Φ yam_yam Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Surelerde anlatılanın tamamını yaz buraya... Hadi... Yaz verdiğin ayetlerin ait olduğu sureleri... Ben sabrederim... Beklerim... Sen inatçıysan ben daha inatçıyım... Hadi... Arkadaşım, daha benim ne demek istediğimi bile anlayamamışsın. O Sureleri olduğu gibi buraya aktarmak gereksiz yer ve zaman kaybına neden olacak. Ta-Ha Suresi için : http://www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp?page_id=311 Neml Suresi için : http://www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp?page_id=376 Kasa Suresi için : http://www.diyanet.gov.tr/kuran/meal.asp?page_id=384 Bu linklerden o sureleri görebilirsin. İlgili ayetleri önceki mesajlarımda yazmıştım.. Bir zahmet oraya da bakıver... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Yer ve zaman sorun değil... Aç yeni bir başlık yaz... Teker teker yorumla bakalım... Linke gerek yok Kur'an zaten var bizde... Hadi bakalım... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Yer ve zaman sorun değil... Aç yeni bir başlık yaz... Teker teker yorumla bakalım... Linke gerek yok Kur'an zaten var bizde... Hadi bakalım... Kusura bakmayın... Ciddi bir tartışma yapılabilecek seviyeden gittikçe uzaklaşıyorsunuz. Anlatmak istediğimi açıkça ifade ettim. Bununla ilgili itirazınız varsa belirtin. Mesela şunları diyebilirsiniz : " O ayetler Kur'an'da geçmez. Uyduruyorsunuz." " O ayetler o anlama gelmez." " O ayetler farklı kişi ve olayları anlatır" " Tanrı aynı durum için 3 farklı yerde 3 farklı şey söylediğini iddia edebilir. Bu normaldir Çünkü ..........." Ya da buna benzer şeyler... Ama lütfen yorum ve cevaplarınız buna benzer bir şeyler olsun. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Kusura bakmayın... Ciddi bir tartışma yapılabilecek seviyeden gittikçe uzaklaşıyorsunuz. Anlatmak istediğimi açıkça ifade ettim. Bununla ilgili itirazınız varsa belirtin. Mesela şunları diyebilirsiniz : " O ayetler Kur'an'da geçmez. Uyduruyorsunuz." " O ayetler o anlama gelmez." " O ayetler farklı kişi ve olayları anlatır" " Tanrı aynı durum için 3 farklı yerde 3 farklı şey söylediğini iddia edebilir. Bu normaldir Çünkü ..........." Ya da buna benzer şeyler... Ama lütfen yorum ve cevaplarınız buna benzer bir şeyler olsun. Yorumuma müdahale isteğinizle siz seviyeden uzaklaştınız... Bazı şeylerden üşeniyorsanız hiç girmeyin bu konulara... İstediğim şekilde cevap veririm;Babanızın sitesi mi burası??? Babanızın da olsa pek takmam ya neyse... Alıntı
Φ a.y.h.a.n Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 bi düşün bakalım hergün dinlediğin şarkıların ne kadarı tekrarlardan oluşuyor aynı şarkılar gibi Kur'an'ında okunurken bi ahengi vardır tabi bunu türkçeyi okurken anlayamassınız ama yani o tekrarlar anlamı güçlendirir ve daha akıcı olmasını sağlar Alıntı
Φ ....DAVET.... Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 BAKARA 23.Eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku içindeyseniz,hadi onun benzerinden bir sure getirin.Allah dışındaki destekçilerinizi/tanıklarınızı da çağırın.Eğer doğru sözlü kişilerseniz.... 24.Eğer yapamazsanız-ki asla yapamayacaksınız-korkun o ateşten ki yakıtı insanlarla taşlardır.Küfre sapanlar için hazırlanmıştır o. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 3 Şubat , 2006 Yorumuma müdahale isteğinizle siz seviyeden uzaklaştınız... Bazı şeylerden üşeniyorsanız hiç girmeyin bu konulara... İstediğim şekilde cevap veririm;Babanızın sitesi mi burası??? Babanızın da olsa pek takmam ya neyse... Bak seennnn.... Bazı şeylerden üşenmekmiş.. Yukarıdaki çalışmanın ne kadar emek ve zaman istediğinin farkında mısın sen? Kur'an'ı tarayacaksın, benzer/mükerrer ayetleri bulup çıkaracaksın, foruma taşıyacaksın.. Sonra da izanı normal seviyenin çok altında olan birine izah etmeye çalışacaksın, linkler vereceksin, tartışma etiğini anlatmaya çalışacaksın. Sonra o izanı zayıf arkadaş, kalkıp seni "üşenmek" le, siteyi sahiplenmekle suçlayacak... Yok artık... Arkadaşım bu forumda sana göre daha "light" forumlarda var.. İstersen sen oralara takıl... Burası sana ağır geliyor, kaldıramıyorsun... bi düşün bakalım hergün dinlediğin şarkıların ne kadarı tekrarlardan oluşuyor aynı şarkılar gibi Kur'an'ında okunurken bi ahengi vardır tabi bunu türkçeyi okurken anlayamassınız ama yani o tekrarlar anlamı güçlendirir ve daha akıcı olmasını sağlar Tabii... Zira Kur'an bir edebiyat kitabıdır değil mi? Açıklığa kavuşturulması gereken yığınla konu varken, gereksiz/anlamsız tekrarlara ihtiyaç duymuş. Ne için ? Okunurken şarkı gibi ahenkli olsun diye... Arkadaşım yorumlarınıza biraz daha özen göstermenizi öneririm. Önce yaptığınız yoruma kendiniz inanın. Zira karşınızdakiler, sizden daha az zeki değiller... Alıntı
