Gönderi tarihi: 11 Mart , 2006 19 yıl Gazi olaylarının üzerinden yıllar geçti. Susurluk sanığı özel timci Ayhan Çarkın’dan, Susurluk kazasında ölen İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ’a, Oğuz Yorulmaz’dan, Hanefi Avcı’ya, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’a kadar birçok kişinin olaya adı karıştı. Mahkeme tutanaklarında dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Başbakan Tansu Çiller gibi üst düzey görevlilerinnin isimleri de listeler halinde yazıldı. Gazi katliamının Susurluk olayları ile bağlantılı olduğu ifade edilirken davalarda tüm kanıtlar görmezden gelindi. Katliamın sorumluları serbest bırakılırken, Gazi olaylarının mağdurları yargı karşısına çıkarıldı. Gazi olaylarının üzerinden 11 yıl geçti. Katledilenler her yıl olduğu gibi bu yılda anılacak. GAZİ OLAYLARI NASIL GELİŞTİ? 12 Mart 1995 yılı akşamı saat 20.30’da cemevi, Yavuz, Doğu, Dostlar ve Öntaş kahvehaneleri ile Sarıoğlu Pastanesi’ni taranması ve Halil Kaya’nın ölmesi Gazi olaylarının başlangıcı oldu. Tarama haberini alanlar Gazi Karakolu’na doğru yürüyüşe geçti. Polislerin kitleyi dağıtmak için havaya ateş açması ve cemevi önünde bekleyen Mehmet Gündüz’ün vurularak öldürmesi öfkenin artmasına neden oldu. Polisin tavrı ertesi gün de devam etti. Birçok ev ve dükkan basıldı. Polisin mahallede kurduğu barikatlar askeri birliklerle daha da güçlendirdi. Cemevi önünde Halil Kaya ve Mehmet Gündüz’ün cenazesini almak için bekleyen 6 bin kişi cenazelerin verilmemesi üzerine saat 11.00’de karakola doğru yürüyüşe geçti. Ancak, polis barikatı ile engellenen kitlenin üzerine ateş açılması ile sabah saatlerinde 3, öğleden sonra ise 12 kişi öldü. 13 Mart günü katliamın bilançosu ortaya çıkmıştı; 17 ölü, yüzlerce yaralı... OLAYLAR ÜMRANİYE’YE SIÇRADIGazi Mahallesi’nde katliama dönüşen olayı protesto etmek için pek çok eylem yapıldı. Polis Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde 15 Mart günü yapılan protesto eylemlerine silahla müdahale etti. 5 kişi öldü, 20’den fazla kişi yaralandı. Gazi Mahallesi’nde başlayan katliam Ümraniye’de devam etti ve bilanço 22’ye yükseldi. TARTIŞILAN YARGI SÜRECİTartışmalı Gazi davası İstanbul Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan dava kamu güvenliğinin sağlanamayacağı gerekçesiyle Trabzon’a gönderildi. Yargılama 5 yıl sürdü. Mahkeme heyeti, polislerin hedef gözeterek ateş ettiklerine dair fotoğrafları ve Adli Tıp Kurumu’nun hazırladığı otopsi raporlarını dikkate almadı. Raporlar hayatını yitiren 15 kişinin ateşli silahtan çıkan mermi çekirdeğine bağlı yaralanmalar sonucu öldüğünü gösteriyordu. Hedef alınarak ateş açıldığı raporlara yansıyordu. Mahkeme heyeti, müdahil avukatların dönemin Başbakanı Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı’nın tanık olarak dinlenmesi, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir ile İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun yargılanması yönündeki taleplerini de reddetti. Avukatlar davanın Susurluk olayı ile bağlantı kurulması halinde düğümün çözülebileceğini söylediler. Ancak bu talep de reddedildi. AİHM MAHKUM ETTİKatliam mağduru aileler 31 kere Trabzon’a gidip geldiler. Beş yılın ardından