Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Cengiz Han

 

Aydınlık bir sabah gök müjde verdi

Cengiz Han

Bozkırda bildiğiniz bir can yeşerdi

Cengiz Han

Büyüdü, erişti yüce dağlara

Onan nehrinin kutlu suyuyla

Kükredi, çağladı altın çağlara

 

Ceng, ceng, Cengiz Han

Han oldun, şan oldun

Efsane bir kahraman

Sen sen Cengiz Han

Asya’ya sığmayan

İnsanlıktan usanmayan

Korkuya gülerdin ha ha ha ha

Düşmanı yenerdin ho ho ho ho

Güneşten sıcak bakışınla

 

Ve mızraktan tutardı çelik bileği

Cengiz Han

Şahin olup uçardı sanki yüreği

Cengiz Han

Soyundan aldığın asil kanıyla

Obalar büyüdü müthiş hakkıyla

Tarihe yazıldı altın sayfayla

 

Ceng, ceng, Cengiz Han

Yad oldun, şad oldun

Rahat uyu kahramanım

Sen sen Cengiz Han

Gece gündüz at koşturan

Zalimlerden korkmayan

Korkuya gülerdin ha ha ha ha

Düşmanı yenerdin ho ho ho ho

Güneşten sıcak bakışınla

 

Alperen

  • Cevaplar 145
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Antepli Şahin

 

Ben Antepliyim, Şahin’im ağam.

Mavzer omuzuma yük.

Ben yumruklarımla dövüşeceğim.

Yumruklarım memleket kadar büyük.

 

Hey, hey!

Yine de hey hey!

Kaytan bıyıklarım, delişmen çağım

Düşman kurşunlarına inat köprü başında

Memleket türküleri çağıracağım.

 

Bu dağlarda biz yaşarız,

Bu dağlar bizim dağımız.

Namusumuz temiz, bayrağımız hür

Analarımız, karımız, kızımız, kısrağımız

Burda erkekçe döğüşür.

 

Bir bayrak dalgalanır Antep kalesi üstünde

Alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak

Bayraklar içinde en güzel bayrak

Düşüncem senden yanadır

 

Hep senden yanadır çektiğim kahır

Bu senın ülkende, senin gölgende

Düşmesin kara kalpaklar,

Kirlenmesin duvaklar

Korkum yok ölümden kâfirden yana

Alacaksa alsın beni şafaklar.

 

Hey, hey!

Yine de ey hey!

Al bayraklar altında kara bir kartal gibi

Yaşamak ne güzel şey.

 

Bir sır var bu mavzerde, attığım gitmez boşa

Çıkmış bir eski savaştan

Türk’ün bir karış toprak parçası için

Destanlar yazacağız yeni baştan.

 

Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini

Çıktı karşıma biri,

Çıktıkça çektim tetiği bismillâhlarla beraber

Vurdum alnından kâfiri.

 

Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh

Bu kaçıncı ölüdür?

Bir türkü söylenir siperlerde her sabah

Vurun Antepliler namus günüdür!

 

Ben Antepliyim, Şahin’im ağam

Mavzer omuzuma yük

Ben yumruklarımla dövüşeceğim

Yumruklarım memleket kadar büyük

 

Alperen

Gönderi tarihi:

Müebbet

 

Ey benim uğruna vebal aldığım

Müebbetin bu bedeni yıkar mı söyle

Bir paslı ranzaya nikah kıydığım

Taş duvarlar birgün benden bıkar mı söyle

 

Üç beş sene senin için

Bir kaç infaz benim için

Bu voltada bizim için

Yeter mi söyle

 

Sırma belik saçlarına güller taktığım

Elim hala ellerini tanır mı söyle

Ağ göğsün üzerine başım koyup yattığım

Bu haftada görüş günü gelir mi söyle

 

Bir bardak demli çaya uyku sattığım

Yarım cigaram sabahı eder mi söyle

Boynuma hasretini ilmeğ yaptığım

Acep ölüm ayrılıktan beter mi söyle

 

Beni bilirsin ya gülüm yalnızsızım

Hani beni tanırsın ya maralım kuralsızım

Ben ki; senin için canımdan geçtim

Ben ki; namusuma pranga seçtim

Ben ki; bir laf için bir kefen biçtim

Sana Dünya ahret nikah kıydım, ant içtim

Bu müebbet senin için yeter mi söyle

 

Ahmet Yılmaz

Gönderi tarihi:

Kına Yak

 