Φ ....DAVET.... Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 sayın yam yam inanmadığınızı anladım ama niyetinizi anlayamıyorum ne yapmak istiyorsunuz? belki de kendinizi kendinize haklı çıkarmaya çalışıyorsunuz. gerçekten çok merak ediyorum hiç mi "ya ALLAH varsa" dediğiniz anlar olmadı. Alıntı
Φ a.y.h.a.n Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 sen kuranın dümdüz odun gibi okunduğunu hiç bi hocadan duydunmu peygamberimiz Kur'an'ı okurken inanmayan kafirler bile gelir gizli gizli onu dinlermiş ayrıca tekrarların geçtiği yerde önemli anlamı güçlendirmek için yapılmıştır ama yinede o kadar tekrara rağmen yine anlayamıyosunuz ben daha ne diyim allah sizi ıslah etsin Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 sen kuranın dümdüz odun gibi okunduğunu hiç bi hocadan duydunmu peygamberimiz Kur'an'ı okurken inanmayan kafirler bile gelir gizli gizli onu dinlermiş ayrıca tekrarların geçtiği yerde önemli anlamı güçlendirmek için yapılmıştır ama yinede o kadar tekrara rağmen yine anlayamıyosunuz ben daha ne diyim allah sizi ıslah etsin Kur'an'ı savunmak için yaptığınız yorumlara dönüp tekrar bakmanızı öneririm. Kur'an'ın şiirselliği adına tekrarlar yapıldığını ve bunun anlamları kuvvetlendirmek için yapıldığını söylüyorsunuz. Çünkü tanrı kitabında 3-5 defa tekrar olmadığı takdirde anlamlar zayıf olacaktır. Bu mudur? Alıntı
Φ a.y.h.a.n Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 anlamın zayıf olması farklı şey onu güçlendirmek inanmayanların gözüne sokmak başka şey sizin gibilerin gözüne iyice sokmak,anlatabilmek için ama yinede olmuyo.. Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Hayır şu sureleri bir alamadık... Çok araştırmış ama sadece işine geleni almış galiba... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Hayır şu sureleri bir alamadık... Çok araştırmış ama sadece işine geleni almış galiba... Sayıklayıp, çocuk gibi mızmızlanıp durma arkadaşım... Söyleyebilecek sözün varsa söyle.. Gerekli olanları yeteri kadar aktardık buraya. Saçma sapan tafralarla uğraştırma milleti... Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2006 Tamam millet okusun görsün sizin gibi işine geleni alıp sonra dine sayıp dökenleri... Ne mutlu görebilene;düşünebilene... Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2006 sayın yam yam, tekrarlamak Allah'a gerekli değil, bizler için gerekl olduğundan Kur'an'da mevcut. nitekim arkadaşların da belirtmiş olduğu gibi Kur'an tek bir defa da değil 23 yıllık bir zaman sürecinde (yaşam ve kitle olarak) sürekli farklılık arzeden bir topluma hitab etmiştir. ayet bir yerde başka bir konuya dayanak getirirken diğer yerde başka bir konu açısından tekrar alınmıştır. ve bazen de konular önemli olduğu, iyice idrak edilmesi gerektiği için tekrarlanmış. bunda ne gibi bir beis var ki? Allah'ın kullarına hitabı Kendine yönelik (bir sistematik içinde) değil, kullarına yöneliktir. zaten olması gereken de budur. Alıntı
Φ doganceym Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2006 kusur zan edilen tekrarlarda aslında mucizevi bir özellik vardır. Çünkü, Kur'an hem bir zikir kitabı, hem bir dua kitabı, hem bir davet kitabı olduğundan içinde tekrar güzeldir, lazımdır ve eblağdır. Kusurlu görenlerin zannı gibi değil... Zira zikrin gereği; tekrar ile tenvirdir. Duanın gereği; tekrar ile ifadeyi kuvvetlendirmektir. Emir ve davetin gereği; tekrar ile ikaz etmektir. Hem herkes her vakit bütün Kur'anı okumağa muktedir olamaz. Fakat bir sureye okumaya muktedir olur. Onun için en mühim Kur'anî maksatlar genellikle uzun surelerde derc edilerek her bir sure bir küçük Kur'an hükmüne geçmiş. Demek, hiç kimseyi mahrum etmemek için Tevhid(Allahın briliği) ve Haşir ve Kıssa-i Musa gibi bazı maksadlar tekrar edilmiş. Hem cismanî ihtiyaç gibi, manevî ihtiyaçlar dahi çeşitlidir. Bazısına insan her nefes muhtaç olur; cisme hava, ruha hû gibi. Bazısına her saat bismillah gibi ve hâkeza... Demek âyet tekrarları, ihtiyaçların tekrarlanmasından ileri gelmiş ve o ihtiyaca işaret ederek uyandırıp teşvik etmek, hem iştiyakı ve iştihayı tahrik etmek için tekrar eder. Hem Kur'an tesis edicidir. Bir Din-i Mübin'in esasıdır ve şu âlem-i İslâmiyet'in temelleridir ve insanın sosyal hayatını değiştirip, muhtelif tabakata, tekrar eden suallerine cevabdır. Müessise, tesbit etmek için tekrar lâzımdır. Te'kid için tekrar lâzımdır. Teyid için takrir, tahkik, tekrir lâzımdır. Hem, öyle büyük meselerden ve dakik hakikatlerden bahsediyor ki: herkezin kalblerinde yerleştirmek için çok defa farklı suretlerde tekrar lâzımdır. Bununla beraber sureten tekrardır, fakat manen herbir âyetin çok manaları, çok faydaları, çok vücuh ve tabakatı vardır. Herbir makamda ayrı bir mana ve fayda ve maksadlar için zikrediliyor. Alıntı
