Gönderi tarihi: 23 Şubat , 2010 15 yıl İki lider-ikişer sözcük; birinde demir eller, çelik bilekler, güçlü pazuları kıskandıracak kadar halk desteğini alan Türkiye Cumhuriyetinin başbakanının imzası var. Diğerinde ise arkasından darbe, kan, gözyaşı, 70 sente muhtac olunacak kadar yok(sul)luklar, gereksiz ve kıskançlığa dayalı kavgalar… bırakan, rahmetli ÖZAL’ın ani vefatıyla Erdal İNÖNÜ’nün omuzlarına binip 9. C.başkanı olmuş sn. DEMİREL’in imzası var. Ama evvela yıllar önce okuduğum bir kitabtan bugün için lazım olan bir pasajı aktarmak istiyorum: “Bilincimizin bütün yaşantılarının, bütün duygularının, bütün çabalarının, (bütün) tasavvurlarının her defasında benim kendi yaşantılarım, benim duygularım, çabalarım, tasavvurlarım oluşu, onun özünden kaynaklanan en belli başlı özelliğidir. Eski bir Hint filozofunun sözleriyle, nasıl ki tuzun tadı bütün yemeğin en ufak birimlerine kadar girerse, ‘ben’in tadı da bilincimizin bütün yaşantılarının içinde öyle yer alır” diyor. Ve devamla “her ruhsal yaşantıda bütün şahsiyet hazır ve nazırdır. Hiçbir tasavvur yoktur ki, duygu ve irade… içermesin…[1] diyor. S. Demirel’e ithaf olunur. ‘Ben’iniz sinmiş bütün harflerinize… Eğer 21. yüzyılın Türkiye’sinde yapılan genel seçimlerde halktan aldığı % 50′ye yakın oyla seçilen başbakan çıkıp; “beyaz çarşaf”tan yani beyaz idam giysisinden bahsediyorsa, eğer idam edilmeyi göze aldığını söylüyorsa ve 9. Cumhurbaşkanı S. DEMİREL açıklamalarında TV’lere çıkıp “ben bu durumdan dolayı ızdırap içindeyim” diyor. “Izdırap içinde”ymiş sn. Demirel… Onlarca gencimiz kurşuna dizilirken ızdırap duyacak vicdanın neredeydi? Kardeş kavgasında günde 20 vatandaşın sokak ortalarında vurulurken neredeydi o ızdırap duyan kalbin? 12 Mart’ta tanklar daha yola çıkmadan şapkanı alıp her şeyini bıraktığın gün vicdanın neredeydi? 12 Eylülde “bizim çocuklar” ülkenin anayasal düzenini giydiğin şapkanın içine sokup hokus-pokus oynadıklarında nerdeydi o ızdırap duyduğuna inandığın vicdanın? Sincan sokaklarında tanklar demokrasinin 3 kez tamir edilen bekâretini 4. kez tamir mecburiyetinde bırakırken o ızdırap duyduğun “organın” neredeydi? 28 Şubatta (bugün serbest olmasının mücadelesi verilen başörtüsü) yasal dayanağı olmadan üniversitelerde sayende yasaklanırken anayasal devletin başı olarak ızdırap duymayı bilen vicdanın neredeydi? Say say bitmez vicdanı olanın vicdanını sızlatan hadiselere imzaların… Başbakan demeye dilin varmadığı için “Hökümatın başı” diye hitap ettiğin merhum ECEVİT’le kavgaların vicdan işi miydi? Hadi kavga ettiniz diyelim; peki bu halkın, Anadolu’nun has evlatlarını sağcı-solcu diye ayıranlara “dur” diyeceğinize niye taraf oldunuz? Yoksa öldüren taraflardan birisinden yana olmak sizin vicdanınıza! çok mu uygun düşmüştü? “Bilincimizin bütün yaşantılarının, bütün duygularının, bütün çabalarının, (bütün) tasavvurlarının her defasında benim kendi yaşantılarım, benim duygularım, çabalarım, tasavvurlarım oluşu, onun özünden kaynaklanan en belli başlı özelliğidir. Eski bir Hint filozofunun sözleriyle, nasıl ki tuzun tadı bütün yemeğin en