Φ ....DAVET.... Gönderi tarihi: 5 Mart , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 5 Mart , 2006 YARATILIŞTAKİ ÇİFTLER YERİN BİTİRMEKTE OLDUKLARINDAN, KENDİ NEFİSLERİNDEN VE DAHA BİLMEDİKLERİ NİCE ŞEYLERDEN BÜTÜN ÇİFTLERİ YARATAN (ALLAH) ÇOK YÜCEDİR. (YASİN 36) Erkeklik-dişilik, çift kavramının bir karşılığı olmakla birlikte, ayette bahsedilen “bilmedikleri nice şeylerden “ifadesi daha geniş bir anlam içermektedir. Nitekim günümüzde ayetin işaret ettiği anlamlardan biri ile karşılaşmaktayız. Maddenin çiftler halinde yaratıldığını ortaya koyan İngiliz bilim adamı Paul Dirac, 1933 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü kazanmıştır.”Parite” adı verilen bu buluş, maddenin anti-madde denilen bir çifti olduğunu ortaya koymuştur. Antimadde, maddenin tersi özellikler taşır.örneğin maddenin tersine antimaddenin elektronları artı, protonları da eksi yüklüdür. Bu gerçek bilimsel bir kaynakta şöyle ifade edilmektedir:her parçacığınzıt yükte bir anti parçacığı vardır.kararsızlık ilişkisi bize bu çiftlerin varoluşu ve yok oluşunun her yerde ve her zaman aynı anda oluştuğunu göstermektedir. Yaratılıştaki çiftlere bir diğer örnek de bitkilerdir. Botanikçiler bitkilerde cinsiyet ayrımı olduğunu ancak 100 sene evvel keşfedebilmişlerdir.halbuki bitkilerin çiftler halinde yaratıldığı, Kur’an’da 1400 sene önce aşağıdaki ayetlerle açıkça bildirilmiştir. (LOKMAN 10) O, GÖKLERİ DAYANAK OLMAKSIZIN YARATMIŞTIR,BUNU GÖRMEKTESİNİZ. ARZDA DA, SİZİ SARSINTIYA UĞRATIR DİYE SARSILMAZ DAĞLAR BIRAKTI VE ORADA HER CANLIDAN TÜRETİP YAYIVERDİ.BİZ GÖKTEN SU İNDİRDİK, BÖYLELİKLE ORADA HER GÜZEL OLAN ÇİFTTEN BİR BİTKİ BİTİRDİK. “Kİ (RABBİM), YERYÜZÜNÜ SİZİN İÇİN BİR BEŞİK KILDI, ONDA SİZİN İÇİN YOLLAR DÖŞEDİ VE GÖKTEN SU İNDİRDİ;BÖYLELİKLE BUNUNLA HER TÜR BİTKİDEN ÇİFTLER ÇIKARDIK.” (TAHA 53) Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 5 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 5 Mart , 2006 Evren ilk patlamadan bu yana her an büyük bir süratle genişlemektedir. Bilim adamları genişleyen evreni şişen bir balonun yüzeyine benzetmektedirler. Konuyu daha iyi anlamak için, evreni şişirilen bir balonun yüzeyi gibi düşünmek mümkündür. Balonun yüzeyindeki noktaların balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar. Aslında bu gerçek 20. yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri sayılan Albert Einstein tarafından da teorik olarak keşfedilmişti. Fakat Einstein, o devrin genel kabul gören "durağan evren modeli" ile ters düşmemek için, bu buluşunu bir kenara bırakmıştı. Einstein bu davranışını daha sonra, "hayatının en büyük hatası" olarak adlandıracaktı.2 Bu bilimsel gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar önce açıklanmıştır. Çünkü Kuran, tüm evrenin yaratıcısı ve hakimi olan Allah'ın sözüdür. Teizm yada Teistler doğadaki gözlemlerini, bilimsel olarak açıklama kurnazlığını bayağı iyi beceriyorlar. Teolojinin, bilimden destek almadığı zaman hiç bir şey ifade etmeyeceğinin bilincindedirler. Her ifadelerine kutsal kitaplardaki her deyişe/mucizeye bilimsel kılıf (!) geçirmekteler. İktidar destekli Milli eğtim kurumu da, yeni yeni bunun bilincine varmış olacak ki pozitif bilimle ilgili okul kitaplarına, yaratılış la ilgili bilim ötesi görüşleri sokmaya başladılar bile. Ancak şunun pek ala bilincindedirlerki, olayları yada gerçekleri doğrulamanın da <bilimsel doğrulama yöntemi vardır>. Bilmeyen halka bunları ilkesiz yutturmak pek kolay olmakta. Bilmeyen halkın mucizevi masallar ilk tarihten beri çok ilgilerini çekmiştir. Belirli kesimin halkın sürekli uyumasını sağlamakla yine belirli çıkarları bulunmaktadır. Bunlar ayrıca başka platformda tartışılabilir. Nedir bu bilimsel doğrulama yöntemi yada ilkeleri. Belli bir amaca ulaşmak için izlenen yola <yöntem> denir. Bilimsel düşünmenin amacı ise, doğruyu yanlışı birbirinden ayırmak, gerçeği, hakikati, doğru olanı bulmak, engel ve problemleri çözmektir. İnsanın yeryüzünde varlık ve yaşamı buna bağlıdır. Çünkü yaşanan hayat bir bilinmezlik içinde akıp gitmektedir. Güncel hayat içimde sayısız nesne ve olaylar, bunların ortaya çıkardıkları engeller ve sorunlar vardır. Kişi, olumlu ve mutlu bir hayat yaşayabilmesi için, kendisini ilgilendiren engel ve problemleri çözmek zorundadır. Tüm bunlar ise kişiden yöntemli bir düşünme ve araştırma yoluyla engelleri aşmasını ister. Hayatta başarı ve huzur, bilinçli ve yöntemli bir çalışmaya bağlıdır. Bütün bunların çözümü için bilimsel düşünme gelişigüzel değil, kendine özgü bir yöntemle hareket eder. Bilimsel düşünmenin temel özelliği araştırmaya dayanır. Düşünme olayı harekete geçerken nesneler üzerinde zihin sürekli araştırma içindedir. Araştırmanın amacı ise bir şeyi arayıp bulmadır. Bilimsel bilgiler, yeni değerler araştırma sonucu ortaya çıkarlar. Ayrıca araştırma, kişinin içinde yaşadığı çevresi, tanıması, bilmesi demektir, bu sayede engel ve sorunları çözebilir ve gerçeklere ulaşır. Bilimsel düşünme yönteminin TEMEL İLKELERİ nelerdir? Bu ilkeler sırasıyla: — Konuyu belirleme — Gözlem — Varsayım — Deney — Ölçme — Doğrulama -- Yorumlama Bu ilkeler olmaksızın her ifade,fikir,inanç, hayal yada masal olacaktır. Bilimin inanca ihtiyacı yoktur. Ama inancı kabul ettirmek, bilim desteksiz olamaz. MUCİZELER BİR HAYAL,BİR MASALDIR. Alıntı
