Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Türkiye, Kürt meselesini demokrasiyle çözmemek için direnirken korkunç olaylar yaşandı. Devlet, en azından devletin bir bölümü, hukukun dışına savruldu. Yasa tanımazlık, zamanla ‘rutin’ bir davranış biçimine dönüştü. Rahatça adam öldürmeye, haraç almaya, işkence yapmaya başladılar. Hesabını kimse sormadı. Devlet görevlileri uyuşturucuya alışır gibi alıştı yasasızlığa. Hatta neredeyse, yasasızlık devlet olmanın bir ölçüsü gibi gözüktü onlara. Şimdi devlet, yeniden kendini düzeltmeye çalışıyor ve zorlanıyor. Üstü örtülen olayların üstü açılıyor. Altından korkunç şeyler çıkıyor. Bir zamanlar cinayetlere, işkencelere, haraçlara tanık olmuş olan itirafçı Abdülkadir Aygan da o dönemi iyi bilenlerden. Aygan, bildiklerini anlatıyor şimdi. Onun cinayet işlemesine ses çıkarmayan medya, Aygan cinayetleri anlatmaya başlayınca ona “alçak” diyor. Bu konuşmada, Türkiye’nin, özellikle Güneydoğu’nun neler yaşadığını, devletin ne hale geldiğini, güç hesaplarını ve hesaplaşmalarını, kaç insanın JİTEM hücrelerinde boğdurulduğunu, yollarda kurşuna dizildiğini, tarlalarda yakıldığını, okuyacaksınız.

 

* * *

1. BÖLÜM

 

Kaç yıl PKK’da kaldınız?

 

1975 yılından 1985’e kadar on yıl kaldım. PKK’yla ilişkim Adana Meslek Lisesi’nde öğrenciyken başladı ve 1977’de okulu bıraktıktan sonra da devam etti.

 

Dağa mı gittiniz?

 

Ben Türkiye’de dağa gitmedim. Kuzey Irak denilen Güney Kürdistan’da üç yıl bütün PKK kamplarında kaldım. Kuryelik ve kılavuzluk yapıyordum. PKK’nın liderlerinden Duran Kalkan’la kampların sorumluları arasındaki önemli yazışmaları, pusulaları getirip götürüyordum. Köylerden kamplara erzak taşıyordum. Bir grubu bir kamptan diğerine götürüyordum. 1984’teki Şemdinli Eruh baskınında Mahzun Korkmaz kampındaki grubu ben Türkiye sınırına götürdüm. İçeri girdiler ve baskını yaptılar.

 

PKK’nın ilk baskını bu. Peki, sonra JİTEM’e (Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele) nasıl katıldınız?

 

1985’te PKK’dan ayrıldım. Örgüt içi infazlardan bunalmıştım. Bardağı son taşıran damla da bir mezraya yapılması planlanan baskın oldu. Mezrada canlı hiç kimse bırakılmayacaktı. Ben baskınının keşfini yapıyordum. Baskından bir gün önce PKK’dan firar ettim ve o mezraya baskını haber verdim. Köylüler beni gerilla kıyafetiyle silahlı görünce karakola haber vermişler. Köye askerî helikopter geldi ve beni teslim aldı.

 

PKK’dan neden ayrıldığınızı daha sonra soracağım. Örgüt içi infazlarından bunaldığınızı söylediğiniz PKK daha sonra sizi gelip bulmadı mı, sizi cezalandırmaya çalışmadı mı? PKK’yı ihbar etmişsiniz.

 

Ben PKK’yı deşifre ettim. Siirt’te sorguda 50 gün kaldım ve 17 sayfalık ifade yazdım. Ankara’da yukarıdakiler, “bu adam örgütte bu kadar kalmış. Bu kadar uzun mazisi var. On yedi sayfalık ifade olmaz” demişler. Sorgu amiri “ifadeni geniş yaz” dedi. 130 sayfaya yakın ifade yazdım. Ben 1977’de Nizip’te PKK’nın askerî kanat sorumlusuydum...

 

O dönemde altı ülkücü genci öldürmüşsünüz. O cinayetleri yazdınız mı?

 

Hayır, Nizip’te faşist dediğimiz kesime karşı işlediğim cinayetlerimi yazmadım. Yurtdışında kaldığım PKK kamplarını, tanıdığım PKK militanlarını yazdım. Bize ekmek veren köylüleri de yazmadım. Benden önce yakalanan üst düzey yöneticilerden Sabri Ok’un ifadesini bana gösterdiler sorguda. O her şeyi açıklamış zaten. Sabri Ok daha sonra PKK’nın cezaevi sorumlusu oldu. Onlara göre sonradan özeleştiri yaptı. Oysa anlattıkları bir itirafçının anlattıklarından farklı değildi. Benden farkı, o dilekçe verip itirafçılık için başvurmadı. Ben başvurdum, Pişmanlık Yasası’ndan yararlandım. Diyarbakır Cezaevi’ne konuldum.

 

Diyarbakır Cezaevi’nde kendinizi PKK’lılardan nasıl korudunuz peki?

 

İtirafçılar koğuşuna gittim. Kendiliğinden teslim olan ve itiraf edenleri cezaevinde ayrı bir koğuşta tutuyorlar. PKK’lıların içine bırakmıyorlar. Bu yüzden içerisi tehlikeli değil. Dışarısı tehlikeli.

 

Sonra JİTEM’e nasıl katıldınız?

 

Pişmanlık Yasası’ndan yararlandım ve on beş yıllık cezanın üçte birini yattım. 1990’da tahliye oldum. Tahliye olur olmaz beni askere aldılar. Çünkü Kıbrıs’ta askerlik yaparken Güney Kıbrıs Rum kesimine firar etmiştim ben. Askerliğimi tamamlamam için beni Kars’taki tankçı birliğine gönderdiler. Bir gün taburdaki bir asker bana, “Seni Albay Arif Doğan telefonla aradı. Tekrar arayacak” dedi.

 

Arif Doğan dediğiniz komutan, evinde ve ofisinde bomba ve silahlar ele geçirilen, Ergenekon davasının tutuklu olarak yargılanan en önde gelen isimlerinden değil mi?

 

Evet. Ben o güne dek Arif Doğan’ı tanımıyordum. Halen de hiç yüz yüze gelmedim. Sadece telefonda konuştum. Diyarbakır’da JİTEM’in grup komutanıydı. Kendisi sonra beni tekrar aradı. Cem Ersever’in de yanında olduğunu ve beni kendisine onun tavsiye ettiğini söyledi. Binbaşı Cem Ersever’le daha önce Siirt Alayı’nda sorgudayken karşılaşmıştım. Onunla sohbet etmiştik. PKK konusunda kendisini yetiştirmiş biriydi.

 

Kaç yıl çalıştınız JİTEM’de?

 

Dokuz yıl çalıştım. 1990 yılıydı... Sanki benim iyiliğimi düşünüyormuş gibi, bana, “evladım seni Kars’a vermişler. Senin ailen Osmaniye’de. İstiyorsan seni Diyarbakır’a yanımıza aldırabiliriz. Burası ailene daha yakın. Jandarma’da askerliğini yaparsın” dedi. Ben de “olur” dedim. O zaman JİTEM’in adı henüz ortada yok. “Yol masrafını karşılayacağız. Ankara’dan da emir çıkartacağız. Gerekli işlemleri yapıp seni Diyarbakır’a aldıracağız” dedi.

 

Bir komutanın size bu özel ilgisini nasıl yorumladınız?

 

Cem Ersever beni yanına aldırmak istiyor, benim tecrübelerimden faydalanmak istiyor, diye düşündüm. Beni önce Kars’tan Silvan’daki er eğitim alayına sevk ettiler. Oraya başka itirafçılar da getirildi. Ali Ozansoy, Hüseyin Tilki, Adil Timurtaş, Hayrettin Toka... Sonra da bizi Diyarbakır JİTEM’e gönderdiler. Biz oranın JİTEM olduğunu bilmiyorduk. Biz, Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığı’nın emrinde askerlik yapacağız diye biliyorduk. Beş, altı kişiydik... Özel konumumuzdan, örgüt tecrübemizden ötürü bizi sivil olarak giydireceklerini tahmin ediyorduk ama...

 

O sırada Diyarbakır’da JİTEM komutanı kimdi? Arif Doğan mı?

 

Hayır, Arif Doğan gitmişti, yerine Cem Ersever JİTEM Grup Komutanı olmuştu. Yardımcısı da Aytekin Özen’di. Gittiğimiz yerin JİTEM olduğunu bize Cem Ersever açıkladı. “Burası JİTEM. Burada benim emrimde olacaksınız. Sivil giyineceksiniz ve istihbarat toplarken, operasyona giderken kendinizi korumanız için üzerinizde tabanca olacak” dedi. Düşünün, diğer askerlerde G3 tüfek var, bizde üzerimize zimmetli tabanca.

 

Kaç yıl çalıştınız JİTEM’de?

