Gönderi tarihi: 22 Mart , 2011 14 yıl Bu da mı demokrasi? Can Ataklı - [email protected] ANALİZ ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin, arkalarına neredeyse tüm İslam ülkelerinin desteğini alarak Libya’ya karşı saldırıya geçmesinin Türkiye’deki yansımalarını hayret ve ibretle izliyorum. Ekranlara çıkanlar, eli kalem tutanlar bir demokrasi tutturmuş gidiyorlar. Bu kadar kör, bu kadar mantıksız olabilir miyiz? Evet Kaddafi bir diktatör. 40 yılı aşkındır ülkesinin tepesinde oturuyor. Ülkesinin ve halkının kaynaklarını da kendi yararına kullanıyor. Ancak tüm bunlara rağmen Batı ülkelerinin başlattıkları askeri saldırıya “demokrasi kılıfı” uydurmaya kalkmak sadece komikliktir. Dünyada aklı başında olan herkes biliyor ki, Libya saldırısının tek amacı vardır, o da ülkenin petrol kaynaklarını korumak ve sahiplenmek. Bugüne kadar, iyi kötü Kaddafi ile işbirliği yapan ve böylelikle petrolü kendi malı gibi kullanan Batı ülkeleri artık köhnemiş diktatörden kurtulmak ve kaynaklara direkt el koymak istiyor. Biraz geriye gidelim. Çok değil bir yıl önce “özgür dünyanın!” Libya ve Kaddafi ile bir sorunu var mıydı? Yoktu. Tam tersine, yıllar önce yapılan ABD saldırısından sonra adeta kuzuya dönen Kaddafi el üstünde tutuluyordu. Hani ülkeye gitse şanla şerefle karşılanıyor, Batı, başkentlerinin göbeğine “çadır kurdurmasını” ve etrafında “develerin gezinmesini” gülümsemeyle, hoşgörüyle seyrediyordu. Bütün batı ülkeleri Kaddafi’ye başta silah olmak üzere mal satmak için yarışıyor, örneğin İtalya Başbakanı Berlusconi daha da ileri giderek Kaddafi’nin elini bile öpüyordu. Fransa’nın durumu farklı mı? Şimdi her ikisi de kendi sattıkları silahları bombalıyor Libya’da. Libya elbette demokratik bir ülke değil. Ama Irak, İran, Suriye’deki gibi rejim muhaliflerinin işkencelerden geçirildiği, muhalefetin sindirildiği bir ülke de değil. Çünkü Libya’da bildiğimiz gibi bir devlet yok. 5-6 aşiret var ve bu aşiretler Libya’nın yönetimini Kaddafi’ye teslim etmişler, kendileri de paylarını alıyorlar. Kuzey Afrika coğrafyasında başlayan olaylar bir şekilde Libya’ya da sıçratıldı. Sonuç beklendiği gibi olmadı ve Kaddafi biraz sendeledikten sonra duruma hâkim olmaya başladı. Batı’nın hesabı tutmayınca da operasyon başlatıldı. Bunu bilelim sadece. Libya’ya demokrasi getirileceği ise sadece safsatadan ibarettir. ***** ŞAŞIRDIM İki medya olayı Son günlerde aklıma takılan ve şaşırtan iki medya olayı var. Birincisi; her ne kadar tüm İslam ülkeleri Libya’ya saldırıyı destekliyor olsa da, operasyona fiilen katılan tek Müslüman ülke var. O da Katar. Ülkenin şeyhi bir Müslüman ülkenin bombalanmasına iştahla katılmaktan pek rahatsız olmuyor demek ki. Medya olayı ise şu; en büyük medya gruplarımızdan birinin önemli ortağı Katar Şeyhi. İkincisi; İmralı’daki hükümlü ve sözcüleri Güneydoğu’da asıl gelişmelerin seçimden sonra, temmuzda olacağını söylüyor. (Pek belli olmaz ama...) Türkiye’ye giriş yapan bir medya kuruluşu var. El Cezire TMSF’den Cine-5’i aldı. Bu kanal özellikle İslam ülkelerindeki kalkışmaları tahrik ve teşvik etmekle suçlanıyor. Tesadüftür ki El Cezire’nin yayına başlama zamanı temmuz... ***** BUNU YAZMAK GEREK Biri çıkıp “Türkiye’ye müdahale edin” derse... Dış politika çok çetrefillidir. Diplomasi bu çetrefilli durumlardan en az hasarla çıkabilme sanatıdır. Diplomaside yapacağınız bir yanlış ülkenizi beklenmedik sıkıntılara sokabilir. Son günlerin en flaş gelişmesi olan Libya’ya saldırı konusunda Türkiye’nin