Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2007 17 yıl Bazen kötü olaylar üstüste geldiginde, zaman yavaşlayıp yuzler soluklaştığında ve anlam yüklemek zorlaştığında olan bitene bir sorumlu ararsın. belki de sadece butun olan bitenin hayal olduğunu, izlediğin bir film olduğunu düşünür ve yerinden kalkıp bir pencere acıp nefes almak istersin. Senaryoda olmasada yada mantıklı bir açıklaması olmasada butun bu karmaşanın icinden cıkıp gitmek... Sadece birşey olsun, anlamaya gerek yok yada mantıklı bir açıklama sunmaya gerek yok. Kendi kendine sözler verirsin sormayacağım yada kurcalamayacağım bu düşünceyi. Yeter ki icinde oldugun bu karabasandan uyanabilesin.. Bunun için kimle pazarlığa soyunabilirsin? Kim seni ciddiye alıp dinler ve sana bir çıkış yolu sunabilir... Ama kurallar böyle değildir. En azından sana hayatla ilgili ögretilenler icinde böyle bir imkanın yoktur. BUnu bilirsin cunku ilk ögretilenlerden biri de budur insana. Zaman gecer, hayatını yasarsın. Zaman gecer, yaşaman gerekenleri yaşarsın. Zaman biter, alır basını gidersin. Yada hayatınızdaki insanların zamanları sizinkinden önce biter ve kendinizi bir sorgulamanın icinde bulursunuz. Karanlıgın icinde bir masanın basında, tepenizde soluk sarı bir lamba, sigara kokan bir ağzın sorduğu sorularla ayılırsınız. O gitti artık, şurda söyle yapsaydın yada yapmasaydın bu gitme zamanını ne kadar erteleyebilrdin? Yada erteleniyormuydu bu zaman? Ertelenemiyorsa ne anlamı kalıyor yaşıyor olmanın... Ertelenebiliyorsa eğer bize ogretilenlerdeki anormallik nerden geliyor. Bir filmin fragmanından bir söz aklımın içinde uçuşup duruyor gunlerdir...: Herkes Cennete gitmek istiyor ama kimse ölmek istemiyor..!!! Ve kendimi bildim bileli tanrıma sorduğum soruların başında gelen baska bir soru suyun uzerine cıkıyor, suyun içinde durmaktan şişip, karaya vurmak üzere olan bir ceset gibi...: Ölmek iyi birşey olsaydı, önce tanrılar ölmezmiydi?
Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2007 17 yıl Ölmek iyi birşey olsaydı, önce tanrılar ölmezmiydi? öldü zaten..hemde 2300 yıl önce... sokrat baldıran zehrini içip,vücudu ayaklarından kalbine doğru yavaş yavaş katılaşmadan önce tanrıları öldürdü ve yaşamın onurunu tam 2300 yıl önce ölerek kurtardı....ve bizler şimdi bir Knitos çaresizliği ile sorular sorup duruyoruz kendimize...günaydınlar..
Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2007 17 yıl Yazar -Kendini en azından iyi hissetirebilecek birseyler bulabiliyorsan sorun yok demektir. geriye kalan zamanın gecmesinden ibaret. son bir kac ay yasadıklarımdan sonra, eskiden ogrendigim ama uzun suredir anımsadıgım birseyi yeniden hatırladım. bazen akısına bırakınca hayatı yarın ne olacagını tam olarak kestiremiyorsun. farkına varablirsen olanların ve dogru yerde mudahale edebilrsen oldukca eglenceli olabiliyor. belki de yeni birilerini hayatına katmalısın eger hala katmadıysan... yasadıkların ve yasadıklarından ogrendiklerinle bu her gun daha zor biliyorum ama kaybedecek ne varki elinde? -olacaklar zaten olacak... biliyor olman değiştirmeye yetmiyor.. bazen sanki sen mudahale ettikce olmasından korktukların ustune geliyor gibi hisediyorsun... son bir kac aydır hicbirsey yapmamayı seciyorum... sorulan sorulara karsı sessis kalmayı... coktan