Φ ....DAVET.... Gönderi tarihi: 5 Mart , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 5 Mart , 2006 Teizm yada Teistler doğadaki gözlemlerini, bilimsel olarak açıklama kurnazlığını bayağı iyi beceriyorlar. Teolojinin, bilimden destek almadığı zaman hiç bir şey ifade etmeyeceğinin bilincindedirler. Her ifadelerine kutsal kitaplardaki her deyişe/mucizeye bilimsel kılıf (!) geçirmekteler. İktidar destekli Milli eğtim kurumu da, yeni yeni bunun bilincine varmış olacak ki pozitif bilimle ilgili okul kitaplarına, yaratılış la ilgili bilim ötesi görüşleri sokmaya başladılar bile. Ancak şunun pek ala bilincindedirlerki, olayları yada gerçekleri doğrulamanın da <bilimsel doğrulama yöntemi vardır>. Bilmeyen halka bunları ilkesiz yutturmak pek kolay olmakta. Bilmeyen halkın mucizevi masallar ilk tarihten beri çok ilgilerini çekmiştir. Belirli kesimin halkın sürekli uyumasını sağlamakla yine belirli çıkarları bulunmaktadır. Bunlar ayrıca başka platformda tartışılabilir. Nedir bu bilimsel doğrulama yöntemi yada ilkeleri. Belli bir amaca ulaşmak için izlenen yola <yöntem> denir. Bilimsel düşünmenin amacı ise, doğruyu yanlışı birbirinden ayırmak, gerçeği, hakikati, doğru olanı bulmak, engel ve problemleri çözmektir. İnsanın yeryüzünde varlık ve yaşamı buna bağlıdır. Çünkü yaşanan hayat bir bilinmezlik içinde akıp gitmektedir. Güncel hayat içimde sayısız nesne ve olaylar, bunların ortaya çıkardıkları engeller ve sorunlar vardır. Kişi, olumlu ve mutlu bir hayat yaşayabilmesi için, kendisini ilgilendiren engel ve problemleri çözmek zorundadır. Tüm bunlar ise kişiden yöntemli bir düşünme ve araştırma yoluyla engelleri aşmasını ister. Hayatta başarı ve huzur, bilinçli ve yöntemli bir çalışmaya bağlıdır. Bütün bunların çözümü için bilimsel düşünme gelişigüzel değil, kendine özgü bir yöntemle hareket eder. Bilimsel düşünmenin temel özelliği araştırmaya dayanır. Düşünme olayı harekete geçerken nesneler üzerinde zihin sürekli araştırma içindedir. Araştırmanın amacı ise bir şeyi arayıp bulmadır. Bilimsel bilgiler, yeni değerler araştırma sonucu ortaya çıkarlar. Ayrıca araştırma, kişinin içinde yaşadığı çevresi, tanıması, bilmesi demektir, bu sayede engel ve sorunları çözebilir ve gerçeklere ulaşır. Bilimsel düşünme yönteminin TEMEL İLKELERİ nelerdir? Bu ilkeler sırasıyla: — Konuyu belirleme — Gözlem — Varsayım — Deney — Ölçme — Doğrulama -- Yorumlama Bu ilkeler olmaksızın her ifade,fikir,inanç, hayal yada masal olacaktır. Bilimin inanca ihtiyacı yoktur. Ama inancı kabul ettirmek, bilim desteksiz olamaz. MUCİZELER BİR HAYAL,BİR MASALDIR.[/font][/color] arman'ın yazısından bir kısmını alıntı yapmışsınız ve sonra bilimsel düşünme yönteminin temel ilkelerini sıralamışsınız.siz bir bilimselci olarak yukarıda yaptığınız alıntının nesine katılmıyorsunuz? Kur'an ve bilimin birbirine zıt olduğunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Kur'an'da bilimle çelişen ayetleri ya da sureleri yazar mısınız? Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 5 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 5 Mart , 2006 arman'ın yazısından bir kısmını alıntı yapmışsınız ve sonra bilimsel düşünme yönteminin temel ilkelerini sıralamışsınız.siz bir bilimselci olarak yukarıda yaptığınız alıntının nesine katılmıyorsunuz? Kur'an ve bilimin birbirine zıt olduğunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Kur'an'da bilimle çelişen ayetleri ya da sureleri yazar mısınız? Okumakla anlamak ayrı şeyler. Yazdığım yazı anlaşılmamış. Ya da cevap vermek için çok acele edilmiş. En iyi dileklerimle. Alıntı
Φ ....DAVET.... Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Okumakla anlamak ayrı şeyler. Yazdığım yazı anlaşılmamış. Ya da cevap vermek için çok acele edilmiş. En iyi dileklerimle. neresini yanlış anladığımı belirtirmisiniz? Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Selam bilimselci, benim sadece bir yazmis oldugunuz cümle üzerine bir sorum olacak Masal dedigimiz.. kimisi yasanmis, yazilmis… kimisi öylesine kalleme alinmis belki baskasi tarafindan yasanilacak olan.. Hayal dedigimiz.. herkesin kendince beyninden gecenler vs.. sonucta masal` da öyle. simdi.. Masalida hayalide olusturan biz insanlar düsüncelerimiz ile bir sekilde yaziyor anlatabiliyorsak……..bu bir mucize degilmi? Hayal dedigimizsi beynimizden yok edemiyorsak…..bu bir mucizse degilmi? Sizin cümlenizde dikatimi cekti "Mucizeler bir hayal, bir masaldir"……. Yani mucizse olmaz,yok anlaminda yazmissiniz düsünmüssünüz.. Peki.. Bu düsünerek yazilan….düsünce mucizse degilmi? Mucize gercekten yok olan bir sey ise…….var eden bu kelimeleri ve bunlari buraya aktarabilen aktaran insan, insanlar nedir? Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Sayın Brice, Davet. Bir konu, bir eylem ve bir olgunun pozitif yada bilimsel olduğunu belirlemek için bilimsel ilkelere uygun olması gerektiğini vurgulamıştım. Teistlerin sürekli düştüğü yanılgılara sizde düşmüşsünüz. Yazımı bir bütün olarak irdelemeyip soyut olarak birkaç kelime üzerinde durmuşunuz. Konuyu lütfen bir bütün olarak irdeleyin lutfen. Şimdi bilimsel ilkeleri daha ayrıntıları ile inceleyelim... Konuyu Belirleme : Ortaya çıkan bir sorun ya da araştırılması gereken bir nesne, bir olay, düşünmenin konusunu oluşturur. Bilimsel düşünme mutlak belirli ve istenen bir konu üzerinde çalışır. Düşünmede ele alınan konunun içeriği, biçimi, kaynağı, neden'i, diğer olgu ve olaylarla ilişkileri, özellikleri üzerinde araştırmalar yapılır ve amaca uygun olanlar seçilerek saptanır. Gözlem : Konu açıkça saptandıktan sonra, onun üzerindeki olaylar gözlenmeye, izlenmeye ve ön bilgiler toplanmaya başlanır. Konuyu oluşturan varlığın çeşitli yönleri, yapısı, diğer varlıklarla olan ilişkileri, değişim ve çelişkileri, nitelikleri üzerinde gözlemlerde bulunulur. Çalışmanın niteliğine göre araştırıcı, doğrudan doğruya olaylara inecek gözlemi kendisi yapabileceği gibi, araştırdığı konu üzerinde istatistik toplamak başkaları tarafından yazılan ve söylenenleri değerlendirmek yoluna da gidebilir. Varsayım : Varsayım, terim olarak anlamı, öngörmek, şimdilik öyle olduğunu kabul etmektir. Deney yöntemimin ikinci adımı varsayımdır. Gözlem olayları tanır, onların sınırlarını ve özelliklerini belirler. Fakat onları anlamak, bilmek için yalnız olayları, gözlemek yetmez. Bu olayların oluşumlarını nedenlerini ve nasıl bir yol izlediklerini göstermek gerekir. Kısaca bu duruma, onların nedenlerini aramak denir. Bir olgunun, bir olayın nedenini bulup göstermek onu açıklamak; demektir. Pozitif bilimler olayların ve olguların nedenlerini ararlar. Kısacası varsayım, gözlemi yapılan olaylar hakkında uygun ve geçici açıklamalar yapmak demektir. Gözlemi yapılan şeyler ortaya birtakım sorular çıkarır. Bu soruları yanıtlamak da varsayımı oluşturur. Varsayım ise, ispatı ve gerçeklenmesi istenen ve henüz denetim halinde olan geçici bir açıklamadır. Deney : Deney, gözlemi yapma, uygulama, gerçekleştirme anlamındadır. Gözlemde olaylar doğal oluşlarına karışmadan göründükleri gibi incelenirler. Deneyde ise olaylar bizim tarafımızdan hazırlanan en uygun hal ve koşullar içinde tekrar edilirler. Ayrıca, fizik laboratuarında bir cismin hızını ve aldığı yolu âletlerle ölçerek gözlemlerde bulunmak da bir deneydir. Deney, bir olayı istenildiği kadar tekrar ederek incelemenin tam ve mükemmel olmasını sağlar. Zamanı, yeri ve diğer koşulları gözlemci tarafından belirtildiğinden dolayı daha yakından ve istenildiği gibi gözlenmesi mümkün olur. Önceden gözden kaçan bazı özellikler daha iyi saptanır. Olayların süresini, hızını ve diğer değişikliklerini ölçmek olanağı deney işleminde yer alır. Ölçme: Bilim, ulaştığı sonuçları elden geldiğince kesin, açık ve doğru bir biçimde açıklamak ister. Ölçme yoluyla elde edilen gözlem verileri (ilk bilgiler) bu tür ifadeye olanak sağlamaktadır. Örneğin; — Su ısıtıldığında kaynar, yargısının, — Su sıcaklığı 100°C 'ye çıkarıldığında kaynar. Yargısı ile karşılaştırıldığında, ikinci yargının hem kesinlik ve açıklık yönünden hem de sağladığı bilgi yönünden ne kadar güçlü olduğu, birinci yargının ne kadar zayıf ve yetersiz olduğu görülmektedir. Ölçme teriminin dar ve geniş anlamda olmak üzere iki şekilde tanımlanabilir. Dar anlamda ölçme, varlıkların niceliksel miktarını sayısal olarak belirtmek işlemidir. Örneğin, bir yolun uzunluğunu, bir şeyin ağırlığını, bir maddenin sertlik derecesini, havanın sıcaklığını tayin gibi. Geniş anlamda ölçme ise : Bazı kurallara göre varlıklara veya olgulara sayısal değer verme işlemidir. Son derece geniş tutulan bu tanımda üç aynı elemandan söz edilmektedir. Bunlar : Sayılar, olgular ve kurallardır. Demek oluyor ki, ölçme, bazı olgulara sayı denilen bazı soyut işaretlerle belirtme işlemidir. Ancak bu belirtme gelişigüzel değil, belli kurallara uyularak yapılır. Doğrulama : Bilim yönteminin diğer bir aşamasını doğrulama çalışması oluşturur. Bu aşamada, daha önce elde edilen varsayımda, tekrar olgulara dönülerek denetlemeye çalışılır. Bu denetleme sırasında varsayım olgular arasında bir uyum saptanırsa, yani olgular varsayımı doğruluyorsa elde edilen bilgi düzenli ya da bilimsel bir bilgidir. Aksi halde, olgular ve ilişkileri yani nesnel gerçeği açıklama gücü olmadığından varsayımın reddi gerekir. Varsayımların test edilebilmesi için, onlardan gözlenebilir sonuçların çıkarılması da gerekir. Varsayımların gözlenebilir, test edilebilir sonuçları çıkarılması mantıksal bir işlemdir. Varsayımlardan gözlenebilir, test edilebilir mantıksal sonuçlar çıkarmadan olgulara dönmek ve denetim olanağı aramak olası değildir. Eğer araştırmacıyı gözleyeceği olgulara götüren bir varsayım yok ise, yapılan gözlem dağınık ve gelişigüzeldir, kullanışsızdır. Ne için kullanılacağı, neyi açıklayacağı bile belli değildir. Bu bakımdan araştırıcı gözleyeceği olgulara, açıklama gücü olan sağlam bir varsayım ile gitmelidir. Çünkü varsayımlar, olguları ve olgusal ilişkileri açıklayıcı kavramsal sistemlerdir. Varsayımlar yukarıda belirtildiği gibi doğruluk derecesi henüz bilinmeyen, test edilmesi