Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Cami ve minarelerde hoparlörlerin kullanılması

 

 

DİYANET İşleri Başkanlığı yönetmeliğinin 21. maddesini birlikte okuyalım:

 

"MADDE 21- (1) Başkanlığımız mevzuatına göre minarelerde bulunan hoparlörlerden yalnızca ezan ve sala okunması gerekmektedir. Bazı yerlerde cami içerisinde icra edilen vaaz, mevlit ve benzeri diğer dini programların minarede bulunan hoparlörlerden yayınlandığı, bu durumun da hoşnutsuzluğa ve şikáyetlere sebep olduğu, Başkanlığımıza intikal eden bilgilerden anlaşılmaktadır. Bu sebeple;

 

- Cami içinde yapılan vaaz, mevlit ve benzeri programlar, minare hoparlörlerinden yayınlanmayacaktır.

 

 

(2) Camilerden uzak mahalle veya yazlık sitelerde ikamet eden vatandaşların okunan ezandan istifade edebilmeleri amacıyla belediye yayın cihazından verilmesi, cami ya da mescit bulunmayan yerlere alıcı cihaz konulması hususunda Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı mütalaasında; ’Cami ve mescit bulunmayan yerlerde ezan okunmasının meşru olduğu göz önünde bulundurularak, halkın talebi olması şartıyla cami, mescit ve minaresi bulunmayan yerlere, merkezi ezandan yararlanmak amacıyla hoparlör takılmasında sakınca yoktur’ denilmektedir. Buna göre;

 

a) Hoparlörün takılmasını semt halkının çoğunluğunun istemesi,

 

B) Cami hoparlörünün monte edileceği yerin/birimin, telefon, elektrik GSM direği vb. mekánların sahibinin ve yetkililerinin onayının alınması,

 

c) Uzlaşma usul ve esaslarına riayet edilmesi,

 

ç) Görüntü ve ses kirliliğine meydan verilmemesi.

 

Anladığım kadarıyla, tek tek camilerin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gönderdiği genelgeleri umursadığı yok. Bazı camiler kendi bağımsızlığını ilan etmiş, anarşik ve disiplin tanımaz bir derebeyi durumunda. Ya da genelge yayınlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, genelgenin arkasından işmar edip sanki siz bildiğinizi okuyun demekte.

 

Özdemir İnce.

Gönderi tarihi:

Şu mikrofon hoporlör falan yada elektirik..yani teknolojik unsurlar yok iken..ezanı nasıl duyardı insanlar.. :)

 

Hem neyi duyurmaya çalışıyorlarki..kendilerini zorlayarak yırtarcasına avaz avaz bir çok kimsenin anlamadığı bir dilden bağırmak suretiyle.. :D

 

İşte günümüzün din ve dini anlatanların anlayışı..şimdi bakalım AVAM ne anlıyor bu dinden..bir topicte soru vardı..nedir bu islam alemi denilen halk kitlelerinin şu sefaleti..diye.. :D

Gönderi tarihi:

 

Hem neyi duyurmaya çalışıyorlarki..kendilerini zorlayarak yırtarcasına avaz avaz bir çok kimsenin anlamadığı bir dilden bağırmak suretiyle.. :D

 

Kardesim, Turkler anladigi dilden bu Dini takip ederlermiydi?

Gönderi tarihi:

Türkçe Ezan-Dr.Seçil Akgün

 

Konuştuğunu, duyduğunu, okuduğunu anlayabilmek, insanoğlunun en doğal ihtiyacı olmuştur. Bunların yanısıra, duasının da anlayabileceği dilde, kendi dilinde olmasını ister. Tapınma, herne kadar kişisel bie işlemse de, memleketimizde büyük bir çoğunluğun Müslüman olması nedeniyle, İslam dini gereği olan beş vakit namaza çağrı, yüksek sesle, cami hoparlörlerinden yapılmaktadır. Türkçemizin öz benliğine kavuşması için sürekli çabaların gösterildiği bu dönemde camilerden gelen ezan sesinin Türkçe olmayıp Arapça olması, dikkat çekici bir sorundur. Kaldı ki, toplumumuz bu çağrının Türkçe olarak yapıldığı bir dönemde geçirmiştir. ”Arapça” dilinin ”din dili” olarak nitelenmesi ve bu dilde dindaşlara seslenilmesinin sakıncaları pek çoktur. En başta da insanın söylediğini ve duyduğunu anlamaması gelir. Türkiye’de bu yolda geçirilen aşamaları incelemek istersek, buna ezan kelimesinin tanımını yaparak başlayabiliriz:

