Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

IV. ANAYASA MAHKEMESİ, ANAYASAYI YASAMA ORGANINA GÖRE DAHA MI DOĞRU YORUMLAR?

 

Bir anayasa maddesi, yasama organının çoğunluk üyeleri tarafından başka türlü, anayasa mahkemesinin çoğunluk üyeleri tarafından başka türlü yorumlanabilir. Yasama organının çoğunluk üyelerinin yaptığı yorumu da, anayasa mahkemesinin çoğunluk üye-lerinin yaptığı yorumu da çeşitli açılardan yanlış bulup eleştirebiliriz. Bunların ikisi de bir yorum olarak eş değerdedir. İkisi de bize göre yanlış olabilir. Ancak bu yorumlardan hangisine geçerlilik tanınacaktır? Kanunların anayasaya uygunluğunun yargısal dene-timinin olmadığı bir sistemde, bir anayasa maddesinin anlamı konusunda son sözü söy-lemek, yani nihai ve kesin yorum yapmak yetkisi yasama organının çoğunluk üyelerine aittir. Böyle bir sistemde, yasama organının çoğunluk üyelerinin yaptığı yorum, bize göre apaçık yanlış olsa bile, geçerlidir; bütün hüküm ve sonuçlarını doğurur. Anayasa yar-gısının olduğu bir sistemde ise, yasama organının çoğunluk üyelerinin yorumu ile anayasa mahkemesinin çoğunluk üyelerinin yorumu arasında bir fark varsa, geçerli olan yorum anayasa mahkemesinin çoğunluk üyelerinin yorumudur. Anayasa yargısının olduğu bir sistemde son sözü söyleme yetkisi anayasa mahkemesine aittir. Anayasa mahkemesi yorumu bize göre, veya yasama organı çoğunluk üyelerine göre apaçık yanlış olsa bile, anayasa mahkemesinin dediği olur. Ancak kanımızca, anayasa mahkemesinin çoğunluk üyelerine böyle bir konuda son sözü söyleme yetkisinin verilmesi kanımızca meşru değildir. Çünkü, anayasa mahkemesinin üyeleri halk tarafından seçilmemektedirler. Dolayısıyla meşruluklarının kaynağı halk olamaz.

 

Anayasa mahkemesi üyelerinin meşruluklarının kaynağı halk değilse acaba nedir? Acaba anayasa mahkemesi üyelerinin yaptığı yorumun meşru olduğu, çünkü bunların yorumlarının yasama organı üyelerinin yaptığı yorumlara göre daha doğru olduğu söy-lenebilir mi? Yani anayasa yargısının meşruluğu, anayasa mahkemesi üyeleri tarafından yapılan yorumun, yasama organı üyeleri tarafından yapılan yoruma göre daha doğru ol-duğu varsayımı üzerine kurulabilir mi?

 

Eğer anayasa mahkemesi üyelerinin, milletvekillerine göre, anayasayı daha doğru yorumladıkları gösterilebilirse, anayasa yargısının meşru olduğu düşüncesi savunulabilir. Ne var ki, anayasa mahkemesi üyelerinin, milletvekillerine göre, anayasayı daha doğru yorumladıklarının veya en azından anayasa mahkemesinin yaptığı yorumun yasama organının yaptığı yorumdan üstün olduğunun ispatlanması mümkün değildir. Çünkü, yukarıda pek çok defa açıkladığımız gibi bir yorumun doğru veya yanlış olması mümkün değildir; zira, yorum bir bilme işlemi değil, bir irade işlemidir. Bu nedenle, bir yorum, doğru veya yanlış değil; ama geçerli veya geçersiz olabilir. Yani irade alanındaki bir önermenin doğru mu, yanlış mı olduğu ispatlanamaz; ancak bu önerme bu önermeyi ifade etmeye yetkili makam tarafından ifade edilmiş ise geçerlidir. O nedenle, anayasa mahkemesinin bir anayasa maddesini, yasama organına göre daha doğru yorumlayacağı iddiası, epistemolojik açıdan yanlış formüle edilmiş, bilimsel olarak ispatlanması mümkün olmayan bir iddiadır.

 

Yukarıda açıkladığımız gibi anayasanın bir maddesi hakkında yasama organı ve anayasa mahkemesi tarafından yapılan yorumlardan hangisinin doğru olduğunun ispat-lanması mümkün değildir. Bunların hangisinin doğru olduğu ispatlanamıyorsa, bunların çatışması hâlinde son sözü söyleme yetkisi bir demokrasi de, anayasa mahkemesine de-ğil, yasama organına ait olmalıdır; çünkü yasama organı üyeleri halk tarafından seçilir-ken; anayasa mahkemesi üyeleri halk tarafından seçilmemektedir.

 

 

 

Kemal Gözler, Anayasa ve idare hukukunda ancak özelinde Anayasa Hukukunda nitelikli makale (kitaplarını okuma şerefine erişemedim)lelere imza atan biri. Bu makalesi hiç şüphesiz yeni bir tartışmayı merkeze almıyor ancak yeni bazı yaklaşımlar taşıyor.

 

 

Bu makalede ayrıca enteresan bir konu daha var. Anayasa Mahkemesinin kendi içtihadını değiştirmesiyle ilgili. Anayasa Mahkemesi kararına göre Meclis yasa yaptığında bazılarımız ;) , aha Anayasa Mahkemesinin kararını işlevsizleştiriyorlar diyebiliyor mesela. Ancak

 

Örnek 1.- Anayasa Mahkemesi 17 Ekim 1972 tarih ve E.1972/20, K.1972/55 sayılı kararıyla 832 sayılı Sayıştay Kanununun 45’inci maddesinin Anayasaya uygun olduğunu karar verdikten dört buçuk ay sonra, 6 Mart 1973 tarih ve E.1972/56, K.1973/11 sayılı kararıyla aynı Kanunun aynı maddesinin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir .

 

Örnek 2.- Anayasa Mahkemesi, 18 ve 19 Şubat 1969 tarih ve E.1968/26, K.1969/14 sayılı kararıyla , 15 Temmuz 1965 tarih ve 648 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 74’üncü maddesinin Anayasaya uygun olduğuna karar verdikten iki yıl sonra 2 Şubat 1971 tarih ve E.1970/12, K.1971/13 sayılı kararıyla aynı maddenin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir .

Örnek 3.- Anayasa Mahkemesi, 23 Mart 1976 tarih ve E.1975/167, K.1976/19 sayılı Kararıyla 20 Eylül 1971 tarih ve 1488 sayılı Kanununun 1961 Anayasasının 38’inci maddesini değiştiren hükmünün Anayasaya uygun olduğuna karar verdikten yedi ay sonra, 12 Ekim 1976 tarih ve E.1976/38, K.1976/46 sayılı Kararıyla aynı hükmün Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir .

 

Yukarıdaki örnek kararlarda acaba ne oldu da birkaç ay sonra Anayasa Mahkemesi fikrini değiştirdi. Acaba Anayasa Mahkemesi üyeleri daha önce göremedikleri bir gerçeği mi gördüler? Hayır. Bu değişikliğin çok basit bir sebebi vardır: İlk kararlar ile ikinci kararlar arasında Mahkemeden bir veya iki üye emekli olmuş, yerine atanan üye veya üyeler başka yönde oy kullanmıştır. Örneğin yukarıdaki üçüncü örnekte verilen ilk karara katılan iki üyenin (İhsan Ecemiş ve Mehmet Akar) yerine, ikinci kararda başka iki üye (Fahrettin Uluç ve Adil Esmer) katılmıştır. Oysa bu iki karar arasındaki yedi aylık süre içinde Anayasada bir değişiklik yapılmamıştır. “Anayasayı değiştirmeye”, Anayasa mahkemesinin iki üyesinin değişmesi yetmiştir! Oysa Anayasayı değiştirme yetkisi TBMM’nin üye tam sayısının üçte iki çoğunluğuna ait idi.

 

 

 

Dipnotlar kısmından:

anayasa yargısı, temel hak ve hürriyetleri korumak için değil, anayasanın üstünlüğü prensibini, yani kanunların anayasaya aykırı olamayacakları ilkesini müeyyidelendirmek için icat edilmiştir. O nedenle anayasa yargısının meşruluğu, anayasa mahkemesi kararlarının temel hak ve hürriyetler üzerindeki etkilerine bakılarak açıklanamaz.

Gönderi tarihi:
Montesquieu’ye göre, bir devlette, yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç kuvvet bulunur. Montesquieu, bu üç kuvvetin birbirinden ayrılmasının gerektiğini, bu kuvvetlerin aynı elde toplanırsa istibdadın ortaya çıkacağını söylemektedir. Montesquieu’ye göre, yargı kuvveti de dahil, bu üç kuvvet, sınırlı kuvvetlerdir. Bunlar kendi alanlarının dışına çıkarlarsa, hürriyet ortadan kalkar (MONTESQUIEU, 1748: XI, 6). Kuvvetler ayrılığı teorisine dayanarak şunları ileri sürebiliriz: Anayasa yargısı, yasama organının bir işleminin yargı organı tarafından iptal edilmesi demek olduğuna göre, yargı kuvvetinin, yasama kuvvetine müdahalesi anlamına gelir. Nasıl yasama organı, yargı organının işlemlerine müdahale edemiyor ise, yargı organının da yasama organının işlemlerini geçersiz kılamaması gerekir. Bunun aksinin olması kuvvetler ayrılığı teorisine aykırılık teşkil eder. Eğer yargı organına yasama organının işlemlerini geçersiz kılma yetkisi tanınacaksa, yasama organına da yargı organının işlemlerini geçersiz kılma yetkisi tanınsın. Bu her iki ihtimal de kuvvetler ayrılığı prensiplerine aykırıdır.

 

2. Anayasa Mahkemesi Eş-Kanun Koyucu Haline Gelir.- Kanunların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi sonucunda Anayasa Mahkemesinin kendisi de bir nevi yasama organı haline gelir. Böyle bir durumda anayasa mahkemesi, yasama organının yaptığı kanunları geçersiz hale getirir. Yasama organının yaptığı kanunları geçersiz kılmak da yasama yetkisi kullanmak anlamına gelir. Zira, kanun yapmak gibi, değiştirmek ve ilga etmek yetkisi de yasama organına ait bir yetkidir. Yürürlükteki kanunları kaldırmak da tartışmasız bir yasama yetkisidir. Bu yetki anayasa mahkemesine ait olursa, anayasa mahkemesi, yasama yetkisini parlâmento ile paylaşan bir organ haline gelir. Yani anayasa mahkemesi Michel Troper’in ifade ettiği gibi, “eş-kanun koyucu (co-législateur)” haline gelir (TROPER, 1990: 39). Hakimlerden oluşan bir kurulun, yasama yetkisini kullanması, “eş kanun koyucu” haline gelmesi, ne kuvvetler ayrılığı, ne de-mokrasi ilkesiyle bağdaşır. Kuvvetler ayrılığı ilkesine göre, hakimlerin yasama yetkisine taraf olmaları mümkün değildir. Demokrasi ilkesine göre ise, yasama yetkisi halk veya halkın temsilcileri tarafından kullanılır.

