Davutoğlu bilindiği gibi AKP hükümetinin meclis dışından atadığı ilk bakan olarak görev yapıyor. Dolayısıyla meclis dışından dışişleri bakanlığına göreve getirilmesi için çok önemli bir neden olmalı.

 

Bu neden, 2001 yılı ortalarında yayınlanan “Stratejik Derinlik” adını taşıyan bir kitap. Bu kitabı okuduğunuz zaman, her şeyi anlıyorsunuz. Neler döndüğünü, kimin taşeron olduğunu ve kimin taşeronluğunu yaptığını anlıyor, aynı zamanda meclis dışından bir kişinin dışişlerine atanacak kadar ne meziyete sahip bulunduğunu da şıp diye çözüyorsunuz.

 

Kitapta ilk dikkatinizi çeken husus, ABD nin küresel ölçekli gücüne düzülen övgüler. Bu haliyle kitap adeta bir “küresel gücün deruhtesinde temerküz ettiği tapınma mihrabı”nın bir diğer deyişle “kabe” sinin tanımı hüviyetine bürünüyor. Olabilir, bunda sorun olmayabilir, çünkü gerçekten de silaha yatırımı geri kalan dünyanın tamamının toplam silaha harcamasından daha fazla olan bir ülkeye bu payeyi layık görmesi belki çok acayip olmayabilir. Geçtik...

 

Kitabın ikinci dikkat çeken söylemi ise Türkiye'nin jeopolitik konumu ve önemine dikkat çekmesi. Bu durum su götürmez bir gerçek olduğu için bu söylem de normal, Türkiye gerçekten kilit bir coğrafya. Yine sorun yok, bunu da geçtik...

 

Fakat konuyu dönüp dolaşıp Kuzey Irak'a getiriyor. Kuzey Irak'ın stratejik önemini iyice vurguladıktan sonra baklayı ortaya çıkarıyor. Şeker kaplama tabakalarını geçtik, meselenin özüne geldik:

 

“Bu derece önemli bir konuma sahip olan bu coğrafyanın bir iç jeopolitik bütünlük oluşturamamasının en önemli sebebi doğrudan bir deniz bağlantısının olmayışıdır.” (Sy:438) Bu “deniz bağlantısı” sorununu önemle not edelim, devam edelim. Gerçekte bütün meselenin bu “deniz bağlantısı” meselesi olduğunu anlamamız uzun sürmeyecek.

 

Özetle, Davutoğlu “Türkiye'nin himayesi altında!?” bir Kürdistan kurulmasını istiyor. Bunun için ise ne gerekli? Cevabı Davutoğlu kitabının 442. sayfasında veriyor:

 

”Artık kronikleşen iki belirsizlik alanı olan Filistin ve Irak'ın siyasi egemenlik alanıyla ilgili net düzenlemeler yapılmaksızın .... gerilimin giderilmesi mümkün değildir.”

 

Bu “net düzenlemeler”in ne olduğunu devamında belirtiyor:

 

“Güney ve Kuzey Irak'ta bu belirsizlik döneminde ortaya çıkan statüsüz yapıların geleceğinin netleşmesi”

 

Ve bakla dilin altından çıktıktan sonra orta yere konuluyor:

 

“ABD nin gerek K. Irak'taki belirsizlik ver iç çekişmelerdeki gerekse Irak'ı fiilen üçe bölen statükodaki uzun dönemli stratejik hesabı ve prensibi açıktır. Bölgeyi mümkün olduğunca daha küçük ölçekli birimlere indirerek...” (Sy:443)

 

Evet, bu ifadelerin özeti, "Irak parçalanmalıdır." Kitap 2001 ortalarında yayınlandı. Yani Davutoğlu bu kitabı yazarken ne 11 Eylül saldırısı olmuş, ne ABD'nin Irak saldırısı...

 

Acaba Davutoğlu'nun yıldızını parlatan, resmi Türk görüşünün “Irak'ın toprak bütünlüğünden yana olmak” olarak açıklandığı bir dönemde ABD niyetlerine çanak tutması olabilir mi?

 

Dahası, 11 Eylül olmadan da ABD'nin Irak hakkındaki niyetlerini, çanak tutanlar bildiğine göre, 11 Eylül henüz olmasa bile, ABD nin kendisi de biliyor olsa gerektir!

 

Peki bu stratejiler, Kürtler kara kaşları kara gözleri çok sevimli, ABD nin aşkına mazhar olmuş bir etnik oldukları için mi, yoksa deniz çıkışını arayan gücün aslında ABD olmasından mı kaynaklanıyor dersiniz? Bugün Basra çıkışı açık, ama yarın Basra petrolü bitecek. Yeni rezervler nerde? Hazar'da... Hazar'ın en kestirme çıkışı neresi? İskenderun... Kime ait? Türkiye'ye...