 

”Ezan” ”duyuru” demektir. Müslümanların beş vakit kılmakla yükümlü oldukları namaza çağrıdır. Müslümanlara namaz vaktini duyurmanın şeklini bir karara bağlamak isteyen Hazreti Muhammet, çevresi ile görüştükten sonra, Abdullah bin Zeyd’in görüşünü uyguladı. Bu da çağrıyı, cami damından Müslümanlara yüksek sesle seslenerek yapmaktı. Ancak, Ezan için belirli bir makam, o zaman da saptanamamıştı. Sadece yüksek sesle okunması kararlaştırılmıştı.

 

Bu devirden başlamak üzere, tüm Müslümanlarca ezan, dua Arapça yapılageldi. Selçuk Türkleri de İslamlığı onaylayan başkaları gibi, Arapça ezan okurlardı. Osmanlı devletinin başlangıç devirlerinde bile, Türkçenin resmi dil olmasına rağmen, ibadet, Arapçaydı.

 

Başka diller, dua dilleri bakımından incelendiğinde, birçoğunun ergeç bir dönüşüm yaparak dualarını milli dillerinde yaptıkları görülür. İnsanların en doğal hakları, konuştuklarını ve dinlediklerini anlayabilmektir. Bu konuşılanların ”dua” olması, hiç bir şey değiştirmez. Anlaşılmamasını gerektirmez.

 

Bizde Ezanın Türkçeleştirilme çabaları, ilk olarak yeni Osmanlılardan Ali Suavi’de görülür.

 

1867′lerin batılılaşma akımı öncülerinden olan Suavi, türklere batı kültürünü tanıtmayı amaçlıyordu. Hatta İslam fıkhını bile batıcı gözle eleştirmişti. Teokratik yönetime karşı özgürlüğü savunmak uğrunda can veren bu büyük adam, her zaman ”Osmanlıcaya” karşı ”Türkçeci” olmuş bunu ibadette de yansıtmak istemiştir.

 

II.Abdülhamit tarafından Galatasaray Mektebi Sultanisi Müdürlüğüne getirilen Ali Suavi, daha o zamanlar Ayasofya ve Beyazıt camiilerinin kürsülerinden, halkla, halk dilinde ve halkı uyandıracak hutbeler yapmıştır. Suavi, sürekli olarak Türk dilinin özgürlüğünü savunurdur. Hatta yayımlamakta olduğu, ”Ulum” gazetesinde, Müslümanlara göre en mükemmel dil sayılan Arapçayı eleştirmişti. Kuran lehçesinin karışıklığına da değinmişti. Dil davasında kesinlikle hutbelerle namaz surelerinin Türkçeleştirilebileceği ve Türkçe namaz kılınabileceği fikrini savunuyordu. Hatta İmamı Azam Ebu Hanife’nin her milletin Kuran’ı kendi diline çevirebileceğine dair fetvası olduğunu bildirmişti. Yani Suavi’ye göre, ”hutbede Türkçe kullanılması zaruret, namazda Türkçe de cevazdı”.

 

Ali Suavi’nin bu görüşleri II nci Meşrutiyetle ortaya çıkan ”Türkçülük” akımıyla da desteklendi. Devrin yazarları Türkçe’nin özleştirilmesinin gerekliliği ve önemini ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı. Bu ara Ziya Gökalp, ”Vatan” adlı şiiriyle halkın camiilerde okunan ezanı anlayamadığını belirtti. Bir başka deyimle, ibadetin milli dille yapılmasına olan özlem ve gerği de dile getirdi:

 

 

”Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur..

 

Köylü anlar manasını namazdaki duanın…

 

Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kuran okunur,

 

Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda’nın…

 

Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın.”

 

Kurtuluş Savaşı dönemine gelince, bu dönemde amaçlanan Türklerin kendi toprakları üzerinde bağımsızlıklarını elde etmeleri ve özgürlüklerine kavuşmalarının yanısıra, sosyal yaşantılarında da çağdaş uygarlık seviyesine erişip her bakımdan Arap etkisinden arınıp ”Türk” olmalarıydı. Zaferi izleyen devrimlerde, sosyal yaşantıya büyük ölçüde önem verildiği bilinmektedir. Çağdaş bir sosyal düzene kavuşabilmede büyük bir etken olan dil, son derece önemsenmekteydi. Türkçemizi Arap etkisinden kurtarmak, özleştirmek için çabalanıyordu. Bu ara, dua dilinin de Türkçe olmasının gerekliliği üzerinde duruluyordu. Hatta 23 Nisan 1923′de TBMM’nin açılışında okunan duanın da Türkçe olmasına dikkat edildi.