 

Askerken 1990’da başladım. Askerlik bittikten sonra JİTEM’in sivil memuru oldum. JİTEM’de 1999’a kadar çalıştım. Bizi ilk başta terör danışmanı, uzmanı sıfatıyla almayı düşünüyorlardı. Sonra uzman çavuş yapalım dediler. Sonra işi sivil memurluğa çevirdiler.

 

Anlamadım...

 

Bizi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na soktular. Bizi resmen devlet memuru yaptılar. Kadromuz istihbarat elemanı olarak gözüküyordu. Yani postanede çalışan memur hangi kanuna tâbiyse biz de ona tâbiydik ve askeriyede çalışan sivil memurlardık artık biz. Bordromuz, keseneklerimiz, tazminatlarımız, emeklilik hakkımız vardı. Bir astsubay, bir JİTEM komutanı nasıl maaş alıyorsa biz de öyle alıyorduk. Mesela internetten Emekli Sandığı’nda Aziz Turan ismine baktım ben... On beş yıl daha çalışırsam emekli olabiliyorum ben.

 

Sizin adınız Aziz Turan olarak değiştirilmiş ve Abdülkadir Aygan kayıtlarda şehit olarak gösterilmiş, öyle mi?

 

Evet. Geçmişteki bütün sabıkalarımız da silindi.

 

JİTEM’de çalıştığınız dokuz yılda kaç eyleme katıldınız?

 

Onlara eylem değil, ‘operasyon’ diyorlar. Mesela suçlu birini tespit ettiniz. Güvenlik kuvvetleri aslında ne yapar? Bu kişiyi savcının emriyle yakalar ve savcı onu suç deliliyle birlikte mahkemeye çıkarır. Kişi suçuna göre cezaevine girer ya da girmez. Ama JİTEM’in operasyonları öyle değildi. Yerel ajanları ve halktan muhbirleri vardı. PKK’ya erzak verenler ya da onunla ilişkide olanlar, yardım edenler JİTEM’e bildiriliyordu. JİTEM de işi yapıyordu.

 

JİTEM dilinde ‘iş yaptık’ demek ne demek? Öldürmek mi demek?

 

İşi yapmak demek, ‘yasadışı yollardan bir insanı alıp, JİTEM’e götürüp sorgulayıp sonra da infaz etmek, ölüsünü sağa sola atmak, yakmak ya da gömmek’ demek. Olayın büyüklüğüne, öldürülen kişinin isminin önemine göre, JİTEM komutanı bu bilgiyi Jandarma Asayiş Komutanlığı’na, Komutanlık da Olağanüstü Hal Valiliği’ne bildiriyor ya da bildirmiyordu.

 

Siz JİTEM’de çalıştığınız sürede kaç kişiyi alıp öldürdünüz? Yani faili meçhul cinayet işlediniz?

 

Kaç tane böyle olaya tanık oldunuz diye sorarsanız bana... 30 civarında olaya tanık oldum. Her JİTEM grup komutanı aynı değildi. Bazısı böyle işler yaptırıyor bazısı yaptırmıyordu. Sadece istihbarat toplama, rapor yazdırma, muhbir ve ajan ağını örgütleme işlerini yaptırıyordu. Ayrıca benim JİTEM’de bir sürü işim vardı.

 

Ne gibi?

 

Bizim komutanların Barzani ve Talabani’yle yaptıkları toplantılarda tercümanlık yaptım. Bir dönem PKK’yla çatışırken yaralanan peşmergeleri GATA’da tedavi olmaları için sınırdan alıp havaalanına götürdüm. Yakalanan evrakları Türkçeye çevirdim. Şifreleri çözdüm. Bu yüzden ben yapılan her JİTEM operasyonunda yer almadım. Ama bildiklerimle ve duyduklarımla şunu iddia ediyorum. Bölgedeki faili meçhul olayların yüzde 80’ini JİTEM yaptı.

 

Bölgede 18-20 bin faili meçhul cinayetten söz ediliyor.

 

Bence o abartılı bir sayı.

 

Sizce JİTEM tarafından kaç kişi öldürüldü?

 

Ben Diyarbakır bölgesini tahmin edebilirim. Elazığ, Van, Mardin, Batman... Oralarda da JİTEM var. Diyarbakır’da benim görev yaptığım on yıl içinde gerçekleşen infazların sayısı 600-700 olabilir... Bu rakam tahmin ama...

 

JİTEM elemanı olarak adam öldürdünüz mü?

 

Ben bu soruya cevap vermek istemiyorum.

 

Sizin JİTEM’de çalıştığınız dönem en fazla faili meçhul cinayetin yaşandığı dönem. Kaç cinayete tanık oldunuz?

 

Evet, o dönem en çok cinayetin olduğu dönem... Faili meçhuller 1993’te başladı ve 1997’deki Susurluk olayına kadar devam etti. Özellikle o dört yılda cinayetler çok yoğundu.

 

O sırada Diyarbakır JİTEM Komutanı kimdi?

 

JİTEM Grup Komutanı Abdülkerim Kırca’ydı. Diyarbakır JİTEM timinin başında da Zahit Engin vardı. Ben o dönemde 30 kadar eyleme bizzat tanık oldum. Ama içinde yer almadığım, bizzat şahit olmadığım, onlarla birlikte katılmadığım yüzlerce eylem ve faili meçhul cinayet var o dönemde. Bizim grubun yaptığı 30-40 kadardı. Bir de Zahit Engin’in emrindeki Diyarbakır timinin yaptıkları var.

Gönderi tarihi:
  • Yazar

JİTEM eylemlerinin hepsi ölümle mi sonuçlandı?

 

Hepsi ölümle sonuçlandı. Hatta size ilginç bir olay anlatayım. PKK’lı olduğu söylenen İhsan Haran isimli bir genç vardı. Ailesi boşaltılan Lice köylerinden Diyarbakır’a göçmüştü. Şehitlik semtinde oturuyordu. O genç JİTEM’e alınıp sorgulandı. Sonra da Silvan tarafına götürüldü, bir arazide kafasına kurşun sıkılıp bırakıldı. Fakat sonra komutan Abdülkerim Kırca’dan duydum. Meğer o genç kafasına sıkılan kurşunla ölmemiş. Sadece şok geçirmiş. Batman’a kadar yürüyüp hastaneye gitmiş. Yaşadığı olayı anlatmış. İşte bu olay Batman timine haber veriliyor, o da Diyarbakır JİTEM’e bildiriyor.

 

Evet...

 

Kırca’yı telefonla arıyorlar ve “komutanım böyle bir durum var” diyorlar. O da “Tamam onu hemen sizin time alın, bekletin. Biz geliyoruz” diyor. Bana bunu Kırca kendisi anlattı.

 

Niye bir komutan size bunu anlatıyor?

 

İlk infazı yapanları beceriksizlikle suçladı. “Bizim beceriksizler öldürememişler. Adam kalkmış şehre, hastaneye gitmiş. Tekrar gittik, aldık ve işini tamamladık” dedi. Abdülkerim Kırca yanına personelini alarak hemen Batman’a gidiyor ve o genç tekrar araziye götürülüp infaz ediliyor. JİTEM’in eline düşen sağ bırakılmıyor.

 

Bu gencin öldürülmesine siz tanık oldunuz mu?

 

İlk infaza tanık oldum. Kemal Ümlük, uzman çavuş Yüksel Uğur vardı. Bir toprak yığınının arkasına götürüp vurdular. Geceydi. Hangisinin vurduğunu görmedim. Gencin sorgusu JİTEM’de yapıldı sonra arabaya konulup araziye götürüldü

 

O genç niye öldürüldü?

 

PKK’lı diye... Bu Diyarbakır bölgesinde PKK’yla ilgili bilgileri genellikle itirafçı Serpil Toprak veriyordu. O da JİTEM’de sivil memur olarak çalışıyordu. Mesela Mehmet Salim Dönen isimli Silvanlı genci ve amcasını JİTEM’e aldıran da o kızdı. Onları askerî hastanede görüyor. Çocuk askere gitmek için askerlik muayenesini yaptırıyor. Amcasıyla birlikte gelmiş. Serpil bunu gelip bana söyledi. “Komutanı arayıp haber verelim” dedi. Kırca o sırada Dicle Üniversitesi’nde dişini yaptırıyordu. Aradık. “Gereğini yapın, alın. Ben geliyorum” dedi. Toros arabayla askerî hastaneye gittik ve gençle amcasını aldık, JİTEM’e getirdik. Komutan Kırca dişçiden geldi ve işin sorgulama safhası başladı.

 

Nasıl öldürüldüler?

 

Amcasının hiç alakası yoktu ama yarın bir gün ifade verir diye onu da aldık, getirdik. Amca, yeğen JİTEM’de boğularak öldürüldüler. Silvan yoluna atıldılar.

 

Onları komutan Abdülkerim Kırca mı boğdu?

 

Hayır, o talimat verdi. Boğdurdu. Zaten komutan işkenceli sorgu yapıldıktan sonra bazen işkence odasında kalıyordu. Bazen de kendi odasına gidip içkisini içiyordu. Bu cinayetler hep gece mesaisinde işleniyordu. İşkenceler mesai saatinden sonra akşamları yapılıyordu. Sıradan askerler koğuşlarına gittikten sonra... Çünkü JİTEM’de gündüzleri çaycılık, postacılık yapan askerler vardı. Kırca emir erini bile gönderiyordu. Ayrıca çevrede askerî birlik ve diğer kurumlar vardı. İşkence seslerinin duyulması istenmiyordu. İşkence akşam diğer personel gidince, mesaiden sonra başlıyordu.

