Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

RİSALE-İ NUR OKUMANIN KİMSEYE FAYDASI YOK... (Sıradışı Nakşibendi şeyhi Kıbrısi'den çok tartışılacak açıklama...)

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Sıradışı Nakşibendi şeyhi Kıbrısi'den çok tartışılacak açıklama

 

Şeyh Nazım Kıbrısi, internette yayınanan sohbetinde Risale-i Nur, Said Nursi ve Fethullah Gülen hakkında çok tartışılacak açıklamalarda bulundu.

 

Nazım Kıbrısi olarak bilinen Nakşibendi şeyhi, islami kesimde kutuplaşmanın habercisi olacak bir açıklamada bulundu. Nazım Kıbrısi internet sitesinden yayınladığı sohbetinde, "Risale-i Nur okuma zamanı geçti. Bunların kimseye faydası yok" dedi.

 

'RİSALELER MİLLETİ UYUTUYOR'

 

Kıbrisi, 8 Kasım 2007 tarihli konuşmasında, "Risale-i Nur okumanın zamanı geçti. Risale-i Nur'un kimseye faydası yok. Yukardan şiddetli bir talimat geldi bana. Risaleler, bir miktar gençlerimize bir miktar fayda etti, ama ondan öteye geçemedi. Okudukları onlara ne fayda veriyor. Hiçbir faydası yok. Bulduklarından ne fayda umuyorlar. Meclis'te oturup Risale okuyup uyuklama ne fayda verir." sözleriyle yeni bir tartışma başlattı.

 

Said-i Nursi'ye yönelik sert eleştirilerin yer aldığı söyleşide Kıbrısi, risalelerde laiklik ile ilgili hiçbir şey yazılmamasını eleştirerek, "İçinde bulunduğumuz hal, iyi midir değil midir? Bunu bilecek, dinleyecek çok kimse var şimdi. Hadisi Şerif okumaktan da fayda yok onlara. Bu vartaya nasıl düştük. Bu millet aldatıldı mı, aldatılmadı mı? Kütüphanende isterse bin tane Risale-i Nur olsun. Bir faydası yok. Onları al Said-i Nursi'nin mezarının başına götür "Sen oku" de. Laiklik bir vartadır. Risase'de laiklik geçmiyorsa bundan ne anladık. Risaleler milleti uyutuyor. Risaleleri müzeye koymalı.

Said Nursi'nin yazdığı kitapları 5 defa yazdım. O Amerika'daki Fettullah Gülen'den de bize bir şey gelmiyor. Bu gençliğe ondan bir şey yok." diye konuşuyor.

 

 

 

Şeyh Nazım Kıbrısi kimdir?

Kıbrıs’ın Larnaka şehrinde 25 Nisan 1922 (1 Ramazan 1340) Cuma günü doğan Nakşibendi şeyhi.

Anne tarafından Mevlevi tarikatı kurucusu Mevlana Celaleddin Rumi'den, baba tarafıdan Kadiri tarikatı kurucusu Abdulkadir Geylani'den gelir. Hem Şerif yani Hasani, hem de Seyyid yani Hüsseyinidir. 1940`larda İstanbul'da Kimya Fakültesini okudu. Oradan Şam'a gidip orada Nakşibendi tarikatın şeyhi olan Abdullah Dağıstani ile tanıştı. 1941'de Hacı Emine Hanım ile evlendi ve 4 çoçuk sahibi oldular. Abdullah Dağıstani'nin manevi terbiyesine girdi. Onun emri ile tasavufu insanlara öğretmeye başladı. 1972'de Şeyh'inin ölümü ile onun yerine geçti. Bütün Dünya'da, özelikle Avrupa ve Amerika'da İslamiyet ve Nakşibendiliği yaymak ile uğraşmaktadır.

 

DİPNOT / KAYNAK : =http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.05.2006&Newsid=152789&Categoryid=1=

Gönderi tarihi:
Sıradışı Nakşibendi şeyhi Kıbrısi'den çok tartışılacak açıklama

 

 

İ'lem eyyühe'l-aziz! İnsanı hayvandan ayıran şeylerden, Biri: Mazi ve müstakbelle alakadar olmasıdır. Hayvan bu iki zamanı bihakkın düşünecek bir idrake malik değildir.

 

İkincisi: Gerek enfüsi, gerek afaki, yani dahili ve harici şeylere taallük eden idraki, külli ve umumidir.

