Misafir demirefe Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Sayın reşha, anlaşılmaz tasavvuf deyimleri kullanarak ve laf kalabalığına getirerek, ayrıca söylenenleri komik bularak yanıt vermiş olmazsınız. Hâlen anlamadık, sonsuz bir güç, kendine denk bir güç daha yaratabilir mi, yaratamaz mı? Bir yapamaz diyorsunuz, bir yapabilir diyorsunuz. Kesin yanıtınız hangisi? Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Elbette ön yargının ne demek olduğunu biliyorum, ama risale-i nur gibi bi eseri okuyupta böyle düşünülebileceğini aklım almadığı için, garanti onu anlamayanlarla tanıştınızda onların tavırları sizi nurlara karşı soğuttu diye düşündüm.. Evet okuyup anlayamamk gibi bir şey var.. Çok değer verdiğim bir abim der ki, Âdem olmadan (dil bilinmeden) İsa (din,vahy,ilmin realitesi) anlaşılmaz.. Ben bilhasssa 10. sözü okuduktan sonra Risale-i Nur'un daha önce yapılmamış bir şeyi yaptığını gördüm.. Haşir gerçeğini gözle görülecek netlikte ispat etmek.. selam ile.. Yapmayın lütfen, okuyupta anlayamamış olmamı düşünmeniz, sizin kuruntunuz sadece... Bana kalsa Konfüçyus'u okuyan bir kimsenin, Peygamberliği Hz. Muhammedden belki de daha çok Konfüçyus'un hakettiğini düşünmemesi için aklını hiç kullanmıyor olması lazım. Ama ben şimdiye kadar hiçbir Müslümanın çıkıpta Konfüçyus için böyle düşündüğünü görmedim... Şimdi bende onlar için şöyle diyebilir miyim: "Dil bilinmeden ilim anlaşılmaz! Zaten Konfüçyus'u anlamıyorlar da o yüzden öyle düşünmüyorlar!" Yani yapmayın, bunlar komik şeyler... Yani sizin gibi düşünülmediğinde; "Zaten anlamadığınız için benim gibi düşünmüyorsun!" mantığı çok çürük bir mantıktır... Risale-i Nur'u okudum, Nurcuların arasında da oldum... Risale-i Nur'un kendisinden ziyade, yarattığı insan tipini de gördüm... O tip insanları yaratabilen bir kitabın, gözümde zerre değeri yoktur... İsterseniz genel bir profillerini çizeyim size, belki tanıdık gelir! "Ama o insanlar Risale-i Nur'u temsil etmez" demeyin sakın... Çünkü o adamlar, temsil ettiklerinden adları kadar eminler... Bu bir yana, bence Nurcu olduğu HALDE, iyi ve olumlu karakterde kalan insanlar Nurculuğu temsil edemezler... Çünkü Nurcuların arasına giren kimselerin çoğunluğunun benimsediği kişilik profili aşağı yukarı birbirine benzer: Eleştirilmeye tahammülsüzdürler... Kur'an-ı neredeyse hiç okumamıştırlar... Kendileri düşünemedikleri gibi sadece ve sadece Risale-i Nur'un ağzından konuşurlar... Kendi düşüncelerine ve kendilerine güvenleri sıfırdır, Risalelere karşı bağımlı kişilik problemleri vardır... Risale-i Nurdan bağımsız düşünemezler, illa ki bir konuda üstadlarına danışırlar.... Herşeyi çok iyi bildiklerini sanırlar ve herşeye mutlaka bir kılıf uydururlar... Tatlı dille sizi aralarına davet ederler, sonra psikolojik baskı kurarlar, aralarından ayrıldığınızda size karşı başka baskılar uygularlar... Onlara dokunacak sorular soramazsınız, anında tepki verirler, cevabını bilmiyorlarsa bir üstadlarına sorarlar, o da olmazsa lafı evirip çevirip alakasız bir şekilde yanıt verirler... Said Nursi'ye karşı, anne ve babalarına gösteremedikleri saygıyı gösterirler, Said Nursi söylemediği halde "Üstad şöyle demiş" deyip ona uygun yaşadığınızı ima ettiğinizde sizi el üstünde tutarlar, bende buna oldukça gülerim... Düğünlerde falan kimisi eğlenceyi reddeder ve sadece kısıtlı birkaç ilahi falan çarlarlar, davul ve zurna olur ama sesleri çok çıkmaz... Kutsal gecelerde toplanıp va'z dinlerler... Dershane, Yurt gibi kurumlarda konuşlanmışlardır ve kimi zaman toplanıp aynı tepsiden çıplak elle pilav yerler... Dershanelerde, sınavlara hazırlanmak amacıyla öğrencileri güya kampa götürürler, soru çözdürürler tamam ama çoğunluğu dini telkinlerle geçer... Kısaca bağımsız ve özgür olmaktan fersah fersah uzak insanlardır... 1 Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 SN Tengeriin Boşig. Eline sağlık. Nurcu profili tanımlamada mükemmel iş yapmışsın. Bide ticarette birbirlerine destek olurlar. Bunu da ekleyelim. Saygılar. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 SN Tengeriin Boşig. Eline sağlık. Nurcu profili tanımlamada mükemmel iş yapmışsın. Bide ticarette birbirlerine destek olurlar. Bunu da ekleyelim. Saygılar. Evet evet, bu da var... Mesela ben Sakarya'da okudum, orası cemaat doludur... Dini Bütün bir yere "Selamün aleyküm" diyerek değilde, "İyi günler" falan diyerek girdiğinde Aldığın hizmet mahkeme duvarı gibi asık suratla birlikte oluyor. İki dakika sonra "Selamün aleyküm" diyerek girdiğinde, sanki iki dakka önce somurtan amca o değildi de bendim gibi, ağzı açık ayran düşkünü gibi ağzı bir karış açık gülümsüyorlar... Ne kadar yapmacık... Bunlar ticarette birbirlerini kayırırlar ve Müslüman bile olsa Nurcu değilse kimseye destek olmazlar... Olduklarını da kendi aralarına sokmak için yardım ederler... Bunlar böyle yapar ama iki nurcu esnaf bir araya geldiğinde Yahudiler aynı şekilde birbirlerini kolluyor diye etmedikleri lanet kalmaz... Bu kadar da nur yüzlü, iyi niyetli insanlardır... Dediğim gibi, eğer Nur Risaleleri bu tür adamlar yetiştiriyorsa, ki tanıdıklarımın hemen hepsi böyle, ben o Risaleleri adını söyleyemeyeceğim bir amaç için bile kullanmam... Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Forumda adını hatırlayamadığım bir yazar arkadaş , Mübarek nur cemaati hakkında söylenen sözlerin muhasebesini tutup. Gerekirse-zamanı gelince hesap soracaklarını beyan etmişti. Allah ve Muhammede söylenenler için se , hesap sorma deyimi kullanılmamıştı. Belkide hesabı Allah kendi sorsun demişlerdir. Ama mübarek risaleler hakkında ileri geri konuşursak , hesap soracaklarmış... Şimdi senin yazından sonra anlıyorum. Bu yeni din herhalde. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Forumda adını hatırlayamadığım bir yazar arkadaş ,Mübarek nur cemaati hakkında söylenen sözlerin muhasebesini tutup. Gerekirse-zamanı gelince hesap soracaklarını beyan etmişti. Allah ve Muhammede söylenenler için se , hesap sorma deyimi kullanılmamıştı. Belkide hesabı Allah kendi sorsun demişlerdir. Ama mübarek risaleler hakkında ileri geri konuşursak , hesap soracaklarmış... Şimdi senin yazından sonra anlıyorum. Bu yeni din herhalde. Ne diyorum ben Taklamakan... Eleştirilmeyi ve hele hele reddedilmeyi hazmedemezler... Çünkü çoğunluğu "Bağımlı Kişilik" yaşarlar... Netten bul ve oku tanısını, ne dediğimi daha iyi anlarsın... Alıntı
Φ cerenimoo Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Henüz Allah'tan izin gelmediği için soruları cevaplayamayacağım. Alıntı
Φ reşha Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Sayın reşha, anlaşılmaz tasavvuf deyimleri kullanarak ve laf kalabalığına getirerek, ayrıca söylenenleri komik bularak yanıt vermiş olmazsınız. Hâlen anlamadık, sonsuz bir güç, kendine denk bir güç daha yaratabilir mi, yaratamaz mı? Bir yapamaz diyorsunuz, bir yapabilir diyorsunuz. Kesin yanıtınız hangisi? Niye yaratsın?? Allah lüzumsuz saçma iş yapmaktan münezzehtir.. Kendine eş güç yaratamıyo, demekki gücü yok.. bu mudur? Bu gücünün olmadığını göstermez ki! Ayrıyeten varlıktan varlığın birliğinden koparılmış uzaklarda "yapabilirmi yapamaz mı" "hadi yapsanaaaa" diyebileceğimiz bir tanrıyada inanmıyorum.. Alıntı
