Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

AHMET İNSEL

 

Tanıl Bora, milliyetçilik ve faşizm üzerine yazdığı yazıları derlediği kitaba, Medeniyet Kaybı başlığını uygun bulmuştu. Gerçekten de, içinde bulunduğumuz durumu kavramak için başvurulan akıl tutulması kavramının yetersizliğini, "medeniyet kaybı" tespitinin ifade ettikleri büyük ölçüde karşılıyor. Milliyetçi zihniyet kalıplarının normalleşmesi değildir sadece bu. Kitabın sunuş yazısında Tanıl Bora'nın işaret ettiği gibi, herhangi bir konunun, herhangi bir olayın, kendine özgü bağlamı içinde konuşulamaz, düşünülemez hale gelmesi, bunun üzerine mutlaka bir milli hâle kondurulması, her meselenin bir milli mesele olarak anlamlandırılmasının yanında, her türlü komplo teorilerinin revaç bulması, açık ırkçı ve savaş kışkırtıcısı yayınların, sözlerin aşırı rağbet görmesidir de.

Bu medeniyet kaybının diğer yüzünde ise, milliyetçilik söylemi ve simgelerinin, işini iyi veya hiç yapmayan, haksız kazanç sağlamak isteyen, hak etmediği bir şeyi elde etmeye çalışan insanlar tarafından kullanılması yer alır. Bora, kitabın sunuş yazısında, 2005 Mart'ında, Mersin'de Newroz kutlamalarında ortaya çıkan bayrak krizini izleyen "Bayrağa sahip çık" gösterileri sırasında, Birecik'te bir işyerini soyan hırsızların, kendi ifadeleriyle "kaportaya astıkları Türk bayrağı sayesinde Eskişehir'e kadar rahat geldiklerini", ancak sonra ihbar üzerine yakalandıklarını hatırlatıyor.

Geçtiğimiz günlerde Bursa'da sekiz kişi hakkında, Kürt kökenli ailenin işyerini yağmalama iddiasıyla soruşturma açıldı. Zaten çoğunun iş üzerinde çekilmiş, yüzleri açık fotoğrafları basında yayımlanmıştı. Bunların altısının adi suçlardan kalabalık sabıka dosyaları varmış. 6-7 Eylül olaylarında gayrimüslimlere ait işyerlerini yağmalayanların çoğu da benzer kişilerdi. Ama tarihimizde bu tür olaylar öncesinde, kimin Kürt, kimin Rum, Ermeni veya Yahudi, kimin Sabetayist, kimin Alevi veya komünist olduğunu işaret edenler, adi suçtan sabıkası olmayan, kerli ferli devlet adamları, profesörler, saygın siyasetçiler ve düşün adamları oldu.

 

Gladyatörler

En sıradan bir olaydan en büyüğüne kadar her şeyin milli mesele haline getirilmesini, "Türk'ün Türkten başka dostunun olmadığı bu günlerde", milli hassasiyetlerimizin çok büyük bir duygu ve zaman zaman şiddet boşalması içinde ifade edilmesini, halkın kendiliğinden geliştirdiği refleksler olarak ele almak, olayın bu fırsatçılık yanını gözden kaçırmak demektir. Bu fırsatçılık, siyasal olabildiği gibi ticaridir, meslekidir, kültüreldir. Kitle heyecanının doruğuna çıktığı alanlarda, çok daha fütursuzca sergilenebilir.

Sportif faaliyetlerde, hele futbol gibi, antik dönemlerde kanlı at yarışlarının, gladyatör savaşlarının yapıldığı yerlerin mekân olarak bir kopyası olan, onbinlerle ifade edilen seyirci kalabalığının etrafını çevirdiği stadlarda son dönemlerde görülenler gibi. Bu karşılaşmaların incir çekirdeğini doldurmayacak olan cephelerinin bitmek bilmez tartışmalarda ele alındığı ve milyonlarca kişinin akli melekelerini uyuşturarak saatlerce izlediği programlarda sergilenen hamaseti aşan tavırlar gibi. Geçtiğimiz günlerde futbol konusunda yapılan bir Siyaset Meydanı programında, taraftar gruplarının liderleri, ağızbirliği etmişcesine, "Irak'a atom bombası atılsın" diye bağırıyorlardı. Gol atınca asker selamı verme modası hızla yayılıyor. Milli takım karşılaşmaları dışında da İstiklal marşının açılışta okunması, nasıl kısa zamanda gayriresmi bir kural olarak yerleştiyse, yakında bu selam da bir "stad baskısı" konusu olabilir. Yok artık, o kadar değil diyebilir misiniz?

Sportif faaliyetlerin totaliter bir iktidarın propaganda aracına bariz biçimde dönüştürülmesi, 1936 Berlin Olimpiyatları'dır. Aryen ırkın üstünlüğünü bu vesileyle ispat etmek ve Nazi Almanya'sının teknik gelişme olarak en ileri ülke olduğunu göstermek isteyen Hitler, bu olimpiyatlara büyük önem veriyordu. Stad dışında, şehrin çeşitli mekânlarında canlı yayın ekranları uygulaması da ilk kez Berlin'de yapılmıştı. Almanlar işlerini iyi yapmaya gayret gösterdiler. Ama ABD'li siyah atlet Jesse Owens, başta 100 metre yarışı olmak üzere, dört altın madalya alarak, aryen üstünlüğü gösterisine izin vermedi. Jesse Owens, barbarlığın geri tepmesi olan Nazizme karşı, medeniyetin ümit veren simgesi oldu. Daha sonra, 1970'lerde yayımlanan Owens'in biyografisinde eşinin, kocasının Almanya'da Nazilerden, ABD'deki ırkçılardan gördüğü kötü muameleyi görmediğini söylediğini de hatırlatalım.

 

 

Türk milletini sevindirmek

Başta sportif faaliyetler olmak üzere, her şeyin milli mesele haline dönüştürülmesi, sonuçta "milli meseleyi" de zor durumda bırakabiliyor. Beşiktaş'ın İstanbul'da Liverpool'u 2-1 yendiği maç, 12 askerin öldüğü PKK baskını sonrasında yapılmıştı. Tribünler bütünüyle bu konuda yaşanan toplumsal duyarlılığın ifadesine, teşhirine hasredilmişti. Maçın bitiminde BJK teknik direktörü, "Sahaya çıktığımızda seyircinin atmosferi müthişti. Bu destek karşısında kazanmamak zordu. Bizi kendilerine çağırıp 'Bu maçı şehitler için kazanın' diye bağırdılar. O zaman çok duygulandık" dedikten sonra, "galibiyeti şehit ailelerine, askerlere ve tüm Türk ulusuna armağan ettiklerini" belirtiyordu. Akan kanların durması ve bu acıların bitmesi temennisinde bulunmayı ihmal etmeyerek.

