Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

İRAN TARİHİ

 

İran Tarihi ve Büyük İran (Encyclopædia Iranica tarafından "İran Kültür Kıtası" olarak da ifade edilmektedir.) batıda Fırat nehri doğuda İndus Nehri ve Seyhun nehri, kuzeyde Kafkasya, Hazar denizi, ve Aral Gölü ve güneyde Basra Körfezi ve Umman Denizi arasında kalan bölgeyi kapsamaktadır. Günümüzde bu bölge coğrafi olarak İran, Azerbaycan, Afganistan, Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan, doğuda Türkiye'nin doğu bölgesi, Irak ve Pakistan'ın bazı bölgeleri ve İndus Nehri'nin batı kıyısını içine alır.

 

ERKEN DÖNEM (M.Ö. 3200; M.Ö. 625)

 

Zayande Irmağı Uygarlığı

 

Zayande Irmağı Uygarlığı, MÖ 5.yüzyılda İran'da Zayande Irmağı çevresinde geliştiği düşünülen hipotetik bir tarih öncesi kültürdür.2006 kazıları sırasında, İranlı arkeologlar Sialk ve Marvdasht ile burası arasında bir bağ olduğunu düşündürten tarihi eserler buldular. İsfahan bölgesindeki Gaw-Khuni kazı yerinin Varzaneh köyü yakınlarında toprak altında kalmış bir antik şehre sahip olabileceğini öne sürmüşlerdir. Son zamanlarda kazı alanının yakınlarında yapılan bir baraj bu yerin sular altında bırakma tehlikesi vardır.

 

Jiroft uygarlığı

 

Jiroft uygarlığı , orta ve batı İran'da yeşermiş kuramsal bir Erken Tunç Çağı uygarlığıdır,(fl. ca. MÖ 26. yüzyıl). Bu kültür hakkındaki bilgi, özellikle Halil Irmağı sahasındaki Jiroft yakınındaki Konar Sandal başta olmak üzere Sistan ve Belucistan ve Kerman bölgelerinde son zamanlarda keşfedilen bir dizi sahada yürütülen çok uluslu arkeolojik kazılara dayanmaktadır. Bu alanda en az 12 tane yer kazılmaktadır, en eskisinin 7,000 yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Diğer önemli yerler Shahr-i Sokhta (Yanık şehir), Tepe Bampur, Espiedej, Shahdad, Iblis, ve Tepe Yahya'dır.

 

Elam İmparatorluğu

 

Eski Elamite İmparatorluğu ,(M.Ö. 2700- M.Ö. 660 arası)

 

Sümer ve Akkad'in doğusunda, bugünkü İran'ın güneybatısındaki Huzistan eyaletinin ve Fars eyaletinin batısında yer almıştır. ve kâğıt parayı bulmuşlardır.

 

 

M.Ö. DÖRDÜNCÜ BİN YIL

 

İran platosu boyunca bulunan onlarca tarih öncesi kalıntı M.Ö. dördüncü milenyumda, Mezopotamya yakınlarında ortaya çıkan en erken uygarlıklardan yüzyıllar önce antik kültürlerin ve yerleşim yerlerinin varlığına işaret etmektedir.

 

M.Ö. ÜÇÜNCÜ VE İKİNCİ BİN YIL

 

Proto-İranlılar ilk olarak Hindu-İranlıların ayrılmasını takiben ortaya çıkmışlar ve izleri Baktria- Margiyana Arkeoloji Bölgesine kadar takip edilmektedir.Aryan, (Antik İran halkları) toplulukları M.Ö. üçüncü veya ikinci milenyumda İran platosuna; büyük olasılıkla birden fazla göç dalgası ile gelmiş ve yerleşmişlerdir. Proto-İranlıların "Doğu" ve "Batı" diye gruplara ayrılması göçe bağlı olarak meydana gelmiştir.

 

M.Ö. BİRİNCİ BİN YIL

 

M.Ö. birinci milenyumda Medler, Farslar, Baktrialılar, ve Partlar batı bölgesinin nüfusunu oluştururken, Karadeniz'in kuzey steplerini Kimmerler, Sarmatlar ve Alanlar yerleşmişti. Diğer topluluklar Hindistan yarımadası kuzeybatı sınırındaki dağlık kesimde ve bugün Belucistan denilen bölgede yerleşmişlerdir. İskit toplulukları gibi diğer topluluklar batıda Balkanlara doğuda ise Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne kadar yayılmışlardır. Avesta dili c. M.Ö. 1000 ortaya çıkan Zerdüştçülüğün kutsal kitabı Avesta'nın kutsal ilahi ve kurallarını bir araya getirmek için kullanılmış doğuda kullanılan eski bir İrani dildir. Zerdüştçülük 7. yüzyıla kadar Ahameniş İmparatorluğu ve sonraki İran İmparatorluklarının resmi devlet diniydi.

 

 

 

Eratosthenes'in takriben M.Ö. 200'de yaptığı dünya haritasının İngilizce bir kopyası.

İran platosunun bulunduğu bölgeyi tanımlamak için Ariana (Aryânâ) ifadesi kullanılmıştır.

 

800px-Mappa_di_Eratostene.jpg

Gönderi tarihi:

İSLAMİYET ÖNCESİ (M.Ö. 625 –M.S. 651 )

 

MEDLER

 

Medler, günümüzdeki İran'ın Kuzeybatı ve günümüzdeki Azerbaycan'ın Güney ve Güneydoğu kesimlerinde yaşamış eski bir İranî halktır. Yunanlar bu halkın yaşadığı bölgeye Medya adını vermişler. Medler ilk kes Asur kralı III. Salmaneser'in dönemindeki (M.Ö. 858-824) yazılarda "Mada" adı ile kaydedilmişler.

 

Yeni Babillilerle birleşerek Asur Krallığı'nı yıkan Medler, M.Ö. 6. yüzyılda Anadolu'dan Afganistan'a kadar büyük bir arazide imparatorluk kurmuşlardır.

 

M.Ö. 550 yılında, Med-kökenli Büyük Kiros'un büyükbabası Med kralı Astiages'i yenmesi sonucunda, Medya Ahameniş İmparatorluğu'na birleştirilmiştir.

 

M.Ö. 330 yılında Ahamenişleri yenerek Medya'yı zapteden Büyük İskender, bölgeyi Makedonyalı komutan Peyton'un yönettiği Güney ve eski Ahameniş komutanı Atropat'ın yönettiği Kuzey kesimlere bölmüştür. İskender'in ölümünden sonra, Güney Medya Selevkos İmparatorluğu'na birleştirilirken, Atropat Kuzey Medya'da bağımsız Atropatena devletinin temelini koymuştur.

 

Medler İran'ın bir imparatorluk ve bir millet olarak kurulmasına, ve altın çağına Büyük erush döneminde ulaşan, ilk birleşik Pers / Med İmparatorluğu'nun oluşmasına önayak olmuşlardır. Bu durum (Aryani kültürel ve milli birlik) Pers İmparatoru Achaemenid'in büyükbabası Med Şâhı Astyages'i öldürerek Pers İmparatorluğu'nu kurmasına dek devam etmiştir. Bu noktaya dek, bütün İranlılar Mede veya Mada (Med) olarak adlandırılmıştır. Med kralı Astiyag"ın yeğeni Kiros"un saray darbesiyle, siyasal otorite ilk defa Güneybatı İran'da yoğunlaşan Pers aristokrasisinin eline geçer ve kısa bir süre sonra M.Ö. 550'li yıllarda güçlü ve merkezi bir Pers imparatorluğunun kuruluşuyla Medler yıkılır. Medler, isimlerini Medya'dan almış olan, günümüz İran'ında hüküm sürmüş bir halktır. Tarihçiler tarafından, Toros-Zagros dağ sistemi içinde ve Fırat-Dicle arasında yaşadıkları için, verimli ve üretken bir medeniyetin toplumu olarak adlandırılmışlardır.

 

Urartulardan sonra, bu sefer daha doğuda bulunan ve Mezopotamya medeniyetinin önemli kabilelerinden olan Gutilerin bir devamı gibi Babillerle ittifak halinde hareket eden Aryen kökenli MED aşiretler federasyonu, M.Ö. 625'lerde Asur İmparatorluğu'nu yıkar. Babil bir kez daha ve son olarak üstünlük kazanır. Medlerin gevşek federasyonu, yükselen Aryen-Pers kökenli Akhamenit hanedanlığıiçin bir geçiş rolünü oynar.

 

Med kralı Astiyag'ın yeğeni Kiros'un saray darbesiyle, siyasal otorite ilk defa Güneybatı İran'da yoğunlaşan Pers aristokrasisinin eline geçer ve kısa bir süre sonra M. Ö. 550'li yıllarda güçlü ve merkezi bir Pers imparatorluğunun kuruluşuyla Medler yıkılır.

 

Kadim zamanlarda Medler diğer İranlılar'la karışık olarak evlendiler, özellikle Persler'le. Bu nedenle birçok modern İranlı Medlerin torunlarıdır. Bunula birlikte, bazı araştırmacılar tarafından günümüz Kürtlerinin ataları olduğu iddia edilmektedir ama bu tez tarihçiler tarafından doğrulanmamıştır.

 

Medlerin dili Avesta ve İskit dilleri ile modern Farsça ve ile büyük ölçüde benzerlikler göstermektedir; bazı araştırmalarda Persler ve Medlerin birbiri ile iletişim kurabildikleri gözlemlenmiştir.

 

Herodot'un Altı Med Kabilesi

 

Herodot, i.ö 101, altı Med aşiretinin ismini listeler: Böylelikle Deioces Medleri tek bir millet çatısı altında topladı, ve tek başına onlarda hüküm sürdü. Şimdi bunlar şu aşiretlere bayanmaktaydı: Busaeler, Paretaseniler, Struşatlar, Arizantiler, Budiiler, ve Magiler.

 

Herodot aynı zamanda "Medlerin Perslele kesinlikle aynı aletlere; ve Medlerle Perslerin olağan giyimlerinin gerçekten farksız." olduğunun altını çizmiştir . "Bu Medler eski zamanlarda herkes tarafından Aryanlar olarak anılmış; fakat Karadenizliler (Colchian), Atina'dan buraya geldiklerinde, isimlerini Media olarak değiştirdiler. Haddi zatında bu onların kendilerine verdikleri isimdi." --- Medler, Herodot'un Tarihi(7.7). Medea Yunan Mitolojisi'nde Karadeniz-Trakyalı Jason'un karısı ve Argonatlar'ın büyücüsüdür.

 

Medler'e İlk Tarihsel Referanslar

 

Medlerin tarihi ve kökeni çok belirsizdir, hemen hemen hiçbir çağdaş bilgiye, nede Medya'nın kendisine ait bir yazıt veya anıta sahip değiliz. Herhangi bir tarihsel değeri bulunmayan, Ctesias'ın anlattığı bir hikâye dışında (dokuz kralın isminin bulunduğu, M.Ö. 880'lerde Diod'da korunan Nineveh'in yok edilmesi gerektiğini söyleyen Arbaces ile başlayan bir liste.ve sonraki pek çok yazar tarafından kopyalandı; isimlerin bazılarının yerel geleneklerden türetildiği düşünülmekte).

 

Josephus Medler ile ilişkilidir. (Tev. Madai) Japheth'in oğlu Madai Tevrat'ta bulunan bir kişiliktir. "Şimdi Grekler tarafından Media olarak anılan, Madeanlardan gelen Madai'den Japhet'in oğulları olan Javan ve Madai" Yahudiler'in Antik Tarihi,

 

Strabo, Ptolomeus, Herodot, Polybius, ve Pliny gibi öteki tarihçilere göre, Mantiane, Martiane, Matiane, Matiene gibi isimler Medya'nın Kuzey kısımlarını adlandırmak için kullanılmıştır.