Φ reşha Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2008 Yapmayın lütfen, okuyupta anlayamamış olmamı düşünmeniz, sizin kuruntunuz sadece... Bana kalsa Konfüçyus'u okuyan bir kimsenin, Peygamberliği Hz. Muhammedden belki de daha çok Konfüçyus'un hakettiğini düşünmemesi için aklını hiç kullanmıyor olması lazım. Ama ben şimdiye kadar hiçbir Müslümanın çıkıpta Konfüçyus için böyle düşündüğünü görmedim... Şimdi bende onlar için şöyle diyebilir miyim: "Dil bilinmeden ilim anlaşılmaz! Zaten Konfüçyus'u anlamıyorlar da o yüzden öyle düşünmüyorlar!" Yani yapmayın, bunlar komik şeyler... Yani sizin gibi düşünülmediğinde; "Zaten anlamadığınız için benim gibi düşünmüyorsun!" mantığı çok çürük bir mantıktır... Risale-i Nur'u okudum, Nurcuların arasında da oldum... Risale-i Nur'un kendisinden ziyade, yarattığı insan tipini de gördüm... O tip insanları yaratabilen bir kitabın, gözümde zerre değeri yoktur... İsterseniz genel bir profillerini çizeyim size, belki tanıdık gelir! "Ama o insanlar Risale-i Nur'u temsil etmez" demeyin sakın... Çünkü o adamlar, temsil ettiklerinden adları kadar eminler... Bu bir yana, bence Nurcu olduğu HALDE, iyi ve olumlu karakterde kalan insanlar Nurculuğu temsil edemezler... Çünkü Nurcuların arasına giren kimselerin çoğunluğunun benimsediği kişilik profili aşağı yukarı birbirine benzer: Eleştirilmeye tahammülsüzdürler... Kur'an-ı neredeyse hiç okumamıştırlar... Kendileri düşünemedikleri gibi sadece ve sadece Risale-i Nur'un ağzından konuşurlar... Kendi düşüncelerine ve kendilerine güvenleri sıfırdır, Risalelere karşı bağımlı kişilik problemleri vardır... Risale-i Nurdan bağımsız düşünemezler, illa ki bir konuda üstadlarına danışırlar.... Herşeyi çok iyi bildiklerini sanırlar ve herşeye mutlaka bir kılıf uydururlar... Tatlı dille sizi aralarına davet ederler, sonra psikolojik baskı kurarlar, aralarından ayrıldığınızda size karşı başka baskılar uygularlar... Onlara dokunacak sorular soramazsınız, anında tepki verirler, cevabını bilmiyorlarsa bir üstadlarına sorarlar, o da olmazsa lafı evirip çevirip alakasız bir şekilde yanıt verirler... Said Nursi'ye karşı, anne ve babalarına gösteremedikleri saygıyı gösterirler, Said Nursi söylemediği halde "Üstad şöyle demiş" deyip ona uygun yaşadığınızı ima ettiğinizde sizi el üstünde tutarlar, bende buna oldukça gülerim... Düğünlerde falan kimisi eğlenceyi reddeder ve sadece kısıtlı birkaç ilahi falan çarlarlar, davul ve zurna olur ama sesleri çok çıkmaz... Kutsal gecelerde toplanıp va'z dinlerler... Dershane, Yurt gibi kurumlarda konuşlanmışlardır ve kimi zaman toplanıp aynı tepsiden çıplak elle pilav yerler... Dershanelerde, sınavlara hazırlanmak amacıyla öğrencileri güya kampa götürürler, soru çözdürürler tamam ama çoğunluğu dini telkinlerle geçer... Kısaca bağımsız ve özgür olmaktan fersah fersah uzak insanlardır... Nitekim yanılmamışım.. Nurculardan ve onların abuk sabuk anlayışından banane, bana okuduğunuz risale-i nur ile ilgili beğenmediğiniz değersiz gördüğünüz şeyleri yazın lütfen! Kişileri değil fikirleri konuşalım.. Belki Bediüzzamanıda değil, o sadece bir araçtı farklı biriside olabilirdi, ki kendiside söylüyor "bu hakikatler benimle bağlanmamalı" diye.. Bana Okuduğunuz ve Anladığınız halde Pest-pâye bulduğunuz kısımları yazın! Alıntı
Φ birvarmışhiçyokmuş Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 arkadaşlar forumda yeniyim konun tamamını okumadım son iki sayfasına göz gezdirdim.şunu belirteyim kuran harekesiz inmiştir arabistanda harake kullnılmaz yanlış bilmiyorsam kurana hareke sistemini osmanlılar getirmiştir.yanlışsa özür dilerim ama arabistanda hareke yok bu kesin. bir hatıra yıllar önce ingizler mısırlıların kuranlarını ingilterede basarlar kendilerince mısırlılara jest yaptıklarını sömürdükleri mısırlılara göstermek isterler.kitaplar basılır ve mısıra getirilir caminin birinde örnek olarak halka dağıtılır ve okunur hafızlar bazı yerlerde hareke hatalarını fark ederler bunlar normalde az hata gibi gözüksede manayı değiştirecek kasıtlı olduğu anlaşılır tüm cemaate kalem getirtilip sayfalar söylenip düzeltilir. ikinci mesele evrim meselesi evrim vardır onu daha sonra yazacağım saat geç oldu yorgunum. Sevgili Fokur ; Öncelikle Aramıza Hoş Geldiniz. Nasılsınız ? Forum u muzu Nasıl Buludunuz ? Siz ce de, Tam Anlamıyla Beyin Fırtanası Yaşanıyor Olmalı Bizim Forumumuz da, Değil mi ...? Burası, Gerçekten Çok Özel Bir Platform dur. İnanıyorum ki ; Siz de, Farkı Hissedeceksiniz. İsterseniz Biraz da İş Konuşalım Artık. Saded e Geçelim. Bakınız , Bir Kaç Gün Önce Bir İddia da Bulundum ( Gerçi Bunu Çok Sık Yapıyorum, Ama Karşımda Cesur Bir Muhatap Bulamıyorum ) Her Neyse, Konu nun ve İddia mın Özü Şudur, Aynen Alıntılıyorum ; İşte Bir Mümin Olarak Tüm Benliğim İle Huzurunuzdayım, ve İlan Ediyor, ve Haykırıyorum ; Bir Tek Beşer dahi, Bırakınız Kuran ın Tahrif Edilemeyeceği Gerçeğini, Yalnızca Harekeleri nin Değiştirilebileceğini, ve Değiştirilebildiğini, İspat Edebilirse, Söz Veriyorum ki, Biz Bu Saygın Forumdaki Üyeliğimizi Sonlandıracağız. İspat Edemez İse , Kendisinden Hiçbir Şey İstemeyeceğiz ; Zaten Bu İftira ve Yaşayacağı Mağlubiyet Kendi Üzerinde Bir Hak Olarak Tarihe Geçecektir. Cesaret Edebilen İddia Etsin... Alıntı BirVarmışHiçYokmuş Aslında, Kimsenin Hakkını da Yememek Lazım , Bu İddia mın Hemen Ardındaki İlk İleti ye Dikkat Ediniz , *********** Sonuç mu ? ; Lütfen Okuyunuz ve Kendiniz Takdir Ediniz. Şimdi Gelelim, Sizin Sözlerinize ; Diyorsunuz ki ; şunu belirteyim kuran harekesiz inmiştir arabistanda harake kullnılmaz yanlış bilmiyorsam kurana hareke sistemini osmanlılar getirmiştir. yanlışsa özür dilerim ama arabistanda hareke yok bu kesin. Alıntı Sevgili Fokur. Açıklamanız Adına Teşekkür Etmek İstiyorum. Verdiğiniz Bilgiler in Büyük Bir Kısmı Doğrudur. Keşke Herkes, Dersini Sizin Kadar İyi Çalışabilse İdi. Lakin Önemli Olan Şahsınız Değil, Düşüncelerinizdir. Bilmek Değil, Anlayabilmek tir Mühim Olan. Tamam Fotoğrafı Düzgün Çekebilmişsiniz. Lakin Resim e Bakarken Çerçeveyi de Düz Tutmak Gerekir, Ki ; Bakabilmek Yerine Görebilmeyi Başaralım. Bakınız. Yüksek Müsaadeleriniz ile, Elinizde Ters Tuttuğunuz Bu Resmi Düzeltmek, Başaşağı İstikamette Olan, Yönünü Hakikate Doğru Çevirmek İstiyorum. Sizce , DEĞİŞTİRMEK Nedir ...? Pekiyi , Sizce , GELİŞTİRMEK Nedir ...? Sizce Bu Kavramlar Birbiri ile Aynı Manayı mı Taşırlar ...? Bakınız , Yüce Kitabımız, Kuran ı Kerim ; Tam 23 Senede Nazil Olmuştur. ve Osmanlı Devlet i Aliye si Döneminde, Neredeyse Yeryüzünde Evrensel Bir Kaynak Olarak, Okyanuslar ı Aşmış, Kıtalara Hükmetmiştir. Evet. Tabiiki Bu Bir Süreçtir. 23 Senelik ''Nüzul'' ve 700 Senelik Bir ''Yayılma'' Süreci Tarihe Damga Vurmuştur. Şimdi. Kuran ı Kerim Farklı Uygarlıklar a ve Medeniyetlere Ulaşabilmek İçin, Arap Kültürünün Belirleyiciliğinden Sıyrılıp, Anlaşılabilmesi Adına Düzenlenen, İmla Kaide ler i nin , ve Noktalama İşaretlerin , Bir Gelişim, ve Yayılma Süreci Olduğunu Bilmeden ; Haşa. ''Bunlar, Tahrifat ve Bozulma dır. Kuran Değiştirilmiştir, ve Anlam ı Bozulmuştur'' , Diyebilmek, Bunu İddia Edebilmek ; Bırakınız, İslam Literatürü Konusunda Bilgisiz Olmayı, Resmen, Dinler Tarih i ve Din Felsefi Konusunda Nasipsiz Olmayı Gerektirmektedir. Anlayabiliyor mu su nuz ...? Bir Madde ya da Bir Kavram Gelişmekte İken, Geçirdiği Etkileşimler i ; Tahrif Olmak ve Bozulmak Olduğunu Zannedenler , Siz e Sesleniyorum ; DEĞİŞMEK BAŞKADIR , GELİŞMEK BAŞKA , ÇÜRÜMEK DE, BİR DEĞİŞME DİR, ANCAK GELİŞME DEĞİLDİR. Tıpkı, Artık Yaşlanan ve Çözülmeye ve Çürümeye Başlayan ATEİZM in Tersine, Her Geçen Gün Gençleşen, ve Yenilenen ALLAH İNANCI nın Bir Güneş Misali Doğması Gibi ... Ey Tüm Kainatı Azameti ile Titreten , ve Ey Rahmet ve Merhamet i İle, Şeytan ı Bile Ümitlendiren , YA SADIK AL VAAD ÜL EMİN ve YA HANNAN I MENNAN Vaadettiğin Günleri Görebilmeyi, ve Gösterebilmeyi Biz Risale i Nur Talebelerine Nasip Ettiğin İçin, Sonsuz Şükürler ve Hamd ı Sena lar Olsun Sana... Saygılarımla. Doğan Gülbudak Alıntı
Φ birvarmışhiçyokmuş Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Sevgili Arkadaşlar, Ve Değerli Dostlar , Yalnızca Bir Kaç Gün Belkide Bir Hafta. Evet Hepsi Bu. Sonun Başlangıcı için Bu Süre Yeterli mi Sizce...? Nasıl Olur Anlamıyorum. Biraz Üzgün, ve Kırılmış Olabilmem ; Benim Sevgili Forum ve Forumdaş Dostlarımdan Bir Müddet Ayrı Kalmak Zorunda Bıraktı. Ruhumda ; Köşe Başları Tutulmuş, Hissiyatlarım ve Duygularım Zaptedilmiş, ve Değer Yargılarım Çürütülmekte, ve Endişelerimin Çepeçevre Kuşatmasındayım Zihnimde ; Duruluğunu Yitirmiş Bir ÖnGörü, ve Cevaplanmayı Bekleyen Bir Soru ; Hala FORUM DA KALMALI MI YIM ...? Evet. Bir Haftamı Çaldı Benden, Bu Soruyu Yanıtlayabilmek. Günler , Geceler, Uykusuz Saatler Birbirini Kovaladı Sanki, Bu Soru, Alemim de Sanki Bir Lokomotif İdi, ve Peşi Sıra, Arkasına Pek Çok Vagon Takılmaktaydı. Ve Sanırım Ben de, O Lokomotifin İçinde Değil, Vagonların En Gerisinde İdim. Kontrol Edemiyordum. İradem Bile Beni Terketti. Tam da Bu Hengamda, Biri İmdadıma Yetişti, Feryadımı Duydu, Sanki Kalplerimiz Bir Atıyormuş Gibi, Mecazen, Beni Hissettiğini , Anladığını Söyledi. İnanamadım .., Fakat, Nedense İnanmak İstiyorum. Belkide Gerçekten İnanıyorumdur. Evet, Evet, Eminim, ve Kesinlikle İnanıyorum ; Bu Forum da Yazmak Benim Kader im dir. Ve Kimse, Hiç Kimse Beni Yolumdan Döndüremeyecek. Bu Forum da Kaldığım Sürece ALLAH ın İsmini Yücelteceğim. Bu Forum da Kaldığım Sürece ALLAH ın Varlığını Göstereceğim. Bu Forum da Kaldığım Sürece ALLAH ın İnkar ına İzin Vermeyeceğim. Bu Forum da Kaldığım Sürece Efendimiz in Adını Anacak, ve Hatırlatacağım, Bu Forum da Kaldığım Sürece Efendimiz in Emaneti ni Taşıyacak, ve Hiç Düşürmeyeceğim, Bu Forum da Kaldığım Sürece Efendimiz in Hatırasına Sahip Çıkacak, Kimseye Kirlettirmeyeceğim. Şahidim Ol Ya Rabbi. Şahidim Ol Ya Rabbi. Şahidim Ol Ya Rabbi. ********* Saygılarımla. Doğan Gülbudak Alıntı