Gidişimde tıpkı gelişim gibi çok sessiz olacak

Çıt bile çıkarmadan çekip gideceğim lanet olası hayatından

İlk günlerde yokluğumun farkına bile varmayacaksın belki ama

Sana yemin ediyorum,

Sana yemin ediyorum öyle bir an gelecek ki

Yokluğum boğazına düğümlenecek

Bensiz nefes bile alamayacaksın

Çaresizlik içinde kıvranarak

Beni arayacaksın

İşte, işte o an evlat acısı gibi

Yüreğinin tam orta yerine oturacağım

Aklın bende, fikrin bende kalacak

Düşüneceksin

Aklından geçen sorulara cevap bulamayacak

Acaba şimdi nerde, kiminle diyeceksin

Beni düşünmekten,

Beni düşünmekten kafayı yiyeceksin

 

Sensiz batan her güneş

Ömrümden bir asır götürse de

Sensizliğin acısı beni damla damla bitirse de

Telefonumda kalan son bir mesajını silmeye kıyamadığımı

Yerine kimseyi koyamadığımı

Ve lanet olsun, lanet olsun ulan en acısı

Sana, sana doyamadığımı bilmeyecek

Bilemeyeceksin

Beni düşünmekten kafayı yiyeceksin

 

Ey benim yürek sızım

Ey benim hayırsızım

A benim kınalı kuzum

A benim imkansızım

Bu şiir sana, bu şarkı sana

Ama sen bunu bilmeyeceksin

Yaşadıkça ve nefes aldıkça

Acaba, acaba bir gün döner mi diye

Bekleyeceksin boşuna

Boşuna, boşuna bekleyeceksin

Ben sensiz öleceğim

Sen, bensiz sürüneceksin

 

Ve bir gün, çok gereksiz bir anda

Çok gereksiz bir yerde

Ve çok gereksiz birinden duyacaksın

Bu ****** Dünya’dan

Pılımı pırtımı toplayıp çekip gittiğimi

 

İşte o an,

İşte o an

Belki hiç kimse hiçbir şey bilmeyecek ama

Sadece sadece sen bil yeter

Sebebim sensin, sebebim sensin

Kına yak

 

Ahmet Yılmaz

Gönderi tarihi:

Tavaf

 

Niye yüzünü asarsın

Gözüne kurban olduğum

Sineme ataş basarsın

Közüne kurban olduğum

 

Tavaf etseydin bin kere

Kimse bilmez Kabe’n nere

Ayağın bastığın yere

İzine kurban olduğum

 

Destur eyle göz deymesin

Yadlar yoldan eylemesin

Sen söyle eller demesin

Sözüne kurban olduğum

 

Güneş doğar, ay tutulur

Yedi koça toy tutulur

Cemalına soy tutulur

Yüzüne kurban olduğum

 

Sabret güzel sabret hele

Gönül sökün etti dile

Sefai’m kapında köle

Özüne kurban olduğum

 

Aşık Sefa-i

Gönderi tarihi:

Dost

 

Derdimin dermanı dostlar yalanmış

Koyverin yakamı dert yesin beni

Ahde vefa yalan, aşklar yalanmış

Koyverin yakamı dert yesin beni

 

Gurbette ölürsem gömmeyin sakın

Dağlarda, taşlarda it yesin beni

Düşmana gerek yok, dost yesin beni

 

Hazanda yaprağa döndüm, savruldum

Zemheri ayında yandım, savruldum

El değmez kor idim, söndüm, savruldum

Koy verin yakamı, dert yesin beni

 

Gurbette ölürsem gömmeyin sakın

Dağlarda, taşlarda it yesin beni

Düşmana gerek yok, dost yesin beni

 

Aşk’ın ozanları olur mihnetsiz

Kimi de keyifte yaşar zahmetsiz

İhanet düzeni kalsın Ahmet’siz

Koy verin yakamı, dert yesin beni

 

Gurbette ölürsem gömmeyin sakın

Dağlarda, taşlarda it yesin beni

Düşmana gerek yok, dost yesin beni

 

Ahmet Yılmaz

Gönderi tarihi:

Firar Geceleri

 

Kaçardık pencereden bazı geceler

Delice bir sevinçle

Gözlerimiz ışıl ışıl

Gündüz yavuklumuzun yanına gideceğiz diye

Özene bezene cilaladığımız çizmelerimizi

Kirletmenin zevkini tadarak

Bir başka gezerdik

Yurttan kaçtığımız firar gecelerinde

Delikanlıca

 

