Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

ÜLKENİN EN GÜNCEL KONUSU


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
katolik aleminin bastacı ve saygınlık sembolu olan papa

Bizim Diyanet İşleri Başkanının da aslanlar gibi sırmalı cüppesi ve sarıklı kavuğu var, ne olmuş? Aslanlar gibi pala bıyıklı mehteran bölüğümüz de var, ne olmuş?

Gönderi tarihi:
Davut dostum, o halde anlaştık gözüküyor, ama niye bu kadar dolambaçlı yollardan sonra?

 

Dostum, benim kimse ile anlaşmamak yada münazara yapmak gibi bir amacım yok zaten. Sadece ben doğruları bilirim gibi bir iddiam da yok. İsmim şunu ifade eder; her ortam ve koşulda doğru bildiğini, kendi çıkarlarına ters bile olsa savunmaktan kaçınmayan kişilik yapısı. Bu uğurda 9 köyden kovulmayı göze alan kişi anlamında. Sadece, doğruları bulmak ve bulduğumu savunmak amacım. Yani; samimiyet önemli. Her şeyi sorgularım ve sorgulamadan kabul etmem. Senin de öyle olduğuna inanıyorum. Belki sorgulama sonucu bizi başka yerlere de çıkarabilir. Önemli olan sorgulamalardaki yöntemimizin doğruluğu.

 

Daha önce, bu başlığı açtığın için seni tebrik edememiştim. Gerçekten, tartışılması ve anlaşılması önem arzeden ülkenin en güncel konusu bu. Çünkü, yanlış anlaşılmaya ve yanlış yorumlamaya son derece açık. Bu yüzden tartışmalarımızın eğer ön yargısız okunursa, okuyanlara bir faydası olacağını düşünüyorum, seni yorduysam kusura bakma.

 

İnanırım ki hiç bir güç itaat etmek, boyun eğmek için var değildir. Her güç, karşı çıkılmak için vardır. Bu kuraldan hiç bir istisna yoktur, hiç bir güç... Anlayana sivrisinek orkestra...

 

Yerçekimi yasasına boyun eğmediğini söyleyemezsin herhalde. :) İnsansal bir güçten bahsediyorsan yada kutsalı kendi çıkarları doğrultusunda kullanan güçlerden bahsediyorsan dediklerine katılırım. Onun dışında, bu sadece insanların vicdanını bağlar, buna da karışmaya hakkımız yoktur herhalde...

Gönderi tarihi:
Anglosakson medeniyetinin bize kaldırttığı butun degerleri hala su an birebir yasadıgını goremiyormusun?

Bizden aldıkları, bize yok ettirdikleri her kurum onlarda hala yokmu?

Papalık ilgamı edildi? Yuzlerce yıl haclı seferleri ile yapamadıkları Islamı temsil eden makamın yıkılmasını

Kendi subayına yaptırtmadılarmı en sonunda???

Avrupada su an 26 kral ve kralice var:)))))))ne kadarda gericiler yahu)))))

 

Öncelikle hoş geldin diyelim. Bir son Osmanlımız eksikti, o da, sen geldin, tamamlandı çok şükür. :)

 

Arkadaşım, Osmanlı zamanındaki 300 kadar misyoner okulunun Cumhuriyette kapatılmasından mı bahsediyorsun ?

 

İngilizlerin her fırsatta kullandığı ( bkz. Şeyh Sait olayı ) hurafelerin üretildiği, Kuranın özüne Ters tekke ve Zaviye gibi kurumların kapatılmasından mı söz ediyorsun ?

 

Papa denilen şahısı o diyarlarda takan var mı zannediyorsun, emperyalizmin son oyunu Medeniyetler İttifakı yalanını ortaya atıp kullananlar ve buna boyun eğen ülkemizdeki iktidar sahipleri dışında ?

 

Halife zannettiğin şahısı Ararların 1. Dünya Savaşında taktığını mı zannediyorsun ?

 

Çanakkale'de, Churchi'li yenmiş bir insana mı, İngilizlerin subayı iftirası atıyorsun ?

 

Vahdettin'in torunlarının bile takdir ettiği ve haklı bulduğu bir insanı, sen nasıl yabancı ajanı diye ilan edersin ?

 

Batı'da, o Kral ve Kraliçe'leri, takanlar olsa yerlerinde kalacaklarını mı zannediyorsun ? Onların sembolik ve tarihi olarak bir kültürel, müzelik, turistik unsur oldukları gerçeğini neden çarpıtıyorsun ?

 

“Garplılaşmak demek, içimizdeki o her şeyi kötürüm eden “menfi köhne

Şark’ı” öldürmek ve Ortaçağa has dünya görüşünü, ve o ortaçağa has hayat

sistemini yıkmak, ilimde ve sanatta bütün eski ve yeni prejüjelerden, düne ve

bugüne ait her türlü fikir ve ruh esirliğinden kurtulmak, tabiatı, hayatın,

ilimlerin ve sanatların kafaları ve vicdanları ihtilale veren mukaddes

ateşini tutuşturmak demektir “

 

"Şu anda batıl itikatlardan oluşan ikinci bir din mevcuttur.Fakat bu cahiller sırası gelince aydınlatılacaktır. "

 

"Türkiye bir maymun değildir. Ne Amerikanlaşacak ne de Batılılaşacaktır. Türkiye yalnızca özleşecektir."

 

"Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır."

 

"Milletimizin içinde hakiki, ciddi alimler vardır. Milletimiz bu gibi alimleriyle iftihar eder. Bu gibi alimlere gidin, bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyin. Fakat umumiyetle buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Eğer bizim dinimiz akla mantığa uygun bir din olmasaydı mükemmel olamazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı".

 

"Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler; Hakiki ulema, dini bütün alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva verdiler. Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu. "

 

"Milletimiz daha da dindar olmalıdır diyorum.Ama bütün sadelik ve güzelliği ile.Dinime,bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum.Şuura aykırı ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor."

 

” Biz Garb ( Batı ) medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz, onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz ”

 

“Dünya’nın bize saygı göstermesini istiyorsak, önce bizim kendi benliğimize, ulusal varlığımıza, bu saygıyı duyguda, düşüncede, açıkça bütün davranış ve tutumumuzda göstermemiz gerekir. Bilelim ki ulusal benliğini bulamayan uluslar başka uluslara av olurlar ”

 

Mustafa Kemal hiçbir yerde Garp demez, muasırlaşmak der. Muasırlaşmak demek çağdaşlaşmak demek, Garplılaşmak demek Batılılaşmak demek. Mustafa Kemal Batılılaşmayı düşünmüyor. Mustafa Kemal çağdaş bir ülke olmayı düşünüyor. Sana tavsiyem, bu sözleri iyi düşün öyle yorum yaz!