secmeli cevapları olan sorular geliyor surekli önume ve ben boş bırakıyorum... dahamı iyi oluyor, yada birseyler değişiyormu diye soruyorsan, hayır... birlikteliginin tadını cıkar... cunku bazen karanlıktan bunalınca elindeki tek ışık o oluyor.. soluk bir mum ısgı gibi olsada, her esen ruazgarda titreyip dursada... yada benim gibi yapıp kendini anlık zevklere alıstırırsın, boylece daha az farkına varıp olanların cekcegin acıyı azaltırsın...pardon acı azalmıyor, hissettiklerini azaltıyor... bekle ve izle ve görduklerini degerlendir.. gorduklerin hosuna gitmiyorsa gozlerini kapa ve beklemeye devam et... iyi bişi yakalarsan yaşa... sonrasını dusunme sonra nasıl olsa bitecek... onunde durmak olan bitenin bir halta yaramıyorsa kenara cekil... kısır bir döngü gibi oldugunun farkındayım ama su an icin elimden daha iyisi gelmiyor... -yasadıklarım... sadece isimler, yerler ve zamanlar farklı digerlerinden... yıllardır teoride kendime ogrettiklerimin uygulamalı derslerini alıyor gibiyim... yada daha once izledigin bir filmi yeniden izliyor gibiyim.. artık bilmek değiştirmeye yetmiyor cunku film coktan bitti... yasadıklarım... bir kadının kollarındayken anlık zevklerle, anlıkuzaklasmak gerceklerin dunyasından... yada kapayıp duyularını hayata minumuma indirmek yasam gereksinimlerini... kaybettiklerini ne kadar az farkında olursan o kadar çok seviniyorsun, kazandıkların icin.. -farkında olmak bir halta yaramıyor.. eger farkedersen ve onceden yasadıgın bir acıyı bu defa yasamassan daha buyuguyle yuzlesiyorsun... sanırım doğamızda var bu... daha buyuk acıların farkına varmamak icin belkide durup durup aynı hataları yapıyor olmam... kaybettiklerimin farkındayım.. bu kaybedeceklerimin acısına ve agırlıgına dayanabilrim.. bununda farkındayım... bazen bu farkındalıgı kullanıp hayatımda farklılık yaratmaya baslıyorum ve ne zaman acık denizlere dogru yol alsam daha buyuk bir fırtına kayalıklara carpıyor gucsuz bedenimi... bana kızma nolur... ben senin gibi derinlere dalmayı göze almıyorum. sığ sularımda da yeterince yoruluyorum hayatta kalmak icin...
Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2007 17 yıl "ben"i aşarsanız eğer,en azından "azdan seçmeli" sorular sizi bekleyecek emin olunuz...tek sorunumuz,ben bir "***" değilim kuramınıa sadık kalmak....biraz zor ama,genede sadık kalınız,bir şey kaybetmeyeceksiniz göreceksiniz...
Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2007 17 yıl Ölüm gerçekten çok acı, soğuk ve kabul edilmesi zor bir durum...ama bir o kadar da gerçek!...O kadar gerçek ki, doğmak kadar doğal ve yaşamsal. Yaşamsal, çünkü kaynakların kıt olduğu bir dünyada ister insan olsun, ister hayvan tüm canlılar ölerek doğaya ve yeni doğacak nesillere hizmet ediyorlar; yaşamsal döngüyü sürdürüyorlar. Ölümsüz bir dünya büyük felaket olurdu...Ama insanlar bence ölümü düşünmeden doya doya yaşamalı, ölenle de ölünmüyor. Zaman tüm acıların üzerine perde değilse bile tül çekerek acımızı hafifletiyor...Aklıma Nazım Hikmet'in o müthiş güzel şiiri geldi...Yaşamaya dair...Aynı adla üç şiirdir ve üçü de birbirinden güzel: http://www.siraze.net/antoloji/nazim/yasamayadair.htm
Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2007 17 yıl Yazar Kimbilir belki de kategorize edilmiş bir dunyada yaşadıgımız icin hayatımızın her dönemini kategoriler halinde yaşıyoruzdur. Dunyaya geldigmiz anda rengimizi koyuyorlar mavi yada pembe… bazılarının sadece ten rengi oluyor cunku dunyaya gelmeden once yoksul ve zengin kategorisinde yoksulun favori rengi oldugu icin…. bazıları ise zamanla girdigi kategorinin rengini begenmedigi icin baska renklere kullanmaya calıssada cogunlukla tepki gorurler yada dıslanırlar… Derken okul sıralarında kümelere ayrlıyoruz eğitsel kolların eğitmesi gereken beyinlermidir her zaman merak etmişimdir. Yoksa ilerleyen yıllarda hayatın sorumluluk alabilecekler kategorisine girip girmeyeceğimize dair erken ipucları alabilmek icinmi bu bu eğitsel kollar kategorisine dahil oluruz? Elbetteki dayanılmaz kategorilerin basında rekabet durumu gelmektedir… Derslerine çalışabiliyor olma, ve kafanızın bu calıstıklarınızı alma kapasitesi… Bu yüzdenmidir kafasının alma kapasitesi en üst duzeyde olan ogrenciler en ön sırada oturanlar kategorisindedir? bazılarımızın kafası basmadıgı icin yada kafasının bastıgını belli etmek istemedigi icin bırak okul sıralarını hayatın heryerinde hep geride ve köşelerde durma, minibüs ve otobuslerde cam kenarlarını seçmesi nasıl bir kategori oluyor? Birde yakısıklı, iyi giyinen, mumkunse arabalı, son secenegi yeniden dusununce ilk ikisi o kadarda gerekli değilmiş gibi durduğu aslında oldukca bariz. Hangi kadın bir halk otobusunde romantik bir öpüşme hayal ederki? Peki siz hangi erkek kategorisine giriyorsunuz? Arabalılarmı yoksa halk otobusleri olanlar mı? Kadınlar icin durum sanki biraz daha basit gibi… Biraz bakımlı olmak bir erkek icin yeterli bir neden olabilir seçmek için.Kadınların girebilecegi kategoriler o kadar fazla değil. En azından bizimki gibi toplumlarda bazı bölgelerde kadınların sadece bir eşya olarak kabul edildiğini düşünecek olursak, bu kategorize bölgelerle sınrlı olabiliyor. Kadının adını koymak icin bölgesine bakmak… tuhaf… Daha dunyaya gelmeden once dahil edildigmiz kategoriler birbirleriyle sıkı sıkıya baglantılı bir şekilde butun hayatımız boyunca devam ederken bu zincirleme reaksiyon, aynen bize oldugu gibi bizim cocuklarımıza yada beraber oldugumuz insanlarada geçiyor. Bir şekilde bu zincirlemeden hosumuza gitmesede cıkamıyor sadece bir sure sorna kabullenmeyi ögreniyoruz. Sanırım buna verilen en yaygın isim kader oluyor. Kaderlerin dahil oldugu bu kategoriler icinde varolusumuzun dayanılmaz hafifliği/ağırlıgı, kimbilir belkide adanmışlığımız inandıklarımıza tüm bu olan bitenin temeli, başlangıc noktası gibi… Belkide omurgası bu bedenin.. omurganın bir eklemi bile yerinden oynadıgı taktirde bozulmak, dağılıp yok olmak… Bu yazıyı ekleyebileceğim bir kategori bulamadıgım icin yazmaktan vaz mı gecmeliyim yada silip atmalımıyım emin değilim.. Hayatımız boyunca kendi basımıza hicbir kategoriye giremiyecegimiz, asla bunu yapamıyacagımız bize ogretiliyor. Okullardaki eğitsel kolların amacı belkide boslukta kalamamayı, uçamamayı ve özgür düşünememeyi ogretmektir. Cunku özgür bir beyin, kategorilere sokulamayan bir yaşam butun bir omurganın tek bir ekleminin düzgün calısmamasının butun bedeni felc etmesi gibi bir etki yaratabilir toplum uzerinde. Kim böyle bir durum ister ki? Asıl merak ettiğim bu üzerinde yaşadığımız dunya hangi kategoriye giriyor?
Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 17 yıl burası Ego - Ben Felsefe bölümü ben tam yerine gelmişim ego lar kategorize ediyor bizleri galiba..... ayy çok HELECANLIYIMMMMM
Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2007 17 yıl Yazar bazı hayatlar ayık kafayla yasanamıyacak kadar ağır geliyor insana…üstü kalsın denilerek kalktıgın masadan uzaklasırken ustunu bıraktıgın aslında kime aitti? al beni… uslubuna gore duzenlenememiş bir devlet protokolu gibi sırıtıyorum durmadan. uyuşmazlığım tenimden yada kanımdan değil, sahip olamadıgım dusuncelerin agırlıgından muzdarip, kime tutunsam elimde kalıyor… bir suredir elimde kalanlarla idare ettikten sonra daha iyi yalan söylemeyi ogreniyor insan. boyalı ekranların karsısında nasıl diyorlardı yerliler? ateş suyu icerek basytırıyorken tum bu işe yaramazlıgımızı insan en cok simdi aradıgı kişinin telefonu acmamasına sinirleniyor ötesi yalan… misillemeler uzerine kurulu bir ilişkinin ardından kalan kırıkları toplayıp yoldan gecen eskiciye versen kac mandal alırsın karsılıgında… soylenemiyor işte soyliyemiyorsun, soylediklerin icine iz yapıyor soylemediklerin kanıyor. ilk mudahale yetersiz oldugu icin deil, hayata baglı kalmak icin elinde birsey kalmadıgı icin kurtarılamıyor hasta… kurtulanlar bir turlu vazgecipte alıp basını gidemeyenler… zaman herseye ilac ya…yalanmış…ilac olan simdi gelir. infazdan hemen once cekilen ziyafetlerin bir anlamı olmalı… ölecegin sabah gunesin dogusunu izliyor olmak değil önemli olan, o dogusun hayatındaki son sabah olmasıdır insanı etkileyen… sevgilinden gordugun tepkilerin butunu değil aslında, sevgilinin o olmasının önemli olması gibi… yada olmaması ve dogmaması gunesin… hangi idamın infazı daha cok acı verir merak ediyorum… baglandıgı sandalyede elektrige kapılarak ölmek mi gecenin bir yarısı? yoksa asılmak bir ipin ucunda sallanırken kırılma sesini duymak boynunun sabaha karsı…
Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2007 17 yıl Yazar aziz ve muhterem din kardesim... sıkıldım ben bu kardeslikten din sevgilim olsun isityorum..yada bir sevgilim olsun dini önemli değil.. insan olarak bölmesinler bizi dilimize rengimize dinimize bakarak.. napim yani ben filanca dindensem, yada asık oldugum kadın baska bir dindense... hangimize sordularki dunyaya geldigimizde hangi dinden olacaksın diye... hangimizin aklı erdiginde soruldu bu soru? aklımız ermediginde bnize yapılan propagandaların sorumlusu kim olacak? kucuk bir cocukken beynimizi yıkadılar diye inanıyorsak, işledigmiz gunahların sorumlusu kim olacak... belki de kucuk bir cocukken annem ve babam bu dine mensup olmasaydılar bende bu dine inanmyacaktım.. belkide yanlıs olan bu dindir, öldükten sonra bana bunun hesabını nasıl soracaklar? dunyaya gelirken, gelecegimiz yeri ve ailemizi kim seciyor? peki hayatımız boyunca hayatımıza girecek insanları kim seciyor? bir akla ve iradeye sahibiz peki bize verilen seceneklerin tamamı yanlıssa, bunlar icinde bize secim yap diye dayatılırsa ve biz secmessekte suclu olacaksak adalet boyle birseymi oluyor? yazıyor olmak dusnuyor ve konusuyor olmak, sorguluyor olmak, vardıgın mantıklı acıklamalarını karsısına hurafelerden baska acıklmaların cıkartılamıyor olması ve isyan etmek baskaldırmak söylenenlere... sonra? sonrası hic..aksam olur mesain biter ve evine geri dönersin... sevdigin kadının uykusu gelir uyumak ister iyigeceler dilersin...fazlasını bekler... tatlı ruyalar dilersin, kapıyı carpıp gider... aziz ve muhterem din kardeslerim..digerleri din dusmanlarımmı oluyor.. din dusmanım olsa ne değişirki.. benim dinime dusman olsa, benim dinime kufretse bu benim dinimi daha asagılık bir dinmi yapar? benim inancımı asagılıyor olması benim inancımdaki ilahi gucu azaltır mı? zaten baska birinin soylemesiyle benim inandıgımın ilahiyatı ortadan kalkıyorsa o kadarda ilahi bir din değilmiş diye dusunurum... bize havlayan her köpege tas atsaydık ömrumuz tas atmakla gecmezmiydi... dinime kufretti kafiri bogazlıyalım.. onu bogazlayınca o kufurler tutanaklardan cıkarılacak mı sanıryosun? inandıgın tanrın intikam aldıgın icin sana madalyamı takacak? cennet deyip duruyorsun ya. cennet icin inanıyorsan eger bir gun sana tanrın sormazmı benim icin cehenneme gir diye o gun olmaz mı diyeceksin;? inanıyorsun ya iman ediyorsun ya karsılıgında sana cehennem vaat edilse yine boyle şevkle ve isteklemi ibadet ederdin..? ne alakası var deme, ibadetleri yerine getirmedigin zaman cehenneme gidecegini biliyorsun, ibadet etmesende cennete gideceksin deselerdi yinede ibadet edermiydin? isteyene sen ver malı mülkü cenneti bana seni gerek seni diyen yunustan hicmi ders almazsın? fazla sormamak lazım fazla kurcalamamak, kafaları karıstırmamak.. huzur icinde yasayan müminlerin aklına boyle soruları sokupta dinden uzaklastırmamak.. sonra dagılan sürnün kontrolunu saglamak zor... tanrı coban kulunun koyunları kaybettirirmiş, sonra buldurup sevindirirmiş..kendisine sukretsin diye.. cunku bilirmiş kaybettigi zaman coban kulu seytana kufredermiş.. bulunca tanrısına dua... bu dunyaya gelirken gelecegimiz yeri ve ailemizi kim seciyor? butun bilinmeyenleri baskası tarafından biliniyorsa bu ne kadr bizim oluyor? sonra da kalkıp bu ogrendiklerimizin sorumlulugu bize yukleniyor.. ben istemezmiydim zengin olayım 18 defa hacca gideyim... 18 hac sevabı bonusuyla cennette dayalı doseli denize sıfır villa alayım? diyecekler ki zenginlige gerek yok, seni bes liran varsa iki lirasıyla yardım yap baskasına zeningin yaptıgıyla aynı olucak, o zaman da bir zengin kalkıp itiraz etmezmi noluyo diye... adam bir kişiye yardım ederken zengin on bin kişiye yardım eder...ama sonucta sevap aynı... ilahi adalet boyle birsey mi? ilahiyatın işine gelince on sekiz hac cok sevap, gelmeyince fakir bir insan olarak yardım yapınca az bonus... belkide bize özeldir bir gun zengin olup hac ziyareti yapsak baska bir fakir kadar odul alamayız.. bu ödul sisteminin yazılı dagıtıldıgı bir brosur yokmu merak ediyorum... inanıyorum..ama hicbir kalıba sıgmıyor.. inanıyorum ama kimsenin hosuna gitmiyor... inanıyorum ama cok soruyorum... napim ben idam edilirken gozleri baglananlardan olmak istemiyorum.. istiyorumki son nefesim dudaklarımın arasından cıkıncaya dek tanıklık edeyim öldürülmeme...eger tanrı varsa eger beni öldürenlerin eşgalini tam olarak verebileyim... tanrının huzuruna cıkınca da gozlerim acık olsun...gördügümün tanrı olduguna inanabileyim... sahip oldugum gozler bunu alamam yetmiyorsa eger, zaten bana sunulan butun seceneklerin yanlıs oldugunun ispatıdır bu... dogruyu secmedim diye cehenneme konayım... cehenneme konmak öyle bir durum ki, tanrının o gun tersinden kalkmıs olması bile orda olmanızın nedeni olabilir...karısıyla tartısıp işe geldigi icin patronunuzun sizi işten kovması gibi.. harcanabiliyor olmasını gormekmi dokunur insana en cok, yoksa insan olmakmı dokunur harcandıgı zaman?
Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2007 17 yıl Yazar beni aramazsan eger ben seni ararmıyım sanıyorsun...? sınava tabi tuttugun benim ruhummu, yoksa kendi ruhunun aclıgımı... beni butun gun dusunsen ben seni bir an aklıma alırmıyım sanıyorsun... üzerinde yazmıyorsa bir emir, o emri yerine getirmeyecek kadar basit bir adamım ben... bazende onceden sezip olabilecekleri mudahale edip olması gerekeni saglayabilen.. simdi anlam yukleyecegim kelimelerin sorumluglu bana ait değil.. cunku kendimde deilken yazdıklarımdan sorumlu tutulamam yasalar önunde.. yazacaklarım sorumlu tutulabilecek kadar önemli mevzular değil... sen inanmasanda bu solmayan da herkese inat.... dursun zaman dursun diyorsunda oyun değilki yasamak... dursun seni görsun diyorsun da oyun değilki yasamak.. yok bicare anla sakın uyanma yıllara inat... acmadıgın zaman gozunu ırzına geceni görmedigin zaman, ırzına gecilen sen olmayacakmısın sanıyorsun... belkide kacamadıgın icin tadına vardıgın, belkide tadına vardıgın icin kacmaktan vazgectigin, bu hayat dediğin mukafatmıdır, durdugun ve baktıgın yere göre değişir...: yukarıdan asagı bakıyorsan zevk alıyorsundur, asagıdan yukarı bakıyorsan kacamıyorsundur... ikiside sensin... kara gözlerinden bir damla yaş düşünce... hüzün keder yüregime yaslanır.. sen aglama bir damla gozyasın yeter... sen uzulme gülüm. gamzende gullerin biter... yollarıma taş koysalar dönecegim.. gözlerinden yaslarını silecegimmmmmmm sahip oldugum söz söyleme sanatını acemisiyim ben.. hala stajyer bir avukat gibi, davalara mudahil ama etki edemeyecek fikirlere sahibim... yargılandıgım tum suclamaları rededecek ama reddi haim talebinde bulunamayacak kadar aciz, davama bakan hakimlere yalakalık yapamıyacak kadar gururlu, yarglandıgım ve carptırılmak istedigin ceza yasalarına karsı savunmasız... içiyorsak vardır bir sebebi.. bir sure sonra icme özgurlugumuz bedenimiz tarafından geri alınacak nasıl olsa... bu bile baslı basına bu bedeni ilhak etmek icin yeterli sebeptir... kadın kokusun dedigmiz aslında bir kadına sarılıp ettigin danstan ibarettir... sevişmek değil, elinden tutarken ve öperken boynunda icine cektigin kokudur seni ona onu damarlarına taşıyan.. hangi nargile dumanı kadar zehirler insanı, duştan yeni cıkmış ten kokusu...? çek sediri asmanın altına.. yanında bir ince müzeyyen ablaa... yinemi guzeliz yinemi cicek.. hamdolsun tazemi bitti topic, canın sagolsun.... altınbaş kadeh yağ gibi dolsun... gece cohk gec arzular şelale...haber etsek o yare gelse bomontiden...şereflendirse bizi olsak teyyare.... yinemi güzeliz yinemi cicek, hamdolsun altınbas kadehe yağ gibi dolsun... damarlarımda gezinp cigerlerimi kavuran bu ates, bu yapamadıgım icin belkide ayakta duramadıgım icin dizlerimin uzerinde caresiz bekleyişlerim.. ne cok ictim ben bir turlu icimdeki yaraları saramayıp kan kustugum nöbetlerim ne cok agrı kesici aldım sensizlik basıma vurdugu anlarda ne cok sancılarım var gelecege dair korkularım... ne cok seninleydim simdi sen yoksun diye zırıl zırıl agladıgımmmm yinemi guzeliz yinemi cicek hamdolsun tazemi bitti topic canın sagolsunnnnn...amanın yinemi guzeliz yinemi cicek hamdolsun altınbas kadehe yağ gibi dolsun..., şimdi nesir edebiyatına yol alıyorum kafiyelerim aralarda sıkısıyor kim okusa duysa kendi uzerine alınıyor uzun bir suredir aralarda noktalama isaretleri koymyorum diye anlasılmayıslarım anlayanda nereye kadar anlıyor beni şüpheliyim korunmaya alınmıs kımıl zararlısı gibiyim tahıl ambarlarını cennet tahayyul eden, kovuldugu her cennetten sonra yeni bir tahıl ambarının kokusuna kapılıp aşkın buyuklugune iman eden.... seneler doldurmuş gamzelerini ama gözlerine dokunmamıs yarr... bundan yıllar sonra baska bir adamın koynunda yattıktan sonra yine aklına benim dokunuslarımmı gelecek ? benim öpüşlerim ben dokundugum icin benim olan tenin beni anımsayınca urpermeyecekmi sanıyorsun? yıllar sonra baska bir adamın cocugunu karnında tasırken benim cocugumu tasımaktan vazgectigini inkarmı edeceksin yıllar sonra icine aldıgın benden dahamı adam olacak beni adam değil diye kabul etmeyişlerin... ne olur kızma... büyüyemedim ki sevgilim.. bu girdabına kapılmamak icin cırpınıp durdugum cırpındıkca daha cok boguldugum boguldukca kapıldıgım kısırdöngulerim.. ne gittigin icin kızgınım sana nede hayatıma girdigin icin memnun simdi bana ardından kalan cözümlenmeyi bekleyen satırlar... yada klozetin deliginden asagı inmeyi bekleyen suyun uzerinde yüzmeye calısan paramparca kagıtlar...
Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2007 17 yıl Yazar sahip oldugum kelimeleri kullanma gucunu kendi menfaatlerim icin kullanmanın inanclara aykırı oldugunu ve buyuk cezalara yol acacagını ogrendim gecenlerde.. simdi ne kadar sussam ve biriktirsem icimdekileri bu söyliyemediklerimle ölursem eğer sorgu gunu gelince ağır basmayacakmı? dibe batmamak icin simdiden ruhumdaki agırlıkları atsam ve kurtulsam bu deirnlikten buyuk mu suc işlerim.. eger atmassam icimden sözlerimi daha derine inersem ve bogulursam dahamı az suclanırım... yazdıklarımın tamamını ciddiye alıpta karsıma cıkacak bir kadına asık olmaktan korkuyorum... her söyledigim söze yükledigim anlamların farkında, anlatmadıklarımın agırlıgı altında ezilmekte ve acısını hergun biraz daha benden cıkarmakta... sahip oldugum kelimeleri kullanma gucunun buyuk gunahlardan birni ögrendigimden beri sanki baska birsey olmusum sanki adam gibi yada baska birsey soytarı gibi sanki kral gibi gozleri gormeyenlerin ulkesindeki protezleriyle ayakta durmaya calısan goz diye yuvalarında camdan bilyeler tasıyan... ruhumu şeytana kiralık verdigim gunden beri karsılıgında aklımı uyusturacak narkozlar alıyorum... önce asık oldugum kadını hayatımdan cıkartıp acıyla yoğruldum, bir kac saat sonra aynı kadına yeniden tutulup teniyle mukafatlandırıldım... aradan bir kac hafta cıktı ayrılıklardan da eskisi gibi tad alamaz oldum.. acının bagımlısı değilim ama acının bagımlılık duydugu biri olmaktan yoruldum... istasyonlardaki sarı cizgiye cok yakın duruyorum gunlerdir ve anonslar cok uzaklardan geliyor, sarı cizgiyi gecmeyin tehditleri... bir suredir uzerinde sarı cizgiler bulunan kazagıyla bir kız cocuguna bakıyorum, aklımın bir kösesinde sarı cizgiye yaklasma anonsları cok uzaklardan geliyor.... aklımın iplerin saldıgımdan beri ne gulfstream akıntılardan etkileniyorum yada kuzey ruzgarlarından.. erimeye baslayan buzulların yukselttigi sulardan muzdarip sahil seridi gibiyim ve umurumda deil artık kıyılarımda batan binlerce gemi... ışıgını kapatıyorum kayalıklarımın uzerinde dönüp duran fenerin... üzerinde sarı cizgileriyle dalgalanan bir bayragın gemisine acıyorum kollarımı... kırılma sesini duymamak icin attıgım cıglıklarım ben artık baska mevsimlerin umutlarıyım... sana olan merhametim elimin cabuklugu olur, sularımın derinligi gibi... icime cektigimde seni kulaklarındaki ugultuyla al beni... batıyorken icime... sarı siyah bir gecenin koynunda tutuldugu fırtınadan kacmak isterken carpan kayalıklarıma gorüp kacamadıgı icin değil fenerimi bizzat gormesin ve kacmasın diye benim kapattıgım ısıklarımı uyarı levhaları kaldırılmıs iki şeritli bir yolda ilerlerken ansızın onune cıkan cukurdan kacmak isterken karsıdan gelmiş bir kamyonun altına giren spor bir araba gibi... ne zerafetinden eser kalıcak bu kazadan sonra nede ruhundaki genclikten...bulasıcı bir hastalık gibi kanına karısacak mutsuzlugum ve benden sonra sen kimle birlikte olsan her sabahında ben kusacaksın aksamında beni özleyip kadehlere sarılıp simdi benim yazdıgım gibi yazmaya calısıp icindekileri her yazamadıgında gidip kendini baska bedenlere sunacaksın... yüzümdeki masumiyete ve aklımdan gecen sözlere aldanıp benim kayalıklarımda son bulacaksın... diger yuzlerce batık gibi icine batıp kanattıgın durmadan canını yaktıgın benim sayfalarca yazdıgım agıtlarım cok uzaklardan geliyor artık uyarı anonslarım... ve ben artık duymazdan gelmek istiyorum
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.