Φ Scaramouche Gönderi tarihi: 24 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 24 Mayıs , 2006 George Berkeley İngiliz felsefecisi (Kilkrin, 1687— Oxford, 1753). Anglikan inancına bağlı varlıklı bir ailenin çocuğu olan George Berkeley. Dublin’de öğrenim gördüğü sırada, felsefenin ve bilimin yanlışlarından arındırılmaları ve kusursuzlaştırılmalarıyla, hıristiyanlığa tıpa tıp uyan bir bilgeliğe ulaşılacağım düşündü ve ömrünü bu amacın gerçekleştirilmesine adadı. Önemli felsefe yazılarını yayımladıktan sonra, A.B.D’ne giderek, geziler yaptı. 1731’de yurduna döndü. 1734’te, İrlanda’nın güneyindeki Cioyne kentinin piskoposluğuna atandı. Görevini büyük bir başarıyla yürüterek, bölgesinde halkın altıda beşini oluşturan katoliklere anlayışla davrandı. İDEALİST KURAM Varlığın maddesel olmadığım ileri süren öğretinin kurucusu olan Berkeley, genç yaşta yazdığı The Theory of Vision (Görüm Kuramı, 1709) adlı kitabında uzam kavramının oluşumunu açıklamaya çalıştı. Ertesi yıl, Treotise Concerning the Principles of Human Knowledge (İnsan Bilgisinin İlkeleri Üstüne İnceleme) adlı yapıtında. felsefesinin özünü geliştirdi. Eski soyutlama kuramlarına aşırı güvendiğini düşündüğü Locke’un deneyciliğini eleştirdi. Özellikle, kendi başına var olan ve algılarımızın gerçeğini temellendiren madde kavramını çürütmeye çalıştı. Berkeley’in, açık seçik ve sağlam biçimde ortaya koyduğu idealist kuram, şu ilkeye dayanır: “Nesnelerin özü, algılanmış olmalarından başka şey değildir”. Berkeley’e göre nesneleri düşünceler olarak tanırız. Nesneler düşünceden başka şey olamazlar, çünkü duyumlar, katışıksız düşüncelerdir. Nesneler kendilerini yaratan Tanrı’da bile, birer düşüncedirler. Kendisiyle ilgili edindiğimiz düşünceler dışında, madde diye bir şey yoktur. Genel bir düşünce elde etmek için, özel düşünceleri birbiriyle karşılaştırız: Soyutlama. Yanlış soyutlaınalardan arındırılmış bilimin bütün değeri, duyumsal kesinliğe dayanır. Duyumsal kesinliğe dayanarak Tanrı’nın varlığına ilişkin özgün bir kanıt ileri süren Berkeley, bu konuda şunları yazmıştır:“Bence, duyumsal şeylerin, bir anlayışgücünden başka bir yerde var olamayacakları apaçıktır. Buradan, onların gerçek bir varlıkları olmadığı sonucuna değil, benim düşünceme bağlı değillerse ve benim tarafımdan algılanmış olmak nitelliğinden apayrı bir varlıkları varsa, onların, içinde var olmaları gereken bir manevi varlık bulunması gerektiği sonucuna varıyorum. Demek ki, duyumsal dünyanın var olduğu ne ölçüde kesinse. onları kapsayan ve destekleyen sonsuz ve her yerde bulunan bir manevi varlığm var olduğu da o ölçüde kesindir”. Dolayısıyle Berkeley’e göre dünya, Tanrı’nın. insanlarda uyandırdığı düşüncelerin tümünden başka şey değildir. Ama Tanrı, insanlara. kendi düşüncesini ya da düşüncesinden herhangi bir şeyi böylece iletiyorsa, bunun amacı, insanların gönlünü kendine çekmektir. Öyleyse, dünya aslında Tanrı’nın insanlara yönelik dilidir. Tanrı tarafından düşünülmüş sözdür.... Alıntı
Φ sedat sencan Gönderi tarihi: 22 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 22 Ağustos , 2007 İdealizm görüşünü en uç noktasına kadar taşıyan filozofun Leibniz olduğu söylenebilir.Ona göre manevi gerçek,maddi dünya karşısında daha önde gelir.Hem hareket dediğimiz fiziksel olgular hem de maddi varlıkların bizzat kendileri sadece bizlerin tasavvuru olarak mevcutturlar.Ancak gene de nesnelerden oluşmuş bir dünyayı tümüyle red etmemişti.Nitekim dış alemimizi monadların temelinde bulunan bir gerçeklik olduğunu kabul ediyordu.Tam anlamıyla saf ve öznel idealizmden bahsedebilmek için,hem nesnel hem de duyusal dünyanın gerçek olduğunu tamamen red etmek gerekir.Böylece maddelerin sadece bir görünüş olduğunu,dünyanın sadece öznel fikirlerden meydana geldiğini,nesnel hiçbir temelin olmadığını söylemek mümkün olur.Diğer taraftan Locke’nin ileri sürdüğü görüşler,tamamıyle ampirist(duyulara dayanan) ve maddeci bir felsefeyle yorumlanabilecek özellikteydi.Ama bunun tersi de olabilirdi.İnsan ruhunun ve zihninin maddeden tümüyle ayrı,daha temel özellikli ve daha üstün bir gerçek olduğunu söylemek mümkündü.Böyle bir yorumu Berkeley yapmıştır. Berkeley’e göre,dış dünyamızdaki nesnel varlıkların duyunumunu edindiğimizi ve onları algıladığımızı zannetmemiz tamamen bir aldanıştır.Bizim algıladığımız tek şey kendi duyumlarımızdır.Kendimize ait olan bütün fikirlerimiz ve oluşturduğumuz bütün kavramlarımız sadece bizim kendimize ait olan duyumlarımızdır.Bunların maddeyle bir ilgisi yoktur. Berkeley bu noktada bir adım daha öteye geçer.Duyumları edinen öznenin dışında başka bir duyum olamaz.Aynı şekilde bir fikre sahip olan öznenin dışında bağımsız bir nesne de yoktur.Şu halde bizim nesne dediğimiz şeyler sadece fikirlerimizde ve kavramlarımızda mevcuttur.Onlar sadece algılandıkları sürece varlıklarından söz edilebilir.Maddi varlıklara ve dış dünyaya,algılayan ve kavrayan zihnin dışında bağımsız bir varlık tanımak hatalıdır. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.