gereken fakat açıklama vaat eden önermelerdir. Genel olarak varsayımlar, olgular tarafından doğrulandıkları zaman kesin bir bilgi elde edilebilir. Fakat bu, kesin bir sonuç değildir. Ortaya çıkan yeni olgular ve yeni koşullar bilgiyi, dolayısıyla sonucu her zaman değiştirebilir. Yorumlama : Yorumlama bir düşünme uğraşısıdır. Bu uğraşı sonucunda yeni düşünceler üretilir, yanıt değerler ortaya çıkar sonuçlara yaklaşılır, sonuçlar saptanır. Ortaya çıkan tüm bu değerler açıklama yoluyla dışa aktarılır, böylece elde edilen sonuçlar eyleme yansıtılır. Varsayım, doğruluğu sınamak amacıyla öne sürülmüş bir öneridir. Varsayımın doğrulanması yeniden olaylara dönülerek yapılır. Araştırmacı varsayımını kurduktan sonra olay ve olguları gözleyip deliller toplayarak önerisinin doğrululuğunu belirtmeye çalışır. Bu işlem sonucunda hangi varsayımların olaylarla uyum sağladığını ve soruna doğru çözümler getirdiği, buna karşın hangilerinin desteklenmediği anlaşılmış olur. Kuşkusuz, gerçeğe ters düştüğü saptanan bir varsayım ya terk edilecek ya da gerçeğe uyacak biçimde değiştirilecektir. En iyi dileklerimle... Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 GÜNEŞ'İN GİDİŞ İSTİKAMETİ Kuran'da Güneş ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yörüngesi olduğu vurgulanır: Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor. (Enbiya Suresi, 33) Yukarıdaki ayette geçen "yüzme" kelimesi Arapçada "sabaha" olarak ifade edilir ve Güneş'in uzaydaki hareketini anlatmak üzere kullanılmaktadır. Bu kelime Güneş'in uzayda hareket ederken kontrolsüz olmadığı, ekseni üzerinde döndüğü ve dönerken bir rota izlediği manasındadır. Güneş'in sabit olmadığı belli bir yörüngede yol almakta olduğu, bir başka ayette de şöyle bildirilmektedir: Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir. (Yasin Suresi, 38) Kuran'da bildirilen bu gerçekler, ancak çağımızdaki astronomik gözlemlerle anlaşılmıştır. Astronomi uzmanlarının hesaplarına göre Güneş, Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı doğrultusunda saatte 720.000 km'lik muazzam bir hızla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla, Güneş'in günde 17 milyon 280 bin km yol katettiğini gösterir. Güneş'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uyduları da aynı mesafeyi katederler. Alıntı
Φ ....DAVET.... Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 sayın bilimselci ben bir inanan olarak ne bilimi ne de başka birşeyi Allah'ın dışında tutamam. Teizm yada Teistler doğadaki gözlemlerini, bilimsel olarak açıklama kurnazlığını bayağı iyi beceriyorlar. demişsiniz. bizler kurnazlık olsun diye gözlem yapmayız, biz iman edenler, tabiki bilimi Allah'tan ayırmayız. sorarım size "madem size göre biz kurnazız yani siz bunu çıkartmışsınız"peki öyle ise bu durumda siz, bize kurnaz dediğinize göre bizden daha kurnaz olmuyormusunuz? Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 sayın bilimselci ben bir inanan olarak ne bilimi ne de başka birşeyi Allah'ın dışında tutamam. Teizm yada Teistler doğadaki gözlemlerini, bilimsel olarak açıklama kurnazlığını bayağı iyi beceriyorlar. demişsiniz. bizler kurnazlık olsun diye gözlem yapmayız, biz iman edenler, tabiki bilimi Allah'tan ayırmayız. sorarım size "madem size göre biz kurnazız yani siz bunu çıkartmışsınız"peki öyle ise bu durumda siz, bize kurnaz dediğinize göre bizden daha kurnaz olmuyormusunuz? El cevap, Sayın davet, 1-Tüm inançlar bilimle çelişir. 2-İnançları bilimle beslemek/desteklemek bir metafizik (bilimötesi) kurnazlıktır. 3-Anlamına baktım kurnazlık=cin fikirlik. Gerçekle gerçek dışılığı doğrulamak cin fikirlilik. 4-Bilimsel ilkeler içerisine cin fikirliliği yazmamıştım pardon. (!) En iyi dileklerimle... Alıntı
Φ ....DAVET.... Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 El cevap, Sayın davet, 1-Tüm inançlar bilimle çelişir. 2-İnançları bilimle beslemek/desteklemek bir metafizik (bilimötesi) kurnazlıktır. 3-Anlamına baktım kurnazlık=cin fikirlik. Gerçekle gerçek dışılığı doğrulamak cin fikirlilik. 4-Bilimsel ilkeler içerisine cin fikirliliği yazmamıştım pardon. (!) En iyi dileklerimle... sayın bilimselci 1.benim inancım bilimle çelişmez. 2.tüm inançlar demişsiniz,konuyu belirleme,gözlem,varsayım,deney,ölçme , doğrulama,yorumlama bunlar inançsız mı yapılır, siz bir işe başlarken bilim ya da herhangi birşeyi inanmadan yani öylesine mi yaparsınız? her yaptığınız işte mutlaka öyle ya da böyle bir inanç söz konusudur. 3.iddia ettiğiniz bizim metafizik kurnazlığımızı anladığınıza göre sizde de bundan mevcut yani göz göre göre bunu söylemişsiniz. 4."sizin iddianız"bizim cin fikirliliğimizi anladığınıza göre sizin cin fikirliliğinizle bizimkini kıyaslayamayız. 5.bilimsel ilkeler içersinde yazmamışsınız ama kendi bilimselliğinizle cin fikirliliğinizi bağdaştırmışsınız. 