 

Kurtuluş Savaşı sonrası, 3 Mart 1922′de, Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü toplanma yılını açış konuşmasında, Mustafa Kemal, sözü camilere getirdi. Cami kürsülerinin halkı aydınlatıcı ve yol gösterici yerler olmaları gerektiğini söyledi. Bu amacı yerine getirebilmek için herşeyden önce okunan duaları halk anlayabilmeliydi. Bu da ancak Türkçe Ezan ve Kaematle gerçekleşebilirdi.

 

Aynı yıl, İstanbul Darilfünun müderrislerinden Ubeydullah Efendi, bir yazısıyla Muhammed’in Müslümanlara sadece ”inanma”nın yeterli olmayıp ”bilmek” de gerektiği fikrini ele almıştı. Burada da türkçe Kuran fikri ve yararı öne sürülüyordu. Artık Türkçe Kuran okuma ve dua etme kavramı yavaş yavaş yayılıyordu. Bu konuda çalışmalar da başlamıştı. İlk Türkçe hutbe, Abdülmecit Efendi’nin halife seçilmesi dolayısıyle okundu. Fatih Camii avlusunda 22 Kasım 1922 günü, bu hutbe, Ankara’dan yeni halifeyi tebrike giden heyetten Kırşehir mebusu Müfid Efendi tarafından okundu.

 

7 Şubat 1923 tarihinde Mustafa Kemal, Balıkesir’de Paşa Camii minberinde bir konuşma yaptı. Aslında, bu konuşma, bir hutbe niteliğindeydi. Herkesin anlayacağı dille konuşup Türkçe ezanın gerekliliğini belirten Mustafa kemal, daha önce İslam dinini ve Peygamberi anlatmıştı. Camilerin ”meşveret” yani dünya sorunlarını görüşmek için de oldupunu söylemişti. Bundan sonra, ”hutbe”nin herkesin anlayacağı dille söz söylemek anlamına geldiğine değinmişti. Konularının da askeri, idari, mali, siyasi, sosyal konuları kapsamına albileceğini açıklamıştı. ”100, 200 hatta bin sene önceki hutbeleri okumak insanları gaflet içinde bırakmıştır” demiştir. Cami kürsülerinde söylenenlerin halkın anlamayacağı dilde söylenmesinin dinleyenleri okuyanlara köle kıldığını belirtmiştir.

 

1924 yılında Cumhuriyetin en büyük laik aşaması yapıldı: Halifelik kaldırıldı. Bundan sonra Şeriye ve Evkaf Vekaletlerine de gerek kalmıyordu. 3 Mart 1924 tarihli kanunun I. Maddesi, Türküye Cumhuriyeti’nde halkla ilgili bütün işlemlerin yürütülmesini kesinlikle TBMM ve hükümete bırakıyordu. Ancak dinsel sorunlar süregelmekteydi. Bunlar için, Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Reisliği kuruldu. Camiler, medreseler, tekke ve zaviyelerin idaresi, imam, hatip, vaiz, şeyh, müezzin vr kayyımların atanmaları, il ve ilçelerdeki müftülük örgütleri de bu kuruluşa bağlandı. Diyanet İşleri Reisliği’nin bir de danışma Kurulu vardı. Amacı Cumhuriyet ve laikliğe hizmetti. Bu kurul, ezan ve salatın Türkçeleştirilmesi, hutbelerin Türkçe okunmasını ele aldı. Ayrıca, hutbelerin konularının siyasi, sosyal, askeri, mali içtimai ve iktisadi sorunları kapsamlarının da üzerinde duruldu.

 

Bütün bu işlemlere girişilmesine rağmen, 1926 yılı Nisan ayında Erenköy camiinde bir müezzinin Türkçe ezan okuması, birçok karşı koymalara önayak oldu. Daha da garibi, bu hoca, Diyanet İşleri Reisliği’ne şikayet edilmiş ve geçici bir süre için görevinden alınmıştı. O zaman Kars Milletvekili olan Ahmet Ağaoğlu, 11 Nisan 1926 tarihli Milliyet Gazetsinde bir yazı yayınladı. Bu yazısında deletin resmi dili Türkçe olan Türkiye’de ezanın Türkçe okunmasının gayet olağan olduğunu söylemişti.

