Gönderi tarihi: 28 Ocak , 2008 17 yıl Ardışık iki dünya savaşının yarattığı yıkıntılardan “yeniden doğma” çabası olarak da tanımlanabilir 10 Aralık 1948 tarihli “İnsan hakları Evrensel Bildirgesi”. Öylesine önemlidir ki kimilerinin gözünde, Magna Karta ile başlayıp, Ameriakan Bağımsızlık Bildirgesi ile süren ve Fransız Devrimi ile önemli bir aşamaya erişen “insanın uygarlaşması” sürecinin önemli bir köşetaşıdır. Gerçek nedeni “paylaşım” olan savaşta öne çıkan “soykırım” kaynaklı acıların giderilmesi ve bir daha böylesi acıların yaşanmasının önüne geçilme çabaları hiç kuşkusuz önemli bir etken olmuştur bu bildirgenin hazırlanmasında. Kapsamlı olmakla birlikte, bildirgenin ırk, cins, dil, din başta olmak üzere her türlü ayrımcılığa karşı insanın özgürlüğünü ve saygınlığını güvence altına alma isteği her türlü övgüyü hak etmektedir. Bildirgenin kapsamını oluşturan soylu ve yüce tanımlamalar savaşların acısını duyumsayan tüm dünya insanlarını etkilemiş olmalıdır. Ne yazık ki; çok geçmeden, ortaya çıkacak olan yeni tablo hiç de iç açıcı olmamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndaki etkinliklerinin ödülünü alan ABD dünyanın yeni efendisi olma yolundaki adımlarını atmakta gecikmez. İlk aşamada Kore’de sergilenen bu yeni özgörev, Vietnam’da bambaşka acılara yol açacaktır. Bu arada, Atlantik’in karşı kıyısındaki yeni efendinin sayısız işgal, darbe ve siyasi-ekonomik yayılma girişimini saymaya hiç gerek olmasa gerek. Güzel sözlerle ve anlamlı hedeflerle yola çıkan “insan hakları” kavramının bugün eriştiği konuma ve üstlendiği işleve bakmakta yarar vardır. En temel hak olan, yaşam hakkına yaklaşım bir yana bırakılırken, insan haklarının kimi yerde “terörist ayrılıkçılık”, kimi yerde ise “dinci gericilik” akımlarının sığındığı güvenli bir limana dönüşmüş olması gözardı edilecek bir durum olmasa gerektir. Farklı bir deyişle, yaklaşık altmış yıl önce yola çıkan “insan hakları” kavramı günümüzde “yeni yayılmacılık” akımlarının toplumları tutsak etmede sıkça başvurdukları bir başka aygıta dönüşmüş durumdadır. Dünyamızda milyarlarca insan günde birkaç dolarla yaşamda kalmaya çabalarken, gelir dağılım eşitsizlikleri giderek derinleşirken, birileri dünya nimetlerinden başkalarına göre eşitlikçi olmayan bir şekilde yararlanırken ve tüm bu gerçeklerin ortaya çıkmasına ortam sağlayan “insanlık dışı” koşullar her geçen gün egemenliğini pekiştirirken, “insan hakları” kisvesi içinde sözü edilen olumsuzlukların artması başka nasıl açıklanabilir? Bir başka ilginç çelişki de, “insan hakları” çiğneyicilerinin, “insan hakları” konusunda gözlemci ve eleştirici konumunda olmalarıdır. Acı ama gerçektir ki; günümüzde, “insan hakları” diye diye insanın en temel hakkı olan yaşam hakkını tanımayan silahlı ayrılıkçılık ve çağdışı dinci akımlar el üstünde tutulur olmuştur. Ne uğruna mı? Başkalarının mutsuzluğu, insanlık dışı yaşam sürmesi pahasına kendilerine daha çok gönenç, daha “uygar!” ve pırıltılı bir yaşam sağlama adına. 1948 tarihli “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” kapsamındaki her sözcük ve her tümce anlamlı ve önemlidir. Ancak, dünyamızın bugün getirildiği noktada sözü edilen kavramların ve ilkelerin yaşama geçme şansı yoktur! Söz konusu ilkelerin içtenlikle yaşama geçmesi için “başka bir dünya” gereklidir. Geçen yüzyılın başında Mustafa Kemal’in yaşama geçirdiği, günümüzde de Chavez’lerin, Morales’lerin dile getirdiği gibi, “başka bir dünya olasıdır!”. Bunun için gereken dersler insanlık tarihindeki yerini almıştır! Yeter ki; insanoğlu akıldışılıktan kurtulup, onuruna, gururuna ve yaşam hakkına sâhip çıksın!
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.