Beşiktaş'ın gollerinden birini atan Serdar Özkan da, "Türk'ün, Türk'ten başka dostunun olmadığı günlerde, 'Herkes bize bu grupta puan alamazsınız, gol atamazsınız' dedi. Niye böyle denildi anlamıyorum. Dün Fenerbahçe deplasmanda PSV Eindhoven ile berabere kaldı ve puan aldı. İnşallah yarın da Galatasaray yener. Hepimiz birbirimizin arkasında durmalıyız. Herkes şunu bilsin ki Türk'ün, Türk'ten başka dostu yok. Biz de bu üç puanla Türk milletini sevindirdiysek ne mutlu bize" diyordu. Yeni Şafak'ta maç sonrası şu yorum yer alıyordu: "Sahada 11 Beşiktaş askeri, canını dişine taktı, mağrur İngilizler'e unutamayacakları bir ders verdi!"

İki hafta sonra, aynı Beşiktaş, aynı Liverpool'a bu kez 8-0 yenilerek, bambaşka bir tarih yazdı. Bu maçın kime armağan edildiğini söyleyen biri çıkmadı. İngiliz fanatikleri ne dediler, bilmiyorum. Ama bu galibiyeti, Liverpool dışında bir yere armağan etmediklerini tahmin edebiliriz. Maç sonrası, "olur böyle şeyler, futbol bu" diyerek Beşiktaşlıları teselli ettikleri söylendi.

Bu dünyaya her fırsatta meydan okuma tavrı, hak edilmiş, oturmuş, sindirilmiş bir gururun, bir özgüvenin değil, bariz bir özgüvensizliğin ifadesi değil midir? Son milli maçta, Yunanistan'a yenilirken de, mehteran kıyafeti giymiş seyirciler, asker selamları gırla gidiyordu. Sonuçta yenildik. İnsan o zaman, her şeyi hamaset dozunda üst sınırı olmayan bir milli mesele haline getirerek, o "milli meseleyi" ayaklar altına aldırmıyor muyuz diye sormaz mı kendine?

Bağış Erten, Yunanistan maçı ertesinde yazdığı bir yazıda şöyle diyordu: "Dün gece, bu toplumun yaşadığı tüm travmaları (ve tabii ki en başta da en büyüğünü, silahların susmak bilmez acımasızlığını) yine yeşil çimlere havale ettik. Bir spor karşılaşması anlam istiap haddini aştıkça aştı. Oldu olacak tezkereyi de Milli Takım'a verelim, referandumu da onlar yapsın, anayasanın kurucu meclisi de onlar olsun. Dünkü referanslarımızın hiçbiri futbola dönük değildi". Ve yazısını, sadece futbolu kapsamayan şu hatırlatmayla bitiriyordu: "Bir de keşke Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın kapısında yazan şu cümle hatırlatılsa: 'Vatanını en çok seven işini en iyi yapandır." ***** ***** dediği yer galiba burası.

Gönderi tarihi:

Degerli yorumcu kardesim, sakin ha bu yollamis oldugun yazi hakkinda herhangi bir yorum veya destek beklemeyesin, cünki bu cogumuza ters düser. Bizler genelde kendimizi öven ve devamli baskalarini suclayan bir toplum olarak egitildigimiz icin, öz elestiri bizim icin yoktur. Yanlislarimizi görmek isimize gelmez genelde. Eger milliyetciligi öven bir yazi yazmis olsaydin, tam tersi olurdu. 100 lerce destek yorumlari almistin bile. Eger simdi ben bazilari tarafindan vatanhaini olarak nitelendirilirsem hicte sasmam dogrusu.

Saygilar

Gönderi tarihi:

Neden insanlarin ülkelerini ulusunu sevmesi birilerini gocunduruyor anlasilir gibi degil.Yani oturup sizler gibi ülkemizimizi kötüleyelim ülkemizi gidip biryerlere sikayetmi edelim,sevinmeyelimmi mac kazandigimizda bu bizim hakkimiz degilmdir.Biz kimsenin ülkesine gidip o ülkede o ülkenin tarihine küfretmedik bugüne kadar,ama bu Türkiyede yapildi Yunanli kardesleriniz tarafindan.Basketbol takimimiz Yunanistanda dayak yedi kimsenin sesi cikmadi ama bir iSVICRE MACINDA bütün suc bizde olmadigi halde herkez bize hücum etti.Nedir bu Türk ulusuyla alip veremediginizki ,bu ulusun sevincini,bu ulusun sehitlerine gösterdigi hasssiyeti,bu ulusun ülkesini sevmesini hazmedemiyorsunuz ve hemen bunu Hitlerin bilmem nesiyle, kiyasliyor,bir ulusu irkci yerine koyuyorsunuz.Siz bu ulustan saymiyorsaniz kendinizi bizim buna itirazimiz olmaz,Biz sevinecegizde,biz sehitlerimize agliyacagizda biz ülkemizi sevecegizde siz bunu nasil yorumlarsaniz yorumlayin.Bizim kendimize özgüvenimizde vardir,ve eger biz ülkemizi savunuyorsak bununda bir nedeni vardir.

 

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

olaylari okadar saptirip carpitiyoruzki inanilacak sey degil demek acitayon dediginiz bu olsa gerek gerci bu cumleyi kullanmasini sevmem ama sayin polika yukarida yazdiklarinizla ne alaka simdi bir milli macta ulkemizi en az sizin kadar destekliyoruzdur ayrica sunuda unutma ki milli maci kaybettigimiz her seferde sizden fazla uzuluyoruz ama sokaga cikipta yonetimi hemen istifaya cagirmiyoruz veyahut hincimizi saga sola saldirarak birseyleri parcalamiyoruz... Ayrica isvicre macinda butun suc bizde olmadan belki isvicrede hatalar olmustur ama ayni hatayi biz turkiyede onlara saldirarak yapmadikmi neden surekli olaylari tek tarafli goruyorsun olaylara objektif bakmayi denesen birsey kaybetmez cok sey kazanirsin ayrica Gercek vatan sever ulkesini yeri geldiginde elestirebilir kendi ulkesini ve yonetimi elestirmiyorsa zaten ben o insandan suphe ederim bana dokunmayan yilan bin yil yasasin misali.. Ayrica biz sehitlerimizede gazilerimizede kacirilan askerlerimizede sahip cikiyoru ve gereken hassasiyeti gosteriyoruz askerlerimiz kacirildigi icinde vatan haini ilan etmiyoruz

