Φ kralx Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Sevgili arkadaşlar.. Son günlerde dinimize yeni bir saldırı metodunun geliştiridiğini görüyorum.. Sözde müslüman bay x, hadisciler, kurancılar gibi bir ayrıma gidip, Allah Rasülünün sünnetini silmeye kalkıp, bütün hadis-i şerifleri uydurma diye nitelendirip bunlarla amel etmenin ve sünnete uymanın kafirlik olduğunu söyleyen, tüyler ürpertici kan dondurucu dehşet ve çirkin iftiralarda bulunduğunu; Ve bu ifrtiralarını, "Kuran avamında anlayacağı şekide indirilimişir, tefsire gerek yoktur ve bütün tefsirler kuranın orjinalından bağımsız yeni bir kitap ve inanç mesabesindedir" gibi sözler sarfetmesine rağmen kendisi tefsir yapmaya kalkıyor.. Özelikle de ietilerini uzun tutup güya karşısındakini tartışmadan kopartma, büyük bir şey yapmış edasıyla üstün görünme ve çirkin iddialarını baskın tutma yoluna gitmektedir.. Bizler namaz ayetlerinde geçen salat kelimesinin namaz olduğu söylerken, o başka anlamlar ytükleyip kendince tefsir yapıyor... Düşünün..! sizce bir arapmı arapçaya daha vakıftır, yoksa arapça dahi bilmeyen sıradan bir insan.. Araplar neden namaz kılıyorlar onlar neden söylemiyorlar onrca ayette geçen namaz keimesinin başka manaya geldiğini..?? Hiç bir müslüman kabeye put diyemez.. Hiç bir müslüman dinde namaz yok diyemez.. Hiç bir müslüman sünnete ve hadislere küfredemez, onları yok sayamaz.. Bu asırlardır böyleydi.. Sevgili arkadaşlar, ilimden bilgiden kaynaktan ve hatta imandan yoksun bu tür şahısları şuandan itibaren muhatap almamaya karar verdim.. Birkaç arkadaşımında beni uyardığı gibi bizler ne desek boş, karşı taraf ikna olmaz olacakta değildir, tam tersine her sözü islama, peygambere ve hatta bunların nazarında Allaha hakaretten ibaretir.. Bizlerde bu durumda günaha vesile olduyoruz.. Bu tür fikir sahipleri zannımca, ya başka dine mensup yada hiç bir dine mensup değil ama islam düşmanı kişilerdir.. Ve müslüman kimliğine bürünüp daha etkili olma çabasındadır.. Daha öncede söylediğim gibi.. Eşek ağacı dıştan kemirir fakat ağaç daha sağlam kabuk bağlar, ama kurt içten kemirir ve ağacı öldürür.. Burada ateist arkadaşlara en küçük bir taşlama yoktur, ateist arkadaşlar gerçekten gerçekleri arama peşindelerse onarla birlikte bende varım, onlar inanmadan arayacaklar ben inanarak ama bende onlar gibi yaratılışı, Allahın kudretini, büyüklüğünü ve yarattığı canlılardki bu mükemmelliğin görkemini görmeye can atıyorum.. Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Φ selef_61 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 SELAMUNALEYKÜM sayın kral x sanırım kimden bahsettiğini anladım.ben de böyle insanların amçlarının dinlerinin ne olduğunu anlamış değilim.0nlar hep kurandan konuşuyor fakat peygamberimzi hiçe sayıyorlar.bunlar ne kadar kurana inanırlarsa inansınlar peygamberimize itaat etmeden cenneti hak edeceklerinmi sanıyorlar.yazık yazık çok yazık.birde bişey biliyorlarmış gibi uzun uzadıya sayfalarca yazı yazıyorlar.ama bu yazılar insanları sıkmaktan başka hiç bir işe yaramıyor.bence onlarla uğraşmamak lazım. allahın selamı üzerinize olsun amin Alıntı
Φ hoara Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 bakın arkadaşlar peygambere itaatin ne olduğunu haksöz uzun uzun delilleri ile anlatmış. uzun olmasının sebebi delillerin kafanızda yer etmesi kalbininiz tatmin olması içindir. bu delillere cevap veremeyip yazının uzunluğunu demogoji konusu yapmanız hiç hoş değil. komplo teorileri oluşturayacağınıza tercih noktanızı belirleyin. ya Allah katından kesin delil olan kuran ve bu kuranın tanıttığı elçi. ya da atalarınızdan rivayetle ( kulaktan dolma ) gelen dini temel ve bunun uydurduğu elçi modeli. olayı ısrarla elçiyi inkar noktasına çekeceğinize , verilen ayetler ışığında gerçekten elçi hadislerde anlatıldığı gibi bu gün bilinen sünnet disiplinini yapmışmıdır yapmamışmıdır diye sorgulasanız çok daha yararlı olacaktır. çünkü " ahirette kurandan sorguya çekileceğiz" . syg Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 bu yeni bir tehdit unsuru değil. İbni Sina'dan tutun da günümüze kdar yeni yüzleri ve de türleriyle karşınıza çıkacak olan bir fikir farklılığıdır bu. tefrika mıdır? bence çok değil, ama tehlikedir. forumda "hadisçi ve sünnetçi" "mezhepçi" diyerek biz müslümanların birbirimize dair savunma ve savları gitgide artıyor. bunu görmek üzücü. fakat şu da bir gerçek ki bu hal durağan bir kitle (ya da yığın)den evladır. hadisi ve sünneti inkar hususunda arkadaşların "rivayet" sistemine olan güvensizliği ilk sırada. ancak bi kısmı "Peygamber devrinde de yaşasam ben kendi okuduğum (yani Kuran'ın bizzat kendisi) ile ilgilenirdim. işte bu noktada ortaya tuhaf bir peygamber inancı çıkmış oluyor. Peygamber bir "taşıyıcı" veya "postacı" konumuna düşüyor, başka da bir özellik isnad edilmiyor kendisine. nahl suresi :44... İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik. (diyanet meali) 44- ... Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler. (Elmalılı meali) "açıklama" fiilinin faili Peygamberin bizzat kendisidir. öyle ki o kalem suresinde "Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. " diyerek vurgulanan bir isimdir. ve diğer peygamberlerin de ahlakları ve kemal vasıfları vurgulanmıştır. görevi sadece taşıyıcılık olan bu insanlar neden ayetleri işgal etsin? teori ve pratik birlikte oldukça çok daha güçlüdür. kabul etseniz de etmeseniz de Peygamberler pratik sahanın otoritesidirler. teoriyi yalnız bırakırsanız ortaya yüzlerce pratik çıkar nitekim Resulullah (sav) vefatına muteakip durum böyle olmuştur. yine de sünneti reddetmektense ihtimaller üzerinde kafa yormanın evla olduğu ayrı bir gerçeklik. hadisi ve sünneti reddetmenin altında yatan en büyük sebep psikolojik bence. bi kaç kitap okuyup "ben tamamımdır, tutmasın kimse beni" düsturuyla önüne geleni ardına atma temayülleri. peki neden Kuran'da peygambere önem verilmiştir? ve dahi onları övmüştür? -haşa- kompliman mıdır ayetlerde geçen? bunu da düşünmeli... Alıntı