 

Üçüncüsü: İnşaata lazım olan mukaddemeleri keşif ve tertip etmektir: Mesela, bir evin yapılması için lazım olan taş, ağaç, çimento misilli lüzumlu mukaddemeleri ihzar ve tertip etmek gibi.

 

Binaenaleyh, insanın en evvel ve en büyük vazifesi, tesbih ve tahmiddir. Evvela mazi, hal ve istikbal zamanlarında görmüş veya görecek nimetler lisanıyla, sonra nefsinde veya haricinde görmekte olduğu in'amlar lisanıyla, sonra mahlükatın yapmakta oldukları tesbihatı şehadet ve müşahede lisanıyla Sanii hamd ü sena etmektir.

İlgili Risale : Mesnevi-i Nuriye | 174

 

Fark,farkedenlerce,farkedilir.

 

;)

 

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Burası Türkiye sayın sarıgöl...

Genç birz Cumhuriyet'e sahibiz...

Sizi anlamıyorum...

Ama tahmin edebiliyorum...

Ne mi?...

Ezberlerin bozulduğunu... :)

Gönderi tarihi:
Burası Türkiye sayın sarıgöl...

Genç birz Cumhuriyet'e sahibiz...

Sizi anlamıyorum...

Ama tahmin edebiliyorum...

Ne mi?...

Ezberlerin bozulduğunu... :)

 

Sayın dipnot.

Genç bir cumhuriyetiz doğru ama kökümüz derin.

Sonra benim yazdığıma cevap değil yazdığınız, üstelik beni anlamanızda gerekmiyor ama tahmin edebiliyorsanız doğrudur ezberlerin bozulduğu...

:lol:

  • 2 yıl sonra...
Gönderi tarihi:

El Cevap:

 

Şeyh Nazım Efendi aslında mübarek ve temiz bir insan, fazıl bir şahsiyettir. Kendileri, tarikatın düstur ve adabıyla ameli sahada dine hizmet etmiş ve halende eden bir zattır. Biz Risale-Nur talebeleri, bu mübarek zattan; Risale-i Nur’un iman-ı tahkiki ve esasat-ı Sünnet-i seniyeye hizmeti hakkında hep senalı ve sitayişli sözler ve haberler duymakta idik Enaniyetli bir kısım ehl-i ilim ve ehl-i tarikat gibi meslek ve meşrep taassubu adına bilmeden aleyhte konuşmak, cahilane itiraz etmek ve Risale-i Nur’a dil uzatmak gibi abes şeyleri Şeyh Nazımımızdan duymamıştık. Biz Nur talebeleri Şeyhimizi Nur ailesinin bir büyüğü olarak kabul etmiştik, ona dualar ediyorduk.

 

Amma şimdi ne oldu ise oldu. İhtiyarlık ıthımı galebe çaldı, bilemiyoruz, Çok sevdiğimiz, saydığımız ve hep dua ettiğimiz dost Şeyh Nâzımımız birdenbire yön değiştiriverdi. Mübarek Şeyhin şu Menfi yöne yönelmesi, yani din düşmanlarının istekleri istikametinde tavır göstermesi, herhalde bir takım sebeplere dayanmaktadır. Nasıl ki 1942’lerde İstanbul’da Şeyh A.Hakim-ı Arvasinin ve 1958 yılında Urfa’da meşhur alim ve mutasavvıf Buluntu Abdurrahman hoca ismindeki zatın, camilerde Hz. Üstad Bediüzzaman aleyhinde ( ama çok galiz ve acemice ) konuşmalarının temelinde sinsice aldatılma ve kandırılma olduğu, zaman içersinde tahakkuk etmiş olduğunun ispatlı delilleri Mufassal Tarihçe-i Hayat eserimizde detaylarıyla kayıtlıdır.

 

Mazide cereyan etmiş şu mezkûr belirgin iki vak’a gibi birçok hadiseler zaman şeridinin halkalarına takılıp zuhura çıkmış ve göstermişlerdir ki; bizim Kıbrıslı Şeyh Nâzımımız tarzında- ya ıtıh getirmekten, ya da bazı mihraklar tarafından sinsice-aldatılmaktan – meselenin merkez-ı aslisinin kapısından içeri girip de, ilmi, hikmeti ve mantıki gerçek bir araştırma yapmamış aldatılmaya kabil ve müsait, saf kalpli ve ileri yaşlı bazı hoca ve şeyhler zaman zaman imtihan sahnesinde bulunmuş ve bulunmaktadır.

