Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2012 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2012 "SIZINTI" adıyla çıkacak kitap Cuma günü tüm kitap satış noktalarında olacağı duyurulunca, bu sabah emniyet mensupları kitabın çıkacağı Kırmızı Kedi Yayınevi'ni arayarak henüz yayınlanmamış kitabın nüshasını istediler. Kırmızı Kedi Yayınevi sahibi Haluk Hepkon konuyla ilgili Odatv'ye konuştu. Bu durumla ilk kez karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Hepkon, "Matbaa zaten nüsha olarak ilgili yerlere kitabı gönderir, ancak kitap basılmadan nüshasını istenmesiyle ilk kez karşı karşıya kalıyoruz" dedi. Konuyla ilgili polisleri arayarak bilgi isteyen AvukatSerkan Günel ise şunları söyledi: "Bu sabah yayınevi aranarak kitabın basılacağı matbaanın adresi istenmiş. Basın Kanunu'na göre çıkacak olan eserin 2 nüshasını gönderilir. Zaten matbaa kitap basıldıktan sonra bunu yapar. Ancak önceden arama gibi bir durum söz konusu değildir. Kitapla ilgili konuştuğum polisler benden 4 nüsha istediklerini söylediler, ancak matbaayı arayıp 10 nüsha istemişler" dedi. Wikileaks belgelerine ilişkin tüm gerçekleri ortaya döken kitap, görülüyor ki daha çıkmadan kimi çevrelerde rahatsızlıklara yol açmış durumda... Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2012 Vatan gazetesi köşe yazarı gazeteci Mustafa Mutlu, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'nun gündeme bomba gibi düşen kitabını "Sızıntı- Wikileaks'te Ünlü Türkler" kitabını köşesine taşıdı. İşte Mustafa Mutlu'nun o yazısı... SİLİVRİ'NİN HIZINA YETİŞİLMİYOR "Dünyanın metrekare başına en fazla yazar düşen mekânı olan Silivri Cezaevi’nin hızına yetişmek mümkün değil... Bu haftaki kitabımız yine bir Silivri Ceza ve Yayınevi AŞ (!) ürünü... Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Haber Müdürü Barış Terkoğlu bu kitabı aslında cezaevine düşmeden çok daha önce yazmaya başlamışlar... Yine Oda TV Davası sanıklarından Doğan Yurdaku’un yazdığı önsözden öğrendiğimiz kadarıyla; 14 Şubat 2011’de gözaltına alındıklarında kitabı bitirmek üzereymişler... Alt tarafı bir haftalık işleri kalmış! Ama evlerinin ve iş yerlerinin basıldığı gün tüm çalışmaları gibi bu kitabın taslağına da el konulmuş... İki Barış, tutuklandıktan sonra da Silivri‘de ayrı koğuşlara verilmiş... Bu yüzden birlikte çalışma olanağı bulmayı bırakın, birbirlerine selam bile verememişler. Tutukluların bilgisayar ve daktilo kullanma olanakları bulunmadığı için de; her şeye sil baştan el yazısıyla yeniden başlamışlar. Yılmamışlar ve on binlerce Wikileaks belgesini yeniden okuyup, içinden Türkiye’yi ilgilendiren bölümleri ayıklamışlar. Tüm bunları yaparken de gerek avukatlarının, gerek çalışma arkadaşlarının ve elbette eşlerinin büyük desteğini almışlar. Ve yine Doğan Yurdakul’un deyimiyle bu belgeleri okura kuru bir metin olarak değil, içeriklerinin ne anlama geldiğini, o tarihlerde ne yaşandığını anlatarak sunmayı başarmışlar. Barışlar’ın kitabı; Wikileaks’te yer alan ama henüz açıklanmayan Türkiye’yle ilgili belgeleri elbette içermiyor... Ama hem yayınlanan belgeleri topluca sunup yorumluyor hem de onların yayınlanmasından sonra yarattığı etkiyi anlatıyor. Kitap; Başbakan’la ve AKP’yle, Fethullah Gülen’le ve cemaatle, Genelkurmay’la, derin devletle, PKK’yla ve dış politikayla ilgili bölümlerden oluşuyor. Bu kitabı okurken en çok, birbirleriyle konuşma olanağı olmayan iki yazarın, ayrı mekânlarda çalıştıkları halde akıl almaz bir ruh ikizliği halini yakalamış olmalarına şaşırdım. Kullandıkları dil ve biçem öylesine “tek” ki; bu uyuma şapka çıkarmak gerekir diye düşünüyorum. Aynı kalemden çıkan nice kitabın bile “farklı kalemlerden çıkmış gibi” ayrı telden çaldığı günümüz yayıncılık dünyasında, bu şaşırtan uyum, bana