Φ Terapi Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 KUR'ANI ÖĞRENMEK İÇİN HADİS OKUYUN Prof. Dr. İbrahim Canan, Kur’ân âyetlerinin açıklanmasında Hadisin yerini hiçbir şeyin dolduramayacağını Kenan Demirtaş'a anlatıyor. İslâm tarihinde çözülmelerin yaşandığı ve Kur’ân ruhundan uzaklaşıldıgı zamanlar âlimler çıkış yolunu Sünnetin içinde aramışlar ve orada da bulmuşlardır. Çünkü Kur’ân’ı en iyi anlatan şüphesiz Peygamberdir. İşte Hadis ve Sünnet konusunda uzman olan Prof. Dr. İbrahim Canan bize bu yolu anlattı ve hadisleri tefsir açısından değerlendirdi. Bilindiği gibi Prof. Dr. İbrahim Canan, ilâhiyat camiasında birçok ilim adamının yetişmesine vesile olmuş bulunmaktadır. Bu arada Sünnetle ilgili birçok eser yazmış ve özellikle Kütüb-i Sitte gibi büyük bir hadis külliyatını tercüme ederek milletimize Peygamber çizgisini anlatmıştır. İslâm âlimlerinin hepsi, Kur’ân’ı açıklamada Peygamber (a.s.m.) sünnetini birinci kaynak olarak görmüşlerdir. Bunun dayandığı bir gerçek var mı? Evet, peygamberlik görevi sadece Kur’ân’ı getirmekle bitmez; onu açıklamak, izah etmek ve nasıl tatbik edileceğini göstermek, onun görev sınırları içindedir. Meselâ şu âyetler onun İlâhî görevlerinden bir kısmını belirtiyor: “Hak dini onlara açıklasın diye, her peygamberi Biz kendi kavminin lisanıyla gönderdik.”(İbrahim Sûresi,14-4) “O kimseler ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de vasıflarını yazılı buldukları ümmî peygamber olan Resulullaha uyarlar. O peygamber ise kendilerini iyiliğe sevk edip kötülükten sakındırır; temiz ve güzel nimetleri onlara helâl, habis olanları ise haram kılar; daha önce kendilerine yüklediğimiz ağır yükleri ve üzerlerindeki bağları onlardan kaldırır. İşte ona îmân eden, ona hürmet eden, düşmanlarına karşı ona yardımda bulunan ve onunla indirilmiş olan nûra uyanlar, kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir.”(A'raf Sûresi, 7-157) “Allah ve Resulü bir meselede hükmünü verdiği zaman, bir mü’min erkeğin yahut bir mü’min kadının artık işlerinde başka bir yolu seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne isyan ederse, apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” (Ahzab Sûresi ,33-36) “Hayır! Rabbine and olsun ki, onlar, aralarındaki anlaşmazlıklar için senin hükmüne müracaat edip, sonra da verdiğin hükme gönüllerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle râzı olup uymadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa Sûresi, 4-65) “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Kim bundan yüz çevirirse, seni öylelerinin üzerine muhâfız olarak göndermedik; sen ancak doğru yolu gösterip tebliğ etmekle mükellefsin.”(Nisa, 4-80) “Peygamber size ne emretmişse alın, neyi yasaklamışsa ondan da kaçının. Allah’tan korkun. Muhakkak ki Allah’ın azâbı pek şiddetlidir.”(Haşir Sûresi, 59-7) “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir” (Âl-i İmran Sûresi, 3-31) Evet, buna benzer âyetler Peygamberimizin (a.s.m.) görevini, sadece Kur’ân’ı insanlara getirmekle sınırlı olmadığını belirtiyor. Bunu biraz açabilir miyiz? 1. Efendimizin bir görevi özet şeklinde olan âyetleri açıklamaktır: Meselâ Kur’ân “Namaz kılın” diyor, ama namaz nasıl kılınacak? “Rükû ve sücud yapın” diyor, ama rükû ve sücud nasıl yapılacak, teferruat vermiyor. Kıyam nasıl yapılacak, ayrıntı yok. İşte Peygamberimiz “Ben nasıl namaz kılıyorsam öyle kılın” diyerek âyet-i kerimeyi şekil ve muhteva olarak açıklıyor ve nasıl tatbik edilebileceğini gösteriyor. Namaz, oruç, zekât, hac gibi Kur’ân-ı Kerimde mücmel (özet) olarak gelip açıklanmayan emirleri Peygamberimiz açıklıyor. 2. Efendimizin görevleri arasında, anlaşılması zor olan âyetleri açıklamak da vardır. Meselâ âyet-i kerîmede, “Onlara karşı gücünüzün yettiği her türlü kuvveti ve cihad için ayrılıp eğitilmiş atları hazır tutun ki, onunla Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve bunlardan başka sizin bilemediğiniz, fakat Allah’ın bildiği düşmanlarınızı korkutasınız” (Enfâl Sûresi,8-60) buyuruluyor. Bu âyette “Kuvvet ve savaş atlarını hazır bulundurun” tabiri geçiyor. Sahabe Peygamberimize sormuş: “Kuvvet nedir?” Peygamberimiz, “Bilin, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır, kuvvet atmaktır” diye üç defa tekrar etmiştir. Her devrin değişen atma vasıtalarına süratle, vakit kaybetmeden ayak uydurmamızı emir buyurmuştur. 3. Sonra Kur’ân-ı Kerimin mutlak ve âm (sınırsız ve genel ifadeli olan) âyetlerini takyitle tahsis ediyor, yani onlara sınır getiriyor. Meselâ, “Allah alışverişi helâl, faizi ise haram kıldı”(Bakara Sûresi,2-275) buyuruyor. Bu âyet-i kerîmeye göre her şeyin alışverişi helâldir. Ama Peygamberimiz buna bir sınır getirerek domuzun ve içkinin alışverişini yasaklamıştır. Demek meşru alışverişin sınırlarını bu şekilde açıklamış oluyor. Diğer bir örnek ise şu âyet-i kerimedir: “İman eden ve imanlarına zulüm bulaştırmamış olanlar—korkudan emin olmak işte onların hakkıdır ve doğru yola eriştirilenler de onlardır.”(En'am Sûresi,6-82) Sahabe bu âyet gelince telâşlanıp Peygamberimize sormuş: “Hepimiz nefsimize zulmediyoruz. Yâ Resulallah, bizde zulme düşmeyen var mı?” Peygamber (a.s.m.) “Şirk pek büyük bir zulümdür” âyetini hatırlatarak buradaki zulmün şirk olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla bu neviden olan Kur’ân-ı Kerimdeki anlaşılması zor olan âyetleri Peygamberimiz açıklıyor. 3. Sonra Kur’ân’da olan meseleler ayrıca Peygamberimiz tarafından tekraren teyit ve te’kid edilmiştir. Böylece onun daha iyi anlaşılması sağlanmıştır. Bu da bu sadette söylenebilir. 4. Peygamberimizin bir de şâri’ yönü, yani, Kur’ân’da olmayan hükümleri koyma yetkisi var. Meselâ, yiyeceklerden haram olanların isimleri iki âyet-i kerimede belirtilir. Ama onların hiçbirisinde eşek eti geçmez. Peygamberimiz Hayber Seferi sırasında, ehlî (evcil) eşek etini haram etmiştir. Bunlar niçin Kur’ân’da açıklanmamış da Peygamberimize bırakılmıştır? Kur’ân bütün teferruatı verseydi ciltlerle dolu bir kitap olurdu. Halbuki bu da Kur’ân’dan istifademizi zorlaştırır. Bu bakımdan meselelerin bir kısmının açıklamasını Peygamberimize bırakmıştır. Peygamberimize bıraktırmasının da ayrıca birtakım maslahatları var. Çünkü birtakım meseleler zaman içerisinde neshedilmiş, yürürlükten kalkmıştır. Hem hadislerin bir kısmı bize zayıf hadisler şeklinde gelmiştir. Bu zayıf hadislerle amel ihtilâf getirmiştir. İhtilâf ise ümmet için rahmettir. Halbuki Kur’ân-ı Kerimde kesin olarak bütün bu meseleleri zikretmiş olsaydı, orada ihtilâf etme şartımız azalırdı. Dinimizin gelişen zamana ve toplum şartlarına göre esnekliği azalabilirdi. Halbuki dinimizin üstün bir yönü—kanatimce—zamana ve zemine göre yeni yorumlara imkân tanımasıdır. Bu güzel birşeydir. Hattâ dahası var. Peygamberimiz de âlimlere bir marj bırakmıştır. Dinimizin güzelliği bu. Âlimler Kur’ân-ı Kerim ve Sünnetten hareketle hüküm koymada birtakım temel kaideler