Gönderi tarihi:

Birde herşeyi çarpıtmak ve demogoji yapmak alışkanlık olmuş.

 

Papa Sezer tarafından Çankaya Köşkü'nde bir din adamı olarak değil. Vatikan Devlet Başkanı sıfatıyla diplomatik konuk olarak ağarlandı. Papa'nın giydiği kıyafette aynı zamanda, Vatikan Devlet Başkanı'nın resmi kıyafetidir.

 

Laik devletin temayülleri kendi vatandaşlarını kapsar. Diplomatik konuk sıfatıyla ülkede bulunan yabancı devlet adamlarını değil.

Gönderi tarihi:
Öncelikle hoş geldin diyelim. Bir son Osmanlımız eksikti, o da, sen geldin, tamamlandı çok şükür. :)

 

sonosmanlı bir nazire yoksa bu ulkede yuzbinlerce benim gibidusunen genc var bakınız facebook gruplarına

Arkadaşım, Osmanlı zamanındaki 300 kadar misyoner okulunun Cumhuriyette kapatılmasından mı bahsediyorsun ?

 

bu ifade osmanlının ne kadar kendinden emin acık goruslu butun din ve milletleri kapsayan kucaklayan bir yapıya sahip olusunun kanıtıdır

Çanakkale'de, Churchi'li yenmiş bir insana mı, İngilizlerin subayı iftirası atıyorsun ?

 

canakkalede churchili yenen osmanlı ordusudur ve komutası Von Sanderstedir

 

“Garplılaşmak demek, içimizdeki o her şeyi kötürüm eden “menfi köhne

Şark’ı” öldürmek ve Ortaçağa has dünya görüşünü, ve o ortaçağa has hayat

sistemini yıkmak, ilimde ve sanatta bütün eski ve yeni prejüjelerden, düne ve

bugüne ait her türlü fikir ve ruh esirliğinden kurtulmak, tabiatı, hayatın,

ilimlerin ve sanatların kafaları ve vicdanları ihtilale veren mukaddes

ateşini tutuşturmak demektir “

 

zavallı alt kulturleri sadece sahip oldukları degerli madenler ve insan gucu icin vahsice somuren katleden bir duzenin bu hırsız zenginliği sayesinde baslattıgı agır sanayi ( leichesterde) ve materyalist yaklasımı bizim ruhumuza ters oldugu icin yapmamamızın cezası iste simdiki nesilleri beynen ve seklen batıya kaptırmak oldu.

"Şu anda batıl itikatlardan oluşan ikinci bir din mevcuttur.Fakat bu cahiller sırası gelince aydınlatılacaktır. "

sistem bunu her zaman kendi icinde elemiştir

"Türkiye bir maymun değildir. Ne Amerikanlaşacak ne de Batılılaşacaktır. Türkiye yalnızca özleşecektir."

 

********. cok cok haklısınız dusmanı kovduk ertesi sene dusmanın melon sapkası giyilmesi mecccbur oldu hemde kafa kesmecesine ama nedense 33 te abd evlerde kullanılan renkli tv tam evet beyler tam tam tam 50 sene sonra geldi:) yaa sapka 1 sene sonra renkli tv 50 sene sonra allahım aklımıza mukayyet ol.yerinden cıkmasın diye zor tutuyorum.

"Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır."

 

sonucta yine tarikata baglandı işlerimiz baksana icazet o zamandan cıkmıs

"Milletimizin içinde hakiki, ciddi alimler vardır. Milletimiz bu gibi alimleriyle iftihar eder. Bu gibi alimlere gidin, bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyin. Fakat umumiyetle buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Eğer bizim dinimiz akla mantığa uygun bir din olmasaydı mükemmel olamazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı".

 

 

o hakiki alimler istiklal mahkemesinde su meshur kararla can verdi: idamının yapılmasına savunmasının bilahare alınmasına

 

 

"Milletimiz daha da dindar olmalıdır diyorum.Ama bütün sadelik ve güzelliği ile.Dinime,bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum.Şuura aykırı ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor."

insanlara dinini nasıl yasayacagını yadayasayamayacagını soyleyen topluluklara sanırım muz cumhuriyeti deniliyordu

 

 

” Biz Garb ( Batı ) medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz, onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz ”

hiç taklid edermiyiz canım su an hangi alfabe ile yazıyoruz? cuma hadisesi ve onlarcasını yazmaya gerek gormuyorum bile

Gönderi tarihi:

Ya Cyrano kardeş, boşver... Atatürk'ü anlayamayan, İngiliz subayı diyen zihniyete Papa'nın kim olduğunu mu anlatacaksın...

Gönderi tarihi:
Birde herşeyi çarpıtmak ve demogoji yapmak alışkanlık olmuş.

 

Papa Sezer tarafından Çankaya Köşkü'nde bir din adamı olarak değil. Vatikan Devlet Başkanı sıfatıyla diplomatik konuk olarak ağarlandı. Papa'nın giydiği kıyafette aynı zamanda, Vatikan Devlet Başkanı'nın resmi kıyafetidir.

 

Laik devletin temayülleri kendi vatandaşlarını kapsar. Diplomatik konuk sıfatıyla ülkede bulunan yabancı devlet adamlarını değil.

 

 

***********

istanbulun bir sokagında yururken carsaflı bir kadını gorunce duydugumuz tiksintiyi venedik sokaklarında gezerken yine aynı kıyafetle gordugun rahibeler icinde duyarmı idik?

kendi din adamlarımızı dini kisvesi ile carsıda gordugumuzde hissettiğimizle katolik yada protestan bir rahibi diyelim dıshatlarda gordugunuzde hissettiğiniz aynımı?

 

beyler ben farkında olmadan kendidini degerlerinden sogutulan nefret ettirilen ve bu boslugun garplılasma projesi adında

baska din mensuplarına saygı olarak tevdi edilmesine itiraz ediyorum

Gönderi tarihi:
Ya Cyrano kardeş, boşver... Atatürk'ü anlayamayan, İngiliz subayı diyen zihniyete Papa'nın kim olduğunu mu anlatacaksın...

 

bunu karsılıgını zaten ölumsuzlük olarak almadımı 1000 yıllık tarihimiz boyunca gelip gecen hangi onlarca turk buyugunun devlet baskanının heykelleri dikildiki baska?su an dediğiniz gibi abd somurgesi isek ki bu anglo sakson yani abd kuran ingiliz kırmızı urbalılar biliyoruz itilaf devletleri.yuce bir milletin atisi sahsi emellere kurban gittiya ona yanarız.