Φ ahrar Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 ONUNCU MESELE Emirdağ Çiçeği Kur'an'da olan tekrarata gelen itirazlara karşı gayet kuvvetli bir cevaptır Aziz, sıddık kardeşlerim, Gerçi bu Mesele, perişan vaziyetimden müşevveş ve letafetsiz olmuş. Fakat o müşevveş ibare altında çok kıymetli bir nevi i'câzı kat'î bildim. Maatteessüf ifadeye muktedir olamadım. Her ne kadar ibaresi sönük olsa da, Kur'ân'a ait olmak cihetiyle, hem ibadet-i tefekküriye, hem kudsî, yüksek, parlak bir cevherin sedefidir. Yırtık libasına değil, elindeki elmasa bakılsın. Eğer münasipse 'Onuncu Mesele' yapınız. Değilse, sizin tebrik mektuplarınıza mukabil bir mektup kabul ediniz. Hem bunu gayet hasta ve perişan ve gıdasız, bir iki gün Ramazan'da mecburiyetle, gayet mücmel ve kısa ve bir cümlede pek çok hakikatleri ve müteaddit hüccetleri derc ederek yazdım. Kusura bakılmasın.HAŞİYE Aziz, sıddık kardeşlerim, Ramazan-ı Şerifte Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyânı okurken, Risale-i Nur'a işaretleri Birinci Şuada beyan olunan otuz üç âyetten hangisi gelse bakıyorum ki, o âyetin sayfası ve yaprağı ve kıssası dahi Risale-i Nur'a ve şakirtlerine, kıssadan hisse almak noktasında bir derece bakıyor. Hususan Sûre-i Nur'dan âyâtü'n-nur, on parmakla Risale-i Nur'a baktığı gibi, arkasındaki âyât-ı zulümat dahi muarızlarına tam bakıyor ve ziyade hisse veriyor. Adeta o makam, cüz'iyetten çıkıp külliyet kesb eder. Ve bu asırda o külliyetin tam bir ferdi Risale-i Nur ve şakirtleridir diye hissettim. Evet, Kur'ân'ın hitabı, evvelâ Mütekellim-i Ezelînin rububiyet-i âmmesinin geniş makamından, hem nev-i beşer, belki kâinat namına muhatap olan zâtın geniş makamından, hem umum nev-i beşer ve benî Âdemin bütün asırlarda irşadlarının gayet vüs'atli makamından, hem dünya ve âhiretin, arz ve semavatın, ezel ve ebedin ve Hâlık-ı Kâinatın rububiyetine ve bütün mahlûkatın tedbirine dair kavânin-i İlâhiyenin gayet yüksek ihatalı beyanatının makamından aldığı vüs'at ve ulviyet ve ihâta cihetiyle, o hitap öyle bir yüksek i'câzı ve şümûlü gösterir ki, ders-i Kur'ân'ın, muhataplarından en kesretli taife olan tabaka-i avâmın basit fehimlerini okşayan zâhirî ve basit mertebesi dahi, en ulvî tabakayı da tam hissedar eder. Güya kıssadan yalnız bir hisse ve bir hikâye-i tarihiyeden bir ibret değil, belki bir küllî düsturun efradı olarak her asırda ve her tabakaya hitap ederek taze nazil oluyor. Ve bilhassa çok tekrarla deyip tehditleri ve zulümlerinin cezası olan musibet-i semâviye ve arziyeyi şiddetle beyanı, bu asrın emsalsiz zulümlerine, kavm-i Âd ve Semûd ve Fir'avunun başlarına gelen azaplarla baktırıyor. Ve mazlum ehl-i imana, İbrahim ve Mûsâ Aleyhimesselâm gibi enbiyanın necatlarıyla tesellî veriyor. Evet, nazar-ı gaflet ve dalâlette vahşetli ve dehşetli bir ademistan ve elîm ve mahvolmuş bir mezaristan olan bütün geçmiş zaman ve ölmüş karnlar ve asırlar, canlı birer sahife-i ibret ve baştan başa ruhlu, hayattar bir acip âlem ve mevcut ve bizimle münasebetdar bir memleket-i Rabbâniye sûretinde, sinema perdeleri gibi kâh bizi o zamanlara, kâh o zamanları yanımıza getirerek her asra ve her tabakaya gösterip yüksek bir i'câz ile dersini veren Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan, aynı i'câz ile, nazar-ı dalâlette câmid, perişan, ölü, hadsiz bir vahşetgâh olan ve firak ve zevalde yuvarlanan bu kâinatı bir kitab-ı Samedânî, bir şehr-i Rahmânî, bir meşher-i sun'-i Rabbânî olarak o câmidâtı canlandırıp birer vazifedar suretinde birbiriyle konuşturup ve birbirinin imdadına koşturup nev-i beşere ve cin ve meleğe hakikî ve nurlu ve zevkli hikmet dersleri veren bu Kur'ân-ı Azîmüşşanın elbette her harfinde on ve yüz ve bazen bin ve binler sevap bulunması; ve bütün cin ve ins toplansa onun mislini getirememesi; ve bütün benî Âdemle ve kâinatla tam yerinde konuşması; ve her zaman milyonlar hâfızların kalblerinde zevkle yazılması; ve çok tekrarla ve kesretli tekraratıyla usandırmaması; ve çok iltibas yerleri ve cümleleriyle beraber çocukların nazik ve basit kafalarında mükemmel yerleşmesi; ve hastaların ve az sözden müteessir olan ve sekeratta olanların kulağında mâ-i zemzem misilli hoş gelmesi gibi kudsî imtiyazları kazanır. Ve iki cihanın saadetlerini kendi şakirtlerine kazandırır. Ve tercümanın ümmiyet mertebesini tam riayet etmek sırrıyla, hiçbir tekellüf ve hiçbir tasannu ve hiçbir gösterişe meydan vermeden selâset-i fıtriyesini ve doğrudan doğruya semadan gelmesini ve en kesretli olan tabakat-ı avâmın basit fehimlerini tenezzülât-ı kelâmiye ile okşamak hikmetiyle, en ziyade sema ve arz gibi en zâhir ve bedihî sayfalarını açıp o âdiyat altındaki hârikulâde mucizat-ı kudretini ve mânidar sutûr-u hikmetini ders vermekle lûtf-u irşadda güzel