Gönderi tarihi: 7 Haziran , 2009 16 yıl AKIL, EVREN BİLİNCİNİN GERİSİNDEDİR! Prof. Dr. Tolga YARMAN BİLTES Bilim Teknik, Cumhuriyet 20 Haziran 1992 Kaç milyar ışık yıllık hacimleri tutan şu evrende; ne olduğumuz, nereden gelip nereye gittiğimiz; yeryüzünde ayaklarının üzerinde doğrulmasıyla birlikte, “ insan aklının” en ürpertili, en gizemli sorununu oluşturmuştur. Bu sorunun yanıtını; tam doyumlu olarak gelecek yüzyıllarda da veremeyecek olsak bile; insan aklıyla, onun ürünü bilimle, o arada matematik, fizik, yıldız fiziği (astrofizik) ve evrenbilimle (kozmoloji), ne kadar övünsek, azdır. Önceki yazılarımda; galaksimiz, güneş sistemimiz, gezegenimiz ve hayatiyetimizin; “kargaşanın”, “evrensel kaosun”, ürünleri olduğunu açıkladığım, okurun hatrındadır. 1,2,3,4 Bizler “tabiat anadan” evvel, “kaos ananın” çocuklarıyız. Tabiat ana, özellikle de “Dünya Doğası”; milyarlarca yıllık süreçlerin uzantısında kaosun, kaos ananın bir yapıtı olduğuna göre; kendimize, “kaos ananın torunları” diyebiliriz. Evrensel kaos, büyük patlamadan (bigbang-den) sonra, milyarlarca yıllık bir uğraşla, galaksileri, o arada milyarlarca galaksiden biri olan bizim galaksimiz Samanyolu’nu, burada da, yuvarlak ikiyüz milyar yıldızdan biri olan güneşimizi var etmiş. Güneşimizin etrafında gezegenleri, dünyamızı, bu sırada “tabiat ana”yı oluşturmuş. “Tabiat ana” ise, birkaç milyar yıllık uğraşla bizi doğurmuş. İşte, onun için, yeryüzündeki insanı, kendimizi, “kaos ananın torunu” sayabileceğimizi, belirtiyorum. Bulaşık, Yemek Soframıza Dönüşüyor!.. Bir tüp gaz sözgelişi, patlarsa ne olur? Gaz, çevresine, gitgide daha büyük hacimleri tutarak, yayılır. Büyük patlama sonrasında oysa, evren, tam böyle davranmıyor. Madde gitgide daha büyük hacimleri işgalede yazmışken; madde-madde arasındaki gök mekaniksel çekim kuvvetinden dolayı, galaktik topaklanmalar, bunun da uzantısında, gökadalar (galaksiler) oluşuyor. Başka bir deyişle, kaos gelişirken, kaosun sürüklediği unsurlar arasındaki iç özelliklerden, bilhassa da çeşitli kuvvetlerden dolayı, bu unsurlar bünyesinde, “düzenlilik” gelişebiliyor. Günlük yaşamımızda, düzenin kaosa yönelmesine, çok alışığız. Yemek yediğimiz zaman örneğin, güzelim sofra, bulaşığa dönüşüveriyor. Ama kaostan düzen oluşması ilk bakışta, bize, ters geliyor. “Yani, bulaşıktan; kendiliğinden; yemek soframızın; enva-i cins yemeğin; sağlık yansıtan renkle, tatla, kokuyla oluştuğuna” hiç tanık olmuyoruz. Oysa bakın, biz buyuz. Bunun da üstelik, mertebelerce ötesindeyiz. Kaosun, kaç aşmadan, milyarlarca yıllık uğraşılarla süzülmüş, görkemli yapıtlarıyız. “Evreni tek başına, bir madde ve enerji yığınağı olarak görmek”, fevkalade abestir. Maddenin gizemli iç özelliklerini, kurgularını ıskalarsanız; tek başına, “ enerjinin korunduğuna” ya da “ madde-enerji eşdeğerliğine” ilişkin ilkelerle, hiç bir yere varamazsınız. Evren Bilinci, Kaostan Geçerek, Yaradılışa Kavuşuyor... Kısaca, önceki yazılarımda kaydettiğim gibi, “ enerjinin korunması” ya da “madde-enerji eşdeğerliğinin” yanısıra, maddenin özünde “düzenlilik geliştirme hassası” vardır. Madde maddeyle nasıl bütünleşeceğini, nasıl daha üst bir örgütlülüğü yakalayacağını, geliştireceğini, nasıl