Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Orijin İslâm’da, bugünkü lâik uygulamaların vermediği ölçüde insan hakları mevcuttur!. Başkalarına bilfiîl zarar verme söz konusu olmadıkça, İslâm kişiyi inancıyla başbaşa bırakır ve zorlamaz; cezalandırmaz!.

 

Allah Rasûlü ve Nebisi Muhammed aleyhisselâmın yaşadığı süreçte uygulanan kurallar ile, daha sonraki süreçte uygulanan Müslümanlık anlayışının çok çok farklı olduğu apaçık ortada idi...

 

Hadsiz hesapsız kişisel yorumlardan oluşan fetvalarla; kar topu gibi olan şeriat, günümüze ulaştığında bir çığ olmuştu!.

 

Geçmişte, tek bir İslâm Devleti olmamıştır Hazreti Âli’nin dünyadan ayrılışından sonra!. Hep saltanatlar veya diktatörlükler vardır!. Ondan önce ise zaten devlet kavramı yoktu... Kabile yaşamı, bir tür devlet yaşamına döndürülmeye çalışıldı!. Bugünkü devlet anlayışı ile o günkü devlet anlayışı arasında sadece isim benzerliği vardır!.

 

Kulaktan dolma dedikodu din bilgisiyle ancak hüsrana varılır!.

 

Kişiler kendi anladıkları İslâm’ı, ele geçirdikleri güç ile insanlara “orijin İslâm’mış” gibi kabul ettirerek saltanatlarını sürdürmüşlerdir yüzyıllardır.

 

“Orijin İslâm” Kurân ve Hadis’tir!.

 

Bugünkü yanlış kabul ise, “Kurân + Hadis + Kıyası Fukuha + ümmetin ortak kararı”dır!.

 

İşte yanlış bu noktada başlamaktadır!.

 

Kurân veya hadiste olmayan HER ŞEY, “KİŞİSEL YORUMDUR”, yani “FETVA”DIR ve kimseyi bağlamaz DİN ADINA!.

 

Hele hele, Kurân'da veya Hadiste olmayan bir konuya ilişkin kişisel yorumunun(fetva) Din hükmüymüş gibi uygulatılmaya kalkışılması, insanlara en büyük zulümdür!.

 

Bırakalım geçmişi bir yana...

 

Bugün dünya üzerinde, yalnızca Kurân ve Hadis temeline dayalı tek bir İslâm Devleti var mıdır?.. YOKTUR!.

 

Kişinin imanı veya İslâm anlayışı, “islam devleti” veya “şeriât devleti” kapsamına bağlı olsaydı, bugün yeryüzünde imanlı veya İslâmı kabul etmiş tek kişi olmazdı!. Oysa bugün binlerle evliyâullah, “İslâmî olmayan rejimlerle” yönetilen ülkelerde yaşıyor yeryüzünde!.

 

Mezheb, tarîkat, cemâat anlayışları dolayısıyla, bölgesel Müslümanlık anlayışları ihtiva eden; kendi anlayışları dışındaki tüm inananları “kâfir” gören dar ve sınırlı bakış sahiplerinin oluşturduğu devletleri nasıl İslâm’a bağlayıp, İslâm’ı küçültebilir, o yüzden İslâm’a laf getirtebiliriz?..

 

İSLAM’ın yüceliği beşeri yanlışlar yüzünden karalanmaktan münezzehtir!

 

Kendi cemâatlerinden olmayanı, kendi târikatlarından olmayanı, Müslüman kabul etmeyen; başı örtülü olmayan hanımı dinsiz, kâfir kabul edip, kendilerinden saymayan zihniyetler mi şeriât devleti kuracak da toplumları yönetecek elinde sopa ve satır ile?!

 

Hangi mezheb ya da tarikat veya cemâat anlayışına göre şeriat devleti kurulacak?... Böylece de, kaç kişi, kaç kişiye hükmedecek ALLAH ve DİN ADINA; diyerek!. Düşünebiliyor musunuz bunun sonucunu!.

