Zıplanacak içerik

ULUSAL KİMLİĞİMİZİ OLUŞUMU ÜZERİNE ÖNEMLİ BİR YAZI... (Ulusal kimliğimizin konumu açısından önemli olan bağzı özellikler...

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Ulusal Kimliğimizin Oluşumu Üzerine Bazı Tezler / Taner Akçam

 

Aşağıya Taner Akçam'ın bir tezini alıyorum, okuyunca ne kadar haklı olduğunu görüyorum. Tarihe başa açılardan yaklaşınca günümüzde yaşanan çelişkileri de anlamak daha kolaylaşıyor...

 

Günümüz de sol görünümlü milliyetçi düşüncenin temeli, geçmişte saklı olduğu ve ırkçı söylemin ve tavrın arkasındaki nedenleri gün yüzüne çıkarması açısından da önemseyerek okudum.

 

Bu yazıyı her ne kadar Taner Akçam yazmış olursa olsun, altına imza atacağım bir metin konumundadır. Bundan dolayı paylaşıyorum. (*1)

 

Osmanlıların çöküşü ve ulusal devletimizin kuruluşu sürecinde, bizlerin düşünce ve eylemlerini belirleyen, ulusal ruh dünyamızın temel direklerini oluşturan, bazı düşünce, duygu ve davranış kalıpları oluşmuştur. Zihniyet dünyamızı oluşturan bu duygu, düşünce, davranış modellerimizin içinde insan hakları gibi bir soruna fazlasıyla yer yoktur. Bu nedenle, insan hakları sorununda yeni bir perspektif geliştirebilmemiz için, zihniyet dünyamızın, ulusal kimliğimizin bu köşe taşları üzerine düşünmek ve bunları sorgulamak zorundayız.

 

Burada ulusal kimliğimizi şekillendiğini ve bugünkü davranışlarımızı da belirlediğini ileri sürdüğüm bazı olguların oldukça "eski bir zaman diliminde" yaşanmış olması, bugünle ilişki sorununu gündeme getirmektedir. 100-150 yıl önceki olayların sonuçları ve bıraktığı izler itibariyle bugün açısından fazla bir anlam taşımadığı ileri sürülebilir. Burada bu tür bir tartışmayı yapmadan, sadece Norbert Elias'ın konuya ilişkin söylediklerini aktarmakla yetinmek istiyorum: "Her seferinde büyük hayretlerle görülmektedir ki, belli düşünme, duyma ve davranış kalıpları, dikkati çekecek biçimde yeni koşullara uyarak, aynı toplumda birçok kuşak sonrasında yeniden ortaya çıkmaktadır... Gerçekte toplumsal olaylar etkilerini genellikle 100 yıl sonra gösterirler. Bunu anlayabilmek için uzun süreçleri kapsayacak modellere ihtiyacımız vardır."1

 

Tartışmaya açık olduğunu söylediğim, ulusal kimliğimizin konumuz açısından önemli olan bazı özelliklerini herhangi bir bütünlük iddiası olmadan şöylece sıralayabiliriz:

 

1)___ Osmanlı İmparatorluğu içindeki azınlıklar birbiri ardı sıra, bağımsızlık savaşları vererek ayrılmışlardır. Bu savaşlarda azınlıklar, bazı istisnalar dışında, sürekli olarak emperyalist devletlerce desteklenmişlerdir. Gerek azınlıkların ayrılmaları gerekse bu süreçte dış güçlerle girdikleri ilişkiler, egemen ulus tarafından kendisine yapılan ihanetler olarak kavranmıştır. Bunda dağılma sürecinin ana karakterleri belirleyici olmuştur. Ulusal başkaldırılar, Fransız devriminin aydınlanmacı fikirlerinden etkilenmekle birlikte, bir din çatışması biçiminde gelişmiş ve kısa sürede bağımsızlığı için savaşan gruplarla Osmanlı devleti arasındaki bir çatışma olmaktan çıkarak değişik din ve ulusal grupların karşılıklı katliamlarına dönüşmüştür.

 

2)___ Ayaklanmalar, emperyalist güçlere, Osmanlıların içişlerine karışma olanağını sağlamıştır. Hemen hemen her ulus veya din grubu belli devletlerce desteklenmiştir. Azınlık grupların, emperyalist devletlerin yardımıyla ve kapitülasyonlarla elde ettikleri, Müslüman ahalinin sahip olmadığı birtakım ayrıcalıklara sahip olmaları ve her bir emperyalist devletin koruyuculuğunu yaptığı azınlık grup için durmadan yeni ayrıcalıklar talep etmeleri, Hıristiyan ahaliye karşı derin bir nefretin oluşmasına yol açmıştır.

 

Bu nefret başka önemli iç faktörlerle de güçlenmiştir. Osmanlı topraklarında o güne kadar egemen olan ve Hıristiyanları aşağılayan ve hor gören Müslüman ahali bu egemen konumunu toplumun her düzeyinde kaybediyordu. Gerek Batı'dan alınan ve Müslüman ahaliye devlet eliyle zorla dayatılan reformlarla Müslümanlar Hıristiyanlarla eşit vatandaşlar olmaya zorlanıyorlar, gerekse yukarıda sayılan nedenlerle Hıristiyanlar ekonomik olarak daha iyi mevkileri elde ediyorlardı. Daha düne kadar ikinci sınıf vatandaş olarak gördüklerinin kendileriyle eşit sayılmaları hatta daha iyi konuma geçmeleri kabul edilebilir bir şey değildi. Bunun doğal sonucu kendi yerini ele geçirenlere karşı duyulan, çekememezlik, kıskançlık ve nefretti.

