Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2009 15 yıl Türkiye’de insan yaşamının ne kadar ucuz olduğunu görmek, sahip olduğumuz olacağımız bu tek hayatın kolayca kaybedilebileceğine defalarca tanık olmak artık mide bulandırıcı hale gelmeye başladı. Her ölümün ve yaşanan acı olayların yürekleri burkacağı gerçeğinin aksine gazete ve televizyonlarda gördüğümüz haberler ve bunlardan sonra yaşananlar bizi deyimdeki gibi ‘acı acı güldürüyor’. Üstelik yaşanan bu trajikomik olaylardaki ‘sorumluların’ veya sorumluluğu üzerine almayı hiçbir zaman kabul etmeyenlerin yorumları insanı çıldırtacak boyutlara kadar ulaşıyor. Hemen her fırsatta basta Avrupa ve ABD olmak üzere diğer dünya ülkelerinde bu tip olayların asla yaşanmadığını söylemek, çok nadiren de olsa yaşandığında ise bunun olağanüstü bir durum olarak kabul edilip kendisini sorumlu hissederek görevi bırakan yöneticileri örnek göstermek artık klişeleşmiş de olsa da bunun doğruluğunu göz ardı edemeyiz. Mevcut iktidar henüz ‘taze’ iken bir Pamukova’da bir ‘hızlandırılmış tren’ faciası yasandı. Dünyanın diğer ülkelerinde medeniyetin göstergesi olarak kabul edilen demir ağların, ‘tren’ ve ‘hızlı tren’ gibi çeşitleri varken tam da bize göre bir çalışma ile yarım yüzyılı doldurmuş ve bu yükü kaldıramayacak rayların üzerinde gidecek olan trenin, çıktığı bu yolda facia yasanınca köse bucak kaçmaya çalışanlar kaybedilen 36 can için ilk önce ‘takdir-i ilahi’ dedi, daha sonra ise suçu, ‘hızlandırılmış’ adı verilen aracı ‘hızlı kullandığı’ iddia edilen makinistlere yıktılar. Başbakanımızın şov yaparak açtığı ancak altyapısız bu çalışma aslında bize ileriki yıllarda daha neler yasayacağımızın ipucunu veriyordu. Sayısız örneğin varlığından kuskusuz haberdarız, ancak son dönemde ‘sorumluların sorumsuzluğu’ dolayısıyla bu tip olaylar tavan yapmaya başladı. Yılbaşında doğalgaz sızıntısında ölen 7 genç için ilk başta ahlaksızca bir iftira ile cesetlerin çıplak bulundukları söylendi. Daha sonra ise haklarında dava açılanların dosyalarının işlemden kaldırılmasına karar verildi. .Bundan sonra ise yolsuzluklarıyla gündeme gelen ve renkli kişiliğiyle(!) tanınan Melih Gökçek’in başkanı bulunduğu Ankara Büyükşehir Belediyesi suçluyu ‘ters esen rüzgar’ ve ‘yırtık olan boru’ olarak belirledi. Oysa olay günü yapılan sızıntı ihbarına rağmen bu gençler uyarılmamış, adeta ölüme terk edilmişlerdi. Keşke yasadığımız bu şoklar birkaç örnekle sınırlı olsa, bunlarla karsılaşınca ilk defa basımıza geliyor gibi düşünebilsek ve bunları ‘münferit’ birer olay olarak nitelendirebilseydik. Ancak artık yaşananlar normalleşmeye, sıradanlaşmaya başladı. En acı vereni olanı da bu olsa gerek. Geçenlerde Karadeniz’deki yoğun yağış sele yol açmış ve 4 yurttaşımız hayatını kaybetmişti. Üstelik taşan derenin yanındaki pazarın, selden bir gün önce kurulması büyük bir faciayı önledi. İs bilenlerin kıvrak zekalarıyla daha ucuza mal ettikleri kalitesiz malzemeden yapılan dayanıksız bentlerin yıkılmasını haberciler ve mağdurlar dışında kimse gündeme almadı ve suçlu belirlenirken söyle dendi : ‘Yagmur cok yagdı, sel oldu !’ Duymayanın kalmadığı, hepimizi dehşete düşüren, öldürülüp bası kesilerek çöp konteynırına atılan genç kızın cinayetinde katil zanlısının bir türlü bulunamaması hatta ailesinin nüfuzu dolayısıyla kollandığından şüphelenilmesi, Adli Tıp’taki skandalla maktulün lekelenmeye çalışılmasının, daha da ileri gidilerek devletin üst kademe yöneticilerinin, başbakanın da bu cinayetin ortaya çıkmamasına çalışılmasında işin içinde olduğunun, ailenin zenginliği ve parasının altında ezildiğinin baba tarafından dile getirilmesi herkesi en az cinayetin yaşanması kadar büyük bir şoka uğrattı. Belki adaletin bir türlü sağlanamaması acılı aileyi daha da üzerek bu tür çıkışlar yapmalarına sebep olmuştur. Ancak artık meselenin boyutu daha da büyüyerek başbakan tarafından da dillendirilmeye, yorum yapılmaya, geç de olsa üzerine eğilinmeye başlandı. Tek istediklerinin suçlu ve suçluların bulunup cezalarını çekmelerinin sağlanması olan ailenin feryatlarına karşı eski emniyet müdürü : ‘Kızlarına sahip çıksalarmış’ dedi. Görevi asayişi sağlamak, suçluyu yakalamak olanların yaptıkları bu açıklamalar, olay karsısında düşülen acizliğin göstergesi. Açıklamalarıyla başbakanı da zor duruma düşüren ve kendisine hiçbir adım atılmaması ve şüphelere, kafalardaki soru işaretlerine cevap verilememesi yüzünden tepkilerin gelmesine yol açan acılı babaya gönderme yapan başbakan ise suçluyu ilan etti : ‘Kızına sahip çıkmazsan ya davulcuya ya zurnacıya !’ Bu skandal açıklama bize sorumluluğu reddetmek adına ne kadar ileri gidilebildiğini gösteriyor. Geçmişten beri bu mantıktan hareket eden zihniyetin değişmediği, karşısında herhangi bir tepki görmezse devam da edeceği rahatça görülüyor. İmam bunu yaparsa, cemaate ‘ne’ yapmak düşer sözünün haklılığı, yüksek makamlardakilerin ‘hizmet aşkıyla’ görevi bırakmamaları alt kademelerdeki yöneticileri de etkiliyor. Bu sebeple görevden alındığı söylenen ama vali olarak atanan ve resmen ödüllendirilen Celalettin Cerrah’a açıklaması için kızamayız. Zira onun başbakanı da aynı yanılgıda. Bunca yaşanana rağmen suçluların ortaya çıkmaması ve üzerlerine gidilmemesi bir alışmışlığı, usanmışlığı işaret ediyor ki sorumlu olması gerekenler halen daha kaçmaya devam ediyor. Gerçi ülkemizdeki mantıktan hareketle açık bırakılan rögar kapağından içeri düşüp ölen kız çocuğu için de, Taksim’in en işlek yeri olan İstiklal Caddesi’nde yürürken başına kocaman cam düşüp ölümden dönen, komalardan çıkıp hayatının en verimli çağını hastanelerde geçirmek durumunda kalan genç kız için de, ‘akıllı’ nitelendirmesinde bulunulan ancak ihmalden dolayı yanarak ölümlere sebep olan hastane için de, deprem afetinde en güvenli olan bölgede çürük yapıldığından olduğu yerde yıkılıp içindekileri öldüren bina için de sorumlu aramaya gerek yok. Çünkü suçlu biziz ki bu duyarsız, sorumsuz kişileri seçmeye devam ederek bizi ‘yönetmeleri’ için başımızda tutmaya devam ediyoruz ! HAKAN AYTAÇ...
Gönderi tarihi: 7 Ağustos , 2009 15 yıl Türkiye’de insan yaşamının ne kadar ucuz olduğunu görmek, sahip olduğumuz olacağımız bu tek hayatın kolayca kaybedilebileceğine defalarca tanık olmak artık mide bulandırıcı hale gelmeye başladı. Her ölümün ve yaşanan acı olayların yürekleri burkacağı gerçeğinin aksine gazete ve televizyonlarda gördüğümüz haberler ve bunlardan sonra yaşananlar bizi deyimdeki gibi ‘acı acı güldürüyor’. Üstelik yaşanan bu trajikomik olaylardaki ‘sorumluların’ veya sorumluluğu üzerine almayı hiçbir zaman kabul etmeyenlerin yorumları insanı çıldırtacak boyutlara kadar ulaşıyor. . .
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.