haklarında 9 kişinin ölümü, 5 kişinin de yaralanmasına neden olmaktan dava açılan 20 polisten 18’i ‘delil yetersizliğinden’ beraat etti. Mahkeme heyeti, 4 kişiyi öldürmek suçundan Adem Albayrak’a 6 yıl 8 ay ağır hapis cezası ile 4.5 ay kamu hizmetlerinden geçici mahrumiyetine karar verdi. Mehmet Gündoğan’a ise 2 kişiyi öldürmekten 3 yıl 9 ay hapis ve 2 ay 15 gün süreyle kamu hizmetlerinden geçici süreyle mahkumiyet kararı verdi. Ancak Yargıtay Albayrak ve Gündoğdu hakkında verilen kararı “Haklarında adam öldürme ile ilgili net bir açıklığın olmadığı” gerekçesiyle bozdu. Yargıtay, sanıkların TCK 49. maddesine göre yargılanmasını istedi. Bunun üzerine dava Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde tekrar görünmeye başladı. Ancak aileler ve avukatlar Yargıtay kararı ile devletin bir kere daha kendini aklayacağı gerekçesiyle davadan çekildiklerini bildirdiler. Ve tekrar görülmeye başlanan dava üçüncü celsede karara bağlandı. Mahkeme heyeti Albayrak ve Gündoğdu’ya toplam 4 yıl 32 ay hapis cezası verdi. Aileler AİHM’e başvurdu. Dava, AİHM’de ilk aşamada kabul edilip yargılamaya devam edildi. AİHM’nin 11 yıl önce Gazi Mahallesi ve Ümraniye’de 17 kişinin öldüğü olaylar nedeniyle suçlu bulduğu Türkiye’yi toplam 510 bin Avro ödemeye mahkum eden kararı, katliamda hayatını kaybedenlerin ailelerin acılarını dindirmeye yetmedi. SUSURLUK BAĞLANTILARI Gazi katliamının Susurluk ile bağlantısı avukatlar ve ailelerin yoğun çabalarına karşın dikkate alınmadı. Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı’nın, İsmetpaşa Caddesi üzerinde 4 kahvehane ve bir pastanenin taranması olayını Yeşil’in gerçekleştirdiği ve MİT elemanı Tarık Ümit’in ortadan kaybolması olayının üzerine gidilmemesi için “Yeşil”in böyle bir provokasyon yaptığını dile getirdiği açıklamasını defalarca gündeme getirdiler. Özel timci Ercan Ersoy HBB televizyonunda Ayhan Çarkın’la birlikte Gazi Mahallesi’nde olduklarını açıklamıştı. Susurluk olayından DGM’de yargılanan özel timci Çarkın ve Oğuz Yorulmaz’ın Gazi Mahallesi’nde halkın üzerine ateş açtığını gösteren fotoğraflar vardı. Bu dönemde yaşanan en önemli gelişme 9 Ocak 1997 Resmi Gazete’de ilgili yönetmeliği yayınlanarak yürürlüğe giren, “Başbakanlık Buhran Yönetim Merkezi”nin ilk olarak denendiği yerlerden birisinin, “Gazi Mahallesi olayları”ydı şeklindeki açıklamaydı. Mahkeme heyeti tarafından bu gelişmeler de gözardı edildi. Kriz Yönetim Merkezi, Gazi’de ne yaptı? sorusunu sormadı. 1000 OPERASYONDAN BİRİ MİYDİ? Uzun süre tartışılan bir diğer konu ise kullanılan silahlardı. Sanıkların kullandıkları otomatik silahların mutlaka bulunması gerektiği defalarca dile getirildi. Çünkü Adem Albayrak’ın elindeki uzun namlulu tüfek fotoğrafı, olaylar sırasında sadece beylik silahlarının kullanılmadığı bunun haricinde uzun namlulu silahların da bulunduğunu gösteriyordu. Gaziosmanpaşa Emniyet Müdürlüğü’nden sanıklara böyle silahlar verilmediği söylendi. Ancak deliller olayların planlı hazırlanmış bir saldırı olduğunu gösteriyordu. Gösterilen deliller ve yapılan açıklamalar katliamda, önceden planlanan bir provokasyonun adım adım uygulandığını ortaya koyuyordu. Susurluk’ta ortaya çıkan kontrgerilla