazof isterse fikirleri, zekayı, iradeyi ve hayatın niteliğini kasdetsin, bunun hep bir tek şey olduğunu bilir ana onun niçin var olduğunu bilmez; eğer gerçek bir filazofsa bunu cevaplandırmaya da kalkışmaz... Akıl yoluyla elde edilen bilgi, yaşamın anlamını vermiyor ve yaşamı dışlıyordu. Milyarlarca insanın yaşamına, bütün insanlığın yaşamına verilen anlam ise değersiz, yavan ve sözde bilgilere dayanmaktaydı. İnsanlığın büyük bir bölümü ise, bu anlamı akla dayandırılmamış bilgide görmektedirler. Bu akla dayandırılmamış bilgi ise inançtır; Biliyordum ki akla dayalı bilgi yolunu izlediğimde yaşamı inkardan başka bir şey bulamayacaktım... Tolstoy'un İtiraflarım adlı kitabından alıntıdır... Yaşamına ortadoks bir hristiyan olarak başlayan, sonrasında ateistliğin evrelerinden ve sorgularından geçen bu ünlü düşünür, nihayetinde bütün dinleri araştırmış ve sonuç olarak insanlığın kendisine sorduğu en önemli sorunun cevabını yani "yaşam nedir"in cevabını en net biçimde inançta bulmuş. Yani akla dayandırılan bilimlerin reddettiği sorunun cevabı insan aklına dayalı olmayan bir bilgide bulunuyor; yani, İnançta... İnanç insan hayatının anlamını ve insanın mutluluğunun kaynağını gösteriyor. İnançsız bir insan için yaşam gibi ölümde anlamsız ve huzursuz edici. Oysa inanan için ölüm var oluş sebebine kavuşmaktır. Saygılar Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 "Niçin yaşıyorum, niçin arzuluyorum, ve niçin çalışıyorum ? Yaşantımda, kaçınılmaz olan ölümümle yok olmayacak bir anlam var mıdır?" Yaşam kenisinin var olmasını ölüme borçludur. Bu maddenin, canlıların ve hatta düşüncelerin var olma diyalektik yasasıdır. Madde vs yok olacakki (niteliğini kaybedecek) yerini yeni bir gelişime, yeni bir olguya bıraksın. Bu olmazsa yaşamın oluşması mümkün değildir. İşte yaşamın anlamıda budur. Var olmanın anlamı ya kendisin yada yeni bir oluşumun doğurganlığını yapmak. Metafizik bilimi, bilim felsefesini(diyalektik meteryalizm) doğurduktan sonra, hükmünü kaybetmiştir. Bilim dışı kalmıştır. Bilim metafizik izahı, bilime ters olarak alternatif olarak nitelemektedir. Metafizik yaşamın izahını, akla, deneye, ispata dayalı bilimde değilde, inanca dayalı teolojik bilgilerle izah etme zorunda kalmıştır. Böyle oluncada yüzlerce inanç türü ortaya çıkmış, biribirini yanlışlamaktadırlar. Her inanç kendi bilgisini doğrulamaktadır. "Benim doğrum en doğrudur." Bu çelişkiyi de göz ardı etmemek gerekir. Bilim yaşamın anlamını, zevkini, kurallarını teolojik bilgilerden kıyaslanmayacak kadar gerçekçi, Ondan kıyaslanmayacak kadar daha fazla çözümcü olarak vardır. Teoloji, yaşamdaki problemleri çözümsüz bırakıp sonuçta bilimin çözümüne terketmektedir. Bunu yaşamın her anında bile görmek mümkündür. Sonsuz güçte bir yaratıcıya inanıp inanmama ise hiç kimseyi bağlamadığı gibi, bilimi de ilgilendirmemektedir. İnsanlar istediklerinine inanıp inanmama konusunda özgürdürler. Bu onların bireysel seçimidir. Yeter ki inandıklarını bilimsel bir gerçeklikmiş gibi bilimin içine sokmaya çalışmasınlar. Yaşam; yeryüzünün yaklaşık dört milyar yıl öncesinde kimyasal evrim süreçleriyle tetiklendi. Bugün, yeryüzünün o zamanki halini sadece bilimsel çıkarımlarla yorumlamaktayız. Belki de yaşamın kökeninde hangi mekanizmaların etkin bir şekilde rol aldığını da bilemeyeceğiz. Ama yapılan bilimsel çalışmalar, laboratuar deneyleri, birtakım gözlemler ortaya yoğun bir bilgi birikimi çıkarabilmektedir. Yapılan çalışmalar, yaşamın inorganik maddenin organiğe dönüşebileceğini ortaya koymaktır. Bilimsel bulgular da bunu işaret etmektedir. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Yani akla dayandırılan bilimlerin reddettiği sorunun cevabı insan aklına dayalı olmayan bir bilgide bulunuyor; yani, İnançta... İnanç insan hayatının anlamını ve insanın mutluluğunun kaynağını gösteriyor. İnançsız bir insan için yaşam gibi ölümde anlamsız ve huzursuz edici. Oysa inanan için ölüm var oluş sebebine kavuşmaktır. Saygılar +1 Fakat akla dayanan ilimler bugün, inancı yada inanç nüvelerini gördü bildi ve bildiriyor.. Küçük biraraştırmayla bunu göreceksiniz.. Kur'an mucizeleri, inanç psikolojileri, varlık delilleri, besmele mucizeleri, estantanik mucizeler, varoluş bilimselliği ve niceleri.. Not: Dün bir resim vardı güncel konularda.. Gök yüzünde bir Türkiye haritası.. Acaba bunu yayınlayan arkadaşımız bu konuda ne düşünmüştü.. Onu bilemedim gitti.. Yani bilimsel değildiye o bulut.. O bakımdan.. Yani o bulutu siteye haber olarak getirmesi ilginç onun gibi biri için.. Saygılar-sevgiler... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 inanç bilimi reddetmiyor, bilimin bazı dalları inancı gözardı ediyor ve bu bilimler insanın varoluş sebebini açıklayamıyor. Açıklayamadığı gibi ilgilendirmez diyor, bilim kimin için var, insan için değil mi? Öyleyse insanın sorguladığı en önemli soruyla ilgilenmemesi bilim için bir çelişki değil midir? İnancın özünde insan zaten özgür bırakılmıştır, inanmakta ya da inanmamakta kendi mantığı ve bilgisi ya da anlayışı ölçüsünde serbesttir, ancak Tolstoy'un tespiti beni etkilemiştir, ki kendisi bilimleri ve inançları didiklercesine araştırmış ve kendisi gibi düşünen Sokrates ve Schopenhauer'in de çok bilgili olmalarına rağmen birşeyi gözardı ettiklerini itiraf etmiştir, çok şey bilmek ya da bilime hakim olmak tüm varlığı açıklayamıyor ve açıklayamayacakta, hep birşeyler eksik kalacak... Eksik kalan şeylere de bilim hep orası bizi ilgilendirmez diyecek, bilimi ilgilendirmemesi, insanı bağlamaz, insan sorgulamasına devam edecek, gelişecek, değişecek, öğrenecek ama hep O üstün olan Yaratıcı'nın gerçek varediş sebebini tam kavrayamayacak... "Kader kimseye ayrıcalık tanımıyor. Allah'a inanana neyse, inanmayanada öyle; iyiye neyse kötüye de öyle... Tolstoy" "İçine düştüğüm çelişkilerle beraber iki yol açılıyordu önümde: Ya benim akla yatkın dediğim şey benim düşündüğüm kadar akla yatkın değildi ya da saçma görülen şey düşündüğüm kadar saçma değildi. Tolstoy" Yaşamın zaman, sebeb ve mekan dışı anlamı nedir? Yaşamın zamana, mekana ve sebebe bağlı anlamı nedir? Saygılar Alıntı
Φ Terapi Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 inanç bilimi reddetmiyor, bilimin bazı dalları inancı gözardı ediyor ve bu bilimler insanın varoluş sebebini açıklayamıyor. Açıklayamadığı gibi ilgilendirmez diyor, bilim kimin için var, insan için değil mi? Öyleyse insanın sorguladığı en önemli soruyla ilgilenmemesi bilim için bir çelişki değil midir? ... ... +1 Bu gözardı etmelerini bizlere "bilimsel değişmez mutlak gerçekler" gibi sunmuyorlar mı işte ESAS DOGMA'da budur.... Sevgiler... Alıntı
Φ nizamulmulk Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 İşte bütün meselem, her meselenin başı, Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı! Tırnağı en yırtıcı hayvanın pençesinden, Daha keskin eliyle, başını ensesinden, Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına; Yerleştirse başını, iki diz kapağına; Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi? Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi! Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 inanç bilimi reddetmiyor, bilimin bazı dalları inancı gözardı ediyor ve bu bilimler insanın varoluş sebebini açıklayamıyor. Açıklayamadığı gibi ilgilendirmez diyor, bilim kimin için var, insan için değil mi? Öyleyse insanın sorguladığı en önemli soruyla ilgilenmemesi bilim için bir çelişki değil midir? İnancın özünde insan zaten özgür bırakılmıştır, inanmakta ya da inanmamakta kendi mantığı ve bilgisi ya da anlayışı ölçüsünde serbesttir, Saygılar Sevgili sardunya, İnanç bilimi reddetmiyor demişsin. Bu doğru. Neden reddetsinki, ayakta durma zorunluğu var. Reddedemez. Eli mahkum. (Tüm inançlar) İnsanların sorguladığı soru, var olmanın nedeni ise; Bilim insanlığın değil tüm varlıkların var oluş sebebini inceliyor zaten. En büyük meraklarından birisi bu. Ama inançlar (tüm inançlar), bilimsel olmadığı için, bilimi ilgilendirmiyor. Yani cinle şeytanla uğraşmak, onun alanı değil sizin alanınız. İyi dileklerimle Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Tabi bilim ve bilimsellikten sadece maddeyi kasdedersek bu doğru.. Çünki inançlar madde değildir.. Ama bilmelisinki bilmin konusu sadece fizik kimya biyoloji değildir... Saygılar-sevgiler... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Tabi bilim ve bilimsellikten sadece maddeyi kasdedersek bu doğru.. Çünki inançlar madde değildir.. Ama bilmelisinki bilmin konusu sadece fizik kimya biyoloji değildir... Saygılar-sevgiler... Kralx arkadaşım, İletinin sonunda saygılar sevgiler diyecek kadar sağduyulusun madem. Bu sağduyulu yapını tartışmalardada gösterebilsen çok şey değişecek. Ama zamanla bu da olacak, şahsen ben buna da inanıyorum. Bu forumda tartışırken çok şeyler öğrendim. Öğrendiklerim bildiklerimin aşagı yukarı onda birini teşkil ediyor. Dahada fazla şeyler öğreneceğime inanıyorum. Seni de gözlemliyorum bazı şeylerde sen öğreniyorsun. Bunu inkar edmezsin açıkça gösteriyorsun. Hani bir iletinde söylemiştin copy-paste ye ne gerek var insanın bilgisi yokmu diye Bir arkadaşımıza cevap vermiş insanın tamamına yakın bilgisi copy, anlattıkları da paste değilmi diye. Bu çok önemli bunu düşün bir. Bak bir konuda bir şey daha öğreneceksin söylüyorum. Gerçi sen bunu yine gurur meselesi yapacaksın ama. Hadi paylaşalım birlikte diyelim. Öğrenen kesim de ben olayım. Bilimin konusunun sadece fizik kimya biyoloji olmadığını bilmezmiyim. Bunları geçmiş iletilerimde yazmıştım ama sanırım rast gelmedin. Bak isimlerini bile koyalım birlikte. Bunlara pozitif bilim (doğa bilimleri) denir. Tarih, Coğrafya, Ekonomi, Hukuk, Felsefe, Sosyoloji, Siyasal bilimler Psikoloji vs. En çok bilinenleri yazdım. Ama şu söyleyeceğim çok önemli; Bunlara da sosyal bilimler deniyor. Amacı da doğa ve maddeyle insan ilişkilerini inceleyip bilgi oluşumu sağlamak. Yani insan ilişkilerinin değerlendirilmesinin, mutlaka madde yada nesne olması gerekiyor. Aksi takdirde bunların da, sosyal bilimler olması mümkün olmuyor. İşte böyle kralx arkadaşım. Öğrenmenin(copy-paste etmenin) sonu yoktur. Peygamber ne demiş ilim çinde de olsa git copy-paste et. Copy-paste'den ben şunu anlıyorum copy öğrenmek. Paste ise pratiğe koymak, yansıtmak. Biliyorsun paste edilmeyen bilginin de işe yaramadığı söylenir. Umarım aramız düzelecek. Selamlar... Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Sevgili bilimselci.. Copy-pasteye karşı değilim.. Bunun savunmasınıda yaptım bir zamanlar.. Karşı olduğum.. Copy-pasteye dayanarak demogoji üretmelerdir.. Değilse bilgi bilgidir... İster senden çıksın ister copy olsun.. Psikoloji bilmi maddeyle insan ilişkisinden bahsetmez.. Din bilimleride vardır maddesel ilişki kullanmayan..... Her neyse.. Birde şunu ekliyim.. Elbette herkesin bir günü yarınına eşit değildir.. Hele böyle ortamlarda.. Hergün birşeyler öğreniyoruz ve umarım öğrenme devam edecektir.. Saygılar.. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Sevgili bilimselci.. Copy-pasteye karşı değilim.. Bunun savunmasınıda yaptım bir zamanlar.. Karşı olduğum.. Copy-pasteye dayanarak demogoji üretmelerdir.. Değilse bilgi bilgidir... İster senden çıksın ister copy olsun.. Psikoloji bilmi maddeyle insan ilişkisinden bahsetmez.. Din bilimleride vardır maddesel ilişki kullanmayan..... Her neyse.. Birde şunu ekliyim.. Elbette herkesin bir günü yarınına eşit değildir.. Hele böyle ortamlarda.. Hergün birşeyler öğreniyoruz ve umarım öğrenme devam edecektir.. Saygılar.. İyi de Kralx arkadaş, Ne güzel düzelmiş aramızı yine bozacaksın. Hem böyle diyorsun; Copy-pasteye karşı değilim..Bunun savunmasınıda yaptım bir zamanlar.. Karşı olduğum.. Copy-pasteye dayanarak demogoji üretmelerdir.. "Dinamik → canlı, devingen, etkin, hareketli" Hem de bu kadarcık açıklamanın, 6-7 iletide copy-paste diye reklamını yaptın. Bunun ismini de koyabilirmisin ? Demagojimi ? Bir de yukardaki alıntına bir isim koyalım. Bunun ismini de sen koy. Hadi bakalım becerebilecekmisin ? Ben asla copy-paste'ye karşı değilim. Tamamen okuyup, irdeleyip doğru bulunursa, yapılmasından tarafım. İddiacı biri de değilim ama... Eğer benden daha az birini bulabilirsen ben sana bravo diyeceğim. Tekrar selamlar. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Ama o iletilerin geçtiği an ve ortamda kavga vari tartışmalar vardı.. Belki bir öfkeyle yazıldı onlar.. Herneyse boşver.. Bilgi olsunda nasıl olursa olsun.. Gerçekten önceleri bunun mücadelesini çok verdim.. Önemli olan kimin yazdığı değil ne yazdığıdır diye.. Saygılar... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Kralx arkadaş, Bu arada bu bilgilere cevap vermeyi unutmuşum, "Psikoloji bilmi maddeyle insan ilişkisinden bahsetmez.. Din bilimleride vardır maddesel ilişki kullanmayan....." Din bir bilim dalı değildir. Maddeyle ilişkisi olmayan bilim dalı olamaz. Helede bilim ilkeleri ile açıklanmayan bilgi, hiç bilim olamaz. Din bir teolojik bilgidir. Kutsal inançtır. Fizik ötesi bilgidir. Psikolojinin bilimsel tanımı; İnsan bir canlı olarak çevresine uyum sağlamak, kendi içinde de dengeli bir gelişme sağlamak ister. Psikoloji de elde ettiği bu yasaları yine insana uygulayarak, onun davranışlarını açıklayabilir, önceden kestirebilir, kontrol edebilir. Böylece, insana bu gelişim ve uyum sürecinde yardımcı olabilir. İyi geceler.. Alıntı
Φ katar Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 14 Temmuz , 2006 inanç bilimi reddetmiyor, bilimin bazı dalları inancı gözardı ediyor ve bu bilimler insanın varoluş sebebini açıklayamıyor. Açıklayamadığı gibi ilgilendirmez diyor, bilim kimin için var, insan için değil mi? Öyleyse insanın sorguladığı en önemli soruyla ilgilenmemesi bilim için bir çelişki değil midir? Bilim insanın oluşum aşamalari ile ilgileniyor. Bunları neden-sonuç ilişkisi ile açıklıyor. Eğer varoluş sebebi derken hangi bilinçli amaç için vardır diyorsan? Bunun anlamı şu, bilinçli bir varlık insanı bilinçli bir amaç için yaratmıştır. "Bu amaç nedir?" diyorsun. Bu soruyu en önemli soru olarak görüyorsun. Bu sorudan daha önemli bir soru var; insan bilinçli bir varlık tarafından mı yaratılmıştır. Bu sorunun yanıtına göre, belki de senin en önemli gördüğün sorunun anlamı kalmayacaktır? Şu anki bilim, kendi disiplini içinde diğer disiplinlerle(din gibi) karşılaştırıldığında en tutarlısıdır. Çelişkiyle karşılaştığında gerekirse tanımlarını, metodolojisini yeniden oluşturur. Bunu görmek için, biraz bilim tarihiyle ilgilenmek yeterli olacaktır. Alıntı
