Gönderi tarihi: 16 Mart , 2010 15 yıl Ergenekon davasi icin dillerinden hukuksuzlugu düsürmeyenlere hatirlatalim, 1978 de katlediler 7 gencin katilleri hala serbest geziyor ve 78 den sonraki hükümetlerin ve fasist cuntanin tarafli tutumu sayesinde suclular yargilanamadigi icin simdide zaman asimina ugradi diyerek dava düsürüldü. Evet AKP iktifdari Türkiye icin bir kurtulus degildir dahada karanliga gidistir, burada cogumuz hemfikiriz. Ama gercekten hukukun üstünlügünü savunanlar ve AKP önceki iktidarlari normal ve demokrasi taraflisi olarak görenler büyük yanilgi icerisindeler veya cifte standart uyguluyorlar. Türkiye devleti ve onun iktidarlari her dönem fasist ceteleri, kuruluslari, sahislari korumustur ve demokrasi savunucularina karsi her türlü baskiyi uygulamistir. CHP genel baskani Deniz Baykal nedense bu 7 gencin ve ailelerinin avukati olmuyor. Olamazda cünki, gecmis iktidarlarda kendisi bizzat yer almistir. Yani suc ortagidir. Hukuku uygulamayanlarin hukuk icin mücadele ediyoruz demleri ne kadar gülünc bir durum. BU DAVA BİTMEDİ, YENİ BAŞLIYOR 16 Mart Katliamı Davası’nın zamanaşımı kararını değerlendiren Avukat Cem Alptekin, “16 Mart Davası’nın kapanması hukuken mümkün değil” dedi ‘GERÇEKLERİN ÜSTÜ ÖRTÜLEMEZ’ Bugün 16 Mart Katliamı’nın 32. yıldönümü. 7 öğrenci Beyazıt’ta 16 Mart 1978’de bombalı ve silahlı saldırı sonucunda öldürülmüştü. 1985 yılında kapanan 16 Mart Davası’nı, 1988 yılında kamuoyu gündemine yeniden taşıyıp topladıkları delillerle davanın 1995 yılında yeniden açılmasını sağlayan Avukat Cem Alptekin, zamanaşımı kararının gerçeklerin üstünü örtemeyeceğini söyledi. ‘ZAMANAŞIMI OLMAZ’ Aynı zamanda ölen 7 gencin arkadaşı olan Alptekin davanın, ‘adam öldürme’ davası kapsamından çıkarak ‘suç örgütünün kesintisiz faaliyeti’ kapsamında görüldüğüne dikkat çekti. Alptekin, “Suç örgütünün faaliyeti varsa zamanaşımı uygulanamaz’’ dedi. Geçtiğimiz günlerde mahkeme zamanaşımı nedeniyle davayı kapatmış, bir daha dava açılamayacağı iddia edilmişti. 16Mart 1978’de Beyazıt’ta 7 öğrencinin bombalı ve silahlı saldırı sonucunda öldürülmesiyle ilgili açılan davanın zamanaşımına uğramasını değerlendiren müdahil avukat Cem Alptekin, zaman aşımı kararının gerçeklerin üstünü örtemeyeceği söyledi. Davanın, ‘adam öldürme’ davası kapsamından çıkarak ‘suç örgütünün kesintisiz faaliyeti’ kapsamında görüldüğüne dikkat çeken Alptekin, “Suç örgütü faaliyeti varsa zaman aşımı uygulanamaz” dedi. 16 Mart Katliamı Davası, yerel mahkemenin, 21 Ocak 2010’da verdiği zaman aşımı nedeniyle davanın ortadan kaldırılması kararıyla temyize gitmişti. Yargıtay 1. Ceza Dairesi ise, geçtiğimiz günlerde, müdahil avukatların tüm itirazlarını ‘vesaireye yönelen itirazlar’ diyerek kararı onadı. Yargıtay kararını hukuki körlük olarak niteleyen davanın müdahil avukatı Cem Alptekin, dava sürecini ve Yargıtay’ın kararını gazetemize değerlendirdi. ‘Adam öldürme’ davasından ‘kontrgerilla’ davasına: “Bu davanın iddianamesi de, benzeri tüm davalarda olageldiği gibi, ‘adam öldürme’ isnadı ve iddiasıyla hazırlandı. İşte biz önce yargının bu rutin anlayışına karşı çıktık. Bu katliamın sıradan bir katliam olmadığını ileri sürerek, arka planındaki suç örgütünü açığa çıkardık. Bu suçun faillerinin de bu örgüt çatısı altında faaliyetlerine hâlen devam ettiklerini delilleriyle ortaya koyduk. Bu örgütün 16 Mart 1978 tarihinden önce de faal olan ve katliamdan sonra da varlığını sürdüren kontrgerilla isimli