Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Baskıcı rejimler genellikle "ayrımcılık üzerine oturtulmuşlardır".

- Din ve inanç baskısı, "dindarlar ve diğerleri" ayrımcılığı üzerine kurulur. Hatta "Dindar bir cumhurbaşkanı istiyoruz" diyerek ötekilerle, "dinli-dinsiz'' ayrımını aralarında yapay olarak üretirler.

 

- Vatandaşlığın (ve yurttaşlığın) bütünleştirici kimliği yerine örneğin Kürt ve Laz kimliklerini öne çıkararak "ırk ayrımcılığına dayalı bir baskı yaratırlar".

İşin ilginç yanı bu baskıcı (ve faşistçe) ayrımcılık, "özgürlükler ve demokrasi'' söylevleri ile pazarlanır. İşin özünde, "ayrımcılığın özgürlüğü dayatılarak bu yolla baskı yaratılıyor".

 

Türkiye'deki ayrımcılık (ve baskının) tarihsel seyrine bakalım;

1) 1940'lı yıllarda, "bürokrasinin ayrımcılığı yoluyla" baskı yaratılmıştır.

2) 1950'li yıllar "bürokratik baskıcılığın yanına "dinci ve feodal baskıların" eklenmesiyle sürdü.

3) 1980'li yıllardan başlayarak sermaye ve din baskıcılığı öne çıktı.

 

Ancak 1940'lı yıllardan ve özellikle de Marshall Yardımı'ndan sonra "ABD (va Batı) emperyalizminin bürokratik, feodal, dinci ve sermayeci ayrımcılıkla" işbirliği yaptığını görüyoruz.

2000'li yıllara gelindiğinde ABD ve AB emperyalizmi dinci, bölücü ve sermayeci odaklarla mutlak bir işbirliği içine girmiştir. Dinci baskı, emperyalizmin denetiminde sermayeyi ve etnik ayrımcılığı peşine takıp sürüklemeye başladı.

 

'Ilımlı İslam', baskının yeni adı...

Batı emperyalizminin ve İslamcıların penceresinden "görülen Türkiye manzarası özünde aynıdır". Bulunan ortak payanda "İslamcı yapılanmadır". Kibarca, "Ilımlı İslam'' adı takılmıştır. Devşirilmiş ya da işbirlikçi sıfatlarını içeren bir tanımlamadır bu.

 

1) ABD ve AB'nin penceresinden görülen resim; Batı, Atatürk Cumhuriyeti'nin olmadığı, Lozan'ın kazanımlarının ortadan kaldırıldığı, Türkiye pazarının Batı tekellerinin ve kurumlarının eline terk edildiği bir ülke peşindedir.

 

Türkiye Avrupa'da olduğu gibi halkçı ve demokratik örgütlenmelerin bulunduğu bir ülke olmamalıdır. Böyle olursa, "ulusal iktisadi, siyasi ve kültürel çıkarlarını korumaya ve savunmaya başlar''.

 

Bunun yerine tarikatların, cemaatlerin ve dinci siyasilerin sisteme hâkim olduğu bir duruma gelmeli. Bu yapılanma, sonunda "İslamcı baskıları da beraber getirecekse bize ne!.." Bizim gereksinimlerimizi karşıladıkları sürece türbanlısı, takkelisi, çarşaflısı biraz göz zevkimizi bozmaktan öteye gitmez.

 

Yeter ki ulusalcı, Atatürkçü, halkçı ve antiemperyalist kesimler geri planda kalsınlar. Bir de dincilerle birlikte TSK'nin zamanla siyasetle olan bağları tamamen koparılırsa Batı için ideal bir sonuç doğar.

İşte ABD ve AB penceresinden görülen Türkiye manzarası budur.

 

Ya Türkiye'nin içinden bakanlar?

2) İslamcı işbirlikçilerin bakışına gelince...

ABD ve AB'nin bu talepleri karşısında içimizdeki "işbirlikçi İslamcılar" şöyle düşünüyorlar:

- Biz de Cumhuriyet'in değerlerine, Atatürkçü rejime karşıyız. Bu konuda Batı ile örtüşüyoruz.

- TSK bizim için de büyük engel. Orduyu biz de siyasetin tamamen dışına itip önümüzdeki yolu açmak istiyoruz. ABD ve AB'nin yardımı ile bu işi de hallederiz.(x)

 

- Zaten bu nedenle dincilerin ideologları, "Batı ile isteklerimiz hiç bu kadar örtüşmedi" diyerek tezlerini gözler önüne seriyorlar.

Tabii ki ABD ve AB bu desteğe karşılık bir fatura çıkarıyor; "Büyük Ortadoğu Projesi'nde taleplerimizi yerine getir" diyor.

 

- Türkiye biraz küçülecekmiş.. varsın küçülsün...

- Ekonomi, Batı'nın arka bahçesi olacakmış; zaten öyle değil mi!..