 

Duanın Türkçeleştirme çalışmaları süregelirken halk tarafından anlaşılan bir ibadetin gerekliliğini kavrayanlar hergün çoğalıyordu. Üniversite öğretim üyelerinin çoğu da bu görüşteydiler.

 

1931 yılı Ramazanını izleyen gecelerin birinde, Atatürk Dolmabahçe’de arasıda hafızlarında bulunduğu konuklarının yanında Hafız Saadettin Kaynak’a bir Türkçe hutbe okuttu. Aynı yıl, yine Dolmabahçe’de Türkiye’nin en tanınmış müezzinlerini bir araya toplayan Atatürk, ezan ve Kuran’ın Türkçeleştirilmesi isteğinde bulundu. İlk olarak, Tekbir’in Türkçeleştirilmesi ele alındı. Bunu kararlaştırmak için dokuz kişilik hafızlar meclisi kuruldu. Başkanı Hasan Cemal Bey’di. Dolmabahçe’de bir araya gelen hafızlar, camilerde Türkçe ezan okuyacak kimselerin hen Arapça, hem Trkçe bilmeleri, hem de müzikten anlamaları gereğinde görüş birliğindeydiler. Toplanan hafızlardan Hafız Kemal ”Allahu ekber”i ”Allah Uludur” diye çevirmek istiyordu. Ali Rıza Sağman ise ”Tanrı Uludur” şeklini sundu. Rıza Bey anılarında, sonuç olarak Mustafa Kemal’in fikrini sormayı kararlaştıdıklarını yazmaktadır. Hatta, Atatürk’ün oturmakta lduğu üst kattaki salona, yüksek sesle Türkçe tekbir getirerek çıkmayı teklif ettiğini, bundan da Atatürk’ün son derece memnun kaldığını söyler. Ancak her iki şekli de birkaç kere dinleyen Atatürk, ”Eskisi unutulsun” diyerek Rıza Bey’in ”Tanrı Uludur” şeklini onaylamıştı.

 

Atatürk, Kuran’ın tercümesinin de aslı gibi makamla okunması istiyordu. Çevirinin nesir olması ise bunu engellemekteydi. Kadir gecesi, Ayasofya’da Türkçe hutbe okunduğunda Hafız Saadettin Kaynak kendi kısmına düşem ”Müzemmil” kısmını, hitabet şeklinde okudu. İlk olaral o gece radyo ile dünyaya duyurulan bu okumayı, Atatürk çok beğendi. Aynı gece Atatürk, Finlandiya Müslümanlarından teşekkür telgrafları aldı.

 

1932 yılı Ramazan Bayramı’nda camide Türkçe ezan okunmasına karar verildi. Atatürk, bu görevi yerine getirmek için yine Sadettin Kaynak’ı seçti. Kaynak’ın hatıralarında İstanbul halkı arasında ötedenberi Ramazanın son Cuma namazını Süleymaniye’de kılanların tüm günahlarından arınacağı inancının yaygın olduğu, bu nedenle debu camiin özellikle bu belirli günde dolup taştığını yazmaktadır. Atatürk’ün de bu durumdan yararlanarak, bu camii seçtiği anlaşılır. 3 Şubat 1932 tarihinde okunan Türkçe hutbenin konusunu bizzat Atatürk seçmilştir. Kıyafete gelince, Atatürk sarık katiyyen istemiyordu. Günlük kıyafet, açık baş ve soğuk dolayısıyle de palto giyilebileceğini söyledi. Böylece 6 Şubat 1932 tarihli Milliyet Gazetesinde Sadettin Kaynak’ın bu kıyafetle ezan okurken resmi yayınlandı. Hutbenin okunmasını imamın namaz kıldırması izledi. O günkü olağanüstü kalabalık içinde bir Arap’ın duayı protesto için olay çıkarmak istemesi de dikkate bile alınmadı. Bundan sonra, bütün camilerde Türkçe ezan okunmaya başlandı. Atatürk, kesinlikle laik bir düzen amaçlıyordu. Bu sebeple, Türkçe dua ve ezan işini devletin dine karışması olaral yorumlanabileceğinden resmiyete dökmedi.