örgüt olduğunu savunduk. Ve ilk elde yapılması gerekenler konusunda Mahkemeyi ikna ettik. Kontrgerilla ilk kez yargılanıyor: “Bu kapsamda; Mahkeme önce, ‘adam öldürme’yi hükme bağlayan TCK. 450’inci maddeden yargılanan sanıkların, Anayasal düzene yönelik örgütlü suç faaliyetini cezalandıran TCK. 149’ıncı maddesini de ihlal etmiş olabilecekleri gerekçesiyle ek savunma hakkı vermiş; ardından da 149’ıncı maddenin ve suç örgütünün faaliyeti kapsamında gördüğü siyasi cinayet ve katliam dava dosyalarının (örneğin Teyfik Ağansoy, Abdi İpekçi cinayeti, Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’li öğrenci ve 1 Mayıs 1977 katliamı, Ana MHP ve Susurluk dava dosyalarının) celbine karar vermiştir. Böylece Türk hukuk tarihinde bir ilke imza atılarak; kontrgerilla yargılamaya başlamıştır.” Alptekin, mahkemenin aldığı kararlara ve sistemin karşı atağına dikkat çekti. Yargı baskı altına alınca mevzuata aykırı karar aldı: “Tabii bu radikal kararları alan Mahkeme’nin önü de bir süre sonra bizzat devlet kurumlarınca tıkandı. Aldığı kararlarla davanın yönünü bir anda değiştiren mahkemeye, ısrarlı talebine rağmen devlet kurumlarından (verilen kaçamak cevaplar dışında) bilgi ve belge akışının kesilmesi; özellikle de, mahkemeye delil sundukları için haklarında, Adalet Bakanlığı’nın izniyle soruşturma başlatılan müdahil avukatların, yargıya ve savunmaya yapılan baskılar nedeniyle 1997 yılı sonunda, protesto amaçlı olarak duruşmalardan çekilmesi üzerine, 16 Mart Davası da eski rutinine geri dönmüştür” Örgütlü suçta örgüt faaliyeti sürüyorsa zamanaşımı olamaz: “Gelinen son aşamaya baktığımızda, Mahkeme’nin davayı önceki kararlarına ve kendi mevzuatına aykırı olarak zamanaşımı gerekçesiyle kapatmak zorunda kaldığını görüyoruz. Aykırı karar, çünkü, ceza yasasına göre ‘temadi’ (kesintisiz örgütlü suç faaliyeti) devam ettiği sürece zamanaşımı işletilemez. Sıradan bir cinayet davasında ve siyasi saikle örgütlü bir şekilde gerçekleştirilen katliam davalarında aynı zamanaşımı hükümleri uygulanamaz. İki farklı sevk maddesinde farklı hükümler uygulanacağı için zamanaşımı da buna göre değişir. Kanuna göre; eğer siyasi saikle işlenmemiş adi bir eylemden bahsediyorsak, o eylemin gerçekleştiği günden itibaren süre işlemeye başlar, ön görülen zamanaşımı süresi dolunca da dava zaman aşımından düşer. Ama bahsettiğimiz devam edegelen örgütlü siyasi bir eylemse, bu örgütün faaliyeti devam ettiği sürece zamanaşımı süresi de işlemeye başlamaz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu dava yerel mahkemece, hem de daha önce sıkıyönetim mahkemesince verilen kararlarla anayasal düzeni hedef alan ‘örgüt faaliyeti’ kapsamına alınmıştı.” ‘Gladyo için son sözü AİHM söyleyecek’ Avukat Alptekin, 16 Mart davasının artık bir Gladyo davasına dönüştüğünü ve artık bu davayı dünya kamuoyunun önünde tartışacaklarını belirterek şöyle devam etti: “Biz de; tüm haklı itirazlarımızı ‘vesaire’ diyerek geçiştiren iç hukukumuzdaki ‘son söz’ üzerine, iç hukukumuz adına ‘asıl sözü’ söyleyecek olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gideceğiz ve ‘adil yargılanma’ ilkesinin hem ‘makul süre’ hem de yasal mevzuat yönünden ihlal edildiğini teziyle ‘iade-i muhakeme’ talebinde bulunacağız. İade-i Muhakeme AİHM için yeni bir uygulama. Anayasa 90.md. ve TCK 311/1-f hükümleri gereğince de bu uygulama artık iç mevzuat hükmündedir. Bu yeni uygulamaya göre, eğer talebimiz yerinde bulunursa, Türk yargısı 16 Mart dosyasını bir kez daha, ama bu kez gerçeği ortaya çıkarmak ve adaleti tesis etmek üzere yeniden (ve son kez) açmak zorunda kalacaktır. Kısacası; 16 Mart Davası karanlıkta hüküm süren birilerinin içine korku salmaya, bu ülkenin adalet arayan onurlu yurttaşları için de umut olmaya devam edecektir.” Sanıklar delil yetersizliğinden bırakılmıştı 1978’de ilk kez açılan katliam davasında sanık polisler delil yetersizliği iddiasıyla beraat ettirilmişti. 