bir i'caz gösterir. Tekrarı iktiza eden dua ve dâvet, zikir ve tevhid kitabı dahi olduğunu bildirmek sırrıyla, güzel, tatlı tekraratıyla birtek cümlede ve birtek kıssada ayrı ayrı çok mânâları, ayrı ayrı muhatap tabakalarına tefhim etmekte ve cüz'î ve âdi bir hâdisede en cüz'î ve ehemmiyetsiz şeyler dahi nazar-ı merhametinde ve daire-i tedbir ve iradesinde bulunmasını bildirmek sırrıyla tesis-i İslâmiyette ve tedvin-i şeriatta Sahabelerin cüz'î hadiselerini dahi nazar-ı ehemmiyete almasında, hem küllî düsturların bulunması, hem umumî olan İslâmiyetin ve şeriatın tesisinde o cüz'î hadiseler, çekirdekler hükmünde çok ehemmiyetli meyveleri verdikleri cihetinde de bir nevi i'câzını gösterir. Evet, ihtiyacın tekerrürüyle tekrarın lüzumu haysiyetiyle, yirmi sene zarfında pek çok mükerrer suallere cevap olarak ayrı ayrı çok tabakalara ders veren ve koca kâinatı parça parça edip kıyamette şeklini değiştirerek, dünyayı kaldırıp onun yerine azametli âhireti kuracak ve zerrattan yıldızlara kadar bütün cüz'iyat ve külliyatın tek bir Zâtın elinde ve tasarrufunda bulunduğunu ispat edecek ve kâinatı ve arzı ve semavatı ve anâsırı kızdıran ve hiddete getiren nev-i beşerin zulümlerine, kâinatın netice-i hilkati hesabına gazab-ı İlâhîyi ve hiddet-i Rabbâniyeyi gösterecek hadsiz ve nihayetsiz ve dehşetli ve geniş bir inkılâbın tesisinde, binler netice kuvvetinde bazı cümleleri ve hadsiz delillerin neticesi olan bir kısım âyetleri tekrar etmek, değil bir kusur, belki gayet kuvvetli bir i'caz ve gayet yüksek bir belâgat ve mukteza-yı hâle gayet mutabık bir cezâlettir, bir fesâhattir. Meselâ, birtek âyet olup yüz on dört defa tekrar edilen Bismillâhirrahmânirrahîm cümlesi, Risale-i Nur'un On Dördüncü Lem'asında beyan edildiği gibi, Arşı ferşe bağlayan ve kâinatı ışıklandıran ve her dakika herkes ona muhtaç olan öyle bir hakikattir ki, milyonlar defa tekrar edilse yine ihtiyaç vardır. Değil yalnız ekmek gibi hergün, belki hava ve ziya gibi her dakika ona ihtiyaç ve iştiyak vardır. Hem meselâ, Sûre-i de sekiz defa tekrar edilen şu 1 âyeti, o sûrede hikâye edilen peygamberlerin necatlarını ve kavimlerinin azaplarını, kâinatın netice-i hilkati hesabına ve rububiyet-i âmmenin nâmına o binler hakikat kuvvetinde olan âyeti tekrar ederek izzet-i Rabbâniye, o zâlim kavimlerin azabını ve rahîmiyet-i İlâhiye dahi enbiyanın necatlarını iktiza ettiğini ders vermek için binler defa tekrar olsa yine ihtiyaç ve iştiyak var ve îcazlı ve i'cazlı bir ulvî belâgattır. Hem meselâ, Sûre-i Rahmân'da tekrar edilen 2 âyeti ile Sûre-i Mürselât'ta 3 âyeti, cin ve nev-i beşere, kâinatı kızdıran ve arz ve semâvâtı hiddete getiren ve hilkat-ı âlemin neticelerini bozan ve haşmet-i saltanat-ı İlâhiyeye karşı inkâr ve istihfafla mukabele eden küfür ve küfranlarını ve zulümlerini ve bütün mahlûkatın hukuklarına tecavüzlerini asırlara ve arza ve semâvâta tehditkârâne haykıran bu iki âyet, böyle binler hakikatlerle alâkadar ve binler mesele kuvvetinde olan bir ders-i umumîde binler defa tekrar edilse yine lüzum var ve celâlli bir îcaz ve cemalli bir i'câz-ı belâgattır. Hem meselâ, Kur'ân'ın hakiki ve tam bir nevi münâcâtı ve Kur'ân'dan çıkan bir çeşit hülâsası olan Cevşenü'l-Kebir namındaki münâcât-ı Peygamberîde (a.s.m.) yüz defa 4 cümlesinin tekrarında, tevhid gibi kâinatça en büyük hakikat ve mahlûkatın rububiyete karşı tesbih ve tahmid ve takdis gibi üç muazzam vazifesinden en ehemmiyetli bir vazifesi ve şekavet-i ebediyeden kurtulmak gibi nev-i insanın en dehşetli meselesi ve ubudiyet ve acz-i beşerin en lüzumlu neticesi bulunması cihetiyle, binler defa tekrar edilse yine azdır. İşte tekrarat-ı Kur'aniye bu gibi esaslara bakıyor. Hattâ bazen bir sayfada iktiza-yı makam ve ihtiyac-ı ifham ve belâğat-ı beyan cihetiyle yirmi defa sarîhan ve zımnen tevhid hakikatini ifade eder; değil usanç, belki kuvvet ve şevk verir. Risale-i Nur'da, tekrarat-ı Kur'âniye ne kadar yerinde ve münasip ve belâgatça makbul olduğu, hüccetleriyle beyan edilmiş. Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyânın Mekke sûreleriyle, Medine sûreleri belâgat noktasında ve i'caz cihetinde ve tafsil ve icmal veçhinde birbirinden ayrı olmasının sırrı ve hikmeti şudur ki: Mekke'de, birinci safta muhatap ve muarızları, Kureyş müşrikleri ve ümmîleri olduğundan, belâgatça kuvvetli bir üslûb-u âlî ve i'cazlı, muknî, kanaat verici bir icmal; ve tespit için tekrar lâzım geldiğinden, ekseriyetle Mekkiye sûreleri erkân-ı imaniyeyi ve tevhidin mertebelerini gayet kuvvetli ve yüksek ve i'cazlı bir îcaz ile tekrar edip ifade ederek, mebde' ve meâdı, Allah'ı ve âhireti, değil yalnız bir sayfada, bir âyette, bir cümlede, bir kelimede, belki bazan bir harfte ve takdim, tehir ve târif ve tenkir ve hazf ve zikir gibi heyetlerde