Kaçardık pencereden bazı geceler

Bekçiye gözükmeden

Sessizliği kıskandıracak kadar sessizce

Ve bir o kadar da erkekçe

Aramızda topladığımız son harçlıklarımızla

Fırından yeni çıkmış sıcacık ekmek alır

Koşar adım dönerdik yurda

Gizlice

 

Kaçardık pencereden bazı geceler

Maksat; yeşillik olsun,

İş olsun, muhabbet olsun

Gömleksiz kravat takar

Altına da şalvar çeker gezerdik

İsyan karası firar gecelerinde

Sevda türküleri söyler, şiirler yazardık

Sevgiliye

Sev diye

 

Kaçardık pencereden bazı geceler

Niçin

El sallamak için

Eğer evden paramız yeni gelmişse

Bir tek sigarayı

Üç-beş arkadaş paylaştığımız

Nikotinsiz gecelere inat

Cigara tazeler, sabahlardık

Bazen terminalde

Bazen garda

Sabah ezanının hemen sonrasında

Günün ilk ışıklarıyla birlikte gelirdi

Meram ekspres

Uykudan kanlanmış gözlerle

Vagonlardan inen yolcular doldururdu

Gar kahvesini ve simitçinin önünü

 

Bizler yerimizde duramaz

Sabırsızlıkla beklerdik

Trenin hareket düdüğünü

Az sonra hantal lokomotif homurdanır

İhtiyar raylar gıcırdarken

Yüzümüzde o muzip öğrenci gülümsemesi

El sallardık kimsesiz yolculara

Belki, belki hayra gireriz diye

 

Kaçardık pencereden bazı geceler,

Sevdalıydık

Birimiz, binimiz değil,

Hepimiz sevdalıydık

Kındaki kılıç

Beldeki hançer

Duvardaki mavzer kadar sevdalıydık

Yerden göğe kadar

Kimsenin anlamadığı kadar

Allah’ına kadar sevdalıydık

 

Haa...

Kimine göre de deliydik

Ama bilmiyorlardı ki

Hepimiz birer sevgi militanı

Hepimiz birer gül dalıydık

 

Kaçardık pencereden bazı geceler

Dertleşmek için

Kimi, yapamadığından

Kimi, utanıp sıkıldığından

Kimi de anlatma ihtiyacı hissetmediğinden

Anlatmazdı belki ama

Kim ne derse desin

En güzel sevdaları

Biz hep o dönemlerde yaşadık

Kerem ile Aslı’yı

Ferhat ile Şirin’i

Leyla ile Mecnun’u

Madam Bovary’i

Doktor Jivago’yu

Ve hatta

Sheakspeare’nin Romeo ve Jüliet’ini

Kendi sevdalarının

Küçüklüğünden şüpheye düşürecek

O koca koca sevdaları biz çaktık

Kız yurdunun önündeki kaldırımlara

Biz kazıdık

Bekar odalarımızın duvarlarına

 

Lakin, lakin

Biz sevdiklerimizi

Saman alevi aşklarla aldatmadık

Ne bir öğrenci bunalımında

Kampüsün ara sokaklarına

Bırakıp kaçtık onları

Ne de sattık Beyoğlu’na

Allah’ın emri

Peygamber’in kavli dedik

İstedik

 

Vermezlerse, vermezlerse

'Bozkır Töresi’dir'

Delikanlı olan

Kendisine yâr olmayanı

Ele yâr etmez dedik

Pusatlandık bir firar gecesi

Aldık götürdük onları

Helâlimiz

Namusumuz

Baş tacımız oldular

 

Ahmet Yılmaz

Gönderi tarihi:

Deli Gibi

 

Yolumuz sevgi yolu

Sımsıcak dolu dolu

Seslensin Anadolu

Deli gibi sevdalıyız biz

Deli gibi Sevdalıyız biz

 

İnsan muhtaç sevgiye

Bu kavga , nefret diye

Dostluğa kardeşliğe

Deli gibi sevdalıyız biz

Deli gibi Sevdalıyız biz

 

Taşına, toprağına

Gülüne, yaprağına

Ay yıldız bayrağına

Deli gibi sevdalıyız biz

Deli gibi Sevdalıyız biz

 

Ahmet Yılmaz

Gönderi tarihi:

Kamyoncu

 

Uzun yol şoförüyüm hemşerim

Kamyoncuyum senin anlayacağın

Bir yarime hasretim

Bir de şafak uykusuna

 