gerçeği, Gazi katliamının Mehmet Ağar’ın sözünü ettiği “1000 Operasyon”dan biri olduğu olasılığını gündeme getiriyordu. Ergin Engin (Sezgin Ergin’in abisi) Sezgin Engin öldüğünde 17 yaşındaydı. Meslek lisesi öğrencisiydi. Sezgin’in abisi Ergin kardeşi ile bir daha hayatları boyunca unutamayacakları günleri bizlere anlattı. “Basının geçtiği ilk fotolarda Sezgin’in en önde resimleri vardı” diyen Engin, Sezgin’in önde yürümesinin polise hedef olmasına neden olduğunu söyledi. Gazi olaylarının ikinci günü “asker gelecek” söylentileri üzerine protesto eylemi yapan kitlenin geri çekildiğini dile getiren Engin, bu boşluğu değerlendiren polisin kitleyi çember içine almaya çalıştığını anlattı. Polisin hedef gözeterek ateş açmaya başladığını ve bu açılan ateş sonucu kardeşi Sezgin ve Reis Kopal’ın vurulduğunu belirten Engin, yaşadığı şoku “Olay yerine ambulans sokmuyorlardı. Çabalarımız sonunda yarım saat sonra ambulansı içeri alabildik” dedi. Herkesİ üst üste atmIşlardI Engin, yaşadıklarını “Ambulansın içinde 4 yaralı daha vardı. Ambulans ayrıldıktan sonra biz geri çekildik. O sırada arkadaşımız vurulmuştu. Onu Özel Gaziosmanpaşa Hastanesi’ne kaldırdık. Gördüğümüz manzara korkunçtu. Yaralıların hepsi üst üste atılmış ve polis kimseye tıbbi müdahale edilmesine izin vermemiş” sözleriyle anlattı. Engin, hastanede kardeşinin öldüğünü öğrendiğini dile getirdi. Engin şöyle konuştu; “Teşhis yapmamıza izin verdiler. Adli Tıp Morgu’na girdiğimizde manzara korkunçtu. Bütün cenazeler çuval gibi üst üste atılmış. Biz Sezgin’i direndiği ve uğruna şehit düştüğü mahallesinde defnetmek istiyorduk. Hukuki süreç başlayınca 3. gün cenazeyi aldık. Sezgin’i Gazi Mahallesi’nde defnettik” KIZIM MERHAMETLİYDİCemal Poyraz (Zeynep Poyraz’ın babası) Kızım vurulduğunda henüz 24 yaşındaydı ve üniversiteye hazırlanıyordu. Zeynep devrimci bir insandı, çok merhametli idi. Ben evi boyamak için boya alırdım bakardım ki bir bidon eksik. Sorduğumda “baba sen bize aldın ama bak şu komşumuzun evi boyasız, ben de getirip bir bidon boyayı ona verdim” derdi. 13 Mart günü kızımı kaybettim. Zeynep gözleri iyi görmeyen bir arkadaşı ile birlikte köprü durağında. Saat 16.00 sıralarında polis saldırıya geçmiş. Kızım ve arkadaşları yakınlardaki bir evin altına saklanmışlar. Polisin gidip gitmediğini kontrol etmek için bir arkadaşları etrafı kontrol ediyor ve dışarı çıkıyorlar. Birden arkalarından bir araç çıkıyor. Gazetelerden öğrendiğimiz kadarıyla aracın içinde Adem Albayrak ve Mehmet Gündoğan da var. Kızım gözleri iyi görmeyen arkadaşının elinden tutarak tepeye doğru koşmaya başlıyorlar. Birden kızım yere yığılıyor. Polisler arkadan nişan alıp ateş etmiş ve kızımı tek kurşunla öldürmüşler. Kızım nefes alıp vermeye çalışırken arkadaşlarına ‘kaçın kurtulun, beklerseniz bu katiller sizi de vuracak’ demiş. Zeynep’im öleceği sıra bile merhameti elden bırakmamış, arkadaşlarını düşünmüş. Daha sonra yaşadıklarımız da bizi yıprattı. Mahkeme tarafsız değildi. Saldırıya uğradıktan sonra 7-8 saat süren duruşmalarda bizlere oturacak bir tabure bile verilmiyordu. Bu katiller cezasız kaldıkça, emekçi halk hesap sormadıkça daha nice Gaziler, Çorumlar, Sivaslar, Kızıltepeler, Şemdinliler