 

Peki Türkiye ne karşılığı bu deniz çıkışını ABD'ye altın tepside sunacak? Tabii ki açılım denen olay karşılığı. Nedir açılım? Çekoslavakyalaştırma. Türkiye'ye “Türkiye Cumhuriyeti” değil, “Kürdotürkiye Cumhuriyeti” olduğunu kabul ettirme. Adını böyle koyamıyorlar, ama dilin altında saklanan bakla bu. Açılımı “Türk bir etniktir, ulus adı olamaz” diye boşuna mı başlattılar? “Ey peki ulusun adı Türk olmayıp ne olsun?” sorusunu ise yanıtsız bıraktılar. Öyle ya, Türk etnikse, devletin adı Türkiye de olmaz. TRT şeş'in cihar'ı, dü'sü, se'si, beş'i gelmediğine göre, Kürtlerden başka kimseye kanal tahsisi layık görülmediğine göre, plan “Kürdotürkiye Cumhuriyeti” yani, iki ortaklı bir devlet!

 

Osman Pamukoğlu niye öyle bir Kürtlerle birlikte savaşma ve devleti kurma durumu filan olmadığını gösteren resmi istatistiksel kayıtları ortaya koyuyor? Çekoslavakyalaştırma sürecini reddetmek için. Çünkü bugün masum görünüşlü bir kılığa sokmak için makyajlanan bu proje, Çek Cumhuriyeti – Slovakya ayrışması modelinin ilk aşamasıdır. Osman Pamukoğlu niye ”şeşin yanına beş katar tavla oynatırım” diyor? Çünkü TRT Şeş'in Kürdotürkiye, yani Çekler ve Slovaklar'a parçalanan Çekoslavakya modelinin versiyonu olduğunun farkında!

 

Barzani niye dört kadınla evlenmeyi yasalaştırdı? Niye F. Gülen durmadan Kürt platformları topluyor? Niye televizyonunda dizilerde domuz eti yiyen dinsiz PKK temasını işliyor? Çünkü kurulacak Kürdistan'ın Marksist PKK ekseninden çıkarılıp “ılımlı İslam” eksenine sokulması isteniyor. PKK tamamen bir maşa. Kullanıldıktan sonra atılacak bir maşa. Türkiye ondan sonra canı istemezse ılımlı İslamlaşmasın, Atatürkçü laiklik üzerinde diretsin. Çok da sakıncası olmayacak ABD için. İskenderun limanını hele bir versin, sonra da bakılır icabına! Daha olmazsa bir Türk-İran savaşı filan kotarılıverir, bir taşla iki kuş vurulur. “Üç kıtada at koşturmuş aslanım Osmanlım torunları” filan bir iki dolduruş yeter. Friedman boşuna mı kitap yazıp geleceğin büyük Türkiye'si!! haritaları çizdi?

 

Yani sonuç olarak: Amaç Türkiye'nin himayesinde Kürt devleti filan değil! PKK bu kurulacak Kürdistan'ın Türkiye'den de parça koparmasının ve İskenderun çıkışını elde etmesinin bir aracı. İşi bitince, maşalık görevini yerine getirdikten sonra PKK filan kalmayacak. ABD kontrolü tamamen Barzani veya onun yerine geçen birine vermek için PKK yı kazıyıp silecek. Bu aşamada Apo'yu idam bile ettirebilir. Ölüsü dirisinden daha çok işine yarar çünkü. “Kürdistan tarihinin kahramanları” arasında yerini alması daha faydalı olur. Öbür maşalar? Onların siyasi ömrü Apo kadar da olmayacak.

 

Ha, şimdi ABD'ye cihat mı açacağız, düşman mı olacak, nefret mi edeceğiz bu böyle diye? Hayır.

 

Taşeronlarını sileceğiz siyasetten, bir... Taşeronları olmadan dışardan çomak sokamaz. Bu her yerde, hep böyle olmuştur, böyledir. Taşeronsuz iş yapılamaz.

 

İkincisi, kimliğimizi, ulusumuzu, ilkelerimizi koruyacağız, Atatürk'ümüzün koyduğu ilkelerimiz onurumuzdur, varlığımızın güvencesidir, ödün vermeyeceğiz, geliştirecek, daha da yücelteceğiz.

 

Üçüncüsü, evet ABD onsuz bir planın yapılamadığı büyük bir küresel güçtür, tabii ki anlaşacağız. “Sana liman mı lazım kardeşim? Petrol mü lazım? Hay hay. Biz de ticaret yapmak isteriz. Fiyatı şu. Pahalı geldiyse, pazarlığa açığız.”

Biz hükümeti ABD, AB ve İsrail projelerini uygulayan taşeron olarak görürken şimdi düştüğümüz duruma bakar mısınız? Adamlar ABD, AB ve İsrail e meydan okudular, hatta bunların hükümeti devirme planı ve Anayasa değişikliklerinin baltalanması olarak lanse etmeye başladılar. Biz yıllarca AB ve BOP gibi planlara karşı çıkarken onlar bu projelere destek veriyorlardı. Açılım diye pkk nın siyasal kanadıyla el sıkışanlar şimdi CHP ve MHP yi, onları destekleyen bizleri ABD, AB, İsrail ve pkk yandaşı ilan ediyorlar. Yüzsüzlüğün bu kadarı da olmaz...

Okunan hiç bir meydan filan yok. "Meydan" adında yeni bir yandaş basın gazetesi çıktıysa onu bilmem yılmaz kardeş!

 

Bir İsrail'e meydan okur gibi yaptılar, onda da gizli görüştükleri ortaya çıktı. İstanbul limanını Ofer'e verenler ve mayın temizleme işini İsrail'e ortalığı boş bulsalar verecek olanlar mı "meydan" okuyacak? Güldürmeyin insanı!