Φ tan_vakti Gönderi tarihi: 15 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 15 Temmuz , 2006 Değerli dostlar acaba şu soruları kendimize hiç sorduk mu?: Niçin yaşıyoruz? Bu dünyaya niçin gönderildik? Hayatımızın gayesi nedir? Ondan neler bekliyor ve neler buluyoruz? Nasıl yaşamalıyız ki, mutluluğu tatmış olalım ve ah-vahlardan kurtulalım. Efendim, insanlar vardır, doğarken ölür. Seksen-yüz sene yaşayanlara da rastlarız, çiçeği burnunda ölenlere de. Ama biz az yaşayanlara pek bakmayız da, gözümüzde hep o uzun ömürlüler canlanıverir. Uzun yaşıyacağımızı sanırız. En azından “ortalama ömür 60 senedir” deyip, avunuruz. Acaba o yaşlılara sorsaydık, ne gibi cevaplar alırdık dersiniz? Hayatı bilenler için; hayat, çok kısadır. Senelerden, günlerden, hatta saatlerden bile kısa. Görünürde biz onları 70-80 sene yaşamış sanırız. Ama onlar ömürlerini bir yaz yağmuruna benzetirler. Yunus Emre bu gerçeği ne güzel dökmüş dizelere; Şol geçti ömrüm benim / şol yel esüp geçmiş gibi / hele bana şöyle geldi / ŞOL GÖZ YUMUP AÇMIŞ GİBİ” Yaşam, kimilerine göre bir tesadüf, kimilerine göre bir lütuftur. Yaşam, kimi zaman bendir, kimi zaman biz. Yaşam, çıkmazdır bazen. Yaşam, anne babamızın yaptığı bir hatadır beklide. Yaşam, sen neysen odur aslında. İyi isen iyidir, mutlu isen mutludur. Yaşam onun sana verdiği değil, senin ona verdiğindir. saygılarımla Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 15 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 15 Temmuz , 2006 Sayın bilimselci... Size göre din bilimdir yada değildir.. Ama din bilimleri kavramı vardır... Kastınız pozitif bilimse, evet din pozitif bir bilim değildir fakat pozitif bilimi destekler, pozitif bilimde dini doğrular.. Bunun aksini iddia etmek 19. yüzyılda ortaya atılmış ilkel pozitivist dogmayı hala geçerli sayamaktabn ibarettir.. Oysa eğer bilimsel litaretürü dikkatlice incelersek şunu göreceğiz.. Son yılların bilimsel bulguları din ve bilmin çelişmesini bırakın aksine ilahi dinlerin evren hakkındaki yansıttığı bilgileri bir bir doğrulamaktadır.. Önce evrenin bir başlangıcının olduğu yani yokken var edildiği big-bangla desteklemiş, ardından Anthropic Principle (İnsani İlke) dedikleri önemli gerçeği keşfetmişlerdir... Bu ilkeye göre evrendeki tüm fiziksel parametreler, insan yaşamı için tam olması gerektiği gibidir... Bu gereklilik maddeden değil tasarlayıcıdan kaynaklanmaktadır.. Tesadüfün bilimsellikte yeri yoktur olamazda... Geriye tasarım ve tasarımcı kalıyor.. Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 16 Temmuz , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 16 Temmuz , 2006 Sevgili sardunya, İnanç bilimi reddetmiyor demişsin. Bu doğru. Neden reddetsinki, ayakta durma zorunluğu var. Reddedemez. Eli mahkum. (Tüm inançlar) İnsanların sorguladığı soru, var olmanın nedeni ise; Bilim insanlığın değil tüm varlıkların var oluş sebebini inceliyor zaten. En büyük meraklarından birisi bu. Ama inançlar (tüm inançlar), bilimsel olmadığı için, bilimi ilgilendirmiyor. Yani cinle şeytanla uğraşmak, onun alanı değil sizin alanınız. İyi dileklerimle İnanç, bilimin tespit edemediği bir alan olduğu için bilim inançtan uzak duruyor sevgili bilimselci... Ayakta durma zorunluluğu olamaz inancın, zira insanlık öyle ya da böyle hep bir inanca sahip olmuştur, bak seninde bir inancın var sen ona "bilim" diyorsun... ve tüm anlamları onda arıyorsun, oysa bilim sana asıl sorman gereken soruların yanıtını veremez, sende bu yanıtların bilimde olmadığını bildiğinden bunları sormazsın... İnsanların sorguladığı varolmanın sebebinin açıklaması bilimde yok, bilim ancak varoluş şeklini inceliyor, gelişimi inceliyor, ancak bilim kendisinin yetersiz olduğu bir konuda nasıl bir cevap verebilir ki? Varoluş