Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

merhaba

 

Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor: Biz Rahman'dan başka ibadet olunacak ilahlar yapmış mıyız?( ZUHRUF 45)

 

Soru 1: Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor

 

Burada muhammed yüzyıllar önce ölmüş olan bu peygamberlere nasıl bu soruyu sorabilir? O çağda hala yaşayan başka peygamberler varmıydı?

Üstelik muhammed o sırada allah ile konuşuyor yani bunları söyleyen allah, yani diyorki bana inanmıyorsan peygamberlere sor. Bir allah nasıl olurda peygamberine birşeyler söylerken "git şunlarada sor" der?

 

 

Soru 2: Biz Rahman'dan başka ibadet olunacak ilahlar yapmış mıyız?

 

Rahman allahın sıfatlarından birisi bu konuşan ise rahmanı yapan birisi olmalı çünki "Biz Rahman'dan başka ibadet olunacak ilahlar yapmış mıyız?" diyor.

Bu rahmanı yapan kim? Bu konuşan kaç tane ilah yapmış çünki "rahmandan başka ilahlar" diyor.

Rahmanı yapan varmıdır?

 

SORU 2

 

allah beddua(kötü dua )edermi?

 

müdessir suresi

 

18 Zirâ o düşündü, ölçtü, biçti.

 

19 Kahrolası nasıl da ölçtü, biçti.

 

20 Yine kahrolası nasıl ölçtü, biçti.

 

21 Sonra baktı,

 

22 Sonra surat astı, kaşlarını çattı,

 

23 Sonra arkasını döndü, böbürlendi:

 

24 "Bu dedi, rivâyet edilip öğretilen bir büyüden başka bir şey değildir."

 

burada kısaca bir müşrik muhammedi dinliyor konuşmaları tartıyor ve sen elçi değilsin bu insan sözü diyor

 

akabinde bu beddua ayet olarak iniyor

 

şimdi

 

1-allah beddua edermi?

 

2-dua kabul etmesi işçin allaha yapılır burada allah bedduasını kimden kabul etmesini istiyor

kendindan üstün bir tanrısımı var?

 

3-burada beddua eden allah değilde muhmammed ise neden kendi bedduasını allah sözü olarak kitabına alıyor

 

4-allah beddua etmek yerine sonsuz gücü ile o inkarcıyı hemen yakamazmıydıda sadece kızgınlıkla beddua ediyor

gücü yokmu?

 

SAYGILAR SEVGİLER

Gönderi tarihi:

Doçent, bu tür çok açık anlatım hatalarını ve ifade yetersizliklerini örten tek unsur, kutsal kabuller ve dogmatik şartlanmış zihinlerdir. Böyle ifade bozukluklarını objektif, koşullanmamış bir dilbilimciye inceletsen, Kurân ilkokul ikinci sınıfı bitiremez.

 

Ama kutsallık kalkanı ile dogmatik şartlanmış zihinlere kendini mucize olarak kabul ettirebiliyor.

Gönderi tarihi:
Soru 1: Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor

 

Burada muhammed yüzyıllar önce ölmüş olan bu peygamberlere nasıl bu soruyu sorabilir? O çağda hala yaşayan başka peygamberler varmıydı?

Üstelik muhammed o sırada allah ile konuşuyor yani bunları söyleyen allah, yani diyorki bana inanmıyorsan peygamberlere sor. Bir allah nasıl olurda peygamberine birşeyler söylerken "git şunlarada sor" der?

 

 

Bana inanmıyorsan diye bir sorun olmadığı gibi git şunlara sor tarzından kur an dışından öğren anlamındada bir yaklaşım sözkonusu değil. Böyle yaklaşım salt artniyetten kaynanklanan anlamama sorunu olan bir yaklaşımdır. Yinede Önceki gönderilmiş resullere soralım soru bakalım ne diyorlar...Bir kaç örnekle

 

''Yemin olsun ki biz, Nûh'u toplumuna gönderdik de o şöyle dedi: "Ey kavmim! Allah'a itaat ve ibadet edin. Sizin ondan başka ilahınız yok. Ben üzerinize gelecek çok büyük bir günün azabından korkuyorum.'' 7 Arâf 59

 

''Ad kavminede kardeşleri Hud u gönderdik. O nlara dedi ki: ''Ey kavmim ALlah a ibadet edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur.Sizin ortak koşmanız. ancak yalan ve iftiradır.'' 11 Hud 56

 

''... O (şuayb) dedi ki: Ey kavmim Allah a ibadet edin sizin O ndan başka bir ilahınız yoktur...'' 11 hud 84

 

ve diğerleride Hepsi aynı parelelde hepsi İhlas suresindeki '' Deki o Allah ahâddir'' ilkesine bağlı olarak mücadele etmişlerdir.

 

İkinci soruya istinaden Rahman kullarının zulmüne razı değildir. Müdessir suresindeki ifadelere gelince

Tenkit edilen şahıs tenkit edildiği davranıştır. Böylesi bir davranışın nasıl mukabele edileceği hususudur. Ve bence müdessir suresinin tamamını yazmayı unutmuşsundur sanırım. en azından 20 ayete kadar

 

'' Ey örtünen'' 1

'' Kalk ve uyar'' 2

'' Rabbini yücelt'' 3

''Ve elbiseni temiz tut'' 4

'' Ricsden (pislikten) arın''5

''Çok görerek minnet etme''6

''Râbbin için sabret''7

''Sûra üfürüldüğü vakit'' 8

''İşte o gün pek zorlu bir gündür''9

'' kafirler için kolay değildir''10

'' tek başıma yarattığım kimseyi bana bırak''11

''ve ona uzun uzadıya mal verdim'' 12

'' gözünün önünde oğlullar''13

'' ona nimetimi döşedikçe döşedim''14

''Sonra daha artırmamı umar'' 15

'' ancak o ayetlerimize karşı inatçıydı''16

'' O nu sarp bir yola sardıracağım''17

'' ki o (kendisine yapılan uyarıyı düşündü ve) kararını verdi''18

''-Katlolunasıca/kahrolasıca nasıl bir karar verdi

''-Sonra gene kahrolasıca nasıl bir karar verdi

 

 

Gönderi tarihi:

(yazıyı hazırlarken ufak bir problem oldu önceki yazıma devam niteliğindedir)

 

Barizki bir kınama yerme sözkonusudur.KEndisine yapılan uyarı dikkate almayıp onu

''Sonra yüzünü astı ve buruşturdu''

22<BR>''Sonra arkasına dönüp büyüklendi''

23<BR>''Bu ancak süregelen bir sihirden başka bir şey değildir''

''Bu ancak bir beşer sözüdür''

Bu şekilde düşünüp takdir etti ''İnnehu fekarra ve kaddara'' ''O ki düşündü ve takdir etti''Ayetlere karşı duruşun bozuk oluşu akabindeki tenkiddir.. buda ikinci soruya cevap

gelgelelim soruları cevapsız bırakan ortaya bir şey koyamayan bir şeye dayanmayan bir şey üzerinde olmayıp bilimden hareket ettiğini ifade edip aynı şekilde bilimin b sine yakın olmayanlardan doçente ne demiş

quote] Doçent, bu tür çok açık anlatım hatalarını ve ifade yetersizliklerini örten tek unsur, kutsal kabuller ve dogmatik şartlanmış zihinlerdir. Böyle ifade bozukluklarını objektif, koşullanmamış bir dilbilimciye inceletsen, Kurân ilkokul ikinci sınıfı bitiremez Ama kutsallık kalkanı ile dogmatik şartlanmış zihinlere kendini mucize olarak kabul ettirebiliyor