 

İşte, şimdi vasıfları yad’a getirilmişlerden birisi de bizim Şeyh Nazım-ı Kıbrısi’mizdir ki: internetlerde hem görüntülü – sesli, hem de yazılı olarak, Risale-i Nur mesleğine ve Nur talebelerinin hizmetine karşı menfice, ama tahkiksiz, delilsiz, ispatsız ve hatta mantıksız bir şeyler tefevvüh ederek neşrettirmiştir.

 

Kıbrıslı Şeyh efendinin durup dururken, Risale-i Nur’a ve Nur mesleğine karşı menfice olan şu hurucunun, elbette kandırarak onu elde etmeyi başaran ve sinsi düşmanane propagandalarına alet etme teşebbüsünde bulunmuş olan gizli bazı komitelerin işi olması kuvvetle muhtemeldir, sebepleri ise şunlar olabilir: Risale-i Nur’un İsm-i Azamdan muktebes olan nuru Türkiye’nin sınırlarını aşarak umum alem-i İslam’a hatta tüm dünyaya nevvarane yayılması ve kırka yakın dünya dillerine tercüme edilerek aleme intişar etmesi ve insanlığın her kesiminde takdir ve hüsn-ü kabul görmesi ve umum ulema-i islamca bil-ittifak ve bil-icma Bediüzzamanın ve eserlerinin mutlak ulul-azm müceddidiyeti teslim edilmiş olması karşısında şeyh Nazımımız gibi merciiyet meftunu, makam-perest bazı kimselerin çocukça hasetlerini celbe sebep olmuş olabilir diye düşünüyoruz.

 

Evet, şahsi merciiyet ve makam-perestlik sevdasını taşıyan, amma hakikatte<< şeyh-i mercu>> (Yani velayet basamaklarında seyr-i suluk ile uruc ederek, nihayete ulaşıp vazifedar olarak dönen zatlar gibi) halis ve fenay-ı etmem mazhar bir mürşitlik makamına ulaşamayıp yarı yolda kalan kimseler, bulanık âyineli olduklarından, arızalı ve şeytanın tuzağına takılmaya amade ve giriftar olmaları her zaman muhtemel bulunan bu gibi kimselerin ilham namı altındaki çatlak hatıratlarının maddi âlemde ma’kes bulamadığı zaman, bin derece hadlerini aşarak müceddid ve müctehid zevat-ı kırama ve mesleklerine tenkit oklarını atabilmektedir. Amma o hakikatsız ve hedefsiz ve yersiz oklar, çoğu kere yalpalayıp geri döner, tam aks-ı maksadıyla biçare muterizlerin sinesine saplanır, onu alemde ve adl-ı ilahi huzurunda perişan edip nefretli istiskale maruz bıraktırır.

 

Evet, Kıbrıslı muhterem şeyhimizin 88 yaşında bulunmuş olmasından ve hikmet-i islamiye ve gerçek müstakim mantık noktasında, tahkiki bir iman ile meleke-i akliyesi istikamet üzere inkişaf etmemişliğinin belirtileri gösterilmekte olduğundan; ve hurafat ve hayalate açık, belki de onlarla bulaşık şeyleri ‘’ ilham ve üstten inen ihtar‘’ diye nitelediği kırık ve çatlak bir takım hatırat a ve şahsın mizacına göre tahavvül edebilen tevilsiz rüyalara bel bağladığı için; aynı zamanda şeyhin vaziyet ve halı itibarıyla içtimaiyattaki birçok kimselerle ihtilata maruz bulunduğundan; kandırılıp menfi bazı şahısların emellerine alet edilmiş olabilmesi kuvvetle muhtemel ve evleviyetle derkardır.

 

Şeyhin durumu hakkında ileri sürdüğümüz bu iddialar, az sonra onun durup dururken fücceten aleyhtar bir tavır alıp Risale-i Nur’a ve alem- şümul hizmetine karşı giriştiği menfi tutumu ile ilgili konuşmalarından vereceğimiz başlıklarda bariz şekilde görülecektir ki; şeyhin o isnatları baştan sona mantıksız, tahkiksiz, mizansız, tutarsız ve ispatsızdır. Bu haliyle şeyhin o kabil isnat ve iddiaları,dediklerimizin ayrı bir delilidir.

