Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:
Yanıt bekleyen sorular artıyor!

Gazze’ye insani yardım götüren gemimizde İsrail’in kalleş saldırısına hedef olan vatandaşlarımız yurda döndü.

 

İsrail’in işlediği insanlık suçunun büyüklüğü asla tartışılamaz.

 

Ama...

 

Türkiye’nin bu konudaki tavrını da sorgulamamız gerekiyor. Dün başlamıştım; bu konudaki soruları ve kişisel yanıtlarımı yazmaya devam ediyorum:

 

 

 

 

***

 

 

Soru: Gazze’ye insani yardım kampanyasını düzenleyen IHH nedir?

 

Yanıt: Bu dernek bazılarının sandığı gibi sadece Türkiye’de örgütlü bir dernek değil... Dün odatv.com’da yer alan bilgilere göre; IHH’nın açılımı Internationale Humanitaere Hilfsorganisation... Almanya’daki ve Avrupa’daki IHH’lelerle Türkiye’deki IHH İnsani Yardım Vakfı her ne kadar aynı kuruluş gibi algılansa da aslında her biri ayrı tüzel kişiliklere sahip... Yani; tıpkı Deniz Feneri Derneği ve Almanya’da kurulu Deniz Feneri e.V gibi...

 

Soru: IHH’nin amacı ne?

 

Yanıt: Bu sorunun yanıtı kuruluşun internet sitesinde şöyle verilmiş: “Yeryüzünde adaletin hâkim olması, iyiliğin her yere yayılması ve kötülüğün önlenmesi için kardeşlik bilinciyle nerede olursa olsun muhtaç ve mazlum tüm insanlara ihtiyaç duydukları insani yardımı ulaştırarak onurlu bir yaşam sunmak.”

 

Ama bu amaç nedense sadece İslam ülkelerinin uğradığı haksızlıklarda hayata geçiriliyor.

 

Soru: IHH’nin Türkiye’de etkin bir kuruluş haline gelmesinde Deniz Feneri’ne yapılan yardımların azalmasının rolü var mı?

 

Yanıt: Evet... Bu kuruluş da tıpkı Deniz Feneri e.V ve Deniz Feneri dernekleri gibi Almanya’da ve Türkiye’de İslami duyarlılıkları yüksek vatandaşlarımızın yardımlarıyla ayakta duruyor. Deniz Feneri’nin yolsuzluk iddialarıyla yıpranmasının ardından, yardım toplama faaliyetini ağırlıklı olarak IHH üstleniyor.

 

Soru: IHH Avrupa’da yasal bir kuruluş mu?

 

Yanıt: Evet... Ama Alman Anayasayı Koruma Dairesi’nin hazırladığı bir raporda bu kuruluştan, “IHH e.V., Milli Görüş’ün hem bir yan kuruluşu hem de etkilendiği bir organizasyonudur” diye söz ediliyor.

 

Soru: IHH ile AKP arasındaki ilişki nedir?

 

Yanıt: Resmi bir ilişki yok... Ama AKP yöneticilerinin çoğu; Deniz Feneri Derneği yöneticileriyle nasıl yakın arkadaşlık içindeyse, dini değerleri ön plana alan bu kuruluşa da o kadar yakınlar...

 

Soru: IHH’lerin Gazze yardımı adı altında başlattıkları eylemin kan dökülmesine kadar varabileceğini Türk Hükümeti biliyor muydu?

 

IHH’nin Türkiye’nin kaldırdığı gemilere biniş için yolculara gidecekleri ülkeden vize alıp almadıklarının sorulmaması gibi konularda ekstra bir avantaj sağlandı mı? Bu gemilerin taşıdığı yardım malzemeleri arasında doğrudan devletin bağışladığı yardım malzemeleri var mı?

 

Yanıt: Türk Hükümeti en kısa sürede bu soruları yanıtlamak zorunda...

 

Soru: Türk Hükümeti IHH yetkililerini İsrail’in olası bir müdahalesi konusunda uyardı mı?