Sevgili doçent anımsadığım kadarıyla fark kelimesinin incelemesini daha bitirememiş ve sorduğum soruya karşılık vermemiştiniz. umarım bunu cevaplamaya zamanınız aynı zamanda ömrünüz yeter.. Kur an ı kerimin hiç bir yerinde zerre kadar bir anlatım yetersizliği olmadığı gibi şayet ince eleyip sık dokumuş olsaydınız Kur an ı kerimde ifade edilen her kelimenin içeriğini yine kendisinin dolruduğunu görürdünüz. Örnek olarak Din kelimesini alır incelerseniz Deyn kelimesinden geldiğini (borç) diyn (din) eldiynu (itikat bağlılık ceza karşılık) diyni (ibadet) dıynen (ibadet kulluk ) vs<BR>Bu kavramı tanımlayan ayetler ve kullanan yine aynı şekilde ayetlerdir. Anlayacağınız Kur an ı kerimde kullanılan herhangi bir kelimenin ne anlama geldiği nasıl ve nereler de kullanıldığı açılımının ne olduğunu yine kitap tarafından verilmektedir. Dolayısıyla burda keyfi bir tutumda bulunmanız sözkonusudur. Şayet iddia ettiğiniz gibi bir bilgi üzereseniz bu bilgiyi bizimle paylaşın ve bakalım ne üzereseniz.

not: bilimsellikten dem vurmayın çünkü bu tip havada kalan ifadeleriniz epeyce çoktur ve diğer bir soru gibi evrensell olduğunuzu ve evrensellikten hareket etmeniz gerektiğini ifade ediyorsunuz. Hala 10 tane emare sıralamanızı bekler dururuz.********* saygılar

Gönderi tarihi:
merhaba

 

Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor: Biz Rahman'dan başka ibadet olunacak ilahlar yapmış mıyız?( ZUHRUF 45)

 

Soru 1: Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor

 

Burada muhammed yüzyıllar önce ölmüş olan bu peygamberlere nasıl bu soruyu sorabilir? O çağda hala yaşayan başka peygamberler varmıydı?

Üstelik muhammed o sırada allah ile konuşuyor yani bunları söyleyen allah, yani diyorki bana inanmıyorsan peygamberlere sor. Bir allah nasıl olurda peygamberine birşeyler söylerken "git şunlarada sor" der?

 

 

 

Sayın Doçent, bu sorunun çok çelişkili olduğunu zannetmiyorum. (sözde) Muhammed Miraç sırasında gök katlarına çıkmış, ya! Meşhur gece yolculuğunu hatırlarmısınız? Allahın yanına gitmiş. Birinci katta Adem ile tanışmış. Ikinci katta Yahya ve Isa ile tanışmış.... Altıncı katta Musa ile tanışmış. Yedinci katta, Ibrahim ile tanışmış ...Sonra Allahın katına çıkmış ve Namaz vakitlerinin beş vakit olarak düzenlenmesi gerektiğini öğrenmiş(önce 50 vakitten baslamış ve Allah ile arap usülü pazarlık yapıp, 5 vakite indirmiş) ve Miraçtan sonra bu buyruğu Müslümanlara bildirmiştir.

 

Zaten, bu miraç hikayesinin yüzünden Müslümanlar Kudüs hakkında bir Islam kutsallıgını iddia ediyorlar. Başka bir şey yok. çünkü, Muhammedin hikayesine göre gök merdiveni, Mescid-i Aksa dan başlamıştır (Muslumanlarin ilk kiblesi). O zamanlar, elektrik yok, Televizyon yok, yalnız çok hikayeler vardı.

Gönderi tarihi:
Sayın Doçent, bu sorunun çok çelişkili olduğunu zannetmiyorum. (sözde) Muhammed Miraç sırasında gök katlarına çıkmış, ya! Meşhur gece yolculuğunu hatırlarmısınız? Allahın yanına gitmiş. Birinci katta Adem ile tanışmış. Ikinci katta Yahya ve Isa ile tanışmış.... Altıncı katta Musa ile tanışmış. Yedinci katta, Ibrahim ile tanışmış ...Sonra Allahın katına çıkmış ve Namaz vakitlerinin beş vakit olarak düzenlenmesi gerektiğini öğrenmiş(önce 50 vakitten baslamış ve Allah ile arap usülü pazarlık yapıp, 5 vakite indirmiş) ve Miraçtan sonra bu buyruğu Müslümanlara bildirmiştir.

 

Zaten, bu miraç hikayesinin yüzünden Müslümanlar Kudüs hakkında bir Islam kutsallıgını iddia ediyorlar. Başka bir şey yok. çünkü, Muhammedin hikayesine göre gök merdiveni, Mescid-i Aksa dan başlamıştır (Muslumanlarin ilk kiblesi). O zamanlar, elektrik yok, Televizyon yok, yalnız çok hikayeler vardı.

 

Hurafelerden hareketle Kur an ı kerime karşıtlığın anlamını size bırakıyorum. Peygamberin gök katlarına çıkma olayınıda.Bu ifadelendirdiklerinizin hiç biri Kur an köklü olmadığı gibi, İslamide değildir...Kıyamlı salatla ilgili Kur an verilen vakitler vardır ve bunlar işaretlenmiş (nişanlanmış) vakitlerdir. İsra olayınıda anlamak gibi bir lüksünüz yok anlamayabilirsiniz keza anlamıyorsunuzda. '' Ayetlerimizi ancak onlara iman edenler anlar'' diğer taraftan 'İşte bu kitap müttakilere (sakınıp korunanlara)hidayettir.'' Bu vasıflara haiz değilsiniz. dolayısıyla yunus suresi 100 ayetine mazhar olursunuz bi zahmet ediverip açıp okuyun o ayeti..

Kıbleyle ilgili olarakta süleyman a.s inşa ettiği mabed olarak anlamlandırılan mescidi aksa (uzak mescid)

yine benzer şekilde hurafelerden hareketle ilk kıble olarak tayin edildiği söylenir ve Kur an ı kerimde bununla ilgili herhangi bir emare bulunmaz. Kur an ı kerimde Mescidi aksa ( diye ifadelendirilen yerin süleyman a.s inşa ettiği denilen mabet anlamına geldiğini kimsede iddia edemez) bunun açılımını Kur an ı kerimde bulabilirsiniz.İsra suresinde bu verilir ve açılımıda Necm suresinde bulabilirsiniz.

Şayet İslam dininden bahsetmek durmundaysanız ve eleştirdiğiniz alan buysa bunu ifadelendireceğiniz alanın Kur anı kerimin bizatihi kendisidir. Bunun dışındaki bilgiler beşeridir ve dinin tesbit alanı değildir olamazda. saygılar...