belirtmiş ve usul koymuştur. Âlimler bu usullerle yeni meseleleri yoruma kavuşturuyor. Böylece başka şeriata ve kültür sistemine ihtiyaç hasıl olmadan, kanun alma ihtiyacı duymadan yeni şartlara göre kanunlarımızı kendimiz koyabiliyoruz. Nitekim Osmanlının son dönemlerine kadar bütün ortaya çıkan yeni ihtiyaçlarımız kendi değerlerimiz çerçevesinde kanunlaştırılmış, Kur’ân ve Sünnetten çıkartılmıştır. Halkımız hadislerle Kur’ân-ı Kerimi nasıl öğrenecek? Meselâ Yâsin Sûresini hepimiz çok okuyoruz. “Peygamberimiz acaba bu sûreyi nasıl tefsir etmiş” diye öğrenmek istesek, bunu nereden bulacağız. Bir usulü, yöntemi var mı bunun? Öncelikle Kur’ân, Kur’ân ile tefsir edilir. Çünkü bir âyet diğer bir âyeti açıklar. Bir konu bir yerde bir yönü anlatılır, diğer bir yerde diğer bir yönü anlatılır ve hakeza. Fakat Peygamberimizin de Kur’ân’la ilgili çokça tefsiri vardır. Buharî’nin en geniş bölümlerinden birisi Tefsir’dir. Tirmizî’nin en geniş bölümlerinden birisi yine Tefsir bölümüdür. Kaldı ki Buharî ve Tirmizî’de yer almayan tefsire müteallik hadisler, başka kaynaklarımızda verilmiştir. Ben bazan matematiği uygulayarak diyorum ki: bir doğru iki noktadan geçer. Aynı şekilde Kur’ân-ı Kerimden çıkaracağımız bir mânâda Kur’ân-ı Kerim çıkış noktasıdır. İkinci bir nokta olarak Hadise atıf yapmazsak, o zaman o tek noktadan binlerce görüş çıkabilir. Halbuki din nedir? Tevhid, birlik, beraberlik dinidir. O âyetten herkes kendi kafasına göre bir yorum değil, gerçeğe uygun yorum çıkaracaktır. Acaba Peygamber ne demiştir, ona bakacağız. Peygamber sözlerinde yoksa, acaba Sahabe ne demiştir, Tabiîn ne demiştir, Etbeuttabiîn ne demiştir, onlara bakacağız. Onlar Kur’ân’ı aslına uygun şekilde anlama şansına bizden daha çok sahipti. Hadislere ne derece güvenilir? Hadislere güvenmemek için bir sebep yok. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kur’ân-ı Kerim insanları Peygamberimize yöneltiyor, “Onun getirdiğini alın, onun yasakladıklarından kaçının” diyor. Yani Kur’ân ikinci bir kaynağı olarak devamlı şekilde Peygamberimizi nazara veriyor. İkincisi Peygamberimiz kendisini öne sürüyor, Sünnetine dikkat çekiyor ve Sünnetle bu işin yürüyeceğini Peygamber Efendimiz ifade ediyor. Meselâ Peygamberimiz Hz. Muaz’ı Yemen’e gönderiyor. “Orada ne ile amel edeceksin” diyor. Hz. Muaz “Kur’ân’la amel edeceğim” diyor. “Kur’ân’da bulamazsan?” diye soruyor Peygamberimiz. “Sizin sünnetinizle,” diyor Hz. Muaz. “Sizin sünnetinizde bulamazsam, içtihadımla” diyor. Peygamberimiz bundan çok memnun kalıyor. İslâm ulemasının hepsinin elinde delildir bu hadis. İçtihadın gerekli olması hususunda, Sünnetin delil olması hususunda bu delildir. Dolayısıyla Resulullahın sağlığında Sahabe ikinci kaynak olarak hadisi bilmektedir. Hz. Ömer anlatıyor: “Ben emsalim bir kardeşimle münavebe yaptım. Bir gün o tarlaya gidiyor tarla işlerini yürütüyor, ben Resulullaha gidiyorum, orada Resulullahı dinliyorum. Akşam gelince emsalim olan kardeşime o gün Resulullahtan gördüğümü, duyduğumu anlatıyorum. Ertesi gün ben tarlaya gidiyorum, emsalim kardeşim Resulullahı takibe gidiyor, duyduğunu, gördüğünü akşam bana anlatıyor. Böylece Peygamberimizi her gün yakından takip etme fırsatı buluyoruz.” Bir Sahabî diyor ki: “Ben Resulullahtan her duyduğumu yazardım. Bana dediler ki, ‘Resulullah da bir insandır. Bazan öfkeli halde konuşur, bazan sükûn halinde konuşur. Herşeyini yazmak doğru değildir.’ Bunun üzerine vazgeçtim. Ama duyduklarım aklımda kalmaz hale geldi. Onun için yine Peygambere gidip durumu anlattım. ‘Yâ Resulallah, senden güzel şeyler işitiyor ve bunları yazıyordum. Fakat Ensar böyle böyle söyledi. Bunun üzerine vazgeçtim. Ama şimdi yazmayınca da rahatsızım, ne yapayım?’ dedim. Resulullah mübarek ağzını göstererek ‘Bundan haktan başka birşey çıkmaz, yaz’ buyurdu.” Yine Resulullaha uğrayanlar oluyor ve hafızalarından şikâyet ediyorlar. Peygamberimiz onlara “Sağ elini yardıma çağır” buyuruyor, yazmalarını söylüyor. Bir başka şey daha söyleyeyim. Enes (r.a.) çok hadis rivayet edenlerin arasında yer alır ve Müksirûn denilen yedi kişiden biridir. Müstedrek’te rastladığım bir hadiste Hz. Enes diyor ki: “Ben Resulullahtan gündüzleri hadis yazar, geceleri tashih etmesi için ona okurdum.” Yani, Peygamberimiz onun yazdıklarını düzeltiveriyor. Ondan sonra hadis ilminde talebelerin öğrendiği hadisleri hocalara götürüp okuması, arz etmesi söz konusu olmuştur. Talebe yazdığını, ezberlediğini hocanın önünde okur, hoca onu tashih ederdi ve öyle icazet alınırdı. Bütün hadislere Kur’ân tefsiridir diyebilir miyiz? Evet. Peygamberimiz (a.s.m.) yaşayışı ile Kur’ân-ı Kerimi pratiğe dökmüştür. Dolayısıyla Kur’ân’ın insanlardan istediği ideal hayat tarzı ve şekli Peygamberimizde kendini göstermektedir. Bunu eğer kulluk noktasından ele alırsak, Allah’a karşı kulluğumuzun nasıl olması gerektiğini en mükemmel şekilde Peygamberimiz göstermiştir. İbadetlerin hepsini Peygamberimiz en mükemmel şekilde yerine getirmiştir. Peygamberimizin kulluğu, Kur’ân-ı Kerimin bizden istediği kulluğun en mükemmel şeklidir, bütün yönleriyle. Beşerî münasebetler de öyle. İnsanlarla ve komşularıyla olan münasebetlerinde en güzel örnekleri göstermiştir. Karı-koca münasebetlerinde en güzel karı-koca münasebetlerini ortaya koymuştur. Çocuk terbiyesinde, çocuklara karşı nasıl davranılması gerektiğini göstermiştir. Demek ki Peygamberimiz (a.s.m.) bütün hayatının her safhasında, her kesitinde, her karesinde en güzel örnek olarak Kur’ân-ı Kerimin idealini temsil etmiştir, yaşamıştır, göstermiştir. Müslümanlar bunu imkânları nispetinde aynen Peygamberden alabilirler. Bir hadiste Hz. Ayşe Peygamberimiz ahlakını “Onun ahlâkı Kur’ân ahlâkıydı” diye ifade ediyor. Dolayısıyla Peygamberimiz ahlâk yönüyle de Kur’ân-ı Kerimin ahlâkını şerh etmiştir, açıklamıştır. Belki hepsini kelama dökmemiştir, ama fiile dökmüştür. Onun her sözü, her fiili ve her davranışı, Kur’ân-ı Kerimin ruhunun tefsiridir. Diğer yandan, eski milletlerle ilgili kıssalara da açıklama getirmiştir. Hz. İbrahim’in bazı Kur’ân’da olmayan meselelerini Peygamberimizin hadislerinde bulabiliyoruz. Demek ki, Kur’ân’ın temas ettiği, insanlığa getirmek istediği, vermek istediği, hukuk olsun, ahlâk olsun, yaşayış tarzı olsun, bütün derslerin hepsini Peygamberimizin hayatında, bazan sözleriyle, bazan fiilleriyle, bazan tahlilleriyle bulabiliyoruz. Şimdi Kur’ân-ı Kerimde “Yiyin, için, israf etmeyin” buyuruluyor. Başka bir âyette de, tebziri