Φ birvarmışhiçyokmuş Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Yapmayın lütfen, okuyupta anlayamamış olmamı düşünmeniz, sizin kuruntunuz sadece... Bana kalsa Konfüçyus'u okuyan bir kimsenin, Peygamberliği Hz. Muhammedden belki de daha çok Konfüçyus'un hakettiğini düşünmemesi için aklını hiç kullanmıyor olması lazım. Ama ben şimdiye kadar hiçbir Müslümanın çıkıpta Konfüçyus için böyle düşündüğünü görmedim... Şimdi bende onlar için şöyle diyebilir miyim: "Dil bilinmeden ilim anlaşılmaz! Zaten Konfüçyus'u anlamıyorlar da o yüzden öyle düşünmüyorlar!" Yani yapmayın, bunlar komik şeyler... Yani sizin gibi düşünülmediğinde; "Zaten anlamadığınız için benim gibi düşünmüyorsun!" mantığı çok çürük bir mantıktır... Risale-i Nur'u okudum, Nurcuların arasında da oldum... Risale-i Nur'un kendisinden ziyade, yarattığı insan tipini de gördüm... O tip insanları yaratabilen bir kitabın, gözümde zerre değeri yoktur... İsterseniz genel bir profillerini çizeyim size, belki tanıdık gelir! "Ama o insanlar Risale-i Nur'u temsil etmez" demeyin sakın... Çünkü o adamlar, temsil ettiklerinden adları kadar eminler... Bu bir yana, bence Nurcu olduğu HALDE, iyi ve olumlu karakterde kalan insanlar Nurculuğu temsil edemezler... Çünkü Nurcuların arasına giren kimselerin çoğunluğunun benimsediği kişilik profili aşağı yukarı birbirine benzer: Eleştirilmeye tahammülsüzdürler... Kur'an-ı neredeyse hiç okumamıştırlar... Kendileri düşünemedikleri gibi sadece ve sadece Risale-i Nur'un ağzından konuşurlar... Kendi düşüncelerine ve kendilerine güvenleri sıfırdır, Risalelere karşı bağımlı kişilik problemleri vardır... Risale-i Nurdan bağımsız düşünemezler, illa ki bir konuda üstadlarına danışırlar.... Herşeyi çok iyi bildiklerini sanırlar ve herşeye mutlaka bir kılıf uydururlar... Tatlı dille sizi aralarına davet ederler, sonra psikolojik baskı kurarlar, aralarından ayrıldığınızda size karşı başka baskılar uygularlar... Onlara dokunacak sorular soramazsınız, anında tepki verirler, cevabını bilmiyorlarsa bir üstadlarına sorarlar, o da olmazsa lafı evirip çevirip alakasız bir şekilde yanıt verirler... Said Nursi'ye karşı, anne ve babalarına gösteremedikleri saygıyı gösterirler, Said Nursi söylemediği halde "Üstad şöyle demiş" deyip ona uygun yaşadığınızı ima ettiğinizde sizi el üstünde tutarlar, bende buna oldukça gülerim... Düğünlerde falan kimisi eğlenceyi reddeder ve sadece kısıtlı birkaç ilahi falan çarlarlar, davul ve zurna olur ama sesleri çok çıkmaz... Kutsal gecelerde toplanıp va'z dinlerler... Dershane, Yurt gibi kurumlarda konuşlanmışlardır ve kimi zaman toplanıp aynı tepsiden çıplak elle pilav yerler... Dershanelerde, sınavlara hazırlanmak amacıyla öğrencileri güya kampa götürürler, soru çözdürürler tamam ama çoğunluğu dini telkinlerle geçer... Kısaca bağımsız ve özgür olmaktan fersah fersah uzak insanlardır... Sevgili TengeriinBoşig ; ******** Öyle İse , Bende Sizin Gibi Çemberi Daraltıyorum. Şimdi, Lütfen Sizde Benim Bu Bireysel Sorularıma Yanıt Veriniz ; Tüm Risale i Nur Talebelerini Karalayabileceğinizi Zannederek, Diyorsunuz ki ; Çünkü Nurcuların arasına giren kimselerin çoğunluğunun benimsediği kişilik profili aşağı yukarı birbirine benzer: ELEŞTİRİLMEYE TAHAMMÜLSÜZDÜRLER... KUR'AN-I neredeyse hiç OKUMAMIŞTIRLAR... KENDİLERİ DÜŞÜNEMEDİKLERİ GİBİ sadece ve sadece Risale-i Nur'un ağzından konuşurlar... Kendi düşüncelerine ve KENDİLERİNE GÜVENLERİ SIFIRDIR, Risalelere karşı bağımlı KİŞİLİK PROBLEMLERİ VARDIR... Tatlı dille sizi aralarına davet ederler, sonra PSİKOLOJİK BASKI KURARLAR, ONLARA DOKUNACAK SORULAR SORAMAZSINIZ, anında tepki verirler, Alıntı TengeriinBoşig Sayın TengeriinBoşig Söyleyiniz ; BU NE CÜRETTİR ...? Ne Hakla Bu Sözleri Sarfedebiliyorsunuz. Aslında, Bunlar Birer Söz mü dür, Yoksa İnsafsız ve Çirkin İftiralar mı ...? Bu İfadelerden Bir Tek ini Bile İspatlayabilir mi si niz ...? Bir Risale i Nur Talebesi Olarak İşte Huzurunuzdayım, Haydi Buyurunuz Yukarıdaki İftiraları, Bizzat Üzerimde Gösteriniz. Demek Biz , Kişilik Problemi Olan Kişiliksiz Bir İnsanmışız, ÖYLEMİ ...? Demek Biz , Kendisine Bile Güveni Olmayan, Belkide Güven Vermeyen Bir Kişiymişiz , ÖYLEMİ ...? Demek Biz , Karşımızdakinin Yüzüne Gülüp, Sonra PsikOlojik Baskı Kurabilen, İkiyüzlü Bir Karaktermişiz ÖYLEMİ ...? Demek Biz , Eleştirilmeye Bile Tahammülü Olmayan, Sabırsız Bir Ferdmişiz ÖYLEMİ ...? Demek Biz , Yüce Kitabımız Kuran ı Kerim i Hiç Okumamış Olan, Nasipsiz Bir Kulmuşuz ÖYLEMİ ...? Bu Sözüm ü TengerinBoşig İle Birlikte Diğer Tüm Cüretkar lar da Dinlesin ; Ey Bu İthamlar ı , Zatıma Yakıştıran, ve Biz i Bu İftiralara Layık Zanneden, Talihsiz Kişiler. Eğer Samimi İseniz, ve Sözünüzde Sadık İseniz ; Haydi Buyurunuz. Bizim Bu Forumda Yayınlanmış 650 Yazı ve İletilerimiz İçerisinde, Bir Tek KİŞİLİKSİZLİK Örneği Gösteriniz. Bir Tek TAHAMMÜLSÜZLÜK Örneği Gösteriniz. Bir Tek PSİKOLOJİK BASKI Örneği Gösteriniz. Bir Tek İKİYÜZLÜLÜK Örneği Gösteriniz. YAPABİLİRMİSİNİZ ... ? A S L A ... Haydi Hepsini Bırakınız. Cesareti Olan, Bizim Hiç Kuran Okumamış Olabileceğimizi İddia Etsin. Sevgili TengeriinBoşig ; Asla Geriye Alamayacağınız, Adımlar Atmaktan Çekininiz. İfadelerinize Dikkat Ediniz. Lütfen. Rica Ediyorum. LAF Değil, SÖZ Üretiniz. VE, Söyledikleriniz Hakikat Olsun, Ya da Sükut Edin. Zira, Sizi Karşıma Almak İstemiyorum. Lütfen Sevgili Taklamakan ı da Hatırlayınız ...; ''Sayın BirVarmışHiçYokmuş, Ben Size Asla Pes Etmem'' Demişti. Ve Bizi Karşısına Almıştı. Neticeyi, Hepimiz Gayet iyi Biliyoruz. Lütfen, Rica Ediyorum, Ben, Siz i Bu Güne Dek Dost Olarak Bildim, Bundan Sonra da Dost Olarak Kalalım. Çatışmaya Sebebiyet Vermeyiniz... Biz Sizinle Kalbimizden Geldiği Gibi İletişim Kurduk, ve Rica Ettik. Ehemmiyet Verip Vermemek Sizin Elinizdedir. Lütfen Fotoğraf Karesi İçine Gizlenmiş, ve Satır Aralarına Serpilmiş ''Dostluk ve Diyalog'' Mesajını Okumaya Çalışınız. Lütfen, Sizin İçinde, Ruhumda Kanatlanan, O BEYAZ GÜVERCİN, Bir EJDER e Dönüşmesin... Saygılarımla. Doğan Gülbudak Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Sn Gülbudak , Yazınızda Kuranın geliştiğini ama değişmediğini anlatıyorsunuz. Sorum şu. 1- Gelişen bişey , değişim içinde midir. 2- Gelişen birşeye , ilk orjinalinde olmayan yeni bişeyler , eklenmiş yada çıkarılmış olamaz mı. 3- Yoksa gelişen bişey aynı mı kalmıştır. 4- Aynı kaldı ise GELİŞİMDEN söz edebilir misiniz. Lütfen kısaca açıklar mısınız. Tek tek. Örneğin bir çocuk gelişirken neler değişir , bir çiçek gelişirken neler değişir , bir mahalle yada şerhir gelişrken neler değişir veya bir elma fidanını hayal edin , yada ayva cekirdeğini toprağa attınız ve gelişimini izliyorsunuz. Bunu hayal edin. GELİŞİRKEN , orjinalden değişme olur mu olmaz mı cevap verin. Saygılar Alıntı