öyle kuvvetli ispat eder ki, ilm-i belâgatın dâhî imamları hayretle karşılamışlar. Risale-i Nur ve bilhassa Kur'ân'ın kırk vech-i i'câzını icmalen ispat eden Yirmi Beşinci Söz zeyilleriyle beraber ve Kur'ân'ın nazmındaki vech-i i'câzı hârika bir tarzda ispat eden Arabî Risale-i Nur'dan İşârâtü'l-İ'câz tefsiri bilfiil göstermişler ki, Mekkiye olan sûre ve âyetlerde en âlî bir üslûb-u belâğat ve en yüksek bir i'câz-ı îcâzî vardır. Amma, Medeniye sûre ve âyetlerde, birinci safta muhatap ve muarızları ise, Allah'ı tasdik eden Yahudi ve Nasârâ gibi ehl-i kitap olduğundan, mukteza-yı belâğat ve irşad ve mutabık-ı makam ve halin lüzumundan sade ve vâzıh ve tafsilli ve üslûpla ehl-i kitaba karşı dinin yüksek usulünü ve imanın rükünlerini değil, belki medar-ı ihtilaf olan şeriatta ve ahkâmda ve teferruatın ve küllî kanunların menşeleri ve sebepleri olan cüz'iyatın beyanı lâzım geldiğinden, o Medeniye sûre ve âyetlerde, ekseriyetle tafsil ve izah ve sade üslûpla beyanat içinde, Kur'ân'a mahsus emsalsiz bir tarz-ı beyanla, birden o cüz'î teferruat hâdisesi içinde yüksek, kuvvetli bir fezleke, bir hâtime, bir hüccet ve o cüz'î hâdise-i şer'iyeyi küllîleştiren ve imtisâlini iman-ı billâh ile temin eden bir cümle-i tevhidiyeyi ve imaniyeyi ve uhreviyeyi zikreder, o makamı nurlandırır, ulvîleştirir. Risale-i Nur, âyetlerin âhirlerinde ekseriyetle gelen 5 6 7 8 gibi tevhidi ve âhireti ifade eden fezlekelerde ve hâtimelerde ne kadar yüksek bir belâğat ve meziyetler ve cezâletler ve nükteler bulunduğunu, Yirmi Beşinci Sözün İkinci Şûlesinin İkinci Nurunda o fezleke ve hâtimelerin pek çok nüktelerinden ve meziyetlerinden on tanesini beyan ederek, o hülâsalarda bir mucize-i kübrâ bulunduğunu muannidlere de ispat etmiş. Evet, Kur'ân, o teferruat-ı şer'iye ve kavânin-i içtimaiyenin beyanı içinde birden muhatabın nazarını yüksek ve küllî noktalara kaldırıp, sade üslûbu bir ulvî üslûba ve şeriat dersinden tevhid dersine çevirerek, Kur'ân'ı, hem bir kitab-ı şeriat ve ahkâm ve hikmet, hem bir kitab-ı akîde ve iman ve zikir ve fikir ve dua ve dâvet olduğunu gösterip, her makamda çok makasıd-ı irşadiye-i Kur'âniyeyi ders vermesiyle Mekkiye âyetlerin tarz-ı belâğatlarından ayrı ve parlak mucizâne bir cezâlet izhar eder. Bazan iki kelimede, meselâ, 9 ve 10 de, tabiriyle ehadiyeti ve ile vâhidiyeti bildirir, ehadiyet içinde vâhidiyeti ifade eder. Hattâ bir cümlede, bir zerreyi bir gözbebeğinde gördüğü ve yerleştirdiği gibi, güneşi aynı âyetle, aynı çekiçle göğün gözbebeğinde yerleştirir ve göğe bir göz yapar. Meselâ, 11 âyetinden sonra 12 âyetinin akabinde 13 der. Zemin ve göklerin haşmet-i hilkatinde kalbin dahi hâtırâtını bilir idare eder der, tarzında bir beyanat cihetiyle o sade ve ümmiyet mertebesini ve avâmın fehmini nazara alan o basit ve cüz'î muhavere, o tarz ile ulvî ve câzibedar ve umumî ve irşadkâr bir mükâlemeye döner. Bir sual: "Bazen ehemmiyetli bir hakikat sathî nazarlara görünmediğinden ve bazı makamlarda cüz'î ve âdi bir hadiseden yüksek bir fezleke-i tevhidi veya küllî bir düsturu beyan etmekte münasebet bilinmediğinden, bir kusur tevehhüm edilir. Meselâ, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm kardeşini bir hile ile alması içinde 1 diye gayet yüksek bir düsturun zikri belâgatça münasebeti görünmüyor. Bunun sırrı ve hikmeti nedir?" Elcevap: Herbiri birer küçük Kur'ân olan ekser uzun sûre ve mutavassıtlarda ve çok sayfa ve makamlarda yalnız iki üç maksat değil, belki Kur'ân, mahiyeti hem bir kitab-ı zikir ve iman ve fikir, hem bir kitab-ı şeriat ve hikmet ve irşad gibi, çok kitapları ve ayrı ayrı dersleri tazammun ederek rububiyet-i İlâhiyenin herşeye ihatasını ve haşmetli tecelliyatını ifade etmek cihetiyle, kâinat kitab-ı kebîrinin bir nevi kıraati olan Kur'ân, elbette her makamda, hattâ bazen bir sayfada çok maksatları takiben marifetullahtan ve tevhidin mertebelerinden ve iman hakikatlerinden ders verdiği haysiyetiyle, öbür makamda, meselâ zâhirce zayıf bir münasebetle başka bir ders açar ve o zayıf münasebete çok kuvvetli münasebetler iltihak ederler, o makama gayet mutabık olur, mertebe-i belâgatı yükselir. İkinci bir sual: "Kur'ân'da sarîhan ve zımnen ve işareten, âhiret ve tevhidi ve beşerin mükâfat ve mücâzâtını binler defa ispat edip nazara vermenin ve her sûrede, her sayfada, her makamda ders vermenin hikmeti nedir?" Elcevap: Daire-i imkânda ve kâinatın sergüzeştine ait inkılâplarda ve emanet-i kübrayı ve hilâfet-i arziyeyi omuzuna alan nev-i beşerin şekavet ve saadet-i ebediyeye medar olan vazifesine dair en ehemmiyetli, en büyük, en dehşetli meselelerinde, en azametlilerini ders vermek ve hadsiz şüpheleri izale etmek ve gayet şiddetli inkârları ve inatları kırmak cihetinde, elbette o dehşetli inkılâpları tasdik