6.son olarak el cevap neyin nesi?bilimsel bişey mi?? sevgiler Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 GÜNEŞ'İN GİDİŞ İSTİKAMETİ Kuran'da Güneş ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yörüngesi olduğu vurgulanır: Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor. (Enbiya Suresi, 33) Yukarıdaki ayette geçen "yüzme" kelimesi Arapçada "sabaha" olarak ifade edilir ve Güneş'in uzaydaki hareketini anlatmak üzere kullanılmaktadır. Bu kelime Güneş'in uzayda hareket ederken kontrolsüz olmadığı, ekseni üzerinde döndüğü ve dönerken bir rota izlediği manasındadır. Güneş'in sabit olmadığı belli bir yörüngede yol almakta olduğu, bir başka ayette de şöyle bildirilmektedir: Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir. (Yasin Suresi, 38) Kuran'da bildirilen bu gerçekler, ancak çağımızdaki astronomik gözlemlerle anlaşılmıştır. Astronomi uzmanlarının hesaplarına göre Güneş, Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı doğrultusunda saatte 720.000 km'lik muazzam bir hızla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla, Güneş'in günde 17 milyon 280 bin km yol katettiğini gösterir. Güneş'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uyduları da aynı mesafeyi katederler. Mucizeymiş... 10 bin yıl önceki insanlar da, kafalarını kaldırıp gökyüzüne baktıklarında güneşin doğudan gelip batıya doğru gittiğini görüyorlardı. Aynı şekilde "ay" ı da görüyorlardı. Yok güneş kendi etrafında dönüyormuş da, rotası varmış da bu ayet de onu anlatıyormuş..Yalancılar sizi.... 18/86- Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. "Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın" dedik. 18/90- Güneşin dogdugu yere ulaşinca onu, kendileriyle güneş arasina örtü koymadigimiz bir halk üzerine dogar buldu. Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 AY YILININ HESAPLANMASI Güneş'i bir aydınlık, Ay'ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O'dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır. (Yunus Suresi, 5) Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). (Yasin Suresi, 39) Yukarıdaki ilk ayette Allah, Ay'ın insanlar için yıl hesabının yapılmasında bir ölçü olacağını açıkça bildirmiştir. Ayrıca bu hesapların, Ay'ın yörüngesinde dönüşü sırasında alacağı konumlara göre yapılacağına da dikkat çekilmiştir. Dünya-Ay ve Dünya-Güneş doğrultuları arasındaki açı sürekli olarak değiştiğinden, biz Ay'ı çeşitli zamanlarda değişik şekillerde görürüz. Ayrıca Ay'ı görebilmemiz, Ay'ın Güneş'ten aldığı ışığı yansıtması ile mümkün olduğundan, Ay'ın Güneş tarafından aydınlatılan yüzü, Dünya'daki gözlemciye göre sürekli şekil değiştirir. İşte bu değişimler göz önünde bulundurularak birtakım hesaplamalar yapılır ki, bu da insanlar için yıl hesabını mümkün kılar. Eskiden 1 ay, insanlar tarafından iki dolunay arasındaki zaman veya Ay'ın Dünya etrafında döndüğü zaman olarak hesaplanırdı. Buna göre 1 ay, 29 gün 12 saat ve 44 dakikaya eşitti. Buna "Kameri ay" denir. 12 Kameri ay ise Rumi takvime göre 1 yıl eder. Ancak Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüşünü tamamlamasını 1 yıl olarak kabul ettiğimiz Miladi takvim ile Rumi takvim arasında her yıl 11 günlük bir fark oluşur. Nitekim Kehf Suresi'nin 25. ayetinde de bu farka şöyle dikkat çekilmiştir: Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar. (Kehf Suresi, 25) Ayette geçen zamanı şöyle açıklamak mümkündür: 300 yıl x 11 gün (her yıl için oluşan fark) = 3.300 gündür. 1 Güneş yılının 365 gün 5 saat 48 dakika ve 45.5 saniyeden oluştuğu dikkate alınırsa, 3.300 gün/365.24 gün = 9 yıl'dır. Diğer bir deyişle Miladi takvime göre 300 yıl, Rumi takvime göre 300+9 yıldır. Görüldüğü gibi ayette ince hesaplara dayanan bu 9 yıllık farka dikkat çekilmiştir. (En doğrusunu Allah bilir) Kuşkusuz Kuran'da böyle bir bilgiye dikkat çekilmesi Kuran'ın bilimsel mucizelerinden biridir. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 sayın bilimselci ben bir inanan olarak ne bilimi ne de başka birşeyi Allah'ın dışında tutamam. Teizm yada Teistler doğadaki gözlemlerini, bilimsel olarak açıklama kurnazlığını bayağı iyi beceriyorlar. demişsiniz. bizler kurnazlık olsun diye gözlem yapmayız, biz iman edenler, tabiki bilimi Allah'tan ayırmayız. sorarım size "madem size göre biz kurnazız yani siz bunu çıkartmışsınız"peki öyle ise bu durumda siz, bize kurnaz dediğinize göre bizden daha kurnaz olmuyormusunuz? Davet Arkadaşım, Bilimsel düşüme, ilkeli olduğu için cin fikirlilikle isimlendirilemez. Yukarda saydığım ilkeler dışındaki, altyapısı bilimsel olmayan düşünce/izahat insanların bilgisizliğini, zaaflarını kullanarak onlara empoze edilirler. İşte bu gibi bilimsel alt yapısı olmayan bilgiler ve inançlarla, ( ben bunlara cin fikirlik diyorum) hakim kesim o zavallı, bilgisiz fakat sağduyulu insanları kullanırlar . Bu tarihte hep böyle gelişmiştir. Bizler diğer varlıklarla farklıyız, düşünen varlıklarız. Düşünme, kişinin en önde gelen temel yeteneklerinden biridir. İnsan bir şey üzerine doğru ya da yanlış düşünebilir. Seninle anlaşamadığımız şu ki, bilimsel düşünce bilimsel ilkeler çerçevesinde olduğundan, metafizik düşünce ile terstir ve onu reddeder. Tanımaz, kabullenmez. Metafizik (cin fikirli, bilimden kopuk, yanlış) düşünceler kişilere daima zarar verir. Bilimsel ve metafizik düşünce farkının anlaşılması için sık sık vurgu yapıyorum. Bu nedenlerle insanlar doğru ve bilimsel