Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 İSTANBUL Evin içinde bir oda, odada İstanbul Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm Çekmeğe başladı, oltada İstanbul Bu ne biçim su, bu nasıl şehir Şişede İstanbul, masada İstanbul Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım Nereye gidersen git, orada İstanbul. Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 BU ŞEHRİ BIRAKMAK Bu şehirde yağmur altında dolaşılır Limandaki mavnalara bakıp Şarkılar mırıldanılır geceleri. Bu şehrin sokakları çoktur, Binlerce insan gelir gider sokaklarında.. Her akşam çayımı getiren Ve bir Beyaz Rus olmasına rağmen Hoşuma giden garson kadın bu şehirdedir. Bu şehirdedir Valsler, foksrotlar altında Suman'dan, Bramsdan Parçalar çaldığı zaman donup Bana bakan ihtiyar piyanist. Doğduğum köye müşteri taşıyan Şirket vapurları bu şehirdedir. Hatıralarım bu şehirdedir. Sevdiklerim, Ölmüşlerimin mezarları. Bu şehirdedir işim gücüm, Ekmek param. Fakat bütün bunlara mukabil Yine budur başka bir şehirdeki Bir kadın yüzünden Bıraktığım şehir. Orhan Veli Kanık İSTANBUL'U DİNLİYORUM İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhanelerıyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geciyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Bir şey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum. Orhan Veli Kanık Alıntı
Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Aslında bu şiiri eklediğimi hatırlıyorum ama birde buraya ekleyeyim dedim izniniz olursa Istanbul ilk defa farkli geldi gözüme Oysaki senelerdir bildigim şehir Hergün havasini aldigim Taksim Kalabalik..milyonlarca yüz. Bir yanda seyyar saticilarin bagirtilari Bir yanda çiçekçiler rengarenk Otobüsler, taksiler Teybi son ses çalarak volta atan genç nesiller Bir köşesinde Istanbul tadinda giyinmiş yaşlilar Istiklal caddesi rengarenk kiyafetler, Üstten düşen kotlar,tek omuz açik bluzlar Yari et pazari olmuş, modanin vitrini sokaklar. Her köşesinde birilerini bekleyen kişiler. Ya da binbir telaş içinde koşan adimlar. Hep ayni temizlenmeyen gürültü kirliligi Konuşmalardan, klaksonlardan ,adimlardan oluşan ugultular. Hep ayni Istanbul işte. Binlerce adimlarin attigi yerde Bir duruş var Sessiz bir haykiriş var gölgede biliyorum Sade... Sadelige hasret bir kaç çehre. Yer Taksim Parkindaki meşhur çaybahçe Balkon kisminda bir agaç gölgesinde Anilarda dolaşir yüregim..herşey bahane Oysaki gerçekler var karşimda Tipki Istanbul gibi. Surlar içinde Istanbul Ben Istanbul içinde tutsak Şehir üzerinde bulutlar Ben Istanbul gölgesinde. Bir sogukluk kaplar tenleri Tenler ortada Bir sokak çocugunun gözlerinde direnişi Istanbul çökmek üzere şimdi. Anilar kaybolur sokaklarinda Sokaklar kalleş adimlar altinda Kimin eli kimin cebinde belli degil Herkes kendi dünyasinda bir kral Her kralin etrafinda soytarilar. Istanbul, çatirdayan dört duvar. Özlem duyar eski haline anilar Yaşli gözler, kirişan eller Yillar öncesini anlatirken diller Yaşanir gene tüm güzelligin Bir lale devri vardir resimlerde Kagithane güllük gülistanlik Bir Moda plaji civil civil Piyer Loti’de macun şekerleri Pamuk helvalar, köpük dondurmalar Istanbul.. ve… Arnavut kaldırımlar Oysa şimdi bak haline Herbir köşende batan hayatlar İstanbul, ***** şehir Dön artık eski güzelliğine Dön …geçmişteki sade günlerine Bak seni bekliyor yarinlar Sade yaşamin arzusunda olanlar. EY ISTANBUL…. Şahlanda canlansin resimlerdeki anilar. Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 EmiLY_pandora...arkadaşım.....hep beraber paylaşalım ıstanbul şiirlerini ..lütfen....ne güzel paylaşmak..şiir ler le sevgimizi... lütfennnn.....şair lerinide yazrsak çok sevinirler..dimi.....lütfennnnn..... Alıntı
Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 lütfennnn.....şair lerinide yazrsak çok sevinirler..dimi.....lütfennnnn..... Sizi sevindirmek isterdim elbette ama inanın şairini bilmiyorum bana da bir arkadaşım yollamıştı yoksa paylaşmayı isterdim sizlerle... Bu arada ilk yazdığınız şiir sizemi ait ? Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 8 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mart , 2006 İstanbul İstanbul Olalı Uzanıp Kanlıca’nın orta yerinde bi taşa Gözümün yaşını yüzdürdüm Hisar’a doğru Yapacak hiçbir şey yok gitmek istedi gitti Hem anlıyorum hem çok acı tek taraflı bitti Bi lodos lazım şimdi bana bi kürek Zulada birkaç şişe yakut yer gök kırmızı Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı Ah İstanbul İstanbul olalı Hiç görmedi böyle keder Geberiyorum aşkından Kalmadı bende gururdan eser Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik Bulunmadı ihanetin ilacı yürek koca bir karadelik Yapacak hiçbir şey yok gönül bu sevdi Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik Sezen Aksu Sizi sevindirmek isterdim elbette ama inanın şairini bilmiyorum bana da bir arkadaşım yollamıştı yoksa paylaşmayı isterdim sizlerle... Bu arada ilk yazdığınız şiir sizemi ait ? beni gerçekten çok sevindirdiniz...şiirinizle......beklerim başka şiirlerinizide.....paylaşalım lütfen.. özür dilerim.............banada arkadaşımdan gelmişti ...buldum kimin olduğunu.....Ümit Yaşar Oğuzcan....... Alıntı
Φ made in turkey! Gönderi tarihi: 8 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mart , 2006 istanbul taşı toprağı altın derler ama ben bi türlü göremedim o altın kısmını oldum olası ban hep itici gelmiştir....ama en iyi yaşamayı öğreneceğin yer diye düşünüyorum............. Alıntı
Φ Gece Yağmuru Gönderi tarihi: 8 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mart , 2006 Ben anlatmayayım be İstanbul seni Sen kendin anlat Galata Köprünü anlat İrili ufaklı canlı kanlı balık tutanları Karanlık köşelerinde büzülüp yatanları anlat Öte yakanı beri yakanı Yakasına kırmızı gül takanı Tarihin koynunda yatanı anlat Ben anlatmayayım be İstanbul seni Sen kendin anlat Eminönü'ndeki,Sirkeci'ndeki Mahmutpaşa'ndaki,Kapalı Çarşı'ndaki Mahşeri kalabalık ne yana gider,ne yana döner Kimi biner trenlere,nereye gider Kimi iner trenlerden dikilir kalır Niye kalır be İstanbul Sen anlat Boğaz hattına,Adalar'a giden vapurlar Kadıköy'e,Üsküdara giden vapurlar Kaç yolcu taşır Kaçı gençtir,kaçı ihtiyardır bunların Kaçı sevdalı,kaçı bahtı karalı Kaçı işli,kaçı işsiz,kaçı ayık,kaçı sarhoştur Kaçı umutlarını yitirmiştir bir yerlerde Kaçı umut yolculuğuna yeni çıkmaktadır Sen iyi bilirsin be İstanbul Sen anlat Ben anlatmayayım be İstanbul seni Sen kendin anlat Kaç babayiğidi un ufak ettin sokaklarında Kaç çocuğu ağlattın Kaç körpe kızı telef ettin Kaç delikanlıyı kirli meydanlarında Anasından doğduğuna pişman ettin Anlat be İstanbul Sen anlat Güvercinler doluşur cami avlularına Tabak tabak atılan yemlere üşüşür Bir hile sezdiler mi hemen kaçışır İnsanlar bağrışır İnsanlar çağrışır İnsanlar sarılmış birbirine ağlaşır da ağlaşır Niye ağlaşır be İstanbul Sen anlat Ben anlatmayayım be İstanbul seni Sen kendin anlat Taşın toprağın altın mıdır Yüreğin yufka mı,yoksa katı mıdır Nedir be İstanbul Sen anlat Niye sever seni insanlar Niye bağlanır kalır sana Niye ayrılamaz,niye ayrılmak istemez senden Ayrılsa da bir parçası sen de kalır Büyü mü edersin Ne edersin be İstanbul Sen anlat Ağacında ne öter Toprağında ne biter Fırınlarında pişen ekmekler kime yeter Yeter be İstanbul yeter Sen anlat Ben anlatmayayım be İstanbul seni Sen kendin anlat Anlat Hazır bir dinleyicin varken karşında Kaçırma Anlat Yazan: Nuh KENİŞ Alıntı
Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 9 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 9 Mart , 2006 İSTANBUL Evin içinde bir oda, odada İstanbul Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul . Şiirin yazarını bulmuşsunuz teşekkürler fakat Ümit yaşar oğuzcan değil ben arkadaşıma özelllikle sordum ve saolsun kırmadı buldu yazarı Arzu Altınçiçek miş.Ümit yaşar oğuzcan sizin ilk başta yazarını belirtmediğiniz şiirin sahibi Alıntı
Misafir şevval Gönderi tarihi: 9 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 9 Mart , 2006 İSTANBUL Salkım salkım tan yelleri estiğinde Mavi patiskaları yırtan gemilerinle Uzaktan seni düşünürüm İstanbul Binbir direkli Halicinde akşam Adalarında bahar Süleymaniyende güneş Hey sen güzelsin kavgamızın şehri Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde Bakışlarımda akşam karanlığın Kulaklarımda sesin İstanbul Ve uzaklardan Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul Plajlarında karaborsacılar Yağlı gövdelerini kuma sermiştir. Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında Balıkpazarında depoya kaçırılan fasulyanın Meyvesini birlikte devşirirler Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul Et tereyağı şeker Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde Yumurta masalıyla büyütülür çocukların Hürriyet yok Ekmek yok Hak yok Kolların ardından bağlandı Kesildi yolbaşların Haramilerin gayrısına yaşamak yok Almış dizginleri eline Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası Onların kemik yalayan dostları Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi Ve sen esnaf sen söyle sen memur sen entellektüel Ve sen Ve sen haktan bahseden Ortaköyün Cibalinin işçisi Seni öldürürler Seni sürerler Buhranlar senin sırtından geçiştirilir İpek şiltelerin istakozların ve ahmak selameti için Hakkında idam hükümleri verilir Haktan bahseden namuslu insanları Yağmurlu bir mart akşamı topladılar Karanlık mahzenlerinde şehrin Cellatlara gün doğdu Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır Bir kalem yazın vardır Dudaklarını yakan bir çift sözün vardır Söylenmez Haramiler kesmiş sokak başlarını Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi baskı makinesi Haramilerin elinde Ve mahzenlerinde insanlar bekler Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer Bebeklerin hasreti içlerinde gömülü Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul Bulutların ardında damla damla sesler Gülen çehreleri ve cesaretleriyle Arkadaşlar çıktı karşıma Dindi şakalarımın ağrısı Bir kadın yoldaş tanırdım Bir kardeş karısı Hasta ciğerlerini taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında Gebeliğin dokuzuncu ayında Aç kurtların varoşlara saldırdığı Tipili bir gece yarısı Sırtında çok uzak bir köyden indirdi Otuzbeş kiloluk sırrımızı Zafer kanlı zafer kıpkırmızı Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul Bekle bizi Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla Mavi denizlerine yaslanmış Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle Ve bir kuruşa Yenihayat satan Tophanenin karanlık sokaklarında Koyunkoyuna yatan Kirli çocuklarınla bekle bizi Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi Bekle dinamiti tarihin Bekle yumruklarımız Haramilerin saltanıtını yıksın Bekle o günler gelsin İstanbul bekle Sen bize layıksın Vedat TÜRKALİ Alıntı
Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 9 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 9 Mart , 2006 İstanbul Işık Işık istanbul rüzgâr rüzgâr sevdiğim kâh bir lodos, denizlerden esen ılık mı ılık kâh ustura gibi deli bir poyraz bırak saçlarını rüzgârlarına istanbulun bu şehirde aşksız ve rüzgârsız yaşanmaz istanbul bulut bulut sevdiğim kimi beyaz mı beyaz ince, tül gibi kimi katran misali kara bulutları da insanlarına benzer istanbulun inanma sevdiğim, inanma bulutlara istanbul yağmur yağmur sevdiğim kah ince ince kah bardaktan boşanırcasına hele bir yağmur yağmaya görsün ölürcesine yaşanır bu şehirde sevdiğim ve yaşanırcasına ölünür istanbul deniz deniz sevdiğim bir çakır mavi bir camgöbeği tuzlu su üstünde irili ufaklı tekneler kayıklar, yelkenliler, mavnalar kalleştir denizleri istanbulun sevdiğim istanbul kadar istanbul kadeh kadeh sevdiğim içtikçe içesi gelir insanın sarhoşluğu tutuşup yanmaya benzer ve bir gölgedir yalnızlık meyhanelerinde seninle dolaşır, seninle gezer Ümit Yaşar Oğuzcan Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 10 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 10 Mart , 2006 Sen İstanbul’u Bilmezsin Sen İstanbul’u bilmezsin a çocuk Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi Resimlerden tanırsın asma köprüleri, Camileri, çeşmeleri Şarkılardan: Çamlıca ’yı, Kanlıca’ yı, Boğaziçi’ni İstanbul’da yağmur nasıl yağar sicim sicim Nasıl sele dönüşür caddelerde Nasıl çiğnenir ayaklar altında kar Umut umut... Bilemezsin Bilemezsin denizin sarı-yeşil, mavi-mor rengini Hele, bir de vurdu mu lodos Azdı mı köpük köpük dalgalar Tanıyamazsın martıların sesini Sen Beyoğlu’nu bilmezsin a çocuk Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi Tarihi, vitrinlerinde sergiler gibidir O Bir renk cümbüşüdür Bir insan seli, akar gider Arka sokaklarda yaşananları gizlercesine Sır perdesi Örtünce cibinlik gibi karabasan gece yürekleri Bir yerde birilerinin sızlar gözbebekleri Yitirilmiş gençlik midir Gelinlik midir O da bilmez ki! Kimse sordu mu acaba İlk aşkı kimdi Ya da Yaşayabildi mi! Sen İstanbul’u bilmezsin a çocuk Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi Ayağında delik deşik ayakkabısı bir çocuk, çorapsız Sırtı donmuş, tek gömlek, kazaksız, hırkasız Kim bilir, hangi han kapısında sabahladı kaç gece Ya da, hangi köprünün altında, rüzgarla koyun koyuna Bilemez sorsan Son yemeği hangi öğündü, neydi, kiminle Ve en son sarılışı anasına ne zamandı, şefkatle Kimse sordu mu acaba ilk oyuncağı neydi Tinerden önce Ya da, neydi aradığı! Sen İstanbul’u bilmezsin a çocuk Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi Umutların, nasıl bir gecede kondu ’ya döndüğünü Ve bir sabahın seherinde nasıl yıkıldığını gözyaşlarıyla Bilemezsin gökdelenlerde kimler yaşar ne yapar Caddelerde bu koşturmaca niye, nereye Açılan pankartlarda ne yazar üniversiteli Ne ister memuru, işçisi, emeklisi, işsizi Sen İstanbul’u bilmezsin çocuk Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi Bir büyük düştür İstanbul Bir büyük tiyatro sahnesi