 

su an butun dunya ortak dili ing ise bunu 1.dunya savası sonucuna baglayın yoksa teknikte almanlardan ustunu yoktu halada yok.ama somurgecilikte ing lerin eline kimse su dokemez baksanıza adamlat taa 20000km gidip arrjantinin dibinden malvinas adalarını almadılarmı arjantin sut dokmus kedi gibi olmadımı? hani ibizm 12 ada burnumuzun ucundan uctu gitti lozanda inonu musulla beraber neden verdi? eger zafer kazanıp gittiysek oraya?

 

meselenin genel bakısındaki ahval belli.ortada dunya sahnesinden silinen bir buyuk dev dunya gucu var butun kollatı budandi

2,7 milyon kilometrekare ile girdigimiz kurtulus? savasına 778000 kmk2 ile cıktık batı kollarımızı budadı kurdu kemirdi agacı curuttu ama kökler sağlam yerinde duruyor surgün filiz veriyor.

Gönderi tarihi:
***********

istanbulun bir sokagında yururken carsaflı bir kadını gorunce duydugumuz tiksintiyi venedik sokaklarında gezerken yine aynı kıyafetle gordugun rahibeler icinde duyarmı idik?

kendi din adamlarımızı dini kisvesi ile carsıda gordugumuzde hissettiğimizle katolik yada protestan bir rahibi diyelim dıshatlarda gordugunuzde hissettiğiniz aynımı?

 

Aynı! Yani :)

 

beyler ben farkında olmadan kendidini degerlerinden sogutulan nefret ettirilen ve bu boslugun garplılasma projesi adında

baska din mensuplarına saygı olarak tevdi edilmesine itiraz ediyorum

 

Ben de itiraz ediyorum. Çağdaş olmak Batılı olmak değildir.

Gönderi tarihi:
sonosmanlı bir nazire yoksa bu ulkede yuzbinlerce benim gibidusunen genc var bakınız facebook gruplarına

Gençlik hatası diyelim zaman, yakında farkederler hatalarını :)

 

bu ifade osmanlının ne kadar kendinden emin acık goruslu butun din ve milletleri kapsayan kucaklayan bir yapıya sahip olusunun kanıtıdır

Allah, Allah, vay be! Demek ki 17.yy'dan beri toprak kaybetmesi ve çöküşü bu kendinden emin ve açık görüşlülüğündenmiş :)

canakkalede churchili yenen osmanlı ordusudur ve komutası Von Sanderstedir

Çanakkale'de 19.Tümene bağlı 57.Alay olmasa, şimdi konuşamıyor olacaktık belki de. O alayın başında da Von Sanders'in askeri dehasından övgü ile bahsettiği Kurmay Yarbay Mustafa Kemal vardı. Sen koskoca Osmanlı ordusunun başındaki Alman Generalle övünmeyi ulusal onurunla nasıl bağdaştırıyorsun, bu ne perhiz bune lahana turşusu!

 

zavallı alt kulturleri sadece sahip oldukları degerli madenler ve insan gucu icin vahsice somuren katleden bir duzenin bu hırsız zenginliği sayesinde baslattıgı agır sanayi ( leichesterde) ve materyalist yaklasımı bizim ruhumuza ters oldugu icin yapmamamızın cezası iste simdiki nesilleri beynen ve seklen batıya kaptırmak oldu.

Evet, bizim redettiğimiz şeyler hem Alman hem de Anglosakson emperyalizmi! Ruhumuza ters olan ve karşı çıkmamız gereken gerçekleştirmediğimiz sanayi devrimi değil herhalde. Bunun sorumlusu da Cumhuriyet değildir. Cumhuriyet devrinde açılan fabrikaları harita üzerinde göstersem küçük dilini yutarsın. Bu gelişmeye engel olan ve ülkeye kültür emperyalizmini taşıyan ABD sempatizanı Menderesten taaa Özala, Çillere, Erdoğana gelen bir teslimiyetçi zihniyettir.

 

sistem bunu her zaman kendi icinde elemiştir

Eleyemediği ortada, Mezhepçi İslam anlayışı hortladı ki ne hortlama!

 

********. cok cok haklısınız dusmanı kovduk ertesi sene dusmanın melon sapkası giyilmesi mecccbur oldu hemde kafa kesmecesine ama nedense 33 te abd evlerde kullanılan renkli tv tam evet beyler tam tam tam 50 sene sonra geldi:) yaa sapka 1 sene sonra renkli tv 50 sene sonra allahım aklımıza mukayyet ol.yerinden cıkmasın diye zor tutuyorum.

Dünyada ilk renkli TV yayını 1954 yılında yapıldı. Yaygınlaşması ise 10 yıl sürdü yani 1964. ise 1966'da ilk renkli yayını gerçekleştirdi. TRT, televizyonda tamamen renkli yayına 1984 te geçti. Bir de Matbaa'nın Osman'ya gelişini konuşsak. Johann Gutenberg ise çırağı Fust, ilk çalışmaları olan 42 satırlık İncil’i 1455 yılında basmışlardır.Osmanlı topraklarında çalışan ilk matbaadan 234 yıl sonra Osmanlı'nın İslam tebaasından olan İbrahim Müteferrika, Lale Devri olarak bilinen dönemde, 1727 yılında matbaasını kurmuştur. Evet beyler tam 234 yıl sonra! Neymiş bu Osmanlı ya, kıymetini bilemedik, bu Cumhuriyet başımıza bir sürü şey açtı, binlerce okunacak kitap ve seyredecek Tv programı ve internet!

sonucta yine tarikata baglandı işlerimiz baksana icazet o zamandan cıkmıs

O dönem kapatılan Tarikatların liderleri bile itiraf ediyor, Tekkelerin kokuşmuşluğunu. Medeniyet tarikatı lafının hoş bir latife olduğunu göremiyormusun ?

o hakiki alimler istiklal mahkemesinde su meshur kararla can verdi: idamının yapılmasına savunmasının bilahare alınmasına

Kimmiş o ''hakiki alimler' Şeyh Sait mi ? Menemen'de Kubilay'ın başını kesen Derviş Mehmet mi ?

 

insanlara dinini nasıl yasayacagını yadayasayamayacagını soyleyen topluluklara sanırım muz cumhuriyeti deniliyordu

İşte, AKP zihniyetini çok güzel tanımamış oldun. Teşekkür ederim.

 

hiç taklid edermiyiz canım su an hangi alfabe ile yazıyoruz? cuma hadisesi ve onlarcasını yazmaya gerek gormuyorum bile

Yaz yaz da hepsini çürütelim. Latin alfabesine geçmeden okuma yazma oranlarına bir bak istersen. Arap alfabesi özümüz mü ki ? Göktürk, Uygur desen neyse. Cuma namazına gidemiyormusun ? Cuma günü tatil olacağı nerede yazıyor. Tatil olsa her şey çözülecek mi? Yoksa, karışacak mı ? Bir düşün bakalım. Yabancı devlet adamları, iş adamları cumartesini mi bekleyecekler ?

