Φ _asi_ Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2009 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2009 HALK EDEBİYATI ERZURUM ATASÖZLERİ Atasözleri, bir fikri, bir öğüdü mecaz yolu ile kısa ve kesin olarak anlatan, eskiden beri söylene gelmiş veciz sözlerdir. Asıl atasözleri yanında, fıkra türünde söylenmiş olanlar da vardır. Bunlar, çok kısıtlanmış hikâye yapısındadırlar. Karşılıklı konuşmayı belirten İki simetrik yan cümleyi içine alırlar. Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi genellikle geçmiş zamanla kullanılır: Erzurum ve çevresi atasözleri bakımından zengin bir potansiyele sahiptir. Yöreden derlediğimiz bazı atasözlerini veriyoruz: Aç koyarsan hırsız olur, çok söylersen yüzsüz Aç tavuk rüyasında darı görürmüş Ağacı kurt öldürür, insanı dert Ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz Akıllı düşünene kadar deli oğlunu evermiş Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir Alışmış kudurmuştan beterdir Allah dağına bakar kar verir Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste Araz (Araş) akar, göz bakar Arsız neden arlanır, çulda giyse sallanır Asıl azmaz Aslını yitiren haramzadedir Aş taşınca kepçeye paha biçilmez At binenin, kılıç kuşananındır Ateşle barut bir arada bulunmaz Ateş olmayan yerde duman çıkmaz Atın ölümü arpadan olsun Ava giden avlanır Avcı avında yolcu yolunda gerek Avrat vardır arpa unundan aş yapar, avrat vardır dolu ambarı boş yapar Az tamah çok ziyan, getirir Balık baştan kokar Başa gelen çekilir Başı bezeklinin aşı tezekli olur Ben ağa sen ağa inekleri kim sağa Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından Benim için şap da bir şekerde Besle kargayı oysun gözünü Bir eli yağda bir eli balda Bir ye bin şükret Borcun yoksa kefil ol. vaktin çoksa şahit ol Boş çuval dik durmaz Büyük lokma ye, büyük söz söyleme Bugünün işini yarına bırakma Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir Buz üstüne bina yapılmaz Can boğazdan geçer Can çıkmadan huy çıkmaz Cömertsin der, maldan ederler. Yiğitsin der candan Çağrılan yere erinme, çağırmayan yere görünme Çarşıda mum yok korun (körün) talaşına (telâşına) Çıra, dibine ışık vermez Çok segirden (koşan) tez yorulur Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin Çöreğinde çiği olan gocunur Çürük tahta mıhi (çivi] tutmaz Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar Davacısı kadı olanın, yardımcısı Allah olsun Davulun sesi uzaktan hoş gelir Deli dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun Delik büyük, yama küçük Deliye hergün bayram Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş Demiri nem çürütür, insanı gam Deveye diken lazım boynunu uzatsın Dilin kemiği yok Dinsizin hakkından imansız gel Dünya malı dünyada kalır Dünya yansa bir horum bağ otu yanmaz Düşmez kalkmaz bir Allah'tır Ecel geldi cihana, bas ağrısı mahane Eceli gelen keçi çobanın değneğine sıçrar Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste Elin ağzı torba değil ki çekip bûzesin El mi yaman, bey mi? Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz El kazanı ile aş kaynamaz El yarası onulur, dil yarası onulmaz Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez Eşek çamura batanca yol gösteren çok olur Et tırnaktan ayrılmaz Ev alma komşu al Ev danası öküz olmaz Evdeki hesap çarşıya uymaz Evli evinde, köylü, köyünde gerek Fazla mal, göz çıkarmaz Felek kimine kürk giydirir, kimine yelek Fukaranın ahı, tahttan İndirir şahı Gelen gideni aratır Gelin ata binmiş, "ya kısmet demiş '' Geven ne ki gölgesi ne ola Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur Gün doğar, âlem görür Gün doğmadan neler olur Güneş balçıkla sıvanmaz Güvenme varlığa, düşersin darlığa Güzelin basından çile eksik olmaz Güzün gelişi yazdan bellidir Hamama giden terler Harman yel ile düğün el ile olur Hazıra dağlar dayanmaz Her horoz kendi çöplüğünde öter Her kuşun eti yenmez Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar Hırsız evden olunca, öküz bacadan çıkar Hırsıza beyler borçludur İmam evinde aş ölü gözünde yaş bulunmaz İnsani arkadaşı azdırır İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur İnek öldü şab kesildi dana öldü hep kesildi İnsanın yere bakanından suyun durgun akanından kork İnsanoğlu kanatsız kuştur İsli kazanın yanında durma sana da is bulaşır İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü Kara İşten artmaz, dişten arta İyi dost kara günde belli olur İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir Kabahat da gizli ibadet de Kabahat samur kürk olsa, kimse üzerine almaz Kabul olunmayacak duaya amin denilmez Kadı ekmeğini karınca yemez Kadı kızında bile kusur bulunur Kalp kalbe karşıdır Kalpten kalbe yol vardır Kara haber tez duyulur Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yere