Gönderi tarihi: 11 Mayıs , 2006 19 yıl bunca zaman size özgür irademiz yok dedim bundan böyle size hür irade nasıl savunulur bunun incelikleri nelerdir cebircilerin ( hür irademiz yoktur diyenler) hücumlarına karşı nasıl karşı hücum yapılır. bir kısım teknik ve taktikleri göstereceğim. ve iyice öğrenin bakalım neymiş ne değilmiş: ilk olarak hür iardeyi savunanların delili şudur. alay metodudur. yani derler ki ya bunlar mal adam, hür irademiz oldunu bunlar anlamıyor mu mesela ayağa kalkmak istiyom ve kalktım ne yani ben başka bi şey yapamazmıydım, aha elimi kaldırmak istiyom aha da kaldırdım yani beni kim zorluyomuş ki, işte benim hür olduğum bu kadar açık yani, istedimi yapıyom istemedimi yapmıyom. yani insan kendinde bunu zaten hissetmiyo mu yani. şu soru onların sorduğu kuvvetli bir sorudur: derler ki: kadere rıza göstermek vaciptir yani gereklidir. ama size göre zina yapmak ta allahın iradesiyle oluyo yani allah zorla yaptırıyo. o halde kul zina yaptığıınada mı rıza gösterecek? çünkü size göre zina yapmak da kaderdi. kişi zina yaptığına ve allaha sövdüğünede mi rıza gösterecek? halbuki küfre(kafirlik) rıza göstermek de küfürdür. bu bir çelişki değil mi derler. not: bunların cevaplarını verdim. kitabımda var gazali vermişti buna yanıtı. ihya adlı kitabında. Moderatöre Bildir 88.226.17 allah ezeli ilmiyle bizim ne yapacağımızı bildiği için yazdı derler yani allahın ne yapcamızı bilmesi bizi zorlamaz çünkü ilmin görevi bilmektir o zorlayıcı bir etkiye sahip değildir derler. takvim örneğini verirler kii meşurdur: bu takvimi hazırlayanalr şu tarihte güneş tutulacak diye yazıyolar ya, onlar yazdığı için mi güneş tutuldu yoksa tutulacanı bildikleri için mi takvime yazdılar? deye sorarlar. insanların çoğu der ki: "bildiği için yazdılar" ya işte allah da bizim hür irademizde ne yapcamızı önceden biliyo ya, işte ondan dolayı kulların hür iradeleriyle ne yapcaklarını bildiği için levhi mahfuza yazılıyor. yoksa öyle yazıldığı için kul o yazılanaları zorla yapmış olmuyor. dediler. sonra şunu derler: "ilim maluma(bilinen olaylara) tabidir" yani ilimin özelliği tabi olmaktır eğer ilim tabi olmuyosa ona bildi değil bilgisizlik denir. o bakımdan allahın önceden bilmesi bizi zorlamaz derler. bu onların en fazla kullandığı yoldur. dedi:"EGER ALLAHIN IRADESI YOKSA BIZI NASIL ZORLUYOR.ALLAHIN SADECE ILMI VARSA BU HEM BIZI HEM ONUMU ZORLUYOR.ALLAHIN ILMI ALLAHTAN FERKLIMI???" cevap:bravo çok kaliteli sorular bunlar. çok beğendim. bunların cevaplarını çok kereler vermiştim. allahın ilmi bizi zorluyor. çünkü Onun ilmi zollayıcı, etkin bir ilimdir ve allahın ilmi kendisidir demiştim yani ilmini de sıfat olarak kabul etmiyoruz. aslında bunlar bilinen şeyler ama ben deyince tuhaf karşılıyorunuz. *dedi: "kursat sen kendi ile celisen bir adamsin. ALLAHIN IRADESI YOKSA HASA NASIL ZALIM OLSUN.ODA HASA BIRSEYLERE MECBUR ISE ZALIM SIFATINI NASIL KAZANIR.?" cevap: birkez daha bravo, üst düzey sorular soruyorsun. zaten bir arkadaşım vardı onunla bu konuda ayrıldık o da benim çok fikrime katılmıştı. cebircidir, allahın sıfatlarını inkar eder, iradesini inkar eder. ama iş allaha zalim demeye gelince, o dedi ki: madem iradesi yok o halde zalim değil dedi. bir kısım açıklama da yapmıştı. hatta ben onun bu görüşüne bir ara "1 ay kadar" inadım. ama sonra tekrar o görüşten caydım ve yine zalim dedim. şunun için zalim dedim: madem herşeyin kaynağı, varedicisi allahtır, dolayısıyla zulmünde kaynağı allahtır. zulmü yaratan neden zalim olmasın? dedim. tamam iradesi yok ama allahın ilmi aynı zamanda belirleyici niteliğe de sahiptir. çünkü olacak olaylar ezeli ilimde bellidir. bu yönüyle iradesi yoksa da zulmün kaynağı olması yönüyle insanlara kötülükleri işletip,(kulların fiillerini ve cüzi iradelerini, düşüncelerini yaratması cihetiyle) sonra da cezalandıracak olmasını hesaba katarsak, bence buna zalimlik demek uygundur. aksi halde çok zor bir durumda kalırız. zira pek inandırıcı olmaz diye düşünüyorum. özgür iradeyi savunmanın bir yoluda "sen istersin allah da yaratır" demektir karşıki başlar konuşmaya: ya hareketlerimizi allah yaratmıyo mu? özgürlükçüler çeşit çeşittir ama çoğunluğu, hareketlerimizi allah yaratır derler. aslında bu direkt cebr olur. ama buna bi kılıf vardır. şudur: sen istiyorsun ne yapacanı, allah da yaratıyo. mesela içki içmek mi istedin. allah bu hareketi yaratır, su içmek mi istedin. bu hareketi yaratır. yani yine hürsün derler dedi:"Elbette Allah'a hiç bir şey gizli kalmaz. Allah'ın dilemesiyle herşey meydana gelir. dileseydi o bütün insanları toptan Müslüman yapardı. Ama yapmadı kursat, hakedeni var haketmeyeni var" cevap: hakedenin hakettiği şeyi de yaptıran allah değil mi? ama mutezileyle kader konusunda aynı görüşü savunuyorsunuz onlarda yaptıklarımızda hürüz diyor, siz de. buna ne dersin *dedi: Allah kainatı neden yarattı? hadi söyle bakalım... cevap:yaratmak zorunda olduğu için. çünkü ezeli bilgisinde dünyanın meydana geleceği vardı ve bu bilgisinin hilafına yani zıttına da bir şey yapamazdı. dedi: Allah Evreni ne zaman Yarattı? yani bu fikir Allahın aklına nerden geldi? cevap: allah alemi zamanda yaratmadı. alem ( allahtan başka herşey) hep varlıktaydı. alemden zaman olarak önce değildi. alem allahtan sudur etti. ama bu sonradan olmayan bir sudurdu. mecazi ifadedir bu da. olaylar allahın bilmesiyle meydana gelir ve bilgisi ezeli, öncesiz olduğundam madde de ezeli idi. sen diyormusun: insanların yaptığı kötülüklerde allahın dilemesiyle olur. yüzde kaç etkili allahın iradesi senin yaptıklarında allah neyapcanı sen yapmadan öncemidilemişti istiyorsanz size düzeltilmiş diyaloglarımı yapıştırayım. sizde yorum yapın: kursat: ama söyleyeyim kursat: mesela hapse giriyor ve bizi buraya rızkımız getirdi diyor kursat: rızık Allahtan olduğuna göre oraya girmek zorunda demektir ama o özgür iradeyi savunuyor SERHAN: bir hayrın vücuda gelmesi için binlerce sebep vardır. Cüzi irade o sebeplerden sadece birisidir kursat: pek onu Allah mı yaratır SERHAN: cüzi iradenin harici bir vücudu olmadığı için Allah yaratmaz kursat: peki cüzi irade ne demek SERHAN: insanın meyletmesi kursat: peki bu sence yok mu, var mı? SERHAN: aklen ve mantıken vardır SERHAN: fakat, harici bir vücudu yoktur kursat: var olan şeye nasıl yok dersin SERHAN: Allah Cehennemi yaratıyor. Cüzi irade olmasa neden insanları cehenneme atsın kursat: ben cüzi irade yoktur demedim ki SERHAN: mahiyetini tarif edemeyiz kursat: bak serhan sana