 

Bugün Müslümanlar, böylesine birbirini dışlayan veya arkasından kuyusunu kazan anlayış farklılıkları içinde kümelenmişken; kendi görüşünde olmayanların kitaplarını yasaklayan bir kafa yapısına sahipken, nasıl bir birlikten ve o birliğin yönetiminden söz edilebilir ki!.

 

Gerçekçi olalım ve kendimizi aldatmaktan vazgeçelim. Köyümüz sınırları içinde düşünmekten arınıp, global bakmayı ve değerlendirmeyi öğrenelim!.

 

Kesin olarak bilin ki, “Mehdî” lakabıyla bildirilen YENİLEYİCİ, eğer olağanüstü kuvvelerle donanmış bir ordu beraberinde, beyaz atlı komutan olarak gelmezse, “şeriat devleti” beklentisi, insanların enerjisini yanlış yolda harcatan ham hayal olmaktan öteye gitmeyecektir!.

 

Hayal edildiği şekilde bir Mehdi’nin, ortaya çıkmayacağını 1985'te yazdım. Yenileyici'nin, ta o tarihlerde (1400-1410), işlevini yerine getirmeye başlamış olabileceğini yazdım... Yıllardır her sene hacda Mehdi çıkacağını bekleyenler hep boşa çıktılar!. Suudî saltanatı sürdüğü sürece de O Zât’ın açığa çıkacağını sanmıyorum! Bu benim kişisel düşüncemdir. Bundan sonra da ömrü olanlar haklılık derecemi bu konuda da göreceklerdir inşâallah!.

 

Yenileyici, diyelim 1980 ya da 1985 ten beri görevine başlamış, işlevini yerine getiriyorsa, bu kadar zamandır acaba neyle meşgul? Ne yapıyor?

 

Yaşadığınız günün gerçeklerini iyi görün!.

 

İslâm yeryüzünde, dar kafalı, şekilci anlayışlı, robot beyinli, ezberlediğini tekrardan öteye gidemeyen din âlimleriyle(!?) değil, işin hakikatini görüp yaşayan gönül ehliyle yayılmıştır!.

 

Devleti değil, gönülleri fethetmeye çalışalım!.

 

Allah yolunda savaşmak demek, Din hakkında bilgi sahibi olup, insanları Rasûlullah yolundan uyarmak demektir!. İnsanların neye, neden, nasıl iman etmeleri gereklerini onların anlayabileceği lisanla anlatmak, açıklamak; onları sürü olarak görüp gütmeye kalkışmamak, demektir!.

 

Yaşadığımız devir, insanların imanlarının kurtulmasına hizmet vermek devridir! Onlara anladıkları dilden anladıkları tarzda hitap etmek devridir! Ehlinin anlamakta zorlandığı lisanla yazılmış kitap veya hitaplarla topluma hiç bir mesaj verilemez!.

 

Rasûlullah, devrinde "kılık-kıyafet Müslümanlığı" yapmamıştır! “Gardıropçuluk” ilkel kafalara mahsus bir haslettir!. İlkel insanlar birbirlerinin kıyafetlerine ambargo koymaya kalkarlar!. Rasûlullah, Din gerçekleriyle ilgili olmayan konularda, yaşadığı putperest toplumun örf ve âdetlerine saygı göstermiştir!. Bu bize açık örnektir!

 

Mevcut yönetimlerin yanlış, haksız ve belki de inançsızlığı doğrultusunda amaçlı uygulamalarını, yerinde bulmamak ve karşı çıkmak ayrı şeydir; onun yerine bir başka yanlışı uygulamak uğruna ömrü hebâ etmek ayrı şeydir!.

 

Yıllardır, kapkaç olaylarını “gasp” kapsamında değerlendirecek tek bir kanun maddesi çıkartamayıp, toplumu rahatlatamayan kişilerden, daha büyük sorunların çözümünü nasıl beklersiniz?..

 

Yaşadığınız dünyanın gerçeklerini görün!. Kendinizi aldatmayın!. Bunun faturası en ağır fatura olacaktır!