 

HZ. ÜSTADIN BU GİBİ HADİSELERLE İLGİLİ ŞİDDETLİ BİR İHTARI

 

 

Bizim haksız tenkit ve tahkiksiz ilişmelere karşı, mukabele-i bilmisil ile hareketlenip taşkınlıklardan tehevvüre kapılmamızı meneden hz. Üstadın fevkalade mühim ihtarının vurud sebebi ve sureti şöyledir:

 

1942 de hz. Üstad Kastamonu’da çok ağır şartlar içinde sürgünlük hayatı yaşamakta iken, İstanbul’da bulunan şarklı ve hanedan sahibi bir şeyh (şu andaki şeyhimiz gibi) kandırılarak camilerde hz. Üstadın aleyhinde konuşturulduğu günlerde, Nur talebelerinin manevi olarak şiddetlice karşı koyup beddualara hazırlandıkları sırada, hadise ile ilgili o dellal-ı kur’an birkaç mektup yazdıktan sonra, istikamet çizgisini gösteren şu ihtarı da kaleme alıp talebelerine göndermiştir.

 

[ ] daki ulüvv-u cenap düsturuna ittibaan; ve avam-ı mü’minin’in şeyhlerine karşı hüsn-ü zanlarını kırmamakla imanlarını muhafaza etmek ve Risale-i Nur’un erkanlarının haksız itirazlara karşı haklı, fakat zararlı hiddetlerinden kurtarmak lüzumuna binaen; ve ehl-i ilhadın iki taife-i ehl-i hakkın mabeyinlerindeki husumetten istifa ederek, birinin silahıyla, itirazıyla ötekini cerh edip ve ötekinin delilleriyle berikini çürütüp ikisini de yere vurmak ve çürütmekten ictinaben; Risale-i Nur şakirtleri bu mezkur “dört esas” a binaen, muarızlara hiddet ve tehevvürle ve mukabele-i bil misille karşılamamalı. Yalnız kendilerini müdafaa için müsalahakarane, medar-ı itiraz noktaları izah etmek ve cevap vermek gerektir…]

(Kastamonu-envar neşriyat sh. 196)

 

Hz. Üstad Risale-i Nur’da bunun gibi daha bir birçok ihtar ve ikazları vermektedir. Eğer o zat-ı kerimin bizi frenleten kudsi ikazları olmamış olsaydı, biz Niyazi-i Mısri gibi:

 

Eğer bir can ise onun pahası

Nice canlar olur onun fedası

Niyazi’nin kadimi aşinası

Haber ver bize Canan illerinden

 

deyip çok şiddetli bağıracaktık. Çünkü yapılan ittiham son derece ağır ve nihayet derece insafsızca ve tahammül edilemez seviyededir.

Hazret-i Üstad aynı ikaznamesinin devamında şu çok mühim ihbarı da yapıyor ki,bir ihbar-ı bil-ğaybdır.Gelecekte –şimdi olduğu gibi-bir çok enaniyetli şeyh ve hocalardan;1942’ de vuku’ bulan hadise gibi olaylar olacağını haber vermektedir.Şöyle devam ediyor Hazret-i Üstad:

“…İstanbul’da malum itiraz hadisesi ima ediyor ki: ileride meşrebini çok beğenen bazı zatlar ve hodgam bazı sofi-meşrebler ve nefs-i emmaresini tam öldürmeyen ve hubb-u cah vartasından kurtulmayan bazı ehl-i irşad ve ehl-i hak,Risale-i Nura ve şakirtlerine karşı kendi meşreblerini ve mesleklerinin revacını ve etba’larının hüsn-ü teveccühlerini muhafaza niyetiyle itiraz edecekler,belki şiddetli mukabele etmek ihtimali var.Böyle hadiselerin vukuunda,bizlere itidal-ı dem ve sarsılmamak ve adevete girmemek ve o muarız taifenin rüesalarını çürütmemek gerektir.”(Aynı me’haz aynı sahife)

 