göre araştırma konusu bile olabilir! Bu uyumda Kırmızı Kedi Yayınevi’nin editörlerinin ve “son okuma”yı yapan Fulya Tükel’in ne kadar katkısı var, bilmiyorum... Ama sonuç mükemmel, emeği geçen herkesi kutluyorum. Kitabı okurken, birkaç ay önce Akşam Gazetesi’yle yaptığım söyleşide kullandığım bir söz aklıma geldi: “Kalem susmaz, yeter ki solmasın yürek!” Bu iki genç meslektaşım bana yanılmadığımı gösterdi. Eğer bu mesleğe gönül verdiysen... Eğer yazmak, senin için aynı zamanda “yaşamak” anlamına geliyorsa... Ve her koşulda anlatacak bir “derdin” varsa... Kalem susmuyor... Yeter ki solmasın yürek! Yüreklerini soldurmayan bu iki genç meslektaşımı alınlarından öpüyorum. **** SIZINTITürü: İnceleme Yazan: Barış Pehlivan-Barış Terkoğlu Yayımcı: Kırmızı Kedi Yayınevi Baskı tarihi: Ocak 2012 Sayfa sayısı: 415 Fiyatı: 22 lira İnternet D&R fiyatı: 16.49 lira. Kişisel not: Yazarlarla tanışmıyorum Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2012 Silivri Cezaevi’nde 1 yıldır tutuklu bulunan gazeteciler Pehlivan ve Terkoğlu, tartışma yaratan kitapları ile ilgili soruları avukatları aracılığıyla yanıtladı. İşte “Sızıntı/Wikileaks’te Ünlü Türkler” kitabıyla ilgili soruların ve Silivri’den gelen cevapları: 1- Wikileaks belgeleri ilk yayınlandığında bir süre konuşuldu ama sonra unutuldu. Siz neden böyle bir kitap yazma ihtiyacı duydunuz? Barış Pehlivan: Sorunuzun yanıtı aslında içinde var: Unutuldu! Medya bu belgelere hem korkudan, hem artık gazeteciliği bıraktığından hem de maalesef tembelliğinden gerekli ilgiyi göstermedi. Düşünebiliyor musunuz; Türkiye ve dünya siyasetine dair onbinlerce resmi belge herkesin erişiminde ama kimse açıp da okumuyor bile... Silivri cezaevine atılmamıza rağmen, buna gönlümüz elvermedi. Çok zor da olsa, önemli belgeleri perde arkasıyla, analizlerle kitaplaştırmak istedik. Ve başardık... İstiyoruz ki; 10 yıl sonra da başvurulacak bir referans kitabı olsun. Barış Terkoğlu: AKP iktidarının ilk günlerinde Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan “bu topraklarda 200 yıldır ilk kez iç dinamiklerle dış dinamikler örtüşüyor” demişti. Akdoğan’ın sözlerinin kendi baktığı yerden haklılığı var. Gerçekten de son 10 yılda Türkiye’nin yaşadığı dönüşümde bu uyumun parmak izlerini görüyoruz. 200 yıllık modernleşme hareketimizin sonucu olan kurumlar küresel güçler tarafından dönüşüme zorlanıyor. İçeri de ise, o kurumları yeniden tanımlamak isteyen siyasi iktidar var. Biz Wikileaks belgeleri ile Türkiye’nin son 10 yılında yaşanan değişimin fotoğrafını çekebileceğine inanıyorduk. Sızıntı kitabında da bunu yaptık. Kitabın kurgusunda da bunu görebilirsiniz. Wikileaks konusunda okuyucu bilgilendirildikten sonra Erdoğan, AKP ve Gülen cemaatinin anlatıldığı bölümler geliyor. Ordu, Balyoz ve Ergenekon bunu takip ediyor. PKK’ya ilişkin tartışmalar ve dış politika ile tamamlanıyor. Parçalar birleşince son 10 yılın ya da birilerinin sevdiği ifadeyle “Yeni Türkiye”nin oluşumunun teorisi ortaya çıkıyor. 2- İncelediğiniz kriptolar arasında sizi en çok şaşırtan hangisi oldu? Barış Pehlivan: Şaşırtan değil de gülümseten çok belge oldu. Örneğin, hem siyaset, hem bürokrasi hem de medyadan birçok önemli isim; ABD’li diplomatlara sürekli birilerini gammazlıyorlar! Sanki karşılarında “Güzin Abla” varmış gibi; dertlerini/şikayetlerini anlatıyorlar. Dahası; bunu yaparken de kendilerine hiç toz kondurmuyorlar. Ama büyükelçilerin tüm bunların farkında olması ve asıl görüşlerini kriptolara yansıtması beni çok sık gülümsetti. Barış Terkoğlu: Kuşkusuz şaşırmak insan aklının en güzel refleksi. Ancak bu ülkede öyle şeyler yaşıyoruz ki belki de bu refleksimizi kaybettik. Yine de ülkedeki elitlerin ABD elçileriyle başbaşa kaldıklarında söyledikleri ile topluma yansıttıklarının arasındaki farkı görmek herkesi şaşırtır sanıyorum. 