Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Sağ iktidarların Türkiye'yi yarım yüzyıla yaklaşan bir dönemde getirmiş oldukları iflas noktası ana başlıklar şöyledir:

 

* Türkiye borca batırıldı: Ülke iç ve dış borca batmış, parası pul olmuş, iflas etmiş durumdadır.

* Tarım ve hayvancılık çökertildi: IMF reçeteleri yüzünden Türkiye besinde kendine yeten bir ülke olmaktan çıkmış, yiyecek maddelerini ithal eder duruma düşürülmüştür.

* Kamu işletmeleri baltalandı: Bu işletmeler kötü yönetilmiş, borca batırılmış, sonra da eşe dosta ya da yabancılara yağmalattırılmış ya da yağmalatılmak istenmektedir.

* Türkiye karanlığa sokuldu: Halkevleri, Halkodaları, Köy Enstitüleri kapatıldı, 28 Şubat 1997'ye değin sekiz yıllık eğitime direnildi, böylece ülke eğitim ve kültürde geri bıraktırıldı. Okullar niteliksizdir, öğretmenlik ikinci sınıf bir meslek durumundadır.

* Gericilik kışkırtıldı: Onlardan oy almak sevdasıyla, gericilerle pazarlıklar yapılmış, devlet görevleri onlara peşkeş çekilmiş, sonunda şeriatçı bir parti iktidar bile olabilmiş, Türkiye mezhep kavgalarına ve ortaçağa sürüklenmek istenmiştir.

* Gençlik sindirildi: Çağdışı disiplin uygulamaları, YÖK diktası ve polis baskılarıyla gençlik (ve bilim insanları) sindirildi, siyaset dışına ve köşe dönmeciliğe itildi.

* Sağlık ihmal edildi: ''Paran yoksa tedavi olma!'' gibi bir tutum izlenmiştir.

* Demokrasi kırpıldı: Sağ iktidarlar hep baskıdan, hakları kısmaktan yana olmuşlar, Türkiye, işkence, faili meçhul cinayetler, kayıplar ülkesi haline gelmiş, çalışanların hakları kısılmış ya da tanınmamıştır.

* Başımıza PKK sarıldı: PKK sağ iktidarların yanlış siyasetiyle ortaya çıkmış, çıktıktan sonra da yanlış siyasalar izlenmiştir.

* Dış siyaset fiyasko oldu: Washington güdümlü siyasetler yüzünden hemen bütün komşularla ilişkilerimiz kötü hale gelmiştir.

* Devlet kirletildi: ''İti ite kırdırmak'' taktikleri gütmekle, rüşveti, yolsuzluğu, anayasa ihlallerini, çeteleşme ve mafyayı hoş görmekle, hatta onunla işbirliği yapılmakla, ABD ve AB emperyalizmine bağımsızlığımızdan büyük ödünler vermekle devlet kirletilmiştir.

 

Türkiye'nin başına bu gelenler 1950'den başlayarak sağ iktidarların Atatürk Devrimi'ne karşı tezgâhladıkları kısmi 'karşıdevrim' in bir sonucudur.

Gönderi tarihi:

SOKRAT_S Öpüyorum seni :D

 

 

Paylaşımın(gerçekler) için Saol B)

 

 

 

Buyur Bozan Konush !!

Gönderi tarihi:

SAĞLIK SORUNLARI

AKP Hükümeti’nin akıl hocası Dünya Bankası, tıpkı 1980 sonrası diğer hükümetlere yaptığı gibi, 59. Hükümet için de bir yol haritası hazırlamıştır. Türkiye’nin kendi düzeyindeki ülkelere kıyasla kötü olan sağlık durumunun nedenlerini

 

Finansman: kaynakların mobilizasyonu ile ilgili çok sayıda sorun var, ayrıca mevcut kaynaklar, verimli ve eşit tahsis edilememektedir;

 