ettirmek ve o inkılâpların azametinde büyük ve beşere en elzem ve en zaruri meseleleri teslim ettirmek için, Kur'ân, binler defa değil, belki milyonlar defa onlara baktırsa yine israf değil ki, milyonlar kere tekrarla o bahisler Kur'ân'da okunur, usanç vermez, ihtiyaç kesilmez. Meselâ, 2 âyetinin gösterdiği müjde-i saadet-i ebediye hakikati, bîçare beşere her dakika kendini gösteren hakikat-i mevtin, "Hem insanı, hem dünyasını, hem bütün ahbabını idam-ı ebedîsinden kurtarıp ebedî bir saltanatı kazandırır" dediğinden milyarlar defa tekrar edilse ve kâinat kadar ehemmiyet verilse, yine israf olmaz, kıymetten düşmez. İşte bu çeşit hadsiz kıymettar meseleleri ders veren ve kâinatı bir hane gibi değiştiren ve şeklini bozan dehşetli inkılâpları tesis etmekte iknaa ve inandırmaya ve ispata çalışan Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan, elbette sarîhan ve zımnen ve işareten binler defa o meselelere nazar-ı dikkati celbetmek, değil israf, belki ekmek, ilâç, hava ve ziya gibi birer hâcet-i zaruriye hükmünde ihsanını tazelendirir. Hem meselâ, 3 4 gibi tehdit âyetlerini Kur'ân gayet şiddetle ve hiddetle ve gayet kuvvet ve tekrarla zikretmesinin hikmeti ise, Risale-i Nur'da kat'î ispat edildiği gibi, beşerin küfrü, kâinatın ve ekser mahlûkatın hukuklarına öyle bir tecavüzdür ki, semavatı ve arzı kızdırıyor ve anâsırı hiddete getirip tufanlarla o zâlimleri tokatlıyor. 5 âyetinin sarahatiyle, o zâlim münkirlere Cehennem öyle öfkeleniyor ki, hiddetinden parçalanmak derecesine geliyor. İşte böyle bir cinayet-i âmmeye ve hadsiz bir tecavüze karşı beşerin küçüklük ve ehemmiyetsizliği noktasında değil, belki zâlimâne cinayetinin azametine ve kâfirâne tecavüzünün dehşetine karşı, Sultan-ı Kâinat kendi raiyetinin hukukunun ehemmiyetini ve o münkirlerin küfür ve zulmündeki nihayetsiz çirkinliğini göstermek hikmetiyle, fermanında gayet hiddet ve şiddetle o cinayeti ve cezasını değil bin defa, belki milyonlar ve milyarlarla tekrar etse, yine israf ve kusur değil ki, bin seneden beri yüzer milyon insanlar hergün usanmadan kemâl-i iştiyakla ve ihtiyaçla okurlar. Evet, hergün, her zaman, herkes için bir âlem gider, taze bir âlemin kapısı kendine açılmasından, geçici herbir âlemini nurlandırmak için ihtiyaç ve iştiyakla Lâ ilâhe illâllah cümlesini bin defa tekrar ile o değişen perdelerin herbirisine Lâ ilâhe illâllah'ı lâmba yaptığı gibi, öyle de, o kesretli, geçici perdeleri ve o tazelenen seyyar kâinatları karanlıklandırmamak ve âyine-i hayatında in'ikâs eden suretlerini çirkinleştirmemek ve lehinde şahit olabilen o misafir vaziyetleri aleyhine çevirmemek için, o cinayetlerin cezalarını ve Padişah-ı Ezelînin şiddetli ve inatlarını kıran tehditlerini, Kur'ân'ı okumakla takdir etmek ve nefsinin tuğyanından kurtulmaya çalışmak hikmetiyle, Kur'ân gayet mânidar tekrar eder. Ve bu derece kuvvet ve şiddet ve tekrarla tehdidat-ı Kur'âniyeyi hakikatsız tevehhüm etmekten, şeytan bile kaçar. Onları dinlemeyen münkirlere Cehennem azabı ayn-ı adalettir, diye gösterir. Hem meselâ, Asâ-yı Mûsâ gibi çok hikmetleri ve faydaları bulunan kıssa-i Mûsâ'nın (a.s.) ve sair enbiyanın (a.s.) kıssalarını çok tekrarında, risalet-i Ahmediyenin (a.s.m.) hakkaniyetine bütün enbiyanın nübüvvetlerini bir hüccet gösterip, "Onların umumunu inkâr edemeyen, bu zâtın risaletini hakikat noktasında inkâr edemez" hikmetiyle; ve herkes her vakit bütün Kur'ân'ı okumaya muktedir ve muvaffak olamadığından, herbir uzun ve mutavassıt sûreyi birer küçük Kur'ân hükmüne getirmek için, ehemmiyetli erkân-ı imaniye gibi o kıssaları tekrar etmesi, değil israf, belki mukteza-yı belâgattır ve hâdise-i Muhammediye (a.s.m.), bütün benî Âdemin en büyük hadisesi ve kâinatın en azametli meselesi olduğunu ders vermektir. Evet, Kur'ân'da Zât-ı Ahmediyeye en büyük makam vermek ve dört erkân-ı imaniyeyi içine almakla Lâ ilâhe illâllah rüknüne denk tutulan Muhammedun Resulullah risalet-i Muhammediye (a.s.m.) kâinatın en büyük hakikati ve zat-ı Ahmediye (a.s.m.) bütün mahlûkatın en eşrefi ve hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) tabir edilen küllî şahsiyet-i mâneviyesi ve makam-ı kudsîsi, iki cihanın en parlak bir güneşi olduğuna ve bu hârika makama liyakatine dair pekçok hüccetleri ve emareleri, kat'î bir surette Risale-i Nur'da ispat edilmiş. Binden birisi şudur ki: Es-sebebu ke'l-fâil düsturuyla, bütün ümmetinin bütün zamanlarda işlediği hasenatın bir misli onun defter-i hasenatına girmesi ve bütün kâinatın hakikatlerini, getirdiği nurla nurlandırması, değil yalnız cin ve insi ve meleği ve zîhayatları, belki kâinatı ve semavatı ve arzı minnettar eylemesi ve istidat lisanıyla nebatatın duaları ve ihtiyac-ı fıtrî diliyle hayvanâtın duaları, gözümüz önünde bilfiil kabul olmasının