yasaklıyor. tebzir, israfın kardeşidir. Şimdi bu iki âyeti daha iyi anlamak için Peygamberimizin uygulamasına bakalım: Efendimiz israfa gayet net bir sınırlama getirmiştir ki, bunun en canlı örneği abdesttir. Abdest alırken suyu israf etmemek için ölçülü kullanırdı. Üç avuç suyla organları yıkamayı emir buyurmuştur. Fazlası mekruhtur. Bu miktarla sınırlamış Peygamberimiz. Sahabe şaşırıyor ve diyor: “Yâ Resulallah, suyun tasarrufu için mi?” “Hayır,” diyor Peygamberimiz. “Nehir kenarında olsan bile organlarını üçer defa yıkayacaksın.” Ben hadislerde gördüm, Ebu ed-Derdâ’dan gelen bir rivayet: “Birgün Peygamberimiz bir yere giderken nehre rastlamış. Oradan bir kap su getirmişler Peygamberimize. O da onunla abdest almış ve bir miktar su artmış. Biz olsak o suyu şöyle etrafa serpiveririz. Halbuki Peygamberimiz buyuruyor ki: ‘Gidin, bunu nehre boşaltın. Ola ki ileride bir canlının kursağına gıda olur.” Bir de, fazla yesek, fazla konuşsak, zamanımızı boş yere geçirsek, israf yapmış oluruz. Bunlar da bizim geri gelmeyecek israflarımız. Veya bir kibrit çöpünün yakılması da israftır. Bunlar da mekruhtur. Günde beş defa abdest alırken suyun israf edilmemesiyle, tabiata karşı saygı dersi verilmiştir. İsrafın hayatın diğer alanlarında da ciddî bir mesele olduğu, abdest örneğiyle ders veriliyor. Şimdi, “İsraf etmeyiniz” âyet-i kerimesinin açıklanmasına bakınız. Demek âyet-i kerimeyi okuduğumuz zaman bu âyetlerin hadis-i şeriflerde nasıl açıklandığına bakmamız lâzım. Hadis kültürümüz ne kadar geniş olursa Kur’ân-ı Kerimi o nisbette anlamış oluruz. Ben sonuç itibarıyla şöyle bir şey söyleyebilir miyim? Kur’an-ı Kerimden bir ayet okuduğumuz zaman, bunun anlamını meallerden ve tefsirlerden öğrenmeye çalışacağız. Ancak bununla yetinmeyeceğiz, hadis kültürümüzü çoğaltacağız. Bol miktarda hadis öğrenerek bunlarla hayatımızı şekillendireceğiz. Bu şekilde Kur’ân’ı okuduğumuzda onun anlamını Efendimizden bizzat öğrenmiş gibi olacağız. Kesinlikle. İşte bunu anlayan âlimlerimiz, meselâ Taberî, bir âyetle ilgili aklına ne kadar hadis gelmişse hepsini yazmıştır. Taberî tefsirinde çok hadis naklediyor diye bazıları tenkit bile etmiş. Kırk ciltlik tefsirinin büyük bir bölümü hadislerle doludur. Ama hadislere baktığımız zaman, âyetleri daha iyi anlıyoruz. Çünkü hadisin verdiği nur başka, kendi tefekkürümüzle çıkartacağımız mânâ başka. Benim görüşüm, Kur’an-ı Kerimi hadislerle anlamaya yönelmek en güzeli Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Sadece hadisleri,sunneti,kısacası peygamberi inkar etmekle yetinmeyip namazı,haccı,kurbanı,vs.vs dinin neredeyse farz olan tüm ibadetlerinide inkar ediyorlar üstelik bu inkarı yaparken akıl almaz tuhaf benzetmeler ve çirkin yakıştırmalar yapıyorlar hepsinden ilginci bunları yapan arkadaşların ben müslümanım demeleri.Müslüman olmak demek müslümanlığın tüm şartlarınıda kabul etmek demektir. Ben kendimce vahabi yada selef midirler diye çok düşündüm ama dikkat ediyorum okuduğum hiç bir kaynakta bu çeşit bir tanımlama yok"nesin sen?diye sorulduğunda"ben müslümanım"cevabını almak hepsinden tuhaf bir çelişki, dine akılları sıra yeni bir boyut yeni bir tanımlama getirme derdi olan bu kişilerin neden asıl amaçlarını ve hangi düşünceye hizmet ettiklerini itiraf edemedikleride ister istemez akıllara soru işareti düşürüyor.. Bütün hayatlarını islamı en ince noktasına kadar araştırmaya adamış tüm tefsircileri,muhaddisleri elin tersiyle itip onların tüm söyledikleri yanlış deyip işte size asıl doğrular diye dayatılması ve kendi bildiklerini ki neyi ne kadar bildikleride şüpheli ya bence hasta bir ruh halinin göstergesinden başka bişey değil. Bu yüzdendir ki bende kralx arkadaşımızın dediği gibi ki biz bunu daha öncede konuşmuştuk kendi aramızda bu arkadaşların yazılarını dikkate almayıp cevap vermeyip onlara söz hakkı doğmamasından tarafım. Ne ateist ne teist nede deist kavramına ters düşen bu arkadaşları en iyisimi kendi haline bırakıp onlara bol şans dilemek. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Sevgili Su damlası olaya iyi niyetli yaklaşımının farkındayım.. Hüsnüzanda gibisin, "tefrika mıdır? bence çok değil, ama tehlikedir." sözünden de bu anlaşılıyor.. Bakın karedeşim bu x dediğim şahıs şuhedanın da dediği gibi hacdan kurbana zekattan namaza hepsini inkar ettiği gibi kabe-i şerife put deme talihsizliğini göstermiştir.. Tarihte bu fikirlere benzer akımlar olmuştur.. Meshepsizler, vehhabiler, teymiyyeciler, abduhçular gibi.. Ama bu olay daha da farklı ya.. Onlar hiç değilse kabeye put demiyorlardı.. Peygambere postacı demiyorlardı.. Sizi bilmem ama bana öğretilen dine göre herhangi bir farziyeti inkar dinden çıkarır.. Bu tür insnaları muhatap almıcamı yukarda belirtmiştim.. Fakat almasanda olmuyor kardeş.. Bak hemen biri savunmaya geçmiş ve bizleri delillere cevap verememekle suçlamış.. Be adem oğlu hangi deliliniz cevapsız kaldı, daha doğrusu deliliniz nerede.. Salat geçen ayetlerdeki salat'ı namaz değildir diye yorumlamanız delilmidir yoksa kendinizin uydurma tefsirimidir.. Sizler Arabi dilin ne kadarına vakıfsınız, siz Arapça gramer biliyormusunuz... Siz inen ayetlerin, ne zaman nerede, ne sebeple indiğini, mana-i muradisini, mana-i işarisini biliyormusunuz.. Sizin dini altyapınızda demir varmı..? Yoksa kaçak çimento ve üçbeş tellemi bağlı.. Arkadaşlar soruyorum bir tarihi vesikaya ulaşmak, bir tarihi olaydan haberdar olmak için o tarihi olayın zamanımıza aktarılması lazım değilmidir.. Peygamberin nasıl yaşadığını bilmek için gökten zenbille inecek olan bir kitapmı bekliyeceğiz.. Peygambere ait bazı özellikler ve hayatından kıssalar Kuran-ı kerimden ne kadar anlatılmıştır.. Biz onun gibi yaşamak için, onun nasıl yaşadığını nereden öğreneceğiz.. Yemin ediyorum muhatap almaya değmeyecek iddia bunlar ama duramıyorum arkadaşlar napayım... Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Φ berceste Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Arkadaşlar bu kişilerin amacı Peygamberimizi ve İslamı sözde! gerçek konumuna getirmek... Sözde bidatları dinden çıkarıp asıl kendi islam ile asla bağdaşmayan bidatlarını sokmaktır.... Ömer öngüt ve yandaşlarını hatırlatıyor bana bu tavırlar... Yaptıkları sadece islamın esaslarını bidat gibi göstererek , binayı tabandan yıkma çabası! Bu tip insanlar her zaman var ve olacak malesef... En iyisi çok gerekli olmadıkça cevap vermemektir... Aksi halde boş polemiklerden öte geçmiyor bu dialoglar... Alıntı