Gönderi tarihi:
Hurafelerden hareketle Kur an ı kerime karşıtlığın anlamını size bırakıyorum. Peygamberin gök katlarına çıkma olayınıda.Bu ifadelendirdiklerinizin hiç biri Kur an köklü olmadığı gibi, İslamide değildir...Kıyamlı salatla ilgili Kur an verilen vakitler vardır ve bunlar işaretlenmiş (nişanlanmış) vakitlerdir. İsra olayınıda anlamak gibi bir lüksünüz yok anlamayabilirsiniz keza anlamıyorsunuzda. '' Ayetlerimizi ancak onlara iman edenler anlar'' diğer taraftan 'İşte bu kitap müttakilere (sakınıp korunanlara)hidayettir.'' Bu vasıflara haiz değilsiniz. dolayısıyla yunus suresi 100 ayetine mazhar olursunuz bi zahmet ediverip açıp okuyun o ayeti..

Kıbleyle ilgili olarakta süleyman a.s inşa ettiği mabed olarak anlamlandırılan mescidi aksa (uzak mescid)

yine benzer şekilde hurafelerden hareketle ilk kıble olarak tayin edildiği söylenir ve Kur an ı kerimde bununla ilgili herhangi bir emare bulunmaz. Kur an ı kerimde Mescidi aksa ( diye ifadelendirilen yerin süleyman a.s inşa ettiği denilen mabet anlamına geldiğini kimsede iddia edemez) bunun açılımını Kur an ı kerimde bulabilirsiniz.İsra suresinde bu verilir ve açılımıda Necm suresinde bulabilirsiniz.

Şayet İslam dininden bahsetmek durmundaysanız ve eleştirdiğiniz alan buysa bunu ifadelendireceğiniz alanın Kur anı kerimin bizatihi kendisidir. Bunun dışındaki bilgiler beşeridir ve dinin tesbit alanı değildir olamazda. saygılar...

 

Eger siz "Mirac"in uydurma bir hikaye oldugunu soylemek istiyorsaniz. Ben sizinle hemfikirdeyim. Bu yuzden tartisilicak bir sey yok. Mamafih, yorumunuzda bir kac problemler var.

 

1. "Hurafelerden hareketle Kur an ı kerime karşıtlığın anlamını size bırakıyorum" ---- Islam dini hurafelerle dolu, eski Arap geleneklerinin devamidir. Kuran bu gelenekleri devam ettirir. Bu yuzden, Islam dini hurafelere karsi demek istiyorsaniz, yaniliyorsunuz!

 

2. '' Ayetlerimizi ancak onlara iman edenler anlar'' ---- Bunun manasi ayetleri duşunmeden, rasyonelleştirmeden okuyarak, takip etmektir. Yani demek istediginiz ''Kuran'ı herkes anlayamaz'', ''İnsan aklı acizdir'' gibi gericiler tarafindan uydurulan dusuncelerdir. Bunlari soyleyenler, Kuranin anlasilmasini istemezler.

 

3. "Miraç Kandilinin" ne oldugunu biliyormusunuz?

 

4. Islam dininde, Muhammed "Namaz"i Muslumanlara nasil getirmis, nasil ogretirler?

 

5. Kuran'da (2:142-152) ayetlerinde Kiblenin degistigini ve Mekkedeki Mescid-i Haram'a donulmesini soyledi. Tabii ki, bu degisikligin, Muhammedin yahudilerle olan problemleri yuzunden oldugu muhakkak.

 

6. Ben yukardaki "Mirac" hikayesini " Sahih Buharinin Hadisinden" aldim. Siz onada inanmiyorsunuz, demek.

Gönderi tarihi:
---- Islam dini hurafelerle dolu, eski Arap geleneklerinin devamidir. Kuran bu gelenekleri devam ettirir. Bu yuzden, Islam dini hurafelere karsi demek istiyorsaniz, yaniliyorsunuz!

 

Kur an hiç bir zaman için arab geleneklerini devam ettirme kitabı olmadığı gibi geleneklerinide eleştirir. Bunu onları tenkit ettiği ayetlerden rahatça görebilirsiniz..

 

'' Diri gömülen kızdan sorulduğu vakit. Hangi suçtan ötürü öldürüldüğü'' 80 Tekvir 8-9

Ve yine müşriklerin ibadetini tenkit eden ''onların salatı ıslık çalıp el çırpmaktan ibarettir'' ifadeleri mevcuttur bu örnekler iyi bir çalışma sonrası çoğaltılabilir. Dolayısıyla yukarıda arap geleneklerini devam ettirici niteliğinden Kur an i kerim uzak bir kitaptır.Kitabın varlığı

''Ramazan ayı ki, Kur an bu ayda indirilmiştir. Bir beyyine olarak (olayları açıklayıcı gösterici),Hidayete ulaştırmak için, Ve furkan olarak (ayraç,hak ile barılı birbirinden ayıran)........'' 2 Bakara 186

 

''İşte bu insanlara bir beyan (açıklama) muttakilere hidayet ve vaaz (mevzuat) tır'' 3 ALi imran 138

 

''kitabı sana biz indirdik. Ancak onların ihtilaf ettikleri şeyleri onlara beyan edesin' diye. İman eden kavim için hidayet ve reahmet olarak'' 16 Nahl 64

 

''........Sana bu kitabı her şeyi beyan etmen için indirdik. Hidayet ve Rahmet ve müslümanlara müjde olarak'' 16 Nahl 89

 

(Bu örnekleri çoğaltabileceğimiz gibi yine Kur an ı kerimin uyarıcı müjdeleyici doğru gösterici hikmet vasfı vs özelliklerinide unutmamamk gerekir) bunlara binaendir.

 

2. '' Ayetlerimizi ancak onlara iman edenler anlar'' ---- Bunun manasi ayetleri duşunmeden, rasyonelleştirmeden okuyarak, takip etmektir. Yani demek istediginiz ''Kuran'ı herkes anlayamaz'', ''İnsan aklı acizdir'' gibi gericiler tarafindan uydurulan dusuncelerdir. Bunlari soyleyenler, Kuranin anlasilmasini istemezler.

 

Kur an ı kerimi anlayıp ondan faydalanabilmek için O na iman şarttır. Yine tersi bir durumda şimdi olduğu gibi Salt kitabla ilgili şüphe uyandırmak onu tekzip edip hükümsüz saymak vb durumlarda kitaptan faydalanmak için kitaba yaklaşmayada olanak sağlar ve burada kitabın hidayete ulaştırdığı gibi bu tip yaklaşımda bulunanlarıda saptırıcı özelliği vardır. Özellikle sözü tebdil edenler ve taksim edenelr hakkında ''bknz Araf 162 Bakara 59 hicr 90 91 . ayetler) çok şiddetli eleştirileri vardır. Buradan hareketle Kur an ı kerimde belirtilen hususları kendi sistemi içinde bütüncül bir değerlendirmeyle ele almakla mükellefiyet vardır. Aksi durumda hiç bir şekilde doğru bir sonuca ulaşamazsınız. Tıpkı peygamberin evlatlığını zevcesi olarak ele alması gibi. Şahıslar olağan bir problemi yaşam için göremedikleri için böyle bir problem karşısnıda ancak zanni bir yaklaşımda kalacaklarını göremiyyorlar. Müspet menfi veredcekleri her türlü cevap keyfi kalacaktır.

Oysa Rabbimiz bu problem karşısında dahi nasıl bir anlayış içinde olmamaız gerektiği hakkında bizi bilgilendirmektedir. Şahsım adına Kur an ı kerimin anlaşılmasını ve anlatılması taraftarıyırm. Ve bunuda Yİne kitabın kendisini anlattığı ve bilgilendirdiği şekilde. Yoksa kutubi sitteden hareketle Kur an i kerimin herhangi bir açılımı vereceğiniz zaman salt müşkül bir durum oluşturmaktan ileriye gidemezsiniz.