 

Hıristiyan ahali karşısındaki bu nefret duyguları Tanzimat öncesi başlamış olmakla birlikte özellikle "genel eşitlik" prensibinin ilan edildiği Islahat Fermanı ile tepe noktasına ulaşmıştır. "Reformlarla Müslüman halkın zımmilerle eşitliğinin ilan edilmesi, Müslümanların dini hislerini incitmişti"2. Nitekim Fermanın ilan edildiği gün üzerine Cevdet Paşa şunları yazacaktır, "Bu Fermanın hükmünce teba'a-i müslime ve gayr-i müslime kaffe-i hukukta müsavi olmak lazım geldi. Bu ise ehl-i islama pek ziyade dokundu... bir çoğu 'Ehl-i islama bu bir ağlayacak ve matem edecek gündür' deyi söylenmeye başladılar"3.

 

Kendilerinden aşağı olan din gruplarıyla eşit sayılmayı Müslümanlar hakaret olarak kabul ediyorlardı. Nitekim "Atalarımızın kanlarıyla kazandığı kutsal haklarımızı kaybettik. Yönetici olmaya alışkın halk, şimdi haklarını kaybediyor" düşüncesi bir tek "cahil, bilgisiz halkın değil, devlet adamlarının da (düşüncesidir)."4

 

Bu ruh hali başka iç faktörlerle de iyice pekişti ve imparatorluğun Türk-Müslüman ahalisinin ruh dünyasını derinden etkiledi. Hıristiyanlar hâlâ askerlik yapmıyorlar ve imparatorluğun Müslüman ahalisini kemiren savaşlardan uzak kalıyorlardı. Savaş, açlık, ölüm gibi tüm zorluklarla yalnız başlarına bırakılan Müslüman ahali, bu zorluklardan uzak kalan Hıristiyanlara karşı derin bir kıskançlık ve düşmanlık duyuyorlardı. 19. yüzyıl sonlarına doğru bir günlük gazetede yer alanlar bu ruh halini son derece iyi yansıtmaktadır. "Onlar(Türkler) Girit'te öldürtülür, Sisam'da kestirilir, Rumeli'de kırdırılır, Yemen'de doğratılır, Havran'da biçtirilir, Basra'da boğdurulurdu. Oralara Rum, Ermeni, Bulgar, Ulah, Yahudi, Arap, Arnavut... gönderilecek değildi ya! Onlar evlerinde, yurtlarında, çadırlarında otursunlar, işleri güçleriyle uğraşsınlar, zengin olsunlar, evlensinler, çoğalsınlardı. Onları kızdırmaya, onların aziz canlarını sıkmaya, nazik bedenlerini yormaya gelmezdi. Aksi halde onları nasıl Osmanlılığa ısındırabilirdik? Onları memnun etmeliydik ki lutdefedip kerem edip Osmanlı kalsınlar"5.

 

Gerek Yeni Osmanlılar, gerekse İttihat ve Terakki hareketi imparatorluğun sahipsiz Müslüman ahalisine sahip çıkmayı önlerine ana politik görev olarak koymuşlar ve ırkçılığa varan düşünceler geliştirerek Hıristiyan düşmanı bir ruh halinin oluşmasına yardımcı olmuşlardır.

 

Böylece, Hıristiyan halklar, imparatorluğun Türk-Müslüman ahalisi tarafından, sadece Osmanlıları parçalamak, bölmek isteyen bozguncular olarak değil, daha da önemlisi, kendi egemen konumlarına göz diken ve kendilerini sömürgeleştirmek isteyen emperyalizmin uzantıları olan güçler olarak görülmüşlerdir.

 

3)___ Ayaklanan ulusal grupların bazı haklar elde etmeleri kendi güçleriyle başarıya ulaşmaları sonucu olmamıştır. Ayaklanmaları bastırdıkları durumlarda bile Osmanlılar, dış güçlerin baskısı ile yenik sayılmışlardır. Kendisinden askerî-politik-iktisadi bakımdan güçlü emperyalist devletler karşısında Osmanlılar kendilerini son derece çaresiz hissetmişlerdir. Kazandıkları askerî zaferlerden sonra bile sürekli yenik sayılmayı kabul etmek zorunda kalmışlar, bu da güçlü bir düşman karşısında sürekli içe atılmak zorunda olan bir öfke ve kin duygusunu doğurmuştur. Kendisini sürekli aşağılayan, onuruyla oynayan dış güçlere karşı gelemeyen Osmanlı, içine atmak zorunda kaldığı kin ve nefreti üzerine boşaltacağı daha zayıf güçleri aramıştır.

 

Norbert Elias'ın Alman ulusal kimliğinin oluşum tarihi üzerine söyledikleri, Osmanlı-Türk kimliğinin yukarıdaki biçimde şekillenmesi konusunda ipucu verecek niteliktedir, "Kendi devletinin diğer devletlere kıyasla görece zayıflığı, beraberinde bu zayıflıktan etkilenen insanlar için özel, olağanüstü koşullar yaratır. Bu insanlar psikolojik olarak, emin olamama duygusu altında ezilirler, kendi değerleri hakkında kuşkuya kapılırlar, kendilerini aşağılanmış ve onurlarıyla oynanmış hissederler ve bu koşulların yaratıcılarından intikam alma özlemi duyarlar."6

 

Osmanlılar açısından bu süreç farklı olmadı. "Askeri yenilgi ve siyasal küçük düşme, Türklerin kendi yenilmez ve değişmez üstünlüklerine karşı olan uyuşuk ve rahat güvenini sarsmıştı; fakat barbar kafire karşı eski küçümseme duygusu, boyun eğdiği yerde, imrenmeden çok kin duygusuna yol açtı"7. Bu nedenle onuruyla oynanmasına, ezilme ve aşağılanmasına neden olan azınlık uluslara, içine düşürüldüğü durumun intikamını almak duygusuyla yanaştı. Deyim yerindeyse "fırsat kolladı" ve dış devletlerin desteklerinin olmadığı noktada bu grupları toptan katletmekten çekinmedi.

