Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2008 17 yıl Yağmalıyorlar' ‘Eski dost’tan acı sözler.. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki asıl sorunun “partizanca bir tutum sergilenmesi” olduğuna dikkat çeken Gürtuna, “Tecrübeli ekipler kıyıma uğradı; kendi akraba, eş, dost, arkadaşlarından oluşan birikimsiz, acemi bir grup önemli noktalarda göreve getirildi” Eski İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ali Müfit Gürtuna, AKP’li İBB’nin ulaşım, altyapı, yönetim, ihaleler başta olmak üzere birçok politikasını sert bir dille eleştirdi. “İstanbul’u yönetilen değil, yağmalanan şehir haline getirdiler” diyen Gürtuna, halkı ve medyayı kente sahip çıkmaya çağırdı. Gürtuna, “İşler olup biterken seyirci kalınır, hatta alkışlanırsa, yarın kimse çıkıp da sorunlardan şikâyet etmesin” dedi. AKP’li Kadir Topbaş tarafından yönetilen İBB’nin politikalarını Cumhuriyet Gazetesi'nden Gökçe Uygun'a değerlendiren Gürtuna, İBB yönetimindeki asıl sorunun “partizanca bir tutum sergilenmesi” olduğuna dikkat çekti. Gürtuna, “Bu partizanca tercihleri o kadar ileri noktada ki, tecrübesi olan ekipler kıyıma uğradı; kendi akraba, eş, dost, arkadaşlarından oluşan birikimsiz, acemi bir grup önemli noktalarda göreve getirildi. Böyle olunca da işler aksıyor” ifadesini kullandı. ‘Borç biriktirdiler’ Kendilerinin yönetimini devraldıkları 1998 yılı sonunda İBB’nin 1.5 milyar dolar civarında borcu olduğunu, bu borçları ödemeye çalıştıklarını anlatan Gürtuna, şöyle devam etti: “Bize gelen paranın 10 katı kaynağa karşın borçsuzluğu devam ettiremediler. Toplamda 3 milyar dolar civarı borç birikti. Moody’s, Standard&Poor’s ve Fitch gibi kredi derecelendirme kuruluşları, İBB’nin 2010’dan itibaren yatırım yapma gücünü kaybedeceği, borçlarını bile zor ödeyeceği yönünde raporlar hazırladılar” Direnci aşmak için İETT’de ortaya çıkan 100 milyon Avro’luk yolsuzluk olayına da değinen Gürtuna, “Bu hiç şaşırtıcı değil. Hatta yeteri kadar ortaya bile çıkmadı. Aysbergin sadece görünen yüzü ortaya çıkmış durumda” yorumunu yaptı. Gürtuna, İETT’deki olayların önceki genel müdürün (Muammer Kantarcı) görevden alınmasıyla başladığını işaret ederek, “Kendisinin hem görevden alınma şekli hem de sebebi itibarıyle, İETT arsasının satışıyla ilgili bir ihtilaftan olduğu şeklinde duyumlarımız oldu. Önceki genel müdürün belli konularda direnci vardı, o direncin aşılması için görevden alındı. Sonra ise gerek ihaleler gerek de alımlarda arsa satışlarında, işler usulüne uygun yapılmıyor” diye konuştu.
Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2008 17 yıl Çok ciddi ve vahim kadrolaşma ve kendi yandaşını kayırma davranışları iyice ayyuka çıktı. Bu ülke nasıl olup bu kaderden kurtulacak? Yok ama, "tutup ülkücüleri mi hakim ve savcı atayacaktım?" diyen sol iktidarın adalet bakanını da hatırlamak gerek. Bu işi iktidara gelen herkes yapıyor. Bu nasıl bir kader böyle? Yoksa bizim insanımız toptan bir şekilde mi bilinçten yoksun? Nasıl olur da adam gibi yöneticiler çıkartamıyor bu halk? Kendi kadrolarına kıyaklar yapmazsan bizzat kendi kadrolarınca harcanıyorsun. Tüm siyasileri bir kenara bırakalım, olağan yönetim dönemleri dışında da, ortağı olduğu firmanın ürünlerini kullanmayan bağlı birimlerine denetimde fırça atanları da gördü bu ülke. Siyasette var bir virüs desen, o da değil. Dünyaya baksan, en önemli ülkeler, global ihaleyi kendilerine, dolayısıyla ülkelerine kazandırmak için rüşvet veren firma yöneticilerini "ulusal çıkarları korumak için böyle davrandıkları" gerekçesiyle yargılamıyorlar. İş büyüdü... Sağcısı da aynı, solcusu da aynı noktasından, "insan değil mi, çiğ süt emmiş" e kadar geldi. Valla öyle... Bu türün acilen ve gezegeni mahvetmeden bir dönüşümden geçmesi gerek diye düşünüyorum. Bilimkurgu gibi şöyle bir amansız virüs, 3. Dünya savaşı, çok büyük göktaşı çarpması, yok be, en kıyağı uzaylı istilası gibi bir şeylere ihtiyacı var. Gezegene ilaç gibi gelir diye düşünüyorum. En mantıklısı küresel ısınma. Kimsenin klimasının gazı bitince "bu gaz atmosferde sera etkisi yaratıyor" deyip doldurtmaktan kaçınacağını düşünmüyorum. O halde bu iş olacağına varacak. Varsın da! Bu ne ya? Topraktan çıkan sarı bir metalin gramını, camdan çok dikkatli bakmadan ayırt edilmeyen bir kristalin karatını dünya paraya satan bir uygarlık! Böylesi tüketime endeksli bir toplum. Böyle bir şeyin olmaması gerekiyor. "Siyah İnci" diye bir roman okumuştum. Bu adla başka çok kitap var ama ne yazık bunun yazarını hatırlamıyorum. Eşsiz bir siyah inci yüzünden meydana gelen trajik olaylar anlatılıyordu. Bu inci için bir sürü acılar çekiliyordu. İncinin laneti daha çıkarıldığında, çıkaranın ölümüne neden olarak başlıyordu. Bir solukta okumuştum. Bu romanı okuduğum günden beri türümüzün büyük bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu düşünürüm. Fakat "Sineklerin Tanrısı"nı okuyunca da insan gerçeği yerinde durdukça hiç bir şeyin değişmeyeceğini anlıyorsunuz. Sıfırdan yeniden başlayan bir insanlık yine aynı şeyleri yapacaktır. O yüzden teknolojinin insan türünü dönüştürmesi gerektiğine inanıyorum. Gerekirse sentetik organizmalara dönüşmeliyiz. Merkezi bilgi işlem birimince yönetilmeliyiz... Farkındayım, uçuk. E, inanç değil mi, inanıyorum!
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.