düşünmek zorundadırlar. Ayrıca düşünme bir eğitim işidir. Bu bakımdan düşünme eğitimi, hayatın odak noktası olmaktadır. Çağdaş eğitimin ana hedefi insanlara, her şeyden önce bilimsel düşünmeyi öğretebilmektir. İnsanlar hayatta bir engel, bir sorun, bir problemle karşılaştıkları zaman, ciddi olarak düşünmek zorunda kalırlar. Böylece düşünme kavramının zorunlu olduğu görülür. Örneğin : Hemen her kişinin, kendi özel hayatında yer alan parasızlık, hastalık, eğitim, meslek, kazanç, evlenmek, yuva kurmak, çocuklarını büyütmek, onları eğitmek, düzenli bir hayat sağlamak, mutlu olmak, bunlara ait engelleri aşmak, problemleri çözmek ve daha katılması gereken birçok şeyler, hep birer sorundur. Bütün bunlar karşısında insan düşünmek zorundadır. Hayatta çeşitli düşünme biçimleri vardır, örneğin. Doğal, metafizik, dogmatik, dini, mitolojik, hayali, masalımsı romantik, algısal ve bilimsel gibi, fakat bu dünyaya yönelik, maddi nesne ve olayların, soyut ve somut yönlerini ele alıp inceleyen, onlar üzerinde araştırmalar ve yorumlar yapan, akıl yürüten, böylece nesne ve olayların birbirleriyle olan ilişkilerini, etkilerimi, niteliklerini, süreç ve yasalarım sergileyen ve onlara ait gerçekleri bize yansıtan sadece «bilimsel düşünme» dir. Öte yandan hayata egemen olan, onu tümüyle yöneten, nesne ve olayların sahip oldukları gerçeklerdir. îşte bu gerçeklerin görüldüğü ve bilindiği tek yer ya da biricik ortam, insan zihninin düşünme alanıdır. Bunun dışında gerçekleri görüp bilmenin olanağı yoktur. Bu durum, hayatın ve doğanın bir gereği ve bir olgusudur. İnsanı her yönüyle kuşatan, onu etkileyen nesne ve olaylar, olumlu ve olumsuz olmak üzere iki yönlüdür. Olumsuz olaylar yıkıcı, dağıtıcı ve yok edicidir. Örneğin; Cehalet, hastalık, yoksulluk ve ölüm gibi. Olumlu olaylar ise, yapıcı, yaratıcı ve yaşatıcı niteliktedirler. Örneğin, sağlıklı, bilgili, başarılı ve varlıklı olmak gibi. Bu nedenle hayatımızın en önde gelen koşulu düşünme eğitimidir. Hayattaki varlığımız ve mutlu yaşantımız buna bağlıdır. Hayatta her şeyi rastlantılara ya da şansa bırakmak hiçbir zaman doğru değildir. Düşüncelerimizi daima denetim altında tutmak onları iyi ve olumlu yönlerde eğitip geliştirmek, hayatî görevlerimizin en başında gelir. Çünkü, insan için, hayatın gerçek anlamı buradan başlar. Hayatta her insanın akıllı ve aydın bir öncüye her zaman gereksinimi vardır, insan için, en sağlam ve en iyi öncü, kendi kendinin öncüsü olabilmesidir. Bu da ancak insanın bilimsel düşünme gücüne sahip olmasıyla mümkündür. Bunun da tek yolu, eğitim hayatı içinde kişinin BİLİMSEL DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENMESİYLE mümkün olabilir. Zira olumlu ve yapıcı düşünceler hayatta her şeyin öncüsü ve yöneticisidir. Kişi fikirler yoluyla karakterini kurar, kişiliğini oluşturur, içten ve dıştan ya da çevresinden gelen olumsuz etkenlere ve baskılara karşı koymasını bilir, iyi ve doğru yollarda yürür, her zaman başarılı ve kazançlı olur, böylece kendi hayatını sağlıklı bir şekilde yürütmüş olur. Öte yandan, insanın tüm hareket ve eylemleri, yaptığı tüm işler, önce onun düşünme dünyasından geçer. Çünkü insan düşüncelerinin dışında hareket edemez. Bütün davranış ve eylemlerimiz düşüncelerimize bağlı olduğu için, nasıl düşünüyorsak öyle hareket ederiz. Bu nedenle hayatta iyi ve doğru düşünen, iyi ve mutlu yaşar, kötü ve yanlış düşünen de kötü koşullar içinde mutsuz yaşar. Bu da hayatın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Anlaşıldığımı sanıyorum davet. En iyi dileklerimle Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 AY YILININ HESAPLANMASI Güneş'i bir aydınlık, Ay'ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O'dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır. (Yunus Suresi, 5) Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). (Yasin Suresi, 39) Yukarıdaki ilk ayette Allah, Ay'ın insanlar için yıl hesabının yapılmasında bir ölçü olacağını açıkça bildirmiştir. Ayrıca bu hesapların, Ay'ın yörüngesinde dönüşü sırasında alacağı konumlara göre yapılacağına da dikkat çekilmiştir. Dünya-Ay ve Dünya-Güneş doğrultuları arasındaki açı sürekli olarak değiştiğinden, biz Ay'ı çeşitli zamanlarda değişik şekillerde görürüz. Ayrıca Ay'ı görebilmemiz, Ay'ın Güneş'ten aldığı ışığı yansıtması ile mümkün olduğundan, Ay'ın Güneş tarafından aydınlatılan yüzü, Dünya'daki gözlemciye göre sürekli şekil değiştirir. İşte bu değişimler göz önünde bulundurularak birtakım hesaplamalar yapılır ki, bu da insanlar için yıl hesabını mümkün kılar. Eskiden 1 ay, insanlar tarafından iki dolunay arasındaki zaman veya Ay'ın Dünya etrafında döndüğü zaman olarak hesaplanırdı. Buna göre 1 ay, 29 gün 12 saat ve 44 dakikaya eşitti. Buna "Kameri ay" denir. 12 Kameri ay ise Rumi takvime göre 1 yıl eder. Ancak Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüşünü tamamlamasını 1 yıl olarak kabul ettiğimiz Miladi takvim ile Rumi takvim arasında her yıl 11 günlük bir fark oluşur. Nitekim Kehf Suresi'nin 25. ayetinde de bu farka şöyle dikkat çekilmiştir: Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar. (Kehf Suresi, 25) Ayette geçen zamanı şöyle açıklamak mümkündür: 300 yıl x 11 gün (her yıl için oluşan fark) = 3.300 gündür. 