şehadetiyle, milyonlar, belki milyarlar fıtrî ve reddedilmez duaları makbul olan sulehâ-yı ümmeti hergün o zâta (a.s.m.) salât ve selâm ile rahmet duaları ve mânevî kazançlarını en evvel o zâta (a.s.m.) bağışlamaları ve bütün ümmetçe okunan Kur'ân'ın üç yüzbin hurufunun herbirisinde on sevaptan tâ yüz, tâ bin hasene ve meyve vermesinden, yalnız kıraat-i Kur'ân cihetiyle defter-i a'mâline hadsiz nurlar girmesi haysiyetiyle, o zâtın (a.s.m.) şahsiyet-i mâneviyesi olan hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) istikbâlde bir şecere-i tûbâ-i Cennet hükmünde olacağını Allâmü'l-Guyûb bilmiş ve görmüş ve o makama göre Kur'ân'ında o azîm ehemmiyeti vermiş ve fermanında ona tebaiyeti ve sünnet-i seniyyesine ittibâ ile şefaatine mazhariyeti en ehemmiyetli bir mesele-i insaniye göstermiş ve o haşmetli şecere-i tûbânın bir çekirdeği olan şahsiyet-i beşeriyetini ve bidayetteki vaziyet-i insaniyesini ara sıra nazara almasıdır. İşte Kur'ân'ın tekrar edilen hakikatleri bu kıymette olduğundan, tekraratında kuvvetli ve geniş bir mucize-i mâneviye bulunmasına fıtrat-ı selime şehadet eder-meğer maddiyyunluk tâunuyla maraz-ı kalbe ve vicdan hastalığına müptelâ ola! 6 kaidesine dahil olur. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 Kur’an da tekrarlar başlığı altındaki arkadaşların yazılarını büyük bir dikkatle ve zevkle okuyup anlamaya çalıştım. İlk başlarda Konuyu açan arkadaşı(beni de)tatmin edecek cevapların olmadığı gibi son kısımlardaki Doganceym in kısa da olsa Arapça ve Farsça yazılarının anlaşılmazlığından yakınırken hemen peşine ahrar ın yazdığı, (beklide nur külliyatından kopyalayıp yapıştırdığı) uzunca yazısından hiç bir şey anlamadığımı itiraf edeyim. Acaba ben mi geri zekalıyım tekrardan kendimi bir kez daha deneyeyim, hiç olmazsa son üç satırını anlayayım dedim ama nafile. Anlaşılmıyor. Bediüzzaman talebelerinden başkası da bu yazıyı okuyup açıklayabilirse şayet ben hediyeler dağıtacağım ona. Arkadaşlar burası bir Türk forum’u burada her şeyin insanların anlayabilmesi için açıkça yazılması izahı gerekmez mi? Neden konuyu muğlaklaştırıp içinden çıkılmaz bir duruma sokuyoruz. Arapça ve Farsça kelimeler kullanıp çok mu bilgili gözükmeye çalışacağız. Veya kasıtlı olarak “bu vatandaş bu kadar bilgiye sahipse dediği doğrudur zahir” dedirtme yemi çalışacağız kendimize. Yoksa o kelimelerin Türkçe karşılıkları asla yok mu? Güzel Türkçe’mize ne oldu. Yoksa kayıp mı ettik. Şimdi bende İngilizce kelimeleri serpiştirerek yazsam çok mu anlaşılır olacak yazdıklarım. Anlaşılmayan bir bilgi, bilgi niteliği taşır mı? Paylaşılmayan bir bilgi, bilgi olabilir mi? Allahın “anlaşılsın diye apaçık indirdim” görüşünden neden ilham almıyorsunuz? En iyi dileklerimle Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2006 Kur’an da tekrarlar başlığı altındaki arkadaşların yazılarını büyük bir dikkatle ve zevkle okuyup anlamaya çalıştım. İlk başlarda Konuyu açan arkadaşı(beni de)tatmin edecek cevapların olmadığı gibi son kısımlardaki Doganceym in kısa da olsa Arapça ve Farsça yazılarının anlaşılmazlığından yakınırken hemen peşine ahrar ın yazdığı, (beklide nur külliyatından kopyalayıp yapıştırdığı) uzunca yazısından hiç bir şey anlamadığımı itiraf edeyim. Acaba ben mi geri zekalıyım tekrardan kendimi bir kez daha deneyeyim, hiç olmazsa son üç satırını anlayayım dedim ama nafile. Anlaşılmıyor. Bediüzzaman talebelerinden başkası da bu yazıyı okuyup açıklayabilirse şayet ben hediyeler dağıtacağım ona. Arkadaşlar burası bir Türk forum’u burada her şeyin insanların anlayabilmesi için açıkça yazılması izahı gerekmez mi? Neden konuyu muğlaklaştırıp içinden çıkılmaz bir duruma sokuyoruz. Arapça ve Farsça kelimeler kullanıp çok mu bilgili gözükmeye çalışacağız. Veya kasıtlı olarak “bu vatandaş bu kadar bilgiye sahipse dediği doğrudur zahir” dedirtme yemi çalışacağız kendimize. Yoksa o kelimelerin Türkçe karşılıkları asla yok mu? Güzel Türkçe’mize ne oldu. Yoksa kayıp mı ettik. Şimdi bende İngilizce kelimeleri serpiştirerek yazsam çok mu anlaşılır olacak yazdıklarım. Anlaşılmayan bir bilgi, bilgi niteliği taşır mı? Paylaşılmayan bir bilgi, bilgi olabilir mi? Allahın “anlaşılsın diye apaçık indirdim” görüşünden neden ilham almıyorsunuz? En iyi dileklerimle Yapamazlar, zira kendileri de anlamıyorlar... Ben de daha önce bu tür iletiler gönderen bir kaç arkadaşa anladıklarını yazmalarını istemiştim ama nafile... Cevap diye Said-i Kürdi'nin risalelerinden anlamsız bir şeyler yazıp geçiyorlar. Yahu Kur'an bile Türkçe'ye çevrildi, şu risaleler ne hikmetse çevrilemedi. (Sanırım çevrilmiş hali çok daha saçma ve anlamsız olacağından cesaret edemiyorlar) Alıntı