 

Son olarak kıblenin değişimi olayın olmadığı üzerinde benim bir vurgum yok. Söylenen Mescidi aksa (süleyman a.s inşaa ettiği mescitten) diye betimlenen yerin kudüs olup olmadığı hakkında bir uyarım vardır.

 

Dediğimde şudur kudüste bulunan mescide doğru dönüşü emreden direkt yada dolaylı Kur anı kerimde en ufak bir emare yoktur. İsra kelimesi türkçede yürüyüşe karşılık gelmekte. Dolayısıyla benim maksadım kıblenin yerinin değişip değişmediğini sorgulamak olmadığı anlaşılmıştır umarım.

Gönderi tarihi:
Zaten, bu miraç hikayesinin yüzünden Müslümanlar Kudüs hakkında bir Islam kutsallıgını iddia ediyorlar. Başka bir şey yok. çünkü, Muhammedin hikayesine göre gök merdiveni, Mescid-i Aksa dan başlamıştır (Muslumanlarin ilk kiblesi). O zamanlar, elektrik yok, Televizyon yok, yalnız çok hikayeler vardı.

 

İslâm dünyası ve müslüman din adamları, sadece, Hz. Muhammed’in yaşadığı ve Kur‘an’ın anlattığı esrâ olayını anlayabilmiş olsalardı, ölüm ve hemen ölüm ötesi bir muamma olmaktan çıkardı. Asrı Sââdet sonrası müslüman din adamları, Hz. Muhammed’in yaptığı esrarengiz yolculuğu, peygamber taassubundan dolayı bire bin de hurafe katarak, peygamberler arası kuvvet gösterisine dönüştürmüşler ve bu hengâmede yolculuğun esas esprisinin dikkatlerden kaçmasına yol açmışlardır.

 

Rivayetlerden ve Kur‘an’dan da anlaşılıyor ki, Hz. Muhammed’in yaptığı söz konusu yolculuğun Hz. Muhammed ve Kur‘an’dan başka şahidi yoktur. Olay, Hz. Muhammed’in yaşadığı özel bir olay ve gördüğü özel bir mucizedir. Hz. Muhammed’in gördüğü mucizeye, kendisinin peygamberliğine inanan arkadaşları da dahil, muhataplarından hiçkimsenin vakıf olmadığı da anlaşılmaktadır. Bu durumda: Hz. Muhammed’in, gördüğü mucizeyi kendisine inanmayan, kendisiyle alay edip şiddetle muhalefet eden muhataplarına bile haber verip, anlatmasının çok önemli veya çok özel bir nedeni olmalı. Çünkü, çok iyi idrak ettikleri Kur‘an gibi açık ve kalıcı bir mucizeye rağmen, Hz. Muhammed’e inanmayanlar, kendileri görmediği halde, Hz. Muhammed’in göğe çıktığını duyunca mı inanacaklardı.

 

Hz. Muhammed’in yaşadığı esrâ olayı, bütün peygamberlerin inanan inanmayan bütün insanlara anlatmakla sorumlu oldukları çok temel bir olaydır. Çünkü olay, bütün insanların kaçınılmaz olarak yaşadığı ve yaşayacağı ölüm ve hemen ölüm ötesi ile ilgili bir olaydır.

 

“Eksiklikten uzaktır O (Allah) ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ’ya yürüttü, (Esrâ, yaptırdı) O’na âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye. Gerçekten O, işiten görendir.” (17/Esrâ: 1, S. Ateş çev.)

 

Âyette geçen ve sureye ad olan esrâ kavramı, adından da anlaşılacağı gibi beden dışı yolculuk anlamına gelen astral bir seyahati vurgulamaktadır. Çünkü insan da, biri ateş esaslı, biri de toprak esaslı olmak üzere iki ayrı, yani çift beden sahibidir. İnsanın asıl ve ölümsüz bedeni, ateş esaslı bir tür ışın olan, toprak esaslı bedene hayat verip canlılık kazandıran, Kur‘an’ın ifadesi ile Can’dır. Hz. Musâ ile ilgili kıssada harekete geçen Musâ’nın Asâ’sı bu olayı sembolize etmektedir.

 

“Asânı at! Asâsının harekete geçip CAN’landığını görünce dönüp kaçtı arkasına bile bakmadı. Ey Musâ dön, korkma sen güvende olanlardansın.” (28/Kasas: 31)

 

Dikkat edilirse âyet, asâyı hareket ettirip, hayat veren şeyi, cân diye adlandırmaktadır. Ne yazık ki din adamları, Kur‘an’ın dikkat çektiği cann’ı teşhis edemedikleri için, insanın asıl ve ölümsüz yönünün can olduğunu anlayamamışlardır.

 

Halbuki can, bedenin her yanına nüfuz eden bir tür ışın madde olup, ruh’un asıl yüklenicisidir. Ruh ise, herhangi bir madde olmayıp, söz ve bilgi gibi soyut bir değerdir. Örnek olarak insanı bilgisayara benzetirsek: Kompüter bedene, disket cann’a, diskete yüklenen bilgiler de ruh’a benzetilebilir.

 

Din adamları akıl yürütme alışkanlığını edinemedikleri için, ruh’un mahiyetini Allah’tan başka hiçkimse bilmez diyerek, ruh’u da hiç anlamamışlar ve anlamaya çalışmamışlardır.

 

İleriki sayfalarda ruh ve can konusuna ayrıca değineceğiz. Şimdilik şu kadarını söyleyelim ki, ruh, insanı diğer yaratılmışlardan üstün ve farklı kılan yegâne değer veya yegâne özelliktir.

 

Âyetin dikkat çektiği ve Hz. Muhammed’in astral bir seyahat yaptığı “uzaktaki bir toplanma yeri” anlamına gelen Mescidi Aksâ, zannedildiği gibi Kudüs’teki bir cami olmayıp, bütün insanların Kıyamete kadar bir daha dönmemek üzere, hemen ölüm sonrası astral bir seyahat sonucu çıktıkları, gökteki dünyanın benzeri (müteşabihi), zaman ve mekân kurallarının hakim olduğu bir gezegen ve o gezegenin çok özel bir bölgesidir.

 

Çok ilginçtir, Hz. Muhammed’in ziyaret ettiği ve çok önemli olaylara şahit olduğu söz konusu gezegene Kur‘an, arzu edilen bir yıldız diye dikkat çekmektedir.

 

“Arzulanan yıldıza andolsun. Arkadaşınız azıp, sapmadı. O, kendi arzusuyla konuşmaz. O’nun konuşması, vahiyden başka bir şey değildir. O’nu en güçlü öğretti. Üstün akıl sahibi, doğruldu. Kendisi yüksek ufukta iken. Sonra yaklaştı. İki yay uzunluğu kadar, yahut daha az kaldı. Kuluna vahyettiğini vahyetti. Gördüğünden yanılmadı. O’nun gördüklerinden kuşku mu duyuyorsunuz? And olsun, O’nu bir inişinde daha görmüştü. Sidretül Münteha’nın yanında. O’nun yanında cennetül-mevâ vardır. Sidreyi kaplayan kaplıyordu. Gözü yanılmadı ve haddi aşmadı. And olsun, Rabbi’nin büyük âyetlerinden bazılarını gördü.” (53/Necm: 1-18)

 

Âyetler, Hz. Muhammed’in, söz konusu yıldızda görüp yaşadıklarını, adeta ayrı ayrı çizilmiş resim tabloları halinde sunduğu için, âyetlere verilen anlamlar, Hz. Muhammed’in orada yaşadıklarını yeterince yansıtmamaktadır. Genel olarak; âyetlerden cennetlerin söz konusu yıldızda olduğu ve Hz. Muhammed’in ziyareti esnasında Yüce Allah’ın cennete tecelli ederek, cennetin en yüksek yerinde bulunan Hz. Muhammed’e vasıtasız, doğrudan vahyettiği ve Hz. Muhammed’in, Yüce Allah’ı bir nevi gördüğü anlaşılıyor.

