Zıplanacak içerik

ÇOCUK YAŞTAKİLERLE EVLENMEK ARAP İŞİDİR.. Bugün, cumhuriyete karşı savaşanlar; medeni kanun yerine şeriat isteyen tiplerde görünür bunlar...

Featured Replies

Gönderi tarihi:

ÇOCUK YAŞTAKİLERLE EVLENMEK ARAP İŞİDİR...

78 yaşındaki gazeteci yazar Hüseyin Üzmez’in 14 yaşındaki kız çocuğuna sarkıntılık ettiği iddiasıyla tutuklanması toplumsal çöküntümüzün başka bir boyutunu ortaya çıkardı. Hüseyin Üzmez, her yerde “Ben şeriatçıyım!” diyerek yaşam modelini dine dayadığını gösteriyordu. Onun çalıştığı Vakit Gazetesi de İslamcı bir çizgide yayın yaptığı iddiasındadır. Hüseyin Üzmez’in şahsında patlak veren çocuk yaştaki kızlara yönelik istismar, kendilerini dindar gösteren gazeteciler tarafından da mazur gösterilmeye çalışıldı. İlginçtir ki bugünkü hükümeti destekleyen gazeteler, bu rezaleti haber yapmamak için direndiler.İş sadece Hüseyin Üzmez’le sınırlı değil. Kendisini Müslüman gösteren işadamları hatta aydınlar çokeşli evliliği savunmaya başladılar. Başbakan’ın danışmanlığını yapmış isimlerin de böyle yaşadığı söyleniyor.

İşin ucunun kız çocuklarına dokunduğu bu yaşam modeli acaba yeni mi çıktı?

ARAP ÖRFÜDÜR

Çocuk yaştaki kızları nişanlamak ve onlarla evlenmek, Arap geleneğidir. Bu gelenek, İslam öncesinden kalma olup İslam toplumu içinde de devam ettirilmiştir. Bunun en açık örneğini Peygamber’in eşi Ayşe’nin hayat hikayesinde bulmaktayız.

Bütün kaynaklarda bulunan bilgilerin özeti şudur: Ebu Bekir’in kızı Ayşe, 6 veya 7 yaşında iken Hz. Muhammet ile nişanlandı ve 9-10 yaşlarında da evlendiler. Ayşe’nin evlenmesi ile ilgili olarak Arap Tarihçisi İbn Kesir’in El Bidaye ve’n Nihaye adlı tarihinin üçüncü cildinden şu bilgileri aktarıyoruz: Resulullah (sav), Aişe’yi Ebu Bekir’den istedi. Ebu Bekir ona, “Ben ancak senin kardeşinim” dedi. Resulullah şu karşılığı verdi: “Sen Allah’ın dini ve kitabında benim kardeşimsin. Aişe benim için helaldir.”

Buhari, Urve’den rivayet ederek Hz. Aişe’nin söyle dediğini nakletmiştir: “Ben altı yaşında bir kız iken Resulullah benimle evlendi. Sonra Medine’ye hicret ettik. Annem Ümmü Ruman, arkadaşlarımla birlikte ben salıncakta oynamakta iken, beni alıp götürdü. Ben de bana ne yapacağını bilemediğim için yüksek sesle bağırmaya başladım. Elimden tuttu, beni evin kapısına getirip durdurdu. Ben nefes nefese idim. Nihayet sakinleştim. Annem biraz su alıp yüzümü ve başımı yıkadı. Sonra beni içeri koydu. Orada ensardan birkaç kadın vardı. “Hayırlı, uğurlu, bereketli olsun” dediler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar da beni süsleyip hazırladılar. O esnada hiçbir şeyden ürkmemiştim. Yalnız kuşluk vakti Resulullah geldiğinde biraz ürktüm. Beni ona teslim ettiler. O gün ben dokuz yaşında bir kız idim.”

 

CARİYELERİ DE VARDI

Bu tür evlilikler, Arap derebeyleri arasında normal görülüyordu. Bu egemen kesim temsilcileri, istedikleri kadar kadın alabiliyorlardı. Bunlardan başka, savaşlarda ele geçirilen veya başka ülkelerden getirilen köle kadınlar da Arap zenginlerinin hareminde bulunuyordu. Bu kadınları istedikleri gibi kullanıyor, sonra başka birisine satabiliyorlardı. Kuran-ı Kerim’de Araplarda cariyelerin (köle kadın) yaygın biçimde kullanıldığını gösteren birçok ayet yer almaktadır.