 

4)___ Ayaklanan ulusların, İmparatorluğun kenar bölgelerinde yaşıyor olmaları, Osmanlı çevresinin kendi varlığını tehdit eden düşmanlarla çevrildiği fikrinin gelişmesine yol açmıştır. Norbert Elias'ın Alman ulusal devletinin oluşumunu belirlediğini söylediği bir tarihsel durumun Osmanlı-Türk tarihi içinde geçerli olduğunu görüyoruz: "Almanların devlet kurma süreci, üç halk blokunun ortasındaki blok olma durumundan derin biçimde etkilenmiştir. Latinleşmiş ve Slav gruplar, insanca kalabalık Alman devleti tarafından, sürekli olarak tehdit ediliyor hissediyorlardı. Aynı zamanda oluşmakta olan Alman devleti temsilcileri de, kendilerini sürekli olarak kenarlardan tehdit altında hissediyorlardı. Her bir taraf, genişlemek için ellerine geçen fırsatları başka bir şey gözetmeden sonuna kadar kullanmaya çalışıyordu. Devletlerin bu biçimde yer almaları zorunluluğu ortadaki Alman devleti açısından kenar bölgelerden sürekli bir kopma ve bağımsız devletlerin oluşması anlamına geliyordu."8.

 

Osmanlı-Türk tarihinde süreç farklı olmamıştır. En uzaktakilerden başlamak üzere, "kenar bölgelerin koparak imparatorluktan ayrılmaları" ve kendi devletlerini kurmaları, Osmanlı ve Türk devlet adamlarının ulusal azınlıklar konusundaki politikalarını belirleyen ana faktör olmuştur. Her ulusal demokratik talep, imparatorluğun parçalanması yoluna atılmış bir adım olarak kavranmış ve ulusal gruplara karşı mücadele, kenarlardan imparatorluğu parçalamak amacıyla çevrelenmiş düşmanlara karşı, kendi varlığını korumak savaşı olarak algılanmıştır.

 

5)___ Görüldüğü gibi, Türk ulusal kimliği sürekli bir var olma-yok olma psikozu içinde oluşmuştur. Dağılan bir imparatorluğun üyelerinin ruh, düşünce ve eylem dünyalarını belirleyen esas olarak bu atmosferdir. Vatanın elden gittiği ve kurtarılması gerektiği bir fikri sabit halinde zihinlerimize yerleşmiştir. "Bir fesad coşmuştur gidiyor. Girid gitdi, Tarblusgarb gidiyor, Türkiya gidiyor, İslamiyet gidiyor..."9. Büyük bir moral çöküntü bir panik durumudur yaşanan. "Bu hafta haritaya baktım. Çoğu gitti azı kaldı. Bu da gidecek an karib..."10. Tarihten seçtiğimiz bu örneklerin tazelenmesi için sadece günlük gazetelere bakmanın yeterli olduğunu düşünüyorum. Kürt, Ermeni sorunları, komşularımızla ilişkilerimiz hep bu korkunun ışığında ele alınmaktadır.

 

Bu tür bir ruh halinin oluşmasının doğal bir sonucu da bi kötü gidişe yol açan sebeplerin ve kişi ve çevrelerin üzerine düşünmektir.

 

Yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığı gibi bu konuda ulus olarak hemfikirizdir. Osmanlının dağılması ve Cumhuriyetin kurulması zihinlerinde derin bir biçimde yer etmiş bu ulusun üyeleri olarak, sağcısı ve solcusu ile emperyalist dış güçler ve yerli işbirlikçilerinin bugünkü durumumuzun ana sorumluları oldukları konusunda anlaşırız. Tarihimizde özellikle Hıristiyan azınlıklar bu ikinci çevrelerin temsilcileri olarak ele alınmaktadır.

 

6)___ Etnik ve ulusal gruplara karşı oluşmuş bu kuşkucu ve düşmanca tavrı sağ ve sol tüm düşün dünyamızda bulmak mümkündür. Hangi tarih kitabı karıştırılırsa karıştırılsın aynı tabloyla karşılaşırız. Hıristiyan azınlıklar, kapitülasyonlarla beslenen, komprodorlaşan emperyalizmin uzantılarıdır. Sosyalistlerin düşünce gıdalarını aldıkları eserlerde de konu farklı dile getirilmez. "Türkiye'nin süreç içinde sömürgeleştiği ve emperyalizme bağımlı bir ülke haline geldiği" üzerine yapılan tüm teorik tespitlerde, konu üzerine yazılan tüm eserlerde, yerli işbirlikçiler, genellikle Hıristiyan azınlıklar olarak sahneye çıkarlar. Böylece koca bir imparatorlukta Hıristiyan azınlıklar, ayrıcalıklardan yararlanan, ya da sıkça "Galata Bankerleri" uç örneğinde dile getirilen komprodorlar olarak olumsuz iktisadi-siyasi fonksiyonlar yerine getiren aktörlerdir.

 

Sol literatürde konuya ilgili yüzlerce örnek bulmak mümkündür. Burada sadece iki tanesini vermekle yetinelim: Osmanlı yöneticilerinin amaçlarının "Hıristiyanları en gözde uyruklar yapmak olduğunu" söyleyen Avcıoğlu, bunları, "Batı kapitalizminin yerli komisyonculuğu rolünü yüklenen Rum ve Ermeni aracılar" olduğunu söylemekte ve böylece yönetimce gündeme getirilmek istenen genel eşitlik fikrinin arkasındaki emperyalist çıkarları açığa çıkarttığına inanmaktadır11.

 

Benzeri fikirler daha da ileri götürülerek, tüm gayri Müslimlerin aslında kapitalistler olduğu ileri sürülmektedir. "İstanbul'da Rumlar, Türklerinkini gölgede bırakan konfor ve lüks içinde bulunmaktadırlar".