 

Yıllardır, Türkiye’de perde arkasından “solcuları” veya “şeriât isteklilerini” dar kalıplı söylemlerle itekleyen aynı merkezin; ve bu süreçte de amaçlarına ulaşanların, kimler olduğunu iyi araştırın!. O söylemlere kanan devrimcilerin bugün hangi çizgide olduklarına bakın!.

 

Yıllar içinde, çeşitli sebeplerden dolayı, “DİN” anlayışı Türkiye’de yozlaşmış; gizli Kuran kurslarında, cemaat evlerinde, yetersiz ve kalıpsal bilgiyle bloke olmuş, kendi doğrusundan başka birşey bilmeyen beyinler, topluma din adına yön veren noktalara yerleşmiştir!.

 

Ölüp yok olup, kıyamette topraktan biteceğini düşünen din bilginleri(!) yetiştiren bu kurslar ve cemaatler, İslâm’ın önündeki en büyük perdelerdir esasta, devlet değil!.

 

İnsanlar kendi iyilikleri için, âcilen, bizzât yeni baştan DİN’i araştırmak ve sorgulamak zorundadır!.

 

Ömür geçiyor ve hızla tükeniyor!. Süre hızla azalıyor!. Yalnızca dünya yaşamında kazanabilecekseniz ebedi hayatı, bu sizin son ve tek şansınız!.

 

Türkiye’de sorun, “şeriat devleti” değil, gerçek İslâm Dini bilgisinin kasıtlı olarak örtülmesidir!.

 

Tek bir anlayış, tek bir yorum insanlara ezberletilerek DİN öğretilmiş olmaz!.

 

Ne devletin işine gelmektedir GERÇEK İslâm Dini’nin dillendirilmesi; ne de tarîkat veya cemâat ehlinin!.

 

Neden acaba?...

 

Bunu iyi sorgulamak ve düşünmek gerekir kanaatimce.

 

Hiç bir DİNÎ işlev, para karşılığı yapılmaz!. Yapılırsa, ticâret olur adı, Din’e hizmet değil!.

 

DİN, meslek değildir!. Meslek olmaz!.

 

Mesleği DİN olanın, işi de ticârettir!.

 

Din, para kazanmak veya dünyevi başka çıkarlar için kullanılabilir, ama bunun sonucu hüsrandan başka bir şey olmayacaktır!.

 

Kafasında “tanrı” yaratan, kendi anlayışına göre herşeyi mubah görebilir istekleri doğrultusunda... Ancak Hazreti Muhammed’in açıkladığı ALLAH’ı ve O’nun getirdiklerini anlayanların dünyası bambaşka bir dünyadır!.

 

Dünya GEÇİCİDİR!.

 

Hazreti İsa, kendisini siyâset için kullanmak isteyen Barabbas’ın oyununa gelmedi!.

 

Çünkü o “ALLAH” ehli idi... Biliyordu ki insanlar için önemli olan, “sonsuz olan ölümötesi yaşam”dır!.

 

Bıraktı onları kendi yaratılış şekilleri üzere dünyevi faaliyetlerle kulluklarını yapmaya!.

 

Yaşamlarında, şeriâtın ne olduğunu farketmemiş insanların, devlete şeriat isteme duyguları ne kadar enteresandır!.

 

Bütün bu konularda yanlış anlamanın gerçekte tek bir sebebi vardır:

 

Kurân işaretleri ve uyarıları ile Rasûlullah uygulamasının bir bütün olarak ele alınmayıp; içinden seçilen tek bir âyet veya hadisin doğrultusunda meseleye bakılması!. Gizli kurslarda veya evlerde ezberletilen yorumların gerçek orijin DİN sanılması!.

 

Devlet müsaade etse de, herkes görüşünü açıkça TV’lerde söyleyebilse, toplum gerçekleri anlayıp herşeyi değerlendirebilecek; telekomik ilahiyatçıları fark ettiği gibi!.. Ne var ki buna bile izin yoktur! Çünkü düşündüğünü dile getirme özgürlüğü yoktur ülkelerin çoğunda!.

