Φ KEMAL´iN ASKERi Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 cevrecilik sizce nasil algilanmalidir ? örnegin sinopta nükleer santral yapilmalimidir ? Ulusal cikarlarimizi göz ardi eden bir cevrecilik anlayisi, Türkiye Cumhuriyetinin refahi ve kaynaklarinda disa bagimliliktan kurtulma girisimlerini baltaliyorsa ;bu cevrecilik dis güclerin kendi topraklarinda olup ta Türkiye topraklarinda olmasini istemedigi yatirimlara iyiniyetli insanlarimizi kandirip hayir dedirtebiliyorsa ;cevrecilik degil oyuna gelmek,kendi milli cikarlarini zayiflatmak,disa bagimliligi yüzyillara tasimak anlamina gelir. Ben böyle düsünüyorum ;siz ne diyorsunuz . Selamlar. "Cevrecilik,yasanilan cevreyi;topragin alti ve üstüyle;atmosferi ve deniziyle;dünya ölceginde sevmek;korumak ve sahip cikmaktir.Cevrecilige global ve hümanist yaklasim,ulusalcilikla birlikte ele alinmalidir.Ulusalciligi icermeyen bir cevrecilik ,Bergama da Alman güdümlü kullanilma örneginde oldugu gibi ,kendi ülkesine ve toplumuna ihanet sonucuna kkadar gidebilir. cevrecilik ,sadece sevgi,duyarlilik,sorumluluk yada reflexle aciklanmaz.Bilime dayanmayan bir cevrecilikte ,kullanilmayi,güdülmeyi kacinilmaz bir bicimde beraberinde getirir." -Necip Hablemitoglu- Alıntı
Φ Insomnia Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Merhaba (Bu arada ilginç Nick) Çevrecilik,çevre bilinci ve sivil toplum örgütleri olarak çevre örgütleri gerçekten önemli konular. Farkında olalım ya da olmayalım Türkiyede yaşayan herkes sivil toplum örgütlerinin yeterince sayıda olmamasının olumsuzluklarını ya da varolan sivil toplum örgütlerinin gereken biçimde etkin olamamasının olumsuzluklarını hissetmektedir. Ülkemizde ulusal veya uluslararası düzeyde faaliyet gösteren bazı çevre örgütleri mevcut. Sözkonusu örgütler az sayıdada olsa bazen gerçekten "bravo size" diyecek kadar güzel faaliyetlerde bulunabiliyorlar. Ancak ne yazık ki gerek çevre konusunda olsun gerekse diğer konularda olsun ülkemizdeki sivil toplum örgütlerinin büyük bir kısmı politize olmuş ve toplumun tamamını kucaklayan örgülker değil. Halk olarakta sivil toplum örgütlerine ilgimiz ve desteğimiz maalesef yeterli düzeyde değil. Dolayısı ile parayı veren düdüğü çalıyor...Umarım anlatabildim? Alıntı
Misafir gelincik Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Arkadaşım önceforuma hoşgeldiniz. Nükleer enerji konusuna karşı olduğumu bu konu ile ilgili açılan bir başlıkta aktarmıştım.Oradaki yazımı aşağıya kopyalamak istedim. NÜKLEER ENERJİ ALDATMACASI: 2004 yılı içerisinde ETKB, Türkiye'de enerji çeşitliliği adı altında, yeniden nükleer enerji santrallarını gündeme getirdi. Hem de bir değil, tam üç adet yapacaklarını söyleyerek. İktidar, daha da ileri giderek, AB üyeliği hayali için, başta en büyük çatlak seslerden Fransa'yı susturmak için nükleer enerji konusunda çeşitli ön anlaşmalar da imzaladı. Aynı olay, Rusyada da tekrarlandı. Ağanın eli tutulmaz! Nükleer santrallar konusunda söylenecek çok şey var. Ben bunlardan bazılarını sıralayacağım: 1. Ölü Teknoloji: Nükleer enerji, Fransa hariç gelişmiş tüm batı ülkelerinde artık "ölü teknoloji" olarak anılmaya başlandı. Sözkonusu ülkeler, özellikle Çernobil felaketinden sonra, mevcut santrallarının güvenlik sistemlerini yeniden gözden geçirdiklerinde, inanılmaz sorunların yaşandığını, sıksık meydana gelen kazaların gizlendiğini ve tüm mevcut reaktörlerin bir şekilde yeni Çernobil'ler olmaya aday olduğunu gördüler. Birçoğunda alınması gerekli tedbirlerin çok masraflı olması nedeni ile bu santrallar teker teker kapanmaya başlandı. 