 

Yanıt: Göründüğü kadarıyla hayır...

 

Soru: IHH’nin böylesine riskli bir yolculuğa çocukları ve yaşlıları götürmesinin özel bir nedeni var mı?

 

Yanıt: Bu soruya IHH yetkilileri yanıt vermeli ama bana göre bu karar son derece yanlış... Hatta; IHH’nin çocukları ve yaşlıları İsrail’e karşı canlı kalkan olarak kullandığı gibi bir havanın esmesine neden oluyor.

 

Soru: Dokuz kişinin İsrail tarafından öldürülmesinde ve çok sayıda kişinin yaralanmasında IHH’nin hiç mi sorumluluğu yok?

 

Yanıt: Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre; bu tür kampanyaları düzenleyen kuruluşlar, olabilecek tüm olumsuzluklardan yasal olarak sorumludur ve hesap vermek zorundadır.

 

Soru: IHH gemilerinin Türk limanlarından usulsüz bir şekilde çıkış yapmalarına ve usulsüz yolcu taşımalarına izin veren liman görevlileri hakkında işlem yapılması gerekmez mi?

 

Yanıt: Bu olayın tüm aşamaları mutlaka sorgulanmalı ve ihmali ya da yetki aşımı yaptıkları tespit edilen kamu görevlileri hakkında cezai işlem başlatılmalıdır.

 

 

 

***

 

 

Tekrar ediyorum; İsrail kalleş... İsrail haydut...

 

Ama biz de benzer olayları bir daha yaşamak istemiyoruz. Bu soruları korkmadan, çekinmeden sormak ve yanıtlarını tartışmak zorundayız!

 

 

 

 

*****

 

 

VAKİT!

 

Vakit Gazetesi, İsrail’in IHH gemisine yaptığı saldırıyı gazetecilik ilkelerine göre sorgulayan gazetecileri hedef tahtasına oturttu.

 

Dünkü sayısında birinci sayfadan verdiği, “Yardım gemisine kurşun sıkan kalemşörler” başlıklı haberde bazı gazetecilerin fotoğraflarını yayınlayarak, resmen hedef gösterdi.

 

Hatırlarsınız; bu gazete önceki yıllarda Gümüşhane Baro Başkanı’nı, Danıştay üyelerini ve Ahmet Taner Kışlalı’yı da hedef göstermişti!

 

Eminim ki bu yazıdan sonra ben de boy hedefi olacağım.

 

Sözüm bu arkadaşlara:

 

Fotoğrafını yayınladığınız sekiz gazeteciden birinin bile kılına zarar gelirse; bilin ki sorumlusu sizsiniz...

 

Ve bunun hesabını sormak da o zaman bizim boynumuzun borcu olur...

 

 

 

 

*****

 

 

 

GÜNÜN SORUSU

 

Yardım malzemesi taşıyan gemilere İsrail’in alçakça saldırmasını protesto etmek için düzenlenen gösterilerin, “çarşaf-cübbe şovu”na dönüştürülmesi karşısında neler hissediyorsunuz?

 

 

 

Mustafa Mutlu /Vatan Gazetesi 3.6.2010

 

Medya sorgulamaya başladı; inşallah üstü örtülmez!

Gönderi tarihi:
  • Yazar
Yardım derneği neden gemi alır?

Türkiye İsrail ilişkilerini neredeyse savaş aşamasına kadar getirebilecek baskın ve katliam ile ilgili dünkü yazımda “konuyu ikiye ayırmak gerek” demiştim. Devlet terörü uygulayan İsrail’i en ağır biçimde kınamak, bu ülkeye yaptırım uygulanmasını istemek en doğal hakkımız.

 

İnsani yardım adı altında yapılan eylemin Türkiye’ye yansımasını da ele almak gerektiğini belirmiştim.