Gönderi tarihi:
bunu karsılıgını zaten ölumsuzlük olarak almadımı 1000 yıllık tarihimiz boyunca gelip gecen hangi onlarca turk buyugunun devlet baskanının heykelleri dikildiki baska?

Fatih, Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus, Turgut Reis, Barbaros ... daha sayayım mı ?

 

su an dediğiniz gibi abd somurgesi isek ki bu anglo sakson yani abd kuran ingiliz kırmızı urbalılar biliyoruz itilaf devletleri.yuce bir milletin atisi sahsi emellere kurban gittiya ona yanarız.

Şimdi, Menderesten girip Özaldan, Erdoğandan çıkardım ama uzun olur, Sn. 'Last Ottoman' :)

 

su an butun dunya ortak dili ing ise bunu 1.dunya savası sonucuna baglayın yoksa teknikte almanlardan ustunu yoktu halada yok.ama somurgecilikte ing lerin eline kimse su dokemez baksanıza adamlat taa 20000km gidip arrjantinin dibinden malvinas adalarını almadılarmı arjantin sut dokmus kedi gibi olmadımı? hani ibizm 12 ada burnumuzun ucundan uctu gitti lozanda inonu musulla beraber neden verdi? eger zafer kazanıp gittiysek oraya?

Osmanlı devam etseydi, Hayırsız ada bile kalmazdı elimizde, merak etme Sn.'Last Ottoman' :)

 

meselenin genel bakısındaki ahval belli.ortada dunya sahnesinden silinen bir buyuk dev dunya gucu var butun kollatı budandi

2,7 milyon kilometrekare ile girdigimiz kurtulus? savasına 778000 kmk2 ile cıktık batı kollarımızı budadı kurdu kemirdi agacı curuttu ama kökler sağlam yerinde duruyor surgün filiz veriyor.

O topraklar 1914'ten itibaren 1.Dünya Savaşında gidenler, Kurtuluş Savaşı olmasaydı şimdiki 778 bin km2'dan da bahsedilmeyecekti belki sen ve ben bile olmayacaktık. Yada olsak bile adımız coni, mayk olurdu herhalde Sn.'Last Ottoman' :)

Gönderi tarihi:
***********

istanbulun bir sokagında yururken carsaflı bir kadını gorunce duydugumuz tiksintiyi venedik sokaklarında gezerken yine aynı kıyafetle gordugun rahibeler icinde duyarmı idik?

kendi din adamlarımızı dini kisvesi ile carsıda gordugumuzde hissettiğimizle katolik yada protestan bir rahibi diyelim dıshatlarda gordugunuzde hissettiğiniz aynımı?

 

beyler ben farkında olmadan kendidini degerlerinden sogutulan nefret ettirilen ve bu boslugun garplılasma projesi adında

baska din mensuplarına saygı olarak tevdi edilmesine itiraz ediyorum

 

Yine çarpıtma ve demogoji.

 

Çarşaflı bir kadınla rahibenin ne gibi benzerliği vardır. Rahibeler din görevlileridir. Ve görev yaparken o bahsettiğin rahibe üniformasını giyerler. Manastırda veya başka bir dini kuruluşta çalışmadıkları zamanlarda da normal günlük kıyafetlerini giyerler. Yani din görevlisi olmayan kadınlar rahibe kıyafeti giyip dolaşmazlar. Bu bir giyim ve yaşam tarzı değil. Katolik kilisesinde görevli rahibelerin, manastır veya kiliseye bağlı olarak çalışırken giydikleri kıyafetleridir. cezaevinde, okulda vs diğer kurumlarda çalışırken aynı rahibeler normal günlük kıyafetler giyip, öyle çalışırlar.

 

Çarşaflı kadınlar ise, kara çarşafın altında yaşamdan ve sosyal dünyadan soyutlanmış, bulundukları yerlerde bir kadın olarark varlıklarının dahi hissedilmemesi için o çarşafın altına sokulmuş kadınlardır. Kadını potansiyel bir günah kaynağı olarak gören geri zihniyetin neticesidir halen kara çarşaflı kadınların varlığı. Ki kara çarşafın islam dininin örtünme emirleriylede alakası yoktur. Kara çarşaf giyen kadınlarda din görevlisi değildir. Zaten islamda kadın din adamı yoktur.

 

Bir ikincisi Din adamlarının dini kıyafetler giymesine kimsenin itirazı yoktur. Kimse de tiksinmez. Artı müslüman din adamları olan imamlar zaten cüppelerini cami, mezarlık veya diğer görev yaptıkları mekanlar dışında giyip dolaşmazlar. Cüppelerine olan saygılarından dolayı. Hiçbir imam yokturki, çarşıda pazarda üstünde cüppesiyle dolaşsın. İmamlar görev yapacakları zaman dua edip cüppelerini giyer. görevleri bitince dua eder cüppelerini yerine kaldırır. günlük kıyafetlerini giyip öyle çıkarlar sokağa.

 

Verdiğin örneklerinde birbiriyle alakası yoktur. Her halükarda din adamlarının dini kıyafetlerle dolaşmasınada kimsenin birşey dediği yoktur. Kimse de tiksinmez.

Gönderi tarihi:
beyler ben farkında olmadan kendidini degerlerinden sogutulan nefret ettirilen ve bu boslugun garplılasma projesi adında

baska din mensuplarına saygı olarak tevdi edilmesine itiraz ediyorum

 

Değerler mi? Kara çarşaf ne zaman bizim değerimiz oldu ? Eski Türklerin giysisi mi? Eski müslümanların giysisi mi ? Peygamberimiz zamanımızda çarşaf mı vardı? Halifeler zamanında çarşaf mı vardı? Peygaberimizin eşleri çarşaf mı giyiyor muş? Eshab-ı kiramın eşleri çarşaf mı giyiyor muş? Hangi kitapta, hadiste çarşaftan bahseder ?

 

kara çarşaf ilk kez osmanlı topraklarında görüldüğünde bilin bakalım ne olmuş? Halife makamında oturan Sultan Abdülhamid tarafından yasaklanmış kara çarşaf ve peçe :) İstanbul sokaklarında Kara Çarşaf giymiş bir kadını ilk kez gören Sultan Abdulhamid yaverine sorar ; "Bu nedir ?". Ne olduğunu öğrendikten sonrada. Yasaklar.

 

Nereden yayılmış başta istanbul ardından diğer osmanlı topraklarına kara çarşaf ? ; Balkanlarda kara çarşaf giyen ortodoks kadınlardan.