 

Bu gerçekliğe rağmen, emperyalist devletlerce, "Osmanlı devletinin iç işlerine karışma olanakları yaratmak ve Müslüman olmayan Osmanlı uyrukluların durumlarını daha güçlü kılmak" amacıyla bu zengin kapitalistlerin, "ezilmiş topluluklarmış gibi gösterilmelerine çalışmıştır."12 Batı'da yaygın biçimde var olan Yahudi düşmanı, anti-semitik düşüncelere benzer bir biçimde, bir din veya etnik grup üyeleri, iktisadi bir sınıfla bir ve aynı anlamda kullanılarak aşağılanmaya çalışılmıştır. Hıristiyanlarla burjuva olmak arasına konan eşit işareti ile Hıristiyanlar, işbirlikçi sermaye kesimi olarak tanımlanmış ve böylece Osmanlılarda gündeme getirilmek istenen eşitlik anlayışı eleştirilmeye çalışılmıştır.

 

7)___ Kendisinin parçalanmasını ve dağılmasını isteyen, egemenliği altındaki Hıristiyan halklardan ve emperyalist devletlerden oluşan geniş bir koalisyonla uğraşmak zorunda kalmak önce Osmanlılarda sonra Cumhuriyet Türkiyesi'nde güçlü bir yalnızlık psikozunun oluşmasına yol açmıştır. Çevremizin bizi parçalamak ve yok etmek isteyen düşmanlarla çevrildiği "düşmanların ortasında yalnız ve tek başına kaldığımız" fikri zihinlerde o denli yer etmiştir ki, her türlü ulusal demokratik talep, bu yalnızlık psikolojisinin etkisiyle, varlığımızı yok etmeye yönelik tehdit olarak görülmüştür. Bunun sonucu olarak, azınlık gruplarının demokratik taleplerinin üstüne "var olma ya da yok olma" savaşı yürütmek zihniyeti ile gidilmiştir.

 

8)___ Özellikle Avrupa'da sadece azınlıklara yönelik katliam haberlerinin oldukça abartılı ve tek yanlı aktarılması, buna karşı Türk veya Müslüman halka yönelik katliamların sözkonusu edilmemesi oldukça geç gelişen Türk ulusal kimliği üzerinde derin izler bırakmıştır. Balkan halklarının ulusal bağımsızlık savaşları tarihi, sadece haklı taleplerle ayaklanan Hıristiyan toplulukların katledilmeleri tarihi değildir. Bu tarih aynı zamanda, bu bölgelerde yaşayan "Müslüman halkın büyük soykırımlara uğratılmasını da kapsar"13. Kendilerine yapılan katliamların ve haksızlıkların kimseyi ilgilendirmediği düşüncesi, Osmanlı ve Türk yöneticilerinde ve Müslüman-Türk topluluğunda tarihsel tecrübelerin ışığında bir fikri sabit halini almıştır. Türk ulusunda, "kendisine sürekli haksızlık yapıldığı, hakkının yendiği" derin bir fikri sabit olarak yer etmiştir. Özellikle 1840'lar sonrası, Hıristiyan topraklardaki baskı ve katliamlardan kurtulmak için, "...geride öldürülmüş ana-babalarını, çocuklarını, akrabalarını, mallarını mülklerini bırakarak, Osmanlı İmparatorluğu'nun sürekli daralan sınırlarına yetişmeye çalışan"14 göçmenler, halklar arasında nefretin artmasında önemli bir rol oynamışlardır. Bilinçli bir seçimle yerleştirildikleri yeni bölgelerde Hıristiyanlara karşı duydukları büyük nefreti, Müslümanlar arasında yaymışlar ve yöredeki Hıristiyan halka yönelik katliamlar düzenlemişlerdir.

 

Özetle söylemek gerekirse, Türk ulusal kimliğinin oluşum sürecinde, çevremizin "kötülüğümüzü isteyen dış düşmanlarla çevrildiği"; "İçerde bunların uzantısı bazı azınlıkların olduğu"; "azınlıkların kendi haklı taleplerini savunur görünerek, aslında emperyalizme hizmet ettikleri"; "Bize sürekli haksızlık edildiği ve sevilmediğimiz" türünden düşünceler derin bir rol oynamışlardır. Bu ruh halinin doğal sonucu olarak, güçlü bir dış düşmana karşı "varlığımızı korumak", "bağımsızlığımızı savunmak" fikri bizi hareket ettiren ana değerler olmuşlardır. Dışarıdan, özellikle Avrupa'dan gelen her şeye kuşkuyla bakmak altında mutlaka bizim aleyhimize planlanmış bir tezgah, çapanoğlu aramak bu ruh halinin doğal sonucudur.

 

Dipnotlar_________________________________________________________________________________

 

1 Norbert Elias, Studien Über die Deutschen., s. 165 ve 8.

2 Doç. Dr. Gülnihâl Bozkurt, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasî Gelişmelerin Işığı Altında Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1539-1914), s. 60, T.T. Kurumu Yayını, Ankara 1989.

3 Cevdet Paşa, Tezâkir, No: 10, s. 67-68, T.T. Kurumu, Ankara 1986.

4 Doç. Dr. Gülnihal Bozkurt, a.g.e., s. 60-61.

5 Bekir Sıtkı Baykal, Şark Buhranı ve Sabah Gazetesi, s. 148, Ankara 1948. Aktaran Çetin Yetkin Türk Halk Hareketleri ve Devrimler, s. 303,İstanbul 1984.

6 Norbert Elias, a.g.e., s. 13.

7 Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, s. 127, Ankara 1988.

8 Norbert Elias a.g.e., s. 9.

9 Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük, s. 620, İstanbul 1985.

10 Şükrü Hanioğlu a.g.e., s. 633.

11 Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, Cilt I, s. 122, Ankara 1987.

12 Çetin Yetkin, a.g.e., s. 265.

13 Stanford Shaw Osmanlı İmparatorluğunda Azınlıklar Sorunu, s. 1004, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedesi, Cilt 4, İstanbul 1985.