Φ DreadHead Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Sevgili kardeşler Peygamberimizin gerçek sünneti hepimiin için en güzel veen doğru yoldur.Buna karşı bir söz söyliyecek birisini ben de dikkate almam.Bunu önce bir yazalım da içiniz rahat etsin.Şimdi gelelim hadislere.Sevgili kardeşler elli sefer yazdım.Lütfen şuna bir cevap verin.O hadis kitaplarında geçen bir hadis te "benden Kuran dışında bir söz yazmayın kim benden Kuran dışında bir söz yazmışsa onu imha etsin" Hani nerde peygambere itaat?ortalıkta gezinen hadisler de ne oluyor bu sözden sonra çelişki daha baştan başlıyor biir kere.Ben bütün hadisler kesinkez uydurmadır demem.Ama Kuran'a uymayan Kuran'la çelişen ve bunun yanında bunun yanında Kuran' ek bir yasak veya emir getiren hadislerin hepsi yemin billah, cehennemin en dibine gideyim ki yalandır.Yalan derken peygamberimizin söylemediğidir.Peygamberler Allah'tan aldıkları vahye ters söz söylemezler.Şimdi gelelim işin öteki yüzüne hadisleri dinin hükümleri gibi görme olayına.İşte bu çok tehlikeli.Sevgili dostlar Allah'ın hükümleri Kuran dadır.Hadisler gerçek dahi olsa dinin hükümleri değildir.Hükmü dinde yanlız Allah verir.O hükümler Kuran'dadır.Allah'tan başka birisini dinde hüküm koyucu,örneğin yasak koyucu olarak görürse o kişiyi Allah'ın hükmüne ortak eder.Hükme ortak edilen kişi peygamber de olsa değişmez mezhep imamı olsa da değişmez sokaktan geçen bir adam olsa da değişmez.Hepsi şirktir.Artık biraz düşünün burda peygambere karşı bir tavır almak gibi bir olay yoktur.Bu benim haddim de değildir.Amaç dinimizi yalanlardan temizlemektir. Yusuf 67. "Yakub şunu da söyledi: "Oğullarım, birtek kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben, Allah'ın takdir ettiği birşeyi sizden savamam, hüküm yalnız Allah'ındır. Yalnız O'na dayandım ben, yalnız O'na güvenip dayansın tevekkül sahipleri." Bakın sevgili dostlar Yakup peygamber oğullarına diyor ki "bir kapıdan girmeyin ayrı ayrı kapılardan girin bu daha güzeldir."Onlara öğüt veriyor.Ve sonra ekliyor "ben bunu dedim ama Allah böyle bir yasak getirmemişse bu size serbesttir.İsterseniz aynı kapıdan da girebilirsiniz."Allah'ın yasak etmediğini ben nasıl yasak ederim" diyor.Hüküm yanlız Allah'ındır diyerek.Peygamber de olsa Allah'tan başka hiç kimsenin dine hüküm koyamayacağını bizlere açıklıyor.Sevgili dostlar olayı dilim döndüğünce açıklamaya çaıştım. Her şeyin olduğu bunun en doğrusunu Allah bilir. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 En doğrusunu Allah bilir ama "benden Kuran dışında bir söz yazmayın kim benden Kuran dışında bir söz yazmışsa onu imha etsin" hadis-i nin kaynağını bilmiyorum, hadi sağlam kaynaktan olsun.. Kuran ahlakından gayri birşey yazmayın, benden kuran ahlakı yada kuran dışı bir söz çıkarsa yazmayın demiş olamazmı.. Peygamberlerin sıfatları gereği onlar yalan söylemezler hata da yapmazlar fakat bunu bir alçakgönüllülükle söylemiş olamazmı.. Belkide bu hadis uydurma olamazmı.. Ayrıca burada hiç kimse hadislere hüküm gözüyle bakmıyor.. Sünnetin uygulanmasında sevap vardır terkinde bir günah yoksa da peygamberimize saygısızlık ve şefaatten mahrum kalma tehlikesi vardır.. Tekrar ediyorum en doğrusunu Allah bilir, niyetimiz Allah için en doğru itikadi ve en temiz amelleri bulup seçmektir.. Saygılar-sevgiler.. Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 evet öyle bir hadisi şerif var ancak hadislerde zaman önemlidir. nitekim o dönemde Kuran hâlâ tamamlanmamıştı ve insanların başka bir nüshalara yönelmeleri karışıklıklara sebep olacaktı. ayrıca yazı ilmi çok gelişmemişti. nitekim daha sonradan bu tehlike ortadan kalktığında pek çok sahabeye Peygamber efendimiz bizzat yazmalarını önermiştir. "Buhari tarafından nakledilen rivayetten öğrendiğimize göre Huzaalılar Mekke'nin fethi sırasında, daha önce öldürülen bir Huzaalı ya karşılık Beni Leysten birini öldürmüşlerdi. Bu hadise efendimiz (s.a.v.)'e haber verilince devesine binmiş ve Mekkelilere hitaben, Mekke şehrinde adam öldürmenin, hatta dikenini kesmenin, yitirilmiş malına el uzatmanın kendisi için bile haram kılındığına dair bir hutbe irad etmiştir. Hutbeyi dinleyen Ebu Şah isminde bir Yemenli Hz. Rasulullah (s.a.v.)'e başvurarak hutbenin kendisi için yazılmasını istemiş, efendimiz (s.a.v.) de "Ebu Şah için hutbeyi yazınız" demiştir.(Buhari 1/36 ebu davud 2/286) Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edilen bir hadise göre, ismi açıklanmayan bir sahabi, efendimiz (s.a.v.)'e hafızasından şikayet etmiş, Efendimiz (s.a.v.) de ona "elinden yardım iste" yani "yaz" demiştir.(takyidul ilim s:65) Rafi bin Hadie'de, hadis yazmak için Hz. Rasulullah (s.a.v.)'den izin istemiş ve "ya Rasulullah senden bir çok şeyler istiyoruz; onları yazalım mı?" demiş Efendimiz (s.a.v.) de "yazınız, bir beis yoktur." buyurmuştur.(takyidul ilim s:72) Ebu Hureyre (r.a.)'nın "Efendimiz (s.a.v.)'in ashabı içinde, Abdullah ibni Amr (r.a.) müstesna, benden daha çok hadise sahip olan yoktu. Abdullah (r.a.)hadisleri yazardı, ben ise yazmazdım" (Buhari 1/36) demesi Abdullah ibni Amr (r.a.)'ın hadis yazdığına delalet ettiği gibi, işi, Efendimiz (s.a.v.)'den aldığı müsaade ile yaptığını gösteren rivayetler vardır. Bu rivayetlerden birinde Abdullah (r.a.) şöyle anlatır. "Efendimiz (s.a.v.)'den işittiğim herşeyi yazardım. Gayem bunları ezberlemekti. Ashab beni bu işten menettiler ve sen Rasulullah (s.a.v.)'den her işittiğini yazıyorsun; halbuki o bir beşerdir ve rıza halinde olduğu gibi, gadap halinde iken de konuşa bilir, dediler. Bunun üzerine yazma işini durdurdum. Sonra onların sözünü efendimiz (s.a.v.)'e naklettim. Bana; yaz, Nefsim yedi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki,benden yalnız hak (doğru) olan sadır olur" (ibni hanbel musned 10/21 ebu davud 2/86) buyurdu. Abdullah İbni Amr (r.a.)'ın hadis yazmak için efendimiz (s.a.v.)'den izin aldıktan sonra yazmaya başladığını ve bin kadar hadisi ihtiva etmektedir. devamı için :http://www.hafizonline.com/makale_tr/hadis/hadislerin_yazilmasi.htm" kitap olarak: Hadis I-II yazan: Prof. dr. Ali Yardım. Sayın Kralx uyarınız için teşekkür ederim. malesef haklı olan sizmişsiniz. Rabbim hayreylesin. selam ve dua ile.. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 "evet öyle bir hadisi şerif var ancak hadislerde zaman önemlidir. nitekim o dönemde Kuran hâlâ tamamlanmamıştı ve insanların başka bir nüshalara yönelmeleri karışıklıklara sebep olacaktı. ayrıca yazı ilmi çok gelişmemişti. nitekim daha sonradan bu tehlike ortadan kalktığında pek çok sahabeye Peygamber efendimiz bizzat yazmalarını önermiştir. " Çok teşekkürler Su damlası bu yönüyle hiç düşünmemiştim.. Çok mantıklı... Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 evet Sayın Kralx. kaldı ki o dönemde malumunuz kağıt bulunamıyordu, papürüs yaprakları, kemiklerden faydalanılıyordu. bi rivayete göre ayetlerin yazıldığı bu parçalardan birinin köşesine sahabelerden birinin hadis yazdığını gören Peygamber efendimiz (sav) sinirlenip "benden Kuran dışında bir söz yazmayın kim benden Kuran dışında bir söz yazmışsa onu imha etsin" buyurmuştur. sebepler bazen sonuçlardan daha önemlidir. selam ve dua ile... Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Geçekten çok teşekkür ederim sudamlası.. Aslında bu hadisi araştırdığımda sahih hadisler kategorsinde yer aldığını gördüm.. İçindne çıkmaya çalıştım ama bir anlam veremedim.. Farklı yorumlar getirdim.. Ama Allah rasülünün sevgisi ağır bastı da hüsnüzanla hareket ettim.. Sayenizde bir dönümnoktası daha geçiriyorum.. Belki size hafif bir mesele gibi gelebilir ancak benim için çok büyük bir mesleydi.. Hiç düşünemediğim ve ummadığım tarzda bir aydınlanma oldu.. Tekrar tekrar teşekkür ederim.. Saygılar-sevgiler sudamlası.... Alıntı
Φ haksöz Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Bakara 170 Onlara : Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler? Maide 104 Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve Resul'e gelin" denildiği vakit, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter" derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi? Araf 28 Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? kalem 35- Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç? 36- Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz? 37- Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz? (hadis,fıkıh,siyer,sünnet) 38- O kitapta, "beğendiğiniz her şey sizindir" diye mi yazılı? 39- Yoksa, "ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var? 40- Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi? 41- Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler. 42- O gün işler zorlaşır ve itaate davet edilirler. Fakat güç yetiremezler. 43- Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de itaate davet ediliyorlardı. 44- Bu sözü (Kuranı) yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız. 45- Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır. 46- Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar? 47- Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar? Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Maide 104 Onlara, "Allah'ın indirdiğine VE Resul'e gelin" denildiği vakit, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter" derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi? neden sadece "Allah'ın indirdiğine" denmemiş Haksöz? Alıntı
Φ haksöz Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Maide 104 Onlara, "Allah'ın indirdiğine VE Resul'e gelin" denildiği vakit, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter" derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi? neden sadece "Allah'ın indirdiğine" denmemiş Haksöz? Tevbe 1- Allah'dan ve Resulü'nden bir ültimatomdur bu, kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklere: Neden sadece Allahtan denmemiş.Yoksa müşriklere verilen bu ultimatomu Allah tek başına karar vermekten aciz kaldığı için peygamber ile beraber oturarak istişare mi etmişler ? Allah her insana ayrı ayrı vahyetmiyor ki. İnsanlar arasından seçtiği birine.Dolayısyla Allahın emrilerini .insanlar direk Allahtan değil,elçisinen duyorlar. Kuran tamallanıncaya kadar Allahın elçisi Muhammed idi. O öldükten sonra Allahın elçisi Kurandır.şamanist kırmaları buhari müslim gibi hadis yazarları değil. Günümüzde Allaha itata etmek isteyen kime gidecek.Allahın mekanımı varki kapısını tıklayıp ey Allahım ben sana itaat etmek istiyorum desin. Ye ne yapacaklar? Allahın elçisi olan kurana geleckler, kurandaki emirleri uyguladıklarında Allaha ve elçisine itaat etmiş olacaklar Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 22 Haziran , 2006 o halde "ayetlerin Peygamber ile ilgili kısımları tarihseldir" mi diyeceğiz? Kuran'da neden bu tarihselliğe rağmen çok eskilerin Peygamberlerinden bahsedilmiştir Haksöz? vefat edip de görevi bitmiş Peygamberleri ayetlerde hâlâ peygamber yapan nedir? neden kehf suresinde geçtiği gibi "bir veli kul" diye nitelndirme yok, ya da yasin suresinde kavmini uyarmaya çalışan biri gibi anılmıyor peygamberler? peygamberlikleri neden vurgulanıyor? yine o dönem müşrikleri için mi? bize ne kaldı Haksöz? Peygamberleri onların tavırlarını, onlar için inen ayetleri, onların öğütlerini çıkarırsak bize ayetlerden ne kalır? aslında cevabı sizde görmek mümkün. namazsız, Peygambersiz, bir din. Alıntı
Φ hoara Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 olayı ısrarla elçiyi inkar noktasına çekeceğinize , verilen ayetler ışığında gerçekten elçi hadislerde anlatıldığı gibi bu gün bilinen sünnet disiplinini yapmışmıdır yapmamışmıdır diye sorgulasanız çok daha yararlı olacaktır. syg Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 "Araf 28 Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? " Bu ayeti zamanımıza isnat ediyorsunuz madem.. Peki söylermisiniz bizler ne kötülük yapıyoruz.. Kötülüklerimiz size göre; namazmı, hacmı, kurban kesmekmi, Allahrasülünü sevip onun gibi yaşamak arzusumu.. Nedir..?? Alıntı
