Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2007 17 yıl Üzülerek görmekteyim ki Kemalizmle ilgili kavgalar (tartışmalar diyemeyeceğim, düpedüz: kavgalar) Sisyphos’un kayası gibi; her kuşak kayayı zirveye taşıyanlar ile aşağıya yuvarlayanların tanıklığını yapıyor ve her defâsında gerçek Kemalistler bu kayanın altında kalıyor.. Her kuşak kendine yeni bir Sisyphos yaratmaya ne kadar da meraklı böyle!.. Bu kâh çeteleşmiş bir sol partinin genel başkanı oluyor kâh beyin ishaline uğramış bir aydıncık kâh darbe özlemiyle yanıp tutuşan emekli bir paşa.. Ama Olimpos’ta hep Anglo-Sakson-Siyonist ittifâkı hükümranlık sürdürüyor.. Zeus emrediyor, bu Sisyphosçuklar canını dişine takarak kayayı zirveye taşıyor, bir de bakmışsınız ki Kemalistler, yine Zeus’un emriyle aşağıya yuvarlanan bu kayanın altında kalmış.. Bakmayın siz A. Camus’nün Sisyphos Efsânesini alıp elinde yoğurarak bunu başkaldıran insanın simgesi hâline getirdiğine.. Hikâyenin orijinali öyle değil.. Ama tabiî ki hayâta nereden baktığınız hayâtı nasıl gördüğünüzden daha önemlidir; temsil misâl: yutulan balığın çırpınışı yutan balığın sevincidir.. Ve Camus de bunu biliyor olmalıydı ki koskoca Grek efsânesini ne hâle getirdi.. Neyse, biz Camus’yü bir tarafa bırakıp konumuza dönelim: 8 Ekim 2007 Pazartesi günü Cumhuriyet Gazetesinde ilk sayfada Dinci Rejim ve Faşizm isimli ve Cumhuriyet imzâlı bir yazı çıktı, sâhibini bilmiyorum ama, sanırım “İlhan Âbi”dir veya o sipâriş etmiştir.. Bakınız ne yazıyor, okuyorum, iyi dinleyin: “Kemalist devrim, Batı’da yüzlerce yılda yaşanmış ‘Aydınlanma’yı, sanâyîleşmeden yoksun bir İslâm ülkesinde ve en kısa sürede gerçekleştirmenin yöntemiydi. Olaya yüzeysel açıdan bakabilen nice Batılı, Kemalizmi, Avrupa’da eşzamanlı olarak yaşanan Alman, İtâlyan, İspanyol faşist rejimleriyle karıştırmak yanılgısına düştü.” Cumhuriyet Gazetesi ve “İlhan Âbi” hakkında söyleyecek çok sözüm var, bunları saklı tutmakla birlikte burada aktardığım bölümle ilgili olarak şu târihsel ve siyâsetbilimsel gerçekleri ortaya koymak isterim: Kemalizm herşeyden önce, henüz sanâyîleşme sürecine dâhil olmamış ve daha milletleşme aşamasını bile tamamlamamış bir toplumda; çoğunluğu Müslüman olan bir toplumda Aydınlanma Hareketidir; Anadolu Aydınlanması Hareketi.. Çağdaşı olan faşist diktatörlüklerden farkı da buradadır; Almanya, İtâlya, İspanya gibi diktatörlükler birer sermâye diktatörlüğü olarak doğup gelişmişken Kemalizm başından beri Aydınlanmacı ilke ve esaslara göbek bağıyla tekmil bağlıydı.. Bu yönüyle Kemalizm çok özel bir ideolojidir; özeti: millî ekonomi, millî kültür ve millî devlettir ve bu bakımdan Kemalizm aslâ ve aslâ İslâm ülkelerinde Aydınlanmanın belirli bir yöntemi hâline getirilemez; ideoloji başkadır, yöntem başka.. Eğer bir ideolojiyi alır da belirli bir yöntem hâline getirirseniz içini boşaltmaktan başka bir iş yapmış olmazsınız.. Kemalizmi bir yöntem olarak görenler onu gerçekleştirmek için târihsel süreç içinde yapılıp edilenleri genelleştirerek başka toplumlara dayatma hevesi içine kolaylıkla girecektir; oysa ki ideolojiler evrensel, yöntemler ise yereldir.. İmdi yöntem evrensel, ideoloji yerel hâle getirilince kaçınılmaz olarak fraksiyonlar aldatmacasının içine düşülüyor; hâlbuki dikkatli bir düşünüş bize fraksiyonlar arasındaki kavgaların ideoloji tartışması değil; yöntem tartışması olduğunu gösterir.. Bu da gâyet doğaldır; çünkü belirli bir ideolojiyi ortaya koyan bir ideolog bunun gerçekleşme yöntemi hakkında konuşurken de kaçınılmaz olarak bu ideolojinin gerçekleşmesini istediği toplumun ve çağın genel özelliklerini dikkate alır; dolayısıyla asıl sorun bu yöntemin değil; ideolojinin evrensel olduğunun görülememesidir.. Ve yöntem kendi başına hiçbirşey ifâde etmez; ancak ideolojinin yapı bütününde anlam kazanır.. Örneğin ne Leninizm ne Stalinizm ne Maoculuk ne de başka