ufak birimlerine kadar girerse, ‘ben’in tadı da bilincimizin bütün yaşantılarının içinde öyle yer alır. Her ruhsal yaşantıda bütün şahsiyet hazır ve nazırdır. Hiçbir tasavvur yoktur ki, duygu ve irade… içermesin…” demişti W. PORZIG, değil mi? Gelelim “beyaz çarşafa”… Evet, beyaz çarşaf “İDAM” giysisi demektir. Bu ülkede gece yarısı-gündüz ortası, sabaha karşı-akşamüstü; çarşının orta yerinde-köyde dağda yargısız infazlar yapan, faili meçhul-malum cinayetler işleyen… İnsanlar! değil idamı; ceza almayı bile düşünmezken, bir başbakan daha özgür, daha müreffeh, daha eşitlikçi adımlardan dolayı idam tehdidine muhatap oluyor. Yoksa “Burası Türkiye, Burdan Çıkış Yok!” mu diyorsunuz sn. Demirel? Ak Parti’yi ve iktidarını savunmak bana düşmez. Hele hele kardeşlik tesisi tam olarak gerçekleşmediği sürece eleştirilerimiz devam da edecektir. Ama Allah aşkına bu ülkeyi ANASOL-D, ANASOL-M, ANASOL-H (bu ‘H’ hastanenin ‘H’si) 1. ve 2. MC, DYP-SHP ve diğer iktidarlar uçurumun kenarına getirmedi mi? hem de defalarca… Ak Parti iktidarı ülkeyi (dedik ya yanlışları elbetteki vardır ve eleştirilecektir) saydığımız iktidarlardan daha mı kötü yönetmiştir? Demek ki dert bu halkı düşünüp düşünmemek değilmiş. Ya neymiş peki? Bu ülke sadece ‘BALYOZ’cu anlayışın, beyazların, çetelerin, özgürlüklere karşı olanların ülkesi olsun istiyorlar. Ama hayır! “beyaz çarşaf” giysek bile; Özgürlükten Kardeşlikten Huzur ve kalkınmadan Daha çok demokrasiden Herkes ve her kesim için adaletten geri dönüş olmayacak, olmamalı… Kaç kez dünyaya gelinip gidiliyor ki zaten..? Büyük ülkelerin iktidarları da büyük olur. Bunun gereği olarak da iktidarlar halkın özgürlüğüne, katılımına, ihtiyaçlarına -uyduruk- “güvenlik” dedikleri statükocuların istekleri yüzünden sırt çeviremezler. Eğer büyük ülke iseler. Yok, biz hala büyük ülke değiliz diyorsanız; o öyle düşünenlerin sorunu… Elbette ki küçük düşünenlerin sorunlarını da dikkate almalı büyük ülkelerin güçlü iktidarları. O da onları büyük düşünmeye uygun seviyeye getirici imkân ve fırsatlar yaratmakla olur. “Beyaz çarşaf”ının hazır olduğunu ve bunu “ciğerden” söylediğini biliyor, inanıyoruz. Ama 21. yüzyılda AB’nin üyesi olmaya çalışan; hele hele geçmişte bir başbakan ve iki bakanını cuntacıların uyduruk mahkemelerinde ipe göndermiş bir ülkede hala vatandaşlarının insan haklarından kaynaklanan sorunlarından dolayı başbakan ipi göze almışsa vay anam vay… Sevsinler böyle demokrasiyi. Evet sayın başbakan! Sizi bu “ciğerden” ifadelerinde biz de “ciğerden” destek vererek diyoruz ki; Bu ülkenin sulh ve selameti için, kardeşlik türkülerinin dağlarda, köylerde, şehirlerde… bütün memlekette çalınması için sizi “ciğerden” destekliyoruz. İnanıyoruz ki bu çok geç olmayacak, olmamalı. Yoksa ciğerlerimizi sökenler pusuda ve anlarını beklemektedirler. “…Her ruhsal yaşantıda bütün şahsiyet hazır ve nazırdır. Hiçbir tasavvur yoktur ki, duygu ve irade… içermesin…” bizde de aynen… Sözlerimiz irademizden kaynaklı… Haydi, irademizle “ciğerden” söylenecek şarkıların mısralarını hep beraber dizelim; “Gelin Canlar Bir Olalım”.
