Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Çanakkale tarihi


_asi_

Önerilen İletiler

TARİHÇE

 

Çanakkale,aynı adı taşıyan boğazın Anadolu yakasında ve bu boğazın en fazla darlaştığı bir kesimde düz bir alanda kurulmuştur.

 

Çanakkale kuruluşu pek eski dönemlere inmeyen ve temeli Fatih Sultan Mehmed döneminde atılmış olan bir XV.yüzyıl şehridir.Şehrin bu yeniliğine karşılık çevresinde yapılan kazılar yörede tarih öncesine kadar inen yerleşmelerin varlığını ortaya koymuştur.Bunların başında Çanakkale Boğazı’nın güney ağzı yakınında kurulmuş olan Truva gelir.Bu şehrin en eski katları Eski Tunç çağına kadar inmektedir.

 

Antik Çağda Çanakkale

 

Biga Yarımadası’nın eski adı Troas’tır.

 

Antik Çağ’da Troie,Troia ve Troade isimleri ile de bilinmektedir.

 

Anadolu’nun kuzeybatısında bulunan Troas bölgesi,ismini Hellespontos’un hemen girişinde yer alan Troia kentinden alır.Troia bölgede M.Ö. 3.bin yıl başından,M.Ö. 2.bin yılı sonuna kadar kendine özgü kültür yaratmış,bu kültür Batı Anadolu’nun oldukça geniş bir bölümüne yayılmıştır.Son kazıların sonuçları,Troia’da yerli kültürlerle sıkı ilişkileri olan bir Anadolu kültürü olduğu ortaya koymuştur. Çanakkale Boğazı,kaynağını mitolojik öğelerden bölgenin en eski halkı,Beşiktepe ve Kumtepe yerleşimlerinden bilinen Kalkolitik Dönem yerli halklardır.Buralarda yerleşim günümüzden 6000-7000 yıl geriye gitmektedir.M.Ö: 4800-4000 tarihleri arasında burada bir köy yerleşimi olduğu anlaşılmaktadır.Bunu M.Ö. 3600-3650 yılları arasında kurulduğu tahmin edilen Dardonos izlemektedir.

 

M.Ö. 1200 civarında bölgeye Troya savaşlarının başlaması ile Akhalar gelmiştir.Bu tarihlerde Yunanistan da bir kısım feodal beylikler biçiminde yaşayan Akhalar tarafından istila edilmiştir.Homeros’un İlyada destanında,savaş nedeni Sparta kralı Menelaos’un güzel karısı Helena’nın Troya kralı Priamos’un oğlu Paris tarafından kaçırılışı olarak belirtse de,gerçek

savaş nedeninin Akhalar’ın Hellesepontos Boğazı ve yöresine yerleşmek istemeleri olduğu açıktır.

 

İlyada destanının içeriğinde tarihsel bir gerçeklik aranmalıdır.Bu destana göre Akhalar stratejik bir yerde kurulmuş olan Troya kentini ele geçirmek için savaşmışlar ancak bu savaşları sonuçsuz kalmıştır.Troya kalesi Odysseia destanında anlatıldığı üzere bir savaş hilesi,yani tahta at yardımıyla ele geçirilmiştir.

 

Truva,yüzyıllarca toprak altında kaldıktan sonra 19.yüzyılda,Alman arkeoloğu Heinrick Schliemann(1822-1890) tarafından girişilen kazılar sonunda meydana çıkarılmıştır.

 

Bugün,Truva şehri kalıntıları ,yurdumuzun bütün dünyada ilgi toplayan köşelerinden biridir.İlk olarak 1963 Ağustosu’nda Truva şenlikleri düzenlenmiş,bu tarih ve efsane şehrinin değeri bir kat daha arttırılmıştır.

 

Bölge’ye gelen kavimlerden biri de Frigler’dir.Frigler’in Çanakkale Boğazını aşıp,Kuzeybatı Anadolu’ya girdikleri ve bölgede bir süre kaldıkları sanılmaktadır.Daha sonra ,kendiliklerinden ya da bunları da yerlerinden eden başka kavimlerin baskılarıyla Anadolu’nun daha içlerine gitmiş olmalıdırlar.