bir fraksiyon aslâ ve aslâ kendi başına bir ideoloji olmadığı gibi, kendi başına bir değer de ihtivâ etmez; fakat gelin görün ki uçuk Marksistler ideolojiyi bırakıp yöntemin evrenselliğine takılıp kalmışlar.. Şu hâlde biz Kemalistler bu târihsel yanılgıdan esefle sakınmalı ve özellikle de Kemalizmi “Ortadoğu Aydınlanması”nın belirli bir yöntemi olarak pazarlamaya çalışan ideolog esnafından uzak durmalı, zihinlerimizi onlara kirâ etmemeliyiz.. Öte yandan şunları da belirtmek isterim: Yöntem tartışmaları bilim felsefesinin kemikleşmiş tartışmaları arasındadır ve on dokuzuncu yüzyılın sonları ile yirminci yüzyılın ortalarına kadar pek çok düşünürü meşgûl etmiştir.. Bu tartışmaların temelinde de doğa bilimlerinin yöntemlerini sosyâl bilimlerde uygulama çabası vardır. Nitekim doğa bilimlerine oranla sosyâl bilimlerdeki geri kalmışlığın nedenlerini kendilerine dert edinen Pozitivistler bunu sosyâl bilimlerde doğa bilimlerinin yöntemlerinin uygulanmamasında bulduklarını sanıp yöntem birliği ilkesini savununca kızılca kıyâmetler kopmuş, çok geçmeden karşıt görüşler dile getirilmiştir.. Tartışmaların ayrıntıları bir tarafa, yalnızca bu kadarı bile yöntemin evrensel olduğu tartışmasının çok geniş ve derin bir tartışma olduğunu gösteriyor ve meselenin yalnızca ideolojiler bağlamında olmadığını anlamamızı sağlıyor.. Ve aynı zamanda da yöntem birliği ilkesinin kendi içindeki tutarsızlıkları görmemize yarıyor: Yöntem kelimesi Fransızca méthode (Türkçeye metot şeklinde geçti) kelimesinden gelir, o da Grekçe metά (öte anlamında) ve (h)odόs (yol anlamında) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur; bu bakımdan yöntem veya metot kelimesi belirli bir yol anlamındadır.. Daha düzgün bir dile getirişle: belirli bir amaca ulaşmak için gidilen yol.. Bana sorarsanız tüm yöntemler iki genel başlık altında incelenebilir: yapma yöntemleri ve bilme yöntemleri.. Yâni birşey yaparken veya birşeyi bilmeye çalışırken farklı yollardan gideriz. Ve yapmak istediğimiz veya bilmek istediğimiz şeyin ne olduğuna bağlı olarak farklı yöntemler kullanırız.. Yâni kullanacağımız yöntemi amaçlarımızın farklılığı değil; nesnenin kendisi belirler.. Çünkü yöntem yanlışlarına baktığımızda aslında nesnesine uygun olmayan bir yöntemi o nesneye uygulama çabasını görürüz.. Şu hâlde doğa olaylarını açıklamada kullanacağımız yöntemler (deney meselâ) ile sosyâl olayları açıklamada kullanacağımız yöntemler (Dilthey buna hermeneutiği örnek gösterir) de kaçınılmaz olarak farklı olacaktır ki bu da yöntem birliği ilkesini çelişkili hâle getirecektir.. Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar lâf niye!.. Hemen söyleyeyim: Görebildiğim kadarıyla bâzı sözde Kemalistler yirmi birinci yüzyılda Kemalizmi topla tüfekle kurma çabası içinde ve bu şahıslar yirmi birinci yüzyılın şartlarına ve gereklerine uygun yöntemler geliştiremedikleri için ideolojinin değil; yöntemin evrensel olduğuna inanmak, bizleri de buna inandırmak istiyorlar.. Kemalizmin topla tüfekle kurulduğu târihsel bir gerçektir; ama bu, o dönem için gerekli ve faydalı olan olanaklı tek yoldu; devir artık çok değişti.. Bu devirde değil Kemalizm, hiçbir ideoloji topla tüfekle kurulamaz, korunamaz, kollanamaz; bakın George Soros’a!.. İmdi bir tarafta çağın şartlarını ve gereklerini çok iyi kavramış ve kendini bunların içinde konumlandırmış ve hattâ bunları kendi ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda sürekli kontrol altında tutan Soros gibi işbirlikçiler var, öbür tarafta bu Sisyphosçuklar lîderliğinde örgütlenen insancıklar.. Soros’un Bilgi Üniversitesi var, Boğaziçi Üniversitesi var, Sabancı Üniversitesi var, Hacettepe Üniversitesi var; pekî Kemalizmin üniversitesi? Soros’un Sivil Toplum Kuruluşları Eğitim ve Araştırma Birimi var, İnsan Hakları Merkezi var, Açık Toplum Enstitüsü var, Sosyâl Politikalar Forumu