yaşanır.” -------------------------------------------------------------------------------- ŞEMDİNLİ’DE YAŞANDI Rıza Yıldırım (Ali Yıldırım’ın kardeşi)Abim 1978 doğumluydu. O vurulduğunda ben henüz 14 yaşındaydım. O zamanlar çok farkında değildim olup bitenin. Birkaç yıl sonra artık daha iyi anlamaya başlamıştım. Bu beni daha fazla okumaya, daha fazla anlamaya ve daha fazla araştırmaya sevk ediyordu. Devlet neden emekçi çocuklarını öldürür, neden birilerini korur, neden böyle şeylere ihtiyaç duyar, neden sadece yoksul mahallerinde böyle olaylar yaşanır, bunları daha iyi anlamaya başladım. Mahkemelere giderken bize vatan haini muamelesi yapılıyordu. Bu ülkede çetecilikten başka bir şey yapmamış kendileri gibi bir katil olan Çatlı’nın adına sloganlar atarak bize saldırılarda bulunuyorlardı. Bu olaylar benim hayatımın akışını değiştirdi. Türkiye de hukukun olup olmadığını da görülen mahkemelerde öğrendik. Hâlâ aynı şeyler farklı biçimlerde yaşanıyor. Şemdinli de aynı şeyi yaptı ama bu sefer yakayı daha açık ele vermişti. Ama senaryonun devamı yine aynıydı. Yine birileri o iyi çocuğa, o iyi askere sahip çıktı. Yani değişen pek bir şey yok. Sadece mekanlar ve zaman farklı. -------------------------------------------------------------------------------- ONLARI ANACAĞIZ Hıdır Elmas (Hacı Bektaşi Veli Gazi Cemevi Vakfı Başkanı) Biz hayatını kaybeden gençlerimizin anısını bu mahallede yaşatacağız. Aileleri ile birlikte şehitlerimizi her sene anacağız, onlara dualar okuyacağız. Biz bu tür olayların bir daha yaşanmasını istemiyoruz. Birileri ortalığı karıştırarak Alevi-Suni kavgası yaratmaya çalıştı. Gazi halkı bu oyuna düşmedi. İncindi ama incitmedi. Bu mahallede 81 ilden vatandaş yaşıyor. Her mezhepten her memleketten vatandaşlar burada kardeşçe yaşıyor. Birileri bunu bozmaya çalıştı. Ama halkımız bu oyunu bozdu, bu oyuna gelmedi. (Evrensel Gazetesi)
Gönderi tarihi: 15 Mart , 2006 19 yıl İstanbul’un Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995 akşamı üç kahvehane ve bir pastanenin taranması sonucu 1 kişi yaşamını yitirmiş, olayları protesto eden halk ise sokağa dökülmüştü. Polisin göstericilerin üzerine ateş açması sonucu Gazi Mahallesi’nde 17 kişi yaşamını yitirmişti. Katliamı protesto etmek amacıyla Ümraniye’de yürüyüş yapan kalabalığa da ateş açılmış, burada ise 6 kişi hayatını kaybetmişti. Katliamın ardından 20 polis hakkında dava açılmış, ilk duruşmada 18 polis beraat etmiş ve sonuçta sadece iki polise 1 yıl 8 ay hapis cezası verilmişti. Ailelerin AİHM’e götürdüğü davanın bu yıl içinde sonuçlanması beklenirken, fotoğraflarla katliamda aktif rol aldıkları tespit edilen kişilerin Susurluk’la bağlantısı olduğu ortaya çıkmıştı. Buna rağmen hukuk sistemi bu karanlık güçlerin üzerine gidemeyerek, klatliamların hesebını soramıyor. Hukuk devleti söylemlerinin bu olayda ne kadar gerçekçi olup olmadığı ortaya çıkmıştır. Hukukun adaleti sağladığı bir ülkede, ne mafya, ne çeteler, ne derin devlet, ne karanlık ilişkiler ağı, ne susurluk, ne de faili meçhul cinayetler, ne halk düşmanlığı, böylesi halka karşı kurşun sıkmalar ve kitlesel katliamlar olamaz.
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.