1 Güneş yılının 365 gün 5 saat 48 dakika ve 45.5 saniyeden oluştuğu dikkate alınırsa, 3.300 gün/365.24 gün = 9 yıl'dır. Diğer bir deyişle Miladi takvime göre 300 yıl, Rumi takvime göre 300+9 yıldır. Görüldüğü gibi ayette ince hesaplara dayanan bu 9 yıllık farka dikkat çekilmiştir. (En doğrusunu Allah bilir) Kuşkusuz Kuran'da böyle bir bilgiye dikkat çekilmesi Kuran'ın bilimsel mucizelerinden biridir. 14. Yemin olsun, biz Nûh'u toplumuna göndedik de o onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. Çünkü zalimlerdi onlar. (Ankebut Suresi) Aynı mantıkla yukarıdaki tarihide hesaplayabilir misiniz rica etsem? Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 950 Çok mu zordu .. ( bak şimdi nasıl geliyor soru ) Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 950 x 11 /365,24 = 28,61 950+28,61 = 1.000 midir arman efendi? Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Ve işte yam yumun bir türlü anlamadığı nokta.. Kendi ate mantığına göre matematik işlemi yapıyor Allahın verdiği zamana .. Hicri ve Miladi diye bir kavram duydun mu hiç Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Yandaaannn... Kıvır bakalım arman efendi... Ne oldu? Çıkamadın mı hesabın içinden? Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Dansözlüğe meraklı arkadaşı kendi mantığıyla yanlız bırakaraktan kaldığımız yerden devam.. DÜNYANIN YUVARLAKLIĞI Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp örtüyor... (Zümer Suresi, 5) Kuran'ın evreni tanıtan ayetlerinde kullanılan ifadeler oldukça dikkat çekicidir. Üstteki ayette "sarıp örter" olarak tercüme edilen Arapça kelime "yukevviru"dir. Bu kelimenin Türkçe karşılığı, "yuvarlak bir şeyin üzerine bir cisim sarmak"tır. (Örneğin Arapça sözlüklerde "başa sarık sarma" gibi yuvarlak cisimleri içeren fiiller için bu kelime kullanılır.) Ayette, gecenin ve gündüzün birbirlerinin üzerlerini sarıp-örtmeleri (tekvir etmeleri) konusunda verilen bilgi, aynı zamanda Dünya'nın biçimi konusunda kesin bir bilgi içermektedir. Ancak ve ancak Dünya'nın yuvarlak olması durumunda bu ayette ifade edilen fiil gerçekleşebilir. Yani 7. yüzyılda indirilen Kuran'da Dünya'nın yuvarlak olduğuna işaret edilmiştir. Unutmamak gerekir ki, o dönemdeki astronomi anlayışında Dünya daha farklı algılanıyordu. O dönemde Dünya'nın düz bir satıh olduğu düşünülüyordu ve tüm bilimsel hesap ve açıklamalar da buna göre yapılıyordu. Ancak Kuran Allah'ın sözü olduğu için, evreni tarif ederken olabilecek en tanımlayıcı kelimeler kullanılmıştır. Kuran ayetlerinde ise bize henüz yakın yüzyılda öğrendiğimiz bu bilgileri 1400 sene öncesinden haber verilmektedir. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 13/3- "O, yeri yayip döşeyen, orada daglar, nehirler meydana getiren,....." Bu ayette neden yuvarlak olduğunu ima etmemiş? Neden "sarıp dememiş de, "yayip" demiş ? Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 ATMOSFERİN KATMANLARI Kuran ayetlerinde evren hakkında verilen bilgilerden biri, gökyüzünün yedi kat olarak düzenlendiğidir: Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29) Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi... Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti... (Fussilet Suresi, 11-12) Dünya, yaşam için gerekli olan özelliklerin tümüne sahiptir. Bunlardan bir tanesi de canlıları koruyan özel bir kalkan görevini yerine getiren atmosferdir. Bugün Dünya atmosferinin üst üste dizilmiş farklı katmanlardan meydana geldiği bilinmektedir. Atmosfer aynen ayette bildirildiği gibi, tam yedi temel katmandan oluşmaktadır. Bu, elbette ki Kuran'ın mucizelerinden biridir. Kuran'da pek çok ayette kullanılan gök kelimesi tüm evreni ifade etmek için kullanıldığı gibi, Dünya göğünü ifade etmek için de kullanılır. Kelimenin bu anlamı düşünüldüğünde, Dünya göğünün, bir başka deyişle atmosferin, 7 katmandan oluştuğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Nitekim bugün Dünya atmosferinin üst üste dizilmiş farklı katmanlardan meydana geldiği bilinmektedir.19 Kimyasal içerik veya hava sıcaklığı ölçü alınarak yapılan tanımlamalarda, Dünya'nın atmosferi 7 katman olarak belirlenmiştir.20 Bugün halen 48 saatlik hava durumu tahminlerinde kullanılan ve "Limited Fine Mesh Model" (LFMII) olarak adlandırılan atmosfer modeline göre de atmosfer 7 katmandır. Modern jeolojik tanımlamalara göre atmosferin 7 katmanı şu şekilde sıralanmaktadır: 1- Troposfer 2- Stratosfer 3- Mezosfer 4- Termosfer 5- Ekzosfer 6- İyonosfer 7- Manyetosfer Bu konuyla ilgili bir diğer mucizevi yön ise Fussilet Suresi'nin 12. ayetinde geçen "Her bir göğe emrini vahyetti" ifadesinde yer almaktadır. Yani ayette Allah'ın her tabakayı belli bir görevle görevlendirdiği belirtilmektedir. İleriki bölümlerde daha detaylı inceleyeceğimiz gibi, yukarıda saydığımız tabakaların her birinin insanların ve yeryüzündeki tüm canlıların yararı açısından çok hayati görevleri vardır. Yağmurların oluşmasından zararlı ışınların engellenmesine, radyo dalgalarının yansıtılmasından göktaşlarının zararsız hale getirilmesine kadar her tabakanın kendine özgü bir işlevi bulunmaktadır. Aşağıdaki ayetler ise bize atmosferin 7 katmanının görünümü ile ilgili bilgi vermektedir: "Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?" (Nuh Suresi, 15) O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır... (Mülk Suresi, 3) Bu ayetlerde Türkçeye "uyum" olarak çevrilen Arapça "tibakan" kelimesi, aynı zamanda "tabaka, bir şeyin uygun olan kapağı ve örtüsü" anlamlarına da gelir ki, üst katın alt kata uygunluğunu vurgular. Kelimenin çoğul kullanımında ise "tabaka tabaka" anlamı kazanmaktadır. Ayette tarif edilen tabaka tabaka halindeki gök, kuşkusuz atmosferi en mükemmel şekilde ifade eden açıklamalardır. 