şunu sorayım: sen maturidi mezhebindesin değil mi SERHAN: evet kursat: maturidi mezhebine göre cüzi iradeyi Allah yaratmaz, bunu biliyorsun değil mi SERHAN: evet kursat: sen maturidinin “kitabut tevhid” ini okudun mu SERHAN: hayır kursat: ben okudum ve ne gördüm dersin SERHAN: ne gördün kursat: böyle bir şey demiyor aksine her hadis mahluktur diyor SERHAN: cüzi irade mahluk değil SERHAN: itibari bir emirdir kursat: ama maturidi, sonradan olan her şey mahluktur diyor kursat: başka ne çelişkiler var bilsen şaşarsın SERHAN: maturidiye göre cüzi iradenin harici bir vücudu yok kursat: iman meselesini biliyor musun SERHAN: evet kursat: şimdi afallayaksın kursat: maturidi mezhebinde iman mahluk mu? SERHAN: evet kursat: halbuki fetevayi hindiyyede 4. ciltte şu fetva var, küfür lafızları bahsinde: imanın mahluk olduğunu söyleyen kafirdir SERHAN: kimin kitabı o kursat: 300 yılık meşhur fıkıh kitabıdır. maturidi akaidiyle yazılmıştır çok camide bulursun SERHAN: peki kalbimize iman nasıl geliyor kursat: yani lafın özü kelam kitaplarına bakarsan şunu görürsün maturidi mezhebine göre iman mahluk değildir derler SERHAN: peki kalbimizdeki iman nereden geliyor kursat: gördün mü kursat: cevap: bak benim inancıma göre bu imanı Allah var eder kursat: maturidinin “kitabut tevhidi” nde bir bölüm var orada şu deniyor: imanın mahluk olduğu diye bölüm açıyor ve bunu kabul etmeyenlerin sözü dinlenmez diyor kursat: yani sizin imamınızın dediğini bugünküler kabul etmiyor ve onun dediklerine kafirlik diyorlar bu seni düşündürmedi mi SERHAN: Kur'anda ''bize döndürüleceksiniz'' gibi ayetlerle uzaklık ifade ediliyor. Fakat diğer bir ayette ''biz size şah damarınızdan daha yakınız'' diyor. Yani yakınlık ifade ediliyor. Allah bize yakın mı, uzak mı? kursat: Allah hiç bir yerde yoktur. o bakımdan bu ayetler mecazdır SERHAN: peki bize döndürüleceksiniz ne demek kursat: yani hesaba çekileceksiniz demektir kursat: bak Allah görür mü SERHAN: seni görmemesi noksanlık olur. Fakat senin ve benim gibi değil kursat: yukardan mı görür, aşağıdan mı SERHAN: yani Allah yarattığı kainatı görmeyecek, bu imkansızdır SERHAN: sen Allah zaman ve mekanda değildir demedin mi kursat: evet SERHAN: Allah bizim sıfatlarımızı onu tanıyabilmek için vermiş. Yani bizde görme ve ilim ve irade gibi cüzi sıfatlar olmasaydı, Allahın bu sıfatlarını anlayamazdık ve Allahı tanıyamazdık SERHAN: fakat, Allahın sıfatları bizim sıfatlarımıza benzemez kursat: olmayan şey görülür mü SERHAN: nasıl yani kursat: sen cevap ver SERHAN: görülmez kursat: peki alem ezeli mi hadis mi SERHAN: hadis kursat: Allahın görmesi var diyorsan bu ezeli mi, hadis mi SERHAN: ezeli kursat: eeeeeeeeeeeee kursat: ne oldu şimdi SERHAN: sen ezeli tabirini sonsuz yıl olarak hayal ediyorsun, yani sen yine Allaha zaman isnad ediyorsun. Allah indinde kainattan önce ve sonra diye bir şey yoktur kursat: yani alem yokken Allah neyi görüyordu SERHAN: zaman kainat ile başladı, yani Allah senin düşündüğün gibi kainattan önce kainatın yaratılmasını beklemiyordu. SERHAN: yani sana göre Allah kainatı yaratmadan önce böyle bekliyordu, sonra kainatı yaratmaya karar verdi, bu yanlıştır SERHAN: yani ezeli demek sonsuz yıl demek değildir kursat: bak alemin olmadığı durum var mıydı SERHAN: elbette kursat: onu soruyorum o durumda iken Allah neyi görüyordu SERHAN: sen Allaha önce ve sonra diye manalar yüklüyorsun. Allaha göre kainatta önce ve sonra diye bir şey yoktur SERHAN: yani mesela Allah bekliyordu, sonra kainatı yarattı diye bir şey yoktur kursat: peki Allah bizi görüyor mu yoksa gördü mü SERHAN: Cenab-ı Hakka göre bütün zamanlar ve mekanlar bir anda nazarındadır kursat: yani gördü öyle mi SERHAN: görmesi ezelidir SERHAN: yani ezeli olan ebedidir kursat: o halde görülenlerinde ezeli olması gerekmez mi SERHAN: hayır SERHAN: görülenleri Allah yaratmıştır. Fakat, senin hayal ettiğin gibi ezeli tabirini sonsuz yıl olarak düşünüp, sonra o sonsuz yılın birinde Allah kainatı yarattı düşüncesi yanlıştır kursat: ama biraz önce olmayan şey görülmez demiştin SERHAN: evet kursat: eee SERHAN: fakat, iyi düşün sen Allaha zaman ve mekan yüklüyorsun. Yani, kainattan önce de bir zaman hayal ediyorsun kursat: bak Allahın görmesi ezeli dedin değil mi SERHAN: ezeli ne demek kursat: öncesiz, başlangıcı olmayan SERHAN: evet, fakat, bunu zaman olarak hayal etme SERHAN: yani aklın ve fikrin sonsuz yıl önceye gitmesin hata edersin kursat: o halde ezeli olan şey değişir mi SERHAN: değişmez kursat: demene göre Allah bizi ezeli olarak gördü öyle mi SERHAN: evet kursat: yani biz yokken öyle mi SERHAN: senin hatan, Allahın bu görme sıfatını kendine benzetmen SERHAN: biz yokken zaman da yoktu SERHAN: dediğim gibi iyi düşün. kainattan önce ve sonra Allah diye, Allaha zaman yükleme kursat: o halde ezeli olarak bizi gördü ise benim burada klavyede seninle yazışacağımı da gördü öyle mi SERHAN: evet SERHAN: bak Allah hakkında zaman düşünmezsen bu iş hallolur kursat: peki o halde nerde benim özgür iradem? çünkü ben buraya gelmeseydim eeeeeeeeee Allahın görmesinde değişme olmaz mı o zaman SERHAN: Kur'anda neden Allah görür ve duyar diyor kursat: mecaz kursat: yani görülebilecekleri bilir manasında SERHAN: yanılıyorsun, sen buraya gelmeseydin, senin buraya gelmeyeceğini görürdü kursat: o halde sen ezeli kabul ettiğin bir şeyde değişmenin olabileceğini savunuyorsun halbuki yukarıda ezeli olan değişmez demiştin SERHAN: Allah senin buraya geldiğini görüyor. Değişmiyor ki kursat: ama sen, buraya gelmeyebilirdin dedin biraz önce, o zaman beni başka yerde görecek demene göre SERHAN: ben senin yarın mesela sinamaya gideceğini görsem sen gitmeseydim diyebilir misin, kursat: sen nasıl göreceksin ki SERHAN: temsil de kusur yok, temsilde anlatılmak istenene bakılır kursat: konuşur mu Allah SERHAN: Vücub-u Vücuduna ve kudsiyyetine has bir konuşması vardır. SERHAN: yani yine senin hayal ettiğin gibi değil kursat: sesi var mı O nun SERHAN: hayır kursat: sessiz konuşma olur mu SERHAN: olur SERHAN: Allahın şefkat ve merhameti var mı kursat: yok SERHAN: neden sana doğduğun anda süt gönderiyor kursat: Allahta duygu olur mu SERHAN: olur, fakat yine mecaz anlamda kursat: gerçek anlamını sordum SERHAN: var, fakat bizim duygularımıza benzemez kursat: küfür lafzıdır bu SERHAN: neden SERHAN: bismillahirrahmanirrahim ne demek kursat: rahman ve rahim olan Allahın adıyla SERHAN: rahman ve rahim ne demek kursat: esirgeyen bağışlayan diye çeviriyorlar