sebebini bilim açıklayamaz, açıklayamadığı gibi ard niyetli bilim adamları bunu görmezden gelir ya da sapkın açıklamalar getirirler. Yanılıyorsun bazı bilim adamlarının en büyük merakı inancı karalamak, onu ******** bir şey olarak tanıtmak, inanan insanları ********* olarak tanıtmak... malesef gerçek bu... Oysa sağduyulu bilim adamları kendi kişisel görüşlerini bu tür araştırmaların içine katmazlar ve elde ettikleri tesbitleri tüm çıplaklığıyla ortaya koyarlar. İnançta var olduğu söylenen ve bildirilen varlıklardan söz etmişsin, cinler ve şeytan, evet onların varlığı inananlarca kabul edilir, ama onların şekli, cismi ve gerçekte ne oldukları belirtilmemiştir, insanlar da bu belirtilmemişlik te bu varlıklara çeşitli anlamlar ve şekiller yüklemişlerdir. Biz inananlarca kuşkusuz kabul edilen, Kuran'da onların dumansız bir ateşten yaratılmış olduğu söylenir, insanında topraktan, peki topraktan yaratılmış olan insan şeklen toprağa ne kadar benziyor, dumansız ateşten yaratılan varlıklarında hayal edebiliyormusun neye benzediklerini, mesela elektiriksel birşey olamazlar mı? Al sana bilimsel araştırma konusu Selamlar Bilim insanın oluşum aşamalari ile ilgileniyor. Bunları neden-sonuç ilişkisi ile açıklıyor. Eğer varoluş sebebi derken hangi bilinçli amaç için vardır diyorsan? Bunun anlamı şu, bilinçli bir varlık insanı bilinçli bir amaç için yaratmıştır. "Bu amaç nedir?" diyorsun. Bu soruyu en önemli soru olarak görüyorsun. Bu sorudan daha önemli bir soru var; insan bilinçli bir varlık tarafından mı yaratılmıştır. Bu sorunun yanıtına göre, belki de senin en önemli gördüğün sorunun anlamı kalmayacaktır? Şu anki bilim, kendi disiplini içinde diğer disiplinlerle(din gibi) karşılaştırıldığında en tutarlısıdır. Çelişkiyle karşılaştığında gerekirse tanımlarını, metodolojisini yeniden oluşturur. Bunu görmek için, biraz bilim tarihiyle ilgilenmek yeterli olacaktır. Evet sevgili katar, öncelikle hoşgeldin... Bir önceki iletimde bende bilimin neden-sonuç ilişkileri ile bazı şeyleri açıklamaya çalıştığını söylemiştim. İnsan Neden varolmuştur? sorusunun cevabını kendisi bilmiyor, sadece varsayımlarda bulunuyor, bunun cevabını veremezki, bunun cevabı ancak insanı vareden o yüce "Üstün Zeka" yani "Allah" katındadır. Neden sorduğum ve bana göre en önemli soru olan "insan neden var olmuştur"un yanıtı bilinçli bir varlık tarafından mı yaratılmıştırın yanıtına göre anlamsız olsun ki? İnsanın kendisine öğretilenler ve öğrenebildikleri dışında bazı soruların yanıtını aramaktır en önemli vazifesi belkide, bakın bizler de dahil olmak üzere bir sürü insan sorguluyor, kimi sorgularken inancı terkediyor, çünkü kendi mantığını tüm algıların üzerinde görüyor, kimi daha da inancına bağlanıyor çünkü kendi mantığının bir yerde kitlendiğini kabul ediyor, tüm cevapları bilemeyeceğini kabul ediyor, buna tevazu deniyor, tevazu gösteremeyenlere de kibirli... İlgilendiğin kadarıyla bilim tarihi ile ilgili bizleri de bilgilendirirsen mutlu oluruz, bilgi paylaştıkça değer kazanan şeylerden biridir, sevgi gibi... Değil mi? Selamlar Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 16 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 16 Temmuz , 2006 Bilim-inanç konusu gelmişken izninizle bir gözükeyim arada... Bilim inançla ayrılmak bir yana ondan kopması mümkün değildir... Olay yönlerde bitmektedir... Bir zamanlar İslam öğretisiyle beslenmişler bu işlere el atmışken baskın dünya düzeni gereği bilim çevreleri de materyalizmden etkilenmiştir artık... Ve bilimsel tartışmaların en sivrileri aslında yorum aşamasında olur;burada da insanın kendi değerleri doğal olarak devreye girer... Bana göre;bilim bilginin akıl,yürek ve yetenekle işlenip ortaya konulmasıdır... Bilim nesneldir;bilim sadece maddeyle uğraşır diyenlere inanmayın siz(benden tavsiye) çünkü bilmezler mi ki kendi söyledikleri de materyalizm vb. akımların dayatmasıdır... Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 16 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 16 Temmuz , 2006 Bana göre;bilim bilginin akıl,yürek ve yetenekle işlenip ortaya konulmasıdır... Bilim nesneldir;bilim sadece maddeyle uğraşır diyenlere inanmayın siz(benden tavsiye) çünkü bilmezler mi ki kendi söyledikleri de materyalizm vb. akımların dayatmasıdır... +1 Aynen katılıyorum Ali kardeşim.. Aslında onların yaptıklarıda materyalizm felsefesinden öte birşey değildir.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 16 Temmuz , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 16 Temmuz , 2006 Bilim-inanç konusu bize görede birbirini reddetmez, bir kısım bilim adamları ve taraftarları haricinde... Ancak şuna dikkat çekmek isterim ki bilim insan zekasının ürünüdür, zaman zaman yetersizleşir, tıkanır ancak inanç yani ilahi dinlerdeki zeka İlahi kattandır, o yüzden bilim inancı açıklayamaz. Ancak destekler. Katkılarınız için teşekkür ederim Saygılar Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2006 Bilim-inanç konusu bize görede birbirini reddetmez, bir kısım bilim adamları ve taraftarları haricinde... Ancak şuna dikkat çekmek isterim ki bilim insan zekasının ürünüdür, zaman zaman yetersizleşir, tıkanır ancak inanç yani ilahi dinlerdeki zeka İlahi kattandır, o yüzden bilim inancı açıklayamaz. Ancak destekler. Katkılarınız için teşekkür ederim Saygılar İnsan, tarihte din ile, yaşam kurallarına ve ahlaka sahip çıkmaya çalışmış. Ancak getirilen bu hükümler daha çok hakim sınıfın çıkarlarını korumak için oluşturulmuş. Çalışan ve emek veren kesimi de, şükretki diğer dünyayı kazanasın. Şükreti ki orada şarap ve huriler var. Birde her türlü meyve. Bunun dışında hiç bir şey yok emekçi kesim için.. Bu vaadler garibim fakirin özendiği, elde edemediği şeyler. Bu özentilerle hakim sınıfın imtiyazına ve özel mülkiyetine, tahammül ve bekçilik görevi üstlenmiş. Bu, halen böyle devam edegelmiş. Sosyal eşitlği, uygar yaşam kurallarını içeren sosyal bilimlere ait hiç bir kural, dini yaptırımların hiç birini desteklemiyor, eksik buluyor. Alıntı
Φ tan_vakti Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2006 KURAN BİLİME YOL GÖSTERİR Tüm evreni Allah yaratmıştır ve yaratılmış her şey insana Allah’ın varlığının delillerini gösterir. Bilim, bu yaratılmış varlıkları incelemenin yöntemidir. Dolayısıyla din ile bilimin çatışması düşünülemez. Aksine İslam dini, bilimi teşvik eder. İslam tarihindeki büyük bilimsel ilerleme, bu teşvikin önemini açıkça göstermektedir. Bilimi materyalist felsefe ile karıştırmak isteyen 19. yüzyıl teorileri ise günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. İnsanlık yakında daha da açık bir şekilde anlayacaktır ki; tüm evreni ve canlıları Allah yaratmıştır. Bilim, bu yaratılışın delillerini ortaya koymaktadır ve bu gerçeği 14 asır önceden haber vermiş olan Kuran-ı Kerim, bilime yol göstermektedir. Saygılarımla Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2006 İnsan, tarihte din ile, yaşam kurallarına ve ahlaka sahip çıkmaya çalışmış. Ancak getirilen bu hükümler daha çok hakim sınıfın çıkarlarını korumak için oluşturulmuş. Çalışan ve emek veren kesimi de, şükretki diğer dünyayı kazanasın. Şükreti ki orada şarap ve huriler var. Birde her türlü meyve. Bunun dışında hiç bir şey yok emekçi kesim için.. Bu vaadler garibim fakirin özendiği, elde edemediği şeyler. Bu