 

3. Anayasa Mahkemesi Tali Kurucu İktidar Hâline Gelir.- Üst paragrafta anayasa mahkemesinin eş-kanun koyucu haline geldiğini söyledik. Burada daha da ileri giderek anayasa mahkemesinin “tali kurucu iktidar” haline gelebileceğini de söyleyelim. Anayasa mahkemelerinin yaptıkları yorumlar sonucu bazen anayasanın bir maddesinin metni sabit kalmakla birlikte anlamı tamamıyla değişebilmektedir. Oysa anayasayı değiştirme yetkisi, anayasa mahkemelerine değil, ülkenin tali kurucu iktidarına (örneğin parlâmentonun üçte iki çoğunluğuna ve referandum yoluyla halka) aittir. Bazen de anayasa mahkemeleri kanunları anayasada olmayan bir şeye dayanarak iptal ederler veya anayasa tarafından kendilerine verilmeyen bir yetkiyi kullanırlar. Böyle bir durumda anayasa mahkemeleri anayasaya, anayasada olmayan yepyeni bir norm eklemiş olur. Oysa anayasaya yeni norm ekleme yetkisi, anayasa mahkemesine değil, anayasayı değiştirme iktidarına, yani tali kurucu iktidara aittir. Anayasaya yeni norm eklemeye Türk Anayasa Mahkemesinden iki adet örnek verelim:

Örnek 1: Türk Anayasa Mahkemesinin TBMM’nin Bakanlar Kuruluna KHK Çı-karma Yetkisi Verebilmesi Şartlarına İvedilik, Zorunluluk ve Önemlilik Şartlarının Ek-lemesi.- 1982 Türk Anayasasının 91’inci maddesinin ilk fıkrasına göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi ver-mesinin şartı, bu yetkiyi, çıkaracağı bir “yetki kanunu” ile vermesidir. 91’inci maddenin ikinci fıkrasına göre ise, böyle bir yetki kanununun, dört adet unsuru (amaç, kapsam, ilke ve süre unsurlarını) içermesi gerekmektedir. TBMM’nin Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisi vermesine tek şartı, bu dört unsuru içeren bir yetki kanunu ile bu yetkiyi vermesidir. 1982 Türk Anayasasının ne 91’inci maddesinde, ne de başka bir maddesinde, bu şart dışında TBMM’nin Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisini verebilmesi için bir başka şart öngörülmemiştir. Ancak buna rağmen, Anayasa Mahkemesinin 1990 yılında oluşturduğu ve daha sonra da tekrarladığı içtihadına göre, TBMM’nin Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisini verebilmesinin “ivedilik”, “zorunluluk” ve “önemlilik” olmak üzere üç adet şartı vardır. Anayasa Mahkemesi, 6 Şubat 1990 tarih ve K.1990/3 sayılı Kararında, “TBMM tarafından, önemli, zorunlu ve ivedi durumlar dışında ve yasama yetkisinin devri niteliğinde Bakanlar Kurulu’nun yetkilendirilmemesi” gerektiğine karar vermiştir . Anayasa mahkemesi bu içtihadını başka kararlarında da tekrarlamıştır .

 

Anayasanın hiçbir yerinde Anayasa Mahkemesinin icat ettiği önemlilik, zorunluluk ve ivedilik şartları geçmemektedir. Nitekim yukarıdaki kararlara karşı oy yazan üyeler Necdet Darıcıoğlu, Mehmet Çınarlı, Servet Tüzün ve Erol Cansel bu hususu açıkça vur-gulamışlardır .

 

Örneğin Mehmet Çınarlı karşı oy yazısında şöyle demiştir:

“Anayasa’nın 91. maddesinde, gerek öteki maddelerinde kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin ancak ‘zorunlu ve ivedi’ hallerde verilebileceğine dair bir hüküm ve kısıtlama mevcut değildir. Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’da mevcut olmayan bir hükme dayanarak iptal kararı vermesi mümkün olmadığı gibi; yürütmenin ve uygulamanın dışında bulunan bir yüksek mahkemenin ‘zorunlu ve ivedi haller’in hangi haller olduğunun takdir etmesi de son derece güçtür” .

 

Görünen odur ki, Anayasa Mahkemesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilmesi için, “önemlilik, zo-runluluk ve ivedilik” şeklinde üç şart koymuştur. Bu şartlar Anayasanın ne 91’inci mad-desinde, ne de başka bir maddesinde mevcuttur. O halde Anayasa Mahkemesi, Anayasa-ya, Anayasada mevcut olmayan şu normu eklemiştir: “TBMM, Bakanlar Kuruluna ancak önemli, zorunlu ve ivedi durumlarda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir”.

Anayasaya, Anayasada olmayan bu normu eklediğini bizzat Anayasa Mahkemesinin kendisi de itiraf etmiştir:

 

Uzun oldu kusura bakmayın. Enteresan bir makale demiştim, bu yüzden herhangi bir yerinden de kırpmak istemiyorum ama yine de kırpılıyor işte...

Gönderi tarihi:
Montesquieu’ye göre, bir devlette, yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç kuvvet bulunur. Montesquieu, bu üç kuvvetin birbirinden ayrılmasının gerektiğini, bu kuvvetlerin aynı elde toplanırsa istibdadın ortaya çıkacağını söylemektedir. Montesquieu’ye göre, yargı kuvveti de dahil, bu üç kuvvet, sınırlı kuvvetlerdir. Bunlar kendi alanlarının dışına çıkarlarsa, hürriyet ortadan kalkar

 

Güçler ayrılığı dediğimiz,yasama,yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olması,hukuk devleti olmanın ön koşuludur.Nitekim iktidarın elindeki gücün yasama,yürütme ve yargı arasında paylaştırılması hem bireyi devlete karşı koruyan hukuki bir zemin hem de bir devletin anayasa ile belirlenmiş sınırlarını çizmesi açısından oldukça önemlidir.

 

‘Anayasal demokrasi ilkesi, siyasal gücü elinde bulunduran kimselerin bu güçlerini kötüye kullanabileceklerinin varsayılmasını şart koşar.’ John Stuart Mill.Demokrasi kimilerine göre sınırsız olan özgürlüktü.Sınırsız özgürlük ise kimi zaman özellikle demokrasiyi bir tehdit olarak gören çevreler için anarşizmi ve devletin yıkımını meşrulaştıracak bir silahtı.Bir taraftan ''devlet'' diğer taraftan ''birey''.İşte tam bu noktada Avrupa ''Anayasal Demokrasi''ile hem demokrasiyi sınırlara yerleştirmiş hemde bireyi devlete karşı korurken,devleti hukuki kurallarla yaptırımlara zorlamıştır.