Gönderi tarihi:
olaylari okadar saptirip carpitiyoruzki inanilacak sey degil demek acitayon dediginiz bu olsa gerek gerci bu cumleyi kullanmasini sevmem ama sayin polika yukarida yazdiklarinizla ne alaka simdi bir milli macta ulkemizi en az sizin kadar destekliyoruzdur ayrica sunuda unutma ki milli maci kaybettigimiz her seferde sizden fazla uzuluyoruz ama sokaga cikipta yonetimi hemen istifaya cagirmiyoruz veyahut hincimizi saga sola saldirarak birseyleri parcalamiyoruz... Ayrica isvicre macinda butun suc bizde olmadan belki isvicrede hatalar olmustur ama ayni hatayi biz turkiyede onlara saldirarak yapmadikmi neden surekli olaylari tek tarafli goruyorsun olaylara objektif bakmayi denesen birsey kaybetmez cok sey kazanirsin ayrica Gercek vatan sever ulkesini yeri geldiginde elestirebilir kendi ulkesini ve yonetimi elestirmiyorsa zaten ben o insandan suphe ederim bana dokunmayan yilan bin yil yasasin misali.. Ayrica biz sehitlerimizede gazilerimizede kacirilan askerlerimizede sahip cikiyoru ve gereken hassasiyeti gosteriyoruz askerlerimiz kacirildigi icinde vatan haini ilan etmiyoruz

 

Sayin arkadasim ben ülkemin elestirilmesinden gocunmadim ülkemin insanlarinin Irkci yapilmasindan gocundum,bu millet irkci degildir,irkci olmadigi icin, herkesle kardesce yasamaktadir.Belki biraz fazla heyecanliyiz,bakin Italyada neler oluyor,Ingilterede neler oluyor.Kimse o insanlara irkci demezken bizde birileri zevk icin Türk milletini irkci olarak tanimliyor,cünkü o milletle alip veremiyecekleri vardirda ondan.Beni olaylari tek yanli olarak degerlendirmekle suclamissiniz,öyle degilsem bile yinede mademki siz öyle gördünüz saygi duyarim görüsünüze.Ben kendimi savunma geregi duymuyorum ama birilerinin isine gelmiyor diye bu cefakar ve vefakar milleti irkci yapma hakki yoktur kimsenin.Elestirmeye evet ama hakarete hayir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Sayin arkadasim ben ülkemin elestirilmesinden gocunmadim ülkemin insanlarinin Irkci yapilmasindan gocundum,bu millet irkci degildir,irkci olmadigi icin, herkesle kardesce yasamaktadir.Belki biraz fazla heyecanliyiz,bakin Italyada neler oluyor,Ingilterede neler oluyor.Kimse o insanlara irkci demezken bizde birileri zevk icin Türk milletini irkci olarak tanimliyor,cünkü o milletle alip veremiyecekleri vardirda ondan.Beni olaylari tek yanli olarak degerlendirmekle suclamissiniz,öyle degilsem bile yinede mademki siz öyle gördünüz saygi duyarim görüsünüze.Ben kendimi savunma geregi duymuyorum ama birilerinin isine gelmiyor diye bu cefakar ve vefakar milleti irkci yapma hakki yoktur kimsenin.Elestirmeye evet ama hakarete hayir.

 

 

saygilarla

Sayin politika, lütfen itiraf edin artik gercekleri, tabiiki bal gibi Türkiye'ni elestirilmesinde kocunuyorsunuz. Hata burada. Dost aci konusur derler. Türkiye'yi sevmek sadece sizin tekelinizde olmadigi gibi böyle yanlis tesbitlerinizlede ortaligi karistirmaya hic mi hic gerek yok. Vatanseverlilikle irkci milliyetciligi ayiramiyorsaniz o sizin takdiriniz. Ülkesini seven o ülkeni gelismesi icin yanlislarinida syöler ve dogruyu bulmasina yardimci olur. Gözü kapali her seye dogru demek kimseye fayda getirmemistir. Artik elestirileri lütfen o ülkeye karsiymis gibi algilamaktan vazgecelim. Isvicre olayinda bile kendi kendimizi hatali duruma düsürdük, cünki bizler daha futbol ile siyeseti bile ayiramaz durumda oldugumuiz icin bize hazirlanan tuzaga bal gibi düstük ve haksiz olduk. Kimse futbolculari kovalamasaydi olmazdi basimiza gelenler. Türkiye'yi kurtarmak kovalamaklami olur? Sahada yenerek, gol atarak olur. Bunu beceremeyen futbolcularimiz ve teknik yönetim, kahram olmak icin vatanseverlik hayelleriyle kovalamacalik yaptilar. Bunumu savunalim???

Gönderi tarihi:

***** milliyetçiliği

 

Yıldırım Türker

 

 

 

Adalet bakanlarımızdan Cemil Çiçek, mart ayının sonunda açıklamıştı: 2002-2005 yılları arasında 21 bin 111 çocuk tecavüz ve taciz mağduru oldu.

Çiçek, bir milletvekilinin 2002-2006 yılları arasında arasında çocuk istismarı nedeniyle açılan dava sayısına ilişkin soru önergesini soğukkanlı bir tavırla yanıtlamış, Adalet Bakanlığı'nın, 2002-2005 döneminde çocuklara tecavüz ve taciz olaylarının istatiklerini açıklamıştı. Gazetelere kalırsa rakamlar, cinsel saldırı suçlarındaki 'vahim' tabloyu ortaya koyuyordu. Buna göre, TCK'nın,

'ırza geçme', 'küçükleri baştan çıkarma' ve 'iffete saldırı' suçlarını düzenleyen 414 ve 415. maddeleri kapsamında 18 bin 788 dava

açılmış, 21 bin 111 çocuk mağdur olmuştu.

Gerçek sayının, bakanlığın kayıtlarına kadar düşmüş vakaların en az on katı olduğunu rahatlıkla düşünebiliriz. İntihar süsü verilmiş çocuk ölümlerinin ardından sırıtan gerçek de bu. Örtbas edilmiş

daha kaç bin vaka vardır kim bilir. Ömür boyu ortalıkta birer hayalet

gibi gezecek olan susturulmuş, yaralanmış çocukların sayısını bilsek ne olacak. Gün geçmiyor, bacak kadar çocuklara topluca tecavüz eden ve bu vahşeti uzun uzun sürdüren köy ahalileri, amcalar, dayılar, abiler çıkıyor ortaya. Yetiştirme yurtlarında, sarı kamunun vicdan bilmez uğraklarında çocuklar durmadan hırpalanıyor, tecavüze uğruyor, öldürülüyor.

Bu topraklarda çocuklar korunamıyor. Korunmuyor.

Resim, budur. Bu resmin ortasına düşüveren Alman oğlan-İngiliz kız çarpıntısının başta amiral gemisi olmak üzere basına yansıyışındaki kıyıcı üslubu tartabilmek için kendimizin de bu resmin ortasında durduğumuzu hiç unutmamak zorundayız.

Nitekim kimi 'kanaat önderi' fikir erbabının konuya yaklaşımının

sonsuz kalınlıkta bir tacizci üslubu taşımasına şaşırmamak gerek.