Arabamı sorarsan

Markası he, aman da aman

En fazla yaptığı sürat seksen beş

Tuh ulan, tuh ulan

Şimdi sollayıp geçti bir Mercedes

O ne fiyaka, o ne caka

Mübarek, yürümüyor da uçuyor be

Bizse rampa yokuş

Ha babam, de babam

Ne yol kısalır,

Ne mesafe daralır

Sanırsın ki kaplumbağa

Kaplumbağayla yarışta

Ağır, aksak kum saatinde yürümeler

Asılı kalmıştır zaman sarnıcında tüm vakitler

Anandan emdiğin süt burnundan gelir

Kaç tövbede tövbeni bozarsın

Vurdukça hayallerinle kendini yeni yollara

Basarsın gaza, egzoz dumanından ciğerler fora

Hayat teknesinde umurunda mı alabora

 

Kah uzun yakarsın farları, kah kısarsın

Nazar etme ne olur,

Çalış senin de olur muhabbetine

Yediğin küfürler, ödediğin cezalar cabası

Miras değil, alın teri hatırası

 

Günlerce yük bekleme faslı

Gidiş ve dönüşün ikiz kardeşliği

Katlanılmazlık bir yana

Çekilmez tahammülsüz eziyet

Sefilliğin daniskası

 

Şoförsün sen arkadaş, bas gaza

Korksun yollar senden

Lakin, ayrı bir tat, ayrı bir alışkanlık

Sersefilliğin lüksünde

 

Yorgunluk nasıl yaşanır, sen bilirsin

Bayram, seyran bilmez hep yolda geçer ömrün

Çay, sigara, yemek molası

Ne muhabbet ama değil mi

Çivi gibi çakılıp kalmak oturduğun yere

Çek, çek bir garaja, uyusun uyku seni

 

Ah ulan, aaaah ulan ahhh

Ne bilsin, ne anlasın halinden ufak araba şoförleri

Uzun yola hüküm giymişsin sen

Çorbaya tuz katabilecek kazanç ta yok amma

Geri dönüşü de olmaz lan bu işin

Mahallenin lakırdısı olmayı kim ister

Hırslandıkça basarsın gaza,

Talihin yaver gider yapmazsın kaza

 

Şöyle, şöyle bir de kuruldun mu şoför mahalline

Deyme gitsin, diyecek yoktur keyfine

Sigara dumanı hayalinde, bin bir düşünce beyninde

Yine korksun yollar senden

Kargasekmez, deve bağırtan da neymiş

Viraj filan hava civa canım

Yeter ki yağmur, sis, kar, tipi perdelemesin

Perdelemesin uyku yerine gözlerini

Takviyeli bir çay, ardına da salladın mı bir gripini

Ferdi’nin sesine de kaptırdın mı kendini

Vız gelir tırıs gider sıkıntılar

Bi de, bide korna çal lan afillisinden

Sağ şeritten kay ufak ufak sola

Yani ortala yolu, sırt dönüp kurallara

Aldırma, aldırma ardından çıkan cılız seslere

Tadını çıkar biraz işin

Ne de olsa onlardan yüksektesin

 

Dikize takıl, dikiz aynasından bir bakış savur

Çatlasın ardındaki kutan paralar

Dabakhane’ye yetişecek değiller ya

Hadi geçsinler bakalım güvenip kallavi arabalarına

Tzıııt tzııt

Ne o geçişler öyle, nanik çeker gibi bize

Hayatın naniğini yediğimiz yetmezmiş gibi

İstemem kalsın, olsa dükkan senin

Takasın yokluğuna takılıyız zaten

Tamtakır dönüş yolunda

Kimden alalım hırsımızı sizden başka

 

Şunun şurasında yol ve yolcu değil miyiz

Kaç gündür yoldayız, ne gün döneriz

Var mı bilen

 

Yol hikayesidir bu

Yol ve yolcuya dair

Acının sosu

Yani feleğin piyangosu

 

Dedim ya

Uzun yol şoförüyüm hemşerim

Kamyoncuyum senin anlayacağın

Bir yarime hasretim

Bir de şafak uykusuna

 

Ahmet Yılmaz

Gönderi tarihi:

Ve Sen Gidiyorsun

 

Ve sen gidiyorsun

Yaşananları yok sayarak

Cami kapısına **** bırakırcasına

Ardına bile bakmadan gidiyorsun

 

Ve sen gidiyorsun

Dünümüzü silerek

Bugünümüzü kırıp dökerek

Yarınımızı yok ederek gidiyorsun

 