 

Bizim değerlerimizmiş. Aynı fes gibi. Fes ilk kez osmanlı topraklarına geldiğinde. "Fes frenk kıyafetidir" , "fes giymek dinsizliktir", "onlar gibi giyinen onlar gibi olur" diyen tayfa. Atatürk fesi kaldırınca , "fes islamın sembolüdür", "fesi kaldırmak kafirliktir" diyordu. Bu arkadaşımızındaki de o hesap.

 

Osmanlı topraklarında ilk geldiğinde, dine aykırı, yabancı işi diye yasaklanan kara çarşaf. Şimdi bize hem bizim değerlerimiz diye sunuluyor. Hemde müslüman giysisi diye :)

Gönderi tarihi:

TÜRKİYEDEKİ LAİKLİK TANIMLARI VE TÜRKİYENİN LAİKLEŞME SÜRECİ

 

Laiklik Avrupa’nın malı olduğundan ve kültürel alt yapısı olduğundan dolayı Avrupa’da zaman içinde gelişimini tamamlayarak belirli bir çizgiye oturmuştur.

 

Türkiye’ye laiklik ithal olarak ve topluma enjekte etme şeklinde getirildiğinden birçok uyuşmazlığı, anlaşmazlılığı, problemi beraberinde getirmiştir. Laiklik Türkiye’de batılılaşma ve batılılaştırmanın bir sebebi ve sonucu olarak algılanmaktadır. Dolayısıyla laiklik geleneksel ile modernin, yerli ile batılının kırılma, çatışma noktasını oluşturmaktadır. Bu sebeple modernist ve gelenekçi yelpazenin farklı noktalarından farklı şekillerde anlaşılmakta ve belirli bir kavram üzerinde uzlaşılamamaktadır. Batıcılar laikliği muhafazakârlığı ve gelenekçiliği sindirmek için bir baskı unsuru olarak görürken, gelenekçiler dinin ve maneviyatın düşmanı olarak görmektedir. Bu iki grubun dışında bir üçüncü grup olarak liberal muhafazakârlar sayılabilir ki; bunlar laikliği daha yumuşak anlamakta ve benimsemekle birlikte dinin ve maneviyatın imhası için bir silah olarak görmemektedirler.

 

Ülkemizde bir başka gurup ise laikliği toplumun dinden ve maneviyattan arındırılması aracı olarak görmektedir. Laikliği, “laikçilik” şeklinde pozitivist bir yaklaşımla, yeni bir din ve ahlak öğretisi haline getirme çabasındadırlar.

 

Türkiye’de farklı laiklik yaklaşımları bulunmakla birlikte literatürde “laikçi” çizgi hâkimdir. Laiklik yaklaşımlarındaki ana eksen dini, din ve vicdan özgürlüğünü bir tehdit ve tehlike olarak algılayanlardan oluşmaktadır. Laiklikle ilgili tanımların pek çoğu bu yaklaşım etrafındadır. Farklı laiklik yaklaşımlarından bazı laiklik tanımlarını vermek gerekirse;

 

“Laiklik toplum düzeninin uygar, özgür, gelişkin ve bağımsız bir ulusal toplum olmasının zorunlu koşuludur.

 

“Laik düzenin gerçek anlamı, yalnız din ve tapınma özgürlüğü olmayıp, her din ve mezhepten insanların ayrıca herhangi bir dinsel inanca gerek görmeyenlerin de eşit ölçüde özgür olmaları demektir.”

 

“Laiklik Türk devriminin vazgeçilmez öğesidir. Türk devriminin çağdaş bir Türkiye yaratmak üzere giriştiği her atılım laik düşünceyi zorunlu kılmaktadır.”

 

“Laiklik din ve devletin birbirinden ayrı olmasıdır. Ancak din alanında kim ne yaparsa yapsın devlet karışamaz anlamını taşımaz.”

 

“Laiklik devlet gücünün, otoritesinin ve olanaklarının herhangi bir dinsel inancın ya da inançsızlığın eğitilmesinde, öğretilmesinde, yayılmasında kullanılması demek değildir.”

 

“Laiklik din kılıfı altında demokrasiyi engellemek niyetlerine fırsat vermeyen bir toplum ve insan anlayışıdır.”

 

“Laiklik yalnız devlet kurumu, yani siyasal erkin belirlenip kullanılmasıyla sınırlı bir ilke değildir. Aile, eğitim, ekonomi, üstün değerler gibi toplum yaşamının tüm temel alanlarının demokratik özellikte olmasının vazgeçilmez gereğidir.” Toplumsal yapının bu temel öğeleri birbiriyle karşılıklı etkileşim içinde olduklarından örneğin; eğitim laik nitelikte olmazsa, devlet de laik olamıyor, ekonomi laik olmazsa eğitim de laik olamıyor, ekonomi laik olmazsa eğitim de laik olamıyor, aile laik nitelikte olamayınca ahlak ve değer yargıları düzeni de laik ölçülerden uzak kalıyor.”

 

“Tarikat ve benzeri örgütlenmelerin demokraside meşru olmadığı apaçık vurgulanmalıdır.”

 

Yukarıdaki tanımlarda görüldüğü gibi ahlak ve değer yargılarının, ailenin laikleştirilmesi din duygularının kontrol altında tutulması Türkiye’deki laiklik mütalaaları arasında baskındır.

 

Başka bir yazarımız da laikliğin dinden bağımsız bir doğal ahlak gerektirdiğinden bahseder.

 

“Laiklik, her şeyden önce, toplumun üyelerince benimsenmiş olan din veya dinlerden bağımsız bir doğal ahlak sisteminin varlığını gerektirir”. “Laiklik teolojik ve metafizik mutlaklara karşıdır.”

 

Laiklik “Atatürk inkılâplarının özünü, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine erişmede en önemli araç ve zemini oluşturur.”

 

Prof. Dr. İsmet Giritli de Atatürkçü laiklikten bahsetmektedir. “Atatürkçü laiklik dogmatik, Fransa’da ki laikliğin tıpatıp aynı olan bir laiklik değildir. Türkiye’ye ait bir laikliktir. Atatürk laikliği dindarlığa karşı değildir. Bir takım batıl inançlara ve dinin saptırılmasına, bilhassa bunun bezirgânlığına, sömürülmesine karşıdır.”

 

Laiklik ilkesi Atatürk ilkelerinin kilit taşıdır ve çağdaş Cumhuriyetin vazgeçilmez geri dönülmez ilkesidir.”

 

Laikliğin bize has Cumhuriyetçi, Atatürkçü, devrimleri koruma yönünde tanımları olduğu gibi daha farklı tarifleri de yapılmaktadır.

 

Laiklik kelimesi “ruhban sınıfına mensup olmayan” anlamına gelmekle birlikte Türkiye’de zaman içerisinde semantik kaymaya uğrayarak “dinle, din kurumlarıyla alakası olmayan sistem veya kişi” anlamına gelmektedir.