Basınımızın ebedi kalemlerinden Hasan Pulur elbette çıtayı yükseltendi. Batı'nın Türkiye'ye yaklaşımından yakınırken, "Adamın bize verdiği

değer çöl kabilesinden farklı değildir" derken yazısına attığı

başlık, "İngiliz Alman'ı becermiş, tasası bize düşmüş" idi. Bu değerli kalem, incelikli analizinde, "Yahu kız İngiliz, ******* de Alman,

pirincin taşını ayıklamak Türkiye'ye düşüyor" diyordu. Ama Pulur, yaklaşımında yalnız değildi. Birgün yazarı, eski parlamenter Fikri Sağlar'ın sosyal ve demokrat yorumunun imlâsı da aynıydı.

O da, "Hâsılı bunca sıkıntı varken, 'Alman'ın İngiliz'i yakalandığında

şey yapmaya teşebbüs etmesi' milli sorun oldu. Acınacak durumdayız. İşsizlik, açlık unutuldu. Bakıyorum ki, gâvur çocukların namusunu koruma çabamız, AB'ye girişimize engel olur hale geldi" derken olaya uyanık bir solcu gözüyle baktığını düşünüyordu besbelli. Onun yazısının başlığı da, "Alman İngiliz'e saldırınca olan bize oldu" idi.

İşler iyice kazışmıştı. Hürriyet gazetesinin olayı başından beri

bir çocuk ***** dizisi olarak yayınlıyor olması işte gereken tepkiyi uyandırmış, kimi erkek yazarlar şirazeden çıkıvermişti.

Özkök, bu yayın dilini savunurken, kendini arabulucu tayin ediyor,

kız mı yoksa oğlan mı yalancı? sorusunun peşine düşerek çocuk haklarını bir kez daha ihlâl etmekten çekinmiyor: "O İngiliz kızı kardeşimiz, kızımız, akrabamız, arkadaşımız da olabilirdi" diyor ve tarafsızlığını kanıtlamak için o gün de kızın anlatısını yayımladıklarını duyuruyordu. 13 yaşında bir kız çocuğunun savcıya verdiği ifadeyi bulup yayımlamanın etik karşılığı üstüne, doğal olarak hiçbir şey söylemiyordu.

Çocukların arasında yaşanmış cinsel yakınlaşmayı inanılmaz ayrıntılı ve doğal olarak salyalı bir dille aktarmanın nasıl ve nereye kadar savunulası olduğunu tartışmayacağız elbette. Asıl soru şudur: Seçimlerle demokrasisini bir kez daha kurtarmaya hazırlanan şanlı memleketimizin dünya çocuk ***** tüketimi listesinde ön sıralarda olmasının basınımızın

bu konudaki yaklaşımıyla bir bağlantısı kurulamaz mı sizce? Bu alçakca ürünün ancak karanlık kötü adamlarca pazarlanan bir şey olmadığının kanıtı, basınımızın bu konulardaki dilidir. (Hatırlatmadan nasıl geçelim? Yakın zamanda aynı gazetede çocuk po*nosu haberinin yanında bir çocuk po*nosu görüntüsü basılmıştı.)

17 yaşındaki Alman çocuğun resimlerini boy boy basıp 'o gece'nin anlatısını defalarca aktarmak, utangaç ya da gözü dönmüş çocuk po*nosu tüketicisine göz kırpmaktır. Böyle kitle gazetesi olunur. Böyle çok satılır.

Akabinde Alman hükümetinin davayla ilgilenme biçimine yönelik öfke de tamamıyla karşılıksız kalıyor. Çocuklara karşı böylesine kıyıcı olabilen, fikir adamlarının dili fütursuz, ilgililerin ilgisiz, işkencecilerin hâlâ ve gururla iş başında olduğu, mahpus olanların hiçbir güvencesi kalmadığı ayyuka çıkmış bir ülkeye kim rahatlıkla 17 yaşındaki bir vatandaşını teslim edebilir? Sizin oğlunuzun başına gelse dünyayı ayağa kaldırmaz mıydınız?

BİR DE ŞU VAR

Avukat Seda Akço bianet'e olayı yorumlarken şöyle diyordu: "Derdi anlatmak için çok iyi bir örnek. Türkiye'de, ceza kanununda reşit olmayanlar arası cinsel eylemleri değerlendirmeye dair ayrı bir madde var ama bu ayrı bir hüküm değil. Türkiye'de reşit olmayanlar arasında cinsellik içeren eylemler suç olarak değerlendiriliyor...

Avrupa ülkelerinde yaşları yakın çocuklar arasındaki cinsel eylemler

suç sayılmadığı, cezalandırılmadığı ve o tür eylemler için ayrıca düzenlenmiş yasalar olduğu için Avrupa medyası bu kadar şaşırdı.

Böyle bir durumda kimi fail kabul edeceğimiz belirsiz. Çocukların ikisi de 'o başlattı' diyor. Hukuk sistemi otomatik yaklaşımla erkeği fail kabul ediyor, bu da Türkiye'de kadın cinselliğine bakışı resmediyor.

Çocukların gelişimine yabancı olduğumuz ortada. Çocuk adalet sisteminin bütün temel prensipleri ihlal edilmiş durumda. Çocukların fotoğrafları verildi, hikâyenin ayrıntıları verildi. Olay "çocuk po*nografisi' gibi yayımlandı."

Akço burada devreye ceza hukukunun değil çocuk aktivistleri, sosyal hizmetler ve ailenin girmesi gerektiğini söylüyor.

Ama ne gam. Cinsellik hakkındaki kendi korkularımızı çocuklara da

vakit kaybetmeden aşılamak zorundayız. Onların doğal gelişiminde, birbirlerine dokunmayı, vücutlarının egemenliğini ellerine geçirmenin tadına varmayı keşfetmelerini lanetlerken, onları riyakâr ve ihtiyar bir dünyayı erotize etmek için kullanıyoruz. Cinsellik, en vahim hataların işlenebileceği bir platform değildir. Vahim olan, çocuk cinselliği hakkında acımasız bir inkârı büyütürken çocukları cinsel nesnelere dönüştürmenin kapısını aralamaktır.

Po*nografi, bir tüketim biçimi olarak hayatımızın her alanına sızmışsa, bunun suçlusu ne 'Alman' oğlan ne de 'İngiliz' kızdır.

Bu dava konusunda dünyaya yiğitçe diklenmek de ancak ***** milliyetçiliği olur.

Gönderi tarihi:

Futbol sahasında 11 asker mi?

 

Beşiktaş'ın Liverpool galibiyeti herkesi sevindirdi, yenilgisi üzdü. Keşke futbol spor olarak kalsaydı.