 

Gerçek özgürlük, düşündüğünü özgürce dillendirebilme özgürlüğüdür! Uygar ve gelişmiş toplumlarda yaşanan bir özgürlüktür!. Bütün özgürlüklerin de başıdır!.

 

Yol uzun... Ömür kısa... Şiddetli depremler ve çöküntüler, meteorlar yolda!. Üçüncü dünya harbi kapıda... Deccal sırada!.. Yenileyici kendi işlevini yapmakta ortaya çıkmadan!..

 

Hakikata eremeden, Allah’ı bilemeden, Allah sistem ve düzenini kavrayamadan ve buna göre hazırlanamadan dünyadan ayrılmak her an söz konusu!

 

Dünya’da yaşamaktan amaç, özündeki Allah’a ait kuvveleri keşfedip onları uygulamaya sokarak sonsuz yolculuğa çıkmaktır!. Bunu başaramazsak, diri diri gireceğimiz mezarda başlayacak sonsuz yolculukta hâlimiz perişan olacak!..

 

Kâbirdeki üç soru, “Rabbin”, “Nebin”, “Kitabın” sorularıdır sana; Şeriat devleti kurup sopayla insanları hidayete eriştirip eriştirmediğin değil!.

 

“Biz isteseydik tüm insanlara hidayet ederdik” veya “... Sen onlar üzere zorlayıcı değilsin” âyetlerini iyi düşünmek gerek!..

 

Konu çok daha geniş, ama sıkmamak için kısa kesmek lazım...

 

Prensibimizi Rasûlullah koymuş:

 

“Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; sevdirin, nefret ettirmeyin!..”

 

Allah kolaylaştıra...

 

Saygi ve Sevgi ile kalin.

Gönderi tarihi:

 

“Orijin İslâm” Kurân ve Hadis’tir!.

 

 

Kâbirdeki üç soru, “Rabbin”, “Nebin”, “Kitabın” sorularıdır sana; Şeriat devleti kurup sopayla insanları hidayete eriştirip eriştirmediğin değil!.

 

 

Selam dost! Yazdıklarının birçoğuna katılmamak mümkün değil! Yalnız bir-iki konuda da şu yerdiğimiz cahil gelenekçileri haklı çıkartacak ve ellerine koz verecek kelamlar etmeseniz!...

 

Orijin İslam "Sadece Kuran"dan oluşmaktadır. Elçinin ölümünden 50-200 yıl sonra ortaya çıkmış ne idüğü belirsiz ajanların aktarımları müminler için dinde kaynak olamaz! Zira elçiye atılan iftiralar ve bunları tasdiklemenin bedeli çok ağırdır. Siyasi çıkarları için dini kullananların yaptıkları terbiyesizliklerden bir farkı olmayan bu hadis uydurma ameli neticesinde rahmet elçisi "gaddar, zalim, cinsel sapık ..." kisvesine büründürüldü. Bu hadis uydurukçularının öğretilerini Allah sözlerinin yanına koymayınız lütfen! Vebali ağırdır söyleyim!

 

Kabir olayına gelince! Ölmüş ve solucanlara yem olmuş bir bedenin kabirde azap çekmesi size ne kadar mantıklı geliyor? Açıkçası mantıksız bir iddia bu! Kuran-i dayanağı olmayan bir iddia! Ve burada bir soru sorulacağı konusu da batıl bir konudur.

 

Sorular hesap gününde Allah'ın huzuruna çıktığınızda sorulacak! Ve sorular Kuran'dan gelecek! Başuçlarınızdaki meleklerin sizin için kayda geçirdiği bilgiler ile Kuran ayeletleri uyuşuyor mu, yoksa yalan söyleyenlerden misiniz, bu ortaya çıkacak! Lütfen Kuran'ı iyi irdeleyelim!

 

43/44 Bu, sana ve halkına bir mesajdır; ondan sorulacaksınız.

 

Selametle!!!

