Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

''Babalar Günü'' nüz Kutlu Olsun!


tülvent

Önerilen İletiler

Kolunu çevirdikçe merdanesinde ömrümüzü sıktığımız eski model bir çamaşır makinesi gibi zaman... Yıpranıyor işledikçe; tekliyor zorladıkça... En yakın anlardan başlayarak ve en eski anıları ata mirası gibi sona saklayarak, unutmaya başlıyor insan belleği...
Kaçınılmaz bu baba...
Ama kabullenilmez de aynı zamanda...

Geçen hafta, bir mezarlık ziyareti sonrası "Oradan bize de iki kişilik bir yer alsan" dediğinden beri bunun ne kadar dayanılmaz, ne kadar erken olduğunu düşünüyorum hep...
Oysa daha ne çok şey var yaşanacak.

Bak, ilk sözcüğü "dede" olan torunun beşinci sınıf karnesini getirdi dün... Ardı sıra kim bilir ne sürprizler gelecek; en çok seninle paylaşmak isteyeceğimiz...

Sevgili doktorun Murat, yılgın bir bedenle, körelen bir bellekle baş etmenin çarelerini sıraladı:
Sigarayı kesmek... Bulmaca çözmek... Daha çok hareket... Bol sebze meyve, bol sosyal faaliyet... Anıları deşen, hafıza güçlendirici sohbetler...

İşte o yüzden bu Babalar Günü'nde, böyle bir sohbete kapı açıyorum ve seninle birlikte bir hatıralar yolculuğuna çıkıyorum.

* * *

Hatırlasana, ilk oğul müjdesi geldiğinden beri birlikte ne uzun, ne engebeli, ne zevkli bir yol geldiğimizi...
O oğula, en sevdiğin futbolcunun adını verdiğini...
Sen arkadaşlarınla doğum kutlamasındayken İncesu Deresi'nin taşıp evimizin sel sularına yenildiğini...
Başucumda sirkeye bulanmış bir bezle beklediğiniz o uzun ateşli geceleri...
O beğenmediğin ama ses etmediğin delikanlılık kıyafetlerini...
Sana pazar gecelerini zindan eden resim dersi ödevlerini...
Bir parti öncesi ilk senden aldığım dans derslerini...
Hayatın boyunca bir fiske dahi vurmadığın oğlun, senin kullandığın bir arabada trafik kazası geçirip alnından yaralanınca nasıl kahrolduğunu...

Hatırlıyor musun?
Yolun karşısından gelen minibüs, aradaki kaldırımı aşıp bizim arabanın üzerine çıktığında motor, önde oturan annemle benim dizlerimize binmiş, ön cam benim alnımı parçalamıştı. Biz kanlar içinde hastaneye taşınırken seni öldü diye orada bırakmışlardı.
Ayılıp hastaneye koştuğunda ben ameliyattaydım herhalde...
O korkunç günlerde lunaparkta bir moral gezisinde, atlıkarınca üstünde bir fotoğrafımız var seninle...
Annem hastanede...

* * *

Ne çok felaket atlatmışız birlikte; Emniyet'in asayiş vukuatları raporu gibi belleğim...
Bir tatil yolunda da sandalımız batmıştı karanlıkta... Biz dağılıvermiştik soğuk suda ve yine senin güvenli kolların yetişmişti imdada...
Nedense ilkin tatsız anılar üşüşüyor insanın zihnine; ama tatlılar daha çok elbette...

Anaokul yolundaki Sağlık Sokak dizboyu kar olurdu. Bir elim sende, biri annemde, bu ebeveyn salıncağının emin zincirine tutunarak "Uçtu uçtu" yapmak...
Benim için eğlence buydu.

Sabahları kah Civan'ın ötüşüyle, kah senin sobanın dünden kalma küllerini döküşünün sesiyle uyanırdım.
Pazartesi geceleri battaniyeyi çekip çekirdek çitleyerek "Radyo Tiyatrosu" dinlerdik.
Ahmet amcalarda, Emin eniştemlerde, Güray'larda çalıp söyler, bir rakı sofrasında hayatın lezzetini, sohbetin hikmetini içimize çekerdik.
İlk terzim senin terzindi; berberin, benim berberim.
Senin sürdüğün kokuları sürüp senin sevdiğin türküleri sevdim.
Senin tuttuğun takıma gönül verdim.
Bizim lisenin bahçesindeki maçıma geldiğinde nasıl heyecanlanmış, gözüne girebilmek için fırsat kollamış, bir de gol atıp senden alkış alınca nasıl gururlanmıştım.