 

Dünyaya her fırsatta meydan okuma tavrı, hak edilmiş, oturmuş bir gururun, özgüvenin değil, bariz bir özgüvensizliğin ifadesi

 

 

 

 

 

AHMET İNSEL

 

Tanıl Bora, milliyetçilik ve faşizm üzerine yazdığı yazıları derlediği kitaba, Medeniyet Kaybı başlığını uygun bulmuştu. Gerçekten de, içinde bulunduğumuz durumu kavramak için başvurulan akıl tutulması kavramının yetersizliğini, "medeniyet kaybı" tespitinin ifade ettikleri büyük ölçüde karşılıyor. Milliyetçi zihniyet kalıplarının normalleşmesi değildir sadece bu. Kitabın sunuş yazısında Tanıl Bora'nın işaret ettiği gibi, herhangi bir konunun, herhangi bir olayın, kendine özgü bağlamı içinde konuşulamaz, düşünülemez hale gelmesi, bunun üzerine mutlaka bir milli hâle kondurulması, her meselenin bir milli mesele olarak anlamlandırılmasının yanında, her türlü komplo teorilerinin revaç bulması, açık ırkçı ve savaş kışkırtıcısı yayınların, sözlerin aşırı rağbet görmesidir de.

Bu medeniyet kaybının diğer yüzünde ise, milliyetçilik söylemi ve simgelerinin, işini iyi veya hiç yapmayan, haksız kazanç sağlamak isteyen, hak etmediği bir şeyi elde etmeye çalışan insanlar tarafından kullanılması yer alır. Bora, kitabın sunuş yazısında, 2005 Mart'ında, Mersin'de Newroz kutlamalarında ortaya çıkan bayrak krizini izleyen "Bayrağa sahip çık" gösterileri sırasında, Birecik'te bir işyerini soyan hırsızların, kendi ifadeleriyle "kaportaya astıkları Türk bayrağı sayesinde Eskişehir'e kadar rahat geldiklerini", ancak sonra ihbar üzerine yakalandıklarını hatırlatıyor.

Geçtiğimiz günlerde Bursa'da sekiz kişi hakkında, Kürt kökenli ailenin işyerini yağmalama iddiasıyla soruşturma açıldı. Zaten çoğunun iş üzerinde çekilmiş, yüzleri açık fotoğrafları basında yayımlanmıştı. Bunların altısının adi suçlardan kalabalık sabıka dosyaları varmış. 6-7 Eylül olaylarında gayrimüslimlere ait işyerlerini yağmalayanların çoğu da benzer kişilerdi. Ama tarihimizde bu tür olaylar öncesinde, kimin Kürt, kimin Rum, Ermeni veya Yahudi, kimin Sabetayist, kimin Alevi veya komünist olduğunu işaret edenler, adi suçtan sabıkası olmayan, kerli ferli devlet adamları, profesörler, saygın siyasetçiler ve düşün adamları oldu.

 

Gladyatörler

En sıradan bir olaydan en büyüğüne kadar her şeyin milli mesele haline getirilmesini, "Türk'ün Türkten başka dostunun olmadığı bu günlerde", milli hassasiyetlerimizin çok büyük bir duygu ve zaman zaman şiddet boşalması içinde ifade edilmesini, halkın kendiliğinden geliştirdiği refleksler olarak ele almak, olayın bu fırsatçılık yanını gözden kaçırmak demektir. Bu fırsatçılık, siyasal olabildiği gibi ticaridir, meslekidir, kültüreldir. Kitle heyecanının doruğuna çıktığı alanlarda, çok daha fütursuzca sergilenebilir.

Sportif faaliyetlerde, hele futbol gibi, antik dönemlerde kanlı at yarışlarının, gladyatör savaşlarının yapıldığı yerlerin mekân olarak bir kopyası olan, onbinlerle ifade edilen seyirci kalabalığının etrafını çevirdiği stadlarda son dönemlerde görülenler gibi. Bu karşılaşmaların incir çekirdeğini doldurmayacak olan cephelerinin bitmek bilmez tartışmalarda ele alındığı ve milyonlarca kişinin akli melekelerini uyuşturarak saatlerce izlediği programlarda sergilenen hamaseti aşan tavırlar gibi. Geçtiğimiz günlerde futbol konusunda yapılan bir Siyaset Meydanı programında, taraftar gruplarının liderleri, ağızbirliği etmişcesine, "Irak'a atom bombası atılsın" diye bağırıyorlardı. Gol atınca asker selamı verme modası hızla yayılıyor. Milli takım karşılaşmaları dışında da İstiklal marşının açılışta okunması, nasıl kısa zamanda gayriresmi bir kural olarak yerleştiyse, yakında bu selam da bir "stad baskısı" konusu olabilir. Yok artık, o kadar değil diyebilir misiniz?

Sportif faaliyetlerin totaliter bir iktidarın propaganda aracına bariz biçimde dönüştürülmesi, 1936 Berlin Olimpiyatları'dır. Aryen ırkın üstünlüğünü bu vesileyle ispat etmek ve Nazi Almanya'sının teknik gelişme olarak en ileri ülke olduğunu göstermek isteyen Hitler, bu olimpiyatlara büyük önem veriyordu. Stad dışında, şehrin çeşitli mekânlarında canlı yayın ekranları uygulaması da ilk kez Berlin'de yapılmıştı. Almanlar işlerini iyi yapmaya gayret gösterdiler. Ama ABD'li siyah atlet Jesse Owens, başta 100 metre yarışı olmak üzere, dört altın madalya alarak, aryen üstünlüğü gösterisine izin vermedi. Jesse Owens, barbarlığın geri tepmesi olan Nazizme karşı, medeniyetin ümit veren simgesi oldu. Daha sonra, 1970'lerde yayımlanan Owens'in biyografisinde eşinin, kocasının Almanya'da Nazilerden, ABD'deki ırkçılardan gördüğü kötü muameleyi görmediğini söylediğini de hatırlatalım.

 

 

Türk milletini sevindirmek

Başta sportif faaliyetler olmak üzere, her şeyin milli mesele haline dönüştürülmesi, sonuçta "milli meseleyi" de zor durumda bırakabiliyor. Beşiktaş'ın İstanbul'da Liverpool'u 2-1 yendiği maç, 12 askerin öldüğü PKK baskını sonrasında yapılmıştı. Tribünler bütünüyle bu konuda yaşanan toplumsal duyarlılığın ifadesine, teşhirine hasredilmişti. Maçın bitiminde BJK teknik direktörü, "Sahaya çıktığımızda seyircinin atmosferi müthişti. Bu destek karşısında kazanmamak zordu. Bizi kendilerine çağırıp 'Bu maçı şehitler için kazanın' diye bağırdılar. O zaman çok duygulandık" dedikten sonra, "galibiyeti şehit ailelerine, askerlere ve tüm Türk ulusuna armağan ettiklerini" belirtiyordu. Akan kanların durması ve bu acıların bitmesi temennisinde bulunmayı ihmal etmeyerek.

Beşiktaş'ın gollerinden birini atan Serdar Özkan da, "Türk'ün, Türk'ten başka dostunun olmadığı günlerde, 'Herkes bize bu grupta puan alamazsınız, gol atamazsınız' dedi. Niye böyle denildi anlamıyorum. Dün Fenerbahçe deplasmanda PSV Eindhoven ile berabere kaldı ve puan aldı. İnşallah yarın da Galatasaray yener. Hepimiz birbirimizin arkasında durmalıyız. Herkes şunu bilsin ki Türk'ün, Türk'ten başka dostu yok. Biz de bu üç puanla Türk milletini sevindirdiysek ne mutlu bize" diyordu. Yeni Şafak'ta maç sonrası şu yorum yer alıyordu: "Sahada 11 Beşiktaş askeri, canını dişine taktı, mağrur İngilizler'e unutamayacakları bir ders verdi!"

İki hafta sonra, aynı Beşiktaş, aynı Liverpool'a bu kez 8-0 yenilerek, bambaşka bir tarih yazdı. Bu maçın kime armağan edildiğini söyleyen biri çıkmadı. İngiliz fanatikleri ne dediler, bilmiyorum. Ama bu galibiyeti, Liverpool dışında bir yere armağan etmediklerini tahmin edebiliriz. Maç sonrası, "olur böyle şeyler, futbol bu" diyerek Beşiktaşlıları teselli ettikleri söylendi.

Bu dünyaya her fırsatta meydan okuma tavrı, hak edilmiş, oturmuş, sindirilmiş bir gururun, bir özgüvenin değil, bariz bir özgüvensizliğin ifadesi değil midir? Son milli maçta, Yunanistan'a yenilirken de, mehteran kıyafeti giymiş seyirciler, asker selamları gırla gidiyordu. Sonuçta yenildik. İnsan o zaman, her şeyi hamaset dozunda üst sınırı olmayan bir milli mesele haline getirerek, o "milli meseleyi" ayaklar altına aldırmıyor muyuz diye sormaz mı kendine?

Bağış Erten, Yunanistan maçı ertesinde yazdığı bir yazıda şöyle diyordu: "Dün gece, bu toplumun yaşadığı tüm travmaları (ve tabii ki en başta da en büyüğünü, silahların susmak bilmez acımasızlığını) yine yeşil çimlere havale ettik. Bir spor karşılaşması anlam istiap haddini aştıkça aştı. Oldu olacak tezkereyi de Milli Takım'a verelim, referandumu da onlar yapsın, anayasanın kurucu meclisi de onlar olsun. Dünkü referanslarımızın hiçbiri futbola dönük değildi". Ve yazısını, sadece futbolu kapsamayan şu hatırlatmayla bitiriyordu: "Bir de keşke Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın kapısında yazan şu cümle hatırlatılsa: 'Vatanını en çok seven işini en iyi yapandır." Zurnanın zırt dediği yer galiba burası.

Gönderi tarihi:
***** milliyetçiliği

 

Yıldırım Türker

 

Adalet bakanlarımızdan Cemil Çiçek, mart ayının sonunda açıklamıştı: 2002-2005 yılları arasında 21 bin 111 çocuk tecavüz ve taciz mağduru oldu.

.

.

.

Cinsellik, en vahim hataların işlenebileceği bir platform değildir. Vahim olan, çocuk cinselliği hakkında acımasız bir inkârı büyütürken çocukları cinsel nesnelere dönüştürmenin kapısını aralamaktır.

Po*nografi, bir tüketim biçimi olarak hayatımızın her alanına sızmışsa, bunun suçlusu ne 'Alman' oğlan ne de 'İngiliz' kızdır.

Bu dava konusunda dünyaya yiğitçe diklenmek de ancak ***** milliyetçiliği olur.

Simdi hersey bitti tecavüzcü Alman gencinin sirtindan Türkiyeye dil uzatiliyor,hangi medya sasirdi onu bilmiyorum ama o Avikat olacak kisi bilerek veya bilmeyerek cok büyük bir hatanin icersindedir.Almanyada ayni suctan resit olmayanlara verilen ceza 8-10 yil arasidir,eger vresitse en yüksek ceza verilir.Ne yani simdi ortada bir tecavüz sucu var,bunun suclusu Türkiyemi oldu.Ne yapacakti Türkiye serbestmi birakmasi gerekiyordu, yoksa hicbise olmamis gibi aman 17 yasinda bir cocuk olur böyle vakalarmi demesi bekleniyordu,bu biraz Alman ******** benziyor,17 yasinda cocuk denilen adam evlense cocok sahibi olur,13 vyasinda bir kiza tecavüz etmesini bilen bir insan cocuk degildir,onu rüstünü ispat ememis falan filanlarla savunanlar bu tarz tecavüzleri dogal karsilayanlardir.

Türkiyeyi kötülemek ugruna heryola basvurulmasi ne kadar aci birsey.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

sayin politika

kimse turkiyeyi kotulemiyor aslinda bradost cok guzel ornekler vermis ama okudugum kadariyla sen bunu yanlis yorulmamissin sanki turkiyeyi karaliyormus gibi benim yazilardan anladigim kadariyla milliyetciligi kullanarak bircok sey istismar ediliyor.. Bradost arkadasin verdigi ornekler aslinda egitimsizlikten kaynaklaniyor diyecegim ama degil cunku egitim insanlara herseyi ogretmez okadar insan vardirki ilk okulu bitirmistir ama kendi kendini egitmistir okadarda insan vardirki 3-4 tane universite bitirmistir halen adam olamamistir.. malesef insanlar kendi cikarlari ile hareket etmekte ve cikarlari ugruna pek cok seyi kotuye kullanmaktalar.. Tecavuz olaylari turkiyede her yasta ve heryerde oluyor sadec turkiyede degil dunyanin 4 bir tarafinda oluyor ama malesef boyle bir olay karsisinda medyanin hatasi cok oluyor cunku boyle bir durumda medya insanlari siniflandirmamalari gerekiyor ama nedense bu tarz seyler bizim medyada cok yaygin mesela turistlik bolgelerde ropartaj yapildiginda turist kizlarina oncelikle turk erkeklerinin nasil oldugu sorulur.. bunu hic anlamis degilimdir bir gazetecinin sormasi gereken bir sorumu bu.. okumus ama halen adam olmamis bir gazeteci tipi...