 

İranlı elementlerin diğer kabileleri yöneten İranlı isimleri taşıyan prenslerin vesilesi ile nasıl yavaş yavaş nasıl egemen hale geldiğini rahatlıkla görebiliriz. Fakat Gelae, Tapuri, Cadusii, Amardi, Utii ve kuzey Medya ve Hazar kıyılarındaki diğer aşiretler İranlıların egemenliği altında değildi. Polybius , Strabo , ve Pliny, Anariaci'yi bu aşiretler arasında saymışlardır; fakat "Aryan-olamayan" anlamına gelen onların ismi, büyük ihtimalle birçok ufak yerli aşireti ifade etmek için kullanılıyordu. Medler, Mada' halkı,ilk olarak M.Ö. 836'da görülür. İlk kayıtlar Asurlu fatih Shalmaneser III'ün "Amadai"'de Zagros'a karşı olan savaşlarla bağlantılı olarak övüldüğüne rastlanmaktadır. Onun halefleri Medler'e karşi pek çok seferlerde bulunmuştur.

 

Bu erken dönemde, Medler başka bir bozkır aşireti ile birlikte anılmıştır: baskın bir grup olan İskitler'le. Bunlar yerel idareciler altında birçok farklı kasaba ve bölgeye ayrışmıştı; Asurlar'ın yazıtlarındaki isimlerde, Zerdüşt'ün Zerdüştilik dinine inandıkları gözlemlenmektedir.

 

M.Ö. 800 yılındaki bir Assur askeri raporunda 28 Med şefinin ismi listelenmiştir, fakat bunlardan yalnızca birisi İranlı olarak tanımlanmıştır. M.Ö 700 yılındaki bir başka rapor 26 isim listeler; bunlardan, 5'i İranlı olarak gözükmektedir, diğerleri değildir.

 

Gönderi tarihi:

İSLAMİYET ÖNCESİ (M.Ö. 625 –M.S. 651 )

 

AHAMENİŞ İMPARATORLUĞU

 

800px-Map_of_the_Achaemenid_Empire.jpg

Ahameniş Hanedanlığı

 

 

Akamanış Hanedanı (Ahameniş Hanedanı ya da Pers İmparatorluğu), (Farsça: هخامنشیان Hah'āmanishiyān; M.Ö. 550 - M.Ö. 330),

 

 

M.Ö. 550'de Persler Büyük Kiros (ya da II. Kiros ya da II. Keyhüsrev) önderliğinde birleşerek kuzeydeki Medleri yıkmış ve bir devlet haline gelmişlerdir. Bundan sonra Keyhüsrev fetih hareketlerine girişmiştir. Bu fetihlerde ise Babil, Fenike gibi zengin yerleri fethedip ülkeyi zengin bir krallık haline getirmiştir. Ermenistan'ı, Lidya'yı ve Krezus'ün servetini ele geçirip tüm Anadolu'yu hakimiyeti altında birleştirmiştir. Anadolu'yu ele geçirdikten sonra Babil'e saldırmış ve orayı da fethedip kendini Babil kralı ilan etmiştir. Bundan sonra ise Mısır'a saldırma hazırlıklarına başlamış, kuzeydoğuyu sağlamlaştırmak için iki kabileyle savaş yapmış ve bu savaşlar da kabileler direniş göstermişler, Büyük Kiros de bu savaşta hayatını kaybetmiştir.

 

Yerine ise oğlu Kambis geçmiştir. Kambis devrinde Mısır fethedilmiş, Kartaca'ya kadar Pers ordusu ilerlemiş, ancak Kartacalıları geçememiştir. Kambis döneminde İranlı kabileler ayaklanmışlardır, bunlar Gomata isimli bir Med rahibinin başını çektiği mecusiler dir.

 

Kambis Mısır dönüşü ölmüş, yerine ise ünlü Pers İmparatoru I. Darius geçmiştir. İlk olarak kabile isyanlarını bastırmış ve çeşitli alanlarda devrim niteliğindeki hareketlere girişmiştir. I. Darius da fetih hareketlerine girişmiş, İmparatorluk sınırları doğuda Hindistan'a dayanmıştır. Kafkasya'ya doğru İskitlere karşı da sefer yapmış, ama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Daha sonra batıya yönelip, Trakya, Makedonya ve Ege'ye saldırıp buraları ele geçirmiştir. Bunun üzerine Spartalılar, Darius ve oğlu Kserkes'e karşı Salamis Deniz Savaşı'nı yapmışlardır. Salamis Deniz Savaşı'nda elde edilen ganimetlerin bütünü Büyük İskenderin fethinde ele geçirilmiştir.

 

II. Artakserkes döneminde devlet hızla çözülmeye başlamış, İmparatorluk'ta ayaklanmalar olmuş, Mısır bağımsızlığını ilan etmiştir. İsyanlar güçlükle bastırılmış, ama daha sonra III. Darius döneminde Pers İmparatorluğu'na Büyük İskender son vermiştir.

 

Anadolu'ya hakim olan Perslerin satrapları(eyalet yöneticileri) ülkeyi imar etmek için çaba göstermişlerdir. Bu çalışmalar sırasında Bodrum'da yapılan Mausoleum (Mozole kral mezarı) dünyaca ünlü eserlerden biridir. Ahameniş imparatorluğu bugüne kadar Şark'ta ki en geniş imparatorluk olmuştur.Ege'ye ve Hint'e uzanan gerçek anlamda imparatorluk.

 

800px-Persepolis_1.JPG

Başkenti Taht-e Camşid (Persepolis)

 

 

Mimari

 

Pers mimarisinin en güzel örneği, kalıntıları günümüze kadar ulaşan ve Susa'da yer alan 100 sütunlu Kraliyet Sarayı'dır. 1. Darius yazıtında, bu sarayın Mısırlı, İyonyalı, Babilli, Lidyalı vb. tutsaklar tarafından yapıldığını anlatır. Persler hâkimiyeti altındaki halklardan ilham alsalar da, mimari ve sanatları kendilerine özgüdür.

 

100_s%C3%BCtunlu_saray.jpg 100 sütunlu saray

 

 

Yazı, Dil ve Edebiyat

 

Persler çivi yazısı kullanmışlardır. Yazıyı daha çok resmi kraliyet yazışmaları için kullanmışlar ve bu yazışmaların çoğunu da Arami dilinde yazmışlardır. Resmi belgeler dışında günümüze ulaşan yazılı edebi eserleri yoktur.

 

Bilim

 

Pers İmparatorluğunda bilim Mezopotamya kadar gelişmemiştir. Takvimleri Babil etkisiyle geliştirilmişti. Dareikos denilen bir para birimi darp etmişlerdir. Herodot’un anlattığına göre, Persler vergi geliri olarak diğer halklardan aldıkları paraları eritip tekrar para olarak basıyorlardı.

 

Dareikos.gif Pers İmparatorluğu'nun parası Dareikos

 

 

Din

 

Persler, tanrıları için heykeller ya da tapınaklar yapmıyorlardı. Perslerin dininde gökyüzü, su, ateş ve toprağın önemli bir yeri vardı. Ahura Mazda dininin dışında Güneş ile simgelenen Mithra adlı bir din de vardı. Ahura Mazda dini soylu Persler arasında yaygındı.

Gönderi tarihi:

PARTLAR

 

250px-Parther_reich.jpg

Partlar 'ın en geniş sınırları, M.Ö. 60.

 

 

Partlar, Part Krallığı, Part İmparatorluğu, Parthia ya da Arşaklılar,günümüz İran'ının kuzeydoğusunda yer alan bir medeniyetti. Zirve zamanında yönettiği bölgeler arasında, İran'ın tamamı, modern ülkelerden Ermenistan, Irak, Gürcistan, Türkiye'nin doğusu, Suriye'nin doğusu, Türkmenistan, Afganistan, Azerbaycan, Tacikistan, Pakistan, Kuveyt, ayrıca Suudi Arabistan'ın, Bahreyn'in, Katar'ın ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Basra Körfezi'ndeki kıyılarını kapsıyordu.

 

Partlar, MÖ. 230'larda Selevkoslar'dan ayrılarak devlet kurdular. Part Krallığı, İran platosunu birleştiren ve oraya hükmeden Arşaklı hanedanı tarafından idare edilirdi. Hellenik Yunanistan'a bağlı Selevkoslar tarafından hakimiyet altında bulunan bölgeyi, M.Ö. 3. yüzyılın sonlarına doğru ele geçirmeye başladılar. M.Ö. 150 ve M.S. 224 yılları arasında Mezopotamya'yı aralıklarla yönettiler. Eski İran'da Medler'den ve Akamenidler'den sonra gelen üçüncü yerel hanedanlıktırlar. Ağır süvariyi icat eden Partlar bundan dolayı Roma İmparatorluğu'nun doğudaki en büyük düşmanıydı. Romalılar'ın Kapadokya'dan (Doğu Anadolu) öteye genişlemelerini sınırladılar. Sasaniler tarafından yıkıldı.

 

 

450px-Parthian_Queen_Bust.jpg

 

 

 

 

446px-ParthianWaterSpoutWithFaceOfIranianMan1-2ndCenturyCE.jpg

 

 

 

 

Pegasus_iran.jpg

Gönderi tarihi:

SASANİ İMPARATORLUĞU

 

Sasani İmparatorluğu (Sasani Devleti veya Sasaniler) (ساسانیان), dördüncü İran Hanedanlığı ve ikinci Pers İmparatorluğu'nun adıdır (224 - 651). Sasani İmparatorluğu, son Arşaklı hanedanı (Partlar) kralı IV. Artabanus'u yenmesinin ardından I. Ardeşir tarafından kurulmuş, son Sasani hükümdarı Şehinşah (Krallar kralı) III. Yezdigirt'in (632-651), erken Halifelik'le yani ilk İslam Devleti ile girdiği 14 senelik mücadeleyi kaybetmesiyle sona ermiştir. İmparatorluğun sınırları bugünkü İran, Irak, Ermenistan, Afganistan, Türkiye'nin doğu bölgesi, Suriye'nin bir kısmı, Pakistan, Kafkaslar, Orta Asya ve Arabistan'ın tamamını kapsıyordu. II. Hüsrev'in hükümdarlığı (590-628) sırasında Mısır, Ürdün, Filistin ve Lübnan da kısa süreli olarak imparatorluğa dahil oldu. Sasaniler, imparatorluklarını 'İranşehr' ايرانشهر (Iranshæhr) 'İranlıların (Aryanların) memleketi' diye adlandırırlardı.

 

Sasani dönemi, Geç İlkçağ'ı kapsayarak İran Tarihi'nin en önemli ve etkili dönemlerinden biri olarak kabul edilir. Bir çok yönüyle Sasani dönemi, Pers medeniyetinin en önemli başarılarına tanıklık etmiş ve İran'ın müslümanlar tarafından fethedilmesi ve İslamlaşmasından önceki son büyük İran İmparatorluğu olmuştur. İran, Roma medeniyetini Sasani döneminde farkedilir şekilde etkilemiştir. Kültürel etkisi imparatorluk sınırlarının çok ötesine, Batı Avrupa'ya, Afrika'ya, Çin'e ve Hindistan'a kadar ulaşmıştır. Ayrıca bu kültürel etki Avrupa ve Asya ortaçağ sanatının oluşmasında göze çarpan bir rol oynamıştır.

 

Bu etki erken dönem İslam dünyasına kadar taşındı. Hanedanın kendine has ve aristokratik kültürü, İran'ın fethini bir Pers Rönesansına dönüştürdü.Daha sonra İslami olarak adlandırılan kültürün, mimarinin, yazımın ve diğer becerilerin çoğu Sasani İranlılarından daha geniş Müslüman dünyasına aktarılmıştır.

 

Kuruluşu ve Erken Tarihi (205-310)

 

Sasani hanedanı, 3. yüzyıl başlarında bugünkü İran'ın Persis eyaletinin hükümdarlığını ele geçiren tanrıça Anahita'yı takibeden rahiplerin soyundan gelen I. Ardeşir tarafından Persis'te (Pars ya da Fars vilayeti) Istakhr şehrinde kurulmuştur.