Görüldüğü gibi, Hazret-i Üstad şu Kıbrisi şeyhin hadisesini sanki 46 sene öncesinden dört etrafıyla tarif edip gözler önüne koyuyor.Aslında bu harika keşif ve berrak müşahede ehl-i feraset için Kıbrisinin abes olan itirazlarına kafi cevaptır. Lakin ne çare ki, saf kalplilerimiz çok; Kıbrisiyi veliyy-i kamil zannederek, sözlerine bila-kaydüşşart inanıp, Risale-i Nurun Kur’an ve imanın zevk-i hakikisini veren tilavetinden ve nurundan mahrum kalabilirler diye şeyhin müstenidi olamayan sözlerinden bi-mana nitelikli birkaç numunesini arz edeceğiz. Bu arada Kastamonu Lahikasından olan üstadın bu mektubunun devamını dikkatle gözden geçirmek gerekmektedir. Çünkü onda çok mühim, çok derin ve çok büyük hususiyetler, has teveccühler vardır. Bunlara, dar açılı görüşler, mahdut keşifcikler, kısa nazarlar erişemez, ulaşamaz. Her ne ise…

 

Şimdi Kıbrısi Şeyhin menfi iddialarına karşı cevaplarımız

 

19 adet başlıklarla sıraladığımız şeyhin menfi, hatalı, mütecaviz iddialarını burada aynılarını tekrarlamadan hülasa meallerini kaydedip altında yine oldukça kısa cevaplar yazacağız. İddiaların şekil ve menfi içeriğine göre, sertçe def’ edici cevapların gelmesi yadırganmamalıdır. Bu cevaplarımız, ihtiyar ve saf kalpli şeyhin zatına karşı değil, onu kandırıp kendi namlarına konuşturan sinsi mihraklara karşıdır. İşte başlıyoruz.

 

1 ve 2. maddeler: “Yukarıdan bana talimat geldi ki; Risale-i Nuru okuma zamanı geçmiştir. Şimdi onlarda hiç kimseye fayda yoktur?..>>

 

El-cevap: Önce, şu yukardan şeyh hz.lerine gelen ta’limat -Eğer olmuşsa- acaba bunlar meleki midir, şeytanı midir diye şeyh efendi şeriat ve sünnet-i seniye ve asfiyay-i ümmetin kaide ve kıstasların dan geçirip tarta bilmişmidir? Ben bunu hiç zannetmiyorum. Şeyhin sözlerinin 12. ve 13. maddelirindede, “şu yukarıdan gelen talimat” a ek olarak, “Büyük zatlardan şiddetlice gelen ta’limatta: “Risale-i Nur başta tuzaktır.” Başka bir yerde: “ Risale-i Nur bir vartadır.”yine başka bir yerde: “Risale-i Nur 80 yıldır bizi ve gençleri uyutmuştur.” demektedir.

 

Şeyhin bu şarlatanlı sözlerinden kesinlikle anlaşılıyor ki;şu “yukarıdan talimat geldi”dediği şeyler,Kur’ana,sünnete ve icma-ı ümmete muğayırdır,muhaliftir,tersdir.O halde olsa olsa,ya bir nezğa-ı şeytaniyedir,ya da sinsi din düşmanlarının,masonik mihraklarının bir telkinatıdır.

 

Eğer Risale-i Nurun okunmasının zamanı geçmiş ve bir faydası kalmamış ise,Kur’anın da-El-iyazübillah-zamanı geçmiş,faydası kalmamış demektir.Çünki Risale-i Nur,Kuranın iman,tevhid ve akideye bakan ayetlerinin en berrak,en nevvar,en halis ayineli bir tefsiridir.Kur’an-ı kerimin baştan sona Allah’ın Vucub-u vücud,tevhid,vahdet ve ehadiyetinin ispat,tesbit ve telkinini yapmaktadır.Yani,her şeyden evvel ,Kur’an-ı hakim iman ve akide dersini vermektedir.Onun bu dersi, ahkam-ı şeriat hakkında gelen ayatlerin hatimelerinde de Tevhidi bir fezleke ile bağlanmaktadır.Demek ki Kur’anın ve risaletin en başta gelen talimi ,irşad ve vazifesi,vucub-u vücud,tevhid ve imandır.Daha sonra,en az bin ayetiyle haşri, ahireti ve cennet ve cehennemi ders verir,ispat eder. Daha sonra Peygamber ve kitaplara imanın ders ve ta’limini telkin eyler.,daha sonra da Melaikeye ve ruhanilere ve onların vücud ve vazifelerine bakan,ders veren pek çok ayetleri vardır.Daha sonra ,kader ve cüz’-i ihtiyari ve Allahın ilim ve iradesi hakkında pek çok ayetleri vardır.

