Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

TECELLİYAT-I VÜCÜD

 

Bilinsin ki vucudun çeşitli mertebelere iniş sureti ile oluşumu ancak açığa çıkmaya yönelmesi ile mümkündür ve yönelme istemekten ibarettir. Halbuki istemek bir sıfat ve isim olduğundan bütün isimlerin ve sıfattan soyutlanmış ve temiz olan vücud bu istemek vasfından dahi beridir.

 

Zira vucud-I mutlak kendi cemalinda – zatında boğulmuş ve yok olmuş gömülmüşlükte istemek olmaz. Nitekim vucudun vahdet mertebesine yani uluhiyet mertebesine inişi kendi zatında olan gömülmüşlüğünden bilinç boyutuna gelmesi demektir ki, buda istemek ile değil belki onun zatının gereğidir. Zatının gereği ise sebeb ve etki söz konusu olamaz.

 

Vücudun oluşum mertebeleri yedidir.

 

Lâ-taayyün

 

Taayyün-i evvel

 

Taayyün-i sânî

 

Mertebe-i ervâh

 

Mertebe-i misâl

 

Mertebe-i

şehâde

 

Mertebe-i insan

 

Bu oluşum, bütünlük itibariyledir; kısımları itibariyle vucudun mertebelerinin bir çerçeve içine almak ve saymak mkansizdir. Şimdi bu mertebeler keşfi e akıl yönündendir. Zamansal ve hakiki değildir. Yani vucud bir zamanda luşmamış ve o an içinde kendi cemalinde gömülmüşlüğü hasebiyle bütün isimleri ve sıfatı kendinde helak ve çökmüş yok olmuş idi; sonra bir zaman geldi ki bu gömülmüşlükten ayrılıp kendisine geldi ve kendindeki şuur sıfatı hasıl oldu çıktı ve bu zaman dahi geçtikten sonra düşünüp dedi ki “bende bu kadar sıfat var bunların eserlerini açğıa çıkarayım; falan şeyi şöyle yapayım falan şeyi böyle yapayım.” Ondan sonra bu etraflıca düşünmesinin arkasından eşyayı yaratmaya başladı ve cümlesini yoktan var etti. Bu asla böyle değildir. Bu mertebeler keşfe ve akla göredir. Yoksa zaman ile asla ilişkileri yoktur.

 

Zira vucudun inişi ve oluşumları vucud ile beraber vardır. Sonradan peyda olma ancak evrendeki

suretlerin çeşitliliği fertlere göredir. Ve evren bizim evrenimizden ibaret değildir. Sonsuz evrende sonsuz evrenler mevcut olup arkası arkasına oluşmakta ve bozulmaktadır. Bu oluşmak ve bozulmanın ne evveli ne sonrası vardır. Zira keyfi yaratış evveli olmayan ve sonsuz olup, ne evveli ne sonu vardır. Öncesi ve sonrası ancak yaratılmış olan beşer’e göredir.

 

Üstadlar Üstadı Zat: İbn-I Arabi Füsus’ul Hikem Dördüncü Fasıl Bize Yansıyanlar :

 

Yukardaki pasaj zaten Türkçeye çevrilmiş bir metnin bizden yansıyan tekrar tercümesi, yani bizim anladığımız. Anladığımızın da özünü yazmak istedik. Zat Vucudun, varlığın yaratılışını izah etmiş.

 

Var etmek ve edilmek kavramının beşer nazarında algılanan sahte bir yanımsama olduğunu anlatmış. Aslında var etme eyleminin bütünden gayrı olmadığını, var etmek ile kendinden gayrı bir ortam yaratmanın imkansız olduğunu bunun keşfi ve aklı yönden olduğunu belirtmiştir. İniş ve

yaratmanın vucud ile beraber var olduğunu, çeşitliğliğin birim bazında olduğunu anlatmıştır.

  • 2 yıl sonra...
Gönderi tarihi:

..

MUHİDDİN-İ ARABÎ..

Fusus-ül Hikem'den:

 

"Âlem, Allah'ın belirmesidir.
  O, âlemin ruhu olup, sevk ve idare eder.
  Evrenin tümü O'dur.
  O, benim ve O'nun varlığı ile ayakta duran
  tek varlıktır.
  Âlemin başka gerçek varlığı yoktur.
  Âlem, O'ndan ayrı bir varlık değildir.
 

  Görmezmisin ki, gölge sahibinden çıkmış ve
  ona bitişik olduğu halde, sahibinden görünüşte
  ayrılması imkânsızdır.
  Nasıl insanın gölgesi, ancak gölgenin düştüğü
  yer aracılığı ile görünüyorsa, Âlem de, Alah'ın
  gölgesi üzerine düştüğü madde aracılığı ile
  idrak edilir, bilinir."