 

İşkence ve infazlar için JİTEM’de kaç kişi gece mesaiye kalıyordu?

 

İşin durumuna göre dört, beş kişi kalıyordu.

 

Kaç kişi tarafından, neyle boğuluyordu bu insanlar?

 

Boğma teliyle... Elektrik kablosuyla... Bazen sağlam bir televizyon kablosuyla. Duruma göre iki, üç kişi boğuyordu. İşkence bir, iki gece sürüyordu. Hemen öldürülmüyordu. Hatta ifadesi alınmadan ölmesin diye sadece bir dilim ekmek veriliyordu.

 

Peki, amcasıyla öldürülen, askere gitmeye hazırlanan genç PKK’dan ayrılmamış mı?

 

Askere gideceğine göre ayrılmış. Çünkü bir PKK’lı askere gitmez. Hele grup sorumluluğu yapmış birisiyse... Ama PKK’dan ayrılsa da JİTEM tarafından öldürülüyor. Mesela o Servet Aslan diye bir üniversiteli genç vardı. Fatma isimli bir de Mersinli kız arkadaşı vardı. Kızın hakkında hiçbir suçlama yoktu. Hiç ilgisi yoktu. Bizim gibi sivil memur olan itirafçı Serpil’in ifadesi üzerine bu iki üniversiteli genç Diyarbakır’ın merkezinde el ele gezerken alındılar. Üstelik çocuk dağa falan gitmemiş. Kaldı ki yanında kız arkadaşı da var.

 

Bu ne anlama geliyor?

 

Birbirlerine âşık olmuşlar. Normal bir hayat yaşıyorlar. PKK’lı militan Diyarbakır’ın merkezinde kız arkadaşıyla el ele gezemez. Çocuk PKK’lı olmadığını ağlaya ağlaya söylediyse de...

 

Onlar da mı öldürüldü?

 

Evet, onlar da öldürüldü... Mehmet Çapur isimli bir başçavuş vardı. Kırca emir verdi. Gençleri Sivas yönüne götürüp, orada öldürüp yol kenarına atmışlar. Bu iki genç iki gün sorgulandılar, işkence gördüler. Abdülkerim Kırca o kıza kendisi işkence yaptı.

 

İtirafçı Serpil Toprak nerede şimdi?

 

Erzurum’a tayin edilmişti. Orada hem memuriyet yapmış hem de yarıda bıraktığı yüksek hemşirelik okuluna devam etmiş. JİTEM onun tekrar okula kaydını yaptırmış. Orada bir öğretim görevlisiyle evlendiğini duyduk.

 

Bu insanları şehir dışına öldürmeye götürürken arabanın bagajına mı koyuyorsunuz?

 

Bazılarını arkada oturan iki personel arasına alıyor ve normal bir yolcuymuş gibi götürüyorlardı. Bazılarının üstüne ise hastaymış gibi bir mont örtülüyordu.

 

Kaç kilometre uzağa götürülüp öldürülüyorlardı?

 

Mesela İdris Yıldırım Silopi’den alındı 150 kilometre uzaktaki Elazığ’a götürüldü. Çünkü onu yakalayan JİTEM elemanı Silopi’de oturuyordu. Kendisinden şüphelenileceğini düşünüyordu. JİTEM muhbirini korumak için onu uzak bir bölgede öldürdü. Kimliği tanınmasın diye cesedi de yaktı.

 

Siz JİTEM’de kimlerle çalıştınız?

 

1990’da iki yıl kadar Cem Ersever ve yardımcısı Aytekin Özen’le çalıştım. Bunlar gitti yerlerine Cahit Aydın ve yardımcısı Nurettin Ata geldi. Daha sonra da Abdülkerim Kırca geldi. En uzun onunla çalıştım. Normalde her komutan iki yıllığına gelir ama o üç, dört yıl kaldı. Bir ara Ali Yıldız, Cemal Temizöz’le de çalıştım.

 

Siz sadece Abdülkerim Kırca’nın yaptıklarına mı tanık oldunuz? Diğerleri neler yaptılar?

 

En çok cinayet komutan Kırca döneminde oldu. Cem Ersever zamanında da oldu ama o kadar değil. Mesela onlardan sonraki komutan Ali Yıldız politik davranıyordu. İtirafçıların yanında “şu kişiyi alın” demiyordu. Normal istihbarat faaliyeti yapıyormuş gibi davranıyordu. Ama kendi emrindeki Zahit Engin’in başında olduğu Diyarbakır JİTEM timi durmadan JİTEM’e adam alıp, sorgulayıp öldürüyordu. Biz bunlara gözümüzle kulağımızla da şahit oluyorduk. Adamlar hücrelerde haykırıyordu. O insanlar da sonradan yok oluyordu. Binanın arkasında bir çöp bidonu vardı. Şehmuz Çavuş’u ya da timden başka birini orada insanların özel eşyalarını, elbise, ayakkabılarını yakarken görüyorduk.

 

 

PKK itirafçısı ve eski JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan, Cizre'de JİTEM komutanlığı yapan ve pek çok yasadışı cinayette sorumluluğu olduğu iddia edilen Cemal Temizöz'ün özel olarak görevlendirildiği iddialarını destekledi. O dönem yüzbaşı olan Albay Temizöz, halen faili meçhul cinayetler nedeniyle yargılanıyor

 

1990'ların ilk yarısında Cizre belediye başkanlığı yapan Haşim Haşimi "Bölgede onlarca Temizöz vardı. Özel görevi olduğunu hissettiren asabi biriydi" dedi. bianet'e Haşimi, bilinenden çok daha fazla faili meçhul cinayet olduğunu öne sürdü. Haşimi, dönemin başbakanı Tansu Çiller ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in sorgulanması gerektiğini söyledi. İsveç'te yaşayan ve bianet'in sorularına e-posta üzerinden cevap veren Aygan da Haşimi'yi destekledi.

 

"Temizöz özel görevlidir veya kendisine o rolü yüklenmiştir. İnsani ilişki geliştirmezdi. MOSSAD'in çalışma yöntemlerini içeren kitabı okurdu daima."

 

1993-96 arasında Cizre'de yasadışı JİTEM komutanı olan Temizöz Cizre'de 20 kişinin öldürülmesiyle ilgili 9 kez ömür boyu hapis istemiyle yargılanacak.

"Güven'i kayırdı, ona özür dilememi emretti"

 

Bu iddiasını doğrulamak isteyen Aygan, bir diğer JİTEM üyesi Abdulhakim Güven'le 1998'de Mersin Mezitli'de bir silahlı kavga yaşadıklarını belirtti ve Temizöz-Güven ilişkisinin olaya şöyle yansıdığını savundu:

 

"Ben sadece müdafaa yaptım. Olayda ilk silahı çeken ve göğsüme dayayıp tetiği çeken Abdulhakim'dir. Bana, kızımın ve başka bir kadının yanında ağza alınmayacak küfürler savuran yine kendisidir. Buna rağmen; Cemal Temizöz, Abdulhakim'in tarafını tuttu. Beni uzun sure silahsızlandırdı. Polislere ifade vermemem için beni günlerce JITEM binasında tuttu. Halbuki ben kendisinin memuruydum. Beni kollaması gerekirken asıl suçlu olan ve hiçbir resmi sıfatı olmayan Güven'i kayırdı. Güven'den özür dilememi emretti. Niçin? Çünkü Cizre ve o yörede Abdulhakim ile birlikte birçok kirli iş çevirmiş ve cinayetler işlemişlerdi. Bu yüzden Güven'in tarafını tutup beni mağdur etti."

"Mehmet Çakır infazlara katıldı"

 

JİTEM yapılanmasıyla ilgili daha önce nasname sitesine çeşitli açıklamalarda bulunan Aygan, teşkilatta yer aldığını bianet'e ifade ettiği Astsubay başçavuş Mehmet Çakır (Mahmut başçavuş), işçi olarak gözüken Hasan Adak ve Uzman çavuş Seçkin Pamukçu ile ilgili ek bilgiler verdi.

 

Ankaralı olarak tanıdığı Çakır'ın Batman'ın Karayün Köyü muhtarı Fellemez'in evinden bir gencin tuzağa düşürülerek yakalanıp infaz edilmesinden bildiğini ifade eden Aygan, gencin cesedinin de Batman-Silvan arasındaki bir tarlaya atıldığı, olayda JITEM komutanı Cem Ersever, Selahattin Görgülü, İbrahim Babat ve Batman JITEM timinden bazı görevlilerin de yer aldığını iddia etti.

 

Diyarbakır merkezden bir genç ve kadın arkadaşının gözaltına alınıp JITEM'de sorgulandı ve daha sonra Çakır'a teslim edildiğini savunan Aygan, "Mehmet Çakır ve başka görevliler onları Sivas taraflarına götürüp infaz ettiler ve yol kenarına attılar. Bayan'in ismi Fatma idi ve öğrendiğime göre Mersin'liymiş" dedi.