Gönderi tarihi: 24 Şubat , 2010 15 yıl Uzun yazi yazmak degil, yazinin iceriginin verdigi seyler önemlidir. Özgürlük...? Bir basbakan varmis, özgürlük icin ugrasiyormus... Hangi basbakandan bahsediliyor? Nerde o özgürlük, özgürlük sizce polisin sabahin köründe kapiyi calip hadi bakalim demesimidir, yoksa posta kutumda savcinin davetini görmek midir...? Demokrasi polisi sabahin köründe insanlarin kapisina dikmekse evet biz bu demokrasiyi son üc yildir 12 Eylülden daha vahim bir sekilde yasiyoruz ülkemizde. 10 ay sonra ilk defa hakim karsisina cikarildilar ve serbest birakildilar iste Türkiye'nin son üc yilinda o malum basbakanin getirdigi özgürlük ve demokrasi ancak bu olabilir. Gestapo mantigi ile calismak. 2 yildir iktidar darbe ile yatiyor darbe ile kalkiyor. Millet ac susuz felaketleri oynuyor, Milyonlarca gencimiz issiz, Emeklinin yasam hakki elinden alinmis. Sosyal Güvenlik bir felaket halinde ama darbe olacak darbe geliyor aman dostlar birlik olalim beni(AKP) kurtaralim cabalari veriliyor. Burhan Kuzu sözüm ona bir bilim adami, konustugunu bilerek tartarak konusmasi gerekirken kalkiyor tehdit ediyor: Kapatma davasi acilirsa erken secime gider yirtariz. Iste özgürlük ve demokrasi icin calistiklarini söyleyenler. Bunlar ne özgürlük ne de demokrasi icin calismiyorlar yemin ederek söyleyebilirim ki bunlarin amaclari yeni bir devlet kurmaktir. Bu nedenle korkuyorlar korktuklari ve güc ellerinde oldugu icin bu gücü pervasizca kullandikca onlarin disindaki devlet karşıtlarina da gün doguyor afferin cok güzel calisiyorlar devam edin diye gaz veriyorlar. AKP'ye karsi gelenler kansizdir,40 yil onlar bizi fisledi simdi sira bizde, sözlerini sarfeden haddini bilmez AKP milletvekillerinin sözlerinden yukaridaki yazinin farkini gören lütfen yazsin. Orduya, halka, bu ülkenin kurucusuna karşı olanlarla, yobazlarla bir olunmaz. saygilarla
Gönderi tarihi: 24 Şubat , 2010 15 yıl Süleyman Demirel çok zor günlerin adamı, kalite adamdır. Hayatta bir tek oturduğu evi vardır, onun da tapusu kardeşi ile ortaktır. Dünya malında gözü olmayan kalender bir halk adamıdır. Onun yaşadığı zorlukları kimse kolay üstlenemezdi. Potomya'dan onun tırnağı kadar bile adam çıkmaz... Aklıma Hülya Avşar'ın "başbakan çok yakışıklı, karizmatik" diye yanmadık yağ koymaması aklıma geldi nedense birden... Demirleri çelikleri okuyunca! "Güçlü pazular" ha! Ya koptum ben!
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.