3-“Sızıntı” kitabı Türkiye’nin gündemine oturdu. Gazetelerin manşetleri kitapta yer alan kriptolara ayrıldı. Böyle bir ilgi bekliyor muydunuz? Barış Pehlivan: Medya geç de olsa “uyandı”, diyelim. Gerçek demokrasinin ve hukukun olduğu bir ülkede; örneğin polisin verdiği Ergenekon brifingi ortaya çıksa, dönemin İçişleri Bakanı ve ilgili polisleriyle ilgili soruşturma başlar. Biz de ise; Emniyet Genel Müdürlüğü “yalanlıyor” sadece... Ne yani; o kriptoda anlatılanları, görsel sunumları, isimleri, olayları ABD Büyükelçiliği kendi mi uydurdu? Kaldı ki; tek brifingden söz etmiyoruz. Kriptoda başka brifingler de yer alıyor, hem de polislerin isimleriyle birlikte... “Dışardaki” gazeteci arkadaşlar kriptoları ayrıntılı incelerse onlarca manşetlik haber çıkarabilir. Odatv aracılığıyla; kitabımıza haberlerinde, TV programlarında ve köşelerinde yer veren meslektaşlarıma ayrıca çok teşekkür ederim. Barış Terkoğlu: Bazı bölümleri yazarken çok konuşulacağını tahmin edebiliyordum. Büyükanıt ve Balbay’a ilişkin Türk polisinin Amerikalılar’a söylediklerinin gündem olacağı aşikardı. Ama bütününe ilişkin beklediğimin ötesinde ilgi gördük diyebilirim. Cezaevi’nde karşılaştığım Mustafa Balbay, “insanların işlenmiş bilgiye ihtiyacı var” sözleriyle kitabın gördüğü ilginin sebebini bence de özetledi. 4-Cezaevinde kitap yazmanın zorlukları neydi? Barış Pehlivan: Cezaevinde kitap yazmak zor. Hele de kitabı iki kişi yazıyor ve birbirinizi hiç görmüyorsanız çok daha zor. Biliyorsunuz; Barış Terkoğlu’yla ayrı koğuşlardayız. Ama bizi cezaevine atanlar, içimizdeki gazetecili tutkusunu hapsedemediler, aksine daha çok bağlandık mesleğimize. Sanırım bu aşk bizi motive etti. Bu vesileyle, avukatlarımıza ve Odatv çalışanlarına tekrar teşekkür etmek isterim. Bu kitap sizlerin desteği olmadan çıkamazdı... Barış Terkoğlu: Cezaevinde hiçbir şey kolay değil. Ama insan, iradesiyle tüm zorlukların üstesinden gelebilir. Merak ediyorsanız, 12 Eylül hapisanelerinde daktilo kullanabiliyordunuz. Bugün yasak. Tutuklular yazılarını kurşun kalemle yazıyor. Kaynaklar elinizin altında değil. Bu nedenle cezaevinde arşivcilik gelişiyor. Beraber çalıştığınız kişiyle büyük ihtimalle aynı koğuşta kalmanız da engelleniyor. Bu da büyük bir zorluk. Tüm bunlara rağmen ben hapishane kötümserliğini sevmiyorum. Dünyayı değiştirmek isteyen ve bunu yapabileceğine inanan insan, her koşulda gülerek mücadele etmeyi seçmeli. O yüzden şikayet etmek istemem. Burası bir hapishane. Nazım’ın dizelerindeki gibi eğer “adımlarını tarihin akışına uyduran, temelleri çöken bugüne vuran, yarını kuran” isek, duvarları tanımamak durumundayız. 5- Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Barış Pehlivan: “Sızıntı”yı okuyanlar bizim neden hapiste olduğumuzu da anlayacaktır. Bizi dört duvar arasına atanlar, işte bu gazeteciliği yapmamızı istemediler. İstediler ki; yalanlarla dolu operasyonel kitaplar/haberler yazalım. Odatv duruşmasında da söyledim; bedeli ne olursa olsun kalemimi satmayacağım, boynumu eğmeyeceğim. Bu zulümler, bu davalar gelip geçicidir; kalan tarihe düştüğünüz notlardır. Barış Terkoğlu’yla birlikte onur duyacağımız bir notu bu kitap sayesinde tarihe geçirdiğimizi düşüyorum. Barış Terkoğlu: Odatv’ye teşekkür ederim. Dışarıda sizinle beraber inandığımız gerçekleri yazmak isterdim. Malum nedenlerle mümkün değil. Bir toplum için düşünenler, yazanlar hapis ise toplum da hapis oluyor. Belki yanınızda olup size soğuk gerçekleri armağan edemiyoruz. Ama artık dokunanı yakan bir Bastille’imiz var. Kabe-i hürriyet oldu. Hepimizin esareti aynı duvarların ardında. İnanıyorum ki güneşi beraber doğuracağız. Sancılarını duyuyorum. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.