1992 yılında yapılan itiraz üzerine dava 1995 yılında yeniden açılmıştı. 7 kişiyi öldürmenin yanı sıra 41 kişiyi öldürmek amacıyla yaraladıkları öne sürülen sanıklar için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyordu. 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi Merkez Binası önünde gerçekleştirilen katliamda Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Ahmet Turan Ören, Murat Kurt Abdullah Şimşek, Hatice Özen ve Hamit Akıl yaşamını yitirmiş; resmi kayıtlara göre 41 öğrenci yaralanmıştı. AYSEL KILIÇ Kaynak:-http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1268737300&day=16&month=03&year=2010-
Gönderi tarihi: 22 Mart , 2010 15 yıl Baykal nedense bu 7 gencin ve ailelerinin avukati olmuyor. Pardon da, önce başbakan "ben bu davanın savcısıyım" dediği için baykal da avukatı olduğunu, yanıt olarak söyledi. Avukatlık bir serbest meslektir, ama savcılık kamu görevidir. Üstelik yargı demokrasinin birleşemez üç erkinden biri ve tamamen bağımsız olması gereken ayağıdır. Modern zamanlarda medyanın da dördüncü ayak olduğu söylenirdi. Maşallah başbakan ona da fırsat vermeyip "beni pohpohlamayanı tutun kulağından atın" dedi. İlk iddia edeni suçlasanız daha insaflı ve mantıklı olmaz mıydı?
Gönderi tarihi: 22 Mart , 2010 15 yıl Pardon da, önce başbakan "ben bu davanın savcısıyım" dediği için baykal da avukatı olduğunu, yanıt olarak söyledi. Avukatlık bir serbest meslektir, ama savcılık kamu görevidir. Üstelik yargı demokrasinin birleşemez üç erkinden biri ve tamamen bağımsız olması gereken ayağıdır. Modern zamanlarda medyanın da dördüncü ayak olduğu söylenirdi. Maşallah başbakan ona da fırsat vermeyip "beni pohpohlamayanı tutun kulağından atın" dedi. İlk iddia edeni suçlasanız daha insaflı ve mantıklı olmaz mıydı? Ilk iddia edeni suclayacaklarda ne yapsinlar o da hep yurt disinda göremiyorlar. saygilarla
Gönderi tarihi: 22 Mart , 2010 15 yıl Yazar Pardon da, önce başbakan "ben bu davanın savcısıyım" dediği için baykal da avukatı olduğunu, yanıt olarak söyledi. Avukatlık bir serbest meslektir, ama savcılık kamu görevidir. Üstelik yargı demokrasinin birleşemez üç erkinden biri ve tamamen bağımsız olması gereken ayağıdır. Modern zamanlarda medyanın da dördüncü ayak olduğu söylenirdi. Maşallah başbakan ona da fırsat vermeyip "beni pohpohlamayanı tutun kulağından atın" dedi. İlk iddia edeni suçlasanız daha insaflı ve mantıklı olmaz mıydı? Sayin demirefe, AKP hakkindaki görüsümü bu baslik altinda da belirtmisim, ama okumadiginizi tahmin etmek durumundayim. Okumus olsaydiniz AKP'nin bu 7 genc icin asla bir avukatlik yapmayacaginida anlardiniz. Diger taraftan CHP kendisini demokrasinin ve cagdasligin ilk adresi olarak gösteriyor. Ehh bu halde avukatligi kimden beklemek gerekir sizce? Sirf CHP elestiriliyor diye savunma pozisyonuna gececegimize karsi tarafin ne demek istedigini anlayarak yorum yapmak daha saglikli olur. Size tavsiyem baslik altindaki benim sahsi görüsümü tekrar okumaniz.