 

1933 yılı Şubat ayında Atatürk bir yurt gezisine çıkmıştı. İzmir’de iken, Bursa’da Türkçe Kuran okunması yüzünden çıkan bir gericilik olayını duydu. Olay şöyleydi: Bursa’da Ulucamide 1 Şubat 1933 tarihinde Türkçe okunan dua üzerine 30 kadar gerici, Evkaf Müdürlüğüne bir güruh halinde giderek Kuran’ın Arapça okunmasını istemişti. Evkaf Müdürlüğünden sonra valiliğe giden bu gericiler, polis tarafından dağıtıldı. Olayın bastırılmış olması, Atatürk’ü derhal Bursa’ya gitmekten alıkoymadı. 6 Şubat 1933 tarihinde Bursa’da incelemeler yapan Atatürk, o gün Anadolu Ajansına olayın pek önemli olmayıp suçluların cezalandırılacağını söylemişti. Ayrıca asıl sorunun din değil, dil olduğunu belirtmiş ”Türk milletinin milli dili ve benliği bütün hayatına hakim esas kalacaktır” demişti. Bu bildiri ertesi gün Hakimiyeti Milliye ve diğer gazetelerde de yer aldı.

 

Bursa hadisesinden bir ay sonra, Diyanet İşleri Başkanlığı bir tamim hazırlayarak üç ayrı ”Türkçe” şekilde hazırlanan salatın Türkçe okunması için bildiri göndermiştir:

 

”Diyanet İşleri 6.3.1933 tarihli Tamimi:

 

Öz dilimizde her tarafta Türkçe ezan okunduğu bir zamanda minarelerde Arapça salat ve selam okumak ahenksiz düşeceği gibi hükümeti celilenin takip buyurduğu maksadı milliyeye de uygun gelediğine binaen, İstanbul’daki erbabı ihtisasla biluhabere yukarıda yazılan 3 suret ile Türkçe tekbir gönderilmiştir. Her hangisi arzu olunursa icabında alakadarların ondan okumaları tamimen beyan olunur.”

 

Bu tamimle Atatürk’ün ölümü arasında geçen sürede ezan, hutbe va salatlar Türkçe okunmuştur. Yalnız bu işlem, hiçbir zaman kanunla saptanmadığından Atatürk’ün ölümünü izleyen yıllarda Türkçe okumalar kısıtlanmıştır. Yine de 26 haziran 1941 tarih ve 4055 sayılı kanuna göre, Arapça okuyanların cezalandırılacağı öngörülmüştür. Ancak bu önlem bile ”Arapça dua”nın yeniden filizlenmesini önleyemedi. 1948 yılında kurulan Millet Partisi’nin parti programı, her ferdin istediği dilde tapınabilmesi prensibini kapsıyordu. Hatta parti başkanı Hikmet bayur Bey, devletin bu esasa karışmasını laiklik prensibine karşı bir eylem olarak niteliyordu.

 

Bu arada zaten oldukça tavsamış olan Türkçe ezan hakkındaki kanun 1950 yılında, Türk Ceza Kanununun 526′ncı maddesinden kaldırıldı (16 Haziran 1950 tarih ve 5665 sayılı kanun) ve böylece, Arapça ezana dönüşüm gerçekleşti.

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Ne kötü ne dediğini anlamadığımız ezanı çok yüksek sesle beş camiden birden dinlemek...Türkiye'de yaşıyorsun ama ezan arapça! Üstelik nedir bu ısrar ibadet etmek isteyen bir inanan için, yüksek sesle ezan olmadan gidilmiyor mu! Üstelik sadece ezan olsa...

Gönderi tarihi:

haklı olunan konular var . bazı hoparlörlerinin sesinin çok yüksek olduğu ve hatta birbirne çok yakın camilerinin seslerinin karışıp ezandan çok karma karışık bir şeye dönmesi de ayrı bir konudur(ben merkezi sistemden tek bir ezanın okunacağını duymuştum mu bilmiyorum ya da canım mı öyle istiyor :D 9

 

"ama artık ne dediğini bilmediğimiz ezan" demiyelim biraz ayıp olur.365 gün 5 vakit ezan okunuyor en kötü 20 yaşındaysan hadi dimağın 10 yaşında yerine geldi diyelim 10 senedir 365 gün 5 vakit biri bişeyler bağırıyo acaba ne diyor bi öğreneyim demediysen o ezan türkçe de olsa fayda etmez

 

dinlediğimiz yabancı şarkıların bile anlamına bakıyoruz merak ediyoruz en azından ben ediyorum yani :D

Gönderi tarihi:

Çok şeyde olduğu gibi, ezanın okunmasıda asıl amacından uzaklaşmış zaman içerisinde.