politikası doğru mu değil mi? Libya’da olaylar başladığında iktidar Türkiye’nin dış politikasını “Kaddafi’nin derhal gitmesi” ilkesine göre belirledi. Başbakan bunu “halkının tepkisini dikkate al” uyarısı yaparak belirtti. Daha sonra bir NATO müdahalesi söz konusu olunca Başbakan çok sert bir çıkış yaparak “Böyle saçmalık olmaz” dedi. Ancak iş NATO operasyonundan çıktı ve Birleşmiş Milletler kararına dönüştü. Türkiye de bu durumda “Birleşmiş Milletler kararına uyacağını” açıkladı. Şimdi duruma bakalım. Libya’da devlet yönetimine karşı bir kesim ayaklandı. İktidar bu ayaklanmayı bastırmak için güç kullanmaya başladı. Batı ülkeleri ise “Devlete karşı ayaklanmayı bastırmak için güç kullanamazsın, aksi takdirde ben sana karşı askeri güç kullanırım” dedi. Böylelikle askeri saldırı Birleşmiş Milletler kararı ile “meşru” hale getirildi. Türkiye bu meşruiyete karşı çıkmadı. Kaddafi ise Batı’nın bu tehdidine aldırmadı. Bunun üzerine Amerikan, Fransız, İngiliz ve Katar bombaları Libya’yı vurmaya başladı. Gelelim Türkiye’ye. Müslüman bir ülkeye yapılan saldırı, Müslüman kimliği ile İslam ülkelerinde lider olmaya çalışan Türkiye tarafından da tanınıyor ve destekleniyor. Ancak madalyonun öteki yüzüne bakalım bir de. PKK terör örgütü, Güneydoğu’da hemen her gün bir olay çıkarıyor. Bunun için masum halkı ve çocukları da kullanmaktan çekinmiyor. Yapılan açıklamalara göre gösterilerin artması ve hatta şiddetlenmesi de büyük olasılık. Böyle bir durumda devlet, kalkışma niteliğindeki bu gösterileri bastırmak için şiddet de kullanmak zorunda kalabilir. Olayların sürmesi ve geniş bir alana yayılması halinde bunların bastırılmasının da zor olacağı ortada. Bu olaylar sürerken, birileri Birleşmiş Milletler’e başvurup da “Türkiye’de devlet kendi topraklarında uçaklar uçuruyor, tanklarını sürüyor ve kendi halkını öldürüyor, Türkiye’ye askeri müdahalede bulunun” derse ne olacak? Libya’daki askeri müdahaleye gözü kapalı destek vermenin bu tür bir sonuca da yol açabileceğini asla unutmamamız gerek. ***** MERAK ETTİKLERİM Yüz yıllık hasret de nedir? Başbakan Erdoğan Cidde’deki Ekonomik Forum’da konuştu. Şaşırtıcıydı. Çünkü Erdoğan bir uluslararası toplantıda olduğunu unutup “İcraatın içinden” programı yaptı. Araplar bu sayede AKP’nin Türkiye’de duble yol yaptığını öğrenmiş oldu. Geçelim. Ancak Erdoğan’ın konuşmasında çok ilginç bölümler vardı. Öncelikle Arap ülkelerine Türkiye Cumhuriyeti’ni şikâyet etti. Cumhuriyet’in 79 yılda hiçbir şey yapamadığını ama kendilerinin 8 yılda çok şey başardıklarını anlattı. Sonra döndü Araplar’a “Sizleri ülkemize sokmadılar, sizler de bu yüzden Amerika’da, Avrupa’da yatırım yaptınız. Ama şimdi durum değişti. Yüz yıllık bir hasreti bitiriyoruz” dedi. 100 yıl geriye gidince şunu görüyoruz. O sırada Osmanlı İmparatorluğu olmasına rağmen, emperyalizme karşı mücadele başlamış. Dünya birleşmiş, Osmanlı’ya saldırıyor. Müslüman Araplar da Osmanlı’yı sırtından vuruyor. Ardından Kurtuluş Savaşı ve devrimler, sonunda da genç Türkiye Cumhuriyeti. İşte yüz yılın hikâyesi bu. Bitecek olan “hasret” neyin nesi? ***** HSYK, “İnsanlık Anıtı”nın yıkılması kararının yürütmesini durduran hâkimi düz üye; yürütmeyi durdurma kararını kaldıran üyeyi de başkan yapmış. Siyasallaşan hukuk görmüştük ama buna olsa olsa “sanatsallaşan” hukuk denir! (Gani Yıldız) Can Ataklı, her zaman hislerimizin tercümanı olmuştur, tüm endişelerine, tespitlerine katılıyorum.
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.