İslam dininin yayıldığı coğrafyalarda da başka milletler arasında Araplara ait bu gelenek yaygınlaşmıştır. Erkekler, çok kadınla evlenmeyi ve cariye kullanmayı, Hz. Muhammet’in hayatına dayandırarak buna ‘sünnet’ demişler ve taklit etmeyi de bir dindarlık gibi göstermesini bilmişlerdir. Bugünün gericileri de Hz. Muhammet’in diğer yönlerini değil, gelenekten gelen bu yönünü öne çıkartarak kendi yanlışlarına dinsel bir elbise giydirmeye çalışmaktadırlar.

Arap gezginlerinin eserleri bile gösteriyor ki Osmanlı’dan önceki Türklerde çokeşlilik yoktur. Çünkü, Türklerde devlet yönetiminde hakan veya han kadar, ‘hatun’ denilen ana da yetki sahibidir. Bunu en açık biçimde Orhun Yazıtları’nda görmekteyiz. Çünkü, orada önce anaya, sonra babaya hitap edilmektedir. Eski Türk geleneğinde, oğul çadıra veya otağa girdiğinde, önce anasını, sonra babasını selamlardı. Güneydoğu Avrupa’da binlerce yıl egemen olan Kıpçak-Kuman Türklerinde hatun, hakana eliyle şarap sunar, birlikte içerlerdi. Otağda kadınlarla erkekler birlikte yar alırdı. 14. yüzyıl başlarında Anadolu ve Ukrayna bölgelerini gezen İbni Batuta diyor ki: “Türklerde erkekler, kadınlarına öyle saygılı davranırlar ki görenler o erkeği kadının kölesi sanırlar. Türk kadınları erkeklerden hiç kaçmazlar.”

Türklerde çocuk yaştaki kadınlarla evlenme geleneği hiç görülmemiştir. Erkeğin evleneceği kadının fiziki gelişimini tamamlaması, hayatla mücadelede erkek kadar güçlenmesi şart olmuştur. 14. yy’da oluştuğu tahmin edilen Dede Korkut Hikayeleri’nin incelenmesi bunu gösterir. Bir kızı isteyen erkek, onunla güreşip alt etmesi gerekir. Kan Turalı hikayesinin gösterdiği üzere, Türklerde 9-10 yaşındaki kız çocukları ile evlenmek düşünülmesi bile mümkün olmayan bir iştir. Eski Türklerde tekeşli evlilik yapısı temel alınmış; fuhuş yapanlar da ölümle cezalandırılmıştır. Türk kadınının tarihsel konumunu, ‘Yabancı Kaynaklara Göre Türk Kimliği’ adlı kitabımda (Fark Yayınları) ayrıntısıyla anlatmış bulunuyorum.

 

OSMANLI SARAYINDA

Peki, nasıl oluyor da bugün reşit olmayan çocuklarla cinsel ilişkiye kalkışıyor bazı Türkler?

İşte bu tipler, milli kimliğini terk edip din üzerinden Araplaşmış insanlardır. Osmanlı Devleti zamanında hilafetin de İstanbul’a taşınmasıyla Arap örfü, İslam dininin bir emriymiş gibi Osmanlı sarayına aktarılmıştır. Osmanlı sarayında çok eşlilik, dinin verdiği bir yasal hayat olarak görülmüştür. Böylece padişahların sayısız cariyeleri olmuştur. Ayrıca belirtmeliyim ki saray hayatı, padişaha ve adamlarına azgın cinsel isteklerini doyurmak için ‘içoğlanı’ denilen genç erkekleri dahi meşru yapmıştır.

Türk halkı arasında olmasa bile Osmanlı sarayında Arapları aratmayacak işler olmuyor değildi. Örneğin padişah, kızlarını 4-5 yaşlarında vezirlerine nişanlayabilirdi. Bunun elbette siyasi bir sebebi vardı. O veziri, saraya bağlamak ve hareketlerini kontrol altına almak…

17. yy’ın son çeyreğinde İstanbul’daki İngiliz elçiliğinde görevli olan Ricault, bakın neler anlatıyor: Hünkarın kızları genellikle dört, beş yaşlarında büyük bir paşa veya beylerbeyi ile muhteşem törenler sonunda nişanlanır. O andan itibaren damat adayı, kızın bütün eğitimini karşılamak ve bir hünkar kızına layık olacak bir yaşayış tarzını sağlamakla yükümlüdür. Şimdiki Sultan’ın babası olan Sultan İbrahim, üç kızını da o yaşlarda evlendirmişti. Bunlardan Gevherhan Sultan, söylenenlere göre bakire olmasına rağmen beş koca veya nişanlı değiştirmişti. Son kocası Raab Irmağı’ndan geçerken şehit edilen İsmail Paşa’dır. Halen Budin Beylerbeyi Gürcü Mehmed Paşa ile evli olup, otuz yaşındaki bu Paşa, Sultan’ın soyluluğuna layık bir şekilde ona bakabilecek zenginliktedir; ancak Sultan’ın yaşının küçüklüğünden dolayı yatağına hala girememiştir.”