* * *

Ne ki senin "dairen" vardı her sabah gitmen gereken; neden "üçgen" ya da "kare" değil de "daire" olduğuna hâlâ akıl erdiremediğim, o asık suratlı kamusal kıskaç...
Sabah erkenden alırdı seni benden; akşam posanı çıkarmış halde geri gönderirdi.
Hatırlasana baba, paltonda, dışarıdaki yorgunluğun, serinliğin gün boyu üstüne sinmiş kokusu olurdu.
Onca emek, onca yorgunluk, bunca fazla mesai hep benim içindi, değil mi baba?
Sen okuyamadın, ben okuyabileyim diye...
Sen babanı gönlünce sevemedin, ben hep seveyim diye...
Ne var ki, kazalar, ameliyatlar bırakmadı yakanı, yakanızı... Ülkenin tarihi gibiydi hayatın; borç ödemekle başladı, hep taksit taksit yaşandı.
Onca yılın fasılasız mesaisi bir arsayı zor aldırdı; araba, ev, ne mümkün?
Çekilen eziyetin tek tesellisi bendim muhtemelen:
O okuyacak, adam olacak. Benim çektiklerimi çekmeyecek."
Bütün bir kuşak, bunun için katlanmadı mı onca kahra baba?

* * *

Sonra ben gittim.
Sizi benden önceki baş başalığınıza terk ettim.
Bilmem tek çocukta kaldığınıza pişman oldunuz mu? Evin tek neşesi ayrılınca suskunlaşıp buruldunuz mu?
Ama o gün bugündür, mezuniyet gününde, ödül töreninde, askerlik yemininde hep birlikte olduk seninle...
Yazılarımın en sadık okurusun sen; ben dualarının öznesi...
Nihayet onca yılın ardından şimdi huzurlu bir eviniz var başınızı sokacak...
Bir de torun; öpücüğü uğruna sana o vazgeçilmez bıyığını gözden çıkarttıracak...
Daha çok öpücük var onun stokunda...
N'olur bekle onları baba!

* * *

Bana vakfettiğin ömre karşılık bir "Kırmızı Bisiklet" hediye edebildim sana...
İki damla gözyaşıyla teşekkür ettin.
Farkındayım, son zamanlarda daha sık bulutlanıyor gözlerin...
Eskiden duygularını bu kadar çok dışa vurmazdın sen...
Olsun!
Ağlamak da yaraşıyor sana, gülmek kadar...
Yeter ki hatırla baba!
Seni ağlatsa da hatırla!

Bunca hızlı koştuysam biraz da sen o çileli ömrün bir ödülü olduğunu görebilesin, boşa gitmediğini hissedebilesin diyedir.
Son yıllarda dilinden düşürmediğin "Çok şükür", ihtimal buna delalettir.
Şükretmeyi, sabretmeyi, harama el sürmemeyi senden öğrendim.

Misket oynamayı, bilek güreşi yapmayı, gusül abdesti almayı, ezan okunurken bacak bacak üstüne atmamayı, tıraş olmayı, kravat bağlamayı, kızları baştan çıkarmayı, aynı kiloda kalmayı, tabakta yemek bırakmamayı, rakıyı ölçülü içip sofrada dağıtmamayı, parayı kafaya takmamayı, insan olmayı baba, insan olmayı senden öğrendim ben...

Farklılıklarımız da var:
Senin kadar şık olamadım hiç.
Sen hiç bir işe el sürdürmediğinden ev işlerinde senin kadar becerikli de olamadım.
Bir yere giderken bavula konulacakların listesini üç gün öncesinden hazırlamayı, randevum varsa buluşma yerine yarım saat öncesinden varmayı beceremedim.
En kritik kararlarıma seni ortak edemedim.

Ama senden farklı olarak ben babamı çok sevdim.
Bunu hiç unutma baba!


C. DÜNDAR




babad.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim

Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk

Çarpı bacaklarıyla – ha düştü, ha düşecek –

Nasıl koşarsa ardından bir devin,

O çapkın babamı ben öyle sevdim.

Bilmezdi ki oturduğumuz semti,

Geldi mi de gidici – hep, hepp acele işi! –

Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.

Atlastan bakardım nereye gitti,

Öyle öyle ezber ettim gurbeti.

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,

40’ı geçerse ateş, çağ’rırlar İstanbul’a,

Bi helallaşmak ister elbet, diğ’mi, oğluyla!

Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,

Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.

En son teftişine çıkana değin

Koştururken ardından o uçmaktaki devin,

Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için

Açıldı nefesim, fikrim, canevim.

Hayatta ben en çok babamı sevdim.

C. YÜCEL

babamf.jpg

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 11 ay sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.