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

ŞERİ’AT

«Kur'anın düsturları, kanunları, ezelden geldiğinden ebede gidecektir. Medeniyetin kanunları gibi ihtiyar olup ölüme mahkûm değildir. Daima gençtir, kuvvetlidir.» (Sözler sh: 408)

 

Evet, «Şeriat-ı Garra Kelâm-ı Ezelî'den geldiğinden ebede gidecektir. Zira şecere-i meyl-ül istikmal-i âlemin dalı olan insandaki meyl-üt terakkinin mahsul ve semeresi olan istidadın telahuk-u efkârla hasıl olan netaicinin teşerrüb ve tegaddi ile büyümesi nisbetinde, Şeriat-ı Garra aynen maddî zîhayat gibi tevessü' ve intibak edeceğinden ezelden gelip ebede gideceğine bürhan-ı bahirdir.» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 76)

 

Yani beşer, fünün-ü müsbete denilen kâinat ilimlerinde, teknik keşfiyatta ve fikrî inkişaflarda ne kadar ilerlerse ilerlesin, Kur’anın bitmez ince mânâları, istikbale bakan işaretleri, cemiyet hayatının ahvaline bakan ahkâm-ı ictihadiyesi, beşeriyet alemine gereken dersleri daima verecek ve irşadatı yapacak ve gayelerini ve hedeflerini gösterecektir.

 

Evet, Kur’anın mâna câmiiyeti küllîdir, bütün zaman ve mekânları kaplar. Zira Kur’an, kâinatı yani, alem-i şehadet ve alem-i ebediyi hikmetlerine göre yaratan zâtın, yarattığı kâinatı bütün gaye ve hususiyetleriyle anlatan kelâmıdır.

 

Onun sözleri, kâinat hakikatlarına, olmuş ve olacak bütün hadisat ve vakiata tamtamına mutabıktır ve mutabık olacak ve ebede doğru gidecektir.

 

Şeri’atı inkâr etmek, kâinat hakikatlarını ve onda keşfolunan fıtrat kanunlarını, yani müsbet fen ve ilimleri inkâr etmek manasını taşır. Kâinatı, hikmetinin iktizası üzere yaratıp tanzim eden Zâtın gönderdiği şeri’at, insanı fıtrat kanunlarına uygun istikamet ve selâmet yoluna sevk eder. Şeri’atı, dinlemeyip muhalefet edenler ise, fıtrat kanunlarına ters düşerler.

 

Bu hakikatı en güzel tarif eden Bediüzzaman, Hz. Muhammed (a.s.m.)’ın getirdiği şeri’at hakkında diyor ki:

 

«Öyle bir din ve şeriat göstermiştir ki; iki cihanın saadetini temin edecek desatiri câmi'dir. Ve câmi' olmakla beraber, kâinatın hakaikını ve vezaifini ve Hâlık-ı Kâinat'ın esmasını ve sıfâtını, kemal-i hakkaniyetle beyan etmiştir.

 

İşte o İslâmiyet ve şeriat, öyle bir tarzda muhit ve mükemmeldir ve öyle bir surette kâinatı kendiyle beraber tarif eder ki, onun mahiyetine dikkat eden elbette anlar ki; o din, bu güzel kâinatı yapan zâtın, o kâinatı kendiyle beraber tarif edecek bir beyannamesidir ve bir tarifesidir. Nasıl ki bir sarayın ustası, o saraya münasib bir tarife yapar. Kendini vasıflarıyla göstermek için, bir tarife kaleme alır; öyle de: Din ve şeriat-ı Muhammediyede (A.S.M.) öyle bir ihata, bir ulviyet, bir hakkaniyet görünüyor ki; kâinatı halk ve tedbir edenin kaleminden çıktığını gösterir. Ve o kâinatı güzelce tanzim eden kim ise, şu dini güzelce tanzim eden yine odur. Evet o nizam-ı ekmel, elbette bu nazm-ı ecmeli ister.» (Mektubat sh: 193)

 

Evet, Resul-u Ekrem (a.s.m) «İnsanların saadetini temin eden bir şeriat tutmuştur ki, libasa benzemiyor; cild ve deri gibi yapışık olup, istidad-ı beşerin inkişafı nisbetinde tevessü' ve inkişaf etmekle, saadet-i dâreyni intac ve nev'-i beşerin ahvalini tanzim eder.