- Ama karşılığında şeriatçı bir düzen kurulacak, bizim için önemli olan bu nihai hedefe ulaşmaktır. İçimizdeki işbirlikçi dincilerin penceresinden görülen manzara da böyle. Tabii bölücüler ve kimi sermaye çevrelerini de "Batı'nın, bu koalisyonun içine kattığını unutmayalım".

 

İşte giderek artmaya başlayan "dinci baskının" arkasındaki nedenler bunlar: "Mahalle baskıları", "Fazıl Say'lar'', "Harembüs'ler'', sömürgecilerle işbirliği yapan Nobel'ciler, Hıristiyanlarla ortaklık kuran İslamcılar.. artan baskıcı rejimin sinyalleri.

 

Dinin (ve emperyalizmin) baskı kurması için özgürlük istiyorlar. Aynen Şarlo Diktatör filminde Şarlo 'nun dediği gibi: "Diktatörler özgürlükleri yalnız kendileri için isterler.''

Amerika'nın Irak'a, "özgürlük götürüyoruz'' diyerek girmesi gibi; Türkiye'de özgürlük istiyoruz diyenlerin dinci bir baskı rejimi yaratmaları gibi...

 

(*) AKP, Ordu ve Amerika Üçgenindeki Türkiye,Truva, 2007.

Gönderi tarihi:

Dinin siyaseti değil, siyasetin dini yönlendirdiğini gösteren güzel bir yazı.Paylaşım için teşekkürler... :clover:

 

Bu arada sürekli ılımlı İslamcı akımların üstünde duruyoruz,ama bence ılımlı islamdan daha büyük bir İslami tehlike var: Selefi akımlar. Türkiye'de son yıllarda Selefi İslamın büyük bir ivmeyle güçlendiği fikrindeyim. Zaten birkaç gün önce açıklanan bir araştırmaya göre Selefi temelli El Kaide örgütünün Türkiyede on milyona yakın sempatizanı olduğu açıklanmıştı. Bazıları için bu rakam abartı gelebilir ama, Selefi örgütler dini sömürü ve propoganda yoluyla bu rakamın iki katı kadar bile sempatizan toplayabilir Türkiye'de. Bir de şunu da unutmamak gerek, 1 tane Selefi militan, 10 tane PKK militanından daha tehlikelidir. Çünkü adamların yaşamdaki tek amaçları Tevhid bayrağını tüm dünya üzerinde dalgalandırana kadar ve dünya üzerinde tek bir hilafet devleti kurana kadar Allah yolunda ölmek ve öldürmek, kısacası kan dökmeye programlanmış gözü dönmüş birer vampir gibiler.

Gönderi tarihi:

Dinci Faşizm Nereye Kadar?

 

 

 

Din üzerinden siyaset yapmak yeni değil!..

 

 

 

Milli Nizam'dan Refah Partisi'ne dek "din damarı" ndan beslenen sağ partiler, 1950'den bugüne "tarikatları" da içine alarak siyaset yaptılar...

 

AKP beş yıldır tek başına iktidarda...

 

2002'de yüzde 35, 2007'de yüzde 47 oy alan AKP, son aylarda "din üzerinden" siyasete ivme kazandırdı.

 

AKP, "din üzerinden" siyaset yaparken antiemperyalist bir tavır sergilemiyor; Erbakan Hoca'nın "Milli Görüş" ü gibi ABD ve AB (!) düşmanlığı yapmıyor...

 

AKP'nin bu tutumu hem yoksulun işine yarıyor, hem "Soros Çocukları"nın, hem de kimi işadamlarının...

 

Aslında bu yolu 1983 seçimlerinden sonra Turgut Özal açtı...

 

Turgut Özal ve Tayyip Bey...

 

İkisi farklı kişilikte...

 

Turgut Bey, şortla dolaşır, özel aracıyla Çanakkale-İzmir yolunda hız denemesi yapardı Semra Hanım'la birlikte...

 

Turgut Bey'le Tayyip Bey'in yaşamları da farklı...

 

Anlatmaya gerek yok!..

 

Son günlerde AKP'nin Türkiye'yi nereye götürmek istediğini görenler şu soruyu sormaya başladılar:

 

"AKP 'Milli Görüş' gömleğini galiba değiştirmemiş!"

 

Baştan beri söylüyor AKP'yi tanıyanlar:

 

"AKP 'Milli Görüş' çizgisinden hiçbir zaman sapmadı; ABD ve AB' ye yanaşıp her dediklerini yaptı..."

 

Elbet, kimi zaman yaramazlıkları oldu ABD'ye karşı...

 

Irak'ın işgalinden önce tezkere Meclis'ten geçmedi, ABD Türkiye üzerinden Irak'ı işgal etmedi...

 

AKP, bir yandan "İslamcı devlet" yapısını kurarken öte yandan "çağdaş devlet"ten söz ediyor, serbest pazar ekonomisini savunuyor...