 

Âyetlerle ilgili tefsirlerde yer alan yorumlardan, müslüman din adamlarının, âyetlerin dikkat çektiği olayları anlamaları şöyle dursun, âyetlerin yer aldığı sürenin adından da anlaşılacağı gibi, olay veya olayların bir yıldızda yaşandığını bile anlamamışlar ve âyetlerle ilgili gülünç yorumlar yapmışlardır. Halbuki âyetlerin dikkat çektiği yer bir önce verdiğimiz âyetin dikkat çektiği Mescidi Aksâ’dır.

 

Çünkü bir önce verdiğimiz âyetin dikkat çektiği Mescidi Aksâ, iddia ve zannedildiği gibi Kudüs’teki bir cami değildir.

 

Çünkü:

 

1- Âyetin dikkat çektiği Mescidi Aksâ’nın mübarek, kutsal ve bereketli bir yer olduğu vurgulanmaktadır. Halbuki, bizim bildiğimiz Kudüs’teki Mescidi Aksâ son elli yıldır savaş ve zulüm altında olduğu gibi, tarih boyunca da birçok savaşlara sahne ve sebep olmuş bulunmaktadır.

 

2- Mescidi Aksâ kavramı, çok uzaktaki bir ibadet veya toplanma yeri anlamına gelmektedir. Eğer Mescidi Aksâ, Kudüs’teki bir cami ise, bu durumda, âyet Kudüs’teki insanlar açısından zıt bir anlam ifade etmiş olmaktadır.

 

3- Eğer Hz. Muhammed’in astral bir seyahat yaptığı yer, Kudüs’teki bir cami ise, bu durumda, Hz. Muhammed’in göğe çıktığı ile ilgili iddialar havada kalmış olmaktadır. Çünkü, Hz. Muhammed’in göğe çıktığına doğrudan dikkat çeken başka bir âyet Kur‘an’da bulunmamaktadır.

 

Hz. Muhammed’in yaşadığı ve İslâm literatürüne Miraç hadisesi diye girmiş bulunan ve Kur‘an’ın yüzlerce âyetle ışık tuttuğu olayın, asıl ve yegâne esprisi, ölümün Uzayın derinliklerindeki belli bir yıldıza yapılan astral bir seyahat olduğunu anlatmaktadır. ( newislam.org )

Gönderi tarihi:
Çünkü bir önce verdiğimiz âyetin dikkat çektiği Mescidi Aksâ, iddia ve zannedildiği gibi Kudüs’teki bir cami değildir.

 

Çünkü:

 

1- Âyetin dikkat çektiği Mescidi Aksâ’nın mübarek, kutsal ve bereketli bir yer olduğu vurgulanmaktadır. Halbuki, bizim bildiğimiz Kudüs’teki Mescidi Aksâ son elli yıldır savaş ve zulüm altında olduğu gibi, tarih boyunca da birçok savaşlara sahne ve sebep olmuş bulunmaktadır.

 

2- Mescidi Aksâ kavramı, çok uzaktaki bir ibadet veya toplanma yeri anlamına gelmektedir. Eğer Mescidi Aksâ, Kudüs’teki bir cami ise, bu durumda, âyet Kudüs’teki insanlar açısından zıt bir anlam ifade etmiş olmaktadır.

 

3- Eğer Hz. Muhammed’in astral bir seyahat yaptığı yer, Kudüs’teki bir cami ise, bu durumda, Hz. Muhammed’in göğe çıktığı ile ilgili iddialar havada kalmış olmaktadır. Çünkü, Hz. Muhammed’in göğe çıktığına doğrudan dikkat çeken başka bir âyet Kur‘an’da bulunmamaktadır.

 

Hz. Muhammed’in yaşadığı ve İslâm literatürüne Miraç hadisesi diye girmiş bulunan ve Kur‘an’ın yüzlerce âyetle ışık tuttuğu olayın, asıl ve yegâne esprisi, ölümün Uzayın derinliklerindeki belli bir yıldıza yapılan astral bir seyahat olduğunu anlatmaktadır. ( newislam.org )

 

Sayin DogrucuDavut,

 

Enteresan bir yorum. Tesekkurler. Biliyorumki, Islam Dunyasinda, bu Mirac olayini degisik sekilde gorenler var. Cogunlukla, Musluman Ulkeleri, benim tarif ettigim gibi Mirac olayini anlarlar. Nitekim, Muhammedin Namaz vakitlerinin beş vakit olarak düzenlenmesi gerektiğini öğrenmiştir bu olayda. Bu olayin Hicret once olduguna inanirlar ve genellikle Recep ayinin 27sinde, bu olay her sene kutlanir. Buna Arap ulkelerrinde " Lailat al Miraj ", " Shab-e-Miraj " Iranda, Pakistanda, Hindistanda ve Bangladeşde. Bildiginiz gibi "Miraç Kandili " derler Turkiyede. Tabii ki, mezheb dolayisyle, Iranda, Recep Ayinin 27sinde baska bir seyi kutlarlar.

 

Gelelim sizin verdiginiz sebeplere ...

 

Siz dedinizki "Çünkü bir önce verdiğimiz âyetin dikkat çektiği Mescidi Aksâ, iddia ve zannedildiği gibi Kudüs’teki bir cami değildir."

 

Niyemis?

 

Siz diyorsunuzki:

 

"1- Âyetin dikkat çektiği Mescidi Aksâ’nın mübarek, kutsal ve bereketli bir yer olduğu vurgulanmaktadır. Halbuki, bizim bildiğimiz Kudüs’teki Mescidi Aksâ son elli yıldır savaş ve zulüm altında olduğu gibi, tarih boyunca da birçok savaşlara sahne ve sebep olmuş bulunmaktadır."

 

Malesef sizin mantiginizi takip edemedim. Kuranda, Kutsal ve bereketli bir yer oldugu vurgulanmis der, bu yuzden "Mescidi Aksâ" olamaz diyorsunuz.

Verdiginiz Sebep: "son elli yıldır savaş ve zulüm altında olduğu gibi, tarih boyunca da birçok savaşlara sahne ve sebep olmuş"

 

Kardesim, eger bu sebep sizi ikna ediyorsa, o zaman, Kabe de kutsal bir yer olamaz, cunku Kuranda bu evin emniyetli bir oldugunu soyler. Mamafih, bu evde siginanlar kilictan gecirilmistir. Bu ev seller altinda kalmistir. Yikilmistir ve yapilmistir. Butun orta dogu kutsal bir yer olamaz. asırlardır, bu yerler yuzunden, sayisiz insanlar öldü. Muslumanlar, ekseriyetle Musluman ulkelerinde "Mesci-i-Aksa"yi çok kutsal sayıp ve onun yukarda tarif ettigim bir mekan (ilk Kible ve Mirac yeri) olarak inanirlar. Baska ne ozelligi varki sizin için?