saygilar

Gönderi tarihi:
sayin politika

kimse turkiyeyi kotulemiyor aslinda bradost cok guzel ornekler vermis ama okudugum kadariyla sen bunu yanlis yorulmamissin sanki turkiyeyi karaliyormus gibi benim yazilardan anladigim kadariyla milliyetciligi kullanarak bircok sey istismar ediliyor.. Bradost arkadasin verdigi ornekler aslinda egitimsizlikten kaynaklaniyor diyecegim ama degil cunku egitim insanlara herseyi ogretmez okadar insan vardirki ilk okulu bitirmistir ama kendi kendini egitmistir okadarda insan vardirki 3-4 tane universite bitirmistir halen adam olamamistir.. malesef insanlar kendi cikarlari ile hareket etmekte ve cikarlari ugruna pek cok seyi kotuye kullanmaktalar.. Tecavuz olaylari turkiyede her yasta ve heryerde oluyor sadec turkiyede degil dunyanin 4 bir tarafinda oluyor ama malesef boyle bir olay karsisinda medyanin hatasi cok oluyor cunku boyle bir durumda medya insanlari siniflandirmamalari gerekiyor ama nedense bu tarz seyler bizim medyada cok yaygin mesela turistlik bolgelerde ropartaj yapildiginda turist kizlarina oncelikle turk erkeklerinin nasil oldugu sorulur.. bunu hic anlamis degilimdir bir gazetecinin sormasi gereken bir sorumu bu.. okumus ama halen adam olmamis bir gazeteci tipi...

saygilar

 

Sayin Yakisikli,haklisiniz haklisinizda bu medya simdi böyle olmadi yillardir ayni medya var.Kac defa toplum olarak bu medyaya karsi*Sizin yaptiginizin medyalikla ilgisi yok,biraz yola gelin*diye cikip tepkimizi gösterdik.Isimize gelen köse yazarinin yazisini alip bu forumlara tasidik referans olarak.Medya basibos kalmistir,bu basin özgürlügü filan degil resmen basibozukluktur.Sivil örgüt olmak illede bir dernek kurarak calisma yapmak degildir.Her birey bir sivil örgüttür.

Bilmem hatirlarmisiniz,bundan yillar önceydi,STAR televizyonunda bir yarisma programinda program yöneticisi Alevilerle ilgili birseyler söyledi.Bu sözün üzerine STAR televizyonu halk tarfindan ablikaya alindi ve büyük olaylar oldu,program yapimcisi görevden alindi.Ozaman Engin Andicta vardi o televizyonda haberci ve UZAN'ci.Demek istiyorumki bu tepki demokratik bir tepkiydi,yapilan bir yanlisliga karsi halkin tepkisiydi.Nerde bu halk dersiniz simdi.Televizyonlari görüyoruz ne haldeler diye.Insanlar resmen uyutulmakta ve düsünmekten alikonulmaktadir.Halkimizda buna heveslidir.Engin Ardic denilen kisinin yazilarini birileri alip referans diye bu forumlara tasiyor.neden cünkü o yaziyi foruma tasiyanin isine geliyorda ondan.Engin Ardica ve onun tarzinda kimden cikari varsa ona canak tutanlara gazeteci diyebilmek icin binlerce sahit gerekir.Medyanin 17 yasinda birisi üzerinden rating saglama amaclarina yasalarin engel olabilmeleri gerekirdi.

 

 

saygilarla

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Sayin Yakisikli,haklisiniz haklisinizda bu medya simdi böyle olmadi yillardir ayni medya var.Kac defa toplum olarak bu medyaya karsi*Sizin yaptiginizin medyalikla ilgisi yok,biraz yola gelin*diye cikip tepkimizi gösterdik.Isimize gelen köse yazarinin yazisini alip bu forumlara tasidik referans olarak.Medya basibos kalmistir,bu basin özgürlügü filan degil resmen basibozukluktur.Sivil örgüt olmak illede bir dernek kurarak calisma yapmak degildir.Her birey bir sivil örgüttür.

Bilmem hatirlarmisiniz,bundan yillar önceydi,STAR televizyonunda bir yarisma programinda program yöneticisi Alevilerle ilgili birseyler söyledi.Bu sözün üzerine STAR televizyonu halk tarfindan ablikaya alindi ve büyük olaylar oldu,program yapimcisi görevden alindi.Ozaman Engin Andicta vardi o televizyonda haberci ve UZAN'ci.Demek istiyorumki bu tepki demokratik bir tepkiydi,yapilan bir yanlisliga karsi halkin tepkisiydi.Nerde bu halk dersiniz simdi.Televizyonlari görüyoruz ne haldeler diye.Insanlar resmen uyutulmakta ve düsünmekten alikonulmaktadir.Halkimizda buna heveslidir.Engin Ardic denilen kisinin yazilarini birileri alip referans diye bu forumlara tasiyor.neden cünkü o yaziyi foruma tasiyanin isine geliyorda ondan.Engin Ardica ve onun tarzinda kimden cikari varsa ona canak tutanlara gazeteci diyebilmek icin binlerce sahit gerekir.Medyanin 17 yasinda birisi üzerinden rating saglama amaclarina yasalarin engel olabilmeleri gerekirdi.

 

 

saygilarla

 

saygilarla

 

Sayin politika

vermis oldugunuz ornek sadece bunlardan birisi ve yazdiklariniza kesinlikle katiliyorum ama soyledigim gibi sirf kendi trajlari ve programlari reytin yapsin diye birazda fazla para kazanmak ugruna yapmayacaklari bir sey yoktur.. Tahmin ederimki dunyanin hic bir yerinde halkini galyana getirmeye calisan bir medya yoktur sanirim cunku medya halkin en zayif noktasini bildigi halde pireyi deve yapip halkin onunde servis yapiyor haber kaynaginin dogru veya yanlis olmasinin bir onemi yok onlar icin onemli olan reyting patlamasi olsun yeter.. Dusunsenize okadar teror olaylari oluyor halk disarida protesto gosterileri yaparken medya bir kere olsun halki sag duyuya cagirdimi Genel kurmay baskani dahi halki sag duyuya davet ederken medya yeni haberlerin pesine dustu basbakanin yayin yassagini elestirdi aslinda fikrimi sorarsan bu yayin yasagi kotu amacla cikarilmak istemedi sadece halki sakinlestirilmek icin dusunulen bir yoldu ama sagolsun medya yok sansur var sesimizi kapatmaya calisiyorlar falanlarla halki tekrar ayaklandirdi.. Bugun bir ulkede medya cok onemli bir kurulustur ve halki yonlendirme konusunda buyuk rol oynamakta ve bazi gosterilerde arbedelerin ve kavgalari cikaranlarda medya cikarlari ugruna resmen medya teroru estirmekte ve halkin iyi niyetinden faydalaniyorlar ama buna dur diyemiyoruz. Halkini kucuk goren halkini siniflandiran ve halkiyla resmen alay eden medyadan daha fazla birsey beklememiz yanlis..

Sanirim yazacaklarima katilirsiniz ulkemizde paranin konusutugu bir donemde parayi veren bir medya kurulusu acarsa bugun geldigimiz bu durumlara sasmamak gerek saniyorum

saygilar

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Medyanın eğitimli toplumlarda fazla bir ederi yoktu,ancak eğitim düzeyi düşük toplumlarda bir silah olarak kullanılabilir ve çok yanlış sonuçlara yol açabilir.