14 A.g.e., 1005.

_________________________________________________________________________________________

İSMAİL CEM ÖZKAN - http://www.acikgazete.com/?newsid=10625&category=149

Gönderi tarihi:

Sevgili Dipnot,

Okumak düşünmeyi de mecburi tutar. Bizim milletimizin okumayı sevmemesinin sebebide budur.

Okumaya ayılıp, bayılanlar bile, yazının içinde kafayı fazla yoracak birşeylerin olup olmadığını anlamak için, önce alttan, üstten ve ortadan birkaç satır okur.

Eğer konunun onu derin düşünceye sevkettiğini anlarsa, orada bir saniye bile fazla kalamaz.

Zaten o birkaç satırıda, bunu anlamak için okur.

Baktı ki konu aşk'tan meşkten, seksten, geyik muhabbetinden bahsediyor, sizin gönderdiğiniz kadar uzun bir yazıyı ancak o zaman okur.

Onun için bende yazımı okunmayacakları kadar uzatmadan önce, yukarda ne yazdığını kısaca tercüme edeyim de, bari en azından orda neyden bahsedildiği anlaşılsın.

 

Yazarın anlattığı aynen şu oluyor:

Osmanlı orayımı fethedeyim, burayımı lüp diye yutayım derken, işgal ettiği toprakların milletlerin örf, adet ve dinlerini hiçe saymıştır.

Devamlı kendi milletini ve dinini hak sayıp, diğer insanların haklarını ellerinden alarak onları ikinci sınıf vatandaş yerine koymuştur.

Bunun neticesinde de dış ülkeler, aynı dinden oldukları bu insanlara onların bu haklı davalarında yardımcı ve destek olmuştur.

Böyle oluncada, zorla azınlık yapılan bu insanlar ve dış ülkeler arasında ister istemez bir işbirliği doğmuştur.

Bu işbirliği neticesinde osmanlıya karşı hem içerden ve hemde dışardan direniş göstermişlerdir.

Bu direnişe karşı osmanlı zaman zaman, bu azınlıkların demokratik haklarını mecburen vermeye çalışmıştır.

Ancak halk, hristiyan olan bu toplumun kendileriyle aynı seviyede olmasını hazmedememiştir.

Ve sonunda da iş osmanlının parçalanmasına kadar gitmiştir.

 

Bütün bunların neticesinde, Türk toplumu onların bu hak arayışlarını yok sayıp, hafızasında sadece dış ülkelerle azınlıkların yaptığı işbirliğini tutmuştur.

Yani kendi yaptığını unutup, başkasının yaptığını hatırında tutmuştur.

 

Aynı olay çeşitli zamanlarda, başka azınlıklar için, defalarca tekrarlanmıştır.

Osmanlı halkı her seferinde, azınlıkların insanlık haklarını hiç etmiş, azınlıklarda her seferinde mecbur kalıp dış ülkelerin yardımıyla özgürlüklerini almışlardır.

Halk da her seferinde kendi yaptığını unutmuş, dış güçlerle azınlıkların işbirliğini aklında tutmuştur.

İşte şimdiki "dış güçler", "komplo teorileri" , gibi öküzün altında buzağı arama paronayaklığı da buradan çıkmıştır.

Hristiyan düşmanlığı da buradan çıkmıştır.

 

Yazarın anlattığı bu kadar. Devamını ben ilave ediyorum.

 

Artık balkonda saksı devrildiği zaman Amarikanın ( Amerikanın değil, Amarikanın ) komplosu oluyor, çocuk altını ıslattığı zaman ise AB komplosu oluyor.

Bu komplolardan ne kadar çoğunu yakalarsanız, o kadar entel ve kültürlü oluyorsunuz, kahvehanelerdeki hiçkimse geyik muhabbetlerinde elinize su bile dökemiyor.

Ne kadar ilginçtir ki, uzayın heryerinde cirit atacak kadar gelişmiş olan bu milletler, öyle basit komplolar yapıyorki bizim inşaatlardaki ameleler bile bu komploların hepsini yakalıyor.

Yada tam tersine, bizim ameleler aslında o kadar zeki ki, o amelenin kendisini bile kopyalayabilecek kadar ileri gitmiş bir milletin komplolarını şak diye yakalayabiliyor.

 

Ülkemizde bunun sanayisi bile kurulmuştur.

Medya hanım teyzemiz, mahalle kavgaları, Arabesk magazin, şiddet gibi halkımızın sevdiği rezaletlerin yanında AB, ve ABD komplolarının da imalat ve parakende satışını yapmaktadır.

Sizin de eğer bir komplo teoriniz yoksa, medyanın imalattan halka satışından, kendinize dilediğiniz komploları seçerseniz iyi olur.

Yoksa başkalarının yanında, toplum içindeki sohbetlerde cahil olduğunuz anlaşılır, ona göre.

Hiç bir kız yüzünüze bile bakmaz.

Ordaki teoriler herkezin dilindeyse, belki havanız sönük olur.

İmalat tarzını öğrenirseniz, evde kendi komplo terorinizi kendiniz de üretebilirsiniz.

O zaman size hiç kimse hava basamaz.

Mesela, diyelimki kuş gribi oldunuz. Normalde siz Türk olduğunuz için kuş gribinin size vız gelmesi lazımdı. Bu kimin komplosu olabilir ?

 

Aynı senaryo şimdi de devam ediyor.

Şimdi de azınlık hakları gasp ediliyor, yine azınlıklar sunni müslümanlar tarafından eziliyor.

Bu seferde AB onlara destek oluyor ve yine aynı halk "ben ezerim kardeşim, burası müslüman ülke" diyor. ( Bunu derken de sunni müslüman diyemiyor tabiki, aleviler'e ayıp olmasın diye)

Allah sonumuzu hayır etsin. İnşallah bu sefer de filimin sonu aynı olmaz.

 

 

Not: Bazı pişkinler, azınlıklar ezilmiyor diyebilirler.

Ben şimdilik şu adresi göndereyim : http://www.istanbulazinliklari.org

Bir göz atsınlar, yetmedi derlerse, internette dahası da var.