 

Aygan, Çakır'ın, Antalya'da infaz edilen Talat Ayyıldız davasında sanık olan Görgülü'yü duruşmalara götürüp getiren ve oradaki görevliler ile JITEM komutanı arasındaki irtibatı sağlayan kişi olduğunu da ileri sürdü.

"Adak'ın rahatlığı Aydın cinayetini bildiğinden olabilir"

 

Hasan Adak'ın işçi kadrosunda olmasına rağmen JİTEM'in gerçekleştirdiği infazlara katıldığını kaydeden Aygan, "İşkenceli sorgulamalara katıldı. Bu şahıs, mesai saatlerini takip etmemesine rağmen, komutanlar bir şey demiyorlardı" dedi; gerekçesiyle ilgili de, "Sanırım Vedat Aydın olayını bildiğinden dolayıdır" açıklamasını yaptı.

"Pamukçu JİTEM eylemlerinden haberdardı"

 

Pamukçu'nun herhangi bir eylemine tanık olmadığını söyleyen Aygan, "Fakat, JITEM'in bir çok eyleminden haberdardır. Daha çok şoförlük yapardı" diye savundu.

 

Gazeteci ve Kürt aydını Musa Anter'in öldürülmesiyle ilgili bulunduğu İsveç'ten geçmişte önemli açıklamalar yapan Aygan, daha önce yaptığı açıklamalarda Güven'in Temizöz ve diğer JİTEM elemanlar arasındaki ilişkiler şöyle geçiyordu:

 

"Şırnak ve Cizre'de ayrı bir ekip vardı. Abdulhakim Güven, Hıdır Altuk, Adem Yarkın, Hüseyin Bülbül isimli itirafçılardan kurulu bu ekip, oradaki İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Cemal Temizöz'ün emrindeydi. Yanlarına da bir-iki tane sivil uzman çavuş verilmişti. Bunlar orada terör estirdiler. Kimi insanları milis diye veya kardeşi dağda diye kuyulara atmışlardı, kimilerinin evlerinin altına anti-tank mayını koymuşlardı, kimisini sığınağa koyup, yani sığınağa baktırma bahanesiyle bomba atarak imha etmişlerdi."

 

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, Cizre ve çevresinde 20 kişinin öldürülmesinden sorumlu tuttuğu Temizöz ve koruculardan oluşan altı kişi yargılamaya 11 Eylül'de başlayacak. Temizöz için, dokuz kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor. Ancak dava daha şimdiden tanıkların tanıklıklarından vazgeçmesiyle gündeme geldi. (EÖ)

 

Ancak hakkında böyle ciddi suçlamalar bulunan biri halen Kayseri Alay K.lığı görevinden alınmış değil...

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
  • Yazar

Kayseri eski Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz ve eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ'ın da aralarında bulunduğu tutuklu 6 sanıklı JİTEM davasının 4. duruşması Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.

 

DİYARBAKIR - Şırnak'ta 1993–1995 yılları arasında 20 faili meçhul cinayetten yargılanan Kayseri İl Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz, Cizre eski Belediye Başkanı Kamil Atak ve itirafçı ile korucuların da aralarında bulunduğu JİTEM davasının 4. duruşması dün öğleden sonra Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Duruşma yaklaşık olarak dokuz saat sürdü.

 

Duruşmada, tutuklu sanıklar Albay Cemal Temizöz, Kamil Atak, Hıdır Altuğ, Âdem Yakın, Fırat Altun (Abdulhakem Güven) ve Tamer Atak hazır bulundu. Mahkeme heyeti, dosyada mağdur olarak yer alan Abdurrahman Avşar'ın kardeşi Selahattin Avşar, Abdurrezzak Binzet'in kardeşi Abdulselam Binzet'in mağdur olarak ifadelerinin alınmasını kabul etmedi. Maktuların yasal mirasçısı olmayan bu kişilerin sadece tanık olarak dinlenmesine karar verdi.

 

Sanık avukatlarının daha önceki celsede müvekkillerinin tahliye edilmesi yönündeki taleplerine karşı müdahil avukat Tahir Elçi savunma yaptı. Sanıkların çok ciddi iddialarla yargılandığını hatırlatan Elçi,"Duruşmaların bu kadar erken tarihlere verilmesi özellikle sanıklardan Albay Cemal Temizöz'ün tahliye edileceği izlenimini uyandırıyor. Kendisi halen yetkili ve etkili bir makamdadır. Rahatlıkla delilleri karartabilir, Güvenlik güçlerine taş atma teşebbüsünde olan bir sanık bile aynı mahkemede halen 2 yıldır tutuklu bir şekilde yargılaması devam ediliyor. Bu nedenlerle sanık avukatlarının tahliye talebinin reddedilmesini talep ediyoruz." dedi.

 

JİTEM, Korucu ve Emniyet Cizre'de Terör Estiriyordu

 

Ramazan Uykur'un oğlu İsmet Uykur, sanıklardan Tamer Atağ tarafından öldürüldüğünü ileri sürdü. İsmet Uygur olayı şöyle anlattı. “Ben babam birlikteydik. Daha sonra bir araba bize yanaştı. İçinden Tamer Atağ indi ve daha sonra Tamer Atağ tabancasını babama doğrultu. Bir kargaşa çıktı. Bir el silah sesi duydum, babam yere yığıldı. Sonra arabadan kel bir adam indi. Elindeki keleş ile birkaç el babama sıktı, Tamer Atağ da babamın öldüğünden emin olmak için o da yerde yatan babama birkaç el sıktı. JİTEM, Korucu ve Emniyet bir olup Cizre'de terör estirdikleri için biz Cizre'den göç etmek zorunda kaldık. Mersin'e yerleştim; ama şuan bile çok korkuyorum. Benim can güvenliğim yok.” dedi.

 

Söz alan sanık Cemal Temizöz ise, Ramazan Elçi'nin ölüm olayının nüfus kaydında kalp krizi olarak geçtiğini, 1999'da emniyet müdürlüğünün bu durumu kaymakamlığa bildirdiğini anlattı.

 

Müdahil avukat Tahir Elçi de ailenin o tarihte yeşil kart almak için başvuruda bulunduğunu, ölüm nedeninin de görevliler tarafından yanlış kaydedildiğini ifade ederek, ''Çünkü, öldürüldüğünde kimliksizdi. Onu öldürenler kimliğini almıştı. Bu nedenle ölüm kaydı yapılmamış. Bu durum ailenin yeşil kart başvurusu sırasında ortaya çıkmıştır.'' diye konuştu.

 

Ramazan Elçi'nin eşi Kerime Elçi de Kürtçe tercüman aracılığıyla verdiği ifadesinde, eşinin öldürülmesi olayını görmediğini belirterek, ''Eşimin kardeşinin bana anlattığına göre eşimi o gün beyaz renkli bir araçla JİTEM elemanları alıp götürmüş. O beyaz renkli araç ilçede herkes tarafından bilinirdi. Herkes o araçtan korkardı. Eşimin cenazesini mezarlıkta bulduk.'' dedi.

 

Temizöz; Bu Durumumu Hazmedemiyorum

 

Sanıklardan Cemal Temizöz savunmasında, suçlamaları kabul etmedi. Temizöz; ''Duruşma salonunda mağdur ve müştekilerin (şikayetçilerin) müdahil avukatlar tarafından yönlendirildiğine şahit oldum. Mahkeme, 1993–1995 yılları arasında Şırnak Emniyet Müdürlüğü kayıtlarında kaç tane beyaz renkli aracın olduğunu çıkartabilir. Bizim beyaz renkli bir aracımız envanterimizde yok. Ben Kayseri Jandarma Alay Komutanı olarak tutuklu bulunma durumumu hazmedemiyorum. Ancak yasalara karşı her zaman saygılı kaldık, yine kalacağız.” şeklinde konuştu.

 

Sanık avukatları, müvekkillerinin kaçma ve delilleri karartma gibi ihtimallerinin bulunmadığını, bu nedenle tahliyelerine karar verilmesini talep etti. İddia makamı, mahkeme heyetinden sanıkların tutukluluk halinin devamını istedi.

 

Mahkeme heyeti kısa bir aranın ardından sanıkların tutukluluk halinin devamına karar vererek, duruşmayı 6 Kasım 2009 tarihine erteledi.

Gönderi tarihi:
  • Yazar

1990'lı yılların karanlık yüzü açığa çıkıyor. Şemdinli'de askerlik yapan bir erin anlattıkları dehşet uyandırdı.

 

1994 yılında Şemdinli'de vatani görevini yapan askerin iddiaları tüyler ürpertti. İtirafçı asker o günleri hiç sorgulamamış. Ölen arkadaşlar için daha çok işkence yapmak istediklerini söylüyor.

 

ATV Haber'e konuşan askerin iddiasına göre 12 korucu, askeri birlikte sorgulanıp PKK'lı olduğu gerekçesiyle kurşuna dizildi..