Φ hoara Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 Kötülüklerimiz size göre; namazmı, hacmı, kurban kesmekmi,Allahrasülünü sevip onun gibi yaşamak arzusumu.. 2/165 , 3/80 gibi ayetleri yazıp bırakacaktım ama açıklama yapıp sizlerin kuranda araştırmanız daha sağlam olacaktır. ( lütfen kuranı geleneksel şartlandırmalardan arınmış bir gözle tekrar okuyun ve günümüz ile kıyaslayın ) sizlerin hatasından bahsetmek için önce bazı kavramların ne anlama geldiğini açıklamak lazım ve bu konu biraz uzun. kısaca sadece kurandan anlatmaya çalışacağım ve kurandan teyid etmenizi rica edeceğim. ilah ne demek, ilah edinmek nasıl olur ? ilahın kurana 4 özelliği vardır, bu özellikleri Allah'tan başkasına isnat etmek ilah edinmek demektir. ( ister Allah emretti diye yapılsın isterde Allah devre dışı kalsın fartetmez) 1-yaratıcı burada sorun yok 2-yarar ve zarar verme gücüne sahip elçi, evliya ,şeyhlerin sefatini ummak, dilek dilemek, adak adamak, türbe ziyaretleri , nazar boncukları 3-söz söyleyip yol gösterici Allah'ın sözleri dışında bir ideolojiyi , bir dünya görüşünü kabul etmek, uygulamak, doğruluğuna inanmak sünnet, tefsir, mezhepler, meteryalizm vb 4-kulluk edilen birinin emrini yerine getiriyorsan ona kulluk ediyorsun demektir. din adına Allah'tan başkasının emrini yerine getiriyorsan Allah'tan başkasına kulluk ediyorsun demektir. geleneksel dinde Allah'a dolayısı ile elçi ye iftira edilerek kuranda olmayan kuralları kim ortaya koymuşsa ona kulluk edilir ( yani mezhep imamları, raviler, alimler vb ) umarım bir düşünce oluşturur syg Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 BİR KEZ YÜZÜNÜ GÖREN ÖMRÜNCE UNUTMAYA...’ Lutfi Ayhan Peygamberimizle ( S.A.V) ilgili yazı yazmaktan hep çekindim hep utandım. Fakat çokta yazmak istiyordum. En son dün bir Acem şairinin bir mısrasını görünce kendimde cesaret buldum ve birkaç satır yazmaya karar verdim. O büyük şair şöyle diyor; ‘ Ey Nebi ! bu mısraları seni övmek için değil , bilakis şiirimin senin isminle şeref ve güzellik kazanması için yazıyorum...’ Ben de bu yazıyı aynen bu düşüncelerle kaleme alıyorum. Yoksa o yüceliği , o güzelliği anlatmak kimin haddine. Onu öven zaten övmüş. Süleyman Çelebinin deyimiyle O ; ’ ( yerlerin ve göklerin, zamanın ve mekanın sahibi Allah) ‘ Bile yazmış adı ile adını...’ Peygamberin güzelliğini ve yüceliğini gönlü açık, kalp gözü gören Yunus gibi, Mevlana gibi , Bestami gibi erenlerin şairlerin mısralarından, sözlerinden ve davranışlarından giderek çözmek daha kolay. Onların söylediği sözleri söylemek için mutlaka büyük bir sevgiyi ve muhteşem bir güzelliği yakalamak gerekir. Geçenlerde Ahmet Özhan Televizyonda Manevi sevgiden, Platonik aşktan bahsederken şöyle diyordu; ‘Ben inanıyorum ki Yunus Üstadımız, Mevlana pirimiz bu güzel ve erişilmez mısraları bizim göremediğimiz ve onların da gördükleri zaman hayretler içinde kalarak saatlerce kendilerinden geçmiş bir halde seyrettikleri manevi bir sahnenin ışıklarının tesiri ile yazıyorlardır. Bizim gibi şairliğe özenenler bilirler ki bu çok doğru bir söz. Çünkü ben şahsen büyük bir üzüntü, büyük bir sevinç, muhteşem bir güzellik , hoş bir manzara gördüğüm zaman ki yazdığım mısralar çok daha etkili çok daha güzeldir. Böyle olmasına rağmen bizim şiirler o büyük üstatların satırları yanında ‘mani’ gibi kalıyorlar. Meselâ, benim en çok sevdiğim şiirimin en güzel şu iki mısrası böyle bir anda yazılmıştı. Fakat o büyük gönlü, o göz kamaştıran güzelliği görenlerin mısralarının yanında bu mısralar güneş yanında parlayan bir yıldız gibi sönük kalmıyor mu? ‘...Bir bebek kundağıdır gözümde taze mezar Kara toprak annedir beni sallar dizinde...’ veya; ‘ Yâkup özlemlerime âteşi Nemrut düştü Tutuştu Gök Kuşağım rengim siyahi düştü...’ Diyeceğim şu ki her gönül eri, her büyük şair ancak kendi gördüğü ve hissettiği güzelliğin mesabesince güzel söz söyler ve hayat sürer. Bizler bu sevgi dağına tırmanamadığımızdan, o sevgi ummanına dalamadığımızdan, Peygamberin güzelliğini ve yüceliğini Onu gören ve onun sevgisine meftun olanların yazdıkları ve anlattıkları ile beyan etmeye çalışacağım. Yunusun deyimi ile on sekiz bin âlemin Mustafası olan Peygamberimiz, Hz. Âişenin söylemi ile ‘YÜRÜYEN KURAN’ idi. Allah’ın nasıl bir insan, nasıl bir kul, nasıl bir eş, nasıl bir baba, nasıl bir dede, nasıl bir devlet başkanı... görmek istediğini merak edenler Peygamberimizin hayatını incelesinler. O bu fani dünyanın da Âhiret’ in de gerçek hakkını veren bir hayat sürmüş ve bizlere bu konuda ebedi bir rehber olmuştur. O öyle bir eş idi ki; eşlerine bir kez vurmamış bir kez kötü bir söz söylememiş. Hiç birine bir tek emir vermemiş, Dünyalık bir iş için kimseye sinirlenmemiş. O öyle bir Cömertti ki; ‘Ne kadar güzel bir sürün var ey Muhammet!’ diyen bir kişiye :’ Senin olsun istermi sin ?’ diyerek bağışlayıvermiş ve bu cömertliği ile bir gönlü Cennetlik yapmış. Çünkü bu davranış karşısında şaşıran inançsız kişi insanlara koşarak :’Vallahi Muhammet fakirlikten korkmayacak kadar cömert . Bu derece cömertlik ancak bir peygamberde olur’ diyerek ihtida etmişti. O öyle bir baba idi ki; Sevgili kızı Hz Fatıma’ yı evlendikten sonra bile ışığını sabahları yanar gördüğü halde ;Kızım Namaza kalk’ diye her gün uyarır ve onun Cenneti kazanmasını o kadar arzu ederdi. O öyle bir devlet başkanı idi ki; her yükün en ağırını kendi çeker nimette en son, külfette en önde gelirdi. Mekke’den Medine’ye hicret eden en son o olmuştu. Adaleti fakir zengin güçlü fakir ayırt etmeksizin en güzel şekilde o uygulamıştı. O öyle bir Peygamberdi ki; bırakın diğer peygamberleri, Cebrail in bile durup ; ‘Ya Muhammet bundan sonrası bana da yasak bundan sonra sen yalnız gideceksin’ diyerek terk ettikten sonra SİDRE-İ MÜNTEHAYA varan tek Resül oldu. O öyle bir dost idi ki; Üzüm salkımını yemeye en altta ki küçük tanelerden başlar, bunu görüpte sebebini soran sahabeye ; ‘ Üzümün tatlı taneleri üsttekilerdir. Belki ben oraya varana kadar bir dostum gelirde onları ona ikram ederim’ diyecek kadar samimi ve dostluğa değer veren bir yüce gönüle sahipti. ‘Yerlerde ve gökler de övülen’ anlamına gelen ‘Muhammed’ ismini taşıyan peygamberimiz’ e o kadar güzel övücü sözler söylenmiştir ki bunlar ciltlere sığmaz Bunlardan Yunustan seçtiğim birkaç mısra ile yazıma son veriyorum. ‘Canım kurban olsun senin yoluna / adı güzel kendi güzel Muhammet Şefaat eyle sen kemter kuluna / adı güzel kendi güzel Muhammet...’ Bir kez yüzünü gören ömrünce unutmaya Tesbihi sen olasın ol ayruk din tutmaya.... Sekiz Uçmak hurisi bezenip gelir ise Senin sevginden gayri gönlüm kabul etmeye Ben seni sevdiğime Bahai derler ise İki Cihan mülkünü verip baha bitmeye... Bu şiiri Semih Sergenin Yunus Emre atlı şiir kasetinden düşlerinizin alabora olduğu bir anda sessiz bir ortamda (bilmediğiniz kelimelerin anlamını öğrendikten sonra ) birkaç kez üst üste dinleyin. Eğer gönül kapılarınızda bir gıcırtı, bir açılma emmaresi yoksa derhal bir gönül doktoruna başvurun. Alıntı Şehadet ederim ki Allah Birdir ve ondan başka İlah yoktur İnşallah onun kuluyuz. Ve ben yine şehadet ederim ki Hz.Muhammed Mustafa onun kulu ve Resuludur. İnşallah onun ümmetiyiz. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 2/165 , 3/80 gibi ayetleri yazıp bırakacaktım ama açıklama yapıp sizlerin kuranda araştırmanız daha sağlam olacaktır. ( lütfen kuranı geleneksel şartlandırmalardan arınmış bir gözle tekrar okuyun ve günümüz ile kıyaslayın ) sizlerin hatasından bahsetmek için önce bazı kavramların ne anlama geldiğini açıklamak lazım ve bu konu biraz uzun. kısaca sadece kurandan anlatmaya çalışacağım ve kurandan teyid etmenizi rica edeceğim. ilah ne demek, ilah edinmek nasıl olur ? ilahın kurana 4 özelliği vardır, bu özellikleri Allah'tan başkasına isnat etmek ilah edinmek demektir. ( ister Allah emretti diye yapılsın isterde Allah devre dışı kalsın fartetmez) 1-yaratıcı burada sorun yok 2-yarar ve zarar verme gücüne sahip elçi, evliya ,şeyhlerin sefatini ummak, dilek dilemek, adak adamak, türbe ziyaretleri , nazar boncukları 3-söz söyleyip yol gösterici Allah'ın sözleri dışında bir ideolojiyi , bir dünya görüşünü kabul etmek, uygulamak, doğruluğuna inanmak sünnet, tefsir, mezhepler, meteryalizm vb 4-kulluk edilen birinin emrini yerine getiriyorsan ona kulluk ediyorsun demektir. din adına Allah'tan başkasının emrini yerine getiriyorsan Allah'tan başkasına kulluk ediyorsun demektir. geleneksel dinde Allah'a dolayısı ile elçi ye iftira edilerek kuranda olmayan kuralları kim ortaya koymuşsa ona kulluk edilir ( yani mezhep imamları, raviler, alimler vb ) umarım bir düşünce oluşturur syg Bizlere ufaktan ufaktan Vehhabiliğimi anlatmaya çalışıyorsunuz.. VAHHABİLİK'İN İLKELERİ Dini silahla uygulamaya çalışan, namaz kılmayana ölüm cezası öngören, kendilerinden olmayanları kafir bilerek mezarlıklarını ayıran, Peygamber devrinde olmayan herşeyi sapıklık ilan eden, aklı dışlayan, amelsiz imanı küfür sayan, Kur'an ayetlerini akılla yorumlamayı yasaklayan Vehhabîlik'in ana ilkeleri şu 18 maddede toplanabilir: 1) Allah'ın zatı, sıfatı ve fiili aynıdır. Ayrı olamaz. 2) Bu Tevhid'dir. Tevhide inanmayanın malı, canı helaldir. 3) Amel imanın içinde gizlidir, amelsiz iman olamaz. 4) Ameli yerine getirmeyene harb açılır. Kestiği yenmez. Bu kişilere karşı cihat edilir. 5) Ayetleri yorumlamak küfürdür. Hüküm zâhire göredir. 6) Allah'a aracısız ibadet şarttır. Mürşid, şeyh, veli, aracı küfürdür. 7) Kesin delil Kur'an'dır. Şia, kelam, tasavvuf, tarikat uydurmadır. 8) Kur'an ve Hadis' ten başka herşey bid'attir. 9) Mezar, türbe yapmak, adak adamak, kabir ziyareti küfürdür 10) Allah'tan başka kimseden yardım beklemek küfürdür. 11) Amelde 4 mezhep helâldir. Tarikat küfürdür, sömürü aracıdır. 12) Namazı cemaatle kılmak şarttır. Namaza gelmeyen ceza alır. 13) Sigara, nargile, içki ve kahve içene kırk değnek vurulur. 14) Vakıf bâtıldır. Vakıf kuranlar servetlerini kaçıranlardır. 15) Muska, tesbih, zikir, sünnet ve nafile namaz batıldır. 16) El öpmek, boyun kırmak, evliya kabri ve sakalı şerif ziyareti, mevlut ve kaside okuma, çalgı dinlemek, eğlenmek şirk'tir. 17) Rüfai, Kadırî, Nakşibendi ve benzeri tarikatları küfürdür. 18) Ehli beyt sevgisi taşımak, Ali evladını masum saymak şirk'tir. Bunlarmı anlatmaya çalıştığın..? Burada meshepsizlik ve vehhabilik gibi ideolojileri anlatmaya çalışıyorsunuz ama bilen biliyor.. Saygılar-sevgiler... Alıntı
Φ DreadHead Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 "Yakub şunu da söyledi: "Oğullarım, birtek kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben, Allah'ın takdir ettiği birşeyi sizden savamam, hüküm yalnız Allah'ındır. Yalnız O'na dayandım ben, yalnız O'na güvenip dayansın tevekkül sahipleri." Bakın sevgili dostlar Yakup peygamber oğullarına diyor ki "bir kapıdan girmeyin ayrı ayrı kapılardan girin bu daha güzeldir."Onlara öğüt veriyor.Ve sonra ekliyor "ben bunu dedim ama Allah böyle bir yasak getirmemişse bu size serbesttir.İsterseniz aynı kapıdan da girebilirsiniz."Allah'ın yasak etmediğini ben nasıl yasak ederim" diyor.Hüküm yanlız Allah'ındır diyerek.Peygamber de olsa Allah'tan başka hiç kimsenin dine hüküm koyamayacağını bizlere açıklıyor.Sevgili dostlar olayı dilim döndüğünce açıklamaya çaıştım. Her şeyin olduğu bunun en doğrusunu Allah bilir. Bu satırları ben yazmıştım.Fakat daha sonra düşününce açıklamamın bana göre yanlış olduğunu anladım.Sanırım burda yüce Allah siz ne kadar önlem alır alırsanız alın Allah bir şeye hüküm vermişse onu değiştirecek hiç bir güç yoktur. demek istiyor olabilir.Doğrusunu Allah bilir. Şimdi de su damlası kardeşimize ufak bir soru sormak istiyorum.Hadis yazımına Ebubekir Osman Ömer ve Ali dönemlerinde de izin verilemiştir.Peki bu insanlar peygambere en yakın olan ve onu en iyi anlıyan insanlardansa neden hadis yazımını yasaklamışlardır? Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 23 Haziran , 2006 hadis yazma yasağı Hz. Ömer ile birlikte gücünü yitirir. ve hz. Osman'dan sonraki devirlerde artar. sebepleri belirteyim: 1. Hz. Ebu Bekir Kuran-ı Kerim'i toplatmış ve tek bir nüshaya çevirmiştir. o dönemde Kuran yazılı olarak azdı ve müslümanların faydalanması için ilk başta ona danışması gerektiğinden başka yazılara meyillenmemeleri gerekiyordu. tüm bunlara rağmen Hz. Ebu Bekirin bir hadis nüshasına sahip olduğu rivayetleri de geçmektedir. daha sonra yalan isnad etme korkusuyla bu nüshayı yok ettiği bildirilir. 2. Hz. Ömer, döneminde hadis rivayetçiliğine dahi müsade etmek istemez. çünkü o Peygambere yalan isnad edilmesinden çekinir. bu konuda seçici ve titiz davranır. Ebu Hureyre Hz. Ömer'in vefatından sonra " Ömer yaşasaydı bu kadar hadisi rivayet edemezdim" benzeri bir söz sarfeder. 3. Hz. Osman döneminde böyle bir yasak olduğundan pek söz edilmez. Kuran çoğaltılmış ve deyim yerindeyse elma armuttan ayrılabilecek duruma gelmiştir. 4. Hz. Alî'nin de bir hadis nüshasına sahip olduğu söylenir. dört halifede de ortak olan husus ise onların hadise gerçekten titizlikle önem vermesiydi. Peygambere yalan isnad etme , ya da onun yanlış anlaşılmasına sebebiyet verme korkuları, takvalarının kemalinden olsa gerek pek çok müminden öteydi. yine de bu bize onların hadisleri tamamen reddettiği anlamını vermez. nitekim pek çok önde gelen sahabe gibi halifelerin de rivayet ettiği hadisi şerifler bulunmaktadır. bakın her olay ve her tavır zamanının şartları göz önünde bulundurularak yorumlanmalıdır. halkın eğitim seviyesi, Kuran-ı Kerimi'in sayıca az sayıda nüshasının bulunması, iknci bir kitap çıkarılırsa Kuran-ı Kerim'e olması gereken ilginin azalması. vs vs vs henüz yeni bir dini Kitap elde var iken bir diğerini gündeme getirmek akıl işi değildi. öncelikler vardır ve bunlar sağlandıktan sonra sıra başka önceliklere gelir. umarım açıklayıcı olmuştur. selam ile... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.