 

M.Ö. 2.bin sonunda bir şekil yaşadıkları kentleri terk etmek zorunda kalan ve bir daha da eski kentlerine dönemeyen bu insanlar,ancak birkaç yüzyıl sonra,bölgeye yeni kentler kurmak amacıyla gelen Yunanlı göçmenlerle birlikte atalarının yerleşmelerine dönebilmişlerdir.M.Ö. 7.yüzyılda Kuzeybatı Anadolu Lidyalılar’ın egemenliği altındadır. M.Ö. 8. yüzyıldan itibaren bölgeye Yunanlı göçmenler gelmeye başlar.Troas’taki Yunan kolonicilerinin ilk öncüleri Lesbos adasındaki Aiol kentleri Mytiline ve Metymna’dan gelen Aiollerdir.Aiol kolonizasyonu sonrasında bölgeye Miletos önderliğindeki İonlar gelmeye başladı.Miletoslular,Çanakkale Boğazında Abydos’tan Kyzikos’a kadar bir dizi kent kurmuşlardır.Lidya hakimiyeti Kroisos’un M.Ö. 547’de yenilgisiyle sona erince bölgenin yeni

efendileri Persler oldu.

 

M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender,Perslere karşı büyük bir hareket başlatmış ve Çanakkale Boğazını geçerek Troas bölgesine gelmiştir.Burada bugünkü Karabiga yakınlarında bir yerde ünlü Granikos meydan savaşında Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.Bu savaştan sonra bölgenin iç yapılanmasında pek fazla bir değişikliğin olmadığı gözlenir.İskender geçtiği kentlerde yüksek rütbeli subayların Perslerde olduğu gibi satrap unvanı ile vali olarak bırakmıştır.

 

Granikos zaferinden İskender’in ölümüne kadar geçen süre içinde bölgemin sakin bir yönetim altında yönetildiğini görmekteyiz.M.Ö. 323 yılında Büyük İskender’in ani ölümü üzerine satraplar iktidar kavgalarına başlamışlardır.İskender’in diadoklarından Antigonos M.Ö. 323 sonrasında bölgeyi yönetimi altına almıştır.Bölgedeki fazla nifusa sahip olmayan,küçük,güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia(Aleksandria Troas)adı altında büyük bir kent kurulmuştur.Ancak Troas bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301)sonra tekrar değişmiş,yönetim doğudaki Antigonos’tan batısındaki Lysimakhos’un eline geçmiştir.

 

M.Ö. 3.yüzyılın başlarında Balkanlarda ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar,M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçerek

 

Troas bölgesine egemen olmuşlardır.Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir.Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır.M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III.Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra,savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II.Eumenes’e (M.Ö. 197-150)vermişlerdir.Bölge daha sonra yönetimi altında bulunduğu Bergama Kralı III. Attalos’un krallığı bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine

alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.Uzun yıllar Roma hakimiyeti altında yönetilen Troas,Roma İmparatorluğu’nun getirmiş olduğu barış ortamında oldukça sakin bir süreç geçirmiştir.

 

Roma İmparatorluğuna takiben burası yine Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir.İmparator Jusrinian,Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir.

 

VII ve VIII.yüzyıllarda Müslüman Araplar’ın gelip geçtiği bu yöreye Bizans egemenliğinin son dönemlerinde Türkmen akınları da başladı.I.Kılıçarslan’ın oğlu Sultan Melikşah döneminde(1120-1116) Selçuklu Bizans çatışmaları çerçevesi içinde Selçuklu emirleri Muhammed ve Monolog,Bursa ve Ulubat üzerinden Çanakkale yöresine kadar ulaştılar.Anadolu Selçukluları’nın parçalamasından sonra kurulan beyliklerden Karesi Beyliği’nin toprakları da bu yöreye kadar uzanıyordu.

 

Osmanlı Hakimiyetinde Çanakkale

 

1345 yılında Orhan Gazi,Biga Yarımadasında egemen olan Karesi Beyliğinin yönetimine son vererek topraklarının büyük bir kısmını eline geçirmesi ancak,Çanakkale Boğazına tamamen hakim olamamıştır.