Ve sen gidiyorsun

Sensiz olamayacağımı

Yanımdayken bile seni özlediğimi

Saçının bir teline dahi kıyamadığımı

Bile bile gidiyorsun

Ben şimdi kimin gözlerinde öleceğim

Ben şimdi kimin dizlerine yatıp

Kimin ellerini tutacağım

Kabuslar gördüğüm

Karabasanlarla sarmaş dolaş olduğum

Sehpalı hazan düşlerimde

Kimi uyandırıp

Kimin omuzlarında ağlayacağım

Senden başka kimsenin yanında

Ağlayamayacağımı

Bile bile gidiyorsun

Ve sen gidiyorsun

Kafamı duvarlara vura vura

Hücre hücre parçalasam

İşkencecilerin yapamadığını

Yapsam kendime

Kendimi içten içe yesem bitirsem

Yok etsem bile

Kapının önüne çıkınca gönlüm olsada yıkık

Yine alnım ak yine başım dik olacağımı

Sanki sen hiç gitmemişsin

Sanki

Hiç bir şey olmamış gibi davranacağımı

Bile bile gidiyorsun

 

Ve sen gidiyorsun

Sensizlikten çıldırsam

Ecelim olacağını bilsem de

Sana gitme demeyeceğimi

Sana yalvarmayacağımı

Bile bile gidiyorsun

 

Velhasılı kelâm sevdiğim

Uğruna ömrümü verdiğim

Uğruna

Gecelerimi çarmıha gerdiğim

Sensiz yapamayacağımı

Sensiz yaşayamayacağımı

Bile bile gidiyorsun

 

Ve sen gidiyorsun

Git...

Beni hayallerimle

Beni terkedilmişliğimle

Beni sensizlikle başbaşa bırakarak git

Git artık git

 

Ve sen gittin

Ve ben sensiz yokum

Ben sensiz bitmişim

Ben sensiz bir hiçim artık

Ama giderken

Bir şey unutmadın mı gülüm

Sen

Sen varya sen

Sen artık

Bensiz

Hiç bile değilsin

 

Ahmet Yılmaz

Gönderi tarihi:

Yerde Kalmasın

 

Avukatlar gelip gelip gitsinler

İmralı havası alıp gitsinler

Savunmana delil bulup gitsinler

Asın bu katili nefes almasın

Şehidimin kanı yerde kalmasın

 

Yetmiş avukata ne gerek vardı

Dangalos Dallama gelse yeterdi

Üçü bir arada olup biterdi

Asın bu katili nefes almasın

Şehidimin kanı yerde kalmasın

 

Şehidin geride oğlu kızı var

Yanmış yüreklerde dinmez sızı var

Bir bilsen kellende kimin gözü var

Asın bu katili nefes almasın

Şehidimin kanı yerde kalmasın

 

Şehitlikte açık görüş olmuyor

Feribotla bacı kardeş gelmiyor

Olanları aklım fikrim almıyor

Asın bu katili nefes almasın

Şehidimin kanı yerde kalmasın

Cümle şehitlerin adı sorulsun

Kıssadan hisse hesap görülsün

Fazla uzatmayın kalem kırılsın

Asın bu katili nefes almasın

Şehidimin kanı yerde kalmasın

 

Ahmet Yılmaz

Gönderi tarihi:

Özlemişim

 

Bıçak gibi gözlerini

Gözlerini özlemişim oy

O çocuksu nazlarını

Nazlarını özlemişim oy

 

Yıllar yılı gizlemişim,

Seni ne çok özlemişim

 

Büyü olsun, sihir olsun

Her hece bir kahır olsun oy

Varsın olsun, zehir olsun

Sözlerini özlemişim

 

Yıllar yılı gizlemişim,

Seni ne çok özlemişim

 

Şimdi ömrüm kışa döndü

Şu hayatım düşe döndü oy

Yattığım yer taşa döndü

Dizlerini özlemişim

 

Yıllar yılı gizlemişim,

Seni ne çok özlemişim

 

Ali Kınık

Gönderi tarihi:

Olmadı

 

Söz verdim kendime unutmak için

Bambaşka bir hayat kurdum, olmadı

O sessiz vedanın, o garip göçün

Sebebini hayra yordum, olmadı

 

Dedim; olsun bu da Dünya halları

Tanrı, ayrılıkla sınar kulları

Ellerinle diktiğin o gülleri

Kendi ellerimle kırdım, olmadı

 

