Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Dersim diye bir yer varmış Dersim diye bir yer yokmuş

ÇOCUKKEN, büyükbabamın kızlarına “ahı dünyayı tutar” şekilde anlattıklarından, adı her geçtiğinde, o kocaman adamın gözünden düşen bir damla yaştan öğrendim; Dersim diye bir yer olduğunu. Haritaya bakıp Dersim adında bir şehir bulamadığım zaman “Demek ki masal şehri orası” diye düşünmüştüm. Tunceli’nin gerçek isminin Dersim olduğunu, aslını inkar edenlerle etmeyenlerin(!) Tunceli-Dersim kelimesinden hangisini kullandıklarına göre belirlenebileceğini; Dersimli demenin asi demek olduğunu, başı beladan kurtulmaz demek olduğunu, çocukluğu Munzur kıyısında geçenlerin anlatacak ve övünecek ve dahi gururlanacak ne çok şey bulabildiklerini ne zaman öğrendiğimi hatırlamıyorum. Zamanla oldu hepsi. Gidip göremediğim; anlatılanların ne kadarı özlendikçe kutsanan, kutsandıkça özlenen bir coğrafyanın gerçekleri, ne kadarı değil kendi hislerimle tartamadığım bir şehir Dersim. Üzerine az çok okuyup, her “Dersimliyim” diyenden anısını, bağını, yaşanmışlıklarını dinlediğim şehre dair en kapsamlı çalışmalardan biri geçtiğimiz günlerde elime geçtiğinde, biraz da tanıdık bir merakla okumaya başladım. İletişim Yayınları’ndan çıkan “Herkesin Bildiği Sır: Dersim” kitabı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Şükrü Aslan’ın derlemesi. 6 farklı bölümden oluşan kitap, yalnızca akademik bir çalışma alanı, politik analizlerin merkezi, toplumsal hareketlerin ve siyasi tarih araştırmalarının nesnesi olan bir “Dersim”den değil; insana, inanca, mücadeleye, yalnızca aileyle sınırlanamayacak bağlara, bu bağın devam ettirildiği bir dünya coğrafyasında hissedilenlere dair de bir anlatı oluşturan canlı bir kitap. Canlı; çünkü Dersim adının her daim ana referansını oluşturan ‘38’i yalnızca düne dair, açığa çıkarılmaya ve mahkum edilmeye ihtiyaç duyulan bir olgu olarak ele almıyor. Nesilden nesile aktarılan, aktarılmaya mecbur edilen bir yaranın nedenlerine, nasıllarına ilişkin de önemli ipuçları veriyor. Canlı; çünkü her ne kadar ‘38’i henüz yeni konuşmaya başlamış olsak da, Dersimlilerin söze dökmeden yıllardır anlatmanın yolunu müzikle, inançla, kendilerine özgü direnme biçimleriyle, gündelik hayatın Dersimlilere özgü biçimde şekillendirilmesiyle nasıl bulduklarını da gösteriyor kitap.

‘O MUNZUR Kİ, EĞİLEREK İÇTİĞİMİZ SUYUYLA KAN KARDEŞ YAPTI BİZİ…’

Bu cümle, 1925’te Şeyh Sait İsyanı’nda Kürt isyancıları, 1938’de Dersim halkını altı oklu sopasıyla “terbiye eden” CHP’nin, çok ironik bir biçimde iki günde başına getirilen Kılıçdaroğlu’na ithafen bir mektup yazan Hozat Belediye Başkanı Cevdet Konak’ın. Ve bu cümle, Dersimlilerin ortak bir kanıdan doğan beklentilerinin de neden karşılanamayacağının bir ifadesi aynı zamanda. Başka türlü bir “toprağa sadakat” kültürüyle beslenen bu coğrafyada “merkezde üretilen siyaset ve pratiklerin kamu gücü ve yetkisi kullanılarak yerele rağmen ve yerele karşı inşa edilen” barajlarla biraz da yapılmak istenen bu kan kardeşliğin bozulması. Baraj sadece bir örnek, aslında tümüyle alaşağı edilmeye çalışılan bir direnç kültürünün yıkılması politikası da en yenilerden biri. Geçmiş, Dersim’in “ıslah edilmesi” politikasının farklı veçheleriyle dolu.

Önce, Onur Öymen’in katli vacip gördüğü insanların coğrafyası olarak ortaya koyduğu; Başbakan’ın dilinden “katliam” kelimesinin döküldüğü, Dersimli olmanın “vatana ve millete ihanet”le eş anlamlı tutulduğu Cumhuriyet tarihinde, devletin partisinin başına getirilen adamın Dersimli olması, belki de ilk defa Dersim’i üzerine bu kadar konuşulan bir yer yaptı. Kitabın, büsbütün sisli bir havada yayınlanması ise oldukça önemli. Çünkü bir kırılma noktası olarak ‘38 katliamının öncesi ve sonrasına dair konuşmak; yani “herkesin bildiği sır”rı ifşa etmek, “ulus-devlet inşasının zorunlu sonuçlarından biri” olarak meşrulaştırılan acı tarihin yalnızca dünde kalmadığını da konuşmayı getiriyor. Şükrü Aslan, bu yüzden hem geriye hem de ileriye doğru yolculuk yapma niyetiyle, tarihe, dile, müziğe, inanç pratiklerine, mücadelelerine, başarılarına, yenilgilerine, bölgeyi bugünüyle tasvir eden istatistiki bilgilere, kişisel anlatılara yer veren bir çalışma oluşturmuş.

DERSİM’İ NE TANIMLAR?