 

Bugün de yine aynı konuda, bu kez olaylara neden olan Mavi Marmara yolcu gemisiyle ilgili bazı bilgiler vermek ve burada da konuyu ikiye ayırmak istiyorum.

 

Mavi Marmara yolcu gemisi, İsrail ablukası altında bulunan Gazze’deki halka yardım götürmek üzere yola çıktı. Buna kimse karşı çıkamaz. Eğer bir ülke, onbinlerce kişiyi açlık ve yoklukla terbiye etmeye çalışıyor ve bunun için de şiddet uyguluyorsa, vicdanlı herkesin buna sessiz kalmaması gerektiğine inanmalıyız.

 

İsrail’in bir yardım gemisine saldırması, insanları öldürmesi, gemiye el koyması ve yüzlerce kişiyi hapse atmasının hiçbir bahanesi olamaz.

 

Ama bunların olması, Türkiye açısından Mavi Marmara yolcu gemisi ile ilgili sorular sormamızı ve olayı tüm çıplaklığı ile ortaya çıkarmamızı engellememeli.

 

İlk soru, bir yardım derneğinin neden gemi alma ihtiyacı duyduğu. Adı üstünde, yardım yapan bir dernek, bu uğurda atacağı her adımı en ucuza getirmek zorundadır. Halktan toplanan bağışların taşınması işi de elbette en ucuz yoldan yapılacaktır.

 

Buna karşın, taşıma için bir gemi almak herhalde en azından ekonomik değildir.

 

Ayrıca bu geminin alınışı da bir gariptir.

 

Mavi Marmara 1989 yapımı bir yolcu gemisi. Sahibi İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin kuruluşu olan İstanbul Deniz Otobüsleri (İDO) işletmesidir.

 

İDO bu gemiyi 6 Ocak 2010’da 2 milyon 250 bin lira artı KDV muhammen bedelle satışa çıkardı. Ancak ihale yapılmadı ve 27 Ocak’a ertelendi.

 

Bu ihalede hiç alıcı olmayınca ihale yeniden açıldı. 24 Mart 2010’da yeniden yapılan ihalede muhammen bedel 1 milyon 800 bin lira artı KDV olarak belirlendi.

 

Bu ihaleye sadece İHH yardım kuruluşu girdi ve fiyatı hiç artırmadan geminin sahibi oldu.

 

Ancak gemi alındıktan sonra Türk Bayrağı indirildi ve Komor Bayrağı çekildi.

 

Komor, Afrika’nın doğusundaü Kenya’nın karşısına gelen çok küçük bir ada devleti. Nüfusun tamamı Müslüman.

 

Bir ihtimal İHH vergi düşüklüğünden yararlanma yolunu seçti. Ancak geminin üzerindeki İDO yazısı hala duruyor.

 

 

 

***

 

 

Jetlerimiz kalkmalıydı

 

Tüm gazetelerin dünkü manşetleri Başbakan Erdoğan’ın Meclis’teki sert konuşmasına ayrılmıştı. Elbette Başbakan’ın çok sert sözleri herkesin yüreğine biraz su serpti. Ama bu gerçeği ve sonucu değiştirmiyor.

 

Manzara şudur: İsrail uluslararası sularda içinde yüzlerce Türk vatandaşının bulunduğu bir gemiyi basmış, 9 kişiyi öldürmüş, gemiye el koymuş ve içindekileri de hapse atmıştır.

 

Buna karşı yapabildiğimiz tek şey “sert” demeçler vermektir.

 

İsrail’in tutukladığı kişileri serbest bırakması Türkiye’nin tavrından dolayı değildir. O kadar insanı hapiste tutmanın bedeli daha yüksek olacağı içindir.

 

Peki türkiye ne yapmalıydı? Dün de yazdım. Sembolik olarak iki savaş gemisi Akdeniz’e açılabilirdi.

 

Savaş kışkırtıcılığı yapmıyorum, bir devlet devlet olduğunu göstermelidir.