20. yüzyıl teknolojisi olmadan tespit edilmesi hiçbir şekilde mümkün olmayan bu bilgilerin, 1400 yüzyıl önce indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'de açıkça bildirilmesi ise elbette ki çok büyük bir mucizedir. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 41/12- "Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah'ın takdiridir. Ayetin devamını yazamadın değil mi? Ama bak ben yazdım... Yıldızlar atmosfer tabakalarının arasında mıdır? İlkokulda mı okumadın? Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 KORUNMUŞ TAVAN Kuran'da Allah, gökyüzünün son derece önemli bir özelliğine şöyle dikkat çeker: Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 32) Ayette belirtilen gökyüzünün bu özelliği, 20. yüzyıldaki bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Dünya'yı çepeçevre kuşatan atmosfer, canlılığın devamı için son derece hayati işlevleri yerine getirir. Dünya'ya doğru yaklaşan irili ufaklı pek çok gök taşını eriterek yok eder ve bunların yeryüzüne düşerek canlılara büyük zararlar vermesini engeller. Atmosfer, bunun yanı sıra, uzaydan gelen ve canlılar için zararlı olan ışınları da filtre eder. Atmosferin bu özelliğinin en çarpıcı yönü, atmosferin sadece zararsız orandaki ışınları, yani görünür ışık, kızıl ötesi ışınlar ve radyo dalgalarını geçirmesidir. Bunların tümü yaşam için gerekli ışınlardır. Örneğin atmosfer tarafından belirli oranda geçmesine izin verilen ultraviyole ışınları, bitkilerin fotosentez yapmaları ve dolayısıyla tüm canlıların hayatta kalmaları açısından büyük önem taşır. Güneş tarafından yayılan şiddetli ultraviyole ışınlarının büyük bölümü, atmosferin ozon tabakasında süzülür ve Dünya yüzeyine yaşam için gerekli olan az bir kısmı ulaşır. Atmosferin koruyucu özelliği bunlarla da kalmaz. Dünya, uzayın ortalama eksi 270 C derecelik dondurucu soğuğundan yine atmosfer sayesinde korunur. Dünya'yı zararlı etkilerden koruyan, yalnızca atmosfer değildir. Atmosferin yanı sıra "Van Allen Kuşakları" denilen ve Dünya'nın manyetik alanından kaynaklanan bir tabaka da, gezegenimize gelen zararlı ışınlara karşı bir kalkan görevi görür. Güneş'ten ve diğer yıldızlardan sürekli olarak yayılan bu ışınlar, insanlar için öldürücü etkiye sahiptir. Özellikle Güneş'te sık sık meydana gelen ve "parlama" adı verilen enerji patlamaları, Van Allen Kuşakları olmasa, Dünya'daki tüm yaşamı yok edebilecek güçtedir. Dünya'nın manyetik alanının oluşturduğu manyetosfer tabakası, yeryüzünü gök taşlarından, zararlı kozmik ışın ve parçacıklardan koruyan bir kalkan gibidir. Yandaki resimde Van Allen Kuşakları adı da verilen bu manyetosfer tabakası görülmektedir. Dünya'nın on binlerce kilometre uzağındaki bu kuşaklar, yeryüzündeki canlıları uzaydan gelebilecek öldürücü enerjiden korumaktadır. Tüm bu bilimsel bulgular, Dünya'nın özel bir şekilde korunduğunu kanıtlamaktadır. Önemli olan, bu korunmanın "gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık" ayetiyle 1400 sene önce Kuran'da haber verilmiş olmasıdır. Van Allen Kuşakları'nın yaşamımız açısından önemini Dr. Hugh Ross şöyle anlatmaktadır: Dünya, Güneş Sistemi'ndeki gezegenler arasında en yüksek yoğunluğa sahiptir. Bu geniş nikel-demir çekirdeği büyük bir manyetik alandan sorumludur. Bu manyetik alan Van Allen radyasyon koruyucu tabakasını meydana getirir. Bu tabaka yeryüzünü radyasyon bombardımanından korur. Eğer bu koruyucu tabaka olmasaydı, Dünya'da hayat mümkün olmazdı. Manyetik alanı olan ve kayalık bölgelerden oluşan diğer tek gezegen Merkür'dür. Fakat bu manyetik alanın gücü Dünya'nınkinden 100 kat daha azdır. Van-Allen radyasyon koruyucu tabakası Dünya'ya özeldir.21 Geçtiğimiz yıllarda tespit edilen bir parlamada açığa çıkan enerjinin, Hiroşima'ya atılanın benzeri 100 milyar atom bombasına eş değer olduğu hesaplanmıştır. Parlamadan 58 saat sonra pusulaların ibrelerinde aşırı hareketler gözlenmiş, Dünya atmosferinin 250 km üstünde sıcaklık sıçrama yapıp 2.500 0C'ye yükselmiştir. Kısacası, Dünya'nın üzerinde, kendisini sarıp kuşatan ve dış tehlikelere karşı koruyan mükemmel bir sistem işler. İşte Dünya'yı çevreleyen gökyüzünün bu koruyucu kalkan özelliğini, Allah bizlere yüzyıllar öncesinden Kuran'da bildirmiştir. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mart , 2006 Bu yazı yine bu başlıkta yazılmış ve cevap verilmişti. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.