 

Yasama organı ile Anayasa Mahkeme arasında farklı yorumlanacak bir anayasa maddesinde son söz Anayasal bir Hukuk devletinde tabi ki Anayasa Mahkemesindedir.Doğru ve yanlışlığı değil;geçerliliği bizim için daha önemlidir.Yalnız yasama halka dayanır.Onun çoğunluğudur.Anayasa Mahkemesi yasamayı ne zaman yok sayarsa emin olun ki o zaman bir hukuk devleti değildir o devlet,eksik ve yanlıştır hukukuyla.Bunun yanında da yasamaya göre anayasa maddelerini geçerli yada geçersiz saymak güçler ayrılığını yok saymaktır;ama alanen olan hukuk kurallarını,yasamaya göre yok saymakda aynı kapıya çıkar.

 

Soyut bir varlık olan devlet tüzelkişiliği, egemenliğini kullandığı organlarının belirmesiyle hukuken ve fiilen somut bir içeriğe kavuşmaktadır. Güçler ayrılığı prensibine göre, devlet niteliği taşıyan her siyasal toplulukta (modern devletlerde) yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç temel devlet işlevine paralel olarak üç temel siyasi organ bulunmaktadır. Bireylerin sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması için yasama, yürütme ve yargı şeklindeki bu üç gücün birbirinden ayrı, bağımsız ellere verilmesi zorunludur. Buna göre devlet yasama organı aracılığıyla toplum yaşamını düzenlemeye yönelik kanunlar çıkararak yasama işlevini, yürütme organı aracılığıyla kanunları uygulayarak yürütme işlevini, yargı organı aracılığıyla kanunların uygulanışını denetleyerek yargı işlevini yerine getirmek üzere gerekli egemenlik yetkilerini kullanmaktadır. Temelde Montesquieu tarafından Kanunların Ruhu adlı eserinde açıklanan ve 1982 Anayasasında da yer alan güçler ayrılığı ilkesi esas olarak özgürlüklerin gerçekleştirilmesinin ancak devlet gücünün sınırlanması halinde mümkün olabileceği ön kabulünden hareket eder. Buna göre yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ancak değişik eller marifetiyle kullanılması halinde güç, gücü sınırlayabilecek ve böylece gücün kötüye kullanılması önlenebilecektir.

Gönderi tarihi:

Ben Ülkeyi Pazarlamakla Mükellefim"

Tayyip Erdoğan

 

 

 

Kemal Unakitan'in ozellestirme ! hakkinda sozleri

 

 

 

SÜMERBANK İÇİN SÖYLEDİĞİ

"Ne banka bırakacağız, ne fabrika,

Ne de işletme. Liman da bırakmayacağız.Hepsini satacağız!"

 

 

 

"Sümerbank tarihten siliniyor.

Elinde bir şey kalmadığı için

ismini de kaldırıyoruz."

 

 

 

 

 

SEKA İÇİN SÖYLEDİĞİ

"Staratejik yer imiş.Ne stratejisi,

önemli olan müşteri bulmak.

Müşteri gece gelsin,pijamayla

çıkarım karşılarına.Seviyorum bu işleri arkadaş."

 

 

 

 

ŞEKER FABRİKALARI İÇİN SÖYLEDİĞİ

"Kar edeni de, zarar edeni de satacağız!"

 

 

 

 

TEKEL İÇİN SÖYLEDİĞİ

"Babalar gibi satarız!"

 

 

 

 

PETKİM İÇİN SÖYLEDİĞİ

"Ülkenin işgal altına girdiğini söylüyorlar.Gelsinler işgal etsinler!"

 

 

 

 

TÜPRAŞ İÇİN SÖYLEDİĞİ

"Parayı veren düdüğü çalar.

TÜPRAŞ'ı Ruslara satar mısın,diyorlar.Satarım arkadaş"

 

 

 

 

TELEKOM İÇİN SÖYLEDİĞİ

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım,20 bin Dolar veren herkese,TELEKOM' a ait Bilgileri vereceklerini söyledi.

Burada utanç verici olan, bunu ima etmek için kullandığı cümle:

Binali Yıldırım; "20 bin dolar veren kızımızı görür"

diyor.

 

 

 

LİMANLAR İÇİN SÖYLEDİKLERİ

"Ne banka bırakacağız, ne fabrika,

Ne de işletme. Liman da bırakmayacağız.Hepsini satacağız!"

Gönderi tarihi:
KEMAL GÖZLER'İN ENTERESAN MAKALESİ

 

HERKES KENDİNDE OLMAYANI İSTER .

Bektaşi'nin biri her nasılsa camiye gitmiş, yani başında namaz kılan adam.

 

-Allah'ım! Beni dinden, imandan eksik etme, diye dua ediyormuş. Bektaşi'de

başlamış duaya.

 

- Allah'ım bana bir şişe rakı parası ihsan eyle... Bunu duyan adam.

 

- Bre dinsiz imansız ***** , hiç Allah'tan rakı parası istenir mi?.

 

Bektaşi

 

- Kızma be Îmanım, herkes kendinde olmayanı ister. Sen biraz daha din, iman

istiyorsun. Benim dinim, Îmanım tamamdır, onun için bende rakı parası

istiyorum.

Gönderi tarihi:
Ben Ülkeyi Pazarlamakla Mükellefim"

Tayyip Erdoğan

 

 

 

Kemal Unakitan'in ozellestirme ! hakkinda sozleri

.

.

!"