 

15 yıl önce tanık olduğu olayları Adalet'e ihbar eden askerin, ATV haber muhabiri Erdal Şimşek'e yaptığı çok özel itiraflar dehşet uyandırdı.

 

1994-1995 yılları arasında Hakkari Şemdinli ilçesi Derecik mezrasında yaşandı. İddiaya göre mezradaki İç Güvenlik Taburu'na getirilen 12 korucu PKK'lı korucu önce işkence gördü. Ardından kurşuna dizilip tabur içinde çukura gömüldü.

 

Asker cesetlerin gömüldüğünü iddia ettiği yerin krokisini böyle çizdi.

 

İşte korkunç infazı yazdığı bir mektupla Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'na ihbar eden askerin anlattıkları:

 

İLK TABUR KOMUTANI ÖLDÜRDÜ

 

1994 yılında 4-5 tane sivil giyimli, bıyıklı şahıslar bizim tabura geldi. Jitem'den olduklarını öğrendik. 2-3 gün taburda kaldılar. Sonra yanlarına bir grup askeri alarak Başaklı köyüne gittiler. Geri geldiklerinde beraberinde 12 köylüyü getirdiler. Bunlar taburdan içeri girer girmez bizim yaklaşık 70-80 metrekare genişliğinde cephane çukuru vardı. Orada bunu tabur komutanı öldürdü. Tabanca ile iki mermi vücuduna sıktı. Adam orada 2 gün ölü bir şekilde kaldı.

 

KIRILMADIK KEMİK KALMADI

 

Geride kalan 11 kişiyi taburun askerlerine verilerek işkence yapıldı. Kırılmadık zerre kadar kemikleri bırakılmadı. Parmak kemiğinden tutun burun kemiğine kadar kırıldı. Bize bunlar PKK'lı dendi. Dillerini anlamıyorduk. Sadece bir arkadaşım Kürtçe bildiği için söylemişti. İçlerinden biri 'babamı bırakın' diye yalvarıyormuş. İşkence 5 altı gün sürdü.

 

'ÖLDÜRMEK İSTEYEN VARSA ÖLDÜRSÜN' DEDİLER

 

Son bol veriliyordu. Çünkü ıslatıp ıslatıp dövüyorlardı. 50-60 metre yakınımda infaz edildiler. Ortak yapıldı. Gönüllü kim varsa öldürmek istiyorsa gelsin öldürsün dediler. 11'i de öldürüldü hepsi aynı çukura gömüldü. Mesela postalar, taburun gözde askerleri ve arkadaşları ölenlerle bazı subay astsubaylar. Birer ikişer kurşun sıkılıp arkalarındaki çukura gömüldüler.

 

KOKULAR 15 GÜN SONRA KAYBOLDU

 

Taburun sol tarafından vardı. Havuzu cephaneliğe çevirmiştik. Havuzdan sonra küçük bir tepe var. Onun 30-40 metre yanı. Onlar gömüldükten 15-20 gün sonda sonra cesetlerin kokusu kayboldu. Köylüler öldürüldükten sonra bu köy bir kaç gün sonra yakıldı.

 

ÖLEN ARKADAŞLARIMIZ AKLIMIZA GELDİKÇE

 

O dönemde herşeyden önce gençsin toysun. 20-21 yaşlarında ölen arkadaşlarımız aklımıza geldikçe onların daha çok acı çekerek ölmesini istiyorduk. Son bir senedir JİTEM olayını duyunca üzülmeye başladım.

Gönderi tarihi:

Yukardaki yaziyi okuyan bir insanin aklina ilk gelen ne olur?'Vay anasini ya askere bak neler neler yapmislar,masum insanlari kursuna dizmisler'gibi insan vicdanini rahatsiz edecek iddialar ki bunlarin hicbirinin gercek olup olmadigi noktasinda bir yeterli veri yok elimizde.Sadece PKK itirafcilari ile asker denilen ama aslinda pkk sempatizani olan kisíler,aynen kacirilan askerlerin pkk'li olmalari gibi.Onlar yargilanirken kimlerin havalara zipladigini orduya veryansin ettiklerini biliyoruz bunlar daha dün yasadigimiz gercekler.Dikkat ettim de JITEM diyerek aslinda bir kurum suclaniyor yani kisiler degil de kurum.Simdi biz burada Kürtler diyince hemen birileri;'Kürtlerin hepsi PKK'li mi diye ahkam keserler.Ama kendileri koskoca bir kurumu karalamaktan zevk alirlar.

Tabii ki her kurumda her kurulusta cürükler vardir olmamasi dogal degildir,cünkü insan yapisi kötülük ve iyilik arasinda ince bir cizgi ile ayrilir.Yabanci haberlere kadar bile yansiyan gercekler var ki o da askerimizin terörist de olsa yarali bir PKK'liyi tedavi ettigi ve ona sefkat elini uzattigidir,ne var ki PKK'nin psikolojik propagandasi devam etmektedir cünkü varligini o propagandalara borcludur PKK.Faili mechuller devletin üzerine yikilmaya calisildikca bunlarin ne kadar yalan ve safsata olduguda o nispette ortaya cikmaktadir.Simdi asagida bazi itiraflari aktaracagim,bu itiraflar para ile satin alinmamis PKK'lilarin itiraflaridir.Yani gercek olarak PKK zulmünü daglarda benliginde yasamis olanlarin itiraflari.Savcilar veya birtakim karanlik kisiler tarafindan satin alinip Atatürkcülere karsi iftira itiraflari degil.

 

PKK'li Dilaram (29)1991'de daga cikti.Örgüt eylemlerinde yer aldi.Kalasnikof'uyla,roketatar ve el bombasiyla kac kisi öldürdü bilinmiyor.1996'dan itibaren Kandil Dagi'ndaki PKK radyosunda calisti.2003'te üc arkadasiyla birlikte ölümü göze alarak PKK'dan kacti.Üc yildir Irak'ta yasiyor.Kendisi gibi PKK'dan kacan kadinlara ulasmasi zor olmadi.O güne kadar hic konusulmayan,üstü örtülü gercekler,bu bulusmalar sirasinda karsilikli itiraf edildi.PKK'dayken bire bir tanik oldugu birinci agizlardan ögrendigi Abdullah Öcalan ve komutanlarinin tecasvüzleri ile örgüt ici onfazlari yazmaya karar verdi.Ani roman olarak yazdigi kitabin adi,"ÖZGÜRLÜGE KACIS".

not:Dilaram özgürlük getirecek diye sigindigi örgütten kacisini ÖZGÜRLÜGE KACIS olarak isimlendiriyor.Dilaram 13 yasindayi PKK'ya katildiginda.

 

EVIN,cok güzel fakir bir köylü kiziydi,Gece yarisi PKK'li bir komutan tarafindan tecavüze ugradi.Hayati yikildi.Kacarken iki bacagini kaybetti.

 

Bingöl'lü Sorgül,PKK idam mangasi tarafindan kursuna dizilirken söyledigi agiti bugün Kürt kadinlar hep bir agizdan söyleyip aglarlar.

Bu itiraflar ve gercekler o kadar cok ki bunlar yazmakla bitmez.Burada bölücülügü savunarak cocuklarin sirtlarindan duygu sömürüsü yapanlarin PKK'nin zulmünden kacanlarin anlattiklarinada kulak verseler belki daha inandirici olurlar.Faili mechuller devletin degil PKK'nin isidir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Yukardaki yaziyi okuyan bir insanin aklina ilk gelen ne olur?'Vay anasini ya askere bak neler neler yapmislar,masum insanlari kursuna dizmisler'gibi insan vicdanini rahatsiz edecek iddialar ki bunlarin hicbirinin gercek olup olmadigi noktasinda bir yeterli veri yok elimizde.Sadece PKK itirafcilari ile asker denilen ama aslinda pkk sempatizani olan kisíler,aynen kacirilan askerlerin pkk'li olmalari gibi.Onlar yargilanirken kimlerin havalara zipladigini orduya veryansin ettiklerini biliyoruz bunlar daha dün yasadigimiz gercekler.Dikkat ettim de JITEM diyerek aslinda bir kurum suclaniyor yani kisiler degil de kurum.Simdi biz burada Kürtler diyince hemen birileri;'Kürtlerin hepsi PKK'li mi diye ahkam keserler.Ama kendileri koskoca bir kurumu karalamaktan zevk alirlar.

Tabii ki her kurumda her kurulusta cürükler vardir olmamasi dogal degildir,cünkü insan yapisi kötülük ve iyilik arasinda ince bir cizgi ile ayrilir.Yabanci haberlere kadar bile yansiyan gercekler var ki o da askerimizin terörist de olsa yarali bir PKK'liyi tedavi ettigi ve ona sefkat elini uzattigidir,ne var ki PKK'nin psikolojik propagandasi devam etmektedir cünkü varligini o propagandalara borcludur PKK.Faili mechuller devletin üzerine yikilmaya calisildikca bunlarin ne kadar yalan ve safsata olduguda o nispette ortaya cikmaktadir.Simdi asagida bazi itiraflari aktaracagim,bu itiraflar para ile satin alinmamis PKK'lilarin itiraflaridir.Yani gercek olarak PKK zulmünü daglarda benliginde yasamis olanlarin itiraflari.Savcilar veya birtakim karanlik kisiler tarafindan satin alinip Atatürkcülere karsi iftira itiraflari degil.