2. Çekirdek Erime Olasılığı: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından geçen yıl açıklandığına göre, dünyada her 2,5 yılda bir reaktör çekirdeği erimesi olayı gerçekleşme olasılığı var. Kanada'da Ontario Devlet Elektrik Planlama Komisyonu (ORCEPP), Kanada'da bir CANDU reaktöründe çekirdek erimesi olasılığının 15'de 1 olduğunu ilan ediyor. Bu oran, zarda düşeş atma ihtimalinden çok yüksek! Kanada Ontario'da birçok CANDU tipi reaktör kapatılmakta. 3. Kapatılan Santrallar: Son yıllarda, ABD'de birçok nükleer enerji santralı, emniyet tedbirleri ve yaşanan kritik sorunlar nedeni ile, ya geçici süre ile durduruldu, ya da tümüyle kapatıldı. Örneğin, kısa bir süre önce, yapımı tamamlanmış olmasına rağmen Shoreham reaktörü, işletim masraflarının çok yüksek olacağı görüşü ile kapatıldı. İtalya'da referandumla faal haldeki üç reaktör kapandı. Avusturya'da inşaatı tamamlanan ve çalışmaya hazır nükleer enerji santralı, halkın isteği ile faaliyete geçemeden kapanmak zorunda kaldı. Kanada'da birçok reaktör, yine emniyet gerekçesi ile kapandı, kapanıyor. Fransa hariç 14 OECD ülkesi nükleer programını durdurdu. Buna karşın 10 Doğu Avrupa ülkesi, Slovenya hariç, eski nükleer enerji programlarına -paraları ve batılı destekçileri yettiğince- aynen devam ediyorlar ve yenileri için de seferberler. 4. Batının Nükleer Çifte Standardı: Kendi ülkelerinde nükleer enerji santrallarını kapatan, programlarını durduran batılı ülkelerin işsiz kalan şirketleri, hükümetlerinin de maddi, politik destekleri ile, gelişmekte olan ülkelere tezgâh açtılar. Halâ, özellikle halkın görüşlerine önem vermeyen antidemokratik iktidarların yerleştiği ülkelerde kendilerine pazar bulabiliyorlar. Gerek Kanada (CANDU), gerek Amerika (Westinghouse) ve gerekse AB ülkeleri, bu alçakça ikiyüzlülüğün ve cinayetin baş aktörleri olmaktan hiç utanç duymuyorlar. AB'nin PHARE ve TACIS gibi komiteleri, nükleer emniyet adı altında, gerikalmış antidemokratik yönetimli ülkelerde nükleer enerjiyi teşvik ediyor; Pakistan ve Hindistan'da bozuk sistemleri geçici tedbirlerle bir süre daha idare edebilir hale getiriyor. Çin Halk Cumhuriyeti'ni Ortadoğu petrol pazarından uzaklaştırmak için o ülkede nükleer santral yapımına büyük paralar ayırıyorlar. Alman Siemens, Fransız Electricite de France aracılığı ile, halklara rağmen Rusya'da yeni yeni kötü teknolojili nükleer santralların yapımında bayraktarlık yapıyorlar. Yine şirketleri aracılığı ile Italyan, Fransız, Alman, Isveç, İngiliz, Kanada, ABD hükümetleri, Iran'da reaktör inşa ediyor; Türkiye'yi mahvedecek nükleer santral ihalelerine giriyor. 5. Cevherden Santrala: Uranyumun cevherden yakıt çubuklarına ya da elemanlarına dönüşmesi için geçen tüm safhalarda kullanılan teknoloji, müthiş bir enerji harcaması ve büyük maliyetleri içeriyor. Tüm bu operasyonlar sırasında da çevre inanılmaz ölçüde kirletiliyor; daha cevherin doğadan elde edilmesinden başlamak üzere insan ve çevre sağlığı riske sokuluyor. Nükleerin "temiz enerji" olduğunu savunanlar, tabii ki bu safhalardan hiç söz etmiyorlar. 