Φ birvarmışhiçyokmuş Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 nerdesiniz birvarmış biryokmuş sizi merak etmekteyim (keşke bülen ersoyu biraz fazla dinleseydim) şimdi size ne güzel şeyler söylerdim ama elimden gelen bu siz farz edin ki öyle ve hemen formun başına geçin sizin gibi bir üstat' tan mahrum bırakmayın bizi. Sevgili Canımın Canı ; Görüşmeyeli Nasılsınız ? İnanınız, Biz Siz i Hiç Unutamadık. Sizin, Öyle Güzel Ve Sevgi ve Muhabbet ve Merhamet Dolu Bir Kalbiniz Var ki ; Her An, ''Rahman ve Rahim'' İsimleri İle Birlikte Çarpıyor. Buna İnanıyorum. Sizde İnanınız. Sizin Sözleriniz, İçimizi Isıtıyor, Ve Bizi Tebessüm Ettiriyor, ve Öfkemizi Yumuşatıyor. Varlığınız için Cenab ı Hakk a Şükrediyorum. Bizi Sizinle Müşerref Kıldığı İçin, Rabbime Hamd ü Sena lar Ediyorum. Ancak Eğer Kırılmazsanız, Sizden Bir Ricam ve Bir de İkaz ım Olacak ; Sevgili Canımın Canı , Lütfen Bizi Bu Kadar Açık Sözlerle Methetmeyiniz, Övmeyiniz. Zira Biz, Sizin Övgülerinizin Hiç Birine Layık Değiliz. Bu Kadar Güzel Sözleri Biz Haketmiyoruz, Kuşkusuz Bu Sözler i, Asıl Hakkeden Sizsiniz. Ve Bunlar Sizin Kendi Gönül Güzelliğiniz den dir. Başka Bir Açıklaması Olamaz. Biz Kesinlikle, Çok Aciz ve Kusurlu ve Günahkar ve Bazen Rabbi Rahim ine El Açıp, Tevbe Etmeye Bile Yüzü Olmayan, Bir Şahsiyetiz. Lütfen Beni Zihninizde Böyle Tahayyül Ediniz. Şahsımızda, Başka Hiçbir İhsan Aramayınız, Beklemeyiniz... Saygılarımla. Doğan Gülbudak Alıntı
Φ birvarmışhiçyokmuş Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Sevgili Taklamakan ; Öncelikle Siz i Tebrik Etmek İsterim ki ; Şahsımla Değilde Fikirlerimle Mücadele Etmeyi Göze Alabilmişsiniz. Cesaretinizi Takdir Ediyorum. Sizin Adınıza Sevinç, Kendi Adıma Onur Duyuyorum. Gelelim Bu Ciddi ve İlmi Sorunuzun Yanıtına, Sormuş ve Öğrenmek İstemişsiniz ki ; 1- Gelişen bişey , değişim içinde midir. 2- Gelişen birşeye , ilk orjinalinde olmayan yeni bişeyler , eklenmiş yada çıkarılmış olamaz mı. 3- Yoksa gelişen bişey aynı mı kalmıştır. 4- Aynı kaldı ise GELİŞİMDEN söz edebilir misiniz. Alıntı Taklamakan Gerçi Bu Sorularınızın Hemen Arkasına da, Rica Değerinde Bir Not Eklemeyi İhmal Etmemişsiniz ; Lütfen kısaca açıklar mısınız. Alıntı Taklamakan Sizi Temin Ederim ki, Bu Kadar Felsefi ve Bilimsel Bir Soruya Nasıl Kısaca Bir Yanıt Verilebilir, Bilemiyorum. Lakin Cenab ı Hakkın İzni İle, Bu Sorunuzun Yanıtı Verilecek, ve İhsanatı İlahi Nevinden Bürhanlar Gösterilecektir. Dikkat Buyurunuz, Şimdi Ben Susacağım ve Risale i Nur un Hakikatleri Konuşacaktır ; Birlikte Dinleyelim. Evet. Aynı Sizin de Söylediğiniz Gibi , Bir Çiçek Yetişirken, Hatta Bir Bebek Dünyayı Tanımaya Çalışırken, Onunla Birlikte Dünyası da Büyür. Önce O Çiçeğin Tohum u Toprağa Atılır, Tıpkı O Bebeğinde Valide si nin Rahmine Bırarakıldığı Gibi, Sonra, Cenab ı Hakk Rahmetini Gönderir O Tohumun Üzerine, Damla Damla Düşerde Ab ı Hayat Olur Toprakta. Tıpkı, Rahimdeki Bebeğin Rızkınında Validesinin, Karın Bağından ve Ardından da Şefkatli Sinesinden Gönderildiği Gibi. Zamanla O Çiçek, O Nazik Boynunu Kaldırır Gökyüzüne Cenab ı Hakk a Şükreder. Yaratıldığı ve ZiHayat Olma Şerefine Sahip Olduğu İçin, Tıpkı O Bebeğinde, İnsan Olarak Dünyaya Geldiğini Bilipte, Eşref i Mahlukat Seçilmiş Olması Adına HALIK ına Hamd ve Teşekkür Ettiği Gibi. Ve Ta ki, Nihayet Derecede Kemalata Vasıf Olana Dek Sürer Bu ; Hem Çiçek İçin Hem de Bebek için. Rızık Hep Gönderilir, ve Muhafaza Hep Devam Eder. Her ikiside Büyür, ve Gelişir. LAKİN, Bebekteki Bu Büyümek , ve Çiçekteki Bu Gelişmek ; Bütünün Bozulması Değildir. Aslolan Bebekse Eğer, Tabiiki Eli ve Kolu Uzayacak, Cenab ı Hakka Erişecek. Aslolan Çiçekse Eğer, Tabiiki Dalı ve Budağı Yeşillenecek, O Bile Rabbine Niyaz Edecek. Ve Tabiiki Cenab ı Hakkı Hem Tanımayan ve Hem de Tanımak İstemeyen İstemeyen Birileri Hep Olacak ; Ve Onlar O Bebeğin Büyümesini ; ''Değişmek, ve Bozulmak, ve Tahrif Olmak'' Zannedecek. Aslında Mutlak ve Şüphesiz Bir Mucizeyi Görecekler de, İnkar Edecekler. Bir Bebeğin Hayy ı Kayyum Tarafından Yaratılıpta, Dünyaya Gözlerini Açmasını Kim Tesadüfe Verebilecek ; Gözleri Önünde Her Gün Yaşanan Bu Mucizeyi Kim İnkar Edebilecek ; Tabiiki, Kendini Bile İnkar Edebilenler... Ve Tabiiki Cenab ı Hakk da Onlar Hakkında Buyuracak ; Onlar ın Gözleri Vardır da Görmezler Onlar ın Kulaklar ı Vardır da İşitmezler Onlar ın Kalpleri Vardır da Hissetmezler Bize de, HALIK IMIZ A ; AMENNA VE SADAGNA Deriz... Saygılarımla. Doğan Gülbudak Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Niye yaratsın?? Allah lüzumsuz saçma iş yapmaktan münezzehtir.. Kendine eş güç yaratamıyo, demekki gücü yok.. bu mudur? Bu gücünün olmadığını göstermez ki! Ayrıyeten varlıktan varlığın birliğinden koparılmış uzaklarda "yapabilirmi yapamaz mı" "hadi yapsanaaaa" diyebileceğimiz bir tanrıyada inanmıyorum.. Soru: 300 metre yüksekten bırakılan taş, yere kaç saniye sonra düşer? Yanıt 1: Adam sen de, o kadar yükseğe kim çıkıp taş bırakacak, boşversene... Yanıt 2: Fizikçiler böyle saçma lüzumsuz işlerle uğraşmazlar. Yanıt 3: Sen beni "300 metre yükseğe çıkamazsın, çıkamazsın, çıkamazsın işte" diye dolduruşa mı getirmek istiyorsun? Yanıt 4:Ben 300 metre yükseğe çıkabilirsen "hadi çıksanaaa" diyen fiziğe inanmıyorum... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Kuran ın Tahrif Edilemeyeceği Gerçeğini, Yalnızca Harekeleri nin Değiştirilebileceğini, ve Değiştirilebildiğini, İspat Edebilirse, Böyle şeyler yazıyorsunuz, sonra gerekli yanıt verilince, saygısızlık bilmem ne oluyor. Ama dayanamayacağım: Bütün benliğimle iddia ediyor ve haykırıyorum: Penthouse dergisinin tüm yayın hakları korunmaktadır. İçerisindeki bir tek resim ve yazı değiştirilerek yeniden yayınlanamaz! Sıkıysa aksini ispatlayın, forumdan çekileceğim! İspatlayamadınız. Peki şimdi ben neyi ispatladım ve neyi çürüttüm? Bu din dogmalarını anlamak hakikaten güç. Kurân değişse ne olur, değişmese ne olur? Değiştiyse çok düzgündü de bozuldu mu olacak, yoksa çok bozuktu da düzeldi mi olacak? Neymiş Fransızlar harekeleri değiştirilmiş Kurân dağıtmışlar! Ya adamların işi gücü yok da senin namazını ifsat etmek için yanlış Kurân okumana mı çalışacaklar? Baştan aşağı yeniden yazsalar ne yazacaklar? "İçki içip sarhoş olun, komşunuza saldırın, hırsızlık yapın" yazacak değiller ya? Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Sayın birvarmışhiçyokmuş... Ben hiçbir zaman, asla ve asla ispatlayamayacağım birşey hakkında konuşmam... Hayatımda bir kere bile öyle olduğunu deneyimlemediğim birşey hakkında, doğruymuş gibi konuşmadım, konuşmamda... Sizi gerçek hayatta tanımıyorum ve burada yazdıklarımız gerçek hayattaki toplumsal yaşamımızı tam olarak nitelemez... Ben burada gayet resmi ve ciddi yazılar yazmama rağmen, gerçek hayatta hiç kimseyle böyle resmi bir tavırla konuşmaktan hoşlanmam mesela... Burada herkese mesafeli yaklaşmama ve belirli bir tavır sergilememe rağmen, gerçek hayatta kafama estiği gibi yaşarım, plansız ve programsız... Yani sizi ya da bir başkasını yazılarına bakarak tam anlamı ile tanımlayamam... "Nur Talebeleri" şeklindeki bir tanımlamayı "Milli Eğitim Öğrencileri" tanımı karşısında talihsiz bir tanım olarak kabul etmekle birlikte, tanıdığım ve bildiğim Nurcu tipolojisini çizdim size... Söylediğim gibi bunlar arasında istisnalar vardır ama o insanların istisnalığı Risale-i Nur'un sözde hidayetinden değil, o kimselerin kendi istisnai kişiliklerindendir... Ben üniversitedeki o Nurcu ortamdan ayrılalı 4 sene oldu ama oturduğum memleketimde bu sıralar Nurcularla rastlaşmaktayım ve o yapay gülümsemeleri hala yüzlerinde var... Yine de size o üni. ortamındaki Nurcuları bulup getiremem... Sizin "Bulup getiriniz" imasındaki söyleminiz, Nasrettin hocanın dünyanın merkezinde durduğunu söyleyip, inanmayanlara da "İnanmazsanız sayın!" demesine benzer... Zira kimse sayamayacaktır... Siz saydığım gibi bir kişilik taşımıyorsanız eğer, bu Risalelerden değil, ne mutlu ki sizin kendi kişiliğinizin istisnai bir durum oluşturmasından kaynaklanır... Ama yine de ne yazık ki sizinle ilgili bir örnek vermek zorundayım, iddianız üzerine: Mesela; Kendileri düşünemedikleri gibi sadece ve sadece Risale-i Nur'un ağzından konuşurlar...Kendi düşüncelerine ve kendilerine güvenleri sıfırdır, Risalelere karşı bağımlı kişilik problemleri vardır... Risale-i Nurdan bağımsız düşünemezler, illa ki bir konuda üstadlarına danışırlar.... Demişim... Alın sizden iki ileti: Ben de sizler gibi, böyle bir iddaa yı dünya da ilk kez gerçekleştirebilmiş olan ;AZİZ ÜSTAD ımın hakkında (ALLAH affetsin) onu tanımadan önce bu şekilde önyargılarda bulunmuş idim. Lakin, eğer beni (mana alemin de) kendi