Yöneticiler ve sağlık personeli için, yeterli teşvik olmaması, diğer önemli problemdir; bu kişilerin düşük ücretlerini takviye etmek için, diğer gelir kaynaklarına yönelmek durumunda kalmaları, kamu sağlık hizmetlerini olumsuz etkilemektedir;

 

Sağlık hizmetlerinin sunumunun parçalı yapıda olması;

Özel sektörün potansiyelinin tam anlaşılmamış olması ve görev-sorumluluklarının tanımlanmamış olması;

 

Sağlığın güçlü belirleyicileri (temiz su kullanma imkanı, tatminkar sanitasyon, eğitim) herkese eşit olarak sunulamamakta (Kırsalda ve Doğu’da en basit kolaylıklardan bile mahrumiyet söz konusudur). Dünya Bankası 2002 Türkiye Sağlık Raporu, bu belirlemeler ışığında, seçeneğini açık ve söylemiş

mevcut durumda, bilinen sağlık harcamaları, Türkiye’nin bulunduğu ekonomik gelişme düzeyindeki bir ülke için düşüktür. Sağlık sistemi, toplumun yoksul ve kırılgan kesimlerine ulaşamamaktadır Nüfusun sağlık durumu, benzer gelire sahip ülkelerin çok altındadır. insanların sağlık durumunu iyileştirme şeklindeki nihai hedefe ulaşabilmek için Sağlık hizmetlerinin finansmanında, sunulmasında, düzenlenmesinde ve yönetiminde temel ve sistemli değişiklikler gerekmektedir .

 

 

EĞİTİM SORUNLARI ;

 

buyrun üniv.öğrencileri arasında yapılan bir istatistik;

 

Demokratik bir ülkede yaşama arzusu yüksek: Yüzde 90.

 

'Ülke kötü yönetiliyor' diyenlerin oranı ise yüzde 86.8.

 

Çoğuna (yüzde 76.8) göre sistem tek tip insan yetiştiriyor. İnsanlarla ilişkiler konusunda gençler kendilerini güvensiz hissediyor.

 

Büyük çoğunluk (yüzde 96) menfaate dayalı ilişkilerden rahatsız. İnsanlara güvenmeyenler (yüzde 79.4) kadar, 'İlişkilerimde bir rehbere ihtiyacım var' diyenlerin oranı da (yüzde 47.1) düşündürücü.

 

 

Araştırmaya katılan üniversiteliler, eşitsizlikten, sistemin bilimsel olmayışından, kitap ve malzemelerin pahalı olmasından mustarip. 'Okulun fiziksel yapısı yetersiz' diyenler yüzde 79.1. Öğretim üyeleriyle iletişim sorunları yaşayanlar yüzde 77.8. İstemediği bölümde okuyanların oranı yüzde 77.4.

 

Üniversiteye büyük umutlarla giren, özellikle de Anadolu'dan gençler sosyal etkinliklere katılmamanın sıkıntısını yaşıyor. Kampüsler de değil, ancak merkezdeki fakültelerde spor yapacak alanların olmaması gençleri bunaltıyor. 'Yaşamımda eğlence yok' diyenlerin oranı yüzde 58.6.

Bütçe sınırlı,1246 kişiyle yapılan araştırmada belirlenen temel sorunlar arasında parasızlık ilk sırada. Özellikle Anadolu'dan gelen ve ailesiyle yaşamayanlar için barınma en temel sorun. Yurtların altyapı sorunları ve yönetimin baskıları gençleri ev tutmaya yöneltiyor. Üç-beş genç bir araya gelerek kirada oturuyor. Kira ve ısınma giderlerinin yanı sıra yüklü telefon faturaları da gençlerin bütçelerini epey zorluyor

 

 

daha bunun gibi bir çok sorunlar eeeee sağ ideolojisini savunanlar neden çözülmüyor bu ve bunun gibi sorunları ahkam kesin bakalım !!

Gönderi tarihi:
  • Yazar

SOKRAT_S Öpüyorum seni :D

Paylaşımın(gerçekler) için Saol B)

Buyur Bozan Konush !!

 

Teşekkürler Sevgili Mayfa...