 

“Türkiye’de laiklik Türk kültürünün kendi dinamikleriyle ürettiği bir ürün değildir. O batılılaşma denen aşının ürünüdür. Bu itibarla Türkiye’de batılılaşma ve laiklik\laisizm hemen bir çok bakımdan aynileştirilmiştir.”

 

Anayasa hukukçusu Ali Fuat Başgil laikliği “devletin dine, dinin diline usul ve adabına karışmaması” olarak tanımlamakta ancak Türk devletinin “ehliyetsiz bir din reformcusu” kesildiğini ifade etmektedir.

 

Türkiye'de Laiklik ve Laisizim

Dr. Mahmut AKPINAR

Gönderi tarihi:

''Laiklik nedir yada ne değildir''i konuşmak için önce laikliğin ne olduğu konusuna açıklık getirmeliyiz.Sayın Akpınar'ın tespitlerine baktığımız da gördüğümüz yine kavramlardaki kargaşanın boyutu.''Din ve vicdan hürriyetî'' diye tanımlanan bir laiklik bakın ,Sayın Akpınar'ın da ifadesiyle;''Laiklik (laikçilik) ve Atatürkçülük kılık-kıyafet, simgeler bazında tartışılmakta; sloganlarla, suçlamalarla toplumda giderek belirginleşen cepheler oluşturulmaktadır. İşte Türkiye'de laiklik ve laisizm...'' nasıl da tıkandığımızı çok net gösteriyor.Akpınar'ın tespitlerinden devam edelim;

 

''Türkiye’deki laikleşme süreci aynı zamanda batılılaşma sürecidir. Türkiye’de hâkim ve yaygın kanaat laiklik olgusunun kesin bir milat gibi M. Kemal Atatürk ile başladığıdır. Oysa laiklik daha eskilere uzanmaktadır. Tarihimizde ilk resmi laiklik Tanzimat ile başlar. Devleti ihya şeklinde başlayan hareket esas itibariyle bir laikleşme operasyonuna dönüşmüştür. Cumhuriyet aslında Tanzimat çizgisinden başka bir şey değildir.

 

Türkiye’ye laiklik batılılaşma hareketiyle birlikte tedricen girmiştir. Bu konudaki öncülüğü batıya eğitim için giden öğrenciler ve “yarı aydın Türk entelijensiyası” yapmıştır. Tanzimat’tan sonra kurumlardaki ve düşüncelerdeki batılılaşma dine kayıtsızlığı ve batıya doğru kayan dual bir hayatı oluşturmuştur. Batılılaşma laiklik olgusunu ve beraberinde laiklik üzerindeki tartışmaları doğurmuştur. Gelenekçi-batıcı, dinci- laik ayrımının kökenleri; irtica, yobazlık, gericilik gibi kavramların tartışma alanına çıkması batılılaşma sürecinin başlamasına kadar götürülebilir. Cumhuriyetin ilanından sonra devlete hâkim olan batı çizgisindeki kadro batılılaştırmayı ve laikliği devlet gücü ile kurumlara ve topluma dikte etmiş, inkılâplarla bu süreci perçinlemiştir. Batıcılık “çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma” hedefi, laiklik yeni kurulan devletin temeli haline getirilmiştir. Uzun süre devam ettirilen inkılap hareketleri ilk zamanlar sessiz, edilgen ve içe kapalı bir halkla muhatap olmuş; ilerleyen zamanlarda tedricen güçlenen ve sesini yükselten, dininde mazbut, serbestiyetçi taşralı bir kitleyi karşısında bulmuştur. Ülkemizde yaklaşık 100–150 yıldır batılılaşma, laikleşme, çağdaşlaştırma gayretiyle devlet ve bürokrasinin gücünü kullanan jakoben-elit cephe ile; ona direnen, yerelliğe önem veren dindar kesim arasında ne olduğu çokta belirgin olmayan, herkese göre farklılık arz eden laiklik hattında çatışmalar devam etmektedir.

 

Türkiye’deki laikleşme sürecini anayasal olarak izleyecek olursak;

 

1924 Anayasası’nda devlet din münasebetleriyle ilgili sadece iki madde vardır. 1924 Anayasası’nın 2. maddesi devletin dininin İslâm olduğundan bahsediyor. 75. maddesi ise “kimse mensup olduğu din, mezhep, tarikat ve felsefi içtihattan dolayı muaheze edilemez. Asayiş ve adabı muaşereti umuriye ve kavanine mugayir olmamak üzere her türlü ayin serbesttir” demektedir.

 

1937 yılında yapılan değişiklikle 2. maddedeki “dini İslam” ibaresi kaldırıldı. Ve laiklik ilk defa olarak Anayasaya girdi. 75. maddede felsefi içtihat başa alındı. “Tarikat” kelimesi kaldırıldı.

 

1961 Anayasası 2. maddedeki laikliği muhafaza etti. 19. ve 20. maddelerde “inanç, düşünce ve kanaatini tek başına ve topluca yayma hürriyetini getirdi.

 

1971 yılında değişiklikle bu maddede “Bu yasak dışına çıkanlar ve başkasını bu yolda kışkırtanlar kanuna göre cezalandırılır” şekline sokuldu.

 

1961 Anayasasının 57. maddesi siyasi partilerin tüzük ve programlarının “Laik Cumhuriyet ilkelerine uygun olma” şartını getirdi.

 

1971 yılında 26. maddede gerekirse Laik Cumhuriyetin korunması için “halkın basın dışı haberleşme araçlarından faydalanma hakkından feragat” edilebileceği hükmünü getirdi.

 

1982 Anayasası’nın 24. maddesi herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu söyler fakat; “Kimse devletin sosyal, ekonomik ve siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma ..................... dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz” demektedir.

 

1982 Anayasası’nda, milletvekilleri yemin ederken “...... Demokratik ve Laik Cumhuriyet ilkesi......” ibaresi geçmektedir.

 

Ayrıca diyanet işleri ile ilgili 1982 Anayasası’nın 136. maddesi Başkanlığın “..... laiklik ilkesi doğrultusunda ......” görevlerini yerine getireceği hükmü vardır.

 

Anayasal çizginin dışında laiklik uygulamalarının gelişimini izleyecek olursak;

 

1921 Anayasası ve bunu oluşturan ilk meclis Anadolu’yu temsil özelliğine sahipti. 2. Mecliste bir tasfiye yaşandı. Meclis aynı doğrultuda düşünen batıcı ve modernist gurubun hâkimiyetine geçti. Muhalif guruplar sindirildi ve bir değişiklik sürecine girildi. Bu süreçle geleneksel kurumlar ve kuralları kaldırıp yerine batılı anlamda müesseseler getirilmeye çalışıldı. ..............