talebeliğine kabul buyurmuşlar ise, Ve ben de telif ettikleri eşsiz risalelerini anlayabilmiş, onlardan bir hisse alabilmiş, ve ilim tahsil edebilmiş isem, Evet ben de O ÜSTAD ın talebesi olmanın verdiği izzet ve şeref ile diyorum ki, (İman Hakkında) BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLEBİLİR VE ALLAH IN İZNİ İLE VERİLECEKTİR... Saygılarımla. Pek Aciz ve Kusurlu, Dualarınıza Pek Muhtaç Kardeşiniz; Arkadaşım öncelikle herkes şunu iyi bilsin ki; O Zat (üstad ım) bu tartışmaların içinde küçümsenemeyecek kadar benim için Aziz dir. Lütfen eleştiri ve küçümsemelerinizi O Zat yerine bizzat benim aciz Şahsıma yapınız. Kendine ve insanoğlu na saygısı olan herkes adına bunu rica ediyorum. Said Nursi insanlığı mı temsil ediyor ki, insanoğluna saygı adına ona saygı talep ediyorsunuz, anlamadım... Diğerlerini eleştirmiyorum bile... İsterseniz devam edebilirim? Edeyim mi? Mesela; Herşeyi çok iyi bildiklerini sanırlar ve herşeye mutlaka bir kılıf uydururlar... Demişim... Ve demişsiniz ki; HER SORUYA CEVAP VERİLİRdiyebilicek bir babayiğit e dünya da rastlanmamıştır, ise yani bu kişi bizzat ben değil isem NİÇİN bunu benim üzerimde çürüterek, ( İMAN HAKKINDA NE VARSA ) Bana cevaplayamıyacağım bir soru sormuyorsun. Buna kim engel oluyor, ya da sizi kim tutuyor. Ben tam manasıyla HODRİ MEYDAN diyorum. Buradayım. Kaçmıyorum. Bekliyorum. Saygılarımla.Doğan Gülbudak Bunu dedikten sonra, sorduğumuz hiçbir soruya Risalelerden bağımsız olarak, kendi düşüncelerinizle cevap veremediğinizi ve bununla da kalmayarak verdiğiniz cevapların da sorularımızı nitelemediğini düşünürseniz sanırım daha anlaşılır olur... Devam; Eleştirilmeye tahammülsüzdürler... Demişim... Ve bu ileti içersinde istisnaların olabileceğini de söylemişim... Bakalım siz ne yapmışsınız; BU NE CÜRETTİR ...? Ne Hakla Bu Sözleri Sarfedebiliyorsunuz. Aslında, Bunlar Birer Söz mü dür, Yoksa İnsafsız ve Çirkin İftiralar mı ...? Bu İfadelerden Bir Tek ini Bile İspatlayabilir mi si niz ...? Bir Risale i Nur Talebesi Olarak İşte Huzurunuzdayım, Haydi Buyurunuz Yukarıdaki İftiraları, Bizzat Üzerimde Gösteriniz. Demek Biz , Kişilik Problemi Olan Kişiliksiz Bir İnsanmışız, ÖYLEMİ ...? Demek Biz , Kendisine Bile Güveni Olmayan, Belkide Güven Vermeyen Bir Kişiymişiz , ÖYLEMİ ...? Demek Biz , Karşımızdakinin Yüzüne Gülüp, Sonra PsikOlojik Baskı Kurabilen, İkiyüzlü Bir Karaktermişiz ÖYLEMİ ...? Demek Biz , Eleştirilmeye Bile Tahammülü Olmayan, Sabırsız Bir Ferdmişiz ÖYLEMİ ...? Demek Biz , Yüce Kitabımız Kuran ı Kerim i Hiç Okumamış Olan, Nasipsiz Bir Kulmuşuz ÖYLEMİ ...? Bu Sözüm ü TengerinBoşig İle Birlikte Diğer Tüm Cüretkar lar da Dinlesin ; Ey Bu İthamlar ı , Zatıma Yakıştıran, ve Biz i Bu İftiralara Layık Zanneden, Talihsiz Kişiler. Eğer Samimi İseniz, ve Sözünüzde Sadık İseniz ; Haydi Buyurunuz. Bizim Bu Forumda Yayınlanmış 650 Yazı ve İletilerimiz İçerisinde, Bir Tek KİŞİLİKSİZLİK Örneği Gösteriniz. Bir Tek TAHAMMÜLSÜZLÜK Örneği Gösteriniz. Bir Tek PSİKOLOJİK BASKI Örneği Gösteriniz. Bir Tek İKİYÜZLÜLÜK Örneği Gösteriniz. YAPABİLİRMİSİNİZ ... ? A S L A ... Haydi Hepsini Bırakınız. Cesareti Olan, Bizim Hiç Kuran Okumamış Olabileceğimizi İddia Etsin. Sevgili TengeriinBoşig ; Asla Geriye Alamayacağınız, Adımlar Atmaktan Çekininiz. İfadelerinize Dikkat Ediniz. Lütfen. Rica Ediyorum. LAF Değil, SÖZ Üretiniz. VE, Söyledikleriniz Hakikat Olsun, Ya da Sükut Edin. Zira, Sizi Karşıma Almak İstemiyorum. Lütfen Sevgili Taklamakan ı da Hatırlayınız ...; ''Sayın BirVarmışHiçYokmuş, Ben Size Asla Pes Etmem'' Demişti. Ve Bizi Karşısına Almıştı. Neticeyi, Hepimiz Gayet iyi Biliyoruz. Lütfen, Rica Ediyorum, Ben, Siz i Bu Güne Dek Dost Olarak Bildim, Bundan Sonra da Dost Olarak Kalalım. Çatışmaya Sebebiyet Vermeyiniz... Biz Sizinle Kalbimizden Geldiği Gibi İletişim Kurduk, ve Rica Ettik. Ehemmiyet Verip Vermemek Sizin Elinizdedir. Lütfen Fotoğraf Karesi İçine Gizlenmiş, ve Satır Aralarına Serpilmiş ''Dostluk ve Diyalog'' Mesajını Okumaya Çalışınız. Lütfen, Sizin İçinde, Ruhumda Kanatlanan, O BEYAZ GÜVERCİN, Bir EJDER e Dönüşmesin... Oysa ben sizi kastetmemiştim... İstisnaların olduğunu söylemiştim... Ve forumdaki herkes beni tanır ki, bu türlü ithamlarımı, forumdaki hiçbir kimseyi hedef alarak yapmam... Bunlar ise; Kur'an-ı neredeyse hiç okumamıştırlar...Tatlı dille sizi aralarına davet ederler, sonra psikolojik baskı kurarlar, aralarından ayrıldığınızda size karşı başka baskılar uygularlar... Onlara dokunacak sorular soramazsınız, anında tepki verirler, cevabını bilmiyorlarsa bir üstadlarına sorarlar, o da olmazsa lafı evirip çevirip alakasız bir şekilde yanıt verirler... Said Nursi'ye karşı, anne ve babalarına gösteremedikleri saygıyı gösterirler, Said Nursi söylemediği halde "Üstad şöyle demiş" deyip ona uygun yaşadığınızı ima ettiğinizde sizi el üstünde tutarlar, bende buna oldukça gülerim... Düğünlerde falan kimisi eğlenceyi reddeder ve sadece kısıtlı birkaç ilahi falan çarlarlar, davul ve zurna olur ama sesleri çok çıkmaz... Kutsal gecelerde toplanıp va'z dinlerler... Dershane, Yurt gibi kurumlarda konuşlanmışlardır ve kimi zaman toplanıp aynı tepsiden çıplak elle pilav yerler... Dershanelerde, sınavlara hazırlanmak amacıyla öğrencileri güya kampa götürürler, soru çözdürürler tamam ama çoğunluğu dini telkinlerle geçer... İşte bunlar, gerçek hayatımda karşılaştığım, aralarında bulunduğum, birlikte oturup kalktığım ve bu tavırlarını ve hallerine şahit olduğum Nurcuların genel tipolojisidir... Forumda Nurcu olsun ya da olmasın hiç kimseyi bu şekilde itham etmiyorum... Sadece hayatımda karşılaştığım tipleri ima ediyorum... Aynen bu forumda "Ateistlerin Tümü Hakkında", inançlı arkadaşların belirli nitelemeleri nasıl ki varsa, o şekilde... Aynen bu forumda "İnançsızların Tümü Hakkında", inançlı arkadaşların belirli nitelemeleri nasıl ki varsa, o şekilde... Sanırım kendisini bir guruba ait gören insanların, o guruptan olmayan insanları "Cehennemlik, İslam'dan anlamayan, Kur'an-ı hiç bilmeyen, Hidayetten nasibini almamış, Müslüman olmadığı için ahlaklı olmayan, Materyalist ve Ateist ya da İnançsız olduğu için İnsana İnsan gibi değer veremeyen, Maddeci düşündüğü için aklı fikri dünya zevkleri olan, İnançsız olduğu için korku-edep-haya-ahlak nedir bilmeyen vs. vs. vs." olarak nitelemeden önce şöyle bir düşünmeleri gerekiyor: "Acaba ben neyim?" "Acaba benzer bir niteleme de bana yöneltilebilir mi, yöneltilirse haklılığı var mıdır?" "Acaba benim ait olduğum gurup nedir ki ben ne olayım?" Ve şu iletimi alıntılamak isterim; Bana kalsa Konfüçyus'u okuyan bir kimsenin, Peygamberliği Hz. Muhammedden belki de daha çok Konfüçyus'un hakettiğini düşünmemesi için aklını hiç kullanmıyor olması lazım.Ama ben şimdiye kadar hiçbir Müslümanın çıkıpta Konfüçyus için böyle düşündüğünü görmedim... Şimdi bende onlar için şöyle diyebilir miyim: "Dil bilinmeden ilim anlaşılmaz! Zaten Konfüçyus'u anlamıyorlar da o yüzden öyle düşünmüyorlar!" Acaba siz hiç Konfüçyus'u okudunuz mu? Mesela Konfüçyus Erdemli İnsanların "İpek Kumaşlı Giysi" giymelerini öğütler... Biliyoruz ki erkeklerin İpekli Kumaş giymelerine karşı belirli bir tavrı vardır anlayışınızın... Siz bir Nurcu olarak, İpekli Kumaş giyebilir misiniz? Yoksa direkt olarak Konfüçyus'u "Kafir, günahkar" olarak mı nitelersiniz? Çok merak ediyorum... Tekrar söylüyorum: Bu türlü nitelemelerimde hiçbir forumdaşımı nitelemem, Ve sadece deneyimlediğim genellemelerde bulunurum... Sayın Birvarmışhiçyokmuş... Ejder olup olmamak sizin elinizde ama ben kendimden başka hiç bir şeyden korkmam... Ama yine de size bir tavsiyede bulunacağım: Eğer aramızdaki ortak paydamız "İnsan Olmamız" ve "İnsan Sevgisi" ise, iyi niyetinize iyi niyetle karşılık vermemem için İnsan Olmamam lazım... Fakat ortak paydamızı "Risale-i Nur" yapmak niyetinde iseniz, insanlığa ve insan sevgisine, ortak paydamız olmasını umarak Risale-i Nur penceresinden bakıyorsanız, ne sizin için bir iyi niyet mümkün olabilir, ne de ortalıkta karşılık vermem gereken bir iyi niyet olabilir... O yüzden önce şunu tanımlayalım: A -Bize, kayıtsız şartsız olarak, insan olmamızdan dolayı doğal olarak hakettiğimiz "İnsan Sevgisi ve Değeri" penceresinden mi bakıyorsunuz, B -Yoksa "Risale-, Nur" penceresinden ve "Risale-i Nur"un koşullaması ve öğütlemesi ile edindiğiniz "İnsan Sevgisi" penceresinden mi bakıyorsunuz... Çok açık ve net bir cevap istiyorum... Seçtiğiniz cevabı kopyalayıp yapıştırırsanız çok açık ve net olur... 1 Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Zira, Sizi Karşıma Almak İstemiyorum. Lütfen Sevgili Taklamakan ı da Hatırlayınız ...; Sn D.Gülbudak, Kuranın değişip değişmediği konusunda bilgi topluyorum , araştırma yapıyorum. Bunun dışında başka sorunuz , sorununuz oldu mu. Oysa ben size arkadaşlarımdan bir alıntı yapıtım. Tıklayınız - Doğan Gülbudak ın cevapları hakkında forumdaşların görüşü link verdim. Hadi ben sizin hiçbir soruya adam gibi cevap vermediğinizi söyledim , belki kişisel davrandım da. Bu kadar forumdaki arkadaşlarda mı kişisel leştirdi. Yazık yaa. Saygılar. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Lütfen Sevgili Taklamakan ı da Hatırlayınız ...; ''Sayın BirVarmışHiçYokmuş, Ben Size Asla Pes Etmem'' Demişti. Ve Bizi Karşısına Almıştı. Neticeyi, Hepimiz Gayet iyi Biliyoruz. Sahi mi? Ben bilmiyorum, ne oldu? Taklamakan'ı rüyasında ejderhalar kovaladı da kan ter içinde mi uyandı? Taklamakan, açıkla ne olduğunu da merakta kalmayalım... Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Yüce Üstadın Manevi Alemden Işık sağanakları altında , RÜYA gördüm. Bir Elinde ELMA Vardı. Bir Elinde De SÖZLER kitabı. Okudm. Okudum. Okudum. Ve Öncelikle Yeniden Müslüman Oldum. Kılmadığım Tüm Namazlarımı Kıldım. Oruçta Borcum Yoktu Zaten. Yarı Ömrüm Aç Geçmişti. Sonra Bunlardan daha önemli olan , Risaleleri hatim meselesi varıdı. Allahın izni ve Üstadımın manevi yardımı ile bunları da yaptım. Elmayı sormayı unuttum. Herhalde Şeytanın Elması idi. Gelecek rüyada da onu sorayım bari. Huşuuuuu içinde uyandım. Başıma bu geldi. Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 KURANIN DEĞİŞTİĞİNE DAİR KANIT. ( Bu yazıyı aynı zamanda Kuranın Muhammed tarafından yazıldığı tezimi de destekleyen bir not olarak alabilirsiniz) "Gördünüz mü Lat'ı, Uzza'yı, Menat'ı; İşte bunlar yüce turnalardır, şefaatleri de elbette ki umulur." Muhammed "Şeytan Ayetleri" diye ünlenen sözlerin önce Kuran'a ayet olarak sokulduğu, bu sözlerde "Lat, Uzza, Menat" adlı tanrıçalar övüldüğü için putataparların, peygamber ve inanırlarıyla birlikte secde ettikleri, bir olay olarak kaynaklarda yer alır. Konu, bilim namusu içinde ve soğuk kanlı olarak tartışılmalıdır. Telaşa, heyecana gerek yok. Ortada bir olgu, bir gerçek varsa -ki vardır-, "hayır yok böyle bir şey" demekle yok olmaz. Kimi polemikçiler, Humeyni'nin cinayete azmettirici fetvası doğrultusunda tutumlar sergilediler. Ve saldırı üstüne saldırıda bulundular. Şimdi, olayın gerçekliğini dile getiren kanıtları görelim: 1-"Şeytan Ayetleri" olayına değindiği , bu olayı dile getirdiği savunulan ayetler: a) Hacc suresinin 52. ayeti ve izleyen ayetler. 52. ayette, her peygamberin okuduğu şeye, şeytanın bir şeyler kattığı ama tanrının, şeytanın kattığını hükümsüz bıraktığı ve kendi ayetlerini geçerli -sağlam kıldığı, anlatılır. Görüldüğü gibi anlatım, Şeytan Ayetleri diye bilinen ayetlerin, Kuran'a sokulup sonra çıkarıldığı, sokanın şeytan, çıkaranın da Cebrail aracılığı ile tanrı olduğu yolundaki ifadelere uygundur. Zaten tefsirler de bunu için bu ayetleri, olayın yansıtıcısı olarak görürler. 52.ayetten sonraki ayetlerde de aynı olaya uygun anlatımlar bulurlar. İsra suresinin 73. ve 75. ayetleri: Bu ayetlerin anlamları şöyledir: "Ey Muhammed! Seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırıp daha başkasını ileri sürerek bize iftira etmeye sürüklüyorlardı nerdeyse. O zaman seni dost bulacaklardı. Eğer seni pekiştirmiş olmasaydık, andolsun ki, onlara eğilim gösteriyordun, az kalsın. O zaman sana, yaşamı da , ölümü de kat kat azab biçiminde tattırırdık. Sonra da bize karşı bir yardımcı bulamazdın." 2-Hadisler: Hadis 1: "Peygamber Mekke'de Necm suresini okurken secde etti ve onunla birlikte,-aldığı toprağı alnına götüren yaşlı birinin dışında Müslüman ve putatapan herkes secde etti." Kaynak: Buhari (hadis no:555), Tirmizi ve öteki hadis, fıkıh kitapları. SORU: 1-Peygamberin can düşmanı diye nitelenen putataparlar nasıl oldu da, Muhammed ile bir araya gelebildiler? 2-Putataparlar nasıl oldu da, Muhammed ile birlikte secde ettiler? Bu soruların karşılığını bulabilmek için, bundan sonraki iki hadis iyi incelenmelidir. Hadis 2: "Peygamber Mekke'de iken Necm suresini okuyordu, Lat'ı, Uzza'yı ve bir öteki, üçüncü (put) olan Menat'ı gördünüz mü ?" diyen yere gelince şeytan, peygamberin diline şunu atıverdi "İşte bunlar, yüce turnalardır. Şefaatleri de elbette ki umulur." Bunun üzerine putataparlar: "Muhammed daha önce değil, bu gün tanrıçalarımızı iyi sözlerle andı!" dediler. Yine bunun üzerine Peygamber secde etti ve onlar da secde ettiler. İşte bu nedenle de Tanrı şu ayeti indirdi: "(Ey Muhammed!) Senden önce hiçbir peygamber yoktur ki, şeytan onun okudukları arasına, bir şeyler katıp bırakmasın. Tanrı, şeytanın bıraktığını bozar, kendi ayetlerini güçlendirir. Tanrı bilendir, hikmetlidir." (Hacc suresi, ayet:52) (Anlatan Peygamberin arkadaşları: Abdullah İbn Abbas'ın da içinde olduğu bir topluluk. Kaynak: Süyuti, İbn Hacer) Ve çok açık görülüyor ki: Putataparların Peygamberle birlikte secde etmelerinin nedeni :"Peygamberin üç putu (Lat, Uzza, Menat) öven sözlerle anması ve bunu, ayet olarak okumasıdır." Bu sözlerin oluşturduğu ayetler, tanrının ayetleri değil "şeytanın ayetleri"dir. Bu ayetler sonradan sureden çıkarılmıştır. Hacc suresinin 52. ayetinde anlatılanda budur. Bu konuda uzun söze gerek yok. İslam dünyasının en büyük uzmanlarından Suyuti ve İbn Hacer "hadis"i sağlam ve olayı gerçek kabul ediyorlar. Süyuti'de, İbn Hacer'de hangi hadisin sağlam, hangisinin çürük olduğunu en iyi bildikleri İslam dünyasında kabul edilegelmiş uzmanlardır. Ve bunlar için de "dinsiz, İslam düşmanı" suçlaması yapılamaz. Kısacası: 1."Şeytan Ayetleri" olayı gerçektir. Bunu yok sayma çabaları da boşunadır. 2.Diyanet İşleri Başkanlığı en büyük İslam otoritelerince de sağlam kabul edilen hadise dayalı ayetlerle destekli bu olayı yok sayma yerine ülkede kimseye yararı olmayan din terörünü kınayıcı çabalara girse çok daha yararlı bir tutum göstermiş olurdu. Çünkü gerçek olduğu halde bu olaya "iftira"dır, "dinsizlerin uydurmasıdır" biçimindeki sözler, cinayete azmettiren fetvalara çanak tutmaktan başka bir şeye yaramaz. ŞEYTAN AYETLERİ HİCRETTEN SONRA KURANDAN ÇIKARILMIŞTIR. Muhammedin ekibi bu sehven söylemiş bir sözdür , diyerek bu kısmı çıkarmışlardır. Buda göstermektedir ki , yaygın inanışın tersine Kuran değişmiştir. Hatta Allah değil , Kul müdahalesi ile. Muhammedin ekibinin müdahalesi ile. NOT: Muhammed' in Lat, Uzza ve Menat'ı övdüğü zamanın, İslamın henüz yayılmadığı, Mekke' de Muhammed ile alay edildiği ve dolayısıyla Muhammed' in oldukça yanlız ve sıkıntılı olduğu bir döneme denk gelmesi üzerinde durulması gereken önemli bir noktadır. Bu şekilde yanlız ve baskı altında olan Muhammed' in büyük bir gaf yaparak adı geçen tanrıçaları övmesini açıklayabiliriz. Muhammed daha sonradan pişman olmuş ve bu kötü durumdan, "bunu bana şeytan söylettirdi" diyerek kurtulmaya çalışmıştır. Arkadaşlar bilirler kopyala - yapıştır yazıları sevemedim. Bu yazıya mükemmel olduğu için de aldım. Şimdi D.Gülbudak tan sözünü tutmasını bekliyorum. Saygılar. Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Kur'an'ın bir harfinin bile değişmediği" yalanı Tevbe suresinin 114.ayetindeki "iyyahu" sözcüğünü, Hammad İbn Zeberkan, "ebahu" diye okurdu. Sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin sözcüğünü de "ğırratin" okumaktaydı. Buradaki değişiklikler harf değişiklikleri. Birincisinde "ya""ba" ya, öbüründe de "ayın" harfi, "ğayın" harfine dönüşmüş. Haydi bu tür harf değişikliklerini önemsemeyelim. Eldeki Kur'an'da görülen kimi sözcüklerin yerine, Abdullah İbn Abbas, "müradiflerini", yani "eş anlamlı olanları kullanırdı. Enes İbn Malik de Müezzemmil suresinin 6. Ayetindeki "akvamu" sözcüğünün yerine, "asvabu" sözcüğünü kullanmıştır. İbn Ömer, Cum'a suresinin 10. Ayetindeki "fes'av" sözcüğünün yerine, "femzü" sözcüğünü; İbn Abbas Karia suresinin 5. Ayetindeki "kel'ıhni"yerine "k'essavfı"yı uygun görüp kullanırdı. Yine İbn Abbas "sayhaten vahideten"lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeten"i yeğlerdi.Enes İbn Malik, İnşirah suresinin 2. Ayetindeki "vada'na"yerine,"halelna" diye okurdu. Buralarda görülen de yalnızca harf değişikliği değil kelime değişikliğidir. Demek ki peygamberden bu yana bir harf bile değişmemiştir savı gerçek değildir. Kaynaklar, ayrı ayrı mushaflar üzerinde durur. Aktarılan örneklere göre, kimi mushaftakiler bugün elimizdeki "resmi kuran" dakileri tutmamaktadır. Ayrıca İbn Ömer'in şu sözü son derece ilginçtir: -İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmiştir. (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32) Kur'an'ın birinci orijinali de, ikinci orijinali de yine müslümanlar eli ile yakılmıştır. Kuşkusuz gerçekleri örtmek için. Osman döneminde oluşturulup çoğaltıldıktan sonra belirli merkezlere gönderilen nüshaların orijinallerine de , dünyanın hiçbir yerinde raslanmamaktadır. Yararlanılan İslami Kaynaklar: 1.Buhari E's-Sahih (Arapça); Kitabu'l Fedail-ül- Kuran Menakıbu'l Ensar, Sahihi Buhari Mustesari. Tecridi Sarih Tercümesi, 2.Dr. S. Suphi E's-Salih (İslam dünyasında son yüzyılın ıleri gelen ve birçok eserleri olan araştırmacı) Mebahis fi Ulum-il Kuran, 3.Celalettin Suyuti (Kuran yorumcusu, Hadis uzmanı olarak İslam dünyasında en güvenilir din bilirlrinden birisi): El ıtkan Fi Ulumi-l,Kuran, 4.Müslim E's-Sahih (Arapça), 5.Ebu Davud Devam edecek.... Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 KURAN' IN ORİJİNALLERİ YOK Kuran'ın ilk orijinali: Küçük taşlar, deri, ağaç parçası, kemik gibi çeşitli nesnelere yazılıydı. Yakıldı. Kuran'ın ikinci orijinali: Ebubekir döneminde yapılan derleme. Yakıldı. Kuran'ın üçüncü orijinali: Osman döneminde oluşturulan "azmalar". Bunlar da dünyanın hiç bir tarafında yok. Yapılan inceleme ve aktarmalarla görülen o ki: Muhammed'in "vahiy katiplerine yazdırdığı" bildirilen "Kuran"ın ne "aynı" ne de "tümü" eldeki Kuran'da. Halife Mervan kendi gerekçesini şöyle açıklar; "Onda yazılı olanlar, Osman tarafından yazdırılan Mushaflara geçmiştir. Artık ona gerek kalmamıştır. Yakılıp yok edilmeseydi, zamanla kuşkulara yol açılabilir, ondan alınarak yazılan Mushaflar çevresindeki kuşkuları önlenemeyebilirdi. Bundan korktum, o nedenle yaktırdım."(Kaynak: ıb Ebi Davud, Leiden 1937, yay., s.243-Suphi e's-Salih Mebahis Fi ulum-il Kuran). Kuran nasıl derlendi? Kuran ayetleri bugünkü biçimi ile yazılıp bir araya getirilmiş değildi. Hadislerde peygambere vahiy olan ayetler çeşitli nesneler üzerine yazılıydı; hepsi de dağınık durumdaydı. Ayetler "Lihaf" (küçük taşlar), "Rıka" (deri ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), "Ektaf" (deve ve koyun kemikleri), "Usub" (agaç parçası" gibi nesnelere yazılmıştı. Yitip gitmesin diye tümünü bir araya getirme çabasına ilk kez halife Ebubekir döneminde gerek duyuldu ve bu çabalar gerçekleştirildi. Bir aktarma da "bunların tümünün peygamberin evinde, bir arada bulunduğu ve dağınıkken bir araya getirip, içinden eksilen olmasın diye ortasından iple bağlanmış olduğu" da açıklanır. Buhari'nin yer verdiği bir hadise göre; "dinden dönüş" (ridde) olayları ve bu olaylar nedeniyle savaş hali vardı. Kuran'ı ezber etmiş kişilerin bir bölüğü ölmüştü. Ölenlerin sayısı artabilirdi, bunların tümü ölüp gitmeden Kuran'ın orada burada yazılı ayetleri derlenmeli, tümü bir kitap haline getirilmeliydi. Hattaboğlu Ömer durumu ve konunun önemini Halife Ebubekir'e anlattı. Ayetlerin derlenmesini önerdi. Halife başlangıçta pek doğru bulmamıştı bu görüşü. "Peygamberin yapmadığı şeyi yapmak nasıl doğru olabilirdi?" diye düşünüyordu. Ömer direndi ve önerisini kabul ettirdi. işin gerçekleşmesi için de Zeyd Ibn Sabit'e görev verildi. Zeyd "Ebubekir bana 'Sen akıllı bir gençsin. Peygambere vahiy yazdığın için senin başaracağına güveniyorum. Araştır ve topla Kuran ayetlerini' dedi, Tanrıya ant içerek söylerim ki, dağlardan bir dağı yükleyip taşımayı önerseydi, buyurup verdiği görev kadar bana ağır gelmeyecekti. Yani Kuran'ı derlemek kadar." diyor ama sonunda görevi kabul ettiğini söylüyor ve işi nasıl yaptığını şöyle dile getiriyor: "Kuran (ayetlerini) derlemeye koyuldum. Hurma dallarından, küçük taşlardan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim. işin sonunda, Tevbe (Beraat) suresinin sonunu, Ebu Huzeymetu'l-Ensari'de buldum. Ki, başkasında bulamamıştım bu parçayı". Zeyd, bu parçanın Tevbe Suresinin sonundaki ayetleri (128 ve 129. Ayetleri) oluşturduğunu açıklıyordu. Böylece Zeyd, Kuran ayetlerini derleme işini yaparken iki kaynağa başvurmaktaydı: Ayetlerin yazılı olduğu nesneler (ağaçlar, taşlar..) ve ezber bilenlerin bellekleri. Ebubekir döneminde yazılan Kuran için başvurulan ezbercilerin başka deyişle hafızların sayısı Müslümanlar arasında tartışmalıdır. O döneme ilişkin kaynaklardan Buhari'nin "e's-Sahihi"nde yer alan üç hadisten anlaşıldığı kadarıyla Kuran'ın tümünü ezberleyenlerin en iyimser rakamla 7 kişi olduğu kabul edilebilir. Aynı zamanda, Peygamber dönemindeki "hafız"ların, yani Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı pek azdı. Buhari'nin "e's-Sahih"inde geçen hadis şöyle: Birinci hadis: Amr Ibnu'l-*** anlatıyor: Peygamberin "Kuran'ı dört kişiden alın, Abdullah Ibn Mes'ud'dan, Salim'den, Muaz'dan ve Übeyy Ibn Ka'b'den" dedigini işittim. (Buhari, Fadailu'l-Kuran 8.) İkinci hadis: Enes anlatıyor: "Peygamber öldüğünde, dört kişiden başka Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olan yoktu. Ebu'd-Derda, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd." (Buhari.) Üçüncü hadis: Katade'den aktarılıyor: "Malik oğlu Enes'e; 'Peygamber döneminde, Kuran'ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?' diye sordum. şu karşılığı verdi: 'Dört kişi. Tümü de Medine'li. Übeyy Ibn Ka'b, Muaz Ibn Cebel, Zeyd Ibn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari, aynı yer, Müslim 24ö5. Hadis.) Bu hadislerde adları yazılı olanları topladığımız zaman Peygamber döneminde Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı yedi idi demek gerekiyor: Ibn Mesud (Birinci hadiste), Salim (birinci hadiste), Muaz Ibn Cebel (birinci, ikinci ve üçüncü hadiste.) İslam din bilirleri bu hadislerdeki açıklamaların "dinsizlerin işine yaradığını" ileri sürerler. Suyuti, El ıtkan, Mısır 1978, c.1, s.94, satır 13.) ıl itkan'da daha başkalarının da Kuran'ı ezberlemiş oldukları adları ile açıklanıyor. Ama aktarmayı yapan, bu adları sayılanlardan kimilerinin, Kuran'ın tümünü ezberleme işini Peygamberin ölümünden sonra bitirdiklerini açıklamaktadır. (El ıtkan, 95-9ö.) Zeyd Ibn Sabit, herhangi bir parçayı Kuran'a geçirmek için "iki tanık" koşulu koymuştu. Ancak bir tanıkla Kuran'ı alma gereği duyduğu ve geçirdiği parçalar da vardı. Örneğin, Ube Huzeyme'de bulduğu ve Tevbe Suresi'nin son iki ayetini oluşturan parça böyleydi. Kuran'ı derleme ve yazma işi bir yıl sürer. Bu işe girişildiğinde Ömer ile Zeyd, mescidin kapısına oturmuşlar, "herkesin Peygamberden ayet olarak elde ettiği ne varsa getirmesini" istemişlerdi. Başarılan iş, kaynaklarda şöyle tanımlanır: Kuran ayetlerinin, surelerinin bulunduğu iki kapaklı bir kitap. Derlenip yazılan sayfalar, ölene dek Ebubekir'in yanında kaldı, sonra Ömer'in (halife) yanında bulundu. O da ölünce, kızı Hafsa'ya verildi. Kuran ikinci kez derleniyor: Buhari'de yer alan bir hadis şöyle: Ermeniyye ve Azerbaycan'ı ele geçirmek için savaşılıyordu. Huzeyfe, Ibnu'l-Yeman, Halife Osman'a geldi. Müslümanların okudukları Kuran'lardaki birbirini tutmazlıktan yakındı, "Emire'l-Mü'minin! Bu ümmet, kendisinden önceki Yahudiler ve Hıristiyanların içine düştükleri birbirini tutmazlılıklar gibi bir duruma düştü!" Bunun üzerine Osman, Hafsa'ya adam gönderdi, başka Kuran nüshaları yazıp almak için kendisinde bulunan sayfaları (yani Ebubekir döneminde yazılan kitabı) göndermesini istedi. "İş bitince sana geri gönderirim" dedi. Hafsa da gönderdi o sayfaları Osman'a. Osman, hemen Zeyd Ibn Sabit'e, Abdullah Ibn Züyebr'e, Sa'd Ibnu'l-As'a ve Hişam oglu Haris oğlu Abdurrahman'a buyruğunu verdi. Onlar da Hafsa'dan getirilenden alıp Kuran nüshalarını oluşturdular. Osman, kuruldaki üç kişiye şunları söyledi: "(Medine'li) olan Zeyd ile, Kuran'dan herhangi bir kesimde ters düştüğünüz zaman, tartışma konusu olan parçayı Kureyş dili ile yazın. Çünkü Kuran sadece Kureyş dili ile inmiştir." Onlar da bu buyruğu yerine getirdiler. Sonunda (esas) sayfalardan Kuran nüshaları oluşturup işi bitince, Osman, söz konusu sayfaları (Hafsa'dan getirilenler) geri gönderdi. Alınan nüshaların da her bir kesime gönderilmesini buyurdu. Ve bunların dışında kalan her bir Kuran sayfasını ya da Mushafı buyurup yaktırdı.