Görüldüğü üzere Osmanlı padişahı, akrabalık bağı kurmak için vezirlere kızlarını 4-5 yaşlarında nişanlarsa da fiili evlilik için onların büluğa ermesini bekledikleri anlaşılmaktadır.

Cumhuriyet rejimi, şeriat hukukunun ****** yüzünü gösteren çocuk yaştaki kızlarla evlenmeyi yasaklamıştır. Bugün, cumhuriyete karşı savaşanlar; medeni kanun yerine şeriat isteyenler; işte bu kız çocukları ile yatağa girmek düşü gören tiplerdir.

Acaba bu tür sapkınlıkları da engelleyen Atatürk devrimlerinin büyüklüğünü anlayabiliyor muyuz?

 

 

 

 

 

________________________________

RIZA ZELYUT

Gönderi tarihi:
Cumhuriyet rejimi, şeriat hukukunun ***** yüzünü gösteren çocuk yaştaki kızlarla evlenmeyi yasaklamıştır. Bugün, cumhuriyete karşı savaşanlar; medeni kanun yerine şeriat isteyenler; işte bu kız çocukları ile yatağa girmek düşü gören tiplerdir.

Acaba bu tür sapkınlıkları da engelleyen Atatürk devrimlerinin büyüklüğünü anlayabiliyor muyuz?

 

 

Eski Türk Medeni Kanununa göre; evlenebilmek için erkeklerin 17, kızların da 15 yaşını doldurmuş olması gerekiyordu.

 

 

YTMK'nın 124. maddesi, kadın ve erkek için evlenme yaşında eşitlik getirmiştir.

 

Kadın (genç kız) ve erkekler 17 yaşını doldurmadıkça evlenemezler

 

 

Çünkü 15 yaşında evlenen kız çocuğu biyolojik gelişimini tamamlamamış oluyordu. Özel hallerde daha küçük yaşlarda evlenme ancak hakim kararı ile olabilir

 

YTMK'da mahkeme kararıyla evlenme yaşı istisnai olarak, 16 yaşa indiriliyor. Kız ve erkek çocuklar 16 yaşlarını doldurduklarında hakim kararıyla evlenebilirler. EMK'da erkek çocuk 15, kız çocuk 14 yaşını doldurunca evlendirilebilirdi.

 

 

 

Eğer Atatürk devrimlerinin büyüklüğünü buna endexlerseniz; biri de çıkar ,benim gibi bu kanun hükümlerini önünüze koyar ve şöyle sorar bu hükümlerde belirtilen yaşlar çok büyük yaşlar mıdır?

 

 

 

Bundan şunun çıkarılmasını istemiyorum ben Atatürk karşıtı biri değilim ve üstelik ateistim.

Bir şeyi tartışırken , etik kurallara riayet etmek gerekir. Kuran da erken yaştaki küçük çocuklarla evlenin diye bir kural yok ama bu geleneği ilga edecek başka bir kuralda yok.Terslik burdadır.

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:
  • Yazar

Hac organizatörüne cinsel tacizden 5 yıl hapis

010720081313428834357_2.jpg

 

Neşet KARADAĞ/ADANA, (DHA) ADANA’da hac bürosunun temizlik, çay-kahve ikram işlerini yapan kadının 14 yaşındaki kızı G.Ü.’ye cinsel istismarda bulunduğu iddia edilen hac organizatörü 82 yaşındaki M.M., 4 yıl 8 ay 7 gün hapis cezasına mahkum edildi.

Hac Organizasyon işleri yapan Bağ-Kur emeklisi M.M., ilk eşi G.’nin ardından da nikahsız yaşadığı akrabası olan ikinci eşi N.M. de ölünce 2005’in aralık ayında 56 yaşındaki Ü.G.T. ile üçüncü evliliğini yapmaya karar verdi. M.M., nikahlarının kıyılacağı gün, bürosunun temizlik işlerini de yapan kiracısının ilköğretim 6’ncı sınıf öğrencisi kızı, o dönemde 11 yaşında olan G.Ü.’ye ‘cinsel istismarda’ bulunduğu iddiasıyla yakalanarak, tutuklandı. 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle tutuklu yargılanırken, kalp, şeker ve tansiyon hastalıkları nedeniyle tahliye edilen M.M.’nin davası karara bağlandı.

Yaklaşık 2.5 yıldır yargılanan M.M. son duruşmaya gelmedi. G.Ü.’nün annesi 55 yaşındaki A.Ü.’nün katıldığı duruşmada hac organizatörü M.M.’nin avukatları Erdem Tuğral ve Ahmet Kızıl, “Müvekkilimizin cinsel saldırı suçunu fiziki durumu ve yaşı itibarıyla işlemesi mümkün değildir” diyerek beraatını istedi. M.M. ise daha önce geldiği duruşmada, iftiraya kurban gittiğini iddia etmişti. G.Ü.’nün annesi A.Ü. ise, sanığın cezalandırılmasını istedi.