 

Çanakkale ve çevresindeki kalelerin art arda fethi,önemli miktarda Türk nüfusunun buralara gelip iskan etmesine ve yeni Türk yerleşim alanlarının oluşmasına neden oldu.Osmanlılar’a yeni ilhak eden Karesi topraklarındaki göçebe Türkmenler,göç eden nüfusun başında geliyordu.Lapseki,Gelibolu ve Bolayır gibi merkezlerde zaviye başta olmak üzere cami,mescit,hamam,kervansaray,hanlar gibi dinin ve sosyal binalar inşa edildi.Hatta paşa sancağının ilk merkezi Gelibolu oldu.Bu arada bu iki kıtayı birbirine bağlayan ve özellikle ordunun Rumeli’ye sevki için kullanılan Lapseki,Çardak ve Gelibolu limanlarının önemi daha

da arttı.İstanbul’un fethi sonrasında bu limanlar sadece Rumeli ile bağlantıyı sağlamakla kalmadı,payitahtın iaşesini de sağlar oldu.

 

Osmanlı deniz ulaşım sistemi ile ilgili listelerde bu limanlar da yer almaktadır.Söz konusu iskele cetvelinde yer almayan Karabiga limanı,daha çok İstanbul’un odun ihtiyacı ile zahire başta olmak üzere yiyecek temininde kullanılmaktaydı.Özellikle Biga kazası ve çevresinde kesilen odunlar Karabiga limanına getirilmekte ve buradan İstanbul’a gönderilmekteydi.Bir ara odun naklinde Kemer limanı da kullanılmaya başlansa da Kemer’de kadırga yapımı için toplanan palutlar(pelit,meşe)’ın,odun nakli sırasında çalınmasından dolayı bu kesin bir biçimde yasaklanmıştı.

 

Cetvelde yer almayan Marmara denizinin diğer bir limanı olan Kemer ise kadırga yapımı ve Tersane-i amire için kereste,Tophane-i amire için kazık naklinde kullanılmaktaydı.Liman,bir anlamada önemli tersanelerinden olan Gelibolu tersanesinin yedeği konumunda olup donananın kadırga ihtiyacının yoğun olduğu durumlarda önemli inşa faaliyetlerine sahne olmuştu.

 

Çardak limanı ise iki kıtayı birleştiren bir liman olmanın yanında İstanbul un iaşesi ve sefer zahiresinin naklinde de önemliydi.Saray için Lapseki kazasından toplanan karpuz,kavun ve üzüm gabi yaş meyveler ile çeşitli kuru meyveler ve balbumu bu limandan sevk edilmekteydi.

 

Anadolu’nun kuzeybatı uç noktasında yer alana ve Osmanlı klasik dönem idari yapılanmasında ağırlıklı olarak Biga ile Gelibolu sancaklarına karşılık gelen Çanakkale ili,stratejik konumu sebebiyle özellikle İstanbul fethi öncesinde Rumeli’ye hareket eden Osmanlı kuvvetleri için bir geçiş güzergahı olmuştur.Biga ve Gelibolu sancaklarının Marmara denizine bakan kıyıları,Anadolu’yu Rumeli’ye ve Rumeli’yi de Anadolu’ya bağlayıp ulaşımı sağlarken,Çanakkale boğazına bakan kıyılarındaki müstahkem mevkileri de İstanbul’a gelen

ticari emtiayı kontrol edip gümrük hizmetlerini yerine getirmiştir.

 

Çanakkale ve çevresi Fatih Sultan Mehmed ve IV.Mehmed dönemlerinde daha da önemli bir hale geldi.Fatih,İstanbul savunması için Çanakkale boğazının en dar yerinde,Anadolu yakasında Sultaniye ve hemen karşısındaki Rumeli yakasında Kilidülbahr,Anadolu yakasında 1463 yılında inşa edilen ve Kal’a-i Sultaniye adı verilen bu yapı kare şeklinde idi.Köşelerinde burçlar ve ortasında büyük bir kale ve yine Fatih Sultan Mehmed tarafından inşa ettirilen bir de cami bulunuyordu.Fatih kale içinde bu camiden başka şehirde bir başka cami ve hamam yaptırtmıştı.Stratejik önemi çok fazla olan bir kesimde kurulan bu kale etrafında zamanla gelişen bir yerleşme yeri oluştu.Çanak imalat ve ticaretin şöhrete kavuşması sonucunda da Kal’a-i Sultaniyye’ye Çanak-Kal’ası denilmeye başlandı ve zamanla bu isim yerleşerek eski ismini unutturdu.Daha sonrada Çanakkale şekline dönüştü. Çanakkale yöresi,Osmanlılar döneminde özellikle denizcilik konusunda önem kazanmıştır.Ünlü Osmanlı amirali Barbaros Hayrettin Paşa 1533’te İstanbul’a gelmiş,Padişah Kanuni Sultan Süleyman tarafından kendisine Beylerbeyi unvanı verilerek Gelibolu kaptanlığına atanmıştır.