var, İnsan Hakları ve Felsefesi Uygulama ve Araştırma Merkezi var; pekî ya Kemalizmin nesi var? Ben söyleyeyim: sürekli demagoji üreten, hasmahâne tutum ve davranışları nedeniyle kardeşinin kanına ekmek doğrayan fettan bakışlı militanları, uçuk Marksistlerin saplantılarına yaslanan hayâlleri, boğazına kadar lümpenleşmekte olan demagogları var.. Başta söylediğim Sisyphosçukları; çeteleşmiş sol partilerin genel başkanları, beyin ishaline uğramış aydıncıkları, darbe özlemiyle yanıp tutuşan emekli paşaları var.. Ve aslına bakarsanız bu şahıslar düşünce tembelliğinden mustarip sözde Kemalistlerin egolarını çok güzel tatmin ediyor; hattâ bu işin belirli bir endüstrîsi bile var; bu minvalde çok sayıda kitap, araştırma, tez var; başta Cumhuriyet Gazetesi olmak üzere yayın organları var.. Lâfa gelince dialektik diye atıp tutarlar; pekî dialektik karşıtını kendi içinden çıkartmaksa Soros’un sisteminin karşıtı toplar tüfekler midir? Niçin anlamak istemiyorsunuz: günümüzde Kemalizmi gerçekleştirmenin yolu daha önce de söylediğim gibi Kemalist bir parti, Kemalizme sözde değil özde bağlı bir lîder, bu partiyi finanse edecek millî bir burjuva ve sağlam bir ekonomi-politik görüşü olduğu hâlde niçin bu Sisyphosçuklardan medet umuyorsunuz!.. Daha ne diyeyim: Zeus size ne yapsa azdır!.. İyisi mi kendinizi Pandora’nın kutusuna kilitleyin, içerde kalan o bir parça umutla yaşayıp gidin.. Ama unutmayın ki bu umutlar da Zeus’un umutları ve Zeus çıkarı olmadan kimseye iyilik yapmaz.. *** Not: siz şimdi kalkıp bir de Bursa Nutkundan bahsedersiniz; hiç zahmet etmeyin, ben onu gâyet iyi biliyorum, hattâ ona bir klip bile yaptım (http://www.youtube.com/watch?v=_xnCZuSR34M).. Fakat sizin anlamadığınız: yirminci yüzyılda kullanılmış ve başarı sağlamış bir yöntemi alıp zamandan ve mekândan bağımsız hâle getirip mutlak bir hakîkat olarak göremeyeceğimizdir.. Boşuna uğraşmayın, Bursa Nutkunu da sizin Sisyphosçuklarınız son derece hastalıklı bir hâle getirdi, kendilerine meşâle yaptı; benim bu lâflara karnım tok!.. Zâten şarkımda da onu diyorum ya: umutların eli kolu bağlandıysa umutlar neye yarar!.. Hangi umutlar mı? Hani şu Zeus’un umutları!.. 10.10.07 Alkım Saygın
Gönderi tarihi: 18 Ekim , 2007 17 yıl Kemalizmi ideoloji olarak görmek gerceklerden kacip kafasini kuma sokmaya benzer.Kemalizm diyince akla Demokrasi ve bagimsizlik gelir,eger bu iki kavrami zamani gecmis olarak görme inadindan vazgecemiyorsaniz o zaman Atatürkcülügün ne oldugunu bilmiyorsunuz ve bosa kürek salliyorsunuz demektir.Eger bagimsizlik kavrami bir ideolojiyi cagristiriyorsa evet Kemalizm bir ideolojidir peki ideolojik olmayan bir bagimsizlik örnegide verebilirmisiniz.Veremezsiniz cünkü yoktur.Bugün ülkelerinin bagimsizligi icin savas veren toplumlar sizin gözünüzde ideolojik saplantilar icindemi oluyorlar yoksa.Cagdas olmak,bagimsiz olmak,üniter bir yapiya sahip olmak,her dinden her irktan insanlarin bir arada birlik ve bütünlük icinde yasayabilmesi,paylastiklari topragi vatan olarak kabul edip o vatanin yükselmesi icin caba sarfetrmek eger sizce ideoloji ise Kemalizm bir ideolojidir.O zman bütün bu degerler manzumesi icin savas veren toplumlarin hepside idealisttir ve bencede KEMALIST,tir.Cünkü insanlik icin o degerlerin üzerinde baska degerler yoktur.Eger Irak'inda bir Mustafa KEMAL'i olsa idi inan iyorum ki Amerika öyle elini kolunu salllaya salllaya orayi isgal edemezdi eger etti ise akibetleri bir zaman lar Türkiyeyi isgal edenlerin akib etine dönerdi. Halk icin muteber olan kavramlari isimize geldigi gibi kullanip o degerlerin üzerinden siyaset yapmayalim.Atatürkcülügün gecerli oldugu bir zaman dili8mi dönemi yoktur o her daim gecerliligini korumaktadir.Ve korudugu sürecede bayragimiz nazli nazli ve gurur vererek dalagalanmasina devam edecektir. saygilarla
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.