Bu arada azınlıkların korkudan herşeyi yazamadıklarını da unutmasınlar.

Yazılmayanları da en canlı şahit olarak, en yakından ben biliyorum.

 

 

Herkeze haklı, huzurlu ve gururlu günler diliyorum.

 

Saygı ve sevgilerimle . :clover:

Gönderi tarihi:

Evrensel bir şeyi atlamamak lazım değil mi ? Osmanlı'nın yaşadığı çağı.

 

Yani kendi ulusundan olmayanların köle olarak satıldığı, avrupa da germen ya da italyan olmayanların (yahudiler, çingeneler, ) kölelere uygulanandan daha ağır bir zulume maruz tutulduğu.

 

Savaşta ele geçirilen toprakların halklarının köle ve sömürge yapıldığı bir çağda yaşamıştır Osmanlı.

 

Peki senin mantığındaki arkadaşların bu komedisi nedir. Böyle bir dünya da yaşıyan devlet , dünya şartlarından nasıl bağımsız olarak yargılanabilir ki ben onu anlamıyorum.

 

Arkadaşım Osmanlı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin yazıldığı bir çağda yaşamadı. Osmanlı, Köleciliğin yasal ve mevcut ekonomik sistemin temel direği olduğu, savaşlarda işgal edilen topraklarda yaşıyanalrın bırak kültürlerinin yok sayılması topluca katledildiği, Genç nufusun köle yapılıp satıldığı çağlarda yaşadı.

 

Osmanlı elbette eleştirilir, ancak, O'nu yaşadığın devrin şartlarından bağımsız bu günün insan hakları kriterleriyle eleştirmek tam bir zevzeklik olur.

 

Ayrıca Her şeye "KOMLO TEORİSİ" etiketi vurmak ta ne demek. bu ülke azınlık temsilcisi denilen kişilerin " ANADOLU'DAN BOŞALACAK İĞ RENÇ TÜRK KANININ YERİNİ ASİL ERMENİ KANI DOLDURACAKTIR" dediği günleri gördü dimi hrant **** gibi.

 

bu gün bir Avrupa'da yaşıyan azınlıkların haline bakalım. Bir'de Türkiyedekilerin. Arkadaşım Atina'da bir tane bile camii yok haberin var mı senin. Avrupa da yaşıyan azınlık göçmenelr hergün ırkçı, yabancı düşmanı saldırılara maruz kalıyor. linç ediliyorlar kampları evleri yakılıyor. Ülkelerin en saygın siyasetçileri azınlık ve yabancı düşmanı söylemlerle ortaya çıkıyor.

Gönderi tarihi:

Evrensel bir şeyi atlamamak lazım değil mi ? Osmanlı'nın yaşadığı çağı.

Merhaba sevgili CYRANO,

Aslında yukarıdaki yazımda bu konudan da bahsetmeliydim, çünkü bu da osmanlıcılar tarafından sıkça kullanılan bir savunma sistemi.

Osmanlı halkımız tarafından yaptığı fetihlerle övülür, bu fetihlerle ve bir zamanlar haritamızın ne kadar geniş olduğuyla böbürlenilir.

Bu fetihlerin fethedilen toprakların milletlerinin isteği dışında zorla yapıldığı hatırlatılınca da "ne yapalım, o çağ onu gerektiriyormuş"

"başka imparatorluklar da aynısını yapmış" veya "fetihleri mecbur kalıp yapmışız" gibi geçersiz sözlerle cevap verilir.

 

İsterseniz biraz daha açıklık getireyim;

Osmanlıcılar bazen de osmanlının fethettiği ülkelerin halklarına eşit davrandığını ve onlara karşı demokratik olduğunu söylerler.

Bu bir gerçek değildir, bunun aksine binlerce bilgi ve belge vardır.

Hatta osmanlının son dönemlerinde yaşamış, canlı şahitler dahi vardır.

Ama bizim milletimiz karşısındakine verilen demokrasi hakkını tanımlarken, 3-5 ağızdan ağıza geçen, ucuz hikayeyi yeterli gördüğü için kendi aleyhine olan gerçekleri de görmemezlikten gelir.

Oysaki, osmanlının utanç dolu davranışları, üstü kapatılamayacak kadar çoktur.

 

Ne yapalım, o çağ onu gerektiriyormuş:

 

O çağda yapılmış olan diğer çirkin davranışlar o milletlerin suçlarını örtemeyeceği gibi, osmanlının yaptıklarını da örtemez.

Bir suç işlediyseniz, içinde bulunduğunuz koşul belki suçunuzu çok az hafifletebilir (bazende hiç hafifletmez), fakat suçu yok etmez.

Nasılki başkaları bir suç işlediği zaman, sizinde aynı suçu işleme hakkınız yoksa, osmanlı da başka milletler de demokratik değil diyerek azınlık haklarını gasp etmemeliydi.

Her koyun kendi bacağından asılır.

Onların ayıbı kendilerine, osmanlının ayıbı da osmanlıya ve bu günkü osmanlıyı savunanlaradır.

Başka bir örnekle, bu zaman böyle deyip, bizimde bu günkü ayıpları yapma hakkımız yoktur diyebiliriz.

 

Aklı başında olan her Alman, kendisine hitler yakıştırması yaptığınızda tepkisi büyük olur.

Bunu Almanları tanıyanlar iyi bilir.

Almanlar hitlerin yaptığı tüm zülumleri kabul ederler ve bundan utanç duyduklarını saklamazlar.

Hitlerin yaptığı zülumlere "ne yapalım, o zamanda şartlar öyleymiş" bahanesi bulmazlar.

Türk milletinin osmanlı örneğinde yaptığı gibi türlü bahaneler bularak, hitleri haklı çıkartmaya çalışmazlar.

Hatta Alman devleti bu utanç verici tarihlerinden dolayı, yahidilerden ve tüm dünyadan resmi bir bildiriyle özür dilemiştir.

