Misafir demirefe Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 “Kutsal Yürek” filmini izleyen oldu mu bilmiyorum. Filmde oldukça iyi bir seçimle belirlenmiş melek yüzlü aktris Barbora’nın canlandırdığı İrene karekteri karadelik gibi çevresindeki her şeyi yutan bir ailenin tek mirasçısı, bir güç ve servet imparatorluğunun sahibidir. Küçük bir kızın ölümünden etkilenerek kendini yoksullara adar, vs… Bu tarz yaklaşımları severim. Film boyunca bir olağanüstülük, bir mucize, tanrı, melek, ruh yansıması ve metafizik bir öge bekledim. Fakat çok bekledim, böyle bir şey olmadı. İşte bunu severim. Atmasyonla bir çok etken bir azize yaratabilir. Tanrı ile konuşur, meleklerle görüşür, şeytanla savaşır, olmadık sınırsız etkenlerle bir azize yaratmak mümkündür. Bizim Rabia Hatun gibi… (Fatma Girik oynamıştı) Fakat elimizde olanlarla bir azize (bu tabii ki aziz de olabilirdi) nasıl yaratılır? Elimizde olan malzeme belli. Olağanüstü ve olmadık malzemeler varsaymadan bu kumaştan bu elbise nasıl çıkar? Aynı yaklaşımı Jan Dark filminde de görmüştüm. Fransa’nın efsanevi savaşçı azizesi, kurtuluşuna önder olduğu ülkesinin kilisesi onu Hristiyanlık ilkelerini çiğneyerek yeni bir din yaratmaya çalışmakla suçlayarak yargıladı ve meydanda kurtuluşuna önder olduğu halkın gözlerinin önünde bir odun yığınının üzerinde yakıldı. Antiparantez: Avrupa’da cadı yakma geleneği tarihler neredeyse 1800 leri göstermek üzereyken bile devam etti. Bunun nasıl olduğunu anlamak çok zor, inanılmaz geliyor ama neyse bu vahşet 19. yüzyıla taşınmadan bitti. Ancak günah çıkarma amacıyla kilise tarafından uygulanan işkence, 1816 ya kadar sürdü. Buna inanmak gerçekten çok zor. İslam dini bu açıdan bir üstünlük içeriyor. Böyle sistematik ve yasal bir işkence kurumu olmamıştır. Bunu “mükemmel din” olgusuna bağlamak yersizdir. İslam dininin kaynaklarının iyi belirlenmiş olması bunda rol oynamış olsa gerektir. İncil’de “insanların günahlarını çıkarmak için işkence edin, yakın” diye bir ayet bulunacağını sanmıyorum. Böyle bir uygulamanın icat edilmiş olması, İncil’in sistematikten tümüyle yoksun, havari derlemelerinden ibaret bir yazma oluşundan kaynaklanıyor. Kur’an ise peygamberin ölümünü izleyen ilk yıllarda derlenmiş ve son şekli verilmiş olduğu için, kısa zamanda sabitleşti ve ana kaynak olarak kabul edildi. Hadisler keza titiz incelemelerle derlendi. Bu ortamda hiçbir zalim işkenceyi bir hadis veya ayete dayandıramazdı. Bir din kurma çabasında olan hiç kimse, ne İsa, ne Muhammed, ne başkası da kuruluş aşamasında böyle bir emir vermeyeceğine göre… Yani işin içinde bir kutsal üstünlük yok. Nedensel, koşulların yoğurduğu bir farklılık var. “Son gülen iyi güler” dedikleri gibi, sonradan din kuran, öncekilerden daha iyi bir din kuracaktır kuşkusuz. Ancak sonuç ne? Bugün Rabia Hatun filmini biz, Jan Dark filmini onlar yapıyor. Bu söylem sembolik elbette, hadi yarın biz de bir Jan Dark filmi çevirelim diyecek değiliz. Zeki insanların sembollerden gerçeğe gidebileceklerine inanıyorum. Belki de bir gerçeği görmek için sonuna kadar yanlış yapmak gerekiyor. Avrupa insan yaka yaka insan yakılamayacağını çok daha iyi öğrenmiş gibi görünüyor. Bazen pişmanlık en iyi öğretmendir. Konuya dönersek, hepimiz mucize diye bir şey olmadığını, kimsenin göklerden ses filan duymadığını biliyoruz. O halde bir azize nasıl yaratılır? Filmde ilk kez bir kavram duydum: “Sencillik” Bu, elbette bencilliğin karşıtı bir kavram. Bu kavramı hiç duymayışıma hayret etmekten çok, bu kavramı niye ilk kez ben icat etmedim de başkasından duydum diye hayıflandım. Bu kavramı ilk düşünen ve kullanan ben olmalıydım diye saatlerce hayıflandım. Demek bencilik hayatlarımızı bu derece kaplamış, sencillik diye bir kavramı aklımıza getirmemişiz. (Bilgisayarın Word programı bile bu sözcüğü tanımayıp kırmızı işaretliyor. Bencillik sözcüğünüyse tanıyor.) Varlığa doyma, güç ve iktidardan bıkma, paradan tiksinme… İşte azizeyi yaratan bunlardı. İrene için tanrı hiçbir yerde değildi, kilisede, şişko, sağlıklı görünümlü iyi beslenmiş papazların yanında hiç değildi, o, yoksulların, delirmiş ya da bunamış genç ve yaşlıların, beslenememiş zavallı çocukların yanında, kalplerindeydi. Metroda çıldırıp üzerindeki her şeyi insanlara dağıtarak çıplak halde tutuklandı. Bir akıl ve ruh hastalığı kliniğine kapatılmaktan iyi kalpli bir doktorun verdