Gönderi tarihi: 27 Mart , 2008 17 yıl 1. İş bu inşâ başlık itibariyle meşhûr tarih kitaplarımızı hatırlatma teşebbüsünün beşinci kısmını teşkil etmektedir. 2. İş bu inşâ bir müddettir hayatımızın her alanında devam eden ''değişim ve yenilik'' mefhumunu bir daha ele alarak günümüz meselelerini değerlendirmeye matuftur. Cemiyet hayatına hariçten ve tepeden yapılan müdahalelerin, bir zaman sonra o millet tarafından benimsenip benimsenmemesi müdahale neticesinde biçilen elbisenin topluma olan uyum ölçüleri ile yakından alakalıdır. Toplumun kendisi için hazırlanmış olan yaşam şeklinin dışına çıkmaya çalışması bir mahkumun hapishaneden çıkmaya çalışması kadar zor, muhataralı ve sıkıntılıdır. Değişime ayak direyen statukocu mantık bunun hiç olmamış, olmayan ve olamayacak bir mefhum olduğu üzerinde bir karar üzerindedirler ve etraflarına bu düşüncelerini şiddetle yaymak gayretindedirler. Oysa ki tarih bunu tekzip etmektedir bilhassa Türk milletini teşkil eden halkın yaşamış olduğu değişim şimdiye kadar belki de hiçbir millete nasip olmayacak kadar mütenevvi ve çoktur. Bir zamanlar şamanizme inanan Türkler zamanla Budist, Hristiyan, Yahudi ve İslam inancını benimsemiş bir kısmı da inançsızlık üstünde karar kılmıştır. Şimdi bu değişimi yok mu sayacağız? Bir zamanlar orhun elifbasını kullanan Türkler zaman içerisinde Uygur, Slav, Arap ve Latin alfabelerini kullanmışlardır şimdi bu değişimi olmamış mı addedeceğiz? Bir zamanlar hanlıkla yönetilen Türkler zaman içerisinde meşruti, askeri, teokratik yahut da bir başka idari şekille yönetilmiş ve sonunda demokraside karar kılmışken biz bu değişimleri görmezden mi geleceğiz? Bir zamanlar orta asya bozkırlarında yaşayan Türkler zaman içerisinde Afrikadan, Balkanlara, Orta doğudan Kafkaslara kadar çeşitli yerlerde yaşamışlar ve her yaşadıkları coğrafyada oranın kokusunu ve rengini de almışlardır şimdi bunlara doğru değil mi diyeceğiz? Yalnızca yukarıdaki misaller bile değişimin kaçınılmaz bir hakikat olduğunu göstermeye kafidir fakat soru şudur ''bitti mi?''. Elbette hayır, zira değişim bir durağanlık değil bir harketliliktir, Türk toplumu değişmeye ve yenileşmeye devam edecektir, bunun dışındaki her tür yaklaşım bir sanrıdan, bir vehimden ibarettir. Elbette şamanizmden Budizme geçerken sıkıntılar yaşamış toplumda, Runik alfabeden Uygur alfabesine geçen toplumda yahut da hanlıktan meşruti idareye geçen toplumda gerginlikler meydana gelmiştir, karşılıklı münakaşlar de meydana gelmiştir, lakin toplum değişmeye devam etmiştir. Eskiden böyleydi şimdi şöyle şeklinde başlayan yazılara bakıp da tebessüm ediyorum zira nostalji güzel olmakla beraber eskinin içinde hapsolmayı asla gerektirmez. Bugün Aykut Işıklar Buün'deki köşesinde şöyle demiş '' Dün akşam yine hayretler içinde izledim büyük hukuk prof'ları, genel yayın müdürlerini, köşe yazarlarını, emekli politikacı ve diplomatları... İki metre önlerini görebiliyorlar. Ama sokaktaki vatandaş çok daha ileride... Her şeyi görüp, anlıyor. Günlerdir bekledim 'CHP lideri Deniz Baykal'ın deşilmesini... 'Baykal' 'AKP kendi derin devletini yaratıyor' derken bir derin devlet olduğunu kabul ediyordu. Bu iddianın üzerine sadece 'Başbakan Erdoğan' biraz gitti ama yeterince bastırmadı. Oysa o cümle 'Türkiye Cumhuriyeti'ni anlatıyordu. Atatürk'ten sonraki Türkiye'nin özeti idi. Ulu Önder'in Cumhuriyeti emanet ettiği kişilerin içyüzünü gösteriyordu. O kişiler ki 84 yılda Türk halkını işte bu noktaya getirdiler. Çünkü Türk halkı uyanırsa böyle tatlı para kazanamazlardı, böyle 'büyük adam' olamazlardı. Türk halkını, işlerine gelmediği için çağdaş yapmadılar, 'ötekiler' diye aşağıladılar, varoşlarda hapsettiler. Sadece seçim zamanı memleketin efendisi yaptılar, camilere gidip 'Allah' adını kullanarak oy dilendiler. İşçinin, köylünün hakkını arayan üniversiteli duygusal gençleri iple astılar. 