 

..................

 

Çok partili hayata geçildiğinde dine ve maneviyata sahip çıkan liberal düşüncedeki Demokrat Parti iktidara geldi. Tek parti döneminden sonra halkı dönüştürme, yönlendirme çabaları yavaşladı. 1961 ihtilali ile jakoben düşünce yeniden hakim olmaya çalıştı ise de dine, yerel değerlere yönelme giderek arttı.

 

Özellikle 1970’lerden sonra köylerden şehirlere başlayan akın, şehirlerde dini faaliyetlerin artmasına ve dindar bir kesimin oluşmasına sebep oldu. Bu kesim okumaya önem vererek kendi aydınını yetiştirmeye başladı.

 

1980 ihtilalinden sonra okullara din derslerinin konması, ihtilal hükümetinin aşırı sol karşısında dini ve ahlâki değerlere ağırlık vermesi bu süreci hızlandırdı..............

 

 

Post modern darbe olarak da adlandırılan 28 Şubat süreci sosyal mühendislik uygulamalarına rağmen uzun süreli bir etkiye sahip olamamıştır. İktidardan edilen ve siyasi hayatın dışına itilen partinin uzantıları aradan 5 yıl kadar bir süre sonra tek başına iktidara gelerek ülke yönetiminde etkin hale gelebilmiştir. ''

 

işte Sayın Akpınar'dan Laiklik ile ilgili kısa bir bilgi sunumu...bakın Sayın Akpınar bile bu kavram kargaşasında ki yerimizi belirlemeye çalışırken,zaman zaman kendisi de bu kargaşaya yenik düşmüştür.

 

''Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar din eksenli gelişmeler ve yerel değerlere yönelmeler hep kaygı ile izlendi ve “laiklik” bahane edilerek sindirilmeye çalışıldı. Laiklik halka karşı hep bir baskı aracı olarak kullanıldı. Gericilik, yobazlık, merkezin taşraya, seçkinlerin halka karşı bir nevi denetim, korkutma aracı oldu. Din ve dini oluşumlar bu baskılar karşısında geniş halk kitlelerinin sığınağı oldu. Dini hassasiyeti olan sivil örgütlenmeler genişledi ve güçlendi. Ekonomik sıkıntıların ve gelir dengesizliğinin de geniş halk kesimini dine ve dini organizasyonlara itmede etkili olduğu söylenebilir. Türkiye’de süregelen bu mücadele vatandaşlar dindar-laik-muhafazakar-modernist gibi kutuplardan birinin yanında yerini almaya mecbur edildi.''

 

işte küçük bir örnek...Laiklik nedir,bizimle dönüşen değerleri neyi ifade eder?

 

Laik bir ülke de Diyanet ne rolü üstleniyor?...ve aklınıza gelebilecek tüm sorularda saklı bir karmaşa...çık çıkabilirsen işin içinden!

Gönderi tarihi:

Gökhan Özgün'ün güzel kaleminden cesur cümleler...

 

Sabır ve laiklik

 

Sabır. Ne erdemli bir kelime değil mi? Halbuki sabrın erdem olduğu belli durumlar vardır hayatta. Trajediler. Hastalık. Ölüm. Allah’ın hikmetinden ya da insan ruhunun gücünden medet umulan anlar.

 

Bunun dışında sabır, biattır, tapınmadır. “Planını” anlasan da anlamasan da, karışamayacağın, kendinden üstün bir varlığa bütünüyle teslimiyettir sabır.

 

Bu biat, insanüstü bir varlığa biatsa, Allah’a, Peygamber’e biatsa, bunun adı dindir, inançtır, insanın en tabii hallerinden biridir.

 

Bu biat kendimiz gibi etten kemikten bir insana ise, bu, insanlığın en vahim halidir. Çünkü bu onun şaşmaz hikmetine inanmaktır. Hikmet, ben faninin bildiği kadarıyla hiç şaşmaz haliyle yalnızca Allah’ın tabiatındadır. Çünkü gerçek hikmet, insan denen faninin takip edemeyeceği, insanı aşan bir idrakin, bir şuurun ürünüdür.

 

Laiklik laiklik dediğimiz, insanüstü bir varlığa veya kavrama duyulan tam teslimiyetin, tartışılmaz bir inancın, tartışılmaz hukuki hükümler haline getirilmesini ve bunun herkese dayatılmasını engellemektir.

 

İnsan, herhangi bir üstün idrakin, kendi hayatında kendi için takipçisi olmakta özgürdür. Özgür olmalıdır. Bunu başkalarına tavsiye etmekte, diğerlerini yanına çağırmakta da hürdür. Hür olmalıdır.

 

Ama insan, insanüstü olan her neyse, onun hukukunu insanın hukuku haline getirmekte özgür değildir. Çünkü bu takdirde, insanüstü hukukun ‘uygulayıcıları’ da tabiatıyla insanüstü kişiler olmak zorundadır. (Laiklik hukukla değil, uygulayıcıyla ilgilidir. Laik olmayan hukukun uygulayıcıları da insanüstü olmalıdır)

 

Peygamber’in, yani insanüstü bir kişinin hâlâ hayatta, dünyada olduğu bir dönemde, bir Müslüman için laiklik mümkün değildir. Ama peygamber öldüğü andan itibaren, aksi, yani laik olmamak mümkün olmamalıdır. Çünkü peygamber öldüğü andan itibaren laik olmamak, insana tapınmadır. Ki bu, büyük günahtır.

 

Atatürk’ün de belli ki kimi insanlar için insanüstü vasıfları vardır. Ki buna inanmakta insanlar özgürdürler. Bu onların hakkı olmalıdır. Ama Atatürk, yani insanüstü kişilik öldükten sonra, ona atfedilen hukuku mutlaklaştırmak, yalnızca Atatürk’e tapmak değildir. Ondan daha fazlasıdır. Anayasa Mahkemesi’ne tapmaktır. Ve onun, Atatürk’ün insanüstü kişiliğinin yeryüzündeki temsilcisi olduğuna inanmaktır.

 

Türkiye, yalnızca diyanetin varlığı yüzünden değil, Anayasa’nın değiştirilemez, dolayısıyla kutsal ve dünyevi olmayan bir metin olarak yorumlanmasıyla da, laik bir ülke değildir.

 

Atatürk’ten sonra Atatürkleşme, kurtarıcı olma arzusu bu memlekette olağan bir hevestir.

 

Şimdi de aynı hevesi başbakanda görmekteyiz. Başbakan sabır telkin etmektedir. Ve sabrın ötesinde onun hikmetine inanmamızı vaaz etmektedir. İnanırsanız, yolun sonu demokrasidir. Oraya nasıl ve ne zaman varılacağı yalnızca Tayyip Erdoğan’ın bilgisindedir.