Φ ahrar Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2006 Kur’an da tekrarlar başlığı altındaki arkadaşların yazılarını büyük bir dikkatle ve zevkle okuyup anlamaya çalıştım. İlk başlarda Konuyu açan arkadaşı(beni de)tatmin edecek cevapların olmadığı gibi son kısımlardaki Doganceym in kısa da olsa Arapça ve Farsça yazılarının anlaşılmazlığından yakınırken hemen peşine ahrar ın yazdığı, (beklide nur külliyatından kopyalayıp yapıştırdığı) uzunca yazısından hiç bir şey anlamadığımı itiraf edeyim. Acaba ben mi geri zekalıyım tekrardan kendimi bir kez daha deneyeyim, hiç olmazsa son üç satırını anlayayım dedim ama nafile. Anlaşılmıyor. Bediüzzaman talebelerinden başkası da bu yazıyı okuyup açıklayabilirse şayet ben hediyeler dağıtacağım ona. Arkadaşlar burası bir Türk forum’u burada her şeyin insanların anlayabilmesi için açıkça yazılması izahı gerekmez mi? Neden konuyu muğlaklaştırıp içinden çıkılmaz bir duruma sokuyoruz. Arapça ve Farsça kelimeler kullanıp çok mu bilgili gözükmeye çalışacağız. Veya kasıtlı olarak “bu vatandaş bu kadar bilgiye sahipse dediği doğrudur zahir” dedirtme yemi çalışacağız kendimize. Yoksa o kelimelerin Türkçe karşılıkları asla yok mu? Güzel Türkçe’mize ne oldu. Yoksa kayıp mı ettik. Şimdi bende İngilizce kelimeleri serpiştirerek yazsam çok mu anlaşılır olacak yazdıklarım. Anlaşılmayan bir bilgi, bilgi niteliği taşır mı? Paylaşılmayan bir bilgi, bilgi olabilir mi? Allahın “anlaşılsın diye apaçık indirdim” görüşünden neden ilham almıyorsunuz? En iyi dileklerimle ESSELAM ALEYKUM evet orjinal türkçedir evet içerisinde arapça ve farsça kelimeler var eger bunlarI elestirmek deyilde anlamak(tabiki elestiri olabilir ancak ilk okumada önyargIya sebeb olur ve fayda vermez)niyetiyle okursanIz buna inanIyorumK0 siz çogu insandan daha iyi anlarsInIz bu arada www.yeniasya.com dan demis oldugunuz anlamda çalIsmalar var lüdatlI külliyat mevcut aynI sayfada lügatI var isterseniz bir göz atIn açIklamaya gelince kIsmi olarak aç1klarIz fakat burada uzunca vakit alIr onun için orjinal metni yolluyoeum ancak anlamadIgInIz yerleri sorun elimden geldigince açIklayayIm ELBAKi HÜVEL BAKi= BAKi OLAN ANCAK ALLAH 'TIR vesselam "iKRA" Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2006 ESSELAM ALEYKUM evet orjinal türkçedir evet içerisinde arapça ve farsça kelimeler var eger bunlarI elestirmek deyilde anlamak(tabiki elestiri olabilir ancak ilk okumada önyargIya sebeb olur ve fayda vermez)niyetiyle okursanIz buna inanIyorumK0 siz çogu insandan daha iyi anlarsInIz bu arada www.yeniasya.com dan demis oldugunuz anlamda çalIsmalar var lüdatlI külliyat mevcut aynI sayfada lügatI var isterseniz bir göz atIn açIklamaya gelince kIsmi olarak aç1klarIz fakat burada uzunca vakit alIr onun için orjinal metni yolluyoeum ancak anlamadIgInIz yerleri sorun elimden geldigince açIklayayIm ELBAKi HÜVEL BAKi= BAKi OLAN ANCAK ALLAH 'TIR vesselam "iKRA" izahını istediğim konulara cevap yok. varda benmi anlamıyorum biri yazsın lutfen. En iyi dileklerimle Alıntı
Φ doganceym Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 16 Şubat , 2006 izahını istediğim konulara cevap yok. varda benmi anlamıyorum biri yazsın lutfen. En iyi dileklerimle Herkese merhaba... Bu aralar çok meşgul olduğum için cevap veremiyorum. Zamanım çok kısıtlı. Ama bir kaç gün içinde yazdıklarımı açıklayarak tekrar göndereceğim.... Alıntı
Φ adba Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 25 Şubat , 2006 yam yam sen temi birsayfaya bir cümle yazsan,yazdığın bu cümleyi silsen tekrar aynı cümleyi yazamazmısın? tekrar yazamassın desem bana ne cevab verirsin? birinci sorum bu ikinci sorumu birinci sorumu cevabladıktan sonra soracam Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Sanırım hepimiz, Kur'an'da bir çok tekrar olduğunu biliyoruz. Sizin için üşenmedim, "Bir listesini çıkarayım" dedim. Ancak, o kadar çok . . . . . . 42/49- Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah'ındır. O, dilediğini yaratır. Devam Edecek... ***** ********* bir kerede anlayamadıkları için. sen bile üşenmeden listesini çıkarmışsın zahmet etmişsin. ama biraz da gayret edip anlamaya çalışsaydın keşke. 1500 yıl geçti geldiği günden beri onca tekrara rağmen anlayamayanlar da var. ALLAH anlayış versin hepinize... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 6 Mart , 2006 ***** ********* bir kerede anlayamadıkları için. sen bile üşenmeden listesini çıkarmışsın zahmet etmişsin. ama biraz da gayret edip anlamaya çalışsaydın keşke. 1500 yıl geçti geldiği günden beri onca tekrara rağmen anlayamayanlar da var. ALLAH anlayış versin hepinize... Siz "Niye bu kadar tekrar var" diye düşünmeyin de, "Bu kadar tekrar var anlayamamışsınız" deyip durun... Zahmetim sizlere değildir... Zahmetim "Niye bu kadar tekrar var" diye düşünecekleredir... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.