 

O şeriatın kanunları, kaideleri nereden gelmiş ve nereye kadar devam eder gider diye sorulduğu zaman, yine o şeriat, lisan-ı i'cazıyla cevaben diyecektir ki: Biz Kelâm-ı Ezelî'den ayrıldık, nev'-i beşerin fikriyle beraber ebede kadar devam edip gideceğiz. Fakat nev'-i beşer dünyadan kat'-ı alâka ettikten sonra, biz de sureten teklif cihetiyle insanlardan ayrılacağız fakat maneviyatımız ve esrarımızla nev'-i beşerin arkadaşlığına devam edip, onların ruhlarını gıdalandırarak, onlara delil olmaktan ayrılmayacağız.» (İşarat-ül İ’caz sh: 114)

 

Evet, Muhammed (a.s.m.) «Küre-i zeminden daha büyük bir hakikatı omuzuna almış ve bütün nev'-i beşerin saadetine tekeffül eden bir şeriatı ki: o şeriat, fünun-u hakikiye ve ulûm-u İlahiyenin zübdesi olarak istidad-ı beşerin nümüvvü derecesinde tevessü' edip iki âlemde semere vererek ahval-i beşeri güya bir meclis-i vâhid, bir zaman-ı vâhidin ehli gibi tanzim eden öyle bir adaleti tesis eder. Eğer o şeriatın nevamisinden sual edersen ki: Nereden geliyorsunuz? Ve nereye gideceksiniz? Sana şöyle cevab verecekler ki: Biz kelâm-ı ezelîden gelmişiz. Nev'-i beşerin selâmeti için ebedin yolunda refakat için ebede gideceğiz. Şu dünya-yı fâniyeyi kestikten sonra, bizim surî olan irtibatımız kesilirse de; daima maneviyatımız beşerin rehberi ve gıda-yı ruhanîsidir.» (Muhakemat sh: 137)

 

Bediüzzaman Hazretleri önce Osmanlı siyaset adamlarına ve dolayısıyla bütün gelmiş ve gelecek iyi niyetli idarecilerin nazarlarına ve insanlığa, şeriatın 33 meziyet ve faidelerini veciz ifadelerle şöylece arz ediyor;

 

«Ey meb'usan!

 

Uzunluğu ile beraber gayet mûciz bir tek cümle söyleyeceğim. Dikkat ediniz, zira itnabında îcaz var.

 

Şöyle ki:

 

Meşrutiyet ve Kanun-u Esasî denilen adalet ve meşveret ve kanunda cem'-i kuvvet, bu ünvan ile beraber asıl mâlik-i hakikî ve sahib-i ünvan-ı muhteşem(1)

 

ve müessir ve adalet-i mahzayı mutazammın (2)

 

ve nokta-i istinadımızı temin eden (3)

 

ve meşrutiyeti bir esas-ı metine istinad ettiren (4)

 

ve evham ve şükûk sahibini varta-i hayretten kurtaran(5)

 

ve istikbal ve âhiretimizi tekeffül eden (6)

 

ve menafi'-i umumiye olan hukukullahı izinsiz tasarruftan sizi tahlis eden (7)

 

ve hayat-ı milliyemizi muhafaza eden (8)

 

ve umum ezhanı manyetizmalandıran (9)

 

ve ecanibe karşı metanetimizi ve kemalimizi ve mevcudiyetimizi gösteren (10)

 

ve sizi muahaze-i dünyeviye ve uhreviyeden kurtaran(11)

 

ve maksad ve neticede ittihad-ı umumiyeyi tesis eden(12)

 

ve o ittihadın ruhu olan efkâr-ı âmmeyi tevlid eden(13)

 

ve çürük mesavi-i medeniyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten yasak eden (14)

 

ve bizi Avrupa dilenciliğinden kurtaran (15)