 

Babası Babak (Papag) (Papak ve Babak diye de okunur), ilk başlarda küçük bir şehir olan Kheir'in yöneticisiydi. 205'te Bazrangidler'in son kralı olan Gocihr'i tahttan indirmeyi başararak kendini yeni hükümdar olarak ilan etti. Bazrangidler, Partlara (Arşaklılara) bağlı olarak Persis'in yerel yöneticiliğini yapıyorlardı. Annesi Rodhagh, Peris eyalet valisinin kızıydı. Sasani ismi I. Ardaşir'in baba tarafından dedesi olan Sasan(Zazan)'dan gelir. Zazan, Anahita Tapınağı'ın başrahibiydi.

 

Pabag'ın yerel gücü ele geçirme çabaları, o sıralar Mezopotamya'da kardeşi VI. Vologases ile hanedanlık mücadelesi veren Arşaklı İmparatoru IV. Artabanus'un gözünden kaçtı. Pabag ve en büyük oğlu Şapur, Arşaklılar arasında çıkan bu problemlerden faydalanarak güçlerini bütün Persis'e yayabildiler. Devam eden olaylar kaynakların yetersizliği yüzünden açık değildir. Fakat, 220 civarında Pabag'ın ölmesiyle, o sırada Darabgird'in valisi olan Ardeşir'in en büyük kardeşi olan Şapur'la bir güç mücadelesine girdiği kesindir. Kaynaklar, Şapur'un 222 yılında kardeşiyle bir toplantıya giderken bir binanın çatısının üstüne düşmesi sonucu öldüğünü söylerler.

 

Bu noktada, Ardeşir, başkentini Persis'in daha güneyine kaydırdı ve Firuzabad'da (Ardaşir-Khwarrah, daha önce Gur, günümüzde Firuzabad) yeni bir başkent kurdu. Yüksek dağlarla iyi desteklenen ve dar geçitler arasında kolayca savunulabilen şehir, Ardaşir'in daha fazla güç kazanma çabalarının merkezi oldu. Şehir, büyük ihtimalle Darabgird'den örnek alınan yüksek ve çember şeklinde bir duvarla çevrelenmişti. Kuzey taradında günümüzde hala kalıntıları duran büyük bir saray bulunmaktaydı.

 

Persis'te egemenliğini kuran I. Ardeşir, Fars'ın yerel prenslerinden feodal sadakat talep ederek ve Kerman, İsfahan, Susa, Mesene komşu eyaletlerinin de kontrolünü ele geçirerek süratle topraklarını genişletti. Bu genişleme, I. Ardeşir'in derebeyi olan IV. Artabanus'un gözünden kaçmadı. IV. Artabanus ilk başta Khuzestan valisine 224 yılında Ardeşir üzerine gitmesini emretti fakat bu Ardeşir için kesin bir zaferle sonuçlandı. Artabanus bu sefer yine 224'te kendisi saldırdı. IV. Artabanus orduların çarpıştığı Hormizdeghan'da öldürüldü. I. Ardeşir, sona eren Part İmparatorluğu'nun (Arşaklılar'ın) batı vilayetlerini ele geçirmeye devam etti. 226 yılında, Ktesifon (Tizpon) şehrinde İran'ın yegane hükümdarı olarak taç giydi ve Şehinşah (Kralların Kralı ya da Şahlar Şahı) ünvanını aldı. (Yazıtlar Adhur-Anahid'ten Kraliçeler Kraliçesi olarak bahseder, fakat Ardeşir'le ilişkisi henüz başlamamıştı.) Böylece, 400 senelik Part İmparatorluğu sona ererek, 4 asırlık Sasani hakimiyeti başladı.

 

359px-Taq-e_Bostan_-_tree_of_life.jpg Hayat ağacı, Tak-ı Bostan.

 

I. Ardeşir, ilerleyen bir kaç yıl içinde, imparatorluk etrafında yerel isyancıları takibederek Sistan, Gorgan, Horasan, Merv (günümüz Türkmenistan'ında), Belh, ve Harezm vilayetlerini de ele geçirerek imparatorluğunu doğu ve kuzeybatı yönlerinde genişletti. Bahreyn'i ve Musul'u da Sasani egemenliğine aldı. Sonraki Sasani yazıtları, Kuşan, Turan ve Mekran krallarının da Ardeşir'e tabi olduklarını iddia etseler de, nümizmatik kanıtlar bu kralların Ardeşir'in oğlu olan I. Şapur'a tabi olduklarını gösterir. Batı'da Hatra, Ermenistan Krallığı ve Adiabene'ye yapılan saldırılar daha az başarılı oldu.

 

I. Ardeşir'in oğlu I. Şapur'un annesi bir Part kralının, büyük ihtimalle IV. Artabanus'un ya da Suren-Pahlav klanının üyelerinden birinin kızıydı. I. Şapur, bu ilerlemeyi devam ettirdi. Baktria'yı ve Kuşan'ı fethetti. Roma'ya karşı birden fazla seferi yönetti. Roma topraklarının içine kadar ilerleyen I. Şapur, Antakya'yı ele geçirdi ve talan etti (253 veya 256). En sonunda Roma İmparatorları III. Gordian'ı, Arap Philip'i ve Valerianus'u mağlup etti. Sonuncusu Edessa savaşından sonra 259 yılında İran tarafından hapsedildi. Bu olay uzun süre Romalılar için çok büyük bir utanç kaynağı oldu. I. Şapur, zaferini Nakş-ı Rüstem'de etkileyici kaya kabartmaları oyarak kutladı. 260 ve 263 yılları arasında bu yeni kazanılan bölgelerden bir kısmı bir Roma müttefiki olan Odanathus'a kaptırıldı.

 

Bishapur_relief_2_1.jpg

Nakş-ı Rüstem'de bir kaya kabartması. Şapur'un arkasında, elleri kralın elleri tarafından

sıkıca tutulmuş İmparator Valeryan; kralın önünde tek dizi üzerinde eğilen Arap Philip,

ve kralın atının ayakları altında yatan gövde III.Gordian'a ait.

 

 

I. Şapur'un yoğun gelişme planları vardı. Bir çok şehir kurdu. Bunların bir kısmına Roma topraklarından göçenler yerleşti. Bunlara Sasani yönetimi altında inançlarını özgürce yaşayan Hıristiyanlar da dahildi. Bişapur ve Nişabur şehirleri onun ismiyle adlandırıldı. I. Şapur özellikle Maniheizm'i destekledi. Mani peygamberini (Mani'yi) korudu ve yurtdışına Maniheist misyonerler gönderdi. I. Şapur ayrıca bir Babilon hahamı olan Neherdea'lı Samuel'le arkadaşlık kurdu. Bu arkadaşlık yahudiler için bir avantajdı ve kendilerine karşı uygulanan baskıcı kanunlardan bir mühlet rahatlamalarını sağladı.

 

Daha sonra gelen krallar I. Şapur'un dini toleransını tersine çevirdiler. I. Şapur'dan sonra gelen I. Behram (273-276) Magi'nin baskısı sonucu olarak Mani'ye ve onu takip edenlere işkence uyguladı. I. Behram Mani'yi hapsetti ve öldürülmesini emretti. Efsaneye göre Mani, idamını beklerken öldü.

 

II. Behram (276-293) babasının din politikasını devam ettirdi. Zayıf bir yöneticiydi ve birden fazla batı eyaletini Roma imparatoru Carus'a (282-283) kaptırdı. Hükümdarlığı esnasında, yarım asırdır İran tarafından yönetilen Ermenistan'ın büyük bir bölümü Diocletianus'a (284-305) teslim edildi.

 

293 yılında kısa bir süre tahtta kalan III. Behram'dan sonra Nerseh hükümdar oldu (293-302). Nerseh Romalılar'la yeni bir savaşa kalkıştı. Fırat'ta Calinicum yakınlarında İmparator Galerius'a (305-311) karşı kazanılan erken bir zaferden sonra, Ermenistan'da 297 yılında ani bir baskın sonucu tuzağa düşürülen Nerseh yenildi. Bunun ardından varılan anlaşmayla, Sasaniler Dicle ırmağının batısındaki bütün toprakları teslim ettiler ve Ermenistan'ın ve Gürcistan'ın iç işlerine karışmamayı kabul ettiler.Bu büyük hezimetin ardından 301 yılında tahttan çekilen Nerseh bir sene sonra acı ve üzüntü içinde öldü. Nerseh'in oğlu II. Hürmüz (302-309) tahta oturdu. Sistan ve Kuşan'daki isyanları bastırsa bile, II. Hürmüz de bir başka zayıf lider olarak asilleri kontrol etmeyi başaramadı ve bir av sırasında 309 yılında Bedeviler tarafından öldürüldü.

 

İlk Altın Çağı (309-379)

 

II. Hürmüz'ün ölümünün ardından, güneyden gelen Araplar, Sasani krallarının doğum yeri olan Fars vilayeti de dahil olmak üzere güney şehirlerini yağmalayıp harabetmeye başladılar. Bu arada, İran asilleri II. Hürmüz'ün en büyük oğlunu öldürdüler, ikincisini kör ettiler ve daha sonra Roma topraklarına kaçan üçüncüsünü de hapsettiler. Taht, II. Hürmüz'ün eşlerinden birinden henüz doğmamış olan çocuğuna kalmıştı. II. Şapur daha annesinin karnındayken tahta geçen ilk kral olarak bilinir. Taç, annesinin karnına konmuştu. Şapur ismindeki bu çocuk böylece hükümdar olarak doğdu. Gençliğinde, imparatorluk annesi ve asiller tarafında idare edildi. Büyüdüğünde ise, gücü hemen eline alan II. Şapur, aktif ve etkili bir hükümdar olduğunu kanıtladı.

 

II. Şapur öncelikli olarak küçük ama disiplinli ordusuyla güneydeki Araplar'ın üzerine yürüyerek onları mağlup etti ve böylece imparatorluğun güney bölgelerini güven altına aldı.Daha sonra batıda Romalılara karşı ilk seferini başlattı. Başlangıçta başarılı olan bu saldırılar Singara Kuşatması'nın ardından doğu sınır boylarındaki göçebe baskınları yüzünden durmak zorunda kaldı. Bu baskınlar, İpek Yolu'nun kontrolü için stratejik açıdan önemli bir yer olan Maveraünnehir'i tehdit etmeye başladı. Buna ilaveten, II. Şapur'un ordusu batıda yeni ele geçirilen yerleri tutmak için yeterli değildi. II. Şapur, bundan dolayı II. Konstantin'le iki tarafın da belli bir süre birbirlerinin topraklarına saldırmamasını öngören bir barış anlaşması imzaladı.

 

II. Şapur daha sonra doğulu göçebelerle karşılaşmak için Transoksanya tarafına doğuya doğru ilerledi. Orta Asya kabilelerini ezerek bölgeyi yeni bir vilayet olarak istila etti. Bugün Afganistan olarak bilinen bölgenin fethini tamamladı. Bu zaferi kültürel yayılma takibetti. Böylece Sasani sanatı Türkistan içlerine ve Çin'e kadar yayıldı. II. Şapur, göçebe kralı Grumbates ile birlikte, 359 yılında Romalılar'a karşı ikinci seferini düzenledi. Bu sefer, ordusunun bütün gücünü ve göçebelerin desteğini de yanında götürdü. Çok başarılı geçen seferle birlikte, toplam beş Roma vilayeti İranlılar'ın eline geçmiş oldu.

 

II. Şapur, sert bir dini politika yürüttü. Hükümdarlığı sırasında, Zerdüştilik'in kutsal metinleri olan Avesta'nın toplanması tamamlandı. Ayrıca Hıristiyanlar baskı ve işkence görmüşlerdir. Bu olay, Roma İmparatorluğu'nun Büyük Konstantin (324-337) tarafından Hıristiyanlaştırılmasına bir tepkiydi. I. Şapur gibi II. Şapur da nispeten özgürlük içinde yaşayan ve bu zaman diliminde önemli avantajlar yakalayan yahudilere karşı dostane kaldı.

 

Şapur öldüğünde, İran İmparatorluğu hiç olmadığı kadar güçlenmiş, doğudaki düşmanlarla uzlaşılmış ve Ermenistan İran kontrolü altına girmişti.