Niye ömrüm geri dönmez eskiye

Niye bu delilik, bu boşluk niye

Meydan uslandırır yiğidi diye

Beladan belaya girdim, olmadı

 

Sanki ensemde bir zehirli bıçak

Bir maziden böyle kaçılır ancak

Ne varsa hediyen tespihi oyuncak

Çöpe attım, yaktım, kırdım olmadı

 

Akşam onbirde yatmayı denedim

Sazımı kırıp atmayı denedim

Köprüde balık tutmayı denedim

Başıma ne işler sardım, olmadı

 

Ayşe’deki resmine hiç bakmadım

O kokulu mumlardan da yakmadım

Gözlerini düşlerime sokmadım

Her şeyinden uzak durdum, olmadı

 

Bir boşlukta günümü gün eyledim

Seni bir maziye sürgün eyledim

Üç sene kendime yalan söyledim

İşi gamsızlığa vurdum, olmadı

 

Gördüm; insan ölür susuz, ekmeksiz

Ama gördüm insan yaşar yüreksiz

Dedim; herşey yalan, herşey gereksiz

Namluya bir kurşun sürdüm, olmadı

 

Ali Kınık

Gönderi tarihi:

Unuttun mu

 

Olmaz derdin olmaz oldu

Haber bile gelmez oldu

Rüyalarım hayır değil

Unuttun mu sevdiğini

 

Anmazmısın hiçbir yerde

Ne şarkıda, ne şiirde

İki yüzlü bir şehirde

Unuttun mu sevdiğini

 

Ne macera, ne yaz aşkım

Sen benim onulmaz aşkım

Bir yok gibi, bir hiç gibi

Unuttun mu sevdiğini

 

Anmazmısın hiçbir yerde

Ne şarkıda, ne şiirde

İki yüzlü bir şehirde

Unuttun mu sevdiğini

 

Ali Kınık

Gönderi tarihi:

Bu Aşk

 

Sana küstüm, sana kızdım

Günahkar şarkılar yazdım

Sana küstüm, sana kızdım

Ölümlü türküler yazdım

Kurşunlarla yıkılmazdım

Yıktı beni bu aşk

 

Kahredip dönerdim ama

Ağır geldi gururuma

Belalı bir uçuruma

Çekti beni bu aşk

 

Savruldu yüreğim çöle

Taş olsa dönerdi küle

Cehennem ateşi ile

Yaktı beni bu aşk

 

Ali Kınık

Gönderi tarihi:

Altaylardan Tunaya

 

Altaylardan Tuna'ya Türk'ün ayak izi var

Gök bayrak boynu bükük hala kanayan yarası var

Oy nenni nenni nenni oy nenni yar

Aramızda dağlar uçurumlar var

 

 

Al bizi de sürü sen vatan ol da yürü sen

Kerkük durma yürü sen daha yolun yarısı var

Oy nenni nenni nenni oy nenni yar

Oyun oyun içinde nece edim yar

 

 

Garip durmak ar gelir sınırların dar gelir

Böyle durmak zor gelir Kıbrıs diye davamız var

Oy nenni nenni nenni oy nenni yar

Biz bunlarla kardeş olamayız yar

 

 

Zalime kaş çatacak düşmana kan kusacak

Sanma böyle susacak her şeyin bir sırası var

Oy nenni nenni nenni oy nenni yar

Türkler boyun eğmez kimselere yar

Oy nenni nenni nenni oy nenni yar

Birgün elbet hesap sorulacak yar

 

Atilla Yılmaz

Gönderi tarihi:

Vur

 

Ey Türk vur vatanın bakirlerine

Günahkar gömleği biçenleri vur

Kemikten taşlarla şarap yerine

Şehitler kanını içenleri vur.

 

Vur mukaddes hürriyet için

Dünyanın diktiği bayrak için vur

Her dinin sevdiği adalet için

Her yerde haykıran bir hak için vur.

 

Vur katilin o kızıl sapanları ile

Dünyaya ölümler ekenleri vur

Vur zulmün o kanlı urganları ile

Bir kavmi ipe çekenleri vur.

 

Vur çelik kolların kopana kadar

Olanca aşkınla şiddetinle vur

Son düşman son gölge kalana kadar

Olanca kininle şiddetinle vur.