kursat: mecazdır SERHAN: işte ben de onu diyorum, SERHAN: peki sorun ne SERHAN: neden bu mecaz manaları inkar ediyorsun. Allah görür fakat görmesi bize benzemez demen lazım değil mi kursat: yani hakiki manada alamazsın kursat: bunlar kendini kandırmaktır SERHAN: önündeki bilgisayarın bu şekilde olması için kaç ihtimal vardır kursat: tek SERHAN: neden, bir metre boyunda da olabilir ve üç santimetre eninde de olabilir SERHAN: değil mi kursat: hayır SERHAN: neden SERHAN: bu bilgisayarı yapan öyle irade etmiş değil mi kursat: çünkü Allahın ilminde benim bu bilgisayarın başında olacağım vardı o bakından başka türlü olamaz aksi halde onun ilmi cehle döner ki bu olmaz SERHAN: ben onu demek istemiyorum. Bu bilgisayarın ustası, binlerce şekil içinden bu şekli seçmiş değil mi SERHAN: temsili anlamaya çalış kursat: mecbur yaptı çünkü Allahın ilminde bunun böyle olacağı vardı SERHAN: fakat, Allah onun cüzi iradesiyle bu şekli seçeceğini de biliyordu, öyle ise mecbur değil kursat: Allahın ilmindekilerin varlığa gelmesi zorunlu mu değil mi SERHAN: Allah senin cüzi iradeni nasıl kullanacağını biliyor ve ona göre bir kader çiziyor SERHAN: bak konumuz kader değil, Allahın sıfatları kursat: forumlarda Allahın ilmi ve zorunluluk yazımı okudun mu SERHAN: evet kursat: ne diyorsun SERHAN: bak sen Allaha noksan bir sıfat yüklüyorsun SERHAN: çünkü, Allah istemeden, zorunlu olarak kainat var oluyor diyorsun kursat: Allahın ilmi mi bizim fiillerimize tabi yoksa bizim fiillerimiz mi O nun ilmine tabidir kursat: bu konu çok derin SERHAN: derin fakat, halledilmiş kursat: ben Allah zorunlu değildir diyorum, ancak şunu da ekliyorum O hür de değildir SERHAN: peki delilin ne kursat: O nun ilmi ezelidir ve ezeli olan şey sebepsizdir bunun izahı ayrıdır. Neyse, sebepsizdir ve olaylar O nun bildiği gibi olmak zorundadır ve iradesini inkar ettim çünkü irade demek seçmek demektir halbuki ilminde neyin olacağı zaten bellidir dolayısıyla bunları seçmesinin manası yoktur. dolayısıyla O ezeli olduğu için Ondan önce varlıkta olan olmadığı için şunu bunu yap diye zorlayan olmaz ancak ilmindeki şeyler varlığa gelmek zorundadır ve O ilminin zıttına bir şey yapmaya kadir değildir bu bakımdan hür değildir zira iradesi yoktur bu karışık SERHAN: peki kainatı kim yaratmıştır kursat: yaratma işi de karışık not: bana elektiron, atom gibi şeylerle yazarsan anlamıyom ve ilgimi çekmiyo mantık kurallarına göre yaz iyisimi. ben ne atoma ne de elektitrona inanıyom: *kursat: Allahın iradesini inkar ettim onu konuşalım kursat: sence Allahın iradesi var mı ALLAHIN NURU: ne diyorsun sen ya kursat: Allahın iradesi var mı dedim ALLAHIN NURU: tabi var ALLAHIN NURU: bu ne biçim soru kursat: peki ezeli mi bu irade ALLAHIN NURU: evet kursat: peki irade seçmek demek değil mi ALLAHIN NURU: hayır kursat: ne o zaman ALLAHIN NURU: dilemek kursat: o da var ALLAHIN NURU: sadece bir anlam vermek yanlış kursat: devam ediyorum kursat: seçmek için seçilenlerin var olmaları gerekir mi, gerekmez mi ALLAHIN NURU: yaşadığımız alem için mi konuşuyorsun kursat: yok direkt soruyorum ALLAHIN NURU: Allahın katındaki seçimin veya dilemenin nasıl olduğunu Allah bilir kursat: biz akli delillerle konuşuyoruz, kesip atma hemen ALLAHIN NURU: dedim ya o deliller yaşadığımız dünyada geçerli kursat: bak net soruyorum seçmek için seçilenlerin mevcut olması şart mı, değil mi ALLAHIN NURU: hala aynı şeyi söylüyorsun ALLAHIN NURU: bizim için geçerli kursat: peki o zaman taktik değiştiriyorum, zaten herşey Allahın ilminde belli değil mi? daha Allah neyi irade edecek ki ALLAHIN NURU: sen Allahın iradesi ezeli değil diyorsun o halde kursat: ben direkt iradesini inkar ettim ALLAHIN NURU: irade seçmek demektir diyorsun sonra kendi yaptığın tanıma göre Allahın iradesi hakkında yorum yapıyorsun kursat: çünkü zaten herşey ilminde var ve bu işler ilmine göre olacak daha bunları irade etmenin ne anlamı ve manası var ki ALLAHIN NURU: Kuranda Allahın iradesiyle ilgili ayetlere ne diyelim o zaman kursat: onları ilim manasına alıyorum ALLAHIN NURU: iradeyle ilim aynı anda olamaz mı kursat: yok kursat: bak bunları sadece ben demiyorum İbn sina ve farabi de bunu dedi kursat: bak ezeli bir tane olur ALLAHIN NURU: şimdi ben Allahın iradesi ezelidir deyince Allahtan başka bir de "irade" diye bir ilahın olduğunu mu söylüyorum yani ALLAHIN NURU: bunu mu demek istiyorsun kursat: evet ALLAHIN NURU: peki sen de ilim diyorsun ALLAHIN NURU: ilim ezeli mi kursat: ama ben ilmi aynı zamanda kendisidir diyorum kursat: evet ALLAHIN NURU: yani hem ilmi var hem kendisi öyle mi kursat: bak ilmi zaten kendisidir diyorum ben, sen ise 7- 8 tane ezeli kabul ediyorsun, müşrik oluyorsun ALLAHIN NURU: senin mantığına göre Allahın tüm sıfatlarının, onun aynı olduğu da söylenebilir. neden sadece ilim sıfatını Onun zatıyla aynı görüyorsun... kursat: bak ezeli olan ilah mıdır ALLAHIN NURU: önce ben sordum kursat: ne sordun ALLAHIN NURU: senin mantığına göre Allahın tüm sıfatlarının, Onun aynı olduğu da söylenebilir neden sadece ilim sıfatını Onun zatıyla aynı görüyorsun... ALLAHIN NURU: bunu sordum kursat: cevap: bak ehli sünnet mezhebi diyor ki bu sıfatlar Allahın ne aynıdır, ne gayrıdır diyorlar ALLAHIN NURU: yahu sen ne diyorsun onu söyle kursat: şunu, ezeli olan bir tanedir birden fazla ezeli olmaz ama hepsi ezeli dersen ayrı ayrı ezeli kabul edersin ki Hrıstiyanların teslisi gibi olur kursat: zira konuşma, işitme, görme farklıdır bütün bunlar birdir, aynıdır denemez ALLAHIN NURU: ilim aynıdır diyorsun ama kursat: evet , ama sonuçta bir tane ezeli kabul ettim kursat: bak bu mesela ayrı kursat: biz iradeyi konuşuyoruz ALLAHIN NURU: niye ayrı olsun ALLAHIN NURU: ilim de Onun irade de kursat: bu meselenin adı şudur : teaddudu kudema yani ezelilerin çoğalması meselesi ALLAHIN NURU: bunu biliyoruz zaten niye söyledin ki şimdi kursat: bunu sen incele ALLAHIN NURU: bu konuda bir sıkıntım yok ki sen incele kursat: bak ben ne dedim: zaten olacak olanlar Allahın ilminde belidir o halde bunların irade edilmesi ne oluyor ki ALLAHIN NURU: yahu sorun şu: sen benim birden çok ezeli olduğuna inandığımı iddia ediyorsun ama kendin "Allahın ilmi" diyorsun ve ilim aynı zamanda Onun zatıdır diyorsun. ALLAHIN NURU: Allahın ilmi olduğuna göre, iradesinin de olması doğal değil mi kursat: mantık icabı ezeli irade olmaz çünkü seçmek düşünmeyi duraksamayı gerektirir dolayısıyla iradenin mutlaka hadis olması gerekir ALLAHIN NURU: iradeye