 

Üstelik İsrail saldırısı beklenmedik biçimde olmadı. İsrail tüm dünyaya bunu yapacağını günler öncesinden ilan etti. O gece televizyonlar baskını canlı olarak yayınladı.

 

Güçlü bir hükümet, sert açıklamalardan önce Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hiç olmazsa birkaç jetin havalanması talimatı verebilirdi. Bu jetler ateş açmazlardı ama, uluslararası sularda alçaktan uçarak bir tavır sergilerdi.

 

 

***

 

 

Bazı gerçekleri bilmemiz gerek

 

İsrail’in devlet terörü uygulayarak giriştiği hain saldırının hesabının mutlaka sorulması gerek. Ancak bu yapılırken bazı gerçekleri de görmezden gelemeyiz.

 

Olayın nefreti ve duygusallığı ile bu gerçekleri görmek istemeyenler hatta tepki gösterenler mutlaka çıkacaktır. Oysa bir olayı ne kadar çıplak biçimde görebilirsek, kararlarımızı da o kadar mantıklı, akılcı verebiliriz.

 

İHH her ne kadar insani yardım adı altında Filistin halkına destek olmaya çalıştığını söylese de, bunun dünyadaki yansıması insaniden ziyade İslami olarak algılanıyor.

 

Bu yardım kuruluşu sadece İsrail’de değil, batı ülkelerinde de Hamas ile bağlantılı olarak tanınıyor. Hamas Filistin halkının bir kesiminin temsilcisi olmakla birlikte, şu anda dünyanın gözünde teröre prim veren bir örgüt olarak kabul ediliyor.

 

İHH’nın yardım konvoyu resmi olmasa da AKP iktidarı tarafından destekleniyor. Bu da İsrail ve Batı’da (Amerika-NATO) Türkiye’nin Hamas’a destek olduğu şeklinde yorumlanıyor.

 

Biz burada büyük bir acı içinde tepki gösterirken dost ve müttefik bildiğimiz ülkelerde yeterli destek alamadığımıza inanmamızın temelinde yatan budur.

 

Bu arada yardım konvoyuna sağlanan desteğin radikal İslami bir söylemle yürütülmesi de uluslararası ilişkilerde sıkıntı yaratıyor.

 

Katılımcıların “Gerekirse ölmeye gidiyoruz” demeleri, Başbakan’ın olayda hayatını kaybedenleri şehit olarak tanımlaması da dikkat çekiyor.

 

İHH’nın bu eyleme başlarken sadece iktidara destek olan çevrelerle ilişki kurması, bu yardım konvoyunu her kesim ve görüşün desteğine açmaması ve belki bundan kaçınması da ilgi çekici.

 

Bunları yazınca dediğim gibi kızanlar çıkabilir. Ama kimse kızmasın. Bir yardım olayı Türkiye’yi savaşın eşiğine getirdi. Bütün gerçekleri bilmek zorundayız.

 

 

***

 

 

Halkın tamamının tepkisi aynı değil

 

Bilmem dikkatinizi çekiyor mu, özellikle radikal dinci kesimler İsrail Elçiliği ve konsolosluğu önünde gösteriler yapıyor, ama halkın önemli bir bölümü de bu tepkilere tepkili.

 

Tahminen İskenderun’daki PKK saldırısının aynı ana gelmesi ve İsrail protestocularının bu saldırıya hiç tepki vermemeleri bunda etkili oluyor.

 

Ancak pek çok kişi de, yardım gemisinin engelleneceğinin önceden bilindiğini ve iktidarın bu yolda hiçbir önlem almamış olmasına isyan ediyor.

 

İnternette gazete haberlerinin altlarına eklenen okur yorumlarına bir bakın derim. Yardım konvoyu konusunda eleştirel yorumların çok daha fazla olduğunu göreceksiniz.

 

 

Can Ataklı Vatan Gazetesi/ 3.6.2010

 

Aynı konuda sorgulayıcı bir yazı da Can Ataklı dan:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.