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

TERÖR VE TOPRAK SORUNU

 

Mehmet Bedri Gültekin'den İlgi ile okuyacağınız bir yazı..

Diyarbakır İdare Mahkemesi, geçtiğimiz günlerde tarihi bir karara imza attı. Bismil Kaymakamlığı, 2006 yılında Aslanoğlu köyündeki hazine topraklarını, bir santim toprağı bile olmayan köylülere değil de, 60 bin dönüm toprağı olan ağa Nevaf Kahraman'a kiraya vermiş ve köylüler buna karşılık, avukatları sayın Nusret Senem aracılığıyla iptal davası açmışlardı.

 

Mahkeme, 'yeterli toprağı olmayan topraksız ve az topraklı köylüye toprak sağlamanın devletin görevi olduğunu' söyleyen Anayasa'nın 44. maddesini gerekçe göstererek köylülerin başvurusunu kabul etti.

 

Diyarbakır idare mahkemesinin bu kararı milyonlarca köylümüzü ilgilendirmektedir. Özellikle Güneydoğu illerimizi… Şimdi onbinlerce topraksız köylüyü toprağa kavuşturmanın yolu açılmıştır.

 

 

Aslanoğlu Örneği

Bugünlerde herkes sadece askeri tedbirlerle teröre karşı mücadele edilemeyeceğini, askeri tedbirlerin yanı sıra, siyasi ekonomik ve sosyal tedbirlerin de alınması gerektiğinden bahsediyor. Dağa çıkanların yüzde 10'u eğitimsiz, yüzde 50'si ilkokul mezunu ve yüzde 75'i işsiz...

 

Terörü besleyen zeminin ne olduğu da bu tablo ile birlikte ortaya çıkmış oluyor. Onun için bugün, köylüye toprak dağıtımı teröre karşı en etkili mücadeledir.

 

Aslanoğlu köylüleri yıllardır "Yıkılsın Ağalık Yaşasın Cumhuriyet" sloganı ile mücadele yürüttüler. Sinan köylüleri ile birlikte Türk Bayrağı ve Atatürk posterleri taşıyarak yürüyüşler, mitingler düzenlediler.

 

Köylerinin adını değiştirdiler, "Cumhuriyet" yaptılar. 29 Ekim 2005 günü köylerinde 200 kadar seçkin aydınımızın da katıldığı bir "Cumhuriyet Bayramı" kutlaması gerçekleştirdiler.

 

Bütün köyü ay yıldızlı bayraklarla donattılar.

 

Bütün bu mücadelelerini, Cumhuriyetin; özünde ağalığa karşı olduğu gerçeğine dayandırdılar.

 

 

Hazine Toprakları Köylüye!

"Dağa çıkışları durduramadık" diyen yetkililerin, her şeyden önce bu gerçeği görmeleri gerekiyor.

 

Köylünün toprak sorununu çözecek olan Cumhuriyet, Bölge'nin milyonlarca köylüsü ile birleşecektir. Şimdi Diyarbakır İdare Mahkemesinin kararı ile bunun yolu da açılmış bulunuyor.

 

Bunun için birinci olarak devlet, elinde bulunan hazine topraklarının tümünü topraksız köylüye derhal dağıtmalıdır. Bismil ilçemizde yetkililerin verdiği bilgiye göre Hazinenin elinde 90 bin dönüm bağımsız, 50 bin dönüm kadar da ihtilaflı veya ortak mülkiyet olmak üzere toplam olarak 140 bin dönüm arazi bulunmaktadır. Benzer durumun üç aşağı beş yukarı bütün bölge için geçerli olduğu söylenebilir.

 

Bu topraklar derhal topraksız köylüye dağıtılmalıdır.

 

 

Mayınlı Araziler

İkinci ve hemen alınabilecek bir başka tedbir de, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenerek topraksız köylüye dağıtılmasıdır. AKP hükümeti bu mayınlı arazileri özel kişilere temizletmeyi ve bunun karşılığında belli bir süre toprağı söz konusu kişi/şirketlere kiralamayı düşünmektedir.

 

AKP'nin politikası, yeni toprak ağaları yaratma politikasıdır.

 

Türkiye, söz konusu toprakları TSK'ya temizlettirebilir ve dağıtabilir. Böylece on binlerce topraksız köylü toprak sahibi yapılmış olacaktır.

 

Kamulaştırma!

 

Üçüncü olarak, sadece Hazine topraklarının dağıtılması, topraksız köylünün toprak sorununun çözümü için yetmez. Devlet, Anayasa'nın 44. maddesinin amir hükmü uyarınca topraksız çiftçisini topraklandırmak zorundadır. Bu amaçla çıkarılmış olan yasalar da vardır. Yani yasal açıdan bir mevzuat eksikliği söz konusu değildir. Kaldı ki söz konusu olan ülkemizin geleceği olduğuna göre, yasa olmasa bile yapılacak ilk iş, gerekli yasaların çıkarılması olmalıdır. Yapılacak iş şudur:

 

Devlet, ihtiyaç fazlası büyük toprak mülkiyetini gerekli bedelleri ödeyerek kamulaştırmalı ve topraksız köylüye dağıtmalıdır. Bunun için ihtiyaç duyulan kaynağı ayırmalıdır, yoksa bulmalıdır.

 

Unutulmamalıdı r ki bölücü terör sorunu halledilmediği sürece, devletin askeri harcamalara ayırmak zorunda kalacağı kaynaklar, söz konusu kamulaştırma bedelinden çok daha fazla olacaktır.

 

 

Kararlı Antiemperyalizm

Elbette bütün bu politikalar; kararlı bir antiemperyalizm, Türkiye'nin toprak bütünlüğü konusunda kararlı bir duruş, halkımızı etnik kökenlerine göre ayrıştırarak birbirine düşürme politikalarına karşı net bir tavır ile birlikte ele alındığı zaman sonuç verecektir.

 

Emperyalizmin ajanları bölgede serbestçe cirit attığı müddetçe, Ankara ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın inandırıcı olmayacaktır. Çünkü bugün bölge insanının gözünde otorite merkezi Ankara değil, Brüksel veya Washington'dur. Ankara'nın değil, bu merkezlerin vaatleri ve uygulamaları daha inandırıcı gelmektedir.

 

Onun için Türkiye her şeyden önce emperyalist merkezlere bağımlılığa son vermelidir. Ve bu duruşla birlikte köylüye toprak dağıtımını gerçekleştirmelidir.

 

Bütün bu gerçeklerle birlikte söylenecek söz şudur: Bu tedbirler AKP Hükümeti ile alınamaz. Çünkü emperyalizm ile işbirliği yapan AKP, AKP bölgede toprak ağalarına dayanmaktadır.

 

Türkiye teröre karşı mücadele edebilmek için, her şeyden önce AKP iktidarından kurtulmak zorundadır.

 

 

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.