1.000 MW elektrik üretmek için kurulu bir nükleer santral, ortalama 200 adet yakıt çubuğuna ya da elemanına gereksinim duyuyor. Her yıl bunların üçtebiri yenilenmek zorunda. Yani, 67 adedi yüksek seviyeli radyoaktif atık olarak, bugüne dek bunları doğaya ve insanlara zarar vermeden, binlerce hatta milyonlarca sene saklayabilmek için kalıcı hiçbir yöntem bulunamadığından, başa belâ oluyor. 6. Pahalı Teknoloji: En önemli nükleer reaktör yapımcısı Amerikan Westinghouse bugüne dek ABD'de toplam 54 reaktör kurdu. Bunlar, ortalama %432 oranında bütçelerini aştılar ve yine ortalama 5,3 yıl gecikme ile tamamlanabildiler. Westinghouse bu konuda bir de rekorun sahibi: sonuncu reaktörleri olan Watts Bar I, tam 23 yıl gecikme ve %1.100 bütçe aşımı (toplam 7 milyar dolar) ile sonuçlandı! Avrupa'nın nükleer devi Electricite de France şu anda dünyanın en büyük borçlu şirketi. Firmanın 1999 yılı borç toplamı tam 30 milyar dolar. Bu rakam tek bir firmanın yapabileceği en büyük borç olarak tarihe geçti. Bunun oluşmasında, hem nükleer santralların kuruluşunda yaşanan bütçe aşmaları ve süre aşımları, hem de üretilen enerjinin kolay satılamayacak kadar pahalı olması. Kuruluşu problemli olan nükleer enerji santrallarının sökümü çok daha problemli. Yıllar alan bu işlemlerin maliyeti, en azından kuruluş masrafı kadar oluyor. Dünya ortalaması olarak, sökülen bir santralın maliyetinin en az 3 milyar dolar olduğu hesaplanıyor. 7. Elektrik Fiyatları: Üretim masrafları açısından da nükleer santrallar, hiç de palavrası yapıldığı gibi ucuz değil! Doğal gaz çevirim santrallarındaki 3,4 cent/kW.saat'lik üretim masrafına karşılık (biz bunu da 12-16 cent'e çıkartmayı başardık!), rüzgar enerjisinin kW.saat'i 5 cent'i, nükleer reaktörünkü ise 9 cent'i buluyor! 8. Atık Sorunu: Diğer bir safsata da, nehirlere, göllere, denizlere boşaltılan soğutma sularının sadece birkaç saniye radyoaktif kalabildiği ve akabinde tümüyle arınmış, tehlikesiz olduğu masalı! Sözkonusu soğutma suları, doğal alanlara boşalmadan önce, reaktör ve yüzlerce metrelik borulardan geçiyor. Bu sular, tüm bunlardan geçerken, ister-istemez reaktörden ve boruların kendisinden radyoaktif kurşun, krom, kobalt parçacıkları da alıyor içine. Bunların radyoaktifliği de tabii yıllarca sürüyor! Yani suların birlikte getirdiği radyoaktif toz, bu suların boşaldığı nehir, göl ve denizleri, hiç de söylendiği gibi tertemiz bırakmıyor; tam aksine, insanlara düşük radyoaktiviteyi uzun zaman alma fırsatı veriyor! Uranyum atıklarını taşıyan treni koruyan Alman polisi, bu trende sadece 50 kilometre seyahat edebiliyor; bu süre içerisinde bir insanın kaldırabileceği maksimum radyasyona maruz kaldıkları saptanıyor! Ve tüm bunlar "zararsız"(!!) santralların etkileri. Patlayanlarınkini ise Ukrayna ve Karadeniz halklarına sormakta fayda var! 9. Köhne Teknoloji: Nükleer teknoloji ve nükleer enerji santralları her nekadar yüksek teknoloji ürünü gibi gösterilirlerse de, aslında, son 50-55 yıldır hiçbir ciddi gelişim olmamış. Atomu parçalama yöntemi, 1945'te uygulanandan hiç farklı değil. Çok sık yinelenen aynı tür kazalara karşı bile yeterli teknoloji üretmekten uzak bir teknolojinin bugüne dek ayakta kalabilmiş olması bile tüyler ürpertici! 