 

 

Neyse, bu konuda ben soylecegimi soyledim...

 

Hosca Kal.

Gönderi tarihi:
Kardesim, eger bu sebep sizi ikna ediyorsa, o zaman, Kabe de kutsal bir yer olamaz, cunku Kuranda bu evin emniyetli bir oldugunu soyler. Mamafih, bu evde siginanlar kilictan gecirilmistir. Bu ev seller altinda kalmistir. Yikilmistir ve yapilmistir. Butun orta dogu kutsal bir yer olamaz. asırlardır, bu yerler yuzunden, sayisiz insanlar öldü. Muslumanlar, ekseriyetle Musluman ulkelerinde "Mesci-i-Aksa"yi çok kutsal sayıp ve onun yukarda tarif ettigim bir mekan (ilk Kible ve Mirac yeri) olarak inanirlar. Baska ne ozelligi varki sizin için?

 

Sn.Suheyla, mantığınız doğru, bu konu ile ilgili bir yazı daha alıntılıyorum. Umarım konuya açıklık getirir. Yazı biraz uzun ama...:)

HAC

GİRİŞ VE BEYT

 

İbrahim peygamberin monoteist sistemdeki önemi büyüktür. Kuran'a göre İbrahim doğmatik inançlarla yüzleştiğinde sağduyusunu kullanmıştır. Babasını puta taparken gördüğünde buna bir anlam getirememiş, halkı onu tehdit ettiğinde şunları söylemiştir:

 

37:95-96 İbrahim dedi: "Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır."

 

Kuran İbrahim'in nerede doğup yaşadığından bahsetmez yalnızca Tevrat ve İncil'in ondan yüzyıllar sonra indiğini söyler. Kesin bildiğimiz bir şey varsa o da İbrahim peygamberin hiçbir zaman Mekke diye bir şehirde bulunmadığıdır. Kuran Araplar'a Muhammed'den önce peygamber gönderilmediğini doğrular. Araplara göre Kâbe'yi de inşa eden İbrahim'dir ve bunu uydurdukları peri masalları ve bu masallara uyan çevirileriyle desteklemektedirler:

 

Ve iz cealnel beyte mesabetel (1) lin nasi ve emna* vettehızu mim mekami (2) ibrahıme müsalla* ve ahidna ila ibrahıme ve ismaıyle en tahhira veytiye lit taifıne (3) vel akifıne ver rukkeıs sücud

02:125 Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahali (1) ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından (2) bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler (3), ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik. (Diyanet)

 

"Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin" bu cümleye itimat kazandırmak için Araplar bakırdan yaptıkları ayak izini Kâbe denen putlarının yanına koymuşlardır. Bu zanlarınca İbrahim'in namaz için konumunu temsil eder. Bunu iddia eden İslam alimleri peşinden gittikleri Arap dininin çok önemli bir çelişkisini daha farkedemeyecek kadar körleşmiştir:

 

03:96 Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir. Orada (FİHİ) apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir. (Diyanet)

 

İbrahim'in makamı Kâbe'nin içinde (Fİ) değil, dışındadır.

 

03:96 Alemler için bereket ve yol gösterici olarak kurulan ilk SİSTEM Bekke'dedir. ONUN İÇİNDE (FİHİ) apaçık ayetler (MUCİZELER), İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Ona gidebilenin O SİSTEMİ TARTIŞMASI (HİCCUL BEYT) Allah'ın üzerine bir haktır. Kim inkar ederse, Allah alemlerden müstağnidir.

İbrahim'in "makam"ı

 

Ayette geçen kelimelere bakalım ve bir de ayeti biz tercüme etmeyi deneyelim.

 

مثابة : toplanma yeri; girilip ödül ( ثواب ) alınan yer

مقام : duruş, tutum; yer, mevki, konum

طوف : gitme, yürüme fiili, etrafında yürüme veya çevresinde gezinmek; kuşatmak çevrelemek, kuşatmak; ona geldi; rastlamak, bulmak; ziyaret, ziyaret etmek; yaklaşmak

 

02:125 Ve biz sistemi (evi) insanlar için bir kazanç/ödül yeri ve güvenli bir yer kıldık. Ve (Rabbine) bağlı / kendini adayan İbrahim'in makamından bir yer edinin. İbrahim ve İsmail'e "Sistemimi (evimi) ziyaret edenler, sadık kişiler ve boyun eğip itaat edenler için temiz tutacaksınız" diye emretmiştik.

 

Kendine bile faydası olmayan Mekke'deki kübik yapının insanlar için güvenli bir yer olduğu düşünülemez. Bu güvence ancak beyt kelimesi mecazi olarak düşünülürse anlaşılır. Allah'ın sistemine girenler güvene kavuşacaklardır.

 

Bu ayetten iki ayet sonra tekrar aldatmacalara tanık oluyoruz:

 

Ve iz yerfeu ibrahımül kavaıde minel beyti ve ismaıyl* rabbena tekabbel minna* inneke entes semıul alım

02:127 Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.

 

Gördüğünüz gibi cümlenin anlamını tamamen değiştirebilecek olan "min" (-den, -dan) kelimesi çevrilmemiş. 2:127'yi parçalarına bölersek:

 

Ve iz yerfeu (ve yükselttiğinde) ibrahımül kavaıde (İbrahim temelleri) minel beyti (sistemDEN) ve ismaıyl (İsmail ile)...

 

124. ayetten okumaya başlandığından bu çevirinin daha mantıklı olduğu görülecektir. Bu evi gerçek anlamında kabul edersek şöyle bir soru çıkar karşımıza: "İbrahim zaten orada olan evin TEMELLERİNİ nasıl yükseltmiştir?

 

İbrahim'in konumunun ne olduğunu anlamamız için bir de 22:26 ayetini inceleyelim:

 

Ve iz bevve'na li ibrahıme mekanel beyti el la tüşrk bı şey'ev ve tahhir beytiye littaifıne vel kaimıne ver rukkeıs sücud

22:26 Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini (MEKANEL BEYTİ) hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler (TAİFİNE), ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut. (Diyanet)

 

22:26 Ve İbrahim için SİSTEMİN KONUMUNU saptamıştık: "Bana birşeyi ortak koşma; ziyaret edenler (sistemi bulanlar), sebat edenler (bakınız sayfa 33), tevazu gösterip itaat edenler için SİSTEMİ temiz tut.

 

Bizim İbrahim'den almamız gereken makam çok güzel bir şekilde açıklanmış: "Allah'a şirk koşmamak." İbrahim'in ve BİZİM temiz tutmamız gereken sistem, şu an putperest Arapların inançlarının karıştırıldığı Allah'ın hakiki mesajıdır.

 

Şimdi kısaca beyt kelimesinin kullanıldığı diğer ayetlere bir göz atalım..

 

Sure 8 Ayet 2 ve 6 Arası

 

Kema ahraceke rabbüke mim beytike bil hakkı ve inne ferıkam minel mü'minıne le karihun

08:02-06 Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır. (Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir. Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı. (Diyanet)

 

Ayetleri baştan okursak kendisine vahiy ulaştıktan sonra Peygamberin evinden değil içinde bulunduğu inanç sisteminden çıkarıldığını görebiliriz.