Bil mukavele....

 

Sağa karşı Aydınlanma ve Bilimin Gösterdiği Yön

 

Zamanın akışı içinde işçi sınıfı güçlü bir dönem yaşamış olsa da, doğa ve emeği sömürmek için bilimsel kazanımları sadece kâr amacıyla acımasızca kullanmakta sakınca görmeyen kapitalistler, gerektiğinde kaba güç kullanarak, bazen de yönetim ve yargıyı etkileme yöntemleriyle sömürü düzenini korudular. Gelişen teknoloji, bir dönemlerin güçlü sınıfı olan kol emekçilerini işsizler yığını haline getirirken toplumu etkileyen güç olarak aydın-teknokratları önemli konuma getirdi.

 

Yaşanan sorunları aydınlanmacı ve bilimsel bakışla irdeleyince, yerküremizde, yeni, insanlığa yaraşan nitelikleri taşıyan bir ''Dünya Düzeni''nin kurulmasının kaçınılmaz olduğu görülüyor. Bu değişime karşı duran çıkarcılar, kendilerini ne kadar güçlü ve haklı bulurlarsa bulsunlar, günümüzde yaşanan her olumsuzlukta bu gereksinim ve sömürücü düzeninin çöküşünün belirtileri gözlemlenmektedir.

 

Doğa yasaları gereği, hayatın akışı içinde gelişen her olgu, kendisini oluşturan etkenlerin izlerini taşıdığı gibi, kendisini zamanla yıpratacak ve sonlandıracak nedenleri de içerir.

 

Aydınlanma ve bilimsel atılımların sağladıkları gücü bilinçsizce, doğaya ve insanlığa aykırı tutumla, sadece kısa erimli çıkarları için kullanarak bugünkü haksız ve dengesiz zenginliğine erişen sömürü düzeninin sonunu da, bilinçsizce sömürdüğü doğa, çağdaş aydınlanmacı kuşaklar ve bilimsel gelişmeler belirleyecektir.

 

Aydınlanma ve bilimsel gelişmelerin verileri, geleceğin mutlu insanlarının yaşayacağı sosyo-ekonomik düzenin, başarısızlığa yazgılı kapitalizmin yıkımının ardılı olacağını göstermektedir. ''Aydınlanma Çağı'' ile açılan gelişmeler dizisini anımsamak bu gerçeği görebilmek için yeterlidir.

 

Bugünlere erişilmesinde etkisi tartışılmaz bir kavram olan ''Aydınlanma'' yı sözcük olarak ilk defa Alman sanatçı Daniel Chodowiecki (1726-1801), bakır üzerine işlediği, karanlığı aydınlatan Güneş'i simgeleyen gravüre, ''Aufklaerung (Aydınlanma)'' adını vererek kullanmış ve ''Mantığın yüceliğinin ufukta yükselen Güneş'ten başka simgesi olamaz'' demiştir. İzleyen yılların Avrupası'nda akıl, özgürlük ve mutluluktan her söz edildiğinde ya da bilimsel tartışma ortamlarında ''Aydınlanma'' , karanlık düşüncelilere karşı savaşı utkuya ulaştıran güç kaynağı olmuştur. O dönemin ünlü düşünürlerinden C. M. Wieland (1733-1813), ''Gözlerimiz için ışık ne anlama geliyorsa, düşünceler için de aydınlanma eş anlamdadır'' demiştir.

 

Aydınlanma çağının ışıklı ortamında, tüm Avrupa ülkelerinde, düşünce, sanat ve bilim alanlarında dönemlerinin yıldızları olarak nitelenen değerler yetişmiş, tabular yıkılarak her konu ussal eleştirinin süzgecinden geçirilip evrendeki gerçek konumumuz belirlenmiştir. O yılların filozofu, ''Ansiklopedi'' nin yazılımının sorumlusu Denis Diderot (1713-1784), aydınlanmanın ''O olmazsa olmaz (Sine quoi non)'' niteliğini, ''bilimle inanç çatıştığında bilimden yana olmak'' özdeyişiyle belirlemiştir.

 

Sonuçta ''Aydınlanma'' ve bilimsel gelişmelerin verilerinin yol açtığı yeni düşünceler, ekonomi ve sosyal yapıyı etkileyerek feodal düzenin yıkılıp burjuva sınıfının yönetsel gücü ele geçirdiği siyasal değişimlere neden oldu.

 

Bilimsel ilerlemenin ürünlerinin yaşama uygulanması olarak tanımlayabileceğimiz teknolojinin sağladığı olanaklar, üretimde o günlere kadar görülmeyen verim ve artı değer sağlayarak kapitalizmin sömürü düzeninin gelişmesine yol açtı. Karşıt olarak, ''endüstri devrimi'' nin ürünü olan işçi sınıfının bilinçlenerek sömürülmeye karşı örgütlenmesi de sosyalist düşüncelerin gelişmesine ortam hazırladı. Karl Marx ve Friedrich Engels , 1848 yılının Şubatı'nda yayımladıkları ''Komünist Manifesto'' ile sosyalistlerin sosyo-ekonomik görüşlerini ve çözüm önerilerini dile getirdiler.

 

Zamanın akışı içinde işçi sınıfı güçlü bir dönem yaşamış olsa da, doğa ve emeği sömürmek için bilimsel kazanımları sadece kâr amacıyla acımasızca kullanmakta sakınca görmeyen kapitalistler, gerektiğinde kaba güç kullanarak, bazen de yönetim ve yargıyı etkileme yöntemleriyle sömürü düzenini korudular. Gelişen teknoloji, bir dönemlerin güçlü sınıfı olan kol emekçilerini işsizler yığını haline getirirken toplumu etkileyen güç olarak aydın-teknokratları önemli konuma getirdi.

 

Görsel ve yazılı iletişimin sağladığı olanaklar, sömürüyü gözler önüne serip kitleleri uyandırırken sorumluluk duyan aydın-teknokratların da giderek daha fazla ezilenden yana tutum içine girmeleri, sömürücüleri olumlu yönde uyarması gerekirken daha da çılgınca davranışlara yönlendirmektedir.

 

Bu tutum devam ederse, bugün terörle savaş ya da medeniyetler çatışması olarak adlandırılan olaylar giderek doğayı talan edip yaşanılmaz hale getirmekte olan kapitalizmle, gerçekleri görerek tüm değerlerin emeğe saygılı olarak paylaşılmasını isteyenlerin savaşına dönüşecektir.

 

Günümüzde erişilen bilimsel ve teknolojik olanaklarla 12 milyar insanın gereksinimleri sağlanabilecekken, Birleşmiş Milletler'in ilgili kuruluşlarının belgelerine göre her yedi saniye içinde bir çocuğun açlıktan ölmesi ve 6 milyar insandan 826 milyonunun yetersiz beslenmesi, dayatılan sosyo-ekonomik düzenin başarısızlığının ve mutlak değişmesi gerektiğinin en somut kanıtlarıdır. Bu gerçekleri görerek önlem almamak sorumsuzluğu, sömürü düzeninin sonu olacaktır. Dünyayı saran terör olgusunun nedeni de sömürü düzeninin insana değil, sermayeye önem veren uygulamalarıdır. Toplumlarda yasa uygulamaları, haksızlık edenleri cezalandıramıyor, haksızlığa uğrayanlarda bireysel öç alma duyguları uyandırıyorsa, anarşi ve terör olayları önlenemez hale gelir. Kapitalist sömürü düzeninde, gerek ülkeler içi, gerekse uluslararası düzeyde haksızlık büyük boyutlarda sürer, adalet bile maddi varlık ve kaba gücün güdü münde uygulanırken terörle savaşın başarıya ulaşabilmesi düş olmaktan öte bir anlam taşıyamaz. Tarihin her döneminde, eşitsizlik olduğunda, üstün konumda olanlar bunu hak etmemişlerse, toplumları isyan duyguları sarmıştır. Kendilerinin elde etmek istediklerinden başkalarını yoksun bırakmaya çalışan yönetimler hiçbir zaman başarılı olamamışlardır.