 

Bu yazdıklarınız insanı,vatanı bir satılacak mal olarak görmenin vereceği bir yanılgıdan başka birşey olamaz.Yalnız burada ki başlıkla pek alakası yok.Özelleştirme başlı başına tartışılması,anlaşılması gereken bir konudur.Ve eğer burada verdiğiniz örnekler gerçeği yansıtıyorsa bu sadece bir gerçekle değil,gerçeğin sorgulanması yönüyle ele alınmalıdır.

 

Değerli arkadaşım yazı ''güçler ayrılığı'' ilkesi ve güçlerin ayrılığında ki denetim ve son söz hakkını sorgulamaktadır.Ve son günlerde sıkça duyduğumuz ''anayasa mahkemsi yanlış yaparsa onu kim denetleyecek'' türünde ki açıklamalara,kafa karışıklığına bie nebze olsun açıklama getirmektedir.Bu başlığa bu yönüyle bakılması daha faydalı olacaktır.

Gönderi tarihi:
Bu yazdıklarınız insanı,vatanı bir satılacak mal olarak görmenin vereceği bir yanılgıdan başka birşey olamaz.Yalnız burada ki başlıkla pek alakası yok.Özelleştirme başlı başına tartışılması,anlaşılması gereken bir konudur.Ve eğer burada verdiğiniz örnekler gerçeği yansıtıyorsa bu sadece bir gerçekle değil,gerçeğin sorgulanması yönüyle ele alınmalıdır.

 

Değerli arkadaşım yazı ''güçler ayrılığı'' ilkesi ve güçlerin ayrılığında ki denetim ve son söz hakkını sorgulamaktadır.Ve son günlerde sıkça duyduğumuz ''anayasa mahkemsi yanlış yaparsa onu kim denetleyecek'' türünde ki açıklamalara,kafa karışıklığına bie nebze olsun açıklama getirmektedir.Bu başlığa bu yönüyle bakılması daha faydalı olacaktır.

bazilari vardir yasadigi yerin bir otunu bile tanimaz... anliyacagin fikra gibi yazmissin ellerine saglik :lol:

 

 

birsey yapmali bu otlari tanitmak icin birsey yapmali...

 

 

:shuriken:

Gönderi tarihi:
bazilari vardir yasadigi yerin bir otunu bile tanimaz... anliyacagin fikra gibi yazmissin ellerine saglik :lol:

 

 

birsey yapmali bu otlari tanitmak icin birsey yapmali...

 

 

:shuriken:

 

Çok mu güldünüz?Fıkra ile durumu açıklamaya çalışan sizdiniz!Hem neden rahatsız oldunuz ki yazdıklarımdan!Varsa rahatsızlık veren birşeyler olması gereken yerde yazın.Bence herşeyden önce ot kavramını anlatmak lazım!

Gönderi tarihi:
Çok mu güldünüz?Fıkra ile durumu açıklamaya çalışan sizdiniz!Hem neden rahatsız oldunuz ki yazdıklarımdan!Varsa rahatsızlık veren birşeyler olması gereken yerde yazın.Bence herşeyden önce ot kavramını anlatmak lazım!

ot ot dur varmi bunun baska izahi!

 

 

 

:shuriken:

Gönderi tarihi:
ot ot dur varmi bunun baska izahi!

 

 

 

:shuriken:

 

Ya arkadaşım neden olayı bu noktaya getirdiğini anlamadım.Bana mı ot diyorsun.Cani olmaktan iyidir.Rahatsız oldunuz yazdıklarımdan.Ot ot var mı başka izahı,ne kadar da basitleştiriyor konuyu.Amacınız karşısındakini önemsemediğinizi göstermekse emin olun sadece suçlayan birini bende önemsemem!Lütfen AKP ne olduğunu göstermeye çalışırken kendinizi unutmayın,zira Efendi Türkler'in bu sözlerle ne anlatmak istediğini anlamadım.

Gönderi tarihi:
Ya arkadaşım neden olayı bu noktaya getirdiğini anlamadım.Bana mı ot diyorsun.Cani olmaktan iyidir.Rahatsız oldunuz yazdıklarımdan.Ot ot var mı başka izahı,ne kadar da basitleştiriyor konuyu.Amacınız karşısındakini önemsemediğinizi göstermekse emin olun sadece suçlayan birini bende önemsemem!Lütfen AKP ne olduğunu göstermeye çalışırken kendinizi unutmayın,zira Efendi Türkler'in bu sözlerle ne anlatmak istediğini anlamadım.

Arkadasim ben sana neden ot diyeyim olurmu öyle sey!!!

 

 

yanilgiya kapilmissiniz..

 

 

saygilarimla

Gönderi tarihi:
Arkadasim ben sana neden ot diyeyim olurmu öyle sey!!!

 

 

yanilgiya kapilmissiniz..

 

 

saygilarimla

 

Umarım öyledir,yanılgı değil de direk ot falan!Neyse...

Gönderi tarihi:
Umarım öyledir,yanılgı değil de direk ot falan!Neyse...

 

yok yok öyle, Dünyaya kendi pencerene mahkum olmuş gibi bakma!!!

 

 

 

:shuriken:

Gönderi tarihi:

bekir arkadaşımızın enterasan alıntısı lise dersi bilgisi ile başlayan farklı bir tartışmaya girmiş.

 

Konuya dönersek.

 

Kemal hocanın idam cezası hakkındaki tezler gibi temelde bir noktayı atlamak var.

 

Yasama kanun yaparken "aman sakın ha anayasaya aykırı olmasın" ı öncelik olarak mı alır? Yoksa politikaları, seçmen talepleri, uluslararası diplomatik gereksinimler, baskı gruplarının istekleri, seçim kaygısı gibi onlarca faktör ile anayasanın koyduğu sınırlarlara ve kurallara göre mi yasama faliyetini gerçekleştirir. Yasamanın her zaman Anayasanın sınırlarını zorlamak gibi bir davranışı var mıdır yok mudur?