 

ve geri kaldığımız uzun mesafe-i terakkide -sırr-ı i'caza binaen- bir zaman-ı kasîrede tayyettiren (16)

 

ve Arab ve Turan ve İran ve Sâmileri tevhid ederek az zamanla bize bir büyük kıymet veren (17)

 

ve şahs-ı manevî-i hükûmeti Müslüman gösteren (18)

 

ve kanun-u esasînin ruhunu ve Onbirinci Madde'yi muhafaza ile ve sizi hıns-ı yeminden kurtaran (19)

 

ve Avrupa'nın eski zann-ı fasidlerini tekzib eden (20)

 

Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm hâtem-i enbiya ve şeriatın ebedî olduğunu tasdik ettiren (21)

 

ve muharrib-i medeniyet olan dinsizliğe karşı sed çeken (22)

 

ve zulmet-i tebayün-ü efkâr ve teşettüt-ü ârâyı safha-i nuranîsi ile ortadan kaldıran (23)

 

ve umum ülema ve vaizleri ittihad ve saadet-i millete ve icraat-ı hükûmeti meşruta-i meşruaya hâdim eden (24)

 

ve adalet-i mahzası merhametli olduğundan anasır-ı gayr-ı müslimeyi daha ziyade te'lif ve rabteden (25)

 

ve en cebîn ve âmi adamı en cesur ve en has adam gibi hiss-i hakikî-i terakki ve fedakârlık ve hubb-u vatanla mütehassis eden (26)

 

ve hâdim-i medeniyet (*) olan sefahet ve israfat ve havaic-i gayr-ı zaruriyeden bizi halâs eden (27)

 

ve muhafaza-i âhiretle beraber imar-ı dünya etmekle sa'ye neşat veren (28)

 

ve hayat-ı medeniyet olan ahlâk-ı hasene ve hissiyat-ı ulviyenin düsturlarını öğreten (29)

 

ve herbirinizi ey meb'uslar ellibin kişinin takazasını yani haklarını sizden dava etmelerini hakkınızda tebrie eden(30)

 

ve sizi icma-i ümmete küçük bir misal-i meşru gösteren (31)

 

ve hüsn-ü niyete binaen a'malinizi ibadet gibi ettiren(32)

 

ve üçyüz milyon Müslümanın hayat-ı maneviyesine sû'-i kasd ve cinayetten sizi tahlis eden (33)

 

ol Şeriat-ı Garra ünvanıyla gösterseniz ve hükümlerinize me'haz edinseniz ve düsturlarını tatbik etseniz, acaba bu kadar fevaidi ile beraber ne gibi şey kaybedeceksiniz? Vesselâm.

 

Yaşasın Şeriat-ı Garra!..» (Hutbe-i Şamiye sh: 81-84)

 

İşte yukarıdan buraya kadar kısmen naklolunan parçalarda tarif edilen İslâm şeri’atı bütün beşeriyete hakikî istikameti göstermekte mümtazdır. Nitekim Kur’an, (3:19, 73, 83, 85) (5:3) (39:3) gibi âyetler, mezkür hakikatı nazara verir.

 

Bu şeri’ata hakkıyla bağlı olan İslâm ümmetinin Kur’an (3:110) ve emsali âyetleriyle bütün insanlığa örnek bir ümmet olduğu bildiriliyor. Böyle bir millet İslâmın dışındaki milletleri örnek alamaz, onlarla anlayış ve yaşayış ortaklığına giremez.

Gönderi tarihi:

sevgili ahrar

 

beni senin fikirlerin ilgilendiriyor, sen ne düsünüyorsun bu konuda ?

Baskalarin yorumlari baskalarina ait.

 

Ayrica copy pasta yaptiginiz satirlardan hic bir sey de anlasilmiyor .

elestiriyormusunuz ? katiliyormusunuz ?

 

elestiriyorsaniz alternativ cözüm iceren cevaplarla karsilik veriniz , kendi agzinizdan.

katiliyorsaniz bu kadar satirlara ne gerek var , anliyamadim.

 

Her ne ise görüslerinize saygim var.

sevgiler

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.