10. Stronsiyum, Sezyum, İyodin: Nükleer lobicilere göre, nükleer enerji dışında tüm enerji kaynakları radyoaktif atık çıkartıyor; insanları öldürüyor. Ancak, atom enerjisinin insan sağlığına musallat edildiği 1945 yılından günümüze değin, özellikle nükleer enerji santrallarının kurulu oldukları alanlarda: -Çocukların diş ve kemiklerinde, asla bulunmaması gereken Stronsiyum-90, kaslarında Sezyum-137 ve tiroidlerinde ise İyodin-131 bulunmaya başlandı. -50 yaş altı kadınlarda meme kanseri miktarı kontroldan çıkacak kadar arttı. -Bağışıklık sistemini doğrudan etkileyen Stronsiyum yüzünden AIDS vakaları patladı. Aslında sıralanacak daha çok şey var ancak bu kadarı bile yeterli diye düşünüyorum.TABİİKİ HAYIR Diğer konularda ise -ki bir çok yazımda bende onun kitaplarını ve görüşlerini forumdaki arkadaşlarıma tavsiye ettim-Sevgili Necip Hablemitoğlunun görüşlerine aynen katılıyorum.Ama bunları yapabilecek vatan sevgisiyle dolu ,onurlu devlet adamlığı yapabilecek diğer bir deyişle bu ülkeyi paspas etmeyen adamlar gerekli bize.Yada bunları savunacak ,halkı uyandıracak aydınlar biliyorsunuz onlarıda katlediyorlar. Alıntı
Φ KEMAL´iN ASKERi Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Arkadaşım önceforuma hoşgeldiniz. Nükleer enerji konusuna karşı olduğumu bu konu ile ilgili açılan bir başlıkta aktarmıştım.Oradaki yazımı aşağıya kopyalamak istedim. . . . Diğer konularda ise -ki bir çok yazımda bende onun kitaplarını ve görüşlerini forumdaki arkadaşlarıma tavsiye ettim-Sevgili Necip Hablemitoğlunun görüşlerine aynen katılıyorum.Ama bunları yapabilecek vatan sevgisiyle dolu ,onurlu devlet adamlığı yapabilecek diğer bir deyişle bu ülkeyi paspas etmeyen adamlar gerekli bize.Yada bunları savunacak ,halkı uyandıracak aydınlar biliyorsunuz onlarıda katlediyorlar. Sayin gelincik, Anlamli iletiniz icin sagolunuz. Elinize ,yüreginize saglik. Orhan Pamuk gibilerin sinirsiz hakaret özgürlügü oldugu günümüzde,Türk´ün gür sesini duyuran sizin gibi aydinlarin eline,yüregine saglik.. esenlikler. Alıntı
Φ Insomnia Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Ben Aydın olmak ile, Orhan Pamuk ile çevre konusu arasında bir bağ kuramadım? Sanırım benim önceki yazım az da olsa doğrulanmış oluyor.... Alıntı
Φ sara k Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Harold Pinter, ödülün kendisine neden verildiğini anlamadığını, Nobel’i Orhan Pamuk’un hakettiğini söyledi. Ödülü kazandığının ertesi günü dahi, gazetede Orhan Pamuk’un adını aradığını söyleyen Pinter, Pamuk için “O olağanüstü bir yazar” dedi. Ödülü siyasi duruşundan ötürü aldığını düşündüğünü vurgulayan Pinter, aralık ayında Stokholm’deki törene gittiği zaman konunun özünü anlayacağını da sözlerine ekledi. Nobel edebiyat ödülünün açıklandığı gün, İngiliz Sky kanalının önce kendisinin öldüğünü, daha sonra Nobel’i kazandığını duyurduğunu söyleyen Pinter, “Beni bir anda dirilttiler” dedi. türk ün gür sesini duyuran kimmiş Alıntı