neden sadece seçmek diyorsun? hem seçmek bile olsa Allahın seçmesi ile bizim seçmemiz aynı mıdır? ilim ezeli oluyorsa irade de ezeli olabilir. neden olmasın kursat: olamaz mantıklı ol ALLAHIN NURU: biz seçerken düşünmemiz duraksıyor ama Allah için böyle birşey söz konusu olabilir mi kursat: bak ben Allahın görmesini de inkar ettim bunu konuşalım ALLAHIN NURU: Allahın görmesini inkar ettim demek Allah görmüyor demektir bunu mu kasdediyorsun kursat: evet ispatlarım ALLAHIN NURU: ”Allah yaptıklarınızı görür” ne demektir o zaman ALLAHIN NURU: bu bir ayet kursat: evet kursat: görülebilecekleri bilir manasına alıyoruz kursat: olmayan şey görülür mü ALLAHIN NURU: görmek olan şeylerle ilgili bir kavram olarak kullanıldığında, olmayan bir şey görülmez kursat: alem ezeli mi, hadis mi ALLAHIN NURU: hadis kursat: Allahın görmesi sence ezeli mi ALLAHIN NURU: ilmi ezeli olduğuna göre o neden olmasın kursat: alem yokken Allah neyi görüyordu ALLAHIN NURU: neyi biliyorduysa onu kursat: ama olayan şey görülmez demedin mi az önce ALLAHIN NURU: varlıkta olmayan şey bilinir mi kursat: evet ALLAHIN NURU: o zaman görülür de kursat: ikisi bir değil ki ALLAHIN NURU: bilinen şeyin görünen bir şekli de vardır her zaman kursat: Allah kendini bilir mi ALLAHIN NURU: yahu ben ne bileyim Allahın bileceği şeyleri bana niye soruyorsun? şimdi biz Allah kendini biliyor deyince bilecek bilmiyor deyince bilmeyecek mi? kursat: Allah herşeyi bildiğine göre kendini bilir demektir kursat: kabul mu ALLAHIN NURU: dedim ya Allah bilir kursat: evet de ALLAHIN NURU: eeee kursat: sen kendini biliyor musun ALLAHIN NURU: evet kursat: o halde Allah nasıl kendini bilmesin ki ALLAHIN NURU: ben bilmez dedim ki kursat: bilir de o zaman ALLAHIN NURU: Allah bilir dedim ALLAHIN NURU: ben bilmem Allah bilir ALLAHIN NURU: yetmiyor mu kursat: "bilinen şeyin görünen bir şekli de vardır her zaman" yukarıda bunu dedin kursat: Allahın şekli mi var ALLAHIN NURU: varsa da ben bunu bilmiyorum kursat: bu laf küfürdür ALLAHIN NURU: ben bilmiyorum demek mi kursat: Allah cisim olabilir demeye varır ALLAHIN NURU: ben öyle mi dedim ALLAHIN NURU: bilmiyorum dedim kursat: Allah görülür mü ALLAHIN NURU: bak durmadan küfürle itham edeceksen bırakalım konuşmayı bu iki oldu. benim imanıma sen karar verecek değilsin kursat: konuşuyoruz ALLAHIN NURU: küfürsüz konuş kursat: uyardım ALLAHIN NURU: bu nasıl uyarı kursat: böyle ALLAHIN NURU: senin demenle mi kafir olacak insanlar kursat: ben beş yıldır cuma namazı neden kılmıyorum sanıyorsun ALLAHIN NURU: ne alakası var şimdi ALLAHIN NURU: onu mu konuşuyoruz kursat: yani millet böyle ben bunları çok gördüm ALLAHIN NURU: neyi çok gördün kursat: yani küfür fiillerini ALLAHIN NURU: o yüzden mi cuma namazı kılmıyorsun kursat: evet ALLAHIN NURU: diğer namazları niye kılıyorsun o zaman kursat: mesela onlara sorsan; mesela sana sorayım: şöyle dua ediyor musun: Allahım beni yanlışa düşürme ve yolumu saptırma diye dua ediyor musun ALLAHIN NURU: evet kursat: demek ki yolumuzu saptıran ve yanlışa düşüren kimmiş ALLAHIN NURU: bizmişiz kursat: o halde neden böyle diyorsun ALLAHIN NURU: doğru yolu bulmamızda bize yardım etmesi için kursat: doğru yolu bulamayanlar var mı ALLAHIN NURU: yok mu kursat: var mı ALLAHIN NURU: bulunduğun yerde sana inanan kaç kişi var kursat: bir kaç ALLAHIN NURU: söylediklerinin hepsini kabul eden kursat: bir kişi var ancak o da son peygamberin imanı konusunda dediğimi kabul etmedi ALLAHIN NURU: sen kim oluyorsun da peygamberin imanı hakkında konuşuyorsun kursat: ” doğru yolu bulmamızda bize yardım etmesi için” yukarda böyle dedin soruyorum: doğru yolu bulamayanlara yardım etmedi mi ALLAHIN NURU: o yazını ben de okudum kursat: ne diyorsun ALLAHIN NURU: az önce dediğimi ALLAHIN NURU: yani sen kim oluyorsun da peygamberin imanı hakkında konuşuyorsun kursat: delilime ne diyorsun ALLAHIN NURU: sen kim oluyorsun da peygamberin imanı hakkında konuşuyorsun kursat: ezbere konuşmak olmaz kursat: oradaki delillerime ne diyorsun kimse bir şey diyemiyor öyle sallıyorlar ilmi konuşan yok ALLAHIN NURU: bana ne senin delilinden ben sana sen kim oluyorsun da peygamberin imanı hakkında konuşuyorsun diyorum kursat: peygamber korunmuş biri mi ALLAHIN NURU: evet ALLAHIN NURU: hata yaptığı zaman düzeltilmiştir ALLAHIN NURU: ona vahiy geliyordu dedi:yaratiklari gorecekde allahmi gormeyecek??? oyle senin uyduruktan sizofrenik beyinsiz mantiklarla allahin gormesinimi kaldiracan dangalak. cevap: "yaratıkları koku alacak ama allah mı koku almayacak?" sonra da bunu mu dicen? *kursat: son peygamberin imanı meselesini konuşalım kursat: çıldıracaksın ALLAHIN NURU: hayır kursat: çıldırtacam seni ALLAHIN NURU: yapamazsın kursat: uyku uyuyamayacaksın kursat: görürsün kursat: bak sence Allahın cisim olduğunu kabul etmek küfür mü ALLAHIN NURU: evet kursat: emin misin kursat: o halde sen son peygamberin Allahın zatı ile ilgili hadislerine bakmışsan insan biçimci bir ilah anlayışını anlattığını görmüşsündür ALLAHIN NURU: sen her hadis denen şeyin gerçekten peygamberin sözü olduğuna mı inanıyorsun kursat: gördün mü? hani Allahın dünya semasına inmesini anlatan onun eli avucu bacağı gözü olduğunu anlatan hadisleri gördün mü? büyük bölümü kütübü sitte de var ALLAHIN NURU: sen her hadis denen şeyin gerçekten peygamberin sözü olduğuna mı inanıyorsun kursat: bak buhari müslimin hadislerinden bahsediyorum sahih denen hadislerden bahsediyorum ALLAHIN NURU: buhari ve müslimdeki her hadis sahih midir kursat: bak işi yokuşa sürme ALLAHIN NURU: ne yokuşu ALLAHIN NURU: cevap ver kursat: bütün bu yüzlerce rivayeti inkar mı ediyorsun yoksa tevil mi ediyorsun yoksa tevil etmeden kabul mu ediyorsun ALLAHIN NURU: soruma cevap vermedin kursat: değildir ALLAHIN NURU: peki bahsettiklerinin sahih olduğuna emin misin ALLAHIN NURU: bu konuda ayetlerle konuşsan daha iyi olur kursat: bak kitaplar bir kısmına sahih diyor hatta şu hadise mütavatir diyorlar 37 sahabiden rivayetmiş kursat: "gecenin üçte biri geçince Allah dünya semasına iner ve yok mu isteyen vereyim der" ALLAHIN NURU: bundan Allahın cisim olduğu sonucu mu çıkar kursat: evet ALLAHIN NURU: hayır, o senin düşüncen kursat: bak her hareket eden mekandadır çünkü hareket bir mekandan diğer mekana geçmektir ve her mekanda olan ise cisimdir ALLAHIN NURU: Allah mekandan münezzehtir kursat: peki şunu der misin Allah hiçbir yerde değildir ALLAHIN NURU: hayır kursat: halbuki dediğin bu manaya gelir