bir “mimari” izleyeceğini bilmektedir. İnanır mısınız, bunun bir kadının bir erkeği, ya da bir erkeğin bir kadını istemesinden, ya da istemeyi bilmesinden, karakter olarak hiç bir farkı yoktur. Sanırım, kadınla erkeğin birbirlerini istemesi ve istemeyi bilmesi; madde örgütlülüğünün, bugün için yeryüzündeki nihai ve en müthiş bir aşamasını, oluşturmaktadır. Canlı bir alemin doruğunda, biri erkek öteki kadın, iki akıl birleşiyor; buradan yepyeni, cıvıl cıvıl bir başka akıl doğuyor. Evrende bu açıdan, “kendini” bilsin ya da bilmesin, “neyi, nasıl ne yapacağını bilen” bir “bilinç” olduğu; kaostan da düzenin işte böylesi bir “bilinçle” üretildiği, zahmetsizce onaylanabilir. Gerçekte kaos da düzenlilik de, aynı bilincin ürünleridir. “Kaosla” “düzenliligin”, günümüz yaşamı itibariyle, “iyilik” ve “kötülüğe” kadar açılan boyutları olduğunu tartışmıştım. 4 O nedenle “kaos” ve “düzenlilik” aynı bir bilincin ürünleri olsa da, aralarında “ölümcüllük” ve “yaşamsallık” kadar, keskin bir fark bulunmaktadır. Milyarlarca yıllık gelişmeler, sanki bize bir bakıma “evren bilincinin”, yani düzen oluşturma yönündeki kurguların, kaotik ölümcüllüklerle savaştığını, telkin ediyor... “Evrendeki egemen eğilim”; herşeyin mutlak ve sonsuz bir ıssızlığa, karanlığa ve ölümcüllüğe yöneldiğini, işaret ediyor.Yani, enerji korunsa da, “madde” gitgide dağılıyor ve “örgütlenme yeteneğini” yitiriyor!.. “Evrenin, maddenin örgütlenmesine ilişkin bilinci” ise, sanki “evrensel kaotik gelişmeyi” yavaşlatıyor, geriletmeye uğraşıyor. İşte, bu süreçte; galaksiler oluşuyor; yıldızlar oluşuyor; güneşimiz oluşuyor; böcek, kurt, kuzu oluşuyor; biz oluşuyor; aklımız oluşuyor. “Evren bilinci”; herşey evrensel kaosa doğru yuvarlanmakta iken; kaostan düzen oluşturma çabalarının, “en üst bir ödülü” olarak, canlının ve insanın, kaostan “yaradılışına” kavuşuyor. Ne uğraş, ne sevinç!.. “Evrenin bilinci”; gökmekaniksel galaktik sonsuz büyüklüklerde, ya da atomistik sonsuz küçüklüklerde, maddeyi, maddesel iç kurgu ve kuvvet özellikleri çerçevesinde olarak, düzenliyor. Bu güzelliği “evren kaos-düzenlilik” temalı yazılarımda, bundan önce dikkate getirdiydim. Yirmi milyar yıllık bir veren geçmişini, birkaç satırda özetlemeye “haddimiz” olursa, şöyle diyebiliriz: Evren bilinci, kaostan maddesel iç kurgular ve kuvetler aracılığıyla, sonsuz büyük galaktik boyutta da, sonsuz küçük atomistik boyutta da, düzen doğurmuştur. Milyarlarca yıllık süreçte madde, evren bilinciyle, gitgide daha üst örgütlülük düzeylerinde örülmüş, buradan dünya, doğamız, canlı, insan ve insan aklı oluşmuştur. Ne kadar çarpıcı, ne kadar coşkulu!.. İnsan Aklı Evren Bilincinin Gerisindedir!.. Şu var ki insan aklı, aklımız, hala daha genelde, evren bilincinin gerisinde görünmektedir.Bu, işte sanırım, acıdır. Akıl, aklımız, buna can veren evren bilincinin, içinde olduğumuz tarih kesitinde, bir çok özne itibariyle hayli gerisinde oluşunca; aklımız istisnai hallerde ne kadar dahiyane görünürse görünsün, son toplamda bugün için, milyarlarca yıllık düzen ürünlerini, hem de dahiyane biçimde “kaos uçurumlarına” savurabilecekmiş gibi durmaktadır. Bu savımızın temel iki örneği, “silahlanma