Gönderi tarihi:

SASANİ İMPARATORLUĞU

 

Ara Tarihi (379–498)

 

268px-Folio_from_a_Khamsa-c.jpg

Behram-ı Gur, Fars edebiyatında ve şiirinde

önemli bir gözdedir. "Behram ve Hindli prenses,

siyah çadırda." Büyük Azeri şairi Nizami'nin

bir Xamsa (Beşlik) tasviri. 16. yüzyıl ortası,

Safevi dönemi.

 

 

İran, II. Şapur'un ölümünden I. Kavad'ın (483-531) taç giymesine kadar Bizans İmparatorluğu'yla girişilen bir kaç savaşın dışında nispeten durağandı. Bu zaman dilimi boyunca, Sasaniler'in din politikası kraldan krala önemli ölçüde değişiklik gösterdi. Üstüste gelen zayıf liderlere rağmen, II. Şapur zamanında oluşturlan yönetim sistemi kuvvetli kalarak imparatorluğun etkili şekilde işlemesini sağladı.

 

II. Şapur 370 yılında öldüğünde, üvey kardeşi II. Ardeşir'e (379-383; Kuşanlı Vahram'ın oğlu) ve onun oğlu olan III. Şapur'a (383-388) güçlü bir imparatorluk bırakmıştı. Fakat ikisi de II. Şapur'un kabiliyetlerini gösteremediler. III. Şapur'un yarı kardeşi olarak yetiştirilen II. Ardeşir kardeşinin yokluğunu dolduramadı. III. Şapur'un ise bir şey başaramayacak kadar melankolik bir karakteri vardı. IV. Behram da (388-399) babası kadar pasif olmasa da imparatorluk için önemli bir şey başaramadı. Bu zaman zarfında Ermenistan Roma ve Sasani imparatorlukları arasında anlaşma sonucu paylaşıldı. Sasaniler Büyük Ermenistan üzerindeki hakimiyetlerini yeniden kurarken, Bizans İmparatorluğu batı Ermenistan'ın küçük bir bölümünü elde tuttular.

 

IV. Behram'ın oğlu olan I. Yezdigirt (399-421) çoğunlukla imparator I. Konstantin'le karşılaştırılır. Onun gibi, hem fiziksel hem de diplomatik açıdan kuvvetliydi. Romalı muadili gibi I. Yezdigirt de fırsatçıydı. Büyük Konstantin gibi, I. Yezdigirt de dini tolerans uyguladı ve dini azınlıkların yükselmesi için onlara özgürlük sağladı. Hıristiyanların eziyet görmelerine engel oldu. Üstelik bunun aksini uygulayan asilleri ve rahipleri de cezalandırdı. Onun dönemi nispeten huzurlu geçen bir zaman dilimi oldu. Romalılar'la uzun süren bir barış antlaşması imzaladı. Hatta genç II. Theodosius'u (408-450) koruması altına aldı. Ayrıca bir Yahudi prensesiyle evlenerek Narsi adında bir oğlu oldu.

 

I. Yezdigirt'in halefi, en çok bilinen Sasani krallarından biri ve birçok efsanenin de kahramanı olan oğlu V. Behram'dır (421-438). Bu efsaneler Sasani İmparatorluğu'nun Araplar tarafından yıkılmasının ardından bile devam etti. V. Behram, daha çok bilinen adıyla Behram-ı Gur, babası I. Yezdigirt'in bir Arap hanedanı olan El-Hirah tarafından yardım gören asilzadelerin muhalefetleri neticesinde aniden ölmesinin (ya da suikaste uğraması) ardından tacı ele geçirdi. V. Behram'ın annesi Soşandukht, Yahudi Eksilarçı'nın kızıdır. 427 yılında göçebe Eftalitelerin doğuda başlattıkları işgali durdurdu. Böylece, Buhara (günümüz Özbekistan'ında) demir paralarında portesi yüzyıllar boyunca kalacak şekilde etkisini Orta Asya içerlerine kadar genişletti. V. Behram, Ermenistan'ın İran'a bağlı kralını azlederek, orayı bir eyalete çevirdi.

 

V. Behram, cesaretinin, güzelliğinin, Romalılara, Türklere, Hintlilere ve Afrikalılara karşı elde ettiği zaferlerinin, avcılık ve aşk maceralarının konu alındığı hikâyelerin anlatıldığı Fars geleneğinde sevilen bir isimdir. Behram-ı Gur olarak adlandırılır. Gur, yaban eşeği anlamına gelir. Avcılığa merakına, özellikle yaban eşeği avlamayı sevmesine atıftır. Altın çağın zirvesinde bir kralı sembolize eder. Tacını erkek kardeşiyle giriştiği mücadele ve yabancı düşmanlarla savaşması sayesinde kazanmıştı; fakat kendisini avcılıkla ve saray maiyetinde meşhur kadınlar grubu ve nedimleriyle düzenlediği partilerle eğlendirirdi. Saray zenginliğini ve refahını kendinde sembolleştirmişti. Hükümdarlığı süresince, Sasani Edebiyatı'nın (Pehlevi Edebiyatı'nın) en önemli eserleri yazıldı ve Sasani Müziği'nin dikkate değer parçaları bestelendi. Polo gibi sporlar kraliyet uğraşları arasına girdi. Bu gelenek günümüzde hala bazı krallıklarda devam ettirilmektedir.

 

V. Behram'ın oğlu III. Yezdigirt (438-457) adaletli, ılımlı bir hükümdardı. Fakat I. Yezdigirt'ın aksine azınlık dinlerine özellikle Hıristiyanlar'a karşı sert bir politika uyguladı.

 

II. Yezdigirt, hükümdarlığının başlarında, Hindli müttefikleri de dahil olmak üzere farklı uluslardan oluşan karma bir ordu kurarak, Fars topraklarında Karrhe yakınlarında istihkam kuran (müteakip seferler için Romalılar tarafından uygulanan bir hile) Doğu Roma İmparatorluğu'na saldırdı. Yezdigirt ağır bir selle karşılaşmasaydı şaşkınlık geçiren Romalılar karşısında Roma içlerine kadar ilerleyebilecekti. Bizans imparatoru II. Theodosius komutanını II. Yezdigirt'in kampına göndererek barış çağrısında bulundu. 441 yılında devam eden görüşmeler neticesinde iki imparatorluk da karşılıklı olarak sınırlarına istihkam oluşturmayacaklarına dair söz verdiler. II. Yezdigirt daha kuvvetli olmasına rağmen Kidarite Krallığı'nın Parthia ve Harezmiya'daki akınları sebebiyle daha fazlasını istemedi. Kuvvetlerini 443'te Nişapur'da topladı ve Kidaritelere karşı uzun süreli bir sefer başlattı. Bir çok muharebenin ardından, 450 yılında Kidariteleri mağlup ederek Amu Derya nehrinin ötesine sürdü.

 

Doğu seferi esnasında ordusundaki Hristiyanlar'dan şüphelenen II. Yezdigirt hepsini yönetimden ve ordudan uzaklaştırdı. Ardından Hristiyanlara ve daha az seviyede Yahudilere eziyet etti.Ermenistan'da Zerdüştçülüğü yeniden oluşturmak için, Ermeni Hristiyanlarının Vartanantz Savaşı'nda başkaldırışlarını 451 yılında bastırdı. Fakat Ermeniler büyük oranda Hristiyan olarak kaldılar. Son yıllarında, Kidariteler ile 457 yılındaki ölümüne kadar tekrar savaştı.

 

 

Yazdgardi.jpg

I. Yezdigirt döneminden madeni para.

 

 

II. Yezdigirt'in daha genç oğlu III. Hürmüz (457-459) tahta geçti. Kısa hükümdarlığı esnasında, soylular sınıfının desteğini arkasına alan büyük kardeşi I. Firuz ile sürekli mücadele etti.Baktria'da Akhunlar'la (Eftaliteler) ile savaştı. Firuz tarafından 459 yılında öldürüldü.

 

5. yüzyıl başlarında, Akhunlar diğer göçebe gruplarla birlikte İran'a saldırdı. Başlangıçta, V. Behram ve II. Yezdigirt, bunlara kesin mağlubiyeti zorla kabul ettirdi ve doğu tarafına sürdü. Hunlar 5. yüzyıl sonlarında tekrar gelerek İran'lı I. Firuz'u (457-484) 483 yılında yendiler. Bu zaferin ardından, İran'ın doğu bölgelerini işgal eden Hunlar buraları yağmaladılar.

 

Bu saldırılar imparatorluğa düzensizlik ve kaos getirdi. Eftaliteleri yeniden uzaklaştırmayı hedef edinen I. Firuz, Herat'a giderken çölde Hunlar tarafından tuzağa düşürülerek öldürüldü ve ordusu yok edildi. Bu zaferin ardından Herat şehrine doğru ilerleyen Eftaliteler imparatorluğu kaosun içine attılar. En sonunda, eski bir Fars ailesi olan Karen'den gelme Zarmihr (ya da Sokhra) adında bir soylu, bir derece olsun düzen sağlayabildi. I. Hüsrev zamanına kadar devam edecek olan Hun tehditine rağmen I. Firuz'un kardeşlerinden biri olan Balaş'ı tahta hazırladı. Balaş (484-488) yumuşak başlı ve cömert bir kraldı. Hristiyanlara imtiyazlar sağladı. Yine de, imparatorluğun düşmanlarına özellikle Akhunlar'a karşı her hangi bir girişimde bulunmadı. Balaş dört yıllık hükümdarlığının ardından kör edildi ve tahttan indirildi (nüfuzlu zenginlere atfedilir). Yeğeni I. Kavad tahta çıktı.

 

639px-Bowl_Bahram_Gur_Azadeh_MET_57-36-14.jpg

Behram-ı Gur'u ve arp çalan Azada'yı tasvir eden kase. Geç 12- erken 13. yüzyıl.

 

 

I. Kavad (488-531) faal ve reformist bir hükümdardı. Bamdad'ın oğlu Mazdak tarafından kurulan, zenginlerin eşlerini ve servetlerini fakirlerle paylaşmasını talep eden komünistik bir fırkaya destek verdi. Amacı açıkça, Mazdakilerin doktrinini benimseyerek zengin soyluların ve yükselen aristokrasinin giderek artan etkisini kırmaktı. Bu reformlar, azledilmesine ve Susa'da Oblivyon Kalesi'nde (Lethe) hapsedilmesine neden oldu. Küçük kardeşi İranlı Jamaspa (Zamaspes) 496 yılında tahta çıktı. Ama, 498'de kaçan I. Kavad'a Akhunlar kralı tarafından sığınma verildi.

 

Jamaspa (496-498) I. Kavad'ın asil sınıfı tarafından azledilmesinin ardından tahta çıkartıldı. Jamaspa iyi kalpli bir kraldı. Köylüleri ve fakirleri rahatlatmak için vergileri azalttı. Ayrıca, yönünü değiştirmesiyle tahtından ve özgürlüğünden olan I. Kavad'ın aksine Mazdakizm'in iyi bir taraftarıydı. Hükümdarlığı, I. Kavad'ın Heftalite kralı tarafından kendisine verilen büyük bir orduyla imparatorluğun başkentine gelmesiyle son buldu. Jamaspa bağlılık içinde tahttan indi ve tacı kardeşine bıraktı. I. Kavad'ın tekrar dönüşünün ardından hakkında bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Fakat, kardeşinin sarayında iyi bir şekilde muamele gördüğüne geniş ölçüde inanılır.