 

"Düzgün bir ayna karşısında, insanın görünen
  şekli, bakan kimsenin şeklinden başka bir şey
  değildir.
  Bazen, ayna yüzeyi pürüzlü veya eğimli olabilir;
  o zaman, bakan kişi kendini olduğundan çok
  daha değişik görebilir.
  Yani, çok uzun veya çok şişman gibi..
  Aslında, aynaya bakanda bir değişiklik yoktur
  ama görüntüyü sağlayan araç, yani ayna, ona
  farklı bir görünüm verir.
  Evrende, birbirinin aynı değerinde iki varlık
  yoktur.  Çünkü, her varlık O'nu kendi değerine
  uygun olarak belirtir.
  Cam kandil içindeki ışık, bakan kimseye kandil
  camının rengi ile görünür.
  Oysa, gerçekte kandil ışığının rengi yoktur.
  Bunu bilmeyen veya anlamayan ışığın
  renksizliğiniinkâr eder."


"İnsanı, Allah'ın ölümle yok etmesi, yıkması,
 O'nun koruduğu şeyi yok etmesi, ortadan
 kaldırması demek değildir.
 Ölüm bir çözülmedir.
 Ölüm, insanın manevi benliğinin, Hak tarafından
 çekilmesidir. Çünkü her şey O'na döner.
 O, insanı kendi âlemine aldığı zaman ona, terk
 ettiği madde dünyasındaki oluşumundan ayrı bir
 oluşum ve düzen verir.
 O âleme ait olan ve o âlemin madde cinsinden
 olan bu yeni oluşum, bulunduğu âleme uygunluk
 göstereceği için ebediyen dağılmaz ve çözülmek
 bilmez.

 

 Eğer, ölü veya ölen kişi, öldüğü veya öldürüldüğü
 anda yeni bir yaşama kavuşmasaydı, Allah,
 kimsenin ölümüne karar vermez ve ölümünü
 mümkün kılmazdı.
 Bunların tümü, O'nun elindedir.
 Öyleyse, ölen kişi için kaybolmak asla yoktur."

 

..

Gönderi tarihi:

..

 

Yegâne mutlak varlığın Allah olduğunu,
 kâinatın ise O'nun tarafından vehim
 mertebesinde yaratıldığını açıklamış olan
 bir diğer büyük İslam alimi, Muhyiddin Arabî'dir.

 İlimdeki derinliği nedeniyle "Şeyh-i Ekber"olarak
 anılmış olan Muhyiddin Arabî,
 Füsûs-ül Hikem adlı kitabında,
 kâinatın Allah'ın tecellilerinden oluşan bir
 gölge varlık olduğunu şöyle açıklamıştır:


"Biz diyoruz ki, bilmelisin ki;
  Hak'tan başka varlıklar,
  yahut âlem adıyla anılan şey,
  Hakk'a nisbetle bir şahsın gölgesi gibidir.
  Böyle olunca masiva,
  yani Allah'tan başka olan varlıklar,
  Allah'ın gölgesidir.
  Gölge şüphesiz hisste mevcuttur.

  İş benim sana anlatttığım gibi olunca,
  Âlem; mefhumdur.   
  Onun gerçek bir varlığı yoktur.
  Bu ise hayalin manâsıdır.

  Yani sen kendi nefsinde zannettin ki;
  Âlem zait bir şeydir.
  Kendi nefsi ile varolmuştur.
  Hakk'tan hariç bir varlıktır.
  Halbuki kendi nefsinde böyle değildir.
  Görmez misin ki,
  gölge sahibinden peyda olmuş ve
  ona bitişik olduğu halde zahiri görünüşte
  sahibinden ayrılması imkânsızdır.
  Mes'ele sana anlattığımız gibi olunca
  bil ki, sen hayâlsin.
  Bütün idrak ettiğin ve 'o Hakk'tan ayrıdır'
  yahut 'o ben değilim' dediğin varlıklar da
  hep hayâldir.
  Şu varlığın hepsi de hayâl içindedir.
  Gerçek varlık, zatı ve aynı itibarıyle ancak Allah'tır.

  Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm
  'insanlar uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar'
  buyurmuştur.
  Demek ki, dünya hayatında gördüğü şeyler
  uyuyan kimsenin rüyasında gördüğü şeyler gibidir.
  Yani hayaldir."

 

...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için şimdi oturum açın.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.