 

Ve bizim aklımız onun hikmetini anlamaya yetmez. Bu yüzden sabretmek zorundayız. Bizim küçük aklımız, mesela ‘beğenmeyen çeksin gitsin’le demokrasinin tam tersi istikametinde gittiğimiz düşünebilir. Ama bu noktada bize sabırlı davranmamız telkin edilir.

 

Burada sabır, trajik bir sabır, bir tevekkül değildir. Burada sabır, insanüstü bir varlığın talep ettiği bir sabırdır. Bizi selamete götürecek insanüstü kişinin bizden sorgusuz sualsiz talep ettiği sabırdır.

 

Ey fani, geçtiğin yolu tanıyamayacaksın, etrafına fani gözlerinle baktığın zaman kendini bambaşka yolda sanacaksın. İşte o anda gözlerini kapat ve SABRET. Muhtaç olduğun inancı kalbinde, muhtaç olduğun kudreti damarlarındaki kanda bulacaksın. Yolun sonu selamettir. Yolun sonu muasır medeniyettir. Yolun sonu demokrasidir.

 

Bu memlekette kutsallığına inanılan kişilerin sayısı bir iki değil. Çok daha fazla. Çünkü bu ülke laik değil. Dahası, bu kültür laik değil. İnsanüstü olana yalnızca inanmıyor, yalnızca biat etmiyor. Peygamberler, liderler bu hayattan göçüp gittikten sonra bile, onların dünyevi temsilini öneriyor. Bunu düzenleyecek bir ‘ruhban sınıfı’ yaratıyor. Bunu destekliyor. Hatta en berbatı, bunu dayatıyor.

 

Anayasamız laik değil. İnsanın değiştiremeyeceği hiçbir şey laik olamaz. Çünkü değiştirilemiyorsa kutsal bir metindir. Bu kadar basit. Artık başbakanımız da laik değil. İnsanın anlayamayacağı, şuuru ve hikmeti insanı aşan bir varlık, laik olamaz.

 

Ve son olarak da, bir siyasi rejimi veya zemini, demokrasi olsun başka bir şey olsun, varılacak transandantal (aşkın) bir nokta olarak görmenin de laiklikle bir alakası yoktur.

 

Demokrasi bir sabah kalktığınızda sınırından bir anda içeri girdiğiniz bir masal ülkesi değildir. Öyle telakki etmek, demokrasiye insanüstü, tabiatüstü bir vasıf atfeder. Ve, insanüstü kurtarıcılar, rehberler, demokrasi havarileri, hatta peygamberler talep eder.

 

Demokrasi, demokrasiye giden yolun bütünüdür. Laiklik ise bu ülkede hiçbir zaman görülmemiş, hiç kimse tarafından gerçekten temsil edilmemiş bir şeydir. Maalesef hâlâ öyledir.

Gönderi tarihi:

Türkiye?de din istismarı konusu uzun yıllara dayanan, kanayan bir yaradır. Batı tarafından maddi ve manevi destek sağlanan gerici unsurlar ülkemizde inanılmaz derece de örgütlenmişlerdir. Bugün pek çok cemaat ve tarikat vardır. Bu tarikat ve cemaatlerin pek çoğunun şirketleri, öğrenci yurtları, dershaneleri, özel okulları, üniversiteleri, örgüt evleri vb. vardır. Bu cemaatler aracılığı ile gencecik beyinler yıkanıyor ve istismar edilen din ile tarikat şeyhleri ve cemaat önderleri rahat bir şekilde yaşıyor.

 

Diğer karmaşık konu ise Laiklik kavramıdır. Bu konuda da tam bir toplumsal anlaşmaya henüz varılamamıştır. Laiklik, laikliği savunduğunu zannedenler ile laiklik düşmanları arasında kalmıştır.

 

Günümüzde pek çok sözcüğün anlamının bilinçli olarak içinin boşaltıldığı gibi, bugünde Laiklik, Dindarlık, İslam gibi sözcükler farklılaştırılıyor. Bu sayede halk arasında bir anlam karmaşası oluşturuluyor. Bu karmaşa neticesinde laik-dindar kutuplaşması anlamsız bir biçimde gerçekleşiyor. Yeşil Kuşak Projesi kapsamında Türkiye?de İslam?ın özünü kavrayamayarak, İslam?ı siyasallaştırıp bundan menfaat elde eden ve kendisini dindar olarak takdim eden insanlar, bu kutuplaşmanın bir tarafını oluşturmaktadır. Sovyetlere karşı oluşturulan bu bloğun bir kısmı, Sovyetlerin yıkımından sonra yönünü Batıya çevirdi. Bu sebeple Batı?da İslami Fundamentalizm tehdit olarak algılanmaya başlandı. Okun yönünün kendisine çevrildiğini gören Batı, Ilımlı İslam adı altında yeni bir sistem geliştirmeye başladı. İslami öğretilere uygun davranmayan ve dini siyasete dâhil eden İslam cahili köktenci kesim ise, kendisini İslam?ın savunucusu sayıyor ve Batının kışkırtmasıyla Atatürk?e ve Laikliğe cephe alıyordu. İslam?ın özünde Laikliğin olduğunun farkına bile varmadan kendilerini İslamcı olarak sınıflayan kesimin davranışlarının İslam?la alakasının olmadığı açıktır. Cumhuriyetin temel kazanımlarına karşı olan Batı, bu köktencileri çok iyi kullandı ve oluşturacağı kutbun bir tarafına yerleştirdi.

 

Kutbun bir diğer tarafında ise, Laikliğin özünü kavrayamayan, sözde Atatürkçü ve Laik geçinen diğer bir kesim ise yine Batı?nın amaçları doğrultusunda hareket etti. ?Ne kadar cami açılırsa, o kadar meyhane açarak Laikliği savunabiliriz?11 diyecek kadar Laiklik ve İslam cahili olan bu sözde Atatürkçüler, Atatürk?ü ve Laikliği hiçbir şekilde anlayamamıştır.

 

Son olarak her iki tarafa da söyleyeceğimiz tek bir söz vardır. ?Laiklik dinsizlik değildir. Laiklik dinsizlik olmadığı gibi bağnazlıkta değildir.? Laiklik kavramı üzerinden hatalara düşmek ülkemizi çok derin sıkıntıların içerisine doğru çeker. Ülkemiz o kadar dış ve iç tehditle meşgulken bu konuyu en azından kendi içimizde kutuplaştırma yaratmadan çözmemiz gerekmektedir. Bu çözümü ise, gelecek arayışı içinde olan biz gençler çözeceğiz.

 

-http://www.laik.kemalist.org/index.php?news=95- Kavram Karmaşası Ekseninde Türkiye'de Din İstismarı ve Laiklik

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.