Paranın para zamanında da Yahudilere 6 milyar mark tazminat ödemiştir.

 

Bizim de aynı şeyi yapmamıza imkan yoktur.

Çünkü biz Osmanlı değil Türkiye cumhuriyeti vatandaşıyız.

Ama osmanlıcıların yaptığı gibi osmanlının yaptıklarını örnek gösterirsek, karşımıza tarafsız bir insanın gurur duyabileceği birşey değil, tam tersine utanılası bir durum ortaya çıkar.

 

 

Ayrıca Her şeye "KOMLO TEORİSİ" etiketi vurmak ta ne demek. bu ülke azınlık temsilcisi denilen kişilerin " ANADOLU'DAN BOŞALACAK İĞ RENÇ TÜRK KANININ YERİNİ ASİL ERMENİ KANI DOLDURACAKTIR" dediği günleri gördü dimi hrant **** gibi.

Sevgili CYRANO,

Yukarıda belirttim.

O bunu yaptı, bu şunu yaptı tartışmasına girilirse, forumda yer kalmaz, yine de sonuna varılmaz.

Bırakın kimin ne yaptığına mahkemeler karar versin.

Hangi Hrant'tan bahsettiğiniz kesin değil ama, diyelimki gerçekten öyle birşey söyledi.

Diyelimki bu yine ülkemizdeki hristiyan düşmanlığının ürettiği bir uydurma değil.

Devletin de, bir kişi böyle söyledi diye, ülkemizdeki Ermenilerin haklarını gasp etmesi mi gerekir ?

Şuçlar kişiler içindir, medeni devletler suça karşı suç ile cevap veremez.

 

bu gün bir Avrupa'da yaşıyan azınlıkların haline bakalım. Bir'de Türkiyedekilerin. Avrupa da yaşıyan azınlık göçmenelr hergün ırkçı, yabancı düşmanı saldırılara maruz kalıyor. linç ediliyorlar kampları evleri yakılıyor. Ülkelerin en saygın siyasetçileri azınlık ve yabancı düşmanı söylemlerle ortaya çıkıyor.

Avrupada ırkçı saldırılar var evet.

Bu saldırıları yapan kişiler az sayıda insanlar grubudur. Hepside yakalanıp hapisi boyluyor.

Yapıp da hapise girmemiş olanlar varsa, isimlerini yazabilirsiniz.

Hergün kelimesi de bir abartıdır.

 

Irkçı fanatikler dışında da, Avrupa insanının bir kısmı yabancıları, özellikle Türkleri pek sevmez, bu da doğrudur.

Örnek olarak Türklerin sevilmemesini ele alalım.

Türkleri sevmeyen kesim, genellikle sadece Türklerin yaşadığı bölgelerden çıkanlardır.

Diğer bölgelerde ise Türkleri sevmek veya sevmemek gibi bir takıntı yoktur.

Sevmeyenlere tekrar dönelim.

Mesela, Almanlar gelip bu ülkede, mafya kursa, uyuşturucu satsa, genelevler, batakhaneler çalıştırsa, bırakın onları sevip sevmemeyi acaba bu halk onları bir hafta sağ bırakırmıydı ?

Onların ordaki yaşam tarzları sevilecek nitelikte mi ?

Onları modern Türkiyedeki kentlerde yaşayan, Türkler seviyormu ki, Almanlar nesini sevsin ?

 

Arkadaşım Atina'da bir tane bile camii yok haberin var mı senin.

Buyurun caminizde yapılıyormuş:

http://www.haberturk.com/newengine.php?hab...16&c_id=110

 

Türkiyede 100 yılı aşkın bir süredir klise yapılmadı sizinde haberiniz vardır sanırım.

Mevcut kiliselere de camilere yapılan devlet yardımı yapılmıyor, üstelik çeşitli bahaneler uydurularak kendi yaptıkları tamiratlar da engelleniyor.

Daha niceleri yazılır ama konuyu fazla uzatmaya deymez, anlamak isteyen anlar, istemeyen anlamaz.

 

tam bir zevzeklik olur.

Kişiye eleştiri yazıyorsunuz. Biraz daha nazik olursanız sevinirim.

 

Saygı ve sevgilerimle :clover:

Gönderi tarihi:

evrensel ilk önce gereksiz savunmacı bir tavırdasın.

 

Avrupanın en saygın aydınları. Avrupada hızla tırmanan ve tehdit edici boyutlara ulaşan Irkçılık ve yabancı düşmanlığı üzerine önlemler aradığı bir dönemde. senin bunu " türklerin yaşadığı bölgelerde türklerin yaptığı faaliyeltere" bağlaman cidden komikten öte gidemez.

 

Sen ne söylediğinin farkında mısın. Avrupa da yaşıyan türkleri, Mafya kadın satıcılığı, uyuşturucu ticareti yle uğraşan bir gürüh olarak yansıtıyorsun. Ve yabancı düşmanlığını buna bağlıyorsun. Irkçı partilerin yükselişi, Fransa ve Avusturya gibi iki büyük avrupa ülkesinde iktidara yürümeleri.

 

Mafyacılık yabancıların işi değildir avrupada. GLADIO vatikan finanslı NATO mafyası. Avrupadaki mafya oluşumları bu örgüte bağlıdır.

 

***** dediğim açıktır. Avrupada Irkçılığın ve yabancı düşmanlığının iktidara oynayacak kadar toplumsallaştığı bir dönemde. Türkiye ye bu tür yakıştırmalar yapmak ******* ötesinde değildir.

 

Bana türkiyede en son ne zaman yabancı ve azınlıklara dönük, şiddet eylemleri olduğunu, evlerin basıldığını, linç edildiklerini söyliyebilir misin. Ben sana avrupada yüzlerce örneğini sayabilirim on yıl içinde. çoğuda cinayetle sonuçlanan.