Gönderi tarihi: 28 Mart , 2010 15 yıl görüsümü tekrar okumaniz. Ne okuduğumu çok iyi biliyorum... Anadolu'da halkın diline yerleşmiş bir deyiş vardır: "Hocanın dediğini tut, yaptığını yapma!" diye. Bu halk ilkesi şöyle biçim değiştirmiş görünüyor: "Hocanın aleyhinde konuş, ona tümüyle karşı olduğunu söyle, ama her ne yaparsa destekle, ülkenin temeline dinamit koysa, fitilini koş sen tutuştur..." Bu ilke yeni bir ilke değil, benimseyenler az da olsa vardı, sadece şimdilerde "kontenjan" artmış ve çeşitlenmiş bulunuyor. Bölücüler, liboşlar, yarım aydın yarı karanlık enteller, numaralı cumhuriyetçiler, paslı eski tüfekler vs vs vs...
Gönderi tarihi: 2 Nisan , 2010 15 yıl Simdi paradoksa bakin.1980 öncesi olaylar karsilikli catismalarla genisledi ve ülke capinda yayildi.Solcularin sagcilarin kurtarilmis cadde sokak il ve kasabalari köyleri vardi.Solcu gencler sagci diye kardeslerini,ana babalarini,sagcilarda solcu diye aksini yapiyorlardi.O zaman PKK henüz yoktu ama özellikle yurt disinda yuvalanmis Kürtcüler "HALKLARIN ÖZGÜRLÜGÜ"adi altinda dernek faaliyetleri yürütüyorlardi.O günkü gazetelere bakilirsa bunlar anlasilir.Solcular genelde sendikalarda görev aliyor,isci haklari savunuculugu yaparken ayni zamanda sendikalar bazinda Türkiye karsitligini körüklüyordular.Elimde bir DERGI VAR SENDIKA DERGISI.Alman sendikalarindan IG-METALL'in dergisi.Bu derginin kapaginda Bir KURT resmi var.Yani Ülkücülerle ilgili.Simdi hani Almanyayi nerdeyse cöpüyle pisligiyle savunanlar varya,bu dergileri cok iyi bilirler.Bir Alman sendikasinin dergisinde Ülkücünün konusu neden yapilir? Benim davam bu degil.Bu sadece konuya girmek icindi.1980 öncesi baslayan veya baslatilan bu gencleri karsilikli biribirine kirdirma provakasyonlari sirasinda solcularda öldürüldü sagcilarda öldürüldü.Benim deginmek istedigim paradoks;solcularin öldürülmesine avukat arayanlar her nedense solcular tarafindan öldürülen sagcilara ne kendileri avukat olurlar ne de baskalarinin olmasina tahammül ederler.Bunlar hep insan haklari,Ermeni haklari,Kürt haklari,Demokrasi falan filan hikayelerin arkasina siginip bulanik suda balik avlama hesabi solcu savunmasi sagci bedduasi yaparlar.Bunlarin hicbir savunmasi samimi degildir.Bunlar ideolojilerin pencesinde takilip kalmis olanlardir.Bu nedenle Türk milletine karsidirlar,bu nedenle Atatürk'e karsidirlar bu nedenle askere karsidirlar. Bu dava bitmedi derken zaten amaclarinida aciklamis olmuyorlarmi yani yine kan dökülsün demek istemiyorlarmi bunlar? saygilarla
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.