 

Vur senin darbenden çıkacak ateş

İntikam isteyen bir milletindir

Alnında doğacak kırmızı güneş

Bu senin ilahi hürriyetindir

 

Atilla Yılmaz

Gönderi tarihi:

Şafakta Akın

 

Öğrenelim öğrenelim

Hedefleri öğrenelim

Öğrenelim öğrenelim

Tarihleri öğrenelim

 

Sen boğazdan geçe dur

Ben doğuya uzanam

Turan deyip tutturanda

Kafkaslara uzanam

 

Yürüyelim yürüyelim

Türkistan'a yürüyelim

Yürüyelim yürüyelim

Hak yolunda yürüyelim

 

 

Sen boğazdan geçe dur

Ben doğuya uzanam

Turan deyip tutturanda

Kafkaslara uzanam,

 

Avrupa ya uzanam,

Kızıl Çin'e uzanam,

Balkanlara uzanam,

Tüm yurtlara uzanam

 

Atilla Yılmaz

Gönderi tarihi:

Ne Mutlu Türk’üm Diyene

 

Engin denizlerin deriniyiz biz

Bir büyük milletin torunuyuz biz

Bu güzel vatanın yarınıyız biz

 

Ne mutlu Türk’üm diyene

Hiç kimseden yok yok yok korkum diyene

 

Edirne, Ardahan obamız bizim

Can Mevlana, Yunus babamız bizim

İnsanca yaşamak çabamız bizim

 

Ne mutlu Türk’üm diyene

Hiç kimseden yok yok yok korkum diyene

 

Destanlar yazılan çağlar bizimdir

Ferhat’ın deldiği dağlar bizimdir

Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir

 

Ne mutlu Türk’üm diyene

Hiç kimseden yok yok yok korkum diyene

 

Şiir:Ahmet Yılmaz

Seslendiren:Başkal

Gönderi tarihi:

Sevdalıyız

 

Sevdalıyız biz sevdalıyız

Toprağa, taşa sevdalıyız

Sevdalıyız biz sevdalıyız

Ana, gardaşa sevdalıyız

 

Edirne’den Ardahan’a

Sivas’taki mızrabına

Erzurum’da dadaşıma

Sevdalıyız

 

Nakış nakış İzmir’ime

Isparta’nın güllerine

Efelerin zeybeğine

Sevdalıyız,

sevdalıyız be gardaşım biz

 

Anadolu benim ilim

Hak’ka doğru gider yolum

Duysun bunu sağım solum

Sevdalıyız, sevdalıyız

 

Sevdalıyız biz sevdalıyız

Toprağa, taşa sevdalıyız

Sevdalıyız biz sevdalıyız

Ana, gardaşa sevdalıyız

 

Konya’sında Mevlana var

Bursa’sında evliyalar

Dolaşmalı diyar diyar

Sevdalıyız

 

Halayına, horonuna

Davuluna, zurnasına

Bozlağına, hoyratına

Sevdalıyız

 

Anadolu benim ilim

Hak’ka doğru gider yolum

Duysun bunu sağım solum

Sevdalıyız, sevdalıyız

 

Başkal

Gönderi tarihi:

Engellenemez

 

Gelin haykıralım birlikte, sertçe

Ülkücü hareket engellenemez

Son sözümüz olsun, namerde mertçe

Ülkücü hareket engellenemez

 

Engellenemez, engellenemez

Ülkücü hareket engellenemez

 

Nazlı yar eyledik, sevdik çileyi

Eylül’de yakından gördük çileyi

Allah’ın rahmeti saydık çileyi

Ülkücü hareket engellenemez

 

Engellenemez, engellenemez

Ülkücü hareket engellenemez

 

Ozan der, kelepçe vursanız bile

Alıp kasasları kırsanız bile

Mahpus değil idam verseniz bile

Ülkücü hareket engellenemez

 

Engellenemez, engellenemez

Ülkücü hareket engellenemez

 

Kara Ozan

Gönderi tarihi:

Bizim Memleket

 

İçimden tanırım ben o elleri

Onlar ki zahirde viran olurlar

Ardıçlı dağları, çamlı belleri

Aşanlar şiirine hayran olurlar

 

Bizim memleket, bizim memleket

Ah canım cananım bizim memleket

 

Başıboş kırlara salar tayını

Elinden düşürmez okla yayını

Aklına getirmez zafer payını

Memleket yolunda kurban olurlar

Gönderi tarihi:

Kurban Olayım

 

Güzel yine Kurban bayramı geldiİ

Destur ver özüne kurban olayım

Beni çağırırsın, gel gel dersin

O talı diline kurban olayım

 

Kurban olayım, kurban olayım

O tatlı diline kurban olayım

 