 

Şimdi oturalım Anayasa Mahkemesi'nin kurulduğu günden beri iptal ettiği kanunların listesini çıkaralım. Emin olunki %5 ya vardır ya yoktur üstünde anayasa hukukçularının tartışabileceği kanun. %95 i gerçekten tartışmasız bir şekilde anayasaya aykırıdır iptal edilen kanunların.

 

IV. ANAYASA MAHKEMESİ, ANAYASAYI YASAMA ORGANINA GÖRE DAHA MI DOĞRU YORUMLAR?

 

bu sorunun cevabı. Sorun Yasama Organının anayasayı yanlış yorumlaması mıdır? Milletvekillerinin Anayasa'yı Anayasa Mahkemesi Üyelerinden daha doğru yorumlayıp yorumlamaması mıdır? Hayır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin taraflılığı tarafsızlığı gibi geçici tartışmaları bir kenara bırakıyorum çünkü bu makalenin konusu değil. Organlar bazında baktığımızda. Anayasa Mahkemesi'nin tek belirleyeni ve yerine getirmek zorunda olduğu görev. Kanunların Anayasa'ya uygun olup olmadığını denetlemek bu konuda. Tek referans noktası Anayasa ve bu görevlerini yaparken hiçbir kaygı taşımazlar.

 

Ancak Yasama organının üyeleri seçmenlerin taleplerini, baskı gruplarının taleplerini, misal AB'nin taleplerini karşılamak gibi zorunluluklara da sahip olur kimi zaman. Ya bu ülkede bir başbakanın sözüdür "Anayasa'yı bir kere delmekle birşey olmaz" sözü. Demirel'in sözüdür. "Bu Anayasa ile memleket idare edilmez" sözü bir aynı kişiye aittir. Neden böyle söylemiştir. Çünkü O'nun sorunlara çözüm olarak bulduğu, krizleri atlatmak için bulduğu, yabancı devletlerin diplomatik beklentilerini karşılamak için bulduğu formuller Anayasa engeline takılmaktadır. Görüldüğü gibi başbakan koltuğunda oturan Demirel yapacağı yasa değişikliğinin Anayasa'ya aykırı olduğunu bilmektedir. Ama yapmak istemektedir çünkü ona göre bu zorunluluktur. Onun üstünde bu yasaları çıkarması için baskı vardır. Bu durumda bunları söyleyen başbakan ve partisi ne yapar? Zira bunu söyleyen kişi "biz bu yasayı çıkarmayalım zira Anayasa'ya aykırı" mantığında değildir. Olamamaktadır siyasetin zorunlulukları bunu gerektirmektedir. Ve anayasayı delme eğilimine girer. Bunu nasıl yapacağının yollarını arar.

 

Daha da somut bir örnek. Oldukça iyi bir anayasa hukukçusu milletvekili. Ve seçim bölgesinde seçmenlerinin kendisinden yoğun ve şiddetli olarak istediği bir yasa teklifi var. Ve bu milletvekili bu yasa çıkmazsa gerek kendisinin, gerekse partisinin bir dahaki seçimlerde o bölgeden düşük oy alacağını biliyor (farazi konuşmuyorum arkadaşlar çok yaygındır bu ülkemizde). Ama aynı milletvekili bunun anayasaya aykırı olduğunuda biliyor. Şimdi bu milletvekilinin davranışı iki yönlü olabilir. Bir hukukçu olarak bu anayasaya aykırı der. Bir siyasetçi olarak seçmenlerim benden şiddetle bir şey talep ediyor ve ben bu talebe bir şekilde cevap vermeyelim der. O zaman Anayasa'ya , seçmenlerin talep ettiği yasanın uygun olup olmadığı gözünden çok, nasıl bu yasa anayasa engeline takılmadan çıkarılabilir gözüyle bakar.

 

Ama Anayasa Mahkemesi üyesinin böyle bir durumu yoktur.

 

Ancak Anayasa Mahkemesi sadece ve sadece Anayasa'ya uygun olup olmadığını kriter aldığı için diğer faktörler onun için önemsizdir. İşte bu rejimde dengeyi sağlayan unsurdur.

 

Yani mesele yanlış-doğru yorumlama meselesi değildir. Yasama organı üyeleriyle, yargı organı üyelerinin bakışları farklıdır, durdukları yer farklıdır. Cevap verdikleri ihtiyaçlar ve taleplerde.

 

Sanırım anlatabildim.

 

Biz kurumları güncel ve konusuyla sınırlı tartışmalar, ve kurumların o günkü üyeleriyle değerlendirmeyelim bu büyük hata olur. Kurumsal olarak değerlendirdiğimizde cevap budur.

Gönderi tarihi:
bekir arkadaşımızın enterasan alıntısı lise dersi bilgisi ile başlayan farklı bir tartışmaya girmiş.

 

Konuya dönersek.

 

Kemal hocanın idam cezası hakkındaki tezler gibi temelde bir noktayı atlamak var.

 

Yasama kanun yaparken "aman sakın ha anayasaya aykırı olmasın" ı öncelik olarak mı alır? Yoksa politikaları, seçmen talepleri, uluslararası diplomatik gereksinimler, baskı gruplarının istekleri, seçim kaygısı gibi onlarca faktör ile anayasanın koyduğu sınırlarlara ve kurallara göre mi yasama faliyetini gerçekleştirir. Yasamanın her zaman Anayasanın sınırlarını zorlamak gibi bir davranışı var mıdır yok mudur?

 

Şimdi oturalım Anayasa Mahkemesi'nin kurulduğu günden beri iptal ettiği kanunların listesini çıkaralım. Emin olunki %5 ya vardır ya yoktur üstünde anayasa hukukçularının tartışabileceği kanun. %95 i gerçekten tartışmasız bir şekilde anayasaya aykırıdır iptal edilen kanunların.