 

Bunlar oyunun kuralı...

 

Altyapı belirli bir program çerçevesinde yürütülüyor...

 

***

 

Bugün AKP'nin elinde büyük bir medya gücü bulunuyor.

 

Sabah, atv, Star, Zaman, Yeni Şafak, Samanyolu TV, Kanal 7, Bugün gazete ve televizyonları AKP'nin denetiminde...

 

1961'den bugüne dek ne Süleyman Demirel ne de Turgut Özal böylesine bir medya gücü yarattı.

 

Turgut Özal, Asil Nadir'le denemeye kalktı ama başarılı olamadı...

 

AKP açıkça İslamı siyasette araç olarak kullanıyor...

 

RTÜK Başkanı Zahit Akman'ı bir hafta önce Can Dündar'ın NTV'deki programında izlediyseniz gördünüz...

 

RTÜK Başkanı baskıcı bir tavır izledi. Yılların sanatçısı Seyfi Dursunoğlu'na (Huysuz Virjin) açık açık şöyle dedi:

 

"Saat 23.00'ten sonra program yap ki çocuklar uyusun..."

 

Neyse ki programda olan konuklar "kibar" insanlardı ve Akman'a şöyle seslenmediler:

 

"Deniz Feneri Derneği'nin kara para aklama hikâyesinde adınız geçiyor. Frankfurt Savcılığı Kanal 7'nin ve Deniz Feneri'nin yöneticilerini tutukladı. Yardım diye toplanan 14 milyon Avro'nun kimlere aktarıldığını araştırdı. Milyonlarca Avro'nun Kanal 7'ye aktarıldığını tespit etti. Siz bugünlerde Almanya'ya gitmeyi düşünüyor musunuz?"

 

Ben olsam sorardım...

 

Olayı biliyorum.

 

Frankfurt'ta Deniz Feneri, milyonlarca Avro toplamış. Şirketler üzerinden para aklama yapılmış. Olayda Zahit Akman'ın da adı geçiyor, gazeteler günlerce yazdı.

 

Peki Akman'ın isminin geçtiği soruşturmada kimler tutuklanmıştı?

 

Unutanlar için anımsatayım:

 

24 Nisan 2007'de muhasebe müdürü Firdevs Ermiş'le birlikte tutuklanan Mehmet Gürhan, Deniz Feneri Derneği'nin eski Avrupa Başkanı değil miydi?

 

Aynı Mehmet Gürhan, Almanya'da Yimpaş'ın paralarıyla kurulan Kanal 7'nin başındaki isimdi...

 

Tayyip Bey'le birlikte fotoğraflar çektiren Gürhan'ın yerine geçen Deniz Feneri'nin başkanı Mehmet Taşkan da Ağustos 2007'de tutuklanmadı mı?

 

Mehmet Taşkan bu görevinden önce Santour firmasında genel müdür yardımcılığı yapmıştı. Şimdi size bir soru:

 

"Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın oğlu Erkan Yıldırım yolcu gemisi alırken hangi gemi acentesinden para almıştı?"

 

***

 

Frankfurt'taki soruşturmada adı geçen Zahit Akman'ı neredeyse 40 dakika dinledim NTV 'de...

 

Ne de çok şey anlattı...

 

Sonunda şunu gördüm:

 

"AKP yandaşlarının uzaktan ve yakından demokrasi ve özgürlükle ilgileri yok. Dinci faşizm Türkiye'yi giderek kuşatıyor. Medya da bu olayın üzerine gitmekten korkuyor."

 

Zahit Akman'ı o gece dinlerken bunları düşündüm...

 

Bir dönem "edepli turizm" diyen "uyuyan güzel bakanımız" Atilla Koç vardı, şimdi de "edepli yayın" nutku çeken RTÜK Başkanımız!..

 

RTÜK Başkanı, Seyfi Dursunoğlu'na "Saat 23.00'ten sonra program yapın" derken baskıcı bir tutum izlemiyor mu? Nerede demokrasi ve yayın özgürlüğü?

 

Hikmet ÇETÝNKAYA

 

Cumhuriyet,22.01.2008

Gönderi tarihi:

HAKKETEN ya ortalik dinci adamlarlan doldu her yerde varlar ,sakli ,cubbeli ,sarikli ,ortulu, peceli vay annam cesit cesit, ben Turkiyeden kacip Hollandaya geldim burda orda kin den daha fazla ne yapacagim anlamadim su bizim bilim adamlari baska bir gezegen bulsada oraya tasinsam

KACACAK YER KALMADIM EN IYISIM DIRENMEK.TA KI CANI VERENE DEK. ya gercekten bu dincilerin dedigi gibi bir de obur tarafda dunya varsa vay annam yandik desen hem burda hem orda .

 

yardim eden yok mu?imdat

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.