çünkü mekandan münezzeh demek mekanda olmaktan uzaktır yücedir manasına gelir ki bu da mekanda değil manasına gelir bu ise Allah hiçbir yerde yoktur anlamındadır ALLAHIN NURU: hayır öyle demek değildir kursat: ya nedir ALLAHIN NURU: Allah herhangi bir mekandadır denilemez demektir ALLAHIN NURU: bu yoktur anlamına gelmez kursat: mekanda değilse mekanda yoktur niye denilmesin ALLAHIN NURU: çünkü mekan bizler için geçerlidir kursat: Allah mekanda mıdır değil midir ALLAHIN NURU: mekan nedir kursat: yer ALLAHIN NURU: yani mekan derken dünyevi bir yeri mi kastediyorsun kursat: bak mekanın manası sadece “yer” demektir bunu dünyevi münyevi diye düşüme ALLAHIN NURU: Allah belli bir yerdedir denilemez ALLAHIN NURU: onu ancak Allah bilir ALLAHIN NURU: nerde olduğunu bilince yanına mı gideceksin, hayırdır kursat: bak şimdi bu mekanları Allah mı yarattı ALLAHIN NURU: başka kim yaratacak kursat: peki bu yaratılanlar hadis mi ALLAHIN NURU: ya baksana sana sadece bir kişi inanıyordu değil mi kursat: evet ALLAHIN NURU: o halde ikiniz dışında herkesin kafir olduğuna inanıyorsundur sen kursat: ben ona da kafir diyorum kursat: o da bana ALLAHIN NURU: o zaman benimle bir daha konuşma kursat: neden ALLAHIN NURU: çünkü bana da kafir demen için hiçbir engel yok kursat: bak sen bir kere kadere inanmayan birisin, sana nasıl mümin derim? ALLAHIN NURU: bak gördün mü kursat: öyle ALLAHIN NURU: halbuki ben kadere inanıyorum ALLAHIN NURU: sadece senin inandığın gibi inanmıyorum o kadar kursat: peki benim seninle yazışmam kader mi ALLAHIN NURU: sen ise senin gibi inanmayanlara kafir diyorsun ALLAHIN NURU: bu yüzden benimle konuşma diyorum kursat: başka alternatifim yok kursat: böyle olmaz bu işler ALLAHIN NURU: evet böyle olmaz kursat: bak yukarda sordum ben. mekanları yerleri Allah mı yaratıyor diye sen evet dedin peki bu mekanlar bu yaratılanlar hadis mi ALLAHIN NURU: abuk subuk şeylerle uğraşıyorsun kursat: lütfen soruma cevap ver ALLAHIN NURU: senden başka herkese kafir diyorsun kursat: cevap verir misin ALLAHIN NURU: cevap vermiyorum artık kursat: bak sıkıştıracağım seni ALLAHIN NURU: beni gaza getiremezsin kursat: bak göreceksin çelişkini, ver cevap ALLAHIN NURU: bu kadar konuştuk ortada bir şey yok ALLAHIN NURU: sadece herkesi kafir görüyorsun o kadar kursat: bak göreceksin, bu mekanlar yaratılmadan önce Allah neredeydi ALLAHIN NURU: benim için faydalı olmayacağına inandığım bir konuşma şeklidir bu kursat: bak son soruma cevap ver kursat: kapatacağım şimdi kursat: haydi zor değil kursat: evet cevap şu: mekanlar yokken Allah hiçbir yerde değildi ALLAHIN NURU: hayır vermiyorum vermeyeceğim. herkesi kafir görerek konuşuyorsun kursat: sonradan yer değiştiremeyeceğine göre yine hiçbir yerde değil kursat: böyle olmaz kursat: ne diyorsun son yorumuma kursat: ahhhhhhhhhha be bunlar inan ki basit konular kursat: bunda bile yanlıştasın ya Bugün, 15:07
Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar ya bi soru sorum mu: bak bi el feneri var. ama pili bitiyo 14 dakka da bitcek. bir köprü var ordan geçmek lazım karanlık yani ve 4 kişi var anne baba çocuk ve dede. bunların her birinin köprüyü geçme hızı anne: 1 dakka, baba: 1 dakka, çocuk: 5 dakka, dede: 10 dakka. ancak iki kişiden fazlası köprüden aynı anda geçemiyo. bir kişi de geçebiliyo. öyle bi git gel taktiği yapcanız ki 14 dakkada bunların hepsi karşıya geçsin, yani 15 dakka olmucak. el fenerini biri götürüyo öbürüne bırakıp diğeri gidebiliyo. istediğiniz şekilde yani.ama dediğim şartlara uyarak. hadi bakalım. ben buldum yaaaaaaaaaaaaaaaaaa 14 dakkada oluyo.
Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar efendim ben bu ayeti inkar etmiyom ancak şunu diyom: bu ayetin tevil edilmesi lazım. yani başka mana vermek lazım. çünkü aklen önceden bilinen şey için imtihan olayı olmaz. bu ayetler kuranda var. çok yerde ve Razi denen şahıstan öğrendiğim bir izah var şöle diyor: tefsiri kebir. den alıntı *** Razi: “Her can ölümü tadıcıdır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya 35) İmtihan ve İbtila Deneme ancak mükellef tutma var ise olur. O halde bu ayet insanlar için bir mükellefiyetin olduğuna delalet ediyor. Yine bu ayet Hak Sübhanehu ve Teala’nın bir zorluğu bulunsa bile emrettiği ve nehyettiği şeylerle mükellef tutmayla yetinmeyip aksine insanı şu iki şeyle denediğine de delalet ediyor: a- “Hayır” dediği şeylerle … Bunlar dünyadaki sıhhat lezzet (tad) sevinç ve insanın umduğunu elde etmesi gibi dünyevi nimetlerdir. b- “Şer” dediği şeyler… Bunlar fakirlik, elemler ve mükellefin başına gelen diğer sıkıntılar gibi dünyevi zararlardır. Böylece Allah Teala mükellefin kendisine verilenlere şükretmesi ve sıkıntılara sabretmesi için bu iki şey arasında mekik dokuduğunu ve vazifesini yaptığında mükafatının büyük olacağını beyan etmiştir. Cenab-ı Hak henüz onlar daha gelmezden önce insanların nasıl amel edip davranacaklarını bildiği halde, şekil itibariyle imtihana benzediği için, bu (mükellefiyete mecazen) ibtila (imtihan) demiştir. *** İmtihan işi Allah için imkansızdır. Biz imtihan diye geçen ayetleri te’vil etmek lazım dedik ve bir takım izahlar yaptık. Onlardan biri de ”Allah; sanki kullardan çıkan fiilleri bilmiyorda, bilmek isteyen birinin muamelesi gibi muamelede bulunuyor” şeklindeki izahımızdı. Şimdi bu hususta birkaç ayeti örnek vereceğim. --- Muhammed 31: “Andolsun, biz, sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye kadar, sizi deneyeceğiz ve haberlerinizi de sınayacağız (açıklayacağız).” --- Yorum: Allah denemeden bahsediyor. “Mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye kadar”, diyor. Peki ama onları yaratmadan önce, kimin mücahid ve kimin sabreden olduğunu bilmiyor mu? Biliyor; ama böyle ifade ediyor. Yani böyle şeyler Kur’an’da vardır. Ve bizim imtihan ifadesiyle ilgili yaptığımız yorumlar tuhaf görülmemelidir. Bakara 143: “Ey habib-i zişanım; senin teveccüh ettiğin kıbleyi biz meşru kılmadık, illa Resulümüze ittiba edip devam edenlerle ittibaı terkle arkasına dönüp irtidad edenleri bilelim için meşru kıldık ve kıbleyi tahvil çok kimseler üzerine elbette ağır ve büyük bir iş oldu, illa Allah’ın hidayette kıldığı kimseler üzerine ağır olmadı.” Al-i İmran 140: “Eğer size bir yare dokunmuş ise şüphesiz o kavmede onun misli bir yare dokunmuştur. Ve o günleri biz nas arasında döndürürüz. Ve Allah Teala’nın iman edenleri bilmesi ve sizden şahidler ittihaz etmesi içindir. Ve Allah Teala zalimleri sevmez.”
Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar *** Razi: “Allah hiçbir nefse gücünün üstünde yük yüklemez.” (Bakara 286) Teklif-i mala yutak (takat dışında yük yüklemek) var mıdır? Mutezile bu ayete dayanarak teklif-i mala yutak’ın olmadığı hususunda açık bir nass olduğunu söylemişlerdir. Bunun böyle olduğu sabit olunca şu iki kaide ortaya çıkar. A- Kul fiillerinin yaratıcısıdır. Çünkü eğer kulun fiillerinin yaratıcısı Allah olsaydı, kula bir fiil teklif etmek teklif-i mala yutak olurdu. Çünkü Allahu Teala fiili yaratınca, o fiil muhakkak ki tahakkuk eder. Bu durumda da kulun o fiili yapma ve yapmama hususunda kat’i olarak bir kudreti bulunamaz. Kulun o fiili yapmaya kudreti olmadığı hususuna gelince, çünkü o fiil Allah’ın kudreti ile meydana gelmiştir. Meydana gelen bir şey ikinci olarak meydana getirilmez. Kulun o fiili yapmamaya kudretinin olmaması ise şöyle olur. Çünkü kulun kudreti Allah’ın kudretinden daha zayıftır. O halde daha nasıl kulun kudreti Allah’ın kudretini men etmeye kadir olabilir. Allah o fiili yaratmadığı zaman ise kulun onu meydana getirmesi imkansız olur. Binaenaleyh kulun fiilinin yaratıcısının Allah olduğunun kabul edilmesi halinde o zaman kula o fiili teklif etmenin “Teklif-i mala yutak“ olması gerekirdi. Alimlerimiz akli deliller bu şekildeki tekliflerin vaki olabileceğine delalet etmektedir. Binaenaleyh bu ayetin muhtemel olan başka manasına başvurmak gerekir demişlerdir. Birinci hüccet: Küfür üzere ölen kimsenin bu şekilde ölmesi Allah Teala’nın ezelde o kimsenin kesinlikle iman etmeyeceğine ve küfür üzere öleceğini bildiğini gösterir. Böylece Allah Teala’nın o kimsenin iman etmeyeceğinin mevcut olmasını ve imansızlığını bilmesi imanın bulunmasına münafidir, aykırıdır. Bu da bizzat apaçık bir mukaddimedir. O halde o kimsenin iman etmeyeceğini bile bile onu iman etmekle mükellef tutmak, zıt olan iki şeyi teklif etmekle sorumlu tutmak gibi olur. İkinci hüccet: Kuldan bir fiilin suduru sebeplere dayanmaktadır. O sebepleri ise Allahu Teala yaratmıştır. Durum böyle olunca ”teklif-i mala yutak” kaçınılmaz olur. Üçüncü hüccet: Allahu Teala Ebu Leheb’i iman etmekle yükümlü tutmuştur. İman ise Allah’ı haber verdiği her şeyde tasdik etmektir. Allah Teala Ebu Leheb’in iman etmeyeceğini (cehenneme atılmak) haber vermiştir. Bu durumda da Ebu Leheb iman etmeyeceğine iman etmekle mükellef olmuş olur ki, bu da “teklif-i mala yutak” olur. O halde bu ayetin te’vil edilmesi lazımdır. Böylece biz ayetin mutlaka te’vil edilmesi gerektiğini anlamış olduk. En doğru olan bu izah şekline göre şu husus sabit olmuştur ki: Akli olan kat’i bir delil, sem’i (nakli) olan zahir bir delil arasında bir tearuz, çatışma geldiğinde kişi ya ikisini de tasdik eder ki bu muhaldir (imkansız). Zira bu iki zıddı birlikte kabul etmek demektir. Veya ikisini de yalanlar ki bu da muhaldir. Zira bu iki zıddı iptal etmek olur. Veyahut da akli olan kat’i delili yalanlayıp, sem’i olan zahir delili tercih eder ki; bu da akli delilleri ta’n edip tenkit etme yolunun açılmasına sebep olur. Ve ne zaman böyle olursa, o vakit tevhid, nübüvvet ve Kur’an batıl olur, geçersiz olur. Sem’i delilin tercih edilmesi hem akli delili, hem de sem’i (nakli) delili yalanlamaya yol açar. Geriye sadece akli delillerin sıhhatinin kat’iliğine hükmedip, nakli olan zahir delili başka manasına hamletmek kalmaktadır. İşte bu yolla biz ister bilelim, ister bilmeyelim bu ayetin mücmel (kapalı) bir te’vili olduğunu; o zaman da tafsilatlı biçimde bu te’vile dalıp ondan söz etmeye gerek kalmadığını anlamış olduk. --- Yorum: Burada Razi’nin dedikleri son buluyor. Fakat ben kendimce bu ayeti şöyle te’vil ediyorum. Resulullah buyurdu ki: “Üç kişiden kalem kaldırıldı: Uyanıncaya kadar uyuyandan, buluğa erinceye kadar çocuktan ve aklı gelinceye kadar deliden.” Başka bir hadis; Resulullah buyurdu ki: “Hata ile unutma ile ve zorlanarak yapılan günahlar affolunmuştur.” Misal: Kişi namaz kılmayı unutsa, aklından çıksa günahkar olmuyor. Çünkü unuttu. İşte bu ayet böyle manalara hamledilebilir.
Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar olaylar önceden belli olduğuna göre neden dua edilsin ki? * allah insanın ne dua edeceğini de ezeli olarak mı irade etmişti *dua etmek kaderden midir?evet dersen dua etmek yanlış olmuyor mu *kader ile dua bağdaşır mı?
Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar *** Razi: “De ki her şey Allah’tandır. Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her kötülük ise nefsindendir.” (Nisa 78-79) Bu ayet imanın Allah’ın yaratması ile meydana geldiğine delalet etmektedir. Biz bu ayetin buna delalet ettiğini söyledik. Çünkü imanda bir hasenedir.Ve bütün haseneler Allah’tandır. Biz imanında bir hasene olduğunu söyledik. Çünkü hasene bütün kabihliklerden (kötülük) uzak bir iyi hal demektir. Hiç şüphesiz ki iman böyledir. Binaenaleyh imanında hasene sayılması gerekir. Çünkü alimler ”Allah’a davet edenden daha güzel sözlü kimdir” ayetindeki davetten muradın kelime-i şehadet olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Böylece imanın bir hasene olduğu sabit olur. Biz bütün hasenelerin Allah’tan olduğunu söyledik. Çünkü Cenab-ı Hak ”Sana isabet eden her iyilik Allah’tandır” buyurmuştur. ”Sana isabet eden her hasene” sözü bütün haseneleri içine alan umumi bir ifadedir. Sonra Allahu Teala bunların her birinin Allah’tan olduğu hükmünü vermiştir. Bu iki mukaddime yani “imanda bir hasenedir” ve “bütün haseneler Allah’tandır” mukaddimeleri kat’i olarak imanın Allah’tan olduğunu gösterir. Sonra biz küfründe Allah’tan olduğunu açıklamak istediğimizde deriz ki: “İman Allah’tandır” diyen herkes “küfür Allah’tandır” der. Binaenaleyh diğerinin değilde sadece birinin Allah’tan olduğunu söylemek ümmetin icmaına (sözbirliği) terstir. *** Razi: Binaenaleyh mümkünattan olan her şeyin mutlaka Vacibu’l Vücud olan zata varıp dayandığı hususunda zikretmiş olduğumuz o kesin akli delili iyice düşünür sonra kendi kendine zikretmiş olduğumuz bu “istikra” (etraflıca inceleme) metodunu nazarı dikkate alır da daha sonra da her şeyin Allah’ın kaza ve kaderiyle olduğuna kat’i olarak hükmedemezse, işte bu kendi durumunu hidayetin ancak Allah’ın yaratması ile meydana geldiğine delalet eden en kuvvetli bir delil kabul etsin. Zira bu delili bilmesine rağmen böyle bir etraflı araştırma yapmasına rağmen kalbinde böyle bir itikad hasıl olmuyorsa anlar ki, kendisini bu işten alıkoyan sadece Allah’tır.
Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar *** Diyelim bir kişi yetmiş yaşında Allah’ı inkar ederek ölmüş olsun. Şimdi yirmi sene geri gidelim. “Bu kişi elli yaşındayken Allah bu şahsın yetmiş yaşında kafir öleceğini bilir mi, bilmez mi?” diye sorarız. O, “Bilir” demek durumundadır. Bu sefer şu sorulur: “Peki yetmiş yaşında kafir olarak öleceğini bildiği bu şahıs, acaba mümin ölebilir mi?”, “Ölür” derse, “Allah’ın ilmini cehle dönüştürmüş olursun” denir, çünkü Allah bunun kafir öleceğini, ölmeden bilince bu mümin ölecek olsa Allah’ın bildiği şey yanlış çıkmış olur. Allah bu işte yanlış bildi gibi olur ki kafirliktir. Yok eğer “Mümin ölemez” derse bu seferde şu sorulur: “Peki o zaman Allah bu insanın kafir olarak öleceğini ve iman edemeyeceğini bile bile onu iman etmekle mükellef tutuyor mu?”, “Evet” diyecek. “O halde Allah ona kaldıramayacağı bir yük yüklemiyor mu?” denir, o da bu sefer “Evet” demek durumunda kalır. Bu sefer Maturidi mezhebinde “teklif-i mala yutak” yoktur diyorlar, dersin. *** Kişiye sorulur iman mahluk mudur? Birkaç ayet hatırlatılır: “Her şeyi yaratan Allah’tır” , “Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölülerde kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah’ın diledikleri hariç yine de iman etmezlerdi, fakat çokları bunu bilmezler.” O ise buna mukabil “Evet” der. Bunun üzerine “O halde küfür de (kafirlik) mahluk öyle mi?” dersin. O da “Evet” der, sonra şöyle sor: “Bir insanın öleceğine yakın Allah onda imanı değil de küfrü yaratırsa kişi bu anda iman edebilir mi?”, “Hayır” diyecek, o zaman, “Peki bu kişiyi Allah iman etmekle sorumlu tutuyor mu?” diye sor. O “Evet” diyecek. Bu “teklif-i mala yutak olur” de.
Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar *** Bunlar bütün kitaplarında diyorlar ki örnek; Nimeti İslam: “Ve (adetullah) böyle cari olmuştur ki insan iradesini makduru beşer olan herhangi bir fiile sarfederse Hak Teala o fiili halk ve icad eder, insan iradesini sarfetmez ise Halıkı Celle ve Ala dahi halk eylemez, fiili abid, kisip ve ihtiyar cihetiyle kendinin ve halkı icad cihetiyle Halıkındır. Bundan dolayı herkes kendi fiili üzerine sevap alır veya ceza görür.” İşte bunlar böyle der, yani kişi ihtiyari fiillerinde önce yönelecek, isteyecek peşine Allah yaratacak, namazı bile bunlara göre kişi yönelmedikçe Allah kişide yaratamaz. Çünkü eğer yaratır derlerse o kişi için bir ayrıcalık olur, şöyle ki: Diyelim Allah başkasında namaz kılmayı yaratmıyor; o da kılamaz, onların dediğine göre ikisi de yönelmemişti, namaz kılan sevap, kılmayan günah kazandı burada, ama gördük ki kişiler yönelmedi, onlarda Allah istediğinde bu fiili yarattı. Bu ise onların görüşlerini iptal eder, çünkü bir kulda namaz kılmayı yaratıp diğerinde yaratmadığı zaman o halde namaz kılma fiilini yaratmadığı kişi burada hiçbir tesiri olmadan suçlu durumuna düştü. Halbuki öbürü de hiçbir özgürlüğü olmadan hayır işledi, bu ise eşitlik değildir, eğer eşitlik olacaksa hiçbir kula ayrı yeten bir hayır işlettirilmemesi icabederdi. Çünkü bu durumda kula o yönelmeden hayır işletmek, misal (namaz kıldırtmak), öbürüne kıldırtmamak… Maturidiler’e göre; birinci kişi Allah’ın hidayeti ile namaz kılarken, diğerinin kılıp kılmayacağı ona bırakılmış, kılabilir de, kılmayabilir de. Birinci kişi de namaz ibadeti kesin olacakken, ikinci kişi de kesin olmuyor ve eşitsizlik oluyor, dolayısıyla bunlara, eğer bizim onlara sorduğumuz: Allah kişiyi (kişi) yönelmeden cüz’i iradesini kullanmadan ona namaz kıldırabilir mi? Şeklindeki sorumuza “Hayır kıldıramaz” demek durumunda kalırlar. Maturidiler kişi yönelmeden (kişide) Allah günah fiillerini yaratabilir mi? Şeklindeki sorumuza da aynı cevabı, yani kişi yönelmeden onda Allah günah işleme eylemi yaratamaz demeleri gerekir. Çünkü sonuçta ikisi birdir, eğer yaratabilir derlerse: Birinci kişide içki içmeyi kişi yönelmeden yaratırsa o kişi içki içmek zorundadır, onlara göre ikinci kişi de bu eylemi yaratmazsa o kişi bu içki içme eylemine ya yönelecek ya da yönelmeyecek demektir. Yani bir nevi ne olacağı onun seçiminde, halbuki buradaki örnekte birinci kişi mecbur içecek, ikinci kişi ise mecbur değil, seçme özgürlüğü var gibi oldu. Bu da eşitsizlik olur, birinci kişinin seçme özgürlüğü olamıyor, yani cebr oluyor, bütün bu anlatılanlar sonucunda Maturidiler kesin olarak şunu söylemek durumunda kalırlar. Kişi yönelmedikçe Allah kişi de günah işlerini de yaratamaz sevap işlerini de yaratamaz, demek durumundadırlar. Bu görüş sonucunda akla şu gelmiyor mu? Sanki kişisel olarak ben irade edip dilemedikçe Allah yaratmaz (dilemez), ben dileyince yönelince de Allah diler, yaratır. Bir noktayı da burada açıklamak lazımdır: Peki bunlara göre kişi cüz’i iradesiyle yönelince Allah acaba bu kişinin dilemesi sonucunda o ameli yaratmaya mecbur mu yoksa yaratmasa da olur mu? Şimdi cevap arayalım: Eğer derlerse ki mecbur değil; bu onların görüşünü iptal eder, çünkü sonuçta siz bir şey yapmaya yönelseniz bile sonuç itibariyle o işi yaratıp, yaratmamak yine Allah’ın dilemesine ait olacağından siz istediğiniz kadar yönelin; misal karşı koltuğa oturma diyelim, Allah eğer yaratmak istemezse nasıl karşı koltuğa oturacaksınız? Çünkü size göre de fiilleri Allah yaratır, oturmak istiyordunuz gördünüz ki oturamadınız. Bu ise cebrden başka bir şey değildir, bu sefer onlar şunu demek durumuna düşüyorlar: ”Biz bir şeyi yapma hususunda ona doğru yönelsek Allah bunu yaratmaya mecburdur” bu ise Allah’a bir şeyleri yaratması hususunda ona vacip kılma olur. Yani onu bu işi yapması hususunda zorlamak olur. Alemlerin Rabbini kim birşey yapmaya zorlayabilir, çünkü bir şey yapmaya zorlanmak, zorlanan için kusur olur. Zira o başka bir şeyin kontrolünde ve güdümünde olmuş olur, sanki onu zorlayanlar onun varlığını hiçe sayıp onun yerine karar veriyor, yeri göğü var eden bir ilaha bu olay yakıştırılabilir mi? Bu konuyla alakalı daha kısa bir örnek: Diyelim Kur’an okumak üzere cüz’i iradesiyle kişi yöneldi ve iradesini o yöne sarfetti, bu anda Allah Kur’an okuma fiilini yaratmaya mecbur mu, yoksa yaratmayabilir mi? Eğer mecbur derseniz o zaman derim ki: Siz bu lafla Allah’a vacip kıldığınızı, yani onu icbar (zorlamak) ettiğinizi demeye getirdiniz. Çünkü vacip kılmak, istenen şey yapılmadığında yapmayanın ta’n edilmesini, kınanmasını gerektirir; bu Allah için imkansızdır. Çünkü Allah’ı hiçbir şey icbar edemez. Bir hadiste Resul-i Ekrem buyurdu ki: ”Allah’tan cenneti istediğinizde firdevs cennetini isteyin, çünkü Allah’ı hiçbir şey icbar edemez.”
Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar *** Muhammed İhsan Oğuz’un, (Kaza Kader) adlı kitabından birkaç örnek vereceğim. Kendisi Maturidi görüşünde olup, Eş’ari mezhebini yerden yere vurarak zalimlik şeklinde vasıflıyor. Ben burada, kendisi Maturidi olduğu halde bu görüşün esasen Mutezile ile beraber olduğunu itiraf eden yazarı göstereceğim. --- Sayfa 114: Hukuk ve sorumluluk açısından bakıldığında bir hukukçu için ya bu Maturidiyye fikrini yahut Mutezile fikrini kabulden başka çare yoktur. Zaten Maturidilerle, Mutezile arasındaki fark, o kadar büyük bir fark değildir. Çünkü Mutezililer ”Kaderin hem insanın kasd ve seçimi üzerinde, hem de istemeye bağlı fiiller üzerinde etkisi yoktur.” derler. Maturidiler ise “Yalnız insanın kasd ve seçimi üzerinde etkisi yoktur fakat fiiller üzerinde etkisi vardır. Yani insan kendi fiilini kasdeder ve kazanır, Cenab-ı Hak yaratır…” derler. Bu iki fikrin bir sonuca varacağı bellidir. Aradaki anlaşmazlık sözde bir çekişmeden ibarettir. --- Sayfa 66: Maturidiler gerçi Mutezileye pek yaklaşmışlar ve aradaki farkın şekilde ve sözde olduğu görünümünü vermişler ise de işin gerçeği böyle değildir. Çok açık ve ciddi ayrılıklar vardır. Onun için Cebriyye ile Mutezile arasında asıl orta yolu izleyen, Maturidiler olmuştur. --- Yorum: Dikkat edilirse cebr ile kaderi inkar (serbestlik) arasında orta yolu izlediklerini iddia ediyor. Halbuki böyle şey olamaz. ”Ben hem özgürüm istediğimi yaparım, hem de mecburum” bu ifade iki zıddı birleştirmek olur ki batıldır. Fakat bunlar ısrarla kitaplarda bunu tekrarlarlar, biz orta yoluz diye; bakın yazar ne diyor, neyin itirafını yapıyor. --- Sayfa 74: Maturidiler de, irade konusunda geçtiği üzere görünürde orta bir yol izliyorlar ise de, sonuç olarak (ve fakat sözü edilen kayıt ve şartlarla) Mutezile ile birliktedirler. Çünkü Hak’tan sapanlarda da bazı isabetli görüşler bulunur. Onu kabul etmekte dini bir sakınca yoktur. --- Yorum: Yazar burada Mutezile’nin Hak’tan saptığını ancak görüşlerinin bazısının isabetli olabileceğini ifade ediyor. Tamam Allahın görülmesini reddetmeleri, bununla birlikte cisim ve mekanlı olmaktan tenzih etmeleri isabetli görüşleridir. Mutezile’nin sapık görüşleri var: Büyük günah işleyen eğer tevbe etmeden ölürse; “el menzile beynelmenzileteyn” görüşü vardır ki bu kişi ne kafir ne de mümindir, ama cehennemde sonsuz kalır; bununla beraber azabı kafirlerden hafif