 

Çanakkale Boğazı,Girit savaşları sırasında 1647 yılında Venedikliler tarafından tekrar kuşatıldı.Osmanlı Donanması Çanakkale Boğazından dışarı çıkıyor ve Girit’e yardım gönderemiyordu.Bu savaş uzun yıllar sürdü.Nihayet on yıl sonra 1657 yılında Köprülü Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı Birlikleri Venedikleri yenerek boğazı temizlediler.1717 yılında Osmanlı Donanması boğazdan çıkarak Bozcaada önlerinde boğazı ablukaya alan Venediklileri tekrar yendi.1770 yılında Cezayirli Hasan Paşa,Rus donanmasını yenerek,boğazı ve Rusların işgal ettiği Zimmi adasını kurtararak Kaptan-ı Deryalığa yükseldi.Bu tarihten sonra da Çanakkale Boğazı önemini korumuş,ele geçirilmesi ve denetlenmesi çeşitli devletler arasında önemli bir sorun olmuş,bir çok savaş ve çatışmalar neden olmuştur.Ülkeler arasında savaşlardan sonra yapılan barış antlaşmalarında mutlaka boğazlar ile ilgili maddeler yer almıştır.Örneğin 13 Temmuz 1841tarihinde imzalanan 4 maddelik Londra Boğazlar Sözleşmesinin 1.maddesinde;Osmanlı Devleti,barış zamanında eskiden beri uygulamakta olduğu boğazlardan yabancı savaş gemilerinin geçişini yasaklamayı bundan sonra da sürdürmeyi;İngiltere,Rusya,Fransa,Prusya ve Avusturya’da bu karara saygı göstermeyi taahhüt ediyorlardı.Böylece Avrupa Devletleri boğazları geçiş rejimi

ile hukuksal statüsünü Osmanlı İmparatorluğunun takdir ve yetkilerine bağlı olmaktan çıkarıp,uluslar arası taahhütlere bağlı bir ilkeye dönüştürüyordu.Boğazlar Konusundaki uluslar arası antlaşmalar 20 Temmuz 1936 Montrö Sözleşmesine kadar süre gelmiştir.

 

İdari bakımdan Çanakkale şehri Osmanlı İmpartorluğu’nun ilk dönemlerinde Anadolu eyaleti içindeki Biga sancağına bağlı bulunuyordu.Daha sonra yaklaşık 1533 yılında kurulmuş bulunan ve merkezi Gelibolu olan Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayetinin içinde yer aldı.Sonra bu vilayetin merkezi Çanakkale oldu.1876 yılından sonra da müstakil Biga sancağının merkezi haline geldi.

 

Çanakkale Boğazı bölgesinde karada yapılan savaşların en büyüğü ve en anlamlısı da kuşkusuz 20.yüzyılın başında vuku bulan Çanakkale Savaşları’dır.

 

Türk ve Dünya tarihinde Çanakkale Savaşları olarak geçen ve tarihte benzeri az olan bu olay,Birinci Dünya Harbinin önemli bir dönemidir.Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri(İngiltere-Fransa) arasında,Çanakkale Boğazı ve dolaylarında yapılan kara ve deniz savaşlarını kapsayan Çanakkale Savaşları,3 Kasım 1914 -9 Ocak 1916 tarihleri arasında uzun bir zaman sürmüştür.

 

Türk Ordusu Çanakkale’de yarım milyona yakın bir düşman kuvvetine karşı koyarak,müttefiki olan Almanya’ya büyük yardımda bulunduğu gibi,1.Dünya Savaşının kaderi ve Rus Çarlığı’nın çökmesinde önemli bir rol oynadı.Karma bir yönetim ve çok az bir cephaneyle,sıkıntılar içinde yürütülen savaşlar sonunda Türkler 253.000 kayıp verdiler. İngiliz ve dominyon kayıpları da 198.340 ile 215.000 arasında hatırı sayılı değişiklikler arzeder. Fransız zayiatı ile boğularak kaza sonucu ölümler dahil olmak üzere; toplam müttefik kayıpları muhtemelen 256.000 idi. Bunlardan 46.000'i harekât esnasında ölmüş veya hayatlarını aldıkları yaralar yüzünden kaybetmişlerdir. Elhasıl Türklerin savaşa katılan asker sayısı: 500.000. Ölü: 55.177, yaralı: 100.177, kayıp: 10.067, hastalıktan ölen: 21.498, hastalık nedeniyle askerliği terk: 64.440, Toplam zayiat: 251.309. Fransızların savaşa katılan

asker sayısı: 79.000. Kayıpları: 47.000 İngilizlerin savaşa katılan asker sayısı: 410.000. Kayıpları: 205.000 olarak gösterilmektedir. Mamafih, bu ve benzeri sayıların gerçeği yansıttığı söylenemez.