 

PKK'li Dilaram (29)1991'de daga cikti.Örgüt eylemlerinde yer aldi.Kalasnikof'uyla,roketatar ve el bombasiyla kac kisi öldürdü bilinmiyor.1996'dan itibaren Kandil Dagi'ndaki PKK radyosunda calisti.2003'te üc arkadasiyla birlikte ölümü göze alarak PKK'dan kacti.Üc yildir Irak'ta yasiyor.Kendisi gibi PKK'dan kacan kadinlara ulasmasi zor olmadi.O güne kadar hic konusulmayan,üstü örtülü gercekler,bu bulusmalar sirasinda karsilikli itiraf edildi.PKK'dayken bire bir tanik oldugu birinci agizlardan ögrendigi Abdullah Öcalan ve komutanlarinin tecasvüzleri ile örgüt ici onfazlari yazmaya karar verdi.Ani roman olarak yazdigi kitabin adi,"ÖZGÜRLÜGE KACIS".

not:Dilaram özgürlük getirecek diye sigindigi örgütten kacisini ÖZGÜRLÜGE KACIS olarak isimlendiriyor.Dilaram 13 yasindayi PKK'ya katildiginda.

 

EVIN,cok güzel fakir bir köylü kiziydi,Gece yarisi PKK'li bir komutan tarafindan tecavüze ugradi.Hayati yikildi.Kacarken iki bacagini kaybetti.

 

Bingöl'lü Sorgül,PKK idam mangasi tarafindan kursuna dizilirken söyledigi agiti bugün Kürt kadinlar hep bir agizdan söyleyip aglarlar.

Bu itiraflar ve gercekler o kadar cok ki bunlar yazmakla bitmez.Burada bölücülügü savunarak cocuklarin sirtlarindan duygu sömürüsü yapanlarin PKK'nin zulmünden kacanlarin anlattiklarinada kulak verseler belki daha inandirici olurlar.Faili mechuller devletin degil PKK'nin isidir.

 

 

saygilarla

Pkk sempatizanı asker haa :):):) eeee

Demek kaçırılan 8 askerde Pkk'liymiş :):):) vay anasını beee

Bir kurum ve bir halkı karşılaştırmak yeni tarz galiba,ayrıca bu bir karalama değil,o kurumda görev almış kişilerin itiraflarıdır.

Çürükleri ayıklayıp cezalandırmakta devletin ve bağlı oldukları kurumun başındakilerin görevidir onlar için ''Tanırım iyi çocuklardır'' diyorsa orda birşeyler ters gidiyor demektir.

PKK'deki hiyerarşik yapı bu tür cinsel ilişkilere izin vermemektedir,gizli olarak bu tür ilişklere girenlerde idam ile cezalandırılmaktadır bildiğim kadarı ile...

  • 1 yıl sonra...
Gönderi tarihi:
  • Yazar

Jandarma Yok Demişti,Şeması Jandarmadan Çıktı....

 

Zirve katliamında çarpıcı itiraf11 Kasım 1993 tarihli Binbaşı Balçık imzalı raporda JİTEM'in tarihçesi anlatılırken, İstihbarat Okullar Komutanı Tuğgeneral Zeytinci'ye gönderilen Karargah Etüdü'nde de JİTEM'in şeması var.

 

Star Gazetesinin haberine göre, Ergenekon sanığı emekli Albay Arif Doğan'ın "JİTEM'i ben kurdum" şeklindeki resmi ifadelerine ve soruşturma kapsamında ele geçirilen onlarca belge ve bilgiye rağmen Ergenekon Mahkemesi'ne defelarca "JİTEM diye bir birim yok ve hiç olmadı" diyen Jandarma Genel Komutanlığı'nın arşivindeki belgeler JİTEM'in varlığını kanıtlıyor. Jandarma arşivindeki JİTEM'in kuruluş ve çalışmasıyla ilgili 'gizli' raporları star ele geçirdi.

 

İKİ AYRI RAPORDA JİTEM ANLATILIYOR

 

Emekli Binbaşı Canfer Balçık'ın, 11 Kasım 1993 tarihli ve altında imzası bulunan "Jandarma İstihbarat Grup ve Timlerinin Tarihçesi" başlıklı 'gizli' ibareli yazıda JİTEM'in varlığı resmen kabul ediliyor. Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Okul Komutanı Tuğgeneral Refik Zeytinci'nin Öğretim ve Eğitim Başkanlığı'na gönderdiği 20 Aralık 1996 tarihli yazıda da JİTEM'in varlığı ve şeması yer alıyor.

 

BİNBAŞI BALÇIK, TARİHÇESİNİ YAZMIŞ

 

Dönemin Plan Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Canfer Balçık'ın imzasını taşıyan "Jandarma İstihbarat Grup ve Timlerinin Tarihçesi" başlıklı raporda JİTEM'in 27 Ağustos 1987 tarihinden 3 tim olarak kurulduğu ve zaman içinde sayısının artırıldığı anlatılıyor. Binbaşı Canfer Balçık imzalı raporda; JİTEM'in 27 Ağustos 1987 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı'na bağlı olarak Mardin, Silopi ve Batman'da faaliyet göstermek üzere kurulduğu daha sonra Siirt ve Şırnak'ında JİTEM kapsamına alındığı belirtiliyor. 5 ilde 7 tim olarak görev yapan Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele Timleri'nin (JİTEM) 14 Eylül 1987'de Jandarma Asayiş Komutanlığı Harekat komutasına Kasım ayında emrine verildiği kaydediliyor.

 

BAŞARILI OLUNCA TİM SAYISI ARTIRILDI

 

Mayıs 1990'da timlerin başarılı olması üzerine sayılarının 8 grup ve 24 tim oluşacak şekilde yeniden yapılandırıldığının anlatıldığı belgede, personel yetersizliği nedeniyle istenilen sonuca ulaşılamadığı belirtiliyor. Raporda JİTEM'in 18 Temmuz 1991 tarihinde kuruluş ve kadrosunun J.TMK.1-22 numaralı yazı ile kaldırıldığı belirtilirken şu ifadeler kullanılıyor:

 

"Ankara'da Kurmay Başkanı'na bağlı bir istihbarat grup ve bağlı 2 timi Diyarbakır'da bir istihbarat grup ve 6 timi ile İstanbul, İzmir ve Adana'da Jandarma Bölge Komutanlıkları'na bağlı birer istihbarat timi kurulmuştur. Toplam 2 grup ve 11 tim halen bu kuruluş içerisinde faaliyetlerini sürdürmektedir."

 

JANDARMA'NIN MAHKEMEYE GÖNDERDİĞİ SON YAZI:

 

JİTEM diye bir birim hiç olmamıştır

 

Jandarma Genel Komutanlığı, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü iddiasıyla başlatılan soruşturma ve daha sonrasında başlayan yargılama süresince, hem savcılık hem de mahkemenin "JİTEM var?" sorularına ısrarla "Jandarma teşkilatı bünyesinde böyle bir birim yoktur ve olmamıştır" cevabı verdi. Ergenekon Mahkemesi, 20.08.2010 günlü arar kararında bir kez daha Jandarma Genel Komutanlığı'na "JİTEM'in temellerinin Korgeneral Hulusi Sayın öncülüğünde Binbaşı Aytekin Özen, Albay Arif Doğan, Hüseyin Kara ve Arnavut göçmeni Binbaşı Ahmet Cem Ersever'in çalışmaları sonucu 1987'de atıldığını ve bu isimlerin sık sık yurtdıyına operasyona gittikleri" iddiasını sordu. Jandarma Genel Komutanlığı, 12 Ekim 2010 tarihli son yazısında da "Jandarma bünyesinde JİTEM diye bir yapılanma olmadığını, sorulan yedi subayında hiç bir zaman JİTEM'de görev yapmadığını' tekrarladı.

 

22639

1993 tarihli Karargah Etüdü'nde JİTEM'in varlığı ve şeması var

 

İstihbarat Okulu'na gönderilen, Mayıs 1993 tarihli Karargah?Etüdü'nde, askeri istihbaratın yapılanması anlatılırken, bu yapı içirisinde JİTEM'in varlığı şemalarla ortaya konulmuş

 

Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Okul Komutanı Tuğgeneral Refik Zeytinci'nin Öğretim ve Eğitim Başkanlığı'na gönderdiği 20 Aralık 1996 tarihli yazıda da JİTEM'in varlığından bahsediliyor. Tuğgeneral Zeytinci'nin "Türk Silahlı Kuvvetleri İstihbarat Teşkilatı'nın nasıl olduğu ve nasıl olması gerektiği konusunda çalışma başlatıldığını" belirtip bilgi istemesi üzerine gönderilen Mayıs 1993 tarihli "Karargah Etüd Notu"nda da JİTEM'in varlığı resmen kabul ediliyor.