kucaklamış Kârını bilmeyen kasap, elinde kalır masat Kaş İle göz, gerisi söz Kaynayan kazan kapak tutmaz Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez Kazma kuyunu, kazarlar kuyunu Kediye ciğer emanet edilmez Komşu komşuya bakar canını ateşe yakar ERZURUM BİLMECELERİ Erzurum'da bilmeceye "mesel" denir. Eskiden uzun kış gecelerinde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yerlerde toplanır, eğlenir, birbirlerine hikaye anlatır, mesel sorar, yüzük oyunu oynarlardı. Erkekler veya bayanlar arasında "herfene" düzenlendiği de olurdu. Herfene yapıldığı gün; her ev kendisine verilen yemeği yapar, akşam üzeri toplantı yerine gidilirdi. Yemekler yenir, çaylar-kahveler içilir, daha sonra buğdaydan yapılan kavurga gibi yiyecekler ortaya çıkartılırdı. Herfene sonunda yapılan eğlencelerden en çok ilgi çekenlerin başında yörede "mesel" denilen bilmecelerin sorulması gelirdi. Bilmece sorulmasının bir usulü vardı. Bilmeceyi soran karşısındakine "bil bakalım" dedikten sonra bir düşünme ve çözme zamanı bırakırdı. Cevap vermekte güçlük çeken, birtakım ip uçlan İster, Bunun için karşı sorular yöneltirdi. "Canlı mı, cansız mı?" "Yenilir mi, içilir mi?" gibi sorulara karşılık bilmececi "yenilir" veya "İçilir" diye açıklamalarda bulunurdu. Bu açıklamalarla çözüme gidilmezse "satın alınır mı. alınmaz mı?", "canlı mı, cansız mı?" gibi farklı sorular sorulabilirdi. Bazen de topluluk iki gruba ayrılarak karşılıklı sorular sorar, cevap beklerler. Bu durumda yenilen taraf, yenen tarafa ziyafet vermek zorunda kalırdı. Sayıları oldukça kabarık olan Erzurum bilmecelerinin bir bölümünü veriyoruz: Ak tavuk suya dalar (Pirinç) Geldi bişe konak oldu (Çadır) Ateşi yakar, pekmezi akar (Çıra) Atlayarak yürür, patlayarak ölür (Pire) Atlı kantar, et tartar (Küpe) Beti giderim o gider (Gölge) Bir küçücük mil taşı dolanır dağı taşı (Göz) Bir yerinden girilir, üç yerinden çıkılır (Gömlek) Biz biz idik, Otuziki kız idik, Ezildik, büzüldük Bir duvara dizildik (Dişlerimiz) Canlı gider, cansız kovalar (Araba) Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin iane (Nar) Çarşıdan alınmaz, mendile konulmaz, tadına doyulmaz (Uyku) Çıngıllı hamam Kurnası tamam Bir gelin aldım Babası imam (Saat) Dalda durur, elde durmaz (Kuş) Dam üstünde kalaylı tas (Ay) Derisi var, kanı yok (Körük) Elde yapılır, ette asılır (Küpe) Ey melez melez Tandır başına gelemez Gelse geri dönmez, Kayadır, taştır, Bunu bilmeyenin Avradı boş olur (Elmas) Gece gider üşümez, Gündüz gider üşenmez, Beline kuşak kuşanmaz (Nehir) Her eve anahtarsız girer (Rüzgar) Hey ne idim ne idim, Samur kürklü bey idim, Felek bent şaşırttı, Kızgın küle düşürdü (Kestane) İçi ateş. dışı taş biri kuru, biri yaş (Dünya) İki arkadaş birbirini kovalar (Gece-Gündüz) İki merek, bir direk (Burun) Kara kaşık, duvara yapışık (Kırlangıç) Karanlık kapının kurdu, Vurdu kapıyı kırdı, Biri içeri girdi İkisi kapıda durdu (Hırsız) Küçük mezar Dünyayı gezer (Ayakkabı) Mavi atlas İğne batmaz makas kesmez terzi biçmez (Gökyüzü) Min min minare, Dibi daire, Yüzbin çiçek Bir lale (Ay, gök, yıldızlar) Ninenin etekleri, Süpürür sokakları Onay yatar İki ay Kalkar Feneri yakar (Ateş Böceği) O odanın içinde Oda onun içinde (Ayna) Üstü çayır biçerem Altı göze içerem (Koyun) ERZURUM FIKRALARI ... Sözlü geleneğin en çok sevilen türlerinden biri olan fıkralar, Erzurum halkı arasında büyük ilgi görmekte, günlük hayatta örneklerine sık sık rastlanılmaktadır. Erzurum'da çay çok içilir. Bunun için çay içilirken saorulmaz, vücut ısınıncaya ve çayın rengi duruluncaya kadar içilmeye devam edilir. Şu tekerleme çay için söylenmiştir: Çay nedir, say nedir Çaya bak, göğe bak Erzurum'da insan kış mevsiminde hastalanırsa; hastalığı da ciddi değilse eş dost şakayla şöyle diyebilir: "Allah aşkına kış günü başımıza iş çıkarma, bu ayazda mezar nasıl açılır? Seni gömelim derken biz ayazda donacağız.” Erzurumlu zengin üşümemek için bir hamal yükü kadar giyinmek zorundadır. Fakir ise; üşümemek için sıcak bir yer bulmak üzere rahvan bir at gibi koşmalıdır. Bundan dolayı Erzurum'un zenginlerine "hamal", fakirlerine "rahvan at" denir. "Erzurum'da bir üvey ana, görücü gelenler görmesinler diye üvey kızını tandıra sokar, görücüler gidince çıkarırmış. Kız bakmış olacak gibi değil, görücülere seslenmiş: "Fatma bacı tandırda, ayakları külvede” Erzurumlu bir anne üçü de peltek olan kızlarına görücü yanında konuşmamalarını tembihler. Aksilik bu ya, bir köpek girip peynir tulumunu yalamaya başlar. Büyük kız feryad eder: "İt tuluğu laladi!" Ortanca işe karışır: "söylemeseydin lolurdi?" Kızların en akıllısı olan küçüğü de: "Onun dilleri öblüidir dulamaz" deyince, görücüler bir bahane ile kalkıp giderler. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.