Gönderi tarihi:

SASANİ İMPARATORLUĞU

 

İKİNCİ ALTIN ÇAĞI (498–622)

 

İkinci altın çağı I. Kavad'ın ikinci hükümdarlığından sonra başladı. I. Kavad, Eftalitlerin yardımıyla Romalılara karşı bir sefer başlattı. 502 yılında o zaman Ermenistan'da bulunan Theodosiopolis'i (Sivas), 503 yılında ise Dicle üzerindeki Amida'yı (Diyarbakır) ele geçirdi. 505 yılında, Ermenistan'ın Kafkasya tarafından gelen Hunlar tarafından işgal edilmesi bir ateşkesi zorunlu kıldı. Bu esnada Romalılar İranlılara Kafkasya'daki istihkamların bakımı için para yardımında bulundu. 525 yılında Lazika'daki isyanları bastırdı ve Gürcistan'ı yeniden ele geçirdi. 530 yılında, Mirranes Firuz'un emrinde bir orduyu önemli bir Roma hudut şehri olan Daras'a saldırmak üzere gönderdi. Bu ordu, Roma generali Belisarius tarafından karşılandı ve üstün olmasına rağmen Daras Savaşı'nda mağlup oldu. Buna rağmen, ilerleyen süre içinde Lakhmid hükümdarının (Sasaniler' bağlı bir krallık, IV.El-Mundir ibn el-Mundir) yardımı ve elit Savaran şövalyelerinin Belisarius'un lejyonlarını karşılamak için giriştikleri taktik düzenlemeyle Roma ordularını ilki 530 yılında Nisbis Savaşı'nda ve diğeri 531 yılında Sallinicum Savaşı'nda olmak üzere iki kere mağlup etti.[18] Kavad, Eftalitelerin boyunduruğundan kurtulamamasına rağmen, içerde düzeni kurmayı başarıp Doğu Romalılara karşı başarı elde etti. Bazısı kendi adıyla anılan birden fazla şehir kurdu. Vergilendirmeyi ve iç yönetimi düzenlemeye başladı.

 

I. Kavad'tan sonra oğlu, Anuşirvan ("ölümsüz ruhla") ismiyle de bilinen I. Hüsrev (531-579) tahta yükseldi. En çok övülen Sasani kralıdır. I. Hüsrev'in en çok bilinen icraatı Sasanilerin eskiyen yönetim yapısını değiştirmesi oldu. Reformları aracılığıyla, arazi sahiplerinin ellerindeki mallarının tetkikine bağlı olan akla yatkın bir vergilendirme sistemini oluşturdu. Babası bu yöntemi başlatmış ve imparatorluğunun refahını ve gelirlerini artırmak için her yolu denemişti. Bir önceki büyük feodal beyler kendi askeri teçhizatlarını, yandaşlarını ve tımar hizmetlilerini oluşturuyorlardı. I. Hüsrev maaşlı ve merkezi hükümet tarafından teçhizatlandırılan dehkanlardan ya da 'şovalyelerden' oluşan yeni bir kuvvet ve bürokrasi kurdu.Böylece orduyu ve bürokrasiyi yerel beylerden ziyade merkezi hükümete yakınlaştırdı.

 

 

612px-ChosroesHuntingScene.JPG

I. Hüsrev bir av esnasında.

 

 

. Hüsrev, İmparator I. Justinyan'ın (527-565) kendisine rüşvet olarak 440,000 altın vermesine rağmen, 532 yılında yapılan "sonsuz barışı" bozarak 540 yılında geçici bir süre elde tutacağı Antakya'yı işgal ve talan etti. Suriye'yi ele geçirdi. Hüsrev geri dönerken, farklı Bizans şehirlerinden para topladı.

 

565 yılında I. Justinyan öldü. Ardından, Arap liderlerine Suriye'deki Bizans topraklarına baskınlar düzenlemekten alıkoymak için verilen yardımları durdurma kararı alan II. Justin (565-578) başa geçti. Bir sene önce, Suren ailesinden gelen Sasanilerin Ermenistan valisi günümüz Erivan'ının yakınlarındaki Dvin'de bir ateş tapınağı inşa etmiş ve Mamikonian ailesinin etkili bir üyesini öldürtmüştü. Bu olay 571 yılında İran valisinin ve korumasının katledilmesine yol açan bir ayaklanmaya neden olmuştu. Ermeni isyanından fırsat bulan II. Justin, Kafkasya geçitlerinin savunması için I. Hüsrev'e ödediği yıllık ödemeleri durdurdu. Ermeniler müttefik olarak kabul edildi ve Sasani topraklarına Nisibis'i 572 yılında kuşatmak üzere bir ordu gönderildi. Ama, Bizans generallerinin arasında çıkan ihtilaf sadece kuşatmanın bitmesine neden olmakla kalmayıp, Daraa'da kendilerinin kuşatmaya uğramalarına yol açtı. Daraa daha sonra İranlılar tarafından ele geçirildi. Suriye harap edildi ve böylece II. Justin barış anlaşması istemek zorunda kaldı. Ermeni isyanı I. Hüsrev'in yayınladığı bir genel afla sona erdi. Ermenistan böylece Sasani İmparatorluğuna tekrar dahil oldu.

 

570 yılı civarında, Yemen Kralının yarı kardeşi "Ma'd-Karib" I. Hüsrev'in müdahelede bulunmasını talep etti. I. Hüsrev Vahriz isimli bir kumandan komutasında bir donanma ve küçük bir orduyu bugünkü Aden yakınlarındaki bölgeye gönderdi. Başkent San'a'ya yürüyen İranlılar şehri işgal etti. Bu sefere iştirak eden Ma'd-Karib'in oğlu Saif, 575 ve 577 yılları arasında hükümdar oldu. Böylece Sasaniler doğuyla yapılan deniz ticaretini kontrol etmek için Güney Arabistan'da bir üs kurmayı başardı. Daha sonraları güney Arabistan krallığının Sasani hakimiyetini tanımamaları üzerine gönderilen ikinci bir ordu bölgeyi, II. Hüsrev'in sorunlu zamanına kadar kalacak şekilde Sasani topraklarına bir vilayet olarak kattı.

 

I. Hüsrev'in hükümdarlık dönemi dihkanların (kelime anlamıyla köy beylerinin) yükselişine tanıklık etti. Bunlar, daha sonraları Sasani eyalet yönetiminin ve vergi toplama sisteminin iskeletini oluşturacak olan arazi sahibi küçük asillerdi.I. Hüsrev büyük bir imar yanlısıydı: Başkentini süsledi, yeni şehirler kurdu, yeni binalar inşa etti. Savaşlarda harap olan kanalları ve çiftlikleri tamir etti. Geçitlerde güçlü istihkamlar kurdu ve sınır boylarında dikkatlice seçilen şehirlere işgalci güçlere karşı durmak üzere krallığa bağlı kabileler yerleştirdi. Zerdüştlüğü resmi devlet dini olarak ilan etmesine rağmen bütün dinlere karşı hoşgörülüydü ve oğullarından bir tanesi Hıristiyan olunca çok fazla rahatsız olmadı.

 

I. Hüsrev'den sonra, IV. Hürmüz (579-590) tahta geçti. IV. Hürmüz de ondan önce gelenlerin elde ettikleri başarılarını ve imparatorluğun refahını devam ettiren kuvvetli bir hükümdardı. II. Hüsrev (590-628) hükümdarlığı esnasında, general Behram Çubin'in (rakip kral VI. Behram'ın) başkaldırısı imparatorluğu kısa bir süre krize soksa da, bu dönem kolay atlatıldı ve II. Hüsrev devlet hakimiyetini yeniden kuvvetlendirdi. Bizans İmparatorluğu'nda yaşanan iç savaşı fırsat bilen II. Hüsrev tam anlamıyla bir işgal başlattı. Sasanilerin Aşamenit sınırlarını yeniden ihya etme hayalleri, Kudüs ve Şam'ın ardında da Mısır'ın düşmesiyle tamamlanma aşamasındaydı. 626 yılında, Konstantinopolis de İranlılar tarafından desteklenen Slav halkları ve Avrasyalı Avarlar tarafından kuşatma altındaydı. Sasanilerin bu dikkat çekici yayılmasının zirve noktası aynı zamanda Fars sanatı,müziği ve mimarisinin de zenginleşmesiyle eşzamanlıydı. 622 yılında Bizans İmparatorluğu yıkılma noktasındaydı ve Sasaniler Aşamenit İmparatorluğu sınırlarına bütün cephelerde tekrar ulaşmaya yakındı.

 

Düşüşü ve Yıkılması (622–651)

 

II. Hüsrev'in seferi ilk bakışta büyük bir zafer olarak görülse de, aslında İran ordusunu oldukça geniş bir alana yaymış ve halkı yüksek vergilerle karşı karşıya bırakmıştı. Bizans imparatoru Heraklius (610-641) bir taktik manevrayla misilleme yaparak kuşatma altındaki başkentinden çıktı ve Karadeniz'e gemiyle geçip İran'a arkadan saldırdı. Heraklius, Hazarlar'ın ve diğer Türk gruplarının da yardımıyla, 15 yıl süren savaş sonucu yıpranan Sasaniler'e karşı yıkıcı zaferler elde etti. Heraklius'un seferi, Hazarlar tarafından terk edilen Bizanslıların Rhahzadh komutasındaki Fars orudusunu Ninova Savaşı'nda (627) mağlup etmesiyle doruk noktasında ulaştı. Heraklius, bunun ardından Mezopotamya ve Batı İran'a yürüdü. Taht-ı Süleyman'ı ve Dastugerd Sarayı'nı yağmaladı. Bu esnada II. Hüsrev'in suikast sonucu öldüğü haberi kendisine ulaştırıldı.

 

II. Hüsrev'in suikastını karmaşa ve iç savaş takip etti. 14 yıllık bir süreç ve II. Hüsrev'in iki kızı ve spahbod Şahrbaraz da aralarında olmak üzere üstüste tahta çıkan 12 kralın ardından Sasani İmparatorluğu oldukça zayıfladı. Merkezi otoritenin gücü generallerin eline geçti. İhtilaller serisinin ardından güçlü bir kralın ortaya çıkması için birkaç yıl geçecekti. Sasaniler eski gücüne tam anlamıyla hiç bir zaman ulaşamadı.

 

632 baharında, saklanmakta bulunan III. Yezdigirt (I. Hüsrev'in torunlarından biri) tahta çıktı. Aynı yıl, ilk Arap bölükleri İran topraklarına saldırılarda bulundu. Yıllar süren savaşlar hem İranlıları hem de Bizanslıları yormuştu. Ekonomik düşüş, ağır vergiler, dini kargaşa, katı sosyal tabakalaşma, vilayet derebeylerinin artan gücü ve hükümdarların sık sık değişmesi Sasanilerin daha fazla zayıflamasına sebebiyet verdi. Bu faktörler Arap istilasını kolaylaştırdı.

 

E3_7_1_2c_oriental_coins.jpg

II. Hüsrev'in kızı Kraliçe Purandokht, son kadın hükümdar ve

Sasani hanedanının tahta çıkan son üyelerinden biri, 630.

 

 

Sasaniler ilk Arap ordularının tehditlerine karşı hiç bir zaman yeterli bir direniş oluşturamadılar. Sasaniler gibi, Bizans da yakın zamanlarda ortaya çıkan yayılmacı Araplar tarafından benzer bir tehditle burun burunaydı ve artık rahatsız edecek konumda değildi. Buna rağmen, Yezdigirt danışmanlarının kontrolü altında bulunuyordu ve küçük feodal krallıklara bölünmeye başlayan çok büyük bir ülkeyi birleştirmekten acizdi. Sasanilerle Müslüman Araplar arasındaki ilk karşılaşma 633 yılının nisan ayındaki bir savaşla başlamıştır. Muhammed'in seçilmiş sahabelerinden biri olan Halid bin Velid komutasındaki disiplinli Arap ordularıyla Sasani orduları arasında 633 yılı sonuna dek dokuz çatışma daha gerçekleşmiş ve tümü Halid bin Velid'in zaferiyle sonuçlanmıştır.

 

Halife Ebu Bekir'in vefatı sonrasında bu bölgedeki komutanlık görevinden çekilmiştir. 634 yılının ocak ayında Firaz Savaşı, arap ordularının zaferiyle sonuçlanmıştır. Aynı yılın ekim ayında görece küçük ordular arasındaki Köprü Savaşı'nda ise arap orduları ağır bir yenilgi almıştır.