 

Cumhuriyet Döneminde Çanakkale

 

XX.yüzyılda Çanakkale’nin nüfusu,zaman zaman şehre yerleştirilen askeri birlikler dolayısıyla artmış,bazen da bu birliklerin başka yerlere aktarılması sonucunda azalmıştır.Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımında (1927) şehirde sadece 8515 kişi sayılmıştı 1935 sayımında nüfusu 11.495’e ulaştı.II.Dünya Savaşı içinde buraya asker yığılmasının sonucu olarak 24.621 nüfusa erişti.Savaşın bitiminden birkaç ay sonra yapılan 1945 sayımında,askeri birliklerin çekilmesi henüz tam gerçekleşmediğinden ancak 22.869’a düşen nüfus 1950’de hemen hemen 1935’teki seviyesine indi.1950’den sonra şehir nüfusu devamlı artış göstererek 1970’te 27.042’ye ,1980’de de 39.975’e çıktı.1990 sayımının sonuçlarına göre ise 50.000’i de aşarak 53.995 e ulaştı.

 

Şehrin alana üzerindeki gelişmesi de 1950’li yıllara kadar yavaş olmuştur.O yıllarda şehrin yerleşme alanı yüzyılın başındaki sınırlarını hemen hemen koruyordu.Şehir sadece Koca çay’ın Çanakkale Boğazı’na ulaştığı yerin gerisindeki düzlükte ve bu düzlüğü kuzey rüzgarına karşı nisbeten koruyan Hastane bayırının bir bölümünde yayılıyordu.Çanakkale’nin eski mahallelerinden olan Fevzipaşa mahallesi çayın ağzındaki düzlükte,Kemalpaşa mahallesinin bir bölümü ise Hastane bayırında kurulmuştur.Şehri son kırk yıl içindeki gelişmesi,ağırlık merkezi gene ilk kuruluş yeri olan düzlük başta olmak üzere Kocaçay boyunca doğuya,kıyı kesiminde ise kuzeye doğru olmuştur.Fakat kuzeyde kıyı kesiminde ise kuzeye doğru olmuştur.Fakat kuzeyde kıyı kemsinde bulunan askeri bölge şehrin bu yöndeki

genişlemesini sınırlamıştır.Bu sebeple Çanakkale şehri güneyde Kocaçay’ın karşı yakasına da atlamış,bu doğrultuda ve doğuda Balıkesir ve İzmir karayolları istikametinde iç kesimlere doğru yayılmıştır.

 

Çanakkale’deki sanayi kuruluşları daha çok şehir dışında İzmir ve Balıkesir karayolları boyunca gelişmiş olup küçük ölçüdeki sanayi kuruluşları ise şehrin içinde dağınık vaziyette bulunmaktadır.

 

Çanakkale ili Balıkesir, Tekirdağ ve Edirne ile kuşatılmıştır. Çanakkale ilinin Marmara deniziyle Ege denizinde de sınırı vardır.Ege denizinde de sınırları vardır.Ege denizinde bulunan Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada ile üçüncü büyük adası olan Bozcaada bu ilin sınırları içindedir.Çanakkale ili;

 

Ayvacık,Bayramiç,Biga,Bozcaada,Çan,Eceabat,Ezine,Gelibolu,Gökçeada,Lapseki ve Yenice olmak üzere on üç ilçeye ve otuz iki bucağa ayrılmış olup 9737 km(kare) genişliğindeki topraklarında 585 köy bulunmaktadır.İlin 1990 sayımına göre nüfusu 432.263

nüfus yoğunluğu ise 44 idi.

 

1992 yılında açılan üniversite kentin yaşamını değiştirir.Sokakları emeklilerden çok genç nüfus doldurur.Konut açığı had safhaya ulaşır.Bu dönemde çevre ile ilçe ve köylerden göç hızlanır.

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.