 

IV. ANAYASA MAHKEMESİ, ANAYASAYI YASAMA ORGANINA GÖRE DAHA MI DOĞRU YORUMLAR?

 

bu sorunun cevabı. Sorun Yasama Organının anayasayı yanlış yorumlaması mıdır? Milletvekillerinin Anayasa'yı Anayasa Mahkemesi Üyelerinden daha doğru yorumlayıp yorumlamaması mıdır? Hayır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin taraflılığı tarafsızlığı gibi geçici tartışmaları bir kenara bırakıyorum çünkü bu makalenin konusu değil. Organlar bazında baktığımızda. Anayasa Mahkemesi'nin tek belirleyeni ve yerine getirmek zorunda olduğu görev. Kanunların Anayasa'ya uygun olup olmadığını denetlemek bu konuda. Tek referans noktası Anayasa ve bu görevlerini yaparken hiçbir kaygı taşımazlar.

 

Ancak Yasama organının üyeleri seçmenlerin taleplerini, baskı gruplarının taleplerini, misal AB'nin taleplerini karşılamak gibi zorunluluklara da sahip olur kimi zaman. Ya bu ülkede bir başbakanın sözüdür "Anayasa'yı bir kere delmekle birşey olmaz" sözü. Demirel'in sözüdür. "Bu Anayasa ile memleket idare edilmez" sözü bir aynı kişiye aittir. Neden böyle söylemiştir. Çünkü O'nun sorunlara çözüm olarak bulduğu, krizleri atlatmak için bulduğu, yabancı devletlerin diplomatik beklentilerini karşılamak için bulduğu formuller Anayasa engeline takılmaktadır. Görüldüğü gibi başbakan koltuğunda oturan Demirel yapacağı yasa değişikliğinin Anayasa'ya aykırı olduğunu bilmektedir. Ama yapmak istemektedir çünkü ona göre bu zorunluluktur. Onun üstünde bu yasaları çıkarması için baskı vardır. Bu durumda bunları söyleyen başbakan ve partisi ne yapar? Zira bunu söyleyen kişi "biz bu yasayı çıkarmayalım zira Anayasa'ya aykırı" mantığında değildir. Olamamaktadır siyasetin zorunlulukları bunu gerektirmektedir. Ve anayasayı delme eğilimine girer. Bunu nasıl yapacağının yollarını arar.

 

Daha da somut bir örnek. Oldukça iyi bir anayasa hukukçusu milletvekili. Ve seçim bölgesinde seçmenlerinin kendisinden yoğun ve şiddetli olarak istediği bir yasa teklifi var. Ve bu milletvekili bu yasa çıkmazsa gerek kendisinin, gerekse partisinin bir dahaki seçimlerde o bölgeden düşük oy alacağını biliyor (farazi konuşmuyorum arkadaşlar çok yaygındır bu ülkemizde). Ama aynı milletvekili bunun anayasaya aykırı olduğunuda biliyor. Şimdi bu milletvekilinin davranışı iki yönlü olabilir. Bir hukukçu olarak bu anayasaya aykırı der. Bir siyasetçi olarak seçmenlerim benden şiddetle bir şey talep ediyor ve ben bu talebe bir şekilde cevap vermeyelim der. O zaman Anayasa'ya , seçmenlerin talep ettiği yasanın uygun olup olmadığı gözünden çok, nasıl bu yasa anayasa engeline takılmadan çıkarılabilir gözüyle bakar.

 

Ama Anayasa Mahkemesi üyesinin böyle bir durumu yoktur.

 

Ancak Anayasa Mahkemesi sadece ve sadece Anayasa'ya uygun olup olmadığını kriter aldığı için diğer faktörler onun için önemsizdir. İşte bu rejimde dengeyi sağlayan unsurdur.

 

Yani mesele yanlış-doğru yorumlama meselesi değildir. Yasama organı üyeleriyle, yargı organı üyelerinin bakışları farklıdır, durdukları yer farklıdır. Cevap verdikleri ihtiyaçlar ve taleplerde.

 

Sanırım anlatabildim.

 

Biz kurumları güncel ve konusuyla sınırlı tartışmalar, ve kurumların o günkü üyeleriyle değerlendirmeyelim bu büyük hata olur. Kurumsal olarak değerlendirdiğimizde cevap budur.

 

 

Kurumlar kendi varlıklarını maalesef kendileri tartışmaya açıyor. Her ne ise;

 

Bazen halkın talepleri Anayasanın hükümleriyle çelişebilir. Her ne kadar bir devletin temel yapısı anayasasında belirtilmiş olsa da temel haklar sadece Anayasa'da belirtilmemiştir. Bir yasa açıkça evrensel hukuksal değerlere aykırı ise bir şekilde iptal edilebilir Anayasa Mahkemesi olmasa dahi. Avrupa İnsan hakları Mahkemesi ve İnsan Hakları Sözleşmesi hatırlanmalıdır.

 

Bir kişinin yargıç bağımsızlığına sahip olması onu siyasi olarak herhangi bir düşüncenin mensubiyeti dışında bırakmıyor. Tarihimizde bu sürekli böyle oldu. Anayasa Mahkemesi yaptığı iş dolayımında zaten siyasi bir kurumdur. Zira Anayasanın anlamını kendiler çıkartıp yorumluyorlar. Bu belli bir takım yollar izlenerek yapılsa da nihayetinde kanuni metin aynı zamanda belli bir siyasi görüşün çıkarmış olduğu metindir. Bunun başka bir metne aykırılığı sorunu da aslında başka bir siyasi mecradan bakıştır. Ama, bunlar işin felsefe tarafıdır.

 

Daha önce; Anayasa Mahkemesinin varlığına karşı girişilecek hareketlere ilk önce ben karşı dururum demiştim. Buradaki tartışmanın asıl nedeni de; hukukçuların nasıl siyasetçiler olabileceğini göstermesi bakımından başlatıldı. Yani ki; Anayasa Mahkemesi hukuki bir kurum olmaktan çıkıp siyasi bir kurum haline geliyor/geldi/hep öyleydi. Üye seçim şekli bunun en bariz ispatı. Pekiyi Kemal GÖZLER'in makalesi bunlara değiniyor mu?