 

EMNİYET İSTİHBARATA ÖVGÜ VAR

 

'Hizmete Özel' Karargah Etüd Notu'nun 5. sayfasında Jandarma İstihbarat Teşkilatı'nın yapısı ve nasıl olması gerektiği anlatılırken "Her il veya kritik ilçelerde görev alacak JİTEM (Jandarma İstihbarat Timi) birlik komutanları kendi içinde örgütlenmeli..." deniliyor. Askerin istihbarat teşkilatlarının yapı ve çalışmalarının yetersiz ve ihtiyaca cevap veremediği eleştirisi yapılan Karargah Etüd Notu'nda Emniyet İstihbarat Teşkilatı'nın yapılanmasına sık sık övgü yapılması da dikkat çekiyor.

 

J. KURMAY BAŞKANI'NA BAĞLI

 

Mayıs 1993 tarihli Karargah Etüdü'nde JİTEM'in yapılanma şeması da ayrıntılarıyla gösteriliyor. O şemadaki JİTEM yapılanmasına göre JİTEM doğrudan Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanı'na bağlı olarak faaliyet gösteriyor. Kurmay Başkanı'nın altında Jandarma İstihbarat Başkanı, Grup Komutanlığı ve JİTEM Timleri (Jandarma Bölge Komutanlıklarına bağlı) bulunuyor. Bunların altında da JİTEM birlik komutanları bulunuyor. JİTEM-1 Birgili Komutanlığı Ankara'da, JİTEM 2 Birliği Komutanlığı (Emirle) ve JİTEM 3 Birliği Komutanlığı da Diyarbakır'da Jandarma Asayiş Bölge Komutanlığı'nın emrinde faaliyet gösteriyor. Şemaya göre, kuruluş aşamasında JİTEM'de 9 subay, 12 Astsubay, 14 uzman çavuş, 15 sivil memur ve 1 işçi kadrosu bulunuyor.

 

Küçük'ün kira aldığı dükkanlar Balçık'ın üstüne

 

JİTEM'in varlığını itiraf eden Jandarma raporunda imzası olan emekli Jandarma Binbaşı Canfer Balçık'ın Ergenekon tutuklu sanığı emekli Tuğgeneral Veli Küçük'le çok yakın olduğu ortaya çıkmıştı. Ergenekon sanıklarının finans kaynaklarına yönelik incelemede, Küçük'ün hesaplarında 2005 ve 2008 yılları arasında düzenli olarak "kira bedeli" adı altında ödeme yapıldığını belirledi. Üzerine kayıtlı hiçbir malvarlığı olmayan?Küçük'e yatan kiraların Eminönü'ndeki dükkanlara ait olduğu ve dükkanların Canfer Balçık adına kayıtlı olduğu belirlenmişti. Balçık daha sonra Yargıyı etkileme operasyonu kapsamında eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ile birlikte gözaltına alınmıştı.

 

Emekli Albay Doğan: JİTEM'i ben kurdum

 

Ergenekon sanığı emekli Albay Arif Doğan, ilk gözaltına alındığındaki resmi ifadeleri ve internete düşen ses kayıtlarında "JİTEM'i ben kurdum" dedi. "JİTEM yok" diyenleri ağır sözlerle eleştiren Doğan "İki tane JİTEM vardır, Cemal Temizöz ikincisindendir, biz birincisindeniz. İkinci JİTEM eşittir götemdir. 2 tane adamı öldürür gömer. Bir adamı kaçıran, Hizbullah'ın hiç bulunmadığı yerde Hizbullahçılar'a PKK'lı teslim eden. Mesela nedir Cemal Temizöz Albay..." demişti.

 

İlkeHaber....

Gönderi tarihi:

Jandarma Yok Demişti,Şeması Jandarmadan Çıktı....

.

.

.

İlkeHaber....

 

Ne ilginc degil mi böyle haberler hep cemaat medyasinda cikiyor ve savcilarda bu haberlere bakarak dava aciyor.Aslinda savcilar haberlere muhakkak ki ilgi göstermelidirler fakat bu bilgilerin kaynaginida o bilgiyi verene sormalidirlar ki yanlis veya dogru ortaya ciksin diye.Bugüne kadar savcilarin hicbirisi nedense bu haberlerin kaynagini haberi verenden sormadilar sorma geregide duymadilar.Herhalde cemaatci olduklari icin savcilarin güvenini kazanmis olacaklar ki onlara birsey sorulmuyor.

Hadi savcilar diyelim ki bu görevi ihmal ediyorlar peki bu gazeteyi referans olarak alipta haberini bizlere sanki cok olaganüstü birsey olmuscasina sunmanin anlami ne ola ki?

Bugüne kadar savciliga cemaat medyasi tarafindan verilen belgelerden hicbirisinden bir sonuc cikmadi cikamazdida cünkü düzmece belgelerle ancak bu kadar insanlar aldatilabilir.Insanlari masum yere yillarca icerde tutup sonrada ya kusura bakma senin sucun yokmus diyipte salivermek insanlik sucudur.Terörist diye tutuklanip bir yila yakin bir zaman sonra hadi sucsuzsun güle denilen sendika baskaninin sucu neydi?CEMAATCI OLMAMASIMI YOKSA AKP KARSITI OLMASIMIYDI?

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Ne ilginc degil mi böyle haberler hep cemaat medyasinda cikiyor ve savcilarda bu haberlere bakarak dava aciyor.Aslinda savcilar haberlere muhakkak ki ilgi göstermelidirler fakat bu bilgilerin kaynaginida o bilgiyi verene sormalidirlar ki yanlis veya dogru ortaya ciksin diye.Bugüne kadar savcilarin hicbirisi nedense bu haberlerin kaynagini haberi verenden sormadilar sorma geregide duymadilar.Herhalde cemaatci olduklari icin savcilarin güvenini kazanmis olacaklar ki onlara birsey sorulmuyor.

Hadi savcilar diyelim ki bu görevi ihmal ediyorlar peki bu gazeteyi referans olarak alipta haberini bizlere sanki cok olaganüstü birsey olmuscasina sunmanin anlami ne ola ki?

Bugüne kadar savciliga cemaat medyasi tarafindan verilen belgelerden hicbirisinden bir sonuc cikmadi cikamazdida cünkü düzmece belgelerle ancak bu kadar insanlar aldatilabilir.Insanlari masum yere yillarca icerde tutup sonrada ya kusura bakma senin sucun yokmus diyipte salivermek insanlik sucudur.Terörist diye tutuklanip bir yila yakin bir zaman sonra hadi sucsuzsun güle denilen sendika baskaninin sucu neydi?CEMAATCI OLMAMASIMI YOKSA AKP KARSITI OLMASIMIYDI?

 

 

saygilarla

 

Şemdinli olayı aslında sözünü ettiğiniz davalarında neden sona vardırılamadığına güzel bir örnektir,suçüstü yakalanan saldırganlar için dönemin G.Kurmay Başkanı çıkıp ''Tanırım İyi Çocuklardır'' demiş,sivil mahkemenin 39 yıl hapis verdiği bu saldırganlar askeri mahkemece serbest bırakılmış,savcı Ferhat Sarıkaya işinden olmuştur,hangi savcı hakim cesaret edipte ''İyi Çocukları'' suçlu bulabilirki artık değilmi....

Gönderi tarihi:

Şemdinli olayı aslında sözünü ettiğiniz davalarında neden sona vardırılamadığına güzel bir örnektir,suçüstü yakalanan saldırganlar için dönemin G.Kurmay Başkanı çıkıp ''Tanırım İyi Çocuklardır'' demiş,sivil mahkemenin 39 yıl hapis verdiği bu saldırganlar askeri mahkemece serbest bırakılmış,savcı Ferhat Sarıkaya işinden olmuştur,hangi savcı hakim cesaret edipte ''İyi Çocukları'' suçlu bulabilirki artık değilmi....

 

Bir teröristin itiraflarina inanmak! Adi üzerinde terörist.Bu adamin nesine inanipta kendi askerimi suclayacagim.Kendisi adam olsaydi terörist olmazdi.

 

 

saygilarla

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
  • Yazar

Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde 1993-95 yılları arasında işlenen 52 faili meçhul cinayetle ilgili yargılanan korucu başı Kamil Atak, "Ben de bir Kürt lideri sayılırım. Bizi halkımızla karşı karşıya getirdiler

 

DİYARBAKIR - Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde 1993-95 yılları arasında işlenen 52 faili meçhul cinayetle ilgili yargılanan korucu başı Kamil Atak, "Ben de bir Kürt lideri sayılırım. Bizi halkımızla karşı karşıya getirdiler. Bizi halkımıza karşı karaladı. Benim bunlarla ne işim olabilir? (Hıdır Altuğ, Adem Yakin ve Abdulhakim Güven'i göstererek) Kim bizi bu işe bulaştırdıysa öbür dünyada ondan şikayetçiyim. Onlar olmasaydı halkımızla karşı karşıya kalmazdık. Halkımıza karşı suç işlemezdik. Bu işe bulaşmazdık (koruculuğu kastederek). Herkes 'Katil' diyor. Ama bu baskı şiddet bizi korucu olmaya, bu pis işi yapmaya zorladı" dedi.