Kör oldu askerde görmüyor gözüm

Tezkere beklerim yolum uzun

Nazlı yardan bana bir selam yazın

Selam yazan ellere kurban olayım

 

Kurban olayım, kurban olayım

Selam yazan ellere kurban olayım

 

Hasret gelmiş dayanmış bu cana babam

Bir yanımda yar sancısı, bir yanımda anam

Şafak sayarım, az kaldı çoğu tamam

Geçmez oldu günlerim, geçmez oldu zaman

 

Selam gelmiş nazlı yardan ve aleyküm selam

Selam yazan ellere kurban olayım

 

Başkal

Gönderi tarihi:

Adım Yeşil

 

Bu bir yakın dönem romanıdır.

adım yeşil.

yıkık duvarı siper etmiştim kendime

dört taraftan kurşun yağıyordu

ateşin ortasındaydım

kıstırılmıştım.

 

nereye gitmişti arkadaşlarım?

nerde dava adamları?

Hani? hepimiz birimiz

birimiz hepimiz içindik

ne olmuştu ideallerimize?

 

 

tabancamda iki mermi kalmıştı

annem geliyordu gözümün önüne

ne diye öldüreceklerdi beni

ölürsem düzen değişecek,

umutsuzluklar umuda,

mutsuzluklar mutluluğa mı dönüşecekti?

saplanmıştım çamura.

 

 

dört taraftan kurşun yağıyordu üstüme

Mustafa, Ömer, Ercüment, Ramazan Turhan,

Süleyman Özmen, Dursun Önkuzu, işkencede ölenler,

isimleri cisimleri unutulanlar,

epsi çerçeveli resimlere girip görünüyorlardı bana.

birkaç saat sonra

benim de resmim çerçevelenecek,

benim de yıldızım gökyüzünden kayıp aşağılara düşecekti.

 

 

Reis öldü,

trafik kazasında tuhaf ölümlere tutuldu

derinlerin adamıydı dediler

derinlerde değildi, olmamalıydı

O, derinlerde yüzmüşse

biz kendimizi nereye koyacaktık.

 

 

dört taraftan kurşun yağıyordu

tabancamda iki mermi kalmıştı

sona yaklaşmıştım

bir adım sonrası

ölümdü.

 

 

anne

ne olur elini alnımdan çekme

yüreğini yüreğime yasla

bırakma beni kahramanların yalnızlığında

Gönderi tarihi:

Bir Ramazan Şarkısı

 

 

Bir andı sokak ortasında

 

salise kadar bir an

 

silahlar patlıyordu durmadan,

 

taradılar kaç el uzaktan

 

vurulmuştu kardeşim adı Ramazan

 

soyadı Turhan.

 

 

 

Kan ter içinde yetiştik acile

 

Doktor “ ölmüş” dedi.

 

Kurşun Ramazan’ı vurmuş,

 

Doktorun sözü bizi vurmuştu.

 

Ramazan öldürülmüş, biz ise ölmüştük,

 

 

 

alaca karanlıkta ayrıldık Ramazan’dan

 

Ramazan alacakaranlıkta,

 

memleket karanlıkta kalırken

 

dudaklarımızda

 

bir Ramazan şarkısı kaldı…

 

 

 

Her an karşıma dikilmemelisin Ramazan,

 

gençtin, yüzünde tüy yoktu

 

yüreğinde vatan sevgisi

 

örtülü istilaya başkaldırmıştın

 

yürüdüğün yolun, varacağın menzilin farkındaydın

 

dönüp gelme Ramazan

 

bıraktığın insanlar uzaklara gittiler

 

memleket eski memleket değil,

 

geriye kahır sahipleri kaldılar

 

doğru-yanlış, eksik-fazla dün davalar vardı.

 

Ya şimdi,

 

canlar verildi, dünyalık işlere dönüp bakılmadı,

 

fedakarlık övülen davranıştı, başkasını düşünmek, onun için kaygılanmak alkışlanıyordu,

 

şimdi aptal yerine koyuyorlar adamı Ramazan,

 

gelme, görme!

 

asılanlara ne demeli peki,

 

kademe kademe, gün gün ölüme yaklaşmak,

 

saat saat ölüme yürümek, ölümden beter değil midir Ramazan

 

neyse…

 

Bembeyaz gözlerini

 

tüysüz, masum çehreni

 

uçan ten kafesini

 

soğumuş, buz gibi ellerini

 

son sözlerini

 

ve yüreğini hiç unutmadım Ramazan…

 

Metin: Remzi Çayır

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.