 

Ömer bin Hattab'ın halifeliği sırasında bir Müslüman ordusu 637 yılında Rüstem Farrokhzad komutasındaki kendinden daha büyük bir orduyu Kadisiye Savaşı'nda mağlup etti ve Ktesifon'u kuşattı. Uzun süren bir kuşatmanın ardından Ktesifon düştü. Yezdigirt ardında imparatorluğun devasa hazinesinin çok büyük bir kısmını bırakarak doğuya kaçtı. Kısa bir süre sonra Ktesifon'u ele geçiren Araplar güçlü bir finansal kaynağın sahibi oldular. Sasaniler de kaynak sıkıntısına düştü. İmparatorluk yorgun, bölünmüş ve etkili bir hükümetten yoksun olmasa bir araya gelen ve tek bir ordu olarak hareket eden Sasani askeri kanadının özel atlı birlikleri olan Azadan (Asavaran/Asatan) kastı bir ihtimal Arapları yenebilirdi. Fakat olayların hızlı gelişmesi sonucu İmparatorlukta beliren güç boşluğunda hiçbir zaman bir araya gelemediler. Bunun sonucu İslam fethi oldu. Bir kısım Sasani valileri güçlerini birleştirerek İslam Ordularını püskürtmek isteseler de merkezi otoritenin olmaması buna engel oldu ve Nihavend Savaşı'nı kaybettiler.Ordu komuta yapısı yok olan, soylular dışında kalan tımarlı birlikleri önemli ölçüde azalan, finansal kaynakları elinden giden ve azar azar yok edilen Sasani İmparatorluğu, 10 yıl boyunca Arap ordularının istilasına sahne oldu.

 

Nihavend Yenilgisi'nin haberini alan Yezdigirt yanindaki Fars soyluları ile birlikte kuzeyde Horasan vilayetinin iç taraflarına kadar kaçtı. 651 yılının sonlarına doğru bir değirmenci tarafından Merv'de suikast sonucu öldürüldü.Diğer İran soyluları Orta Asya'ya yerleşerek bu bölgede İran kültürünü ve dilini yayacak olan ilk yerel Fars hanedanlığı Samanileri kurdular. Samaniler İslam'ın egemen olmasından sonra Sasani gelenek ve kültürünü yeniden diriltmeye çalıştılar.

 

İranlı şair Firdevsi Sasanilerin yıkılışlarıyla ilgili olarak şöyle der:

 

“ کجا آن بزرگان ساسانیان

زبهرامیان تا بسامانیان

 

kojā ān bozorgān-e Sāsānīyān

ze Bahrāmīyān tā be Sāmānīyān?

 

"Nereye gitti büyük Sasaniler?

"Ne oldu Behram'a ve Samanilere?"

 

 

 

Kadim İranlılar günümüzde olduğu gibi müzik

ve şiire büyük önem atfettiler. 7. yüzyıldan

kalan bu tabak Sasani dönemi müzisyenlerini

tasvir ediyor.

 

Sassanid_Music_Plate_7thcentury.jpg

 

 

 

 

 

aslan avlayan II. Şapur'u gösteren tabak, 4. yüzyıl

 

E3_5_4a_sassanian.jpg

 

 

 

 

 

At üzerinde Fars şövalyesi, Tak-ı Bostan, İran

 

407px-Knight-Iran.JPG

 

 

 

 

 

Tak-ı Bostan'daki bu kabartmanın ortasında, II. Ardeşir tacını

Ahura Mazda'dan alırken. İkisi halsiz kalmış bir düşmanın üzerinde

duruyor. Sol kısımda, rahip olarak Mithra, güneş ışınlarından bir

taç giymekte, bir rahip barzamını tutmakta ve kutsal nilüfer üzerinde

durmaktadır.

 

ArdashirII_.jpg

 

 

 

 

bir Sasani kalesi, İslender Geçitleri.

 

Derbent_summer.jpg

 

 

 

 

Gümüş süslü at başı, 4. yüzyıl Sasani sanatı.

 

603px-Head_horse_Kerman_Louvre_MAO132.jpg

 

 

 

 

 

 

Ortasında I. Hüsrev'in tasviri olan bir kase.

 

618px-Coupe_de_Chosro%C3%A8s.JPG

Gönderi tarihi:

ORTA ÇAĞLAR (652–1501)

 

İRAN'IN İSLAMLAŞMASI

 

Fetih Sonrası İran'ın İslamlaşması, İran'ın İslami Fethi'nin bir sonucu olarak meydana gelen halkın büyük çoğunluğunun zaman içinde İslam dinini kabul etmesiyle şekillenen uzun bir süreçtir. Diğer yandan İranlılar kendilerinin bazı İslam öncesi geleneklerini korudular ve İslami kodlamalarla uyarladılar.

 

Sonuç olarak bu iki kültür ve gelenek harman oldu ve yeni bir kimlik olarak "İran İslam" kimliği ortaya çıktı

 

 

794px-The_spiral_minaret_in_Samarra.jpg

Erken İslam dönemine ait Sasani mimarisinin etkisini gösteren güzel bir örnek,

Irak'taki Samarra kentindeki Büyük Samarra Camii minaresi

Gönderi tarihi:

ORTA ÇAĞLAR (652–1501)

 

Emeviler

 

İran'ın İslam devleti tarafından fethinden sonra İran Emeviler'in yönetimine girdi. Fakat İran tam anlamıylada İslamlaşmadı. Ancak İran'ın İslamlaşması İran toplumunun kültürel, bilimsel ve siyasi yapısı içinde derin dönüşümlere neden oldu: Olgunlaşmış İran edebiyatı, İran felsefesi, İran bilim ve teknolojisi ve İran sanatı yeni oluşan İslam medeniyetinin ana öğeleri haline geldi. Kültürel, politik ve dini olarak İran'ın İslam medeniyeti'ne eklemlenmesi çok büyük önem taşımaktadır. Son tahlilde İran'ın katkısı İslam'ın Altın Çağı'nın oluşmasında çok etkili olmuştur.

 

Abbasiler

 

822'de Horasan Valisi Tahir bağımsızlığını ilan etti ve yeni bir Pers hanedanlığı olarak Tahirîler hanedanlığını kurdu. Samaniler döneminde İran'ın bağımsızlığını kazanma çabaları daha da güçlendi.

 

İran'da Araplaştırma denemeleri hiç bir zaman başarılı olamamıştır ve İranlılar için Shuubiyah gibi akımlar Arap istilacılarla ilişkilerde bağımsızlıklarını kazanma konusunda işleri kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı görevi görmüştür. Abbasiler sonrası dönemin kültürel canlanması İran ulusal kimliğinin yeniden su yüzüne çıkmasına yol açmıştır. Bu kültürel akım 9. ve 10.yüzyıllar sırasında zirve yapmıştır. Bu akımın en açık etkisi Perslerin dili ve İran'ın resmi dili olan Farsçanın günümüze kadar sürekliliğinin sağlanmasıdır. İran'ın en güçlü epik şairi Firdevsi Farsça'nın günümüzde yaşamasının en önemli destekçisi olarak kabul edilmektedir.

 

Bir sessizlik döneminden sonra İran ayrı, farklı ve değişik bir öğe olarak İslam'ın içinde belirdi. İslam'ın fethinden sonra İran felsefesi, eski İran felsefesi, Yunan felsefesi ve gelişen İslam felsefesi ile geliştirdiği değişik ilişkilerle farklılaşacaktır.İşrakilik ve Aşkınlık Felsefesi o dönemin İran'ında iki ana felsefe geleneği olarak kabul edilmekteydi.

 

Gazneliler

 

Gazneli Mahmut başkenti İsfahan ve Gazne olan büyük bir imparatorluk kurduğunda bu akım başarıyla 11. yüzyıla ulaşmış oluyordu.

 

Selçuklular

 

Takipçileri olan Selçuklular egemenlik alanını Akdeniz'den Orta Asya'ya kadar genişletti. Kendilerinden önce gelenler gibi imparatorluğun divanı , Nizamiye'yi oluşturan İranlı vezirlerin elindeydi.

 

Bu dönemde İranlı yüzlerce araştırmacı ve bilimadamı teknoloji, bilim ve tıbba, daha sonra Avrupa Rönesansının doğuşunu destekleyecek şekilde çok büyük katkı sağladı.

 

Harezmşahlar Devleti ve Cengiz Han

 

1218'te Harezmşahlar Devleti'nin doğu bölgeleri olan Maveraünnehir ve Horasan Cengiz Han'ın istilasına uğradı. Bu dönemde yarım milyondan fazla İran nüfusu öldürüldü;Nişabur gibi kentlerin caddeleri "kan nehirlerine döndü"; etrafına şehrin kedi ve köpek kulubelerinin itina ile yerleştirildiği insan kafalarından oluşan piramitler yapıldı.1220 ve 1260 rasında İran'ın nüfusu bu kitlesel katliamlar ve açlık sonucu 2,500,000'dan 250,000'e düştü.Cengiz Han torunlarından biri olan Hülagû Han Fransa Kralı IX.Louis'e yazdığı bir mektupta İran'a ve Halife'ye karşı yaptığı akınlarda tek başına 200,000 kişinin öldürülmesinin sorumluluğunu üstleniyordu.

 

Timur

 

Başkentini Semerkand'da kuran başka bir fatih olan Timur onu takip etti.Bu yıkım dalgaları etkileri Nişabur gibi bir çok şehrin bu saldırılar öncesi nüfuslarına yeniden kavuşmasını sekiz yüzyıl kadar; 20.yüzyıla kadar engelledi.Ancak hem Hülagû Han hem de Timur ve onların takipçileri kendi tarzlarını ve gelenekleri fethettikleri yerinkilere göre değiştirip tamamen Pers kültürüne uygun yaşadılar.

 

ERKEN MODERN DÖNEM(1501–1921)

 

Safevi Hanedanı

 

İran'ın ilk Şii İslam devleti Şah İsmail tarafından Safevi Hanedanı (1501 ile 1736 arası) yönetiminde kuruldu. Safevi Hanedanı ilerleyen zaman içinde büyük bir politik güç haline geldi ve çift taraflı devlet antlaşmaları yapmaya başladı. Safevilerin en güçlü oldukları zaman I. Abbas'ın hükmettiği dönemdir.Safevi Hanedanı Osmanlı İmparatorluğu, Özbek kabileleri ve Portekiz İmparatorluğu ile sık sık çatışıp savaştı. Safeviler başkentlerini Tebriz'den alarak önce Kazvin'e sonra da dönemlerinde sanata verdikleri destek ile İran estetik düzeyi yüksek üretim dönemlerinden birini yaşadığı İsfahan'a taşıdılar. Dönemlerinde ülke yönetiminde merkezileşme arttı; ordunun moderleştirilmesinde ilk adımlar atıldı ve mimaride İsfahani tarz gelişti. 1722'de Afgan isyancılar I. Hüseyin'i yendi ve Safevi Hanedanı'na son verdi.

 

140px-Shah_Ismail_I.jpg

Şah İsmail , Safevi Hanedanı

(1501 ile 1736 arası)'nın

kurucusudur.

 

 

Afşar Hanedanı

 

Ancak 1735'te Nadir Şah başarılı bir şekilde Afgan isyancıları İsfahan'dan çıkardı ve Afşar Hanedanı'nı kurdu. 1738'de aralarında Taht-ı Tavus, Işık Dağı elması ve Işık Denizi elmasının da bulunduğu kraliyet hazinelerini güvence altına alacak bir sefer yaptı.Ne var ki hükümdarlığı çok uzun sürmedi 1747'de bir suikast sonucu öldü.Ölürken yaninda bulunan karısı Kenya kökenli El Fatima ya iran tahtini birakti.El Fatima nin zenci olmasi nedeniyle Iran halki bu kadın şahı kabul etmedi ve yarı zenci olan Nadir şahın küçük kızı El Hebübe ye tahti birakmak zorunda kaldi.El Habübe Bu sirada 21 yaşlarında güzel bir kızdı Afgan şahı Şeyhsüvari El Hamd la evliydi dolayısıyla ıran Tahtı 2 türk kadından sonra Afgan hanedanına gecerek siyasi varlıgını sürdürmeye devam etmiştir.