 

HAYIR.

 

Pekiyi ne diyor; Bunların yaptığı yorum kesin doğrudur diyemeyiz diyor. Siyasilerin yaptığı yorum için de kesin doğrudur diyemeyiz. Yine iki ayrı organ arasında anayasayı yorumlamada bir üstünlük kurmamızda mümkün değildir diyor. Pekiyi bunun sonucu nedir?

 

CYRANO; bürotratik bir yapıya sahip Anayasa Mahkemesi üyelerinin önünde sınırlayıcı norm olarak sadece Anayasa vardır ve onu da sallamayabilirler. Hesap verecekleri bir yer yok. Hal böyle olunca; bu kurumun doğrudan Anayasayı yorumlama konusunda yetkili olması meselesi ayrı bir sorunsaldır. Siyasiler en azından hesap verme derdindedirler ancak Anayasa Mahkemesi üyelerinin böyle bir derdi de yoktur. Sadece Anayasayı korumak dertleri var mıdır o da ayrı hikaye. Ayrıca; kişiler nedeniyle kurumlar tartışılmayabilir ancak bu kurum tamamiyle kişilerin etkisiyle hareket ediyor olmazsa doğrudur.

 

SAYGILAR...

 

Makalede bir iki nokta daha var belki onları da aldıktan sonra daha teferruatlı bir değerlendirme yapabilirim. Biraz da acele yazdım kusura bakılmasın...

Gönderi tarihi:
Örnek 2: Anayasa Mahkemesinin Yetkilerinin Arasına Yürütmeyi Durdurma Kararı Verme Yetkisini Katması.- 1982 Türk Anayasasına göre Anayasa Mahkemesinin iptal ka-rarları Resmî Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler ve o gün iptal edilen ka-nun yürürlükten kalkar (m.153/3). Keza iptal kararları geriye yürümez (m.153/5). Ana-yasanın ne 153’üncü maddesinde, ne de bir başka maddesinde Anayasa Mahkemesine yürütmeyi durdurma yetkisi veren bir hüküm yoktur. Anayasa mahkemesi 1993 yılından önce kendisinin yürütmeyi durdurma kararı verme yetkisinin olmadığını kabul ederken, 21 Ekim 1993 tarih ve K.1993/40-1 sayılı Kararıyla kendisinin yürürlüğü durdurma ka-rarı vermeye yetkili olduğuna karar vermiştir ve bu içtihadını da günümüze kadar sür-dürmektedir. Anayasa mahkemesi 1993’ten günümüze kadar pek çok kanun ve kanun hükmünde kararname hakkında daha iptal kararı vermeden, dava sürerken kanun veya kanun hükmünde kararnamenin yürürlüğünün durdurulmasına karar vermiştir.

 

Bugün Anayasanın maddeleri arasında bulunmamasına rağmen, Türk hukukunda Anayasa Mahkemesinin kanunlar hakkında yürütmeyi durdurma kararı verebileceği yolunda bir “hukuk kuralı” vardır. Bu “hukuk kuralı”, Anayasada bulunmamasına rağmen, sanki varmışçasına etkili bir şekilde uygulanmakta ve hüküm ve sonuç doğurmaktadır. Açıkçası, Anayasa Mahkemesi, Anayasanın orijinal metninde olmayan bir hükmü Anayasaya eklemiştir. Tekrar hatırlatalım: Türkiye'de Anayasaya hüküm ekleme yetkisi, Anayasa Mahkemesine değil, tali kurucu iktidara aittir. Anayasa Mahkemesi bu şekilde halka ve halkın temsilcilerine ait olan Anayasada değişiklik yapma yetkisini gasp etmiştir.

 

Anayasa yargısının olduğu bir sistemde, bir somut kanunun anayasaya aykırı olup olmadığı sorusuna cevap verebilecek bir anayasa hukuku bilimi uzmanı yoktur. Çünkü bu soruya cevap verebilmek için, sadece kanunun metnini ve anayasanın metnini okumak yetmemekte, anayasa mahkemesi üyelerinin zi-hinlerinde geçen düşünceleri okuyabilme gibi fizikötesi güçler de gerekmektedir.

 

Gasp kelimesi pek uygun durmamış gibi geliyor. Ne deneceğini de açıkçası bilmiyorum. Gasp'ta zorlama vardır. Anayasa Mahkemesi bu yetkiyi kendisi zor kullanarak almamıştır. Ancak kendisine verilen yetkiyi aşmıştır. Lakin, bu yetki verildiğinde aşmaması da pek düşünülebilecek birşey değildir zira Anayasayı yorumlama yetkisi onlardadır. Gasba benzer ne vardır onu da bilemiyorum.

 

Uzun lafın kısası, bir kanunun anayasaya aykırı olup olmadığı, bu kanun anayasa mahkemesinin önüne geldiğinde anayasa mahkemesi üyeleri tarafından söylenecektir. Ondan önce bu kanunun anayasaya aykırı olup olmadığını ve keza bu kanunun aykırı veya uygun olduğu anayasa maddesinin ne anlama geldiğini anayasa mahkemesi üyele-rinin dışında kimse söyleyemez

 

İşte bu tespit çok önemlidir. Hem de inanılmaz önemlidir. Bugün artık, bir yasal değişikliğin Anayasaya uygun mu aykırı mı olduğunu bilmek imkansızdır. Bugün derken aslında her zaman bu böyledir. Ancak, bugün bu sözümüzü ispatlayacak çok daha sabit veriler vardır.

 

işte muazzam söz şudur.

Biz bir Anayasaya tâbiyiz; ancak Anayasa hakimler ne diyorsa odur (We are under a Constitution, but the Constitution is what the judges say it is)” (HUGHES, 1908: 133’ten nakleden VAN ALSTYNE, 1969: 2) .

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.