İsyanı, mazlumluğu, asiliği, yoksulluğu, Aleviliği, doğanın ilkselliğinden beslenen inanç sembolleri, ıslah edilme yazgısı, Kürtlüğü, devrimciliği, memleketin en siyasal kamusal alanı olması; özgür kadınları, müziğinden akan “sürgün olma” hali mi, ne? Bu saydıklarımız içindeki sıfatların hangilerinin, nasıl yerleştirildiğinde bağlı olarak değişen denklemden çıkacak olan sonuç, kimin Dersim’i nasıl görmek istediğini de ortaya koyuyor aslında. Kitap da biraz öyle. Kendi içinde farklı tezlere yer veren kitap, bundan sonra yürütülecek tartışmalar için de kaynak oluşturacak gibi görünüyor.

İLK BAKIŞTA…

Kemal Burkay, Yücel Demirer ve Muzaffer Akın’ın yazılarından oluşan ilk bölümün başlığı bu. Yücel Demirer’in, “Türkiye’nin siyasal gelişiminin aynası” olarak ifade ettiği Dersim bölgesine dair analizi, dünden bugüne taşınan mirastan ülke siyasetine dair çıkarabileceğimiz sonuçları tersten değerlendirme olasılığını tartışıyor. Devlet katında “uzak bir coğrafyanın her bulduğu fırsatta isyan eden, vahşi nüfusu” adlandırmasının yarattığı anlam, zaman içinde direnme geleneği devam ettikçe insanlar tarafından olumlu, hatta iyi ve güzel bir nitelendirme olarak değiştiriliyor ve meşrulaştırılıyor Demirer’e göre. Yani Dersimli olmak, büyük bir mutabakatla direngen olmak anlamına geliyor. Ki bu da tarihsel dışlanmaya yanıt olarak geliştirilen yeni bir kolektif kimliği tanımlıyor. Bir başka soru da şu: Tarihi boyunca savrulup duran bir coğrafyanın kendisi gibi direngen benzerlerinden öğrenecekleri ve onlara öğretecekleri nasıl sonuçlar verebilir? İrlanda’nın Cork şehri, Nikaragua’nın Leon’u, Hindistan’ın Lucknow’u, Bolivya’nın El Alto’su gibi dünyanın başka “celali şehirleri”ni kardeş kılacak bir Dersim’i kim tutabilir?

 

HER DERSİMLİ GURBETİ MUTLAKA TADACAKTIR

Bu da bir insanın doğduğu, büyüdüğü, oynadığı, yaralandığı, sürüldüğü, sürüldüğü yerde damgalandığı yerin Dersim olmasının, onda nasıl bir anlam dünyası oluşturduğunun gerçek hayatlarla anlatıldığı ikinci bölümün ismi; Bir Zamanlar. İmran Ayata, Ali Ekber Düzgün, Muzaffer Oruçoğlu, Volga H. Sorgu Tekinoğlu’nun kendi hikayelerini anlattıkları bu bölüm, Dersimli olmanın ruh haline dair önemli ipuçları da sunuyor aynı zamanda. Ortak cümlesinin “Her Dersimli gurbeti mutlaka tadacaktır” olduğunu düşündüğüm bu anlatıları es geçen bir araştırmacının, orayı anlamasının neden mümkün olmadığını da gösteriyor.

 

Kaynak: -http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=70649-

Gönderi tarihi:

Rasyonalize etmek (Akla/Mantığa Bürümek), popüler kılar her haksız ve ilkel düşünceyi bile.

Ve sonra da tatmin edersiniz en aç hırslarınızı...

 

Yazık;

Dersim'de ya da Şeyh Sait isyanında öldürülen o insanların hesabını,

Onları, kendi hesaplarına ölüme gönderen ağalara-beylere soramamak...

 

Sırf onlara soramadıkları için bu hesabı;

"İnsan Yaşamı" üzerinden duygu sömürüsü yapmak...

 

Hep komik gelmiştir bana;

Tarihe mal olmuş bir olayın savunusunun, tarihsel verilerden çok duygu sömürüsü ile yapılması.

Haksız travmaları yok edemeyen bilinçlerin, bilinçaltlarını tatmin yöntemi bu olsa gerek.

 

Oysa tartıştık biz bu konuları.

Türk Devrimini suçlayan hiç kimse, duygu sömürüsü yapmaktan başka;

O öldürülen insanların cesetleri üzerinden politika ve sömürü yapmaktan başka;

Onları katlettiren ağaların-beylerin yaptıklarından başka

Hiçbir şey yapamadılardı.

Gönderi tarihi:

Kürt agalarin ve Ingiliz isbirlikcilerinin ortaklasa tertipledikleri isyanlardan birisi olan Tunceli isyani hakli olarak bastirilmistir.Seyh Said denilen Ingilizlerin adami daha dogrusu isbirlikcisinin basini cektigi bu isyan Cumhuriyete karsi düzenlenmis dinci karakterli bir isyandi.Bu isyanda bugün PKK'nin yaptigi gibi kadin ve cocuklar kullanilmistir.Bu isyanda ölenlerin hesabini o isyani cikartanlardan ve bugünde savunanlardan sormak gerekir.Hicbir mesru devlet topraklarinda meydana gelen ve ülkenin güvenligini tehlikeye sokacak karakterde bir isyanda karanfil dagitmaz.Kursun atan kursun bulur,bu degismez bir kaidedir.Agitlar yakarak,Munzur'dan bahsetmek,cocuklardan kadinlardan hikayeler anlatmak ancak duygularin sömürülmesi amacina yöneliktir.

 

Ülkeyi bölmeye yeltenen kim olursa olsun akibeti ya hapishanedir ya da topraktir.Ülke bölmek öyle siradan bir eylem degildir.EKEN EKTIGINI BICER.KAN EKEN KAN BICER.Tunceli isyaninda Kürtcüler kan istediler kan buldular.

 

saygilarla

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.