Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2006 19 yıl İDDİA VE GERÇEK Bundan önceki birkaç yazıda din-devlet-siyaset ilişkisi bakımından İslam'ın teorik, günümüz Müslümanlarının da pratik tutum ve durumlarını ortaya koymuş, özet olarak "İslam'ın, liberal demokrasi, laiklik ve sekülerizm ile bağdaşmayan bir sistemi telkin ettiğini, ancak durum ve şartlar elvermediğinde Müslümanlara, başka sistemler içinde de -barış ve huzur içinde birlikte- yaşama imkanı tanıdığını, bugün Müslümanların bunu yaptıklarını, ama içeride ve dışarıda İslam'a veya İslamlaşmaya karşı olanların, farklılara tahammül edemediklerini ve "ya bizim gibi ol veya ülkeyi terk et" noktasına kadar geldiklerini" ifade etmiştim. Bir iki yazıda tahammülsüzlük ve tutarsızlığı biraz açacağım. Daha sonra da İslam'ın kendine mahsus düzeninin ana hatlarını gösteren bazı temel kavram/kurallardan bahsedeceğim. İslamlaşmaya (başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermeden İslam'ı yayma ve yaşama faaliyetine) karşı çıkanlar demokrat, en azından azınlıkların haklarını koruma ve onlara tahammül etme manasında çoğulcu, laik, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne bağlı olduklarını beyan ve iddia ediyorlar. Halbuki yaptıkları ile söyledikleri örtüşmüyor; şöyle ki: Demokrasi millet iradesinin hakim olması demektir. Bütün millet fertlerinin aynı şeyi istemeleri mümkün olmadığından demokrasiyi tıkanmaktan kurtarmak için bulunan çare "çoğunluğun iradesini millet iradesi olarak kabul etmek" olmuş, bu durumda azınlıkta kalanlar çoğunluğa uymak durumunda kalmışlardır. Azınlıkta kalanların istekleri (iradeleri), çoğunlukla çatışmadığı sürece uygulamaya yansıyacaktır. Peki bizde nasıl oluyor? Mevcut seçim kanununa göre mecliste çoğunluğu elde eden iktidara hukuk bakımından çoğunluk deniyor (böyle kabul ediliyor) ama karar ve icra muhaliflerin işine gelmeyince -mevcut kanuna göre mümkün olmayan ve fiilen olmamış- ihtimaller/varsayımlar ileri sürülerek iktidarın meşruiyet ve yetkisine gölge düşürülüyor. Kendileri iktidar olduklarında meclis çoğunluğu, muhalifleri iktidar olduğunda seçmen sayısına göre çoğunluk ölçütleri kullanılıyor. Seçmen sayısına göre çoğunluğu elde etmek mümkün olsa bile yine millet iradesinin bir kısmı meclise yansımayacaktır; eğer bu, iktidarın meşruiyetini şüpheli ve tartışmalı kılacaksa demokrasi tıkanıyor, işlemez oluyor demektir. Koalisyon yoluyla millet iradesinin azami ölçüde mecliste temsil edildiğini düşünelim; bu takdirde de hem koalisyon içinde hem dışında muhalefetler olacak ve hiçbir zaman bütün seçmenlerin iradesi mecliste temsil edilemeyecektir. Sonuç: Mevcut kanuna göre meclis çoğunluğunu elde etmiş iktidarın meşru kabul edilmesinin zaruri olduğudur. Bugün yapılan araştırmalar halk çoğunluğunun "başörtüsü yasağının kaldırılması, meslek lisesi mezunlarının eşit şartlarda üniversite imtihanına girebilmesi ve isteyenlerin din eğitimi alması"ndan yana olduklarını ortaya koyduğu halde azınlıkta kalanlar (güçlü oldukları için) istemiyor diye bu hakları iktidar bile veremiyor. Millet tarafından seçilmedikleri halde Cumhurbaşkanı, yüksek idari yargı organları ve anayasa mahkemesi "uygunluk" yanında "yerindelik" bakımından da hüküm vererek millet iradesinin yerine geçiyorlar. Bazı güçler ve güçlüler, millet iradesini temsil eden meclisin ve iktidarın başında demoklesin kılıcı rolünü üstleniyorlar. Bütün bunlar gösteriyor ki, bizde demokrasi gerçekte değil, sözde vardır. HAYRETTİN KARAMAN / YENİ ŞAFAK
Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2006 19 yıl ne halk, ne halkın belirlediği meclisteki çoğunluk, ne de siyasi değerler... halka demokrasi inmiyor, o küçük ama güçlü kesim karanlık bir tebessüm içinde. ne halkçılık anılır oldu ne milliyetçilik ne cumhuriyetçilik (sağ kısmı külliyyen felç bir gazete adından başka bir de bayramlarda anılan bir isimdir "cumhuriyet")... "ilke"lerden yana elimizde en kıymetli pek muhterem ve anlamını bir tek yasakçıların bildiği LAİKLİK ile toplumuna zulmeden bir devlet içinde yaşamanın verdiği azap bir yana tüm bu yasakları yaşıyor olmamıza rağmen ülkemizi hâlâ en çok seven ve en çok bağlısı olduğumuzla gurur duyarken bir-iki elit (halktan kopuk, kendi fikirlerini devlet addedip makyavelist bir yaklaşımla her şeyi ve her değeri kullananlar) tarafından kovulmak.... gündem hep bununla meşgulken Kıbrıs, AB ve uluslar arası ilişkilerde Türkiye'nin konumu reklam arası konulara çevriledursun. zeki(?) insanlar güruhu türbanı ortadan kaldırarak ülkemizi teknolojik, bilimsel, siyasi ve eğitim alanlarında bir anda zirveye çıkaracaklar... zaten, toplumsal güç dediğiniz halkınıza sırt dönmekle kazanılır. ya da halkı hep huzursuzlukla oyalarken elde edilir... bu zihniyetlerden anladıklarımdır bunlar. Ülkemi seviyorum, Türklüğümü seviyorum ve Türkiye'm için çabalarım hep olacak, bana yapılan tüm haksızlıkları sindirmesine rağmen... Ülke nazlı bir yârdır sinede beni bilmez, yüzüme gülmez... aşkımdan bihaber sırtını dönse de ölünür de acıdan, bu sevdandan dönülmez..
Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2006 19 yıl İDDİA VE GERÇEK Bundan önceki birkaç yazıda din-devlet-siyaset ilişkisi bakımından İslam'ın teorik, günümüz . . . . Bütün bunlar gösteriyor ki, bizde demokrasi gerçekte değil, sözde vardır. HAYRETTİN KARAMAN / YENİ ŞAFAK Sayin Berceste veya HAYRETTIN KAHRAMAN: Biliniyorki bazi cevreler icin Türkiyede hersey bir yana Türban-Rahibe giysisi-bir yana diyen bir kesim mevcuttur,ben sunada inaniyorum ki Türkiyeyi bekleyen hangi ciddi tehlike olursa olsun bu kesim icin türban en öncelikli gelen bir konudur.Ben Islamin hem demokrasiye hemde Laiklige en uygun bir din oldugu kanisindayim.Türkiye disinda müslümanlarin istenmemesi maalesef sizin ileri sürdügünüz nedenlerden kaynaklanmiyor,ya bizim gibi ol yada terket denmesindeki tek neden,yasadiklari ülkenin Anayasasina,yasadiklari ülke insanlarinin inanclarina yasam tarzlarina gösterilen saygisizca yaklasimlardir.Kendi inaclari söz konusu oldugunda mangalta kül birakmayanlar maalesef baskalarinin inanclariyla gönüllerince eglenebilmektedirler.Bütün bunlarin yanisira müslümanlik kisvesi altinda cevrilen sayisiz dolaplarda bu konularda etkili olmaktadir. Demokrassiden bahsederken,mevcut iktidara milletin iradesi ile secilmis diyerek kabul olunmasini yazmissiniz.azinligin cogunluk yapildigi secim sistemi bugünkü iktidar tarafindan kolayca degistirilebilir ama nedense buna pek yanasilmiyor faka muhalefet suclaniyor.yazinizda güclü olan azinlik diyerek kimleri kastettiginizi cok iyi anliyorum.Ama ben diyorumki iyikide o güclü azinlik varmis ya bide olmasaydi acaba neler olabilecekti Türkiyemizde.Türkiyede belirli bir kesim ta Cumhuriyetten bu yana maalesef her firsatta din elden idiyor yaygarasi ile Cumhuriyete Atatürkcülere Laiklie saldirmayi kendilerine hobi einmislerdir.Allahin kitabi ile degilde bilmem kimlerin kendilerince uydurduklari Seriati bir yönetim sistemi olarak Türk insaninin basina musallat etme calismalari ne ilk ve nede sondur.Bunu kimileri Amerikadan kimileri meclisten kimileri basin ve TVaraciligiyla hep vurgularlar.Insanlar sarkici yaismalariyla,futbolle,gizli sirlarla,dizi dizi filimlerle uyutulur ve birilerinde insanlari nasil daha cok acariz cabasi hakim olurken digeer taraftakilerde Türban sakizini cigner dururlar.Bir basbakan kalkip bu ülkede dindarlarinda siyaset yapma hakki vardir diyorsa kendinden önce gelip gecmis nekadar siyasetci varsa hepsini dinsiz yerine koymussa azinligin iktidar olma demokrasisinin bizleri nerelere getirdigini görmemiz zor degildir.Baska bir ülkede bir basbakan böyle konusamazdi,cünkü hicbir demokraside baskalarina hakaret etme lüksü olamaz.cünkü gicbir ülkede .demokrat ülkede-bir basbakan tamtamlar gazeteciler ve ordu kadar korumasiyla kiliseye gitmez.Iste Türkiyenin hali perisani. SAYGILARIMLA
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.