 

Zand Hanedanı

 

Meşhed kökenli Afşar hanedanlığı, 1750'de başkentini Şiraz'da kuran Kerim Han Zand tarafından kurulan Zand hanedan tarafından takip edildi. Onun yönetimi görece bir barış ve refah sağladı.

 

Kaçar Hanedanı

 

Zand hanedanı Lotf Ali Han Aga Muhammed Han tarafından idam edilinceye kadar üç kuşak sürdü ve yeni hükümdar Tahran'ı 1794'te Kaçar hanedanı'nın doğuşunu gösterecek şekilde başkent yaptı. Yetenekli Kaçar yöneticisi Amir Kabir diğer modernleşme reformları arasında İran'ın ilk üniversitesini de kurmuştur. Kaçar hanedanı döneminde İran Rus-İran Savaşları sonucunda Rus İmparatorluğu ve İngiliz İmparatorluğuna karşısında Gülistan Antlaşması, Türkmençay Antlaşması ve Akhal Antlaşması ile topraklarının neredeyse yarısını kaybetmiştir. Büyük Oyun'a rağmen İran egemenliğini korumayı becermiş ve çevresindeki diğer ülkelerin tersine asla sömürgeleştirilememiştir. Sürekli tekrarlanan dış müdahaleler ve yozlaşan ve zayıflayan Kaçar yönetimi, bir Parlamenter monarşi içinde ülkenin ilk parlamentosunu oluşturan İran Anayasa Devrimi ve Kaçar hanedanının egemenliğine son veren Tütün Protestosu gibi protestolara yol açmıştır.

 

1908’de İran’da petrolün bulunması bir dönüm noktası oldu. Böylece hem emperyalist güçlerin İran üzerindeki hesapları hem de İran’ın 20. yy.’ına damgasını vuracak olan karmaşık sosyo-ekonomik yapı ortaya çıktı.

 

İran’ın kırsal kesiminde feodalizm egemendi ve büyük toprak sahipleriyle topraksız köylüler arasındaki uçurum oldukça derindi. Şehirlerde ise bazargan ya da çarşı adı verilen geleneksel küçük burjuvazi, esnaf tarihsel olarak etkin bir sınıf olarak göze çarpmaktaydı. Bu sınıf aynı zamanda toplumun en çabuk örgütlenebilen kesimini oluşturmaktaydı. Özgün bir hiyerarşiye sahip olan İran uleması, mollalar hem toprak sahipleri hem de çarşı esnafı arasında nüfuz sahibiydi. Pek çok açıdan bu sınıfların çıkarlarının temsilciliğini üstlendiği gibi vakıf mülklerine sahip olması açısından kendisi de ekonomik olarak toprak sahibi sayılırdı. Petrolün ekonomik bir ürün olarak devreye girmesiyle birlikte kapitalist ilişkilerin ülkede yayılmaya başlaması sonucunda bir ticaret burjuvazisi ve işçi sınıfı da ortaya çıkmış, 1940’lardan itibaren etkinliğini artıracak olan sanayi burjuvazisinin öncülleri oluşmaya başlamıştı. Ülke, emperyalist ülkeler açısından ise artık, en güçlünün en büyük dilimi alacağı bir pasta olarak görülmekteydi.

 

Kaçar Hanedanı İran tarihindeki son Türk hanedandır. Bu tarihten sonra Türkler bir daha devlet denetimini elle geçirememişlerdir.

Gönderi tarihi:

GEÇ MODERN DÖNEM (1921–)

 

RIZA ŞAH

 

Rezashah.jpg

Şah Rıza Pehlevi

 

 

"İngiliz ajanı Sir Ardeşir J. Reporter aracılığıyla İngilizlere tanıtılan Rıza Pehlevi, 1921 darbesiyle İngilizler için çalışmaya başladı ve 1923 yılında başbakan ve sonunda 1925 yılında İran şahı oldu. İngilizlerin himayesi altında İran’daki birçok sosyalist, nasyonalist ve etnik hareketi bastırmayı başardı. 1925 yılında Kaçar hanedanlığını devre dışı bırakarak kendi Pehlevi hanedanlığını kurdu. Kısa sürede Azerbaycan, Arabistan (Huzistan), Luristan ve Kürdistan gibi büyük bölgelerin yarı özerk konumunu ortadan kaldırarak tüm yetkileri Tahran’da merkezileştirdi. Aynı zamanda Farsça olmayan dillerin kullanımını da yasakladı ve bu yasakları kendi aşırı nasyonalist ideolojisi doğrultusunda tüm ülkede uygulamaya başladı. Yönetimi merkezileştirmek doğrultusunda Farsçayı tek yasal dil olarak tanıdı ve diğer milliyetlere ait dillere yasak koydu. Kürtçe, Lurice ve yabancı olan yani Hint-Avrupa dilleri olmayan Türkçe ve Arapça gibi diller de Farsçanın bozuk lehçeleri olarak baskı altında tuttu. Fars olmayan topluluklar böylelikle kendi yerli kültürlerini, dillerini, tarihlerini ve gündelik yaşam biçimlerini söküp atmaya mecbur edildiler."

 

Rıza Şah zamanında, "devlet bütçesinden, Farsçılık propagandası yapan edebiyatçılara, tarihçilere, eğitimcilere ve sanatçılara büyük bir bütçe tahsis edildi."Bunun en önemli örneği 1925 yılında Ahmed Kesrevi tarafından yayınlanan “Azerice, ya da Eski Azerbaycan’ın Dili” kitabıdır. Kitapta Azericenin, Türkçe ile ilgili olmadığı ve aslında Farsçanın bir lehçesi olduğu savunulmuştur. Bir diğer örnek ise Tudeh Partisinin kurucularından sayılan Arani’dir. Arani, kendi döneminin birçok entelektüeli gibi, Farslaştırma siyasetinden himaye ediyordu. "Azerbaycan’la ilgili bir makalesinde, Azerbaycan’ı “İran’ın beşiği” saymakta ve Azerbaycanlıların Farsçayı vahşi Moğolların saldırısı sonucu unuttuğunu savunmaktadır. Arani’ye göre bu olay çok tehlikelidir, çünkü Azerileri yanlışlıkla Türk olduklarına ve İran’dan ayrılmaları gerektiğine ikna etmektedir. Ona göre bu sorunu çözmek için devlet, Türkçeyi ortadan kaldırmalı ve Farsçayı yaygınlaştırmak için her türlü girişimi yapmak zorundadır."

 

 

Rıza Şah sanayileşmeyi, demiryolu taşımacılığını ve yapımını başlatıp İran’da yükseköğretimin temelini attı. Rıza Şah, Rusya ve İngiltere arasında bir denge politikası yürüttü ancak II. Dünya Savaşı başlayınca Almanya ile yakınlaşması Britanya ve Rusya’yı alarma geçirdi. 1941’de 2. Dünya Savaşı boyunca İran demiryolundan yararlanmak amacıyla İran’ı İngiltere ve SSCB işgal etti.

 

İşgalin ardından müttefik güçleri, Şah Rıza’nın ülkedeki Alman görevlilerin sınırdışı edilmesi yönündeki isteklerini kabul etmemesi üzerine Şah, oğlu Muhammed Rıza Pehlevi lehine tahtından feragat etmeye zorlandı. Şah Rıza’nın ülkeden uzaklaştırılmasının ardından esas olarak işgal güçlerinin denetiminde olmak kaydıyla Muhammed Rıza Pehlevi iktidarı başlamış oldu.

 

 

 

MUHAMMED RIZA PEHLEVİ

 

Şah Rıza dönemine göre nispeten demokratik bazı açılımlar sağlandı; siyasi tutuklular özgür bırakıldı, basına yönelik sansür(karartma) kaldırıldı, siyasal ve toplumsal örgütlenmelere izin verildi. Artık sesini duyurma olanağı bulan çeşitli toplumsal ve siyasal muhalefet hareketleri bu özgürlük ortamından yararlanarak reform taleplerini yükseltmeye başladılar. Daha sonraki yıllarda ülkenin siyasal ve toplumsal yaşamını büyük ölçüde etkileyecek olan Marksist kökenli Tudeh (Kitle) Partisi de bu ortamda, 1941 yılında kuruldu ve işçi yasası, toprak reformu, kadın hakları gibi geniş toplumsal tabanı kucaklayan talepleriyle önemli destek buldu.

 

İngiltere, SSCB ve ABD’nin çıkar mücadelesine sahne olan İran’ın, 1942’de imzalanan anlaşmanın ve 1943’te yapılan Tahran Konferansı’nın ardından, bu üç devlet tarafından yeniden inşa edilmesine karar verildi; fakat SSCB bu anlaşmaya uymayarak denetimi altındaki bölgede sosyalist nitelikli, 1945'te Azeri Azerbaycan Milli Hükümeti, 1946'da Kürt Mahabad Cumhuriyeti olmak üzere iki özerk devlet kurdurdu. İşgal bölgesini yine aynı yıl, İran’ın kuzey petrol yataklarını işletme konusunda imtiyazlı bir anlaşma imzaladıktan bir ay sonra boşalttı. SSCB işgalinin sona ermesinden hemen sonra İran, bu iki özerk cumhuriyetin varlığına güç kullanarak son verdi. SSCB’ye verilen imtiyaz da ülke içindeki milliyetçilerin ve İngiltere’nin baskısıyla 1947 yılında geçersiz kılındı.

Gönderi tarihi:

OPERASYON AJAX

 

Fakat tüm bu gelişmeler ülke içindeki milliyetçi muhalefeti güçlendirmişti. Giderek etkinliğini artıran Ulusal Cephe, 1951’de halkın büyük çoğunluluğunun da talebi olan petrolün ulusallaştırılması kararının Meclis’te kabul edilmesini sağladı. Bu karara karşı çıkan Başbakan Razmara’nın öldürülmesinin ardından çıkan ayaklanmadan sonra Şah, Ulusal Cephe’nin lideri Muhammed Musaddık’ı başbakanlığa getirmek zorunda kaldı. Batıda eğitim görmüş, bağımsızlıktan ve ulusal egemenlikten yana olan bir milliyetçiliği savunan Musaddık’ın ilk işi; petrolün ulusallaştırılması yönündeki kararı onaylamak oldu. Bu karar ve Musaddık’ın bağımsızlıkçı politikası İngiltere ve ABD’nin tepkisini çekmekteydi. Fakat bir süre sonra, başta Musaddık’a destek veren ulema, Muhammed Musaddık’ın Sovyetler’le yakınlaşmasından kaygılanarak hükümete verdikleri desteği geri çektiler ve Ulusal Cephe dağıldı. Tudeh Partisi ise Musaddık’ı desteklemeye devam etmekteydi. Bu durumdan rahatsız olan ordu içindeki bir grup CIA’in de desteğiyle bir darbe düzenlediler. 1953 yılında Şah, Musaddık’ı görevden almaya çalıştı fakat çıkan isyanın ardından ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Buna karşılık İngilizler ABD’yi Musaddık’ı devirmek için hazırlanan bir plana dahil olmaya davet etti ve 1953’te Başkan Dwight D. Eisenhower Operasyon Ajax’ın yapılmasını onayladı. Operasyon yapıldı ve Musaddık 19 Ağustos 1953’te tutuklandı. Şah ise kaçmış olduğu Roma’dan dönerek tekrar görevini devraldı. Bu gelişmelerin ardından İran petrollerinin işletilmesi için, % 50 hakkı İran’da olmak üzere çok uluslu bir konsorsiyum oluşturuldu.

 

Operasyon Ajax’tan sonra Muhammed Rıza Pehlevi’nin yönetimi giderek otokratikleşti. ABD’nin desteği ile Şah İran’ın altyapısını modernleştirirken kendisine muhalif bütün siyasi oluşumları istihbarat örgütü SAVAK aracılığıyla ezdi.

 

1953’te yaşanan olaylar İran’ın siyasal ve toplumsal yaşamı için bir dönüm noktası sayılabilir. Musaddık’ın devrilmesiyle sonuçlanan süreçte bölünen yalnızca uygar milliyetçi güçler olmadı. Tudeh Partisi’nde de kırılmalar yaşandı. Partiden kopan gençlik örgütünden silahlı mücadeleye başlayan Halkın Fedaileri ve Halkın Mücahitleri örgütleri doğdu. Bu örgütlerin de içinde yer aldığı İran sol hareketi, 1960’lı yıllarda kitlesel etkinlik gösterse de, sol hareketin giderek kitle hareketinden silahlı mücadeleye kaymasıyla toplumsal tabandaki etkisini yitirmiş oldu. Musaddık’ın iktidara gelmesinde de önemli rol oynayan işçi hareketi ise etkinliğini kaybetse de etkisini İslam Devrimi’ne kadar sürdürdü. Hatta devrimi başlatan, rafineri ve petrol işçilerinin grevi olacaktı.

 

TPAjax.jpg

Musaddık'ın tutuklandığı gün

19 Ağustos 1953'te çıkan olaylar

 

 

AK DEVRİM

 

Musaddık iktidarının sonundan İslam Devrimi’ne uzanan süreçte büyük önem taşıyan gelişmelerden biri Şah’ın 1962 yılında gündeme getirdiği “Ak Devrim” adını verdiği reform paketidir. Ülkede siyasi istikrarı sağlayan Şah Muhammed Rıza petrol gelirinin de yardımıyla sosyo-ekonomik yapıyı sarsıcı biçimde değiştirmekteydi. Bir yandan istihdam artıp, ücretler yükselirken sanayi toplumuna hızlı geçişin sancıları çok güçlü bir şekilde kendini hissettiriyordu. Köylerinden ayrılan milyonlarca topraksız köylü şehirlerin etrafındaki gecekondu bölgelerinde toplanmaktaydı. Bir yandan yeni üretim biçimlerine bağlı olarak ortaya çıkan bir sanayi burjuvazisi giderek zenginleşirken yoksul, işsiz ve umutsuz, ekonomik olduğu kadar siyasal olarak da dışlanmış milyonlar da büyük kentlerin dışında öfkeli bir muhalefetin koşullarını oluşturuyordu. 1953’ün şaşkınlığıyla bölünüp gücünü yitiren sol, bu kitlelerle ilişki kuramazken; ulemanın etkinliği giderek artmaktaydı.

 

Şah’ın modern kapitalizm yolunda ilerlemek için yürürlüğe koymaya çalıştığı reform ise çarşı, ya da bazargan adı verilen ve geleneksel olarak İran’ın siyasal, toplumsal yaşamında büyük önem taşıyan küçük ve orta sınıf esnafın, toprak sahiplerinin ve ulemanın tepkisini çekti. Toprak reformu, seçim reformu ve kadınlara oy hakkının tanınması, devlet işletmelerinin hisselerinin belirli oranda satılması gibi düzenlemeleri içeren Ak Devrim böylelikle tarıma dayalı ekonomiyi devre dışı bırakıp, toprak sahiplerini sanayi yatırımlarına yönelterek sağlam bir kapitalist ekonomik yapı kurmayı hedefliyordu. Ayrıca Şah’ın ulus inşa süreci için bir engel olarak gördüğü çarşı da bu şekilde tasfiye edilebilecekti. Yine bu hedef doğrultusunda eğitim, sağlık gibi alanlarda çeşitli düzenlemeler öngörülmekteydi. Bunun dış politikadaki yansımaları da İran’ın giderek bölgede ABD’nin jandarması rolüne soyunması şeklinde gerçekleşti. 1970’lerde petrol fiyatlarının aşırı artmasıyla bir yandan içerideki modernleşme hamlesini ve bir sanayi atılımını finanse eden İran, bir yandan da satın aldığı gelişmiş silahlarla askeri güç haline gelerek Basra Körfezi’ndeki askeri varlığını fiilen pekiştiriyordu.

 

Söz konusu reformların tehdit ettiği sınıflar ve kadınların oy hakkı başta olmak üzere bazı yeniliklere karşı çıkan ulemanın kurduğu ittifak, mutsuz yoksul kitlelerin öfkesiyle birleşerek Devrim’e ulaşan süreçte geri dönülmesi zor bir dönemecin aşılmasına neden oldu. Seçim reformuna ulemanın tepki göstermesiyle başlayan olaylar sonucunda pek çok kişi öldü. Bu olaylar sırasında, 1979 Devrimi’nin manevi önderi haline gelecek din adamı Ayetullah Humeyni de siyasal bir önder olarak sivrilmekteydi. Humeyni olaylardan sorumlu tutularak tutuklandı, 18 ay hapiste tutuldu. 1964’te bırakılmasından sonra Humeyni ABD hükümetini açıkça eleştirdi. Şah General Hasan Pakravan’ın yönlendirmesiyle Humeyni’yi sürgüne yolladı. Humeyni önce Türkiye’ye, sonra Irak’a, en sonunda ise Fransa’ya gitti. Sürgünde Şah’ı eleştirmeye devam etti.

Gönderi tarihi:

İRAN İSLAM DEVRİMİ

 

180px-Imam_Khomeini_in_Mehrabad.jpg

Devrimle birlikte İran'a dönen,

sürgündeki Ruhullah Humeyni.

 

 

İran İslam Devrimi , 1979 yılında İran'ın Muhammed Rıza Pehlevi liderliğindeki bir anayasal monarşiden, Ayetullah Ruhullah Humeyni yönetiminde İslam hukuku ve Şii mezhebi görüşlerini esas alan bir İslam cumhuriyetine dönüştüren hareketin adıdır.

 

Devrimin nedenleri Şah yönetiminin halk arasında popüler olmaması ve son zamanlarda Şah'ın özellikle ABD'li yetkililerle fazlaca içli dışlı olması idi. 1902 doğumlu Humeyni, ülke içindeki Batı nüfuzuna, Şah'ın politikalarına açıkça karşı çıktı ve İslam'ın uzlaşmaz bir şekilde devlet politikası olması gerektiğini belirtti. 1960'larda sürgüne gönderilen Humeyni önce Türkiye'de, sonra Irak'ta kaldı. 1978'de Saddam Hüseyin Humeyni'yi Irak'tan kovunca ABD tekeliyetinden çekinen Fransa ona sahip çıktı.

 

Humeyni devrimden önce Paris'te kaldı. 1 Şubat 1979'da İran'a milyonların katıldığı bir karşılamayla dönen Humeyni, cumhurbaşkanlığına getirildi ve ömür boyu devletin dini ve siyasi lideri olarak kaldı. Devrim sırasında ilk önce liberal, sol ve dini gruplar Şah'ı devirmek için birleşmiş, Şah'ın devrilmesinden sonra ise iktidara yükselen Ayetullah Humeyni, muhalif liderleri ve grupları ortadan kaldırmış veya sindirmiştir. Devrimin oluşum sürecinde rantiyeci devlet modelinin petrol krizleri sonucunda çökmesi etkili olmuştur. Muhammed Rıza Şah'ın İranın gereksinimleriyle örtüşmeyen tarım politikaları kırsaldan Tahran'a göçü hızlandırmış ve büyük kentlerde siyasi İslam'a yönelen bir alt sınıf yaratmıştır. İran Devrimi'nin oluşumunda Amerika'nın İnsan Hakları Politikası ivmeyi arttırıcı bir rol oynamıştır. Aydınlar yayınladıkları açık mektuplarla demokratikleşme isteklerini belirtirken, ABD'nin de bu süreçte Şah'a baskı yapacağını düşünmekteydiler. Devrim sürecinde farklı gruplar şahı devirme amacıyla birleşmiş, İslamcılar bu süreç içinde güçlenerek devrimi bir İslam Devrimi'ne dönüştürmüşlerdir. Bu devrimle ABD, Ortadoğu'daki müttefikini kaybetmiştir. İranlı radikal gruplar, ABD'nin Tahran Büyük Elçiliğini basarak, bir rehine krizi başlatmışlardır. Buna karşın ABD'nin, hepsi de İran'a komşu olan ülkelere bir şekilde askeri operasyonlar düzenleyip rejimlerini değiştirmesi, ABD'nin, Francis Fukuyama'nın 'En büyük rakip islam' tezi doğrultusunda hareket ettiğini gösterdiğini söyleyen yazarlar da vardır.

Gönderi tarihi:

İRAN-IRAK SAVAŞI

 

İran’ın ABD ile ilişkileri devrim sırasında hızla kötüleşti. 4 Kasım 1979’da bir grup İranlı öğrenci, ABD büyükelçiliğinin “casus yuvası” olduğunu iddia ederek elçilik personelini rehin aldı.Elçilik personelini 1953’te Muhammed Musaddık’a düzenlenen komplo gibi devrim hükümetine karşı halkı ayaklandırmaya çalışmakla suçladılar. Öğrenci liderleri Humeyni’den izin almadan elçiliği basmalarına rağmen Humeyni olayın başarıya ulaşması üzerine onları destekledi.İlk birkaç ay içinde kadın ve Afro Amerikalı rehineler salıverilse de, kalan elli iki rehine 444 gün bırakılmadı.

 

Öğrenciler rehineler karşılığı Şah’ın verilmesini istedi ancak 1980 yazında Şah’ın ölümü üzerine rehinelerin casusluk suçudan yargılanması talebi gündeme geldi. Jimmy Carter yönetimin müzakere çabaları veya Operasyon Kartal Pençesi kurtarma harekâtı başarıya ulaşamadı. Ancak 19 Ocak 1981 tarihinde Cezayir Bidirisi’ne istinaden rehinler bırakıldı.

 

Irak lideri Saddam Hüseyin kendisinin İran Devrimi’nin başlangıç aşamasında algıladığı dağınıklıktan ve İran’daki yönetimin Batılı hükümetler nezdinde itibar görmeyişinden üstünlük sağlamaya karar verdi. Devrim sırasında İran’ın güçlü ordusu dağıtılmıştı. Saddam Şah zamanından beri Irak’ın üzerinde hak iddia ettiği bölgelei ele geçirerek Irak’ın Basra Körfezine açılımını genişletme arzusu taşıyordu. Irak için en çok önem taşıyan Huzistan yalnızca Arap nüfusu açısından değil zengin petrol yatakları açısından da değerliydi. Aynı zamanda Ebu Musa ve Büyük ve Küçük Tunbs adaları da hedef haline gelmişti. Bu düşünceler içinde Hüseyin İran’a ani bir saldırı yapmayı ve başkent Tahran’a üç gün içinde ulaşmayı öngören bir plan yapmıştı. 22 Eylül 1980’de Irak ordusu savaşı başlatacak şekilde Huzistan’a girdi. Saldırı devrimci İran tarafından tamamen şaşkınlıkla karşılandı.

 

Saddam Hüseyin’in kuvvetleri 1982’ye kadar çeşitli ilerlemelerde bulunsa da İran kuvvetleri Irak kuvvetlerini tekrar Irak’a geri çekilmek zorunda bıraktı. Humeyni Irak’ın batı kısmında çoğunlukta olan Şii Arapların yer aldığı kesimde İslami devrimine taraftar bulmaya çalıştı. Savaş 1982’den sonra altı yıl daha devam etti. Humeyni’nin kendi ifadesi ile “bir tas dolusu zehri” içerek BM’in barış antlaşmasını kabul etmesiyle de savaş sona erdi. On binlerce İranlı sivil ve asker Irak kimyasal silah kullandığı için öldü. Irak’a silah satan ülkeler; Mısır, Basra Körfezi’nin Arap ülkeleri, Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı ülkeleri, (1983’ten itabaren) ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Brezilya ve (aynı zamanda İran’a silah satan) Çin. İran sekiz yıl içinde kimyasal silahlardan dolayı 100,000’den fazla kurban verdi.İran’ın toplam yaralısının 500,000 ile 1,000,000 arasında olduğu tahmin ediliyor. Tüm uluslar arası ajanslar savaş sırasında Saddam’ın İran’ın insan dalgası hücumları karşısında kimyasal silah kullandığını doğrularken İran’ın hiç kimyasal silah kullanmadığını teyit etmişlerdir.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.