 

Unutulmamalı ki toplumlarda eğer bireyler kendilerini güvende hissetmiyorlarsa, yönetimler de güvende olamazlar. Küreselleşen dünyamızda aynı kural, uluslararası düzeyde de geçerlidir. Yaşanan terörün artık yerel olmaktan çıkarak küresel boyuta erişmesinin nedeni de güvensizlik duygusunun tüm ulusları sarmasıdır.

 

Aydınlanmacı düşüncenin verileri ve bilim, değerlerin sınırlı olduğu yerkürede, sınırsız kâr amacına yönelen bir ekonomik düzenin sürekli olamayacağını belirtirken doğayı ve emeği talan edip sorumsuzca sömürmek sadece ve sadece küresel yıkımla sonuçlanabilir.

 

Ozon tabakası deliniyor, sera etkisiyle yeryüzü ısınıyor, yağmur ormanları tükeniyor, doğanın tüm değerleri çılgınca talan ediliyor. Oysa aydınlanmacı, bilimsel gerçekler, doğa varlıklarının sürekliliğini sağlayarak yenilenebilinir kaynaklarla yaşamamız gerektiğini göstermekte.

 

Bu durumda, insan soyu, varlığını sürdürebilmek için ''Aydınlanma'' ve bilimin ışığında, yönünü geç kalmadan belirlemek zorundadır.

Gönderi tarihi:

Yıllardır olduğu gibi bugün de sağ dış dayatmalar sonucunda (globalizm = enperyalizm) yönetimlerini, büyük medya, bir kısım iş âlemi ve neo-liberal aydınlarının işbirliği ve desteğiyle teslimiyetle karşılık vermektedir.

 

Bunun sonucu olarakta;

* Uluslararası kapitalizme doğal kaynaklarımızı, Cumhuriyetin kurup geliştirdiği ekonomik kuruluşlarımızı teslim ediyoruz. Bunun hukuki altyapılarını oluşturuyoruz. Yoğun borçlanma, bağımsızlığımızı sınırlıyor.

* Üniter ulus devleti giderek etkin konumdan çıkarıp yetkileri yerel yönetimlere devrederken, yerellerin etkinliklerini piyasa güçlerine devrediyoruz. Federal bir yapıya olanak verebilecek düzenlemeleri gündeme getiriyoruz.

* Ulusal eğitimin yakın tarih bilincinin, ulusal kültürün ülke bireylerini birleştiren, onların çağdaş bir ulus olarak yaşam biçimimizi oluşturan değerlerini kapsayan bağlarını gevşetirken; bunların yerine etnik, mikromilliyetçi, dini motifli bağları gündeme getiriyoruz. İçeriklerini değiştiriyoruz.

* Ulusal birliğimizin çimentosu, yaşamda akıl, bilim ve özgür düşüncenin simgesi laiklik ilkesi, herkesin inançlarını dilediği gibi yaşaması şeklinde yanlış ve ayrımcı bir anlayışa dönüştürülmek isteniyor ve Türkiye Cumhuriyeti bir karşı devrim eylemleri içinde İslami bir rejime yol alıyor. İslam ülkelerine örnek olunup, radikal İslamın terörüne mani olmak üzere Türkiye'ye ABD yönetimince verilen rollerle uyumlu bir gidişattır bu.

* TSK, emperyalizmin Avrasya Hâkimiyet Projesi'nde (GOP) küresel güvenlik önemli denilerek barış gücü, müdahale gücü olarak; Anadolu toprakları ise ABD Silahlı Kuvvetleri'nin üslenme alanı olarak kullanılmak isteniyor. Buna karşın ulusal güvenlik ve ulusal savunma işlevlerinde pasifize edilme çabaları var.

 

Daha ne olsun...

Hiçmi düşünceniz, gözünüz, kulağınız, ağzınız, refleksiniz yok...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.