olacaktır. Kur’an’ a mahluk derler, Allah’ın iradesi hadis ( sonradan olan) derler. Ancak onların en fazla üzerinde durdukları ve kendilerinin bu kadar tanınmasına sebep olan görüşleri kaderi inkar etmeleri ve “Kullar fiillerinde özgürdürler” demeleridir. Bu gizlenemez, hal böyleyken yazar, “Onların görüşlerini almakta sakınca yoktur” diyor. Siz çevrenizdeki kişilere Mutezile denince ne anladıklarını sorunca size evvela “Kaderi inkar edenlerdir” şeklinde yanıt verirler. --- Sayfa 102: Bir hadisten bahsolunuyor, aslında hadis cebr anlayışını anlatıyor. Diyor ki: İşte Hz. Ömer kaderi böyle anlıyor. Yapılan açıklamalardan anlaşılmış olacağı üzere Maturidiler de böyle anlamışlardır. Hatta, Mutezile’nin anladığı da başka bir anlayış değildir. --- sayfa 113: Maturidiyye Fikirlerinin Önemli ve Özlü Bir İfadesi Yukarıda irade konusunda geçtiği üzere Cenab-ı Hakk’ın eşyayı dilediği zamanda yaratması, ezeldeki takdirine, takdiri iradesine, iradesi ezeli ilmine, ezeli ilmi bilinen şeye bağlıdır. Bilinen şey ise, bizim kendi irade ve seçimimizle meydana gelecek fiillerimizdir. --- Sayfa 112: Kaderi ikiye ayırıyor: 1. Kısım: Bahsettiğimiz irade kısmı yani, seçtiğimiz; oturup kalkmak, gülmek, yemek yemek gibi yapabiliriz de yapmayabiliriz de şeklinde vasıfladığı bölüm. 2. Kısım: Kişinin elinde olmayan güzellik, çirkinlik, boyun uzun kısa oluşu, doğal afetler gibi elde olmayan kısımlar diyor ve ekliyor: “Bu iki tür kaderden birincisinde insan kendi kaderini kendi belirler, tayin eder. Ezeli takdir böyle kararlaşmıştır. İstemeye bağlı olan fiillerin hemen hepsi bu türdendir. Söz konusu ettiğimiz kaderden asıl maksatta bu birinci tür kaderdir. --- Sayfa 64: Soru, itiraz; Eş’ariyye’den, Maturidiyye’ye itiraz: Cüz’i iradeyi Cenab-ı Hakk’ın yaratmasından ayırarak “Başta ve doğrudan doğruya Allah tarafından yaratılmış değildir, insanın kendi yapması eseridir” demekle zorunluluktan kurtulunmaz. Çünkü siz de kabul ediyorsunuz ki Hak Teala’nın ilim ve iradesi, ezeli takdiri, her şeyi hatta istemeye bağlı fiilleri kapsamaktadır. Böyle olunca; insanların istemeye bağlı fiilleri de Cenab-ı Hakk’ın ilim ve iradesi, ezeli takdiri ile meydana gelir. Şu halde; bunun sonucu olarak, insan bütün fiillerinde, her hareket ve davranışında mecbur ve zorunlu demektir. Aksi halde; ezeli takdirin bozulması, Allah’ın iradesinin acizliğe, ilminin de bilgisizliğe dönmesi gerekir. --- Cevap: Biz de kesin olarak inanırız ki her şey gibi insanların bütün fiil ve hareketleri, hatta cüz’i iradesi de Cenab-ı Hakk’ın ilim ve iradesi, ezeli takdiri ile meydana gelmektedir. Fakat bundan dolayı, öyle zannedildiği gibi istemeye bağlı fiillerde mecbur ve zorunlu olma gerekmez. İnsanlar hareket ve davranışlarında mecbur ve zorunlu olmaz. Çünkü takdir, iradeye; irade, bilmeye; bilme, bilinene bağlıdır. Yani bilme, bilinenin bütün şartları ve nitelikleri ile olduğu gibi keşfedilmesidir. Diğer bir deyimle; bilgi, bilinene uygun olan keşiftir. Bu hususta uygunluk bilmede aranır. Bilinene uygun olursa bilgi denir. Uygun olmazsa bilgisizlik denir. Bunun içindir ki; bilgi, bilinenin niteliğini değiştirmez; tam tersine ona bağlı ve uygun olur. Bilmenin, bilinen de hiçbir etkisi yoktur. Böyle olunca Cenab-ı Hak insanları irade ve kudret sıfatları ile bir fiili işleyip işlememekten birini tercih edip seçecek güçte kılmış, onların ileride ne gibi fiiller işleyeceklerini ezelde keşfederek bilmiş, keşfedip bildiği gibi onların kendi fiil ve hareketlerinin yine kendi seçimleriyle meydana gelmesini irade ve takdir buyurmuştur. Bu ise; hiçbir bakımdan insanın istemeye bağlı fiillerinin zorunlu olmasını gerektirmez. --- Yorum: Buradaki bilmeden kasıt Allah’ın bilmesi; bilinenden kasıt ise kişinin cüz’i iradesi sonucu ortaya çıkan ve çıkacak olan eylemlerdir, amellerdir.
Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar konu alemin (allahtan başka herşey) cisim olarak sonlu mu yoksa sonsuz mu olduğu meselesi : soru: alem cisim olarak sonluysa alemin sınırının ötesinde boşluk mu yoksa doluluk mu vardır? doluluk derse, o zaten cisim demektir. boşluk var derse, soru: bu boşluk sonlu mu sonsuz mu? sonlu derse, soru tekrar edilir, yani bunun ötesinde yine boşluk mu yoksa doluluk mu var? eğer bu boşluk sonsuz derse, dünya cisimdir dolayısıyla sonsuzdan dünya kadar eksilirse buna sonsuz denir mi? gibi devam eder... bu konuda ki fikriniz nedir, söyleyin. ben eski görüşümü bırakmaya meylettim. yani alemin cisim olarak sonsuz olduğunu savunmaya meyletim. görüşleriniz nedir. eskiden alem cisim olarak sonlu derdim ve şu delili kullanırdım: : *** Alem, uzay cisimdir. Her cisim sınırlıdır. Her sınırlı olan mahluktur. Dolayısıyla alem de, uzay da sınırlıdır. Bu hususta akli delilim şudur: _ Kitap: İslam Felsefesinde Allah’ın Varlığının Delilleri Yazar: Prof. Dr. İbrahim Agah Çubukçu sayfa 21: Kindi alemin hudusunu ispatlamak için riyazi sağlamlıkta bir takım önermelere dayanmıştır. Ayrıca alemin sonsuz olduğunu farzetmiştir. Daha doğrusu riyazi sağlamlıkta olan önermelere dayanarak alemin sonsuz olacağı faraziyesinin çürüklüğünü göstermiştir. Kindi’nin dayandığı bu önermeler şunlardır: 1- Aynı cinsten olan ve birbirinden büyük bulunmayan iki kemiyet eşittirler. 2- Bütün buutları ve cüzleri ile birbirinden farksız olan kemiyetler bilfiil ve bilkuvve yekdiğerine eşittirler. 3- Sonlu kemiyetler, sonsuz olamazlar. 4- Eşit şeylerden birine aynı cinsten diğer bir şey katılınca eşitlik bozulur. Kendisine katkı yapılan şey, eski halinden daha büyük olur. 5- Sonlu kemiyetlerin bir araya gelmesiyle vücut bulan şey, sonlu olur. Başka bir deyimle aynı cinsten sonlu kemiyetlerden bazısı sonlu olunca tamamı da sonlu olur. 6- Aynı cinsten sonsuz iki kemiyetin biri diğerinden daha az veya daha çok olamaz. Kindi bu önermelere dayanarak alemin sonlu ve dolayısıyla hadis olduğunu ispatlamıştır. Alemi sonsuz farzederek girişilecek ispatın, böyle bir faraziyeyi muhalle sonuçlandıracağını göstermiştir: Sonsuz bir cismin bilfiil varlığını farzedelim. Bundan belli ve sonlu bir parça koparıldığını düşünelim. Cismin geriye kalan kısmı ya sonlu olur veya sonsuz olur. Eğer cismin geriye kalan kısmı sonlu olursa, sözü geçen 5 nci madde gereğince cismin tamamı sonlu olmuş olur. O halde burada açık bir çelişki vardır. Çünkü bir cismin hem sonsuz, hem sonlu olduğu sonucuna varıldı. Şimdi de diğer ihtimal üzerinde duralım: Cismin geriye kalan kısmının sonsuz olduğunu düşünelim. Buna cisimden ayrılan parçayı katınca hasıl olan miktar, bu katkı yapılmadan önceki miktardan ya büyük olur, yahut da ona eşit olur. Eğer büyük olursa, sonsuz olanın, sonsuz olandan daha çok olması gerekir ki bu da bizi sözü geçen 6 ncı madde gereğince muhale götürür. Çünkü sonsuz olan iki kemiyetten birinin diğerinden daha az veya çok olması düşünülemez. Eğer parçayı katmakla hasıl olan miktar, kendisine katkı yapılan miktara eşit olursa, bir miktara diğer bir miktar katılınca eşitlik bozulmuyor demektir. Bu ise sözü geçen 4 ncü maddeye aykırıdır. Cüz, büyük miktara katılınca aynı büyüklüğün değişmemesi cüzle kül arasında farkın bulunmadığı sonucunu verir. Yahut parça ile bütünün aynı büyüklükte olduğu düşüncesini doğurur. Bu ise açık bir çelişkidir.
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.