 

İngiltere de yabancı bir gencin. polis tarafından şüphe üstüne başından vurularak öldürülmesini o ülkenin başbakanı gayet olağan ve polisin vazifesi olarak gören bir açıklama yapıyor. Ve bu polis açığa bile alınmıyor. (örnek istemiştin ya)

 

Osmanlı konusuna gelince. Arkadaşım bir devletten bahsediyoruz. Devletler arası ilişkinin güce ve savaşlara sert olarak dayandığı bir çağda yaşıyan devletten. Tarihsel olayların yaşandığı çağın şartlarına göre değerlendirileceği ve yargılanacağını hala bilmiyorsan bence tarih yorumundan uzak durmalısın.

 

çaüğın şartları bir devlet başka devletin topraklarını istila eder. dominyon ya da sömürge yapar, kimliğinden arındırmaya çalışır. Bunu yapmayan devletler ise kendisi sömürge olur. bu tarihin gerçeğidir. burada bir devlet değil çağ yargılanır. doğu bizansı alıp, oranın kültürünü yok etmeye çalıştıysa. batı kudusu alıp, yaşıyan herkesi yok etmiştir.

Gönderi tarihi:

.

Sayın CYRANO,

Çok özür dilerim ama aşağıdaki sebeplerden dolayı sizinle tartışmaya devam edemeyeceğim.

 

1- Sizin fikirlerinize karşı görüşlere tahammül edemiyorsunuz, sizi uyardığım halde nezaket kurallarını aşarak küfürlü konuşuyorsunuz.

2- O şunu yaptı, bu bunu yaptı şeklinde sonu gelmesi mümkün olmayacak şekilde tartışmayı sürdürmeye çalışıyorsunuz.

3- Başka sebeplerde var fakat, tartışmayı bitirmiş olmak için onları yazmamayı uygun gördüm.

 

Son yazdıklarınızı da bu sebeplerden dolayı cevaplayamadığım için, özür dilerim.

 

Kendi açımdan, ben bu konudan çıktım.

Bu yüzden lütfen bana bu topic'te cevap yazmayınız.

Küfürlü hitap etmediğiniz sürece, başka topiclerde, başka bir zaman görüşebiliriz.

 

Saygı ve sevgilerimle. :clover:

Gönderi tarihi:

evrensel.

 

bu forumda ne kadar süredir varsın bilmiyorum . ama ben insanlarla küfür ederek tartışmam. Lütfen haddimizi aşmayalım ve böyle çirkin yakıştırmalar yapmıyalım. Bu foruma katıldığım günden beri. hiç bir mesajım küfür içermez.

 

forum yönetimin "********" karakterleri koyduğu kelimeler küfür içermez her zaman. forum yönetimi yüzlerce kelimeyi bu şekilde yıldızlarla bezer. bu konudaki bilgisizliğinizden kendinize küfür edildiği sonucuna falan varmayın.

 

bu tartışmaya gelince. İlk önce bence hiç kimseye "cevap yazma, vs" tarzı önerilerde bulunma. bu forum da yazılan her kelime eleştireye ve yoruma açıktır. Ve kriter sizin cevap verip vermemeniz değildir. Yazdığınız şeylerle ilgili yapılan yorumalara cevap verirsiniz vermezsiniz, bu size kalmış. zira burada benim muhatabım siz değil, yazdığınız fikirlerdir.

 

Ayrıca " şu şöyle yapmış, bu böyle yapmış" tarzından şikayet ediyorsunuz. bu tarzan şikayet eden birinin, şöyle bir mesajı olamaz dimi.

 

 

Türkleri sevmeyen kesim, genellikle sadece Türklerin yaşadığı bölgelerden çıkanlardır.

Diğer bölgelerde ise Türkleri sevmek veya sevmemek gibi bir takıntı yoktur.

Sevmeyenlere tekrar dönelim.

Mesela, Almanlar gelip bu ülkede, mafya kursa, uyuşturucu satsa, genelevler, batakhaneler çalıştırsa, bırakın onları sevip sevmemeyi acaba bu halk onları bir hafta sağ bırakırmıydı ?

Onların ordaki yaşam tarzları sevilecek nitelikte mi ?

Onları modern Türkiyedeki kentlerde yaşayan, Türkler seviyormu ki, Almanlar nesini sevsin ?

 

Avrupa'da yükselen ırkçılığa gösterdiğiniz sebep bu. yani avruapda yaşıyan türkler, kadın satıyor, uyuşturucu satıyor, kuamrhane ve batakhane işletiyor. bu yüzden avrupalılar onları sevmiyor öyle mi ?

 

birde benim ırkçılık yorumuma bakalım :

 

 

 

 

Avrupanın en saygın aydınları. Avrupada hızla tırmanan ve tehdit edici boyutlara ulaşan Irkçılık ve yabancı düşmanlığı üzerine önlemler aradığı bir dönemde. senin bunu " türklerin yaşadığı bölgelerde türklerin yaptığı faaliyeltere" bağlaman cidden komikten öte gidemez.

 

Sen ne söylediğinin farkında mısın. Avrupa da yaşıyan türkleri, Mafya kadın satıcılığı, uyuşturucu ticareti yle uğraşan bir gürüh olarak yansıtıyorsun. Ve yabancı düşmanlığını buna bağlıyorsun. Irkçı partilerin yükselişi, Fransa ve Avusturya gibi iki büyük avrupa ülkesinde iktidara yürümeleri.

 

Mafyacılık yabancıların işi değildir avrupada. GLADIO vatikan finanslı NATO mafyası. Avrupadaki mafya oluşumları bu örgüte bağlıdır.

 

 

emin ol bu forum, senin tarzını çok gördü. Yani ithamlarda bulunup. bu ithamlara cevap verilince, bu türk reaksiyon gösterenleri.

 

Tekrar söylüyorum benim cevap yazdığım şey bu forumda paylaşılan, yazılan fikirlerdir. Cevap yazılamsını veya yorum yapılmasını istemiyorsan, kendine saklıyabilirsin onları.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.