Aslına bakarsak ezanın nasıl değilde, neden okunduğu öne çıksa bu durum sorun olmaktan çıkar.

Anlaşılmayan bir dilden yapılan ibadetlerden kazanç sağlayanların buna rıza göstermeyecekleride ortada.

Bir kez delinirse önüne geçemeyip, özünü kendilerininde bilmediği bu gerçeklikten nemalanamayacakları gibi

mümkünse dahada karmaşık , anlaşılmaz bir hal için çabalamaktadırlar.

Ezan , tulumbaya atılan ilk bi bardak sudur,kendine davettir ve asıl içeriği önemlidir.

Tabiki davet kendi dilinden yapılır.Siz eve misafir çağırıp davet ederken arapçamı kullanıyosunuz ???

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Çok şeyde olduğu gibi, ezanın okunmasıda asıl amacından uzaklaşmış zaman içerisinde.

Aslına bakarsak ezanın nasıl değilde, neden okunduğu öne çıksa bu durum sorun olmaktan çıkar.

Anlaşılmayan bir dilden yapılan ibadetlerden kazanç sağlayanların buna rıza göstermeyecekleride ortada.

Bir kez delinirse önüne geçemeyip, özünü kendilerininde bilmediği bu gerçeklikten nemalanamayacakları gibi

mümkünse dahada karmaşık , anlaşılmaz bir hal için çabalamaktadırlar.

Ezan , tulumbaya atılan ilk bi bardak sudur,kendine davettir ve asıl içeriği önemlidir.

Tabiki davet kendi dilinden yapılır.Siz eve misafir çağırıp davet ederken arapçamı kullanıyosunuz ???

Bencede ...

Gönderi tarihi:

Çok şeyde olduğu gibi, ezanın okunmasıda asıl amacından uzaklaşmış zaman içerisinde.

Aslına bakarsak ezanın nasıl değilde, neden okunduğu öne çıksa bu durum sorun olmaktan çıkar.

Anlaşılmayan bir dilden yapılan ibadetlerden kazanç sağlayanların buna rıza göstermeyecekleride ortada.

Bir kez delinirse önüne geçemeyip, özünü kendilerininde bilmediği bu gerçeklikten nemalanamayacakları gibi

mümkünse dahada karmaşık , anlaşılmaz bir hal için çabalamaktadırlar.

Ezan , tulumbaya atılan ilk bi bardak sudur,kendine davettir ve asıl içeriği önemlidir.

Tabiki davet kendi dilinden yapılır.Siz eve misafir çağırıp davet ederken arapçamı kullanıyosunuz ???

Bence değil ...

Gönderi tarihi:

amaç dava gütmek değil,isteyen istediği dille yapsın ibadetini.

Ama ne yaptığını bilerek yapsın.

Anlatılmak isteneni anladıktan sonra ne önemi var dilin.

Gönderi tarihi:

amaç dava gütmek değil,isteyen istediği dille yapsın ibadetini.

Ama ne yaptığını bilerek yapsın.

Anlatılmak isteneni anladıktan sonra ne önemi var dilin."]

işte buna sonuna kadar katılıyorum

 

teşekkürler

Gönderi tarihi:

İnsanlar anlamak istediklerini en somut ve en içten şekliyle kendi ana diliyle anlar. Başka dille anlayıp pratiğe konulmak istenilen her şey, "dökme suyla değirmen çalıştırmak" gibidir.

Gönderi tarihi:

Açıkçası şimdiye kadar ezan sesinin beni rahatsız edip etmediğini veya arapça okunmasının rahatsızlık verici bir şey olup olmadığını hiç düşünmemiştim. Sanırım etrafımda beni ezan sesine kadar rahatsız eden o kadar fazla gürültü var ki. Arabalar, kornalar, insan sesleri, otobüste yanımda oturan kişinin dinlediği müziğin kulaklıktan gelen ********* sesi ....Sonuçta ezan ister Türkçe ister Arapça okunsun hopörlörden gelen sesin debisi alçak olursa hele bide ezanı okuyan imam makama uygun güzel bir tonda okursa dinlemesi zevkli bile oluyor. Tabi bizim yazları gittiğimiz annemin köyündeki gibi lise çağındaki çocukları sırf okumayı öğrensinler diye minareye çıkarıp ezan okuttururlarsa ve bunu köyde değil şehir merkezlerinde o sesi hopörlere verip te okuttururlarsa, tabi rahatsız edici olabilir çoğu insan için hatta çoğu zaman gülünç.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.