(Bkz. Buhari, e's- Sahih, Kitabu Fedaili'l-Kuran/3.) Buhari'nin kendisine anlatılan çabalardan ve "Kureyşli olanlarla olmayanlar arasında" belirecek anlaşmazlığın çözüm biçiminden anlaşıldığına göre, Kuran nüshalarını ortaya çıkarırken, Hafsa'daki Mushaf'tan aynen kopya etmek söz konusu değildi. ileri sürüle gelen "aynen kopya edildiği" ileri sürülürken, neden kopya edildiğine de "ağız (şive) farklarından dolayı" diye gerekçe gösterilir. Ancak, Dr. Suphi e's-Salih, Mebahis Fi Ulumi'l-Kuran (Beyrut 1979) adlı eserinin 80, 84, 85 sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olmadığını belirtiyor. Dr. Suphi'ye göre, o zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. O zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. Kısacası, halife Ebubekir döneminde oluşturulan "mushaf", istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı. Durum böyle olunca, şu sorular karşılıksız kalıyor: Ebubekir döneminde hazırlanan ve Hafsa'dan alıp getirilen "Mushaf" ile Osman döneminde meydana getirilen "nüshalar, mushaflar" arasındaki fark neydi? Yeni çalışma ile gerçekleştirilen nedir? Yukarıda anlamı sunulan hadiste bu açıklanmamakta. Ancak, hadisin devamı niteliğindeki bir açıklamada, yapılan işin sadece "bir temel nüshadan alınıp, başka mushaflara aktarma" olmadığını anlatır niteliktedir. Dörtlü kurulda yer alan Zeyd Ibn Sabit, şöyle diyor: "Mushaf oluşturma işini yaparken, Ahzab Suresinin sonundan bir ayet yitirdim ('fakattu'). Ki, Peygamberin onu Kuran'dan bir parça olarak okuduğunu işitip tanık olmuştum. Aradık bu ayeti. Ve Sabit oğlu Huzeyme el Ensari'de bulduk (Ahzab suresine 23.ayet) ekledik o mushafta." (ıtkan, Mısır, 1978, C1, s.79.) Birinci derlemenin yakılmasındaki amaç: Ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Bu koruyucu ölünce, Kuran'ın Tanrısı "Kuşkusuz Zikr'ı (Kuran'ı) biz indirdik; kuşkusuz koruyucuları da yine biziz" (Hicr, ayet:9) dese de koruyucusu kalmamıştı. Mervan Ibn Hakem, "sandıktan" aldırtıp getirmiş ve yaktırmıştı. Mervan'ın bu ilk derlemeyi yaktırmasındaki gerekçesini, kendisi şöyle açıklıyor: "Bunu yaptım, çünkü, Onda yazılı olanlar, resmi (imam) Mushaf'a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu (resmi) Mushaf hakkında kuşkuya düşerler." (Bkz. Dr. Subhi e's_Salih, Mebahis fi Ulumi'l-Kuran, s.83. Dayandığı kaynak: Ibn Ebi Davud, Kitabu'l-Mesahif, s.24.) Oysa, asıl kuşkulara yol açan, esas alınmış olduğu belirtilen ilk derlemenin yakılması olmuştur. Çünkü, ilk derleme ile, sonraki (Osman döneminde oluşturulan ve imam adı verilen) "Mushaf" arasında fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? İlk derlemede bulunmayan eklemeler ya da Kuran'dan çıkarmalar yapılmamış olsaydı, neden korkulmuştu? Muhammed Döneminin Kuran'ı ile Bugünkü Kuran Aynı Değil: Burada çok önemli bir tanıklığa başvuralım: Ibn Ömer diyor ki: "Hiçbiriniz, Kuran'ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum)demesin. Bilemez ki, Kuran'ın çogu yok olup gitmiştir. 'Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum' desin yalnızca." (Bkz.Suyuti, el ıtkan, 2/32.) Bu tanıklık, bugün elimizdeki Kuran'la, Muhammed'in "vahiy katipleri"ne yazdırdığı bildirilen Kuran'ın aynı olmadığını çok açık biçimde anlatmıyor mu? Kaldı ki, Ibn Ömer, Osman dönemindeki derlemeden sonra bu sözü söylemiştir. Yani, Osman döneminde oluşturulan "Mushaf"ın da orijinali yok. O el yazması, Dünyanın hiç bir yerinde bulunmuyor... Temel kaynaklarda sözü edilen, ama bugün bulunmayan "değişik mushaflar" da üzerinde durulmaya değer nitelikte. Suyuti'nin el ıtkan'ında, Buhari'nin eserlerinde bazı önemli mushaflardan ve bu mushafların içindeki surelerin listelerinden söz edilir. Örneğin, Muhammed'in en yakınlarından biri bilinen ve Peygamberin, Kuran için ezberine başvurulacak dört kişiden biri olarak belirttiği Ibn Mesud'un mushafı, yine Muhammed'in danışılması gereken dört kişiden biri olarak söz ettiği Übeyy Ibn Ka'b'ın mushafı, Abdullah Ibn Abbas'ın mushafı, Muhammed'in karılarından Aişe'nin mushafı, Ali'nin mushafı bunların başlıcaları. Ayrıca bugün Alevi'lerin, Ali'nin mushafı olarak söz ettikleri bir mushaf ve Hindistan'da saklanan ayrı bir mushaf daha var. Suyuti'nin ve Buhari'nin kitaplarında belirtilen mushaflardan hiçbiri günümüze gelememiş. Ancak bunların içerik listeleri yazılmıştır. Ayrıca bazı din kitaplarında, bunlarda bulunduğu söylenen ayet ve surelerden parçalar günümüze kadar gelmiştir. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farklı oldukları bu listelere bakınca hemen anlaşılıyor. Örneğin, Ibn Mesud'un "Mushaf"ında Fatiha Suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de..Ali'nin surelerinin sırası bugünküne uymuyor. Suyuti, kitabında, Bakara suresinin, Ahzab suresi ile aynı uzunlukta olduğunu aktarıyor. (Bkz. Suyuti, el ıtkan, 2/32.) Oysa bugün, eldeki resmi Kuran'da, Bakara 286 ayet iken, Ahzab yalnızca 73 ayettir. Üçüncü halife Osman döneminde bir heyet tarafından yeniden derlenip yazılan Kuran'ların kaç adet olduğu ve şu anda nerede bulundukları tartışmalıdır. Kimilerine göre dört, kimisine göre beş ya da yedi adet yazılmıştır. Dörttür diyenlere göre, Osman bir nüshasını kendisine alıkoymuş, diğerlerini Kufe'ye, Basra'ya ve Şam'a göndermiştir. Mekke'ye, Yemen'e ve Bahreyn'e gönderilenlerden de söz ediliyor. Kimi kitaplardaki bilgilere göre, bu nüshalardan kopya edilip çoğaltılmasına izin verilmiş, kimi kişiler kendileri için "mushaflar" meydana getirmişlerdir. Ancak, o zaman bu mushaflarda bulunduğu söylenen ve örnekler aktarılan bazı Kuran parçalarının resmi Kuran'da bulunmamasına ne demeli?? Bazı İslam kaynaklarında, Osman döneminde çoğaltılan nüshaların bir kısmının bugün elde olduğu iddia edilir. Örneğin, bir kopyanın Taşkent'te olduğundan söz eden çok sayıda kitap vardır. Yine bazı İslami Türk kaynaklarında Topkapı Müzesi'ndeki Kuran'ın da Osman zamanından kaldığı söylenir. Konunun araştırmacılarından Prof. Dr. Suphi e's-Salih kitabında, "Peki, Osman döneminde hazırlanmış resmi nüsha şimdi nerededir?" sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadığını açıklar. Kahire Kütüphanesi'nde olduğu söylenen nüshanın, Osman döneminden kalmış olamayacağını belirtir. Çünkü bu kitapta bir takım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslamiyet'in ilk yıllarında bulunmadığı belirtilmektedir. Müslümanların kutsal kitabının resmi nüshasının her yerde aynı olduğu doğrudur. Ancak, bugün İslam dünyasında bilinen ve elde bulunan Kuran, peygamberin "vahiy katiplerine yazdırdığı" söylenen Kuran'ın aynı değil. Kaynaklar, bunu ortaya koyuyor. Saygılar. Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2008 Değil ki Surelerine, Değil ki Ayetlerine, Değil ki Kelimelerine, Değil ki Harflerine, Nokta ve Virgül ü Hükmünde Olan Harekeler ine Dahi El Sürelemez.DEĞİŞTİRİLEMEZ. İşte Bir Mümin Olarak Tüm Benliğim İle Huzurunuzdayım, ve İlan Ediyor, ve Haykırıyorum ; Bir Tek Beşer dahi, Bırakınız Kuran ın Tahrif Edilemeyeceği Gerçeğini, Yalnızca Harekeleri nin Değiştirilebileceğini, ve Değiştirilebildiğini, İspat Edebilirse, Söz Veriyorum ki, Biz Bu Saygın Forumdaki Üyeliğimizi Sonlandıracağız. İşte ispatlar. Link 1. Tıklayınız Link 2 Tıklayınız Link 3 Tıklayınız Şimdi sözünüzü yerine getirmenizi bekliyoruz sn D.Gülbudak. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.