'Aman gençler komünist olmasın' diye her semte İmam-Hatip Okulu açtılar devleti ekonomiyi ele geçirip, yıllarca istediklerini yaptılar. Halkı fakirlikten sürünen Türkiye'de 150 tane milyar doları olan kişi yarattılar. Şimdi paçaları tutuştu, panik içinde, Amerikan Doları'ndaki sallanmaya bakıp bakıp uzlaşalım! diyorlar. Ancak ileri gören, akıllı gözler bunu görür. Sağdan soldan gelen saçma sapan çatlak seslere kulağını kapatır. 'Başbakan Recep Tayyip Erdoğan' farkında mı acaba? İkinci cumhuriyetin temelini atıyor. Bu temel Turgut Özal'ın yaptığı gibi sadece bir kesimi ilgilendirmiyor. Devrim değil, temizlik değil, halının altına saklanan çöplerin ortaya çıkarılması. Yüreklice yazıyorum, Atatürk'ün öldüğü günden beri Türkiye'yi yöneten derin devlet çöküyor, bitiyor. Bütün çırpınışlar, bağrışmalar bu yüzden. Tabii ellerine her zaman olduğu gibi Atatürk resimlerini aldılar. Devrimlerinin ana gayesini halka kasıtlı olarak anlatmadıkları Atatürk'ten başka sığınacakları ne var ki... Pardon bir de 'Eyvah irtica geliyor, Türkiye ve laik Cumhuriyet elden gidiyor' diye bağırmaktan başka. Onlar da biliyor, üçbeş yıl sonra şimdi kavgası yapılan tüm toplumsal detayların kendi kendine yok olacağını. Birleşen dünyada bunların hiç görülmeyeceğini... Ama onların gücü biterse bir daha geri gelir mi? Tekrar söylüyorum belki farkında belki değil. 'Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'nin umutsuz ve çaresiz talihini değiştiriyor. Çünkü görünmeyen gerçek iktidarını yani derin devleti çökertiyor. Her gün bir başka köşede. Bazen büyük hamle, bazen küçük bir detay ile. O TV'lerde ağlayıp sızlayanlara bakın. Hepsi köşeyi dönmüş kişiler. Derin devletin çöktüğünü nasıl mı anlıyorum? Bakın uzlaşma çağrılarına... Medya ağaları iki gün önce yerden yere vurdukları Başbakan'a 'sağduyu' demeye başladı. Tetikçi gazetecileri her yerde Anayasa Mahkemesi'ne zarf atmaya başladı. Aylardır işçi ve memuru sokaklara döküp, ekonomik istikrarı yok etmeye uğraşan, güya emekçinin yanında savaşan sendika ağaları da 'Türkiye Odalar Birliği'ne sığındı. Her zaman 'Türkiye'yi biz idare ederiz' derken, Anadolu kaplanlarının yükselişine çok bozulup AKP düşmanı olan TUİSİAD bile sendikalarla görüşmeye başladı. Ellerinde Türk Bayrağı, akıllarında Anayasa Mahkemesi'ndeki Yargıtay dosyası ile uzlaştırıcı rolü oynuyorlar. Sağduyu diyerek çaktırmadan şantaj yapıyorlar. Her biri kaybettiğini hissetti, kaybedecek bir şeyi olmayan Türk halkından iyice korkmaya başladılar. Top şimdi Başbakan'da. Uzlaşma tuzağına düşecek mi, yoksa panik içindeki derin devleti kurutacak mı? Masonlar'ın, devleti her konuda ele geçiren sabetayları saadet halkasını koparacak mı? Bodrum, Kaş, Göçek'teki yazlık evlerinden veya Boğaz'daki yalılarında işçiye, köylüye (!) akıl veren beylerin güçlerini bitirecek mi? Bu beyler ki... İstediklerini yıllarca İstanbul Üniversitesi'nde rektör yaptılar, İstanbul'a Vali, Emniyet Müdürü yaptılar. Hayatı İstanbul'da Bebek Otel Bar'ında, Caddebostan Büyük Kulüp'te geçen Baştabipler, Başsavcılar, Milli Eğitim Müdürleri'ni seçtiler. Futboldaki mafya bile onların eseri. Kimi, kimi kullanarak neden başkan seçti? Bilmiyor muyuz? Ankara'daki tüm bürokratlar kimin devamı? Derin devletin haberi olmadan imza atabildi mi? Size çok küçük bir örnek. Bu ülkede devlet memuruna maaş, çalışan işçinin maaşından kesilen vergi ile saplanır. Ama işçi yıllarca SSK hastanelerinde süründü, devlet memuru ise Emekli Sandığı sayesinde devlet hastanesinde. Sanki işçi bu devletin vatandaşı değil. Eee AKP de kaşınmış hani... Derin devlet o kadar derin ki oooo nerelere dek giriyor, yazmaya elim varmıyor. 'CHP lideri Deniz Baykal' işte bunu söylüyordu. 'AKP kendi derin devletini kuruyor' derken yıllardır kendi partisini bile yöneten derin devleti savunuyordu. AKP kendi kadrosunu uygun yerlere yerleştirince 'devlet ele geçiyor, irtica geliyor' oluyor. Ama eski sistem halkı ve devleti soymaya, kandırmaya devam ederse adı demokrasi oluyor. Hiç korkmayın. Bunlar geçecek, bitecek. Geçiş dönemi yaşıyoruz. Yeter ki Başbakan'ı yanındaki beyin takımı aldatmasın. Bu panik içinde bakın her şey nasıl çözülecek.'' Aykut abinin yazısını tekrar tekrar okudum elbette katılmadığım noktalar da oldu fakat yaşadığımız toplumda meydana gelen hareketin değişimle ne kadar da irtibatlı olduğunu ne kadar güzel özetliyor. Yazıyı okurken lütfen isimlere takılıp kalmayalım, iktidardaki parti şimdiki muhalefet muhalefetteki parti de şimdiki iktidar da olabilirdi, fakat netice değişmez. Türkiye daha iyi için, daha güzel için, daha mükemmel için, tarihi ve ictimai bir olgu olarak ''DEĞİŞECEK''. bozan
Gönderi tarihi: 27 Mart , 2008 17 yıl Alıntı hakkında benim de özellikle katılmadığım noktalar var ama yazının(yani iletinin) amacına baktığımda çok özel ve güzel bir tespit buluyorum; destekliyor muyum??? Buna ilerleyen süreçte bu ortamda da küreseli ele alabilirsem değinmek isterim... Şimdi yazıya dönersek ve "değişim"e gelirsek eğer; Türkiye Cumhuriyeti sadece hilafetin ve saltanatın devrilmesi ve devrimin her alana yayılması anlamına gelmez; bu devrimi mümkün ve hatta zamanın devrimcilerince de gerekli kılan koşullar mevcuttur dünya genelinde... Öncelikle Osmanlı'nın batılılaşma sancılarını hepimiz biliriz; birilerinin iddia ettiği gibi öyle fazla da İslami kaygının kalmadığı ve hatta tam aksince artık birilerinin kendi başına buyruk davranarak üzerinde bir hukuk tanımadığı dönemler yaşanmıştır; böylece kendi zamanının en ileri "hukuk devleti" ve "demokrasi" anlayışına sahip olan Osmanlı gerek bu zamanın değişmesi gerekse de kendi kuruluş samimiyeti ve klasik dinçliğini kaybıyla birlikte gereksiz çalkantılar içinde erimenin sinyallerini vermeye başlamıştır... Artık bu ülke "hukuk"un birilerinin çıkarına feda edilebildiği; yeterlilik yerine kayırmaların, rüşvetin arttığı; merkezi çalkantıların çevreye de isyanlar ve keyfiyet yaydığı bir döneme iyiden iyiye girerek kendi zamanını doldurmaktadır... Suç sadece içte değildir hiç şüphesiz; batının öncülük ettiği bir değişim sürecinde ekonomi, toplum, devlet yönetimi, ordu vb. her alanda anlayış değişiklikleri başgöstermiş ve yayılan milliyetçilik akımının yansımaları her türlü çok-uluslu yapıyı tehdit eder hale gelmiştir... Ya Sömürgecilik yarışına ve daha batı ürünü pek çok karmaşık gündeme neler demeli??? Nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihsel süreçte üzerine kurulduğu temellerin aslını "değişim" sözcüğünde bulabiliriz; yoksa sadece bir politika farkı olsa Osmanlı merkezi yapısı içerisinde yeni bir anayasal düzenle sınırlı kalan bir atılımdan bahsedebilirdik... Ne demek mi istedim??? Değişim zaten kendini gösteriyordu ancak içerdeki yozlaşma ve dışardakinin gittikçe artan, evrenselleşmeye başlayan etkisi birleşmişti ve sancılı sürecin zorlu mücadeleye de rastladığı bir kargaşa döneminde batıya yönelmiş batıcı bir "ulus-devlet"in devrimsel(bildiğim kadarıyla pozitivist ama fazla emin konuşmayayım) yöntemle doğduğu görülmüştür... Peki şimdi??? Bunu anlamak için küreselleşmeyi ve küreselleşmenin önplanda olduğu zamanımızın eğilimlerini iyi çözümleyebilmek ve böylece değişimdeki yerimizi iyi belirleyip sorunlarımızı iyi çözebilmek gerekir... Tabi geleceğimiz hakkında olduğu kadar geçmişimiz hakkında da sağlam çözümlemeler ve çözümler ortaya koyabilmeliyiz artık... Saygılar...
Gönderi tarihi: 27 Mart , 2008 17 yıl Tetikçi gazetecileri her yerde Anayasa Mahkemesi'ne zarf atmaya başladı. ********* Ne demek "zarf atmak?" kim ne yazıp atmış zarfa? Bu üslupla siyaset yorumu yaparsa böyle bir garip anlatım çıkar işte ortaya. Ağzı olan konuşuyor diye bunun için demişler.
Gönderi tarihi: 27 Mart , 2008 17 yıl AKP liler büyük bir panik icersinde,kapatma davasiyla sucüstü yakalandilar,simdi tarikat reislerinden yardim beklemeye muskalar yaptirmaya basladilar,ya gercekten kapatilirsak,ya gercekten Cankayadana atilirsak,ya tekrar kodese atilirsak,bizede Eegenekon derseler ne olur acabalara basladilar.Ha gercekten bence en büyük Ergenekoncu Fehmi Koru degilmidir,baksaniza adam kimin göz altina alinmasi gerektigini yazdi hemen o gece Selcuk'u gözaltina aldilar.Kolay degil Basbakanin sag kolu olmak,Aydin Dogan medyasi olurda ona karsi Koru medyasi nasil olmaz.Derin devletmi dediniz,bu hep vardi ta padisah Murat zamanindan beri vardi en zalimide Abdülhamit devrindeki derin devletti.O derin devlet sayesinde adam 31 yil devleti idare etti.Herneyse AKP liler büyük bir panik icersindeler,hic beklemedikleri herkesi susturduk dedikleri bir sirada Yargitay bassavcisi cikiverdi ortaya,hayret onu nasil unuttular degistirmeye.Iki basli Tilki hesabina döndü bu simdi,bir yanda DTP diger yanda AKP.Ikiside demokrasi ve özgürlüklerin hayrani,acaba tesadüfmü yoksa aralarinda öylemi anlastilar bilinmez ama özgürlük ve demokrasi dendimi en basta bunlar geliyor.DTP nin bayragi belli,AKP nin simdilik ampül bayragi var,Erbakan döneminde yesil bayrak vardi. Velhasil AKP panik icersinde,hemde öyle bir panikki,isgüzarlik yapip Selcuk ve Alemdaroglunu geceyarisi tutuklatti aynen Van üniversitesi rektörünün tutuklatilmasi gibi.10 aydir millete bir korku salmislar,ceteler ceteler diye,aslinda ortada ne cete filan yok,taman kanunsuz isler yapmis olanlar vardir elbette ama cete demek birde bu ceteye ERGENEKON adini vermek acaba kimin bulusuydu ve neden o ad verildi acaba,Ergenekonun ne oldugunu biliyoruz,TÜrk'lerin tarihi Ergenekonla yeniden yazildi,ama hangi akilli ve ne amacla bu tarihi ve cok büyük anlam iceren kavrami bir suc sebekesine vermek geregini duydu.Iste bence asil suclular Ergenekon adini bir suc sebekesine vererek o adi kirletmeyi amaclayanlarindir.Yani Fetocular,yani dinciler,yani ***** ve onlar adina calisan kesimlerdir.AKP deki bu panik Eski Türkce basliklarla dahada belirgin ve komiklesmeye basladi. saygilarla
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.