yarışı” ve “sanayileşme süreçleri” olmaktadır. Silahlanma yarışı şimdi “duaksama” göstermektedir. Ama unutulmamalıdır ki, dünyamızı defalarca yok edebilecek kadar çok, onbinlerce “nükleer başlık” karada, denizde, havada hala daha, mevzilenmiş durumdadır. Nükleer başlıklar ateşlense, milyarlarca yıllık uğraşın ürünü olan dünyamız ve yaşamımız bir çırpıda, son bulabilecektir. Yeryüzündeki “sanayileşme” de, benzer bir çizgi sergilemektedir ve çok çarpıktır.. Bakteri, bitki, hayvan ve insana can veren doğal süreçlerle, uyumsuzdur. İşte neticede, sular atmosfer ve havamız “doğayla bağdaşmaz sanayileşme” yüzünden kirlenmekte, sağlıksızlaşmakta ve tanınmaz hale gelmektedir.. Ozon tabakası delinmektedir.3 “İnsan aklı”, henüz, kendisini var eden evrensel doğrultuları, kaostan düzen üretme mekanizmalarını, tam sezinleyememekte, idrak edememekte ve yaşama, bir türlü geçirememektedir. İnsan aklı, henüz, doğanın “kusurlu bir mahsulü” gibidir. O kadar böyledir ki, insanın dokusu kendisini kaostan var eden süreçlere rağmen, doğa dokusunu kaosa dönüştürmenin hababam tetiğini çekme dramını sergilemekten, sanki kendini alamamaktadır!.. Böyle bir dram, zaten yüzyıllardır, çok çeşitli boyutlarda yaşanagelmiştir. Harpler, taammüden cinayetler, her cins kötülük; silahlanma yarışının ve çevre kirliliğinin berisinde, anımsanası, temel olumsuz gelişmelerdir. Milyarlarca yıllık evren uğraşının, o arada insanlık tarihinin genel eğilimi; “iyiden” ve “düzen üretiminden” yana görünse dahi; insan aklının olumsuz eğilim ve icatlarının, insanı sonuçta, kaotik uçurumların kenarına, adeta, bir daha var olmamacasına getirdiğini, anlamamız gerekiyor. Üst Akıl Evren bilinci; ya da, ister sonsuz büyüklüklerdeki gök mekaniksel kuvvetler, ister sonsuz küçüklüklerdeki elektriksel ve nükleer kuvvetler, enerji ve maddenin kurgusal iç özellikleri olarak; birçok aşamada, maddenin düzenlemesi, örgütlenmesi sonucunu, doğuruyor. Örgütlü madde unsurları, maddenin, daha üst örgütlülük hallerini yakalıyor, dokuyorlar. Evren bilinci sonuçta, atom aklını, molekül aklını, hücre aklını, bitkiler ve hayvanlar aleminin nice cins aklını, nihayet insan aklını, doğuruyor. Bu noktada dikkate getirmeğe çalıştığım savı vurgulamak istiyorum. Sözünü ettiğim oluşum, belli bir doğrultuyu işaret ediyor. Nedir ki, özellikle “insan aklı” aşamasında (düzenlilik oluşumundan yana egemen doğrultu, hala daha geçerli olsa bile); “kaos-düzenlilik” doğrultusu, “düzenlilik-kaos” doğrultusu olarak, ters yönlü ve hayatiyetimiz açısından fevkalade tehlikeli biçimde gündeme gelebiliyor. İşte bu nedenledir ki, insan aklının, milyarlarca yıllık “kozmik uğraş” uzantısında, daha hala evren bilincinin gerisinde bulunduğuna dair kaygımı dile getirmek istedim. Ama, bu olguyu saptamak ve onu gidermek üzere önlemler düşünmek, kaostan düzenlilik yaratan evren bilincinin, zorlu doğrultusuyla özdeşleşmek, anlamını taşıyor. Aklın kendisini, kendi yeteneği ile iyileştirip güçlendirmesi, onu, gitgide daha donanımlı mertebelere taşıyabiliyor.5 İnsan aklının, gelecek yüzyıllardaki aşaması; evren bilincinin, “birbirinden mutlu şiirselliklerin” kaynağı, “kaos-düzenlilik doğrultusunda” gelişecek “üst