Φ marti_name Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2006 foruma hoşgeldiniz Ereğliyede yapılması kararlaştırıldı Nükleer tesis.Zaten Erdemir şehrin içinde.Allah muhafaza Erdemirin içinde 10'a yakın kocaman kazanlar var bunlardan biri patlasa 60 kilometre etkilenirmiş...1 tanesi giderse zaten diğerleride patlar ve Ereğli,Alaplı resmen haritadan silinir.bunu erdemirin kendi itfaiye erleri söylüyor...şimdi bunun yanına birde nükleer tesis kurulursa ahmaklıkdan başka birşey olmaz...zaten fabrika canımızı okuyor.Osmanlı Çileği festivali olur her sene ama osmanlı çileği kalmadı ki...akşam olduğu zaman zaten kokudan durulmuyor fabrikanın yanında.haklarını yememek lazım Erdemir güvenlik konusunda gerçekden çok hassas ama olası bi yangında hele nükleer tesisde olursa düşünmek istemiyorum...Çernobilin etkilerini hala görüyoruz işte.Karadenizde çok fazla kanser var.Ukrayna zaten bitmiş durumda...Kübaya yatıp kalkıp dua ediyorlar ukraynalılar bi çok hastayla ilgileniyorlar.Birde şu var şimdi tamam tesis kurulurken elbette coğrafi yapıya dikkat ediliyor edilmelide ama Ereğli adına konuşmak gerekirse iş sahası var.Erdemir,Madenler,Dilme fabrikaları gemi sanayileri vs vs başka yerlere kurulabilir göçü durdurmak adına...kurulabilir dedim yanlış anlaşılmasın madem kuracaklar dediğim gibi olsun. Alıntı
Φ Insomnia Gönderi tarihi: 30 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 30 Mayıs , 2006 Sevgili Sara K Ben hala Orhan Pamul+Nobel Ödülü ve konu başlığı arasında bir bağlantı kurabilmiş değilim... Tabi bunu sizde henüz izah edebilmiş değilsiniz... Alıntı
Φ sara k Gönderi tarihi: 30 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 30 Mayıs , 2006 insomnia topiği açan ben değilim laf bir kere orhan pamuğa gelmiş konu oraya zaten başlık sahibinin kendi tarafından saptırılınca bir yazarın bir cümleyle karalanmasına razı olamadım üstelik bu yazar nobel ödülü gibi ciddi bir şeyde adını duyurmuşken ama aslına bakarsan konunun orhan pamuğa neden geldiğini ben de anlamadım Alıntı
Φ bozan Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 cevrecilik sizce nasil algilanmalidir ? örnegin sinopta nükleer santral yapilmalimidir ? Ulusal cikarlarimizi göz ardi eden bir cevrecilik anlayisi, Türkiye Cumhuriyetinin refahi ve kaynaklarinda disa bagimliliktan kurtulma girisimlerini baltaliyorsa ;bu cevrecilik dis güclerin kendi topraklarinda olup ta Türkiye topraklarinda olmasini istemedigi yatirimlara iyiniyetli insanlarimizi kandirip hayir dedirtebiliyorsa ;cevrecilik degil oyuna gelmek,kendi milli cikarlarini zayiflatmak,disa bagimliligi yüzyillara tasimak anlamina gelir. Ben böyle düsünüyorum ;siz ne diyorsunuz . Selamlar. "Cevrecilik,yasanilan cevreyi;topragin alti ve üstüyle;atmosferi ve deniziyle;dünya ölceginde sevmek;korumak ve sahip cikmaktir.Cevrecilige global ve hümanist yaklasim,ulusalcilikla birlikte ele alinmalidir.Ulusalciligi icermeyen bir cevrecilik ,Bergama da Alman güdümlü kullanilma örneginde oldugu gibi ,kendi ülkesine ve toplumuna ihanet sonucuna kkadar gidebilir. cevrecilik ,sadece sevgi,duyarlilik,sorumluluk yada reflexle aciklanmaz.Bilime dayanmayan bir cevrecilikte ,kullanilmayi,güdülmeyi kacinilmaz bir bicimde beraberinde getirir." -Necip Hablemitoglu- İyice algılanmalı. bozan Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.