 

İşte ey şeyh efendi! Risale-i Nur Kur’anın mezkür ayetlerinin en yüksek bir tefsiridir,en berrak bir ayinesidir.Öyle ise,Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan kainatta durduğu müdetteçe ve manevi hükümranlığı devamda kaldığı sürece,Risale-i Nur da okunacaktır,Kur’anla beraber kalacaktır. Kur’an-ı Hakim söndürülmediği müddetçe,Risale-i Nur’da sönmiyecektir.Çünki Risale-i Nur Kur’ana bağlıdır,onun malıdır,onun nurudur.Hal böyle iken ,Risale-i Nurun kesadına,sukutuna çalışmak,onun revacına karşı gelmek,-eğer aklı başında ise,eğer şuuru işliyorsa ,eğer sağı-solu fark etmeyen meczubinden değilse-hiç çaresi yok o,din düşmanlarının ,Kur’an muarızlarının tuzağındadır ve onların yanındadır.

 

Bunuda iyi bilesin ki ey Şeyh !Mazide dinsizliği din ittihaz eden laikçiler nurları okutmamak,yasaklamak için bin bir tuzak kurdular,binden ziyade mahkemelere sevkettiler,bin bir iftiralar ürettiler,21 defa müellifine zehir verdiler,25 sene menfalarda şurundürdüler zindanlara attılar ne ettiseler ettiler;amma Risale-i Nuru söndüremediler.Tam aksine,onu söndürmek için üfledikçe parlattılar.Bugün elhamdülillah Risale-i Nur galibiyet ve zaferini ilan etmiştir.Siz şimdi kalkıpta onu kösteklemeye çalışanlara yardımcı pozisyonuna girseniz de ,ancak zararı,hüsranı kendinize verir,manevi ve uhrevi mesuliyeti siz çekersiniz,parlayan bir nura zarar veremezsiniz,veremeyeceksiniz.

 

Bunu da ilaveten deriz ki,ey Şeyhim,Risale-i Nurun makamı maneviyat aleminde ve esrar-ı gayb perdeleri içinde ;Başta Kur’anın,sonra Cenab-ı Alliyül Murtazanın(RA) ve hazret-i sultan-ül evliya Esseyyid şeyh Abdülkadir-i Geylani’nin binden fazla işaret, remz ve imalarıyla [1] müeyyeddir,mübeşşirdir.Demek ki,size eğer öylesi bir ilkaat olmuşsa,o durumda yukarıdan seslenen,talimat verenler;ervah-ı mukaddese ve ibad-ı mükerreme değildir.Olsa-olsa ,ervah-ı habiseden gelen nezğa-i şeytaniye olabilir.Bu makamda size düşen iş:Estaizü billah,la havle vela kuvvete illa billah ve estağfirullah çekmektir ve yaptığın hatayı tamir etmektir.

 

Amma Şeyhin: “yukarıdan talimat aldım,dediler ki: “Risale-i Nur başta tuzaktır,vartadır;gençleri ve bizleri 80 senedir uyutmuştur”gibi sözlerine gelince,deriz ki:Bu sözler ya bir divaneliğin şatahatlı hezeyanlarıdır..Ya da, yukarıda temas ettiğimiz gibi,ehl-i dalaletin onu tuzaklarına almışlığının işaretleridir.

 

 