 

08:02-06 Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar BAĞLILIĞI GERÇEKLEŞTİREN / KORUYAN ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır. Rabbin seni HAK İLE (KURAN İLE) İNANÇ SİSTEMİNDEN çıkardı, Müminlerden bir gurup bundan nefret etti. HAK ONLARA GÖSTERİLDİKTEN sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi seninle tartışıyorlar.

 

Sure 33 Ayet 33

 

33:33 Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

 

Ayet Peygamberin hanımlarına hitap ediyor (33:32). Peygamberin hanımları sistemin kirli (bilgisiz) insanları olduğundan Allah onları arındırmak istiyor.

 

33:33 Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. BAĞLILIĞI GERÇEKLEŞTİRİN / KORUYUN, ARINMA GÖSTERİN, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey SİSTEMİN EHLİ! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

 

Allah'ın Kâbe denen tapınakta sürekli kalan insanlara sesleniyor olamayacağı açık.

 

Sure 14 Ayet 37

 

Çok kafa karıştıran bir ayet. Beyt kelimesi sanki gerçek anlamında kullanılmış gibi görünse de dikkatli bir göz ve Allah'ın taştan bir yapıya ihtiyacı olmayacağını anlayacak kadar bir muhakeme gücü ayeti çözmede işe yarayacaktır.

 

14:36 "Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin."

 

* Bu arada bazı ayetlerde geçen "resule uyun" gibi bu ayette de "uyun, izleyin" manasına gelen تبع (tebia) fiili kullanılıyor. İbrahim peygambere nasıl uyacağız? Neden onun da hadislerini aramıyoruz? 60. sure 4. ayette o da bize örnek olarak gösteriliyor? Neden sünnetini izleyip her hareketini taklit etmeye çalışmıyoruz? Kuran bize peygamberler arasında ayrım yapmayın diye öğütlemiyor mu?

 

Rabbena innı eskentü min zürriyyetı bi vadin ğayri zı zer'ın ınde beytikel muharrami rabbena li yükıymus salate fec'al ef'idetem minen nasi tehvı ileyhim verzukhüm mines semerati leallehüm yeşkürun

14:37 "Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler." (Diyanet)

عند (inde) : burada; ile; vasıtasıyla; nezdinde; yanında, yakınında; (-in) huzurunda; hakkında; -den, -dan;

محرم (muharram) : yasak; kutsal

 

İNDE BEYTİKEL MUHARRAM: Yasak / kutsal evinin yanında

 

İnsanlar için yapılan "ev" (5:197 ve 2:125) şimdi yasak bir ev oldu (beytikel muharram'ı özel isim olarak düşünmek için geçerli bir nedenimiz yok) ve İbrahim peygamber zürriyetinden bazılarını buraya yerleştirebildi.

 

14:37 Rabbimiz, neslimden bir kısmını bağlılığı gerçekleştirmeleri / korumaları için KUTSAL SİSTEMİN İLE (BUNU AKILLARINA KAZIYARAK) işlenmemiş bir vadiye yerleştirdim. Bu nedenle insanların gönüllerini, ONLARA (NESLİME) meylettir ve onlara meyvelerden rızık ver ki şükretsinler.

 

Sure 71 Ayet 28

 

71:28 "Rabbim! Beni, anne-babamı, inanmış olarak evime gireni, tüm inanmış erkekleri ve inanmış kadınları affet! Zalimlerin de sadece helâk ve perişanlığını artır!"

 

Ayette gördüğümüz gibi Nuh'un zamanında iki (veya daha çok) SİSTEM mevcuttu ve ayette Nuh, kendi ile aynı inanç sistemini paylaşanların affedilmesi için Allah'a yakarıyor. Bunu da sular altında bulunan "ev"inde değil, kendi yaptığı gemisinde yapıyor.

 

Sure 52 Ayet 4

 

Vel beytil ma'mur

52:04 Sık sık ziyaret edilen Eve (Kabe'ye)...

 

عمر : ikamet etmek, içinde kalmak; tamir etmek, imar etmek; yaşanabilir yapmak; (bir yeri) iskân etmek; dini bir ziyaret yapmak

 

Ma'mur kelimesi de bu kökün edilgen halidir. Ev ziyaret edilmiyor, mescit örneğindeki gibi inananlarca dolduruluyor.

 

52:04 İskan edilen / içi doldurulan SİSTEME 52:05 Yükseltilmiş tavana, (GÖKYÜZÜNE) 52:06 Kaynayan denize...

 

gercekislam

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Allah neden yemin ederki? sözünün güvenilirsiz olduğunu mu düşünüyor. yok sa arab kültürünün bir getirisi olduğu için mi? oysa Tevrat'ın ilk ayeti tanrı diye başlar ve kanıtlama yoluna girmez. tanrı her kitapta başka bir karaktere mi bürünüyor ya da insanlar her kitapta tanrıya bir karakter mi yüklüyor

Gönderi tarihi:

Meseleye mânâ-yı ismiyle değil, mana-yı harfiyle bakmamız gerekiyor. Yani, Allah’ın üzerine yemin ettiği her şey, kendi başlarına değerli değil, Allah’ın yaratmış olması itibariyle yücedir, değerlidir ve kıymetlidir. Cenâb-ı Allah Kendi Zatının yüceliğini bildirmek ve isim ve sıfatlarının tecellîlerinin kemalini ve eşsizliğini göstermek için varlıklar üzerine çeşitli şekillerde dikkatleri çekmiştir. Her şey Allah’ın kudretinin ve hilkatinin eşsiz şekilde tecellîsi ve tasarrufu değil midir? Zatı Yüce olan Cenâb-ı Allah, eşsiz ve sayısız isim ve sıfatlarının eseri olan mevcudat üzerine yemin etmekle, aslında kudretinin ve hilkatinin muhtelif tecellîlerine, dolayısıyla kudretinin azametine, hikmetinin kemaline, rahmetinin kuşatıcılığına, hilkatinin benzersiz güzelliğine yemin etmiş olmaktadır.

Mektubat, s. 378

 

Gerisi teferruat...

 

Her hangi bir izm, düşünce,felsefe,teori,görüş vs vs "DİNİN DIŞINDA (SEMİTİK)" neyi,nasıl kanıtlamışki, itiraz ediyor.mesela "İNSAN" nasıl oluşmuştur,ister bilimsel olsun,isterse teorik, "KAİNAT" nasıl oluşmuştur,ister bilimsel,isterse teorik, ve "YEMİN" etmesin,ortaya ne koyacak kendi inandırıcılığının kanıtı olarak, mesela "ZAMAN" kavramını ele alalım, insanların hayatlarını, fiillerini kuşatan bir olgudur. Yaptığımız iyi veya kötü bütün işler, zaman içerisinde gerçekleşir. Rahatlık, sıkıntı, hastalık, sıhhat, zenginlik, fakirlik hep zamanın içinde meydana gelir. Bu yüzden zaman, insanların dikkatini çeken bir olgudur.İnsanoğlu "ZAMAN" hakikatine katkısı nedir,nasıl oluşmuştur, neden görecelidir,yemin etse, Zaman hakkında,inandırıcılığı ne kadar olur, ve özellikle bu soruların yanıtını "DİN" dışı bir kaynak nasıl verir, hülasa inanmayan,kişi veya kişiler, bir cevap yazarlarsa bizde öğreniriz,yemin etmesinler "KANIT" göstersinler...