 

Kayseri eski Alay Komutanı ve JİTEM Grup Komutanı Albay Cemal Temizöz ile Korucubaşı Kamil Atak'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde 1993-95 yılları arasında işlenen 52 faili meçhul cinayetle ilgili yargılandığı davanın duruşmasına Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Duruşmada, tutuklu sanıklar Albay Temizöz, Kamil Atak, Tamer Atak, Fırat Altın (Abdulhakim Güven), Hıdır Altuğ, Adem Yakin, Kukel Atak ile avukatları ve mağdur ailelerin avukatları hazır bulundu. Öğleden sonraki oturumda diğer tanıkların dinlenmesi ile devam edildi.

 

'İşkence yaparak öldürdüler'

 

Tanık olarak dinlenen Selahattin Avşar, 1994 yılında gözaltına alınıp yapılan işkence sonucu öldürülen Abdurranman Avşar ile ilgili bildiklerini anlattı. Selahattin Avşar, Cizre'deki evlerinden Abdullah, Süleyman, Abdurrahman, Furat Avşar ve kendisinin birlikte "terörist" oldukları gerekçesi ile Abdülhakim Güven, Adem Yakin ve dönemin Cizre Jandarma Komutanı Cemal Temizöz tarafından gözaltına alındığını söyledi. Kendilerinin panzere bindirilerek götürüldüğünü bir ay boyunca gözaltına kaldıklarını belirten Avşar, gözaltındayken gözlerinin bağlandığını, çırılçıplak soyulduklarını, kendilerine elektrik verilerek işkence yapıldığını, kaba dayağa maruz kaldıklarını anlattı. Gözaltındayken Abdurrahman Avşar'ın kendilerinden ayrı bir yerde tutulduğunu ve o süre içerinde bir kez Abdurrahman Avşar'ı gördüğünü söyleyen Selahattin Avşar bir ay sonra serbest çıkarıldıkları mahkemece serbest bırakıldıklarını söyledi. Mahkemeye çıkarılırken savcı ve ya hakim olduğunu sandığı bir kişiye, "Abdurrahman Avşar nerede?" diye soruduğunu belirten Selahattin Avşar, o kişinin kendisine "Abdurrahman'ı sizden önce serbest bıraktım" dediğini aktardı. Avşar serbest bırakılıp eve gittiğinde ise Abdurrahman'ı sorduğunu, evdekilerin "Sizin bırakılmanızdan iki gün önce işkence ile öldürüldü" dediğini anlattı.

 

Gözaltına alınarak öldürüldü

 

Ardından İzzet Fadır ve Abdullah Özdemir'in öldürülmesine dair Mehmet Selim Özdemir tanık olarak dinlendi. İzzet Fadır'ın da içinde bulunduğu araçla Silopi'ye bağlı Üçağaç Köyü Ziristan Mezrası'ndaki evlerine beraber gelirken köyün girişinde jandarma tarafından durdurulduğunu ve İzzet Fadır'ın araçtan alınarak gözaltına alındığını, o sırada Abdülhakim Güven ve Adem Yakin'in de orada olduğunu belirtti. Gözaltına alınan İzzet Fadır'ın bindirildiği araçta Abdullah Özdemir'in, Ebubekir Dökme ve Harun Fadır'ın da bulunduğunu belirten Mehmet Selim Özdemir, daha sonra Abdullah Özdemir ve İzzet Fadır'ın öldürüldüğü haberini aldıklarını duyduğunu söyledi. Aynı araçta bulunan Osman Özdemir de Mehmet Selim Özdemir'in ile şahit olduklarını anlattı.

 

7 cinayetle suçlanıyor 'Suçum ne?' diye sordu

 

Ardından mahkeme başkanı tarafından Adli Tıp Kurumu Mustafa Aydın ölümü ile ilgili gönderilen kemikler üzerine yaptığı incelemede, olayın üzerinden zaman geçtiği için Aydın'ın ölüm nedenin tespit edilemediğine dair bildirdiği görüşü okunup dava dosyasına konuldu. "JİTEM'i ben kurdum" diyen emekli Albay Arif Doğan'ın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na verdiği ifadeyi okunup dava dosyasına kondu. Gelen evrakların okunup dava dosyasına konmasından sonra söz alan mağdur avukatları sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verilemesini talep ederken, iddia makamı da aynı yönde talepte bulundu. Ardından söz alan sanık Kukel Atak, Kürtçe savunma yapmak istediğini ancak mahkemenin buna izin vermediğini bildiğini belirterek, "Tercüman istesek de atanan tercümanda bizim gibi Türkçe bilmiyor" dedi. Savunma yapan 7 cinayetten sorumlu tutulan Kamil Atak'ın oğlu korucu Tamer Atak ise "Ben özel yetkili mahkemede yargılanacak ne yaptım. Bizim suçumuz devlet için mücadele etmek mi?" dedi.

 

Atak, günah çıkardı

 

Ardından savunma yapan Kamil Atak'ın hedefinde iddianame ve iddia makamı vardı. İddia makamının eleştiren Atak, şöyle konuştu: "Keşke bana kurşun sıksaydı beni Hıdır Altuğ'a kolumdan bağlamasaydı. İddia makamı beni ve halkımı karşı karşıya getirdi. Benim emrimde 500'ü resmi 500'ü gönüllü 3 bin kişilik aşiretim var. Ben de bir Kürt lideri sayılırım. Bizi halkımızla karşı karşıya getirdi. Bizi halkımıza karşı karaladılar. (Hıdır Altuğ, Adem Yakin ve Abdulhakim Güven'i göstererek) Benim bunlarla ne işim olabilir? Kim bizi bu işe bulaştırdıysa öbür dünyada ondan şikayetçiyim. Onlar olmasaydı halkımızla karşı karşıya kalmazdık. Halkımıza karşı suç işlemezdik. (koruculuğu kastederek) Bu işe bulaşmazdık. Ben kendim de Kürtçüyüm, devrimciyim. Benim itibarim, siyasi hayatım kalmadı. Herkes 'Katil' diyor. Ama bu baskı şiddet bizi korucu olmaya, bu pis işi yapmaya zorladı. İddia makamı beni halkıma karşı hedef gösterdi. Ben cezaevinden korkmuyorum. Ben Amerika'ya rest çeken biriyim. 1997 yılında Amerika bana ajanlık teklif etti. Reddettim. Amerika'ya ve Avrupa'ya rest çektim. Adem Yakin, Abdülhakim Güven, Hıdır Altuğ'la ne işim var benim. Bu pis işle benim ne işim var. Ben Temizöz'ü, Levent Ersözü, Hurşit Tolon'u tanıyorum. Bugün Ersöz Ergenekoncu diye benim suç işlediğim anlamına gelmiyor"

 

Temizöz savunma yapmak yerine suçladı

 

Son olarak savunma yapan Kayseri eski Alay Komutanı ve JİTEM Grup Komutanı Albay Cemal Temizöz, yine kendisinden önce Cizre'ye PKK'nin hakim olduğunu, kendisi aleyhine ifade verenlerin PKK milisi olduğunu öne sürdü. Mağdur yakınlarının avukatlarını hedef alan Temizöz, onların da örgüt üyesi olmakla itham etti. Hızını alamayan Temizöz, HPG eski Anakarargah Komutanı Bahoz Erdal'ın Suriyeli olmadığını Cizreli ve Keçan Aşireti'ne mensup olduğunu müdahil avukatlarından birinin de aynı aşiretten olduğunu söyleyerek iddialara yanıt vermek yerine avukatları hedef seçti. Avukatlar mahkemeden Temizöz'ün iddialara yanıt vermesini kendilerini hedef göstermesine müdahale etmesini istedi. Ancak mahkeme müdahalede bulunmadı. Bunun üzerine tartışma yaşandı. Temizöz, "görev aşkı" temalı kendi yazdığı ve şiir olduğunu söylediği bir yazı okudu.

 

Sanıkların tahliye talebinden sonra sanık avukatları da tahliye talebinde bulundu. Ardından kısa bir ara veren mahkeme heyeti sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden Arif Doğan'a davaya ilişkin ifade vermek isteyip istemediğinin sorulmasına karar vererek duruşmayı erteledi. DİHA

Gönderi tarihi:

Asker öldürmekten baska elinden hicbirsey gelmeyen katiller icinden birileri cikiyor ve itirafci diye bastaci ediliyor.Bu itiraf denilen ama aslinda iftiradan öte gecmeyen tamamen yikici amaclarla söylenmis olan alarak "BAKIN DEVLET NE YAPMIS"diye bizlere sunanlari ben vatandas olarak göremiyorum.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Asker öldürmekten baska elinden hicbirsey gelmeyen katiller icinden birileri cikiyor ve itirafci diye bastaci ediliyor.Bu itiraf denilen ama aslinda iftiradan öte gecmeyen tamamen yikici amaclarla söylenmis olan alarak "BAKIN DEVLET NE YAPMIS"diye bizlere sunanlari ben vatandas olarak göremiyorum.

 

 

saygilarla

Kemal Atak korucu lideridir,asla Pkk ile çalışmamaştır bu itiraflarda ona aittir....

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.