Evet,bütün dünya biliyor ve şehadet ediyor ki;hatta din düşmanları da itiraf ediyorlar ki ;ehl-i küfür ve nifak tarafından ,Hilafet-i islamiye merkezi olmuş olan Türkiye’de ekilmek istenen küfri tohumların ve onda yerleştirilmek istenen inkar-ı uluhiyet ve küfr-ü mutlak kanunlarının önünü kesen,yeşermeden kurutan,bel kemiğini kıran yegane ve tek amil Risale-i Nurdur ve onun müellifi cenab-ı hazret-i Bediüzzaman ve onun fedekar,kahraman talebeleri olan Nurculardır.Türkiyede bugün dini hayatı ve tarikatların uyanış ve inkişafı varsa ,Risale-i Nur sayesindedir.Her sınıf ehl-i imanın Bediüzzaman ve Risale-i nurlarına elpençe-i divan durup: “ lebbeyk,sad merhaba ,sana binler tahiyye ve şükranlar ey nur-u Kur’an!” demeleri- eğer kadir şinas iseler-üzerlerine vacibtir.Bu mevzu’da daha fazla tatvil-i kelam etmiyecek ve takdirini erbab-ı irfan ve ashab-ı vicdana bırakırken,şeyhime dönüp sorarım ki ; Ey şeyh efendi ,sen böyle uyanıklığı uyuma,feyiz ve nur saçmayı varta,halaskarlık ve kurtarıcılığı tuzak addedersen ,amma işin farkında olarak ve bilerek böyle telakki ediyorsan ;hiç kusura kalma,senin feyizden, nurdan, ışıktan,i ntibahtan, haberin yok demektir.

 

3.ve dördüncü maddeler:Şeyhimiz demiş ki:“Risaleler gençliğimize azıcık bir uyanıklık verdisede,öteye götüremedi.Öteye götürmeye gücü yoktur. (öyleyse)uyanan, okumuş bir gençlik var, düşünen insanlarımız var.Bunların yazdıklarını bir araya toplayıp okunması lazım..”ve 14. Maddede: aynı şeylerin tekrarıyla beraber,diyor ki:“uyanan gençliğin yazdıkları güzel yazıları,acayib makaleleri vardır.Bunları bir araya toplayıp gençlere okutmak lazım.Artık Risale-i Nurda hiç fayda yok.” Ve 16. Maddedenin sonunda : “üç makale vardı …güzel tahliller yapmış,onları okutmak lazım.Risale-i Nuru müzahaneye?!..”

 

Cevap: Ya Şeyh-i Kıbrisi ! bahsettiğin güzel ve acayip makaleler veya o “üç makaleler”nerededir,hangileridir,kimlerindir ve neyi güzel tahlil etmişlerdir? Bize de göstersene.Ya da sizin:<> dediğin şeyleri.Bize gösteremezsen ,muhakkik birkaç alimi çağır ,onlara göster,Risale-i Nurla karşılaştırıp mukayese etsinler.Kaziye hakikaten dediğin gibi mi,değil mi,karar versinler .Eğer o muhakkik din alimleri de sizin gibi deseler ve icma-ı ümmet hüccetiyle karara bağlasalar,o zaman beraberce Nur risalelerini dürüp bükelim,dediğin gibi bir müzahaneye tevdi edelim.Amma eğer kaziye tam tersine tahakkuk ederse; o zaman zatınızı mezaristan mahzenine,o makaleleri de abes vadisine defedip bırakmaya ne dersiniz?..

 

5. ve 6. maddeler: “ Risale-i Nurları okurlar, bir şey anlamazlar. Bunlar okuyup ta ne anlıyorlar? Ne fayda buluyorlar. İlim, amel içindir. Okudukları ilim onlara ne gösteriyor..? mecliste oturup sabahtan akşama, akşamdan sabaha risale okuyup, uyuklayıp durmak Risale-i Nur’un size gösterdiği ışık, işaret, beşaret bu ise olmaz.”

 

Ve 11. maddede : “ gidip gelen bir sürü gençler var. Bunlar Risale-i Nur talebesi?!. Bunlarda bir hareketlilik yok. Bu hareketlere karşı bir aksül-amel yok.”

 

Ve 19. maddenin son kısmı: “ …. Bunlar, ( yani nur talebeleri ) bilmiyorlar, vakitlerini öldürüyorlar, zayi ediyorlar. Öğrendikleri malayani sayılır… bu cahilliğe, bu bataklığın içerisine nasıl düştük.? Bu bataklıktan ısrarla çıkmamızı istemiyorlar.ılh?..” ( yani, zu’m-u meşihat-penahilerine göre, Risale-i Nur bir bataklık imiş..? yüz bin kere haşa sümme haşa!..)

 

Elcevap: Az yukarıda şeyhin Risale-i Nur için : “ Tuzak, varta” şimdide “bataklık” gibi yakıştırmalarına müstahak olduğu kadar tokmaklı müskit cevaplar vermişiz, tekrar etmeyelim.