özentilerle hakim sınıfın imtiyazına ve özel mülkiyetine, tahammül ve bekçilik görevi üstlenmiş. Bu, halen böyle devam edegelmiş. Sosyal eşitlği, uygar yaşam kurallarını içeren sosyal bilimlere ait hiç bir kural, dini yaptırımların hiç birini desteklemiyor, eksik buluyor Sayın bilimselci; Din hiç bir zaman çalışmamayı gelişmemeyi emretmemiştir.. Behsettiğin sosyal sınıflar dinden uzak toplumların içine düştükleri hezayanlardır.. Din çalışmayı emreder.. Şükretme meselesi; gözünü başkasının malına dikme, tamahkar olma, hırslanma, hırsından dolayı kardeşinin malına dokunma, hırsından dolayı sömürge devletleri arama, hırsından dolayı mazlumu ezme, mal sahibi olmak istiyorsan anlının teriyle kazan, üç-beş kuruşunu faize yatırıp yattığın yerden üretenin hakkına tecavüz etme, hırsızlık etme, bilminle teknolojinle ve üretiminle kazan....... Eğer doğru yoldan bunlara ulaşırsan elbette sana huriler ve leziz şaraplar vardır.. Ama malesef toplumumuz yada dünya toplumları islamı hep yanlış algıladıkları için on dönüm bostan yan gel Osman, yada git Osmanın bostanını bekle diğer tarafta huriler var, ona çalış.. İşte her zaman dediğim gibi sayın bilimselci... Önce hedefinizi tespit edip, hedefe dair bilgiler edineceksiniz.. Ama doğru kaynaklardan ve doğru bir şekilde.. Yani önce islamı öğreneceksiniz..!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Zan ne kötüdür... Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Φ tan_vakti Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2006 İnsanın gerçek hedefini din belirler. Ancak hangi vasıtalara başvurulması gerektiği noktasında bilimin de söyleyeceği şeyler vardır. Bilim, gerçeği eksiksiz öğrenmek isteyenler tarafından şekillendirilip belli çerçevelere icra edilerek kurulur. Ama, temelde, bunun kaynağında da büyük ölçüde yine din vardır. Ben derin bir imana sahip olmayan herhangi bir bilim adamı düşünemiyorum. Bu soru üzerinde aklını kullanarak düşünen herkes, tüm canlıların kusursuzca tasarlanmış olduğunu, yani yaratıldıklarını görecektir. Her tasarım, kendisini var eden bilinçli bir tasarımcının varlığını ispatlar. Canlılar da, evrendeki diğer tüm tasarım örnekleri gibi, Allah'ın varlığını ispatlamaktadır. Nitekim bu gerçek bizlere din yoluyla da bildirilmiştir. Kuran'da bizlere canlıların nasıl var oldukları açıklanır: Tüm canlı türleri saygılar Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2006 Gönderi tarihi: 17 Temmuz , 2006 Sevgili bilimselci arkadaş: Sana en iyi cevabı yeni dünya düzeninin önemli basamaklarından Fransız ihtilaline temel olmuş Voltaire verir... "Tanrıtanımazlık, açık fikirli filozoflar arasında, biraz içtikten sonra(!) ele alınabilecek, ince paradokslarla dolu(!) bir konudur.Canına kıyılmasını istemeyen kişi,hademeler önünde böyle bahislere girişmemelidir.Allah var olmasaydı onu yaratmak gerekirdi(!).Kimseyi rahatsız etmeden istediği gibi yaşamak herkesin hakkı(!)" Şimdi bu söz tam anlamıyla benim tarafımda değil gözüktüğü kadarıyla... Ancak bu sözden de yola çıkarak tanrı inancı ve dinlerin idda edildiği gibi güya "modern" sosyal kurallara uymadığı falan söz konusu değildir... Hatta aksine özgürlük dalgasının getirdiği aşırılıklar ve düzensizlikler de dini kurallara yöneltir insanları... Daha önce de söyledim mi hatırlamıyorum ama Time dergisinin bir sayısında gelişmekte olan Çin de insanların dinlere yöneldiği ve hatta tapınak yapımının hız kazandığı yazıyordu... Yani ben şunu anlarım... Dinsizlik sosyal bilimlerin de olması gerektiğini söylediği bir şey değil;hatta aksi yönde bile düşünmemi destekleyecek bir çok örnek var... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.