Mahkeme heyeti, M.M.’yi cinsel istismar suçundan 3 yıl hapse mahkum etti. Küçük kızın kendisine hizmet etmesinden faydalanarak bu suçu birden fazla işlemesi nedeniyle cezası 5 yıl 7 ay 15 güne yükseltildi, duruşmadaki iyi halini göz önünde bulundurarak da 4 yıl 8 ay 7 gün hapse indirdi. Verilen ceza ertelenmeyip, paraya da çevrilmedi. M.M.’nin avukatları davaya itiraz edip, temyiz başvurusunda bulunacaklarını, ancak, Yargıtay’ın yerel mahkemenin verdiği bu cezayı onaylaması durumunda müvekkillerinin yaklaşık 2 yıl cezaevinde geçireceği cezasını yaşının 75’ten büyük olması nedeniyle evde çekmesi için İnfaz Savcılığı’na başvuracaklarını bildirdi.

 

 

‘İftiraya uğradım’

MAHKEME Cumhuriyet Savcısı’nın hakkında 15 yıla kadar hapis cezası istediği M.M., önceki duruşmada iftiraya kurban gittiğini iddia ederek, kendisini şöyle savunmuştu:

“Bana iftira atan A.Ü., benim kiracımdır. Kendisi, eşlerim ölmeden gelip temizlik yaptığı için kira almıyordum. Ancak daha sonra eşlerimin ikisi de öldü. Ben de Ü.G.T. ile evlenmeye karar verdim. 12 Temmuz günü nişanlım Ü.G. evime gelen A.Ü.’ye, ‘Bundan sonra eve temizliğe gelmene gerek yok. Kira da vereceksin’ deyince A.Ü., bana doğru dönerek, ‘Ben sevdim başkaları aldı. Yapacağımı bilirim’ diyerek tepki gösterdi. Daha sonrada beni bu şekilde suçladılar. Ben kimsenin ırzına geçmiş değilim. Suçum yok.”

 

‘Bana evlenme teklif etti’

KÜÇÜK G.Ü. de polisteki ifadesinde, M.M.’nin kendisine nasıl cinsel tacizde bulunduğunu ayrıntılarıyla şöyle anlatmıştı:

“Ev sahibimiz olan M.M.’nin çalıştırdığı hac bürosunda okul çıkışı çalışmaktayım. Burada çay ve bulaşık gibi işlerine bakıyordum. Okullar tatile girdiği 2005’in Haziran’ında ev sahibi M.M. bana, ‘Sana, ablana telefon alırım. Seninle evlenirim’ diyerek yakınlık göstermeye çalıştı. Bu olaydan sonra sürekli beni okşamaya çalışıyordu. Bu olaydan kimseye bahsetmedim. Çünkü utanmış ve çok korkmuştum. Temmuz ayının ilk haftasında yine beni okşamak için yanıma yaklaştı. Beni kucağına alarak dudağımdan öptü. Yine kıyafetlerimin üzerinden göğüslerimi okşadı. Bu olay yaklaşık 10 dakika sürdükten sonra beni bıraktı. Hemen hemen her gün boş kaldığımızda beni kucağına almak suretiyle ve orada bulunan koltuğa yatırmak suretiyle vücudumu ve göğüslerimi okşuyordu. Bana da ‘bunlardan kimseye bahsetme yoksa sizi evden atarım. Sokakta kalırsınız. Benim başım yanmaz. Senin başın yanar. Sana kimse inanmaz. Ben yaşlı olduğum için bana inanırlar’ dedi. Daha sonra, hac bürosunda benim pantolonumu ve külotumu indirerek tacizde bulundu. M.M., anneme benim bisiklete bindiğimi bakire olmadığımı söylemesi üzerine annem beni alarak hastaneye götürdü.”

 

Adli Tıp Kurumu raporu

CİNSEL istismara uğradığı iddiası ile Adli Tıp Kurumu’na sevk edilen G.Ü. hakkında verilen raporda, küçük kızın bakire olduğu ancak mevcut bulgularda ırza tasaddi ile uyumlu olduğu belirtildi. Raporun sonuç bölümü şöyle:

‘1-Şahsın bakire olduğu,

2-Mevcut bulguların tasaddi ile uyumlu olduğu, erkeklik cinsel organı ile veya el ile husulünün mümkün olduğu,

3-Vücudunda herhangi bir travmatik değişim saptanmadığı kanaatini bildirir rapordur.’

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.