 

Amma şeyhin Nur talebeleri için “ onlar Risale-i Nur’u okurlar,bir fayda görmezler, bir şey anlamazlar. Meclislerde Risale dinlerken uyuklayıp dururlar. Risaleler, okuyucularına bir işaret, bir ışık, bir beşaret göstermiyor, onlara bir hareketlilik bir canlılık vermiyor ilim, amel içindir. ilh.” şeklindeki tefevvühleri için deriz ki: Ey şeyh efendi : Risale-i Nur talebeleri risaleden aldıkları feyiz, iman, şuur,tefekkür ve canlılık ile sahabelerin meslek ve meşrebini temsil ediyorlar. Berzahların dehlizinde dolaşanlar bu mesleği terk edip anlayamazlar. Hele Risale-i Nur’daki tefekkür sistemini ise, hiç ama hiç kavrayamazlar. Bilhassa Nurların kendi talebelerine telkin edip aşaladığı ihlâs sırrını ise, ey şeyhim siz onu anlamaktan çok uzaksınız. Sonra,“ ilim, amel içindir” diyorsanız siz amelden neyi kastediyorsunuz?.. Risale-i Nur kendi talebelerine ilmi de, ameli de öğretmektedir, takvayı öğretmektedir, dindeki amellerin mayesi olan ihlâs-ı etemmi aşılamaktadır. Riyakârlığı önlemektedir.

 

Evet, imandan sonra amel-i Salih gelir, amel-i Salih ise,ihlâs ile kemalini bulur. Bunlar da gerçek ilim ile, yani en başta tahkiki iman ilmi ile elde edilebilir. İşte bu ilmi de, hakiki manada Risale-i Nur vermektedir. Hem amel-i Salih in en başta gelenleri, namaz, zekât, oruç ve hacdır. Bunları Nur talebeleri yapmıyorlar mı ki, dil uzatıyorsunuz…

 

Alıntı: akpartigençlik/risale-i-nuru-bosuna-okumayin-seyh-nazim-kibrisi

Gönderi tarihi:

Eee, herkesin bir uyanma vakti vardır, o vakit geldi mi gözleri açılıverir ve nasıl hipnoz edilip uyutulmuş olduğunu anlar...

 

Er ya da geç büyük bir çoğunluk bu risale denen şeylerin gerçek yüzünü görecektir. Amma bir yandan, amma öbür yandan bakınca... Ne yandan bakıldığı önemli değil. Önemli olan görülen. Dogmanın dogmayı çürütmesinin pek bir faydası yoktur. Önemli olan dogmanın pozitif bilimsel düşünce ile yok edilmesidir. Ama çürütülen, egemen dogma olduğunda, bu bile faydalıdır.

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Arkadaslar sevinmeyin bunlar arada bir böyle gündem yaratarak sahnede kalmaya calisirlar hele de ortam onlar icin müsaitse degme keyiflerine ki ortam simdi onlarin ortamidir yani yobazligin prim yaptigi günlerdeyiz.Bunlar Cumhuriyet tarihinde hic bugünkü kadar toprak yüzüne cikamadilar.

 

Nazim Kibrisi denilen Saidi Nursiyi begenmeyen,Gülene dokunduran kisi sanki kendisi büyük bir matahmis gibi konusuyor.Televizyonda onunla yapilan bir söylesi vardi,kendisine okullardan bahseden programciya aynen sunlari söylüyordu:"SAKIN HAA;ÖYLE MEKTEP FILAN DEMEYIN ZINHAR KAFIR OLUR DINDEN CIKARSINIZ,MEKTEP YOKTUR MEDRESE VARDIR"diyordu.Bunlarin yetistirdiklerinden ancak mezarlik yapimci olur ama dindar olamaz.Kendilerini peygambere es tutanlarin Allah inanclarinida sorgulamak gerekir.

 

Yine bu Kibrisi denilen adam;Prens CHARLES'in müslüman oldugunu hatta sünnet bile oldugunu iddia eden adamdir.Neden olmasin ki bunlarin atalari Inglizlere siginmadilarmi?Simdi bakin A.Gül bile Kraliceden üstün hizmet madalyasi aldi.Daha önce basbakanada Yahudi hizmeti karsiligi madalya verilmedimi?Bunlarin hepside Cumhuriyet karsiti degil mi?Laiklik karsiti degil mi?Yani Kibrisinin Nursiyi topa tutmasindan ne cikar ki,al birini vur ötekine...

 

 

saygilarla

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.