akıl”, olabilecek gibi durmaktadır.. Eğer insan bu süreçte, kendi kendini mahvedebilecek “dahiyaneçılgınlıkların”önünü, “yok etme” ve “yok olma” isterisinden kurtulup, alabilirse, tabii... Evren bilinci kaostan; galaktik, atomistik, moleküler boyutlarda “maddesel düzenlemeler” uzantısında, “eğilimleri” ve “güdüleriyle” bitkileri ve hayvanları var etmiştir. Daha sonra insanı ve insan aklını yoğurmuştur. “Biz, evren bilincinin; insan aklından, insan aklıyla “üst aklı” ördüğü, bir süreçte yaşıyoruz. İşte böyle.. Dehşetli, değil mi?.. 1.“İnsan kendi Özü kaosa Geri mi Dönüyor?”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 29 Aralık 1990. 2. “Temel Parçacıklardan Canlıya, Düşünceye, Duyguya, Maddenin Halleri”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 29 Haziran 1991. 3. Çevre Kirliliği Kaçınılmazlık Değildir!”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 11 Ocak 1992. 4.“Uzaysal Düzen, İyilik, Kötülük”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 29 Şubat 1992
Gönderi tarihi: 7 Haziran , 2009 16 yıl DBF üçlüsünden önce en zayıf ayak olan dinin ortadan kalkacağı, "Bilimodin"in "Teknotanrı"sı olan "Kaos"a tapılacağı, sonra doymaz açgözlü bilimin felsefeyi de yeyip bitireceği ve tek soru olarak "Nasıl Tanrı Olunur?" sorusunun kalacağı, ancak bunun kitabına daha önsöz yazılırken bilincin ömrünün vefa etmeyeceği iddialar arasında. (Etseydi şimdi bu varsayımı tartışıyor olmazdık, sorun bitmiş olurdu.) O yüzden yine yeni başka bir evrende, önceki evrenden kalan küçük bir bilgi tohumu ile silbaştan... Biz bunları görmeyeceğiz, hani şeytan dünya liderlerinin toplantısında "ben göremeyeceğim, ben göremeyeceğim" diye dövünmüş ya... O hesap... Kim bilir, belki kuantum düzeyde bazı bilgi kaydediciler vardır... Umut fakirin ekmeği... Belki bilinç saklanabilir, depolanabilir ve tekrarlanabilirdir. Yalnız kuantum tanecikler ne yapacaklarını gerçekten biliyorlar gibi... Sırlar kuantumda! Aslında önümüzdeki en büyük engel budur. Bilincimiz varolmayı tattı ve bu tadın buruklaşıp acılaşmasını istemiyor. Burada düğümlenip kalıyoruz. Açmazımız burda... Yok yani, her evrende sil baştan sil baştan olmamış, bir evrendeki bir bilincin bir son aşaması, "Nasıl Tanrı Olunur?" kitabını belki de yazıp bitirmeyi başarmıştır canım, nerden bilelim şimdi? Ama böyle bir şey olduysa sanırım o kitabı sıkı sıkı sarıp sarmalayıp saklıyor. Hiç de öyle peygamberlerin, bilgelerin tanımladığı gibi cömert biri filan değil. Tersine, son derece kaprisli, kıskanç ve ne bileyim... Kim bir daha başarıp bana savaş açabilecek diye bekliyor belki de... Belki de Titanlar ile Tanrılar bir daha kapışıp mitolojiye göre dağları, ama belki aslında gezegenleri birbirlerine fırlatarak savaşacaklar... Belki bu kez Titanlar kazanır? Kim dedi aklın, düşüncenin, hayalin sınırı var diye yahu? Aklın sadece hayal ettiklerini gerçekleştirme yeteneği sınırlı... Olacak abisi olacak... Sabır... Düne kadar dünyaya sığmamaya çalışıyorduk, şimdi evrene sığmamaya çalışır olduk. "Ol dedi oldu" kandırmacasına inanmayın. Öyle şey olmaz... Ol dediğini oldurmak için kaç fırın evren yemek lazım kim bilir...
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.