Taşı, toprağı, altın oldu mu, bilemem ama Umutlar, çoğu kez, ayaklar altında ezildi Sen İstanbul’u bilmezsin a çocuk Hiç yaşamadın ki burada dört mevsimi... Nurten Altınok istanbul taşı toprağı altın derler ama ben bi türlü göremedim o altın kısmını oldum olası ban hep itici gelmiştir....ama en iyi yaşamayı öğreneceğin yer diye düşünüyorum............. arkadaşım.......diyorlarmış öyle...yaşamı öğrenebiliriz heryerde, görebilirsek gerçekleri,sadece bakmadan...sen yönetmelisin yaşamı.seni yönetmesine izin vermeden......haklısın itici geliyor banada 34 yıllık istanbullu olarak...yaşanacak yer değil artık.... Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 13 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 13 Mart , 2006 İstanbul Acılar Kraliçesi İstanbul ey İstanbul ey Ey acıların gözyaşlarının kraliçesi İstanbul ey İstanbul ey Ey bozgunların garip çiçeği Bu akşam yemin ettim Seni bir daha öpmemek için Benki bütün duvarlarını, afişlerle donatıp Yumruğumla kanatmıştım Rezil bir aşktı Bütün arkadaşları miting alanlarında Ve mezarlıklarda bırakmıştım İstanbul ey İstanbul ey Acılar kraliçesi Umudun ve direncin yorgun anası Ve ey çıldırmak üzere olmanın çamurlu ikonası Tırnaklarım kopuyor, Görmüyormusun Bir benmiyim kapılarını şaşıran her yokuşun başında Bir benmiyim ekmek arasına canına doğrayıp doğrayıp yutan Bir kedi bile sağarken yüreğini Telaş içerisinde yavrusuna Ey acımasız acuze! utan şu türbelerinden Minarelerinden utan İstanbul ey İstanbul ey Acılar kraliçesi Savaşın ve bozgunların gariban çiçeği Ve ey teslimiyete düşmenin o hazin gerçeği Bayraklarım kanıyor, Sormuyormusun Kadınlarınki; Omuzları hicran, saçları ihanet sarısı Çocuklarınki; Yağmur emiyor yıkılası kaldırımlarından En ücra genlerime, alyuvarlarıma, Kılcal damarlarıma, ruhuma kadar.Bıktım İliklerime, gömlek ceplerime kadar sızan Bu Allahsız yağmurundan İstanbul ey İstanbul ey Acılar kraliçesi İhtişamın ve sefaletin çaresiz bacısı Ve ey çürümenin yok olmanın amansız sancısı Ciğerlerim çatlıyor, Duymuyormusun Hangi pencerene çıksam O salya sümük pezevenk suratları Hangi caddene dökülsem O şangur şungur düş kırıkları Bütün bu ezginler, tükenenler, yerlere serilenler, tutunamayanlar Sarsmıyormu seni hiç Bunca infilak Bunca isyan çığlıkları İstanbul ey İstanbul ey Acılar kraliçesi Aldanışların ve hüznün yalancı tanrıçası Ve ey ruhu kirlenmiş gecelerin cilveli yosması İntihar anı geldi, beni öpmüyormusun, Ağlamak istemiyorum, yenildim sana Hikayenin özeti bu Bir istimlak gibi ödedim ve çiğneyip geçtin maceramı Şimdi ben suçlarımı didikleyen bu martı sürüsüyle Şimdi ben hangi şehirde soğulturum zonklayıp duran bu yaramı İstanbul ey İstanbul ey Acılar kraliçesi İhanetin ve ihbarların arkadan dolaşan bıçağı Ve ey ödeşmelerin, yüzleşmelerin, erkekçe vuruşmaların kaçağı Beni harcadın ulan! Beni sattın Utanmıyormusun Yusuf Hayaloğlu Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 18 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 18 Mart , 2006 ***Bir Sen, Bir İstanbul*** Bir İstanbul vardı mazide. Bir sen vardın İstanbulda, Sanırdım ki ecelsiz... Kızkulesinde bir sen vardın, Boğazdan esen meltem yalardı saçlarını Tarifsiz... Mutlanırdım varlığınla Bedelsiz... Bir sen vardın İstanbulda. Bir sen vardın İstanbul gibi Tek ve eşsiz... Bir İstanbul boşaldı gidişinle. Bir İstanbul kaldı anlamsız Ve kimsesiz. Kızkulesi gömüldü sulara, Senden habersiz. Bir İstanbul gözyaşı döktü boğaza, Sedasız, sessiz. Bir ben vardım arayıp bulamayan, Çaresiz... Bir aşk yok oldu, boğazın sularında Sebepsiz. Bir istanbul gömüldü anılara Kefensiz... Bir sen kalmadın İstanbulda, Bir İstanbul kalmadı bende. Bir ben ümitsiz... Bir ben çaresiz... Bir ben sensiz... (05 ARALIK 2004 - Turan Orak Alıntı
