Gönderi tarihi: 5 Kasım , 2011 13 yıl Sayın başkan, muhterem avcımız. Çukur açmışsınız hakkımda benim, Hem de derin mi derin. Açabilirsiniz elbet, hukukunuzdur. Nihayet, özel görevli zatı azminiz ile Her şeyin üstündesiniz. Uçuyorsunuz uçmaklara. Uçun uçun! Alınmayınız hemen, rica ederim. Tuzak kurmuşsunuz, taammüden, Hem de yolumun çatına, “Spesiyal” bir iş yemeği hayratına. Hani, canı helaldir falan, diye, Katlime içtihat etmişsiniz. İnsafınız kurusun, yahu! Siz beni suya inen ahu mu sandınız? Yine de diyorum ki, kapatın, Ehli ruhsatınızla açtığınız çukuru, Dalgın tavuşanlar içine düşüyor. Ayıptır söylemesi efendi zademiz: Gizli gizli dinamit bıraktığınız, Mühimmat çukurunu, ziyadesi ile Biz kapatacağız yoksa. Demir dökerek, hani ya Devri Abdülhamit tecrübesi. Biraz dikkate alın tavsiyemi, lütfen. Silindiğiniz kıymetli kağıtları, Deliğe atmayınız, tıkıyor. Vallahi tıkıyor ve taşıyor ataletiniz, Küresel zina mahfillerine. Uyarı notunu okuyunuz evvel: “Oturum mahallini, her hacette, Bulmak istediğiniz gibi bırakınız!” Biliyorsunuz nicedir giderilemiyor, Gaz hali, ecnebi patronajın. Adalet tesisatçısı çalışıyor, Sorun yok, cebri rapor var, Diyorsunuz, tıkanırsa biz açarız. Hadi açtınız diyelim, ön giderini, Direk, yukardan inerek. Peki, tıkanan dönmeleri kim açacak? Sayın başkan, değiştirip kılığınızı, Kimliğinizi ol mahalde unutarak, Diyelim ki ufak ufak kirişi kırdınız. Bizim bağımıza, ulu avcımız, -İçtenliğimden kuşkunuz olmasın.- Balkan rüzgarı eser, ılık ılık. Sonunda tilkili dükkana varacaksınız. Ben size hakaret etmiyorum, başkan, Sizi cinayetle suçluyorum. Uzanırken abes testinize siz, Birden göreceksiniz, Okkır’ın, Tatar’ın, Geray’ın kanını. Kıyama dururken, şaşırmayın: Bağlanan ellerin arasından sızar. Secdeye baş koyarken siz, Tıkar boğazınızı o kan. Ben size hakaret etmiyorum, başkan, Sizi cinayetle suçluyorum, Sübhane hakkıyel azim ile! Hüseyin Haydar
Gönderi tarihi: 10 Kasım , 2011 13 yıl Kırk Birinci Tablet, Tebliğ Diyorlar: Firavunun görevlisiyiz, biz ona hizmet ediyoruz. Diyorlar: Bunun için o haritayı boynumuzda taşıyoruz. Diyoruz: Size öğüt verenler hangi zalimin adamlarıdır? Ateşten döşek ile ateşten yorgan sizi bekliyor. Diyorlar: Güneşin batışı ile doğuşu arasında ona dua ederiz, Koyun sürüsü gibi ölüme koşanları durduramayız. Diyoruz: Esir edilenler buğday taneleri gibi diridir... Diyorlar: Dicle Nehrinin balıklarını Sion havuzuna akıtacağız, Diyorlar: Müslümanları kanlarıyla yıkayıp arındıracağız. Hiçbir Yanki neferinin ayağı taşa dokunmasın. Diyoruz: Kendini din safına ayıranlar mümin mi avlıyor bugün? Diyorlar: Amerika kayamızdır, ona yaslanacağız. Diyoruz: O kof duvarın üstünüze yıkılması yakındır. Ey ateşin dostları, siz, yaratılana cellat mı oldunuz? Diyeceğiz: Yapmakta olduklarınızdan haberdarız. Diyecekler: Biz adamakıllı büyülenmişiz, sapkınlığa düşmüşüz. Diyeceğiz : Boşuna mı uluyor kurtlarımız, kişniyor atlarımız, Diyecekler: Keşke bir dönüşümüz daha olsaydı. Diyeceğiz: Sizi açık bir biçimde defalarca uyarmıştık, Uçuruma sapmışsınız, mallarınızın ağırlığıyla. Ve diyeceğiz: İhanet meclislerinizi üfleyerek dağıtacağız. İsyanın yıldızı kendini gösterdiğinde bunu anlayacaksınız, Tatlı cana acı darbe sunulduğunda yutkunacaksınız. Ey düşman eliyle tahta çıkanlar, halinize ateşin dili ağlayacak. HÜSEYİN HAYDAR/ DOĞU TABLETLERİ
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.