Gönderi tarihi:

Kabe güvenli bir yer filan değildir. Sadece ayetle "pis" olduğu sabit kılınmış!!? müşrik ayağının basması yasaklanmış bir "haram bölge" dir.

 

Bir zaman (sanırım 80 li yıllarda) Suudi rejimine karşı ayaklanan bir grup insan öldürmenin yasak olduğu, bu yüzden kurtulabileceklerini umdukları Kabe civarına (Mescidi haram) sığınmışlardı. Suudi polisi ve askeri, zaten operasyon yapacak yetenekte değildi, ayrıca Kabe'nin etrafında müslüman öldürüşmesine imza atmak istemedi. Ne mi yaptı? ABD'den özel operasyon timleri çağırdı.

 

Yalnız bir sorun daha vardı: Mescidi Haram'a müslüman olmayanın ayak basması yasaktı. Bu nedenle özel timlere şahadet kelimeleri öğretildi ve ağızlarındaki sakızları çiğneyerek alaycı lakayt tavırlarla bu kelimeleri tekrarlayıp Mescidi Haram'a girdiler. Tüm isyancılar ele geçirildi ve Suudi askerlere teslim edildi. Hepsi idam edildiler. Asılmadan önce elleri ve ayaklarının çaprazlama kesilerek işkence edildikleri, kanlar içinde asıldıkları söyleniyor.

 

Ne acı dogmaların esiri olmak değil mi... Bana çok acı geliyor... Dogma esiri olmaktansa fikri hür, vicdanı hür olmak ne güzel ve bu hürriyeti bize getiren Atatürk'ümüze ne çok şey borçluyuz...

Gönderi tarihi:
Yalnız bir sorun daha vardı: Mescidi Haram'a müslüman olmayanın ayak basması yasaktı. Bu nedenle özel timlere şahadet kelimeleri öğretildi ve ağızlarındaki sakızları çiğneyerek alaycı lakayt tavırlarla bu kelimeleri tekrarlayıp Mescidi Haram'a girdiler. Tüm isyancılar ele geçirildi ve Suudi askerlere teslim edildi. Hepsi idam edildiler. Asılmadan önce elleri ve ayaklarının çaprazlama kesilerek işkence edildikleri, kanlar içinde asıldıkları SÖYLENİYOR.

 

Şimdi yukardaki alıntıdaki iddiaların sonunda "SÖYLENİYOR" yazısı,bütün yazılanların asparagas olma ihtimalini güçlendiriyor,bir fikre,inanca,izm'e karşı olabilir kişi ve eleştirisinide yapar, fakat eleştiri,tenkid, "SÖYLENİYOR" gibi,miş,mış'larla olursa ve sonrasında'da yine lafı (yazı) getirip ( Dogma esiri olmaktansa fikri hür, vicdanı hür olmak ne güzel ve bu hürriyeti bize getiren Atatürk'ümüze ne çok şey borçluyuz...) Atatürk'le bitirmek aslında "FİKRİN" pekte hür olmadığını,ama (asparagastan) kurtulmanın yolunun,Atatürk'ten geçtiğini iyi bellemiş bazı kişiler,fikri hür,vicdanı hür olmak, "SÖYLENİYOR" lafı üzerinden (kanıt yok,delil yok) itham yaparmı...

Gönderi tarihi:
Şimdi yukardaki alıntıdaki iddiaların sonunda "SÖYLENİYOR" yazısı,bütün yazılanların asparagas olma ihtimalini güçlendiriyor

"Söyleniyor" kelimesi, isyancıların gördükleri işkencenin ne şekilde olduğu bilgisi hakkındadır. Bu tür insanlık dışı işler biraz örtbas edilir, bilirsiniz. Diğer bilgiler asparagas, yok artık! Bu çok bilinen bir olay. Ben aklımda kaldığı şekliyle anlattım ama itiraz gelince gerekli bilgileri kontrol ettim. Bir kere tarih 20 Kasım 1979. İsyancıların lideri Cüheyman el Uteybi adında biri. İsyan sırasında ölen kişi sayısı üç binin çok üzerinde. İlk müdahale Fransız Vinell özel güvenlik şirketi tarafından kimyasal gazlar da kullanılarak yapılıyor. Direniş kırılamayınca Amerikan timleri devreye giriyor. Ürdün'den de gelen asker takviyesi ile 30 bin kişilik bir kuvvet Kabe'yi kuşattıktan sonra ABD timleri operasyona başlıyor. Amerikalılar da kimyasal sıvılar kullanıyorlar. 22 gün süren operasyonların sonunda 400 isyancı, Mescidi Haram içerisinde kimyasallarla boğularak ya da yakılarak öldürülüyor. Sağ kalan 243 kişi işkencelerden sonra idam ediliyor ve idamlar herkes görüp ibret olsun diye 8 ayrı merkezde yapılıyor.

 

"Söyleniyor" konusuna dönersek, Kurân'da İslam devletine karşı gelenlere öngörülen ceza bu (el ve ayağı çapraz kesme) olduğu için bu bilgi hiç de inanılmayacak bir bilgi değil. Suudi hükümeti isyancıları "dinden çıkmış kişiler" olarak duyurmuştu. Bu cezayı öngören ayetin de artık numarasını yazmayayım. Her bilgiyi hazır ver ver, nereye kadar...

 

Bu olay çok bilindiktir, birçok İslamcı Kabe'de bu ölçüde bir katliamın kıyamet alameti olduğunu bile yazmışlar, Fethullan Gülen vaazında bu konuya büyük yığma yapmış internet kaynaklarına göre...

Gönderi tarihi:

Kabe üzerinde uçuşan bir kaç tane helikopterle resimler çekmeye başladılar, daha sonra, Suud rejiminin isteği üzerine gelen Amerikan birlikleri ile, daha önceden hiç kullanılmamış uçaklar getirildi. Uçakların her birinin havada, belirtilen doğrultuda durabilmelerini sağlayacak şekilde biri önde, diğeri arkada iki adet pervaneleri vardı. Uçaklarda, kimyasal ışınlar ve kullanılması yasak olan zehirli gaz bombalan bulunuyordu. Mücahidler uçaklardan iki tanesini düşürdüler. Ancak minarelere atılan zehirli gaz bombalan çok sayıda kişiyi şehid düşürürken, bir kısmını da felç yapmıştı. Kimisinin gözleri kör olurken, kimisi de sağır olmuştu. Böylece ikinci kata inmek zorunda kaldılar. Ama zehirli gazlar ikinci katta da arkalarından yetişmişti. İnkılapçılar o ana kadar üç bin askeri vurmuşlardı. Vurulanlardan bin kadarı cansız yere düşünce Suud makamları devrimciler için bin bir hesap yaptı ve Amerikan birliklerinden yardım istedi. 3000 Amerikan komandosu, Suud komandoları kıyafetine bürünerek Mekke'ye girdi, aynı anda Ürdünlü komandolar da yardıma ulaşmış ve ordudan getirilen 30.000 askerle büyük bir güç oluşturulmuştu. Bu kuvvet karşısında mücahidler zor durumda kaldılar. Askerler tanklardan açılan ateşlerin dış duvarlarda açtığı aralıklardan ilerlemeye basmadılar.

 

 

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.