Φ İNTERLOCK Gönderi tarihi: 19 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 19 Mart , 2006 DER VASF-I STAYİŞ-İ İSTANBUL İstanbul şehri içre serseri gezüp sema vü deryayı seyr ü temaşa eyledim Belki mahzun gönlümüz şad Gamlı hatırımız abad olur dedim Baktım şöyle evleri var Tarz-ı kadim kargir bina ahşap bina Tarz-ı cedid beton bina uzanır Yolları var kaldırımdır parke asfalt dolanır Sakinleri kafir olmuş islam olmuş ne çıkar Hepsi insan hepsi cana yakındır Ben ol şehre hayran oldum tutuldum Zira İstanbul büyüktür Beyoğlu derler bir yer vardır gelüp durduk Yeri güzel halkı güzel nimeti bol Dilberleri nazlı nazlı civan civan alüfte Aşık olmak adet olmuştur Rum kızına Bir kavim ki ondan gelür pir-i mugan muğbece Sual ettik bu nimetler yenilir içilir mi Bunda bu sorulmaz dendi Rakı dosttur oturuldu sofraya Zira dostlar büyüktür Düdük çaldı iskelede bir adem Gemiciler seren çeküb salya demir ettiler Bir ağızdan şarkı söyler Ol reisler çımacılar uşaklar ve tayfalar Ben duyarım derya duyar Mavi sular içre kayar bir gemi Yolcusu var şarkısı var kömürü ve dumanı Zira derya büyüktür Eyüp Sultan derler ana Sütunlar üzre kurşun kubbeler durur Sela verir minarede ters kasketli birisi Güvercinler dem çeker Yüz sürülür Eyüp Pirin kabrine Bir mezarlık sıra sıra serviler Tabut ardı cemaat Bu yaşama bu ölüm Zira insan büyüktür. Mehmed Kemal Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 19 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 19 Mart , 2006 Istanbul neresidir bu istanbul yeri yurdu belli degil Oğuzkan Bölükbaşı Alıntı
Φ deli gül Gönderi tarihi: 20 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2006 İstanbul Ağrısı kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kayarken şangur şungur ayaklarımın dibine dökülen sen eğer yine istanbul'san yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim pançak pançak şiirler tüküreceğim demek yine ben limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları mavi asfaltlara çökmüş diz bağlıyor eğer sen yine istanbul'san kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp intihar dumanları içindeki haydarpaşa'dan anadolu üstlerine bakıp bakıp ağlıyan sen eğer yine istanbul'san aldanmıyorsam yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine senin emrindeyim utanmasam gözlerimi damla damla kadehime damlatarak kendimi yani şu bildiğin attilâ ilhan'ı zehirleyebilirim sonbahar karanlıkları tuttu tutacak tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler uykusuz dalgalanıyor ulan istanbul sen misin senin ellerin mi bu eller ulan bu gemiler senin gemilerin mi minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında liman liman götüren ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor antenlerinden neden peki istanbul ya ben ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas ya benim kahrım ya senin ağrın ağır kabaranlarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın çaresiz zehirler kusan çılgın bir yılan gibi burgu burgu içime boşalttığın o senin ağrın o senin eğer sen yine istanbul'san yanılmıyorsam koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine satır satır okumak istediğim sen eğer yine istanbul'san eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim ulan yine sen kazandınistanbul sen kazandın ben yenildim kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine emrindeyim ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam hiçbir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa yanılmıyorsam sen eğer yine istanbul'san senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir ulan bunu sen de bilirsin istanbul kaç kere yazdım kimbilir kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 eylül'ünde birader mırç ve ben sokaklarında mohikanlar gibi ateşler yaktık sana taptık ulan unuttun mu sana taptık Atilla İlhan sevgiler. Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 20 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2006 Gözlerin İstanbul Oluyor Birden Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden. Martılar konuyor omuzlarıma, Gözlerin İstanbul oluyor birden. Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen Durgun sular gibi azalacağım Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen. Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince Yalnız gözlerime bak diyeceksin. Ellerim usulca ellerine değince Kaybolup gideceksin Bir elim seni çizecek bütün pencerelere Bir elim seni silecek. Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere Senin için yeni baştan can kesilecek. Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde Sonra seni kaybetmek hemen her yerde Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak Yapayalnız kalmak iskelelerde. Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden. Martılar konuyor omuzlarıma, Gözlerin İstanbul oluyor birden. Yavuz Bülent Bakiler Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 22 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 22 Mart , 2006 Sevgilim İstanbul Yağmur, Bir avuç bulutla Şehri yıkarken, Ellerime bir kelebek kondu İstanbul kadar Aziz... Gökyüzü genişledi, Yalnızlığım zamansızdı. Bin yılların Özlemini içtim Terk edilmiş kaldırımlarda. .......... .......... Deral Baran Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 23 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 23 Mart , 2006 İstanbul'da Yine sabah oluyor İstanbul'da Taze pişmiş ekmek kokusunda Balık kokusunda Yine akşam oluyor Taze pişmiş ekmek kokusunda Balık kokusunda Deniz yine Bir acayip alaca İstanbul'da Hikmet Kabacaoğlu Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 2 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 2 Nisan , 2006 İstanbul`da Senle olmak İstanbul bir başka güzel Sen bir başka güzelsin. İstanbul`a kavuştum. Sana kavuşamadım. İstanbul kıyılarında dolaşırken; Saçına dokunamadım. Gökyüzüne baktığımda; İstanbul`un mavi sularla birleştiğinde; Sen yoktun yanımda Bakamadım mavi gözlerine... Tarih kokan caddelerinde, Eğlence dolu İstiklal`inde dolaşırken; Sen yoktun yanımda Tutamadım ellerini... Çay içerken; Kadıköy`de, Üsküdar`da Bakarken Eminönü`ne Yalnızlığımı gördüm Kız kulesinde... Ortaköy`de, Beşiktaş`da Dolaşırken; dalgalarla Uzanmışım Bebeğe... Ninni söyler bir şarkıcı, bir şair Kulaklarım ise; Senin sesini arar bu cümbüş içinde... Gözlerimi kapatıp, Dolaşırken içimde; Öpmek istedim. O öpülesi dudaklarını İşte o zaman; Bir başka güzel İstanbul Senle birlikte...... Murat Akbas Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 6 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 6 Nisan , 2006 Canım İstanbul Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. İstanbul benim canim; Vatanim da vatanim... İstanbul, İstanbul... Tarihin gözleri var, surlarda delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare? Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet... O manayı bul da bul! İlle İstanbul’da bul! İstanbul, İstanbul... Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tambur gibi mi, uda gibi mi? Cumbalı odalarda inletir katibi mi... Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul... Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler! Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler... Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar... Gecesi sümbül kokan Türkçe’si bülbül kokan, İstanbul, İstanbul... Necip Fazıl Kısakürek Alıntı
Φ serhanisa Gönderi tarihi: 6 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 6 Nisan , 2006 Önümden çekilirsen İstanbul görünecek Nerede olduğumu bileceğim Sisler utanacak eğilecek Ağzının ucundan öpeceğim Saçına kalbimi takacağım Avucunda bir şiir büyüyecek Nerede olduğumu bileceğim Bu çıplak geceler yok mu Bu plak böyle ağlamıyor mu Camları kırmak içten değil Delirecek miyim neyim Kirpiklerimden mısra dökülüyor Kenya'da Simsiyah yalnızım Yoksul şilepte gemiciyim Malezya'da yük bekliyorum Önümden çekilirsen İstanbul görünecek Nerede olduğumu bileceğim Gözlerini söndürme muhtacım Ben senin aydınlığına muhtacım Yepyeni bir ilkbahar harcayıp Bir yaz boğup sonbahar harcayıp Rüzgar gülünü arayacağım Oran'da Pernonbuck'da Tombuktu'da Vinçler yine akşamları indirecekler Yine karanlığa bulaşacağım Gözlerin rüzgarda savrulacak İkimiz iki sap buğday olsak Sen benim olsan ben senin olsam Bir gece vakti aklına gelsem Uykunu tutsam bırakmasam Seni kucaklasam,kucaklasam Birbirimizin kalbini dinlesek Dünyanın kalbini dinlesek Büyük ateşler yaksalar İki güvercin uçursalar Nerede olduğumuzu bilsek.. Üzgünüm yazarını bilemiyorum. Eski hatıralarımdan kalma bir şiir. 1996 İstanbul'dan ilk kaçışım.16 yaşında Antalya sahilinden Babama beni alıp İstanbul'a getirmesi için ağladım. Yapamadım... 1997 Hayat çok ağırdi. Alkolik baba. felçli babaanne, astım hastası anne, dayanamadım yine. Üniversite okuma bahanesi ile Ankar'ya gittim. 4 yıl boyunca her haftasonu İstanbul'a kaçtım. Taksim Odakule'de Tinecilerle sabahladım yeri geldi. İstanbulsuz yapamadım. 2000 İstanbul'a Müthiş dönüş...Bir daha ayrılamayacağımı anladım. Hele Taksim, İstiklal caddesi, odakule, Tünel'in orası ve karaköye inen yokuş..Asla ama asla vazgeçemem bu şehirden... Alıntı
Misafir ErdalAktaş Gönderi tarihi: 7 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 7 Nisan , 2006 istanbul aşığı arkadaşım....ne güzel yazmışsın.... şiir in yazarı......ATTİLA İLHAN....... Alıntı
Φ günışığı Gönderi tarihi: 8 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 8 Nisan , 2006 BU SABAH YAĞMUR VAR İSTANBULDA... GÖZLERİM DOLU DOLU OLUYOR BİLİNMEZ NİYE... ANNE SÖZÜ DİNLER GİBİ MASUM, AĞLADIM BU SABAH... GÜNLER DAYANILMAZ OLDU SEN YANIMDA OLMAYINCA... ŞARKILAR MAHSUN OLDU ONLAR BİLE AĞLADILAR. ŞARKILARDA DÜŞÜNMEK SENİ BANA GETİRMEZKİ MFÖ... İstanbul için şunu söyleyebilirim "gezdim iklim iklim geldim sana, baştan çıktım bu nasıl coğrafya ! " gerçekten İstanbul bambaşka bir yer.Gerçi ben hep gezme amaçlı geldim.yani orda kış hiç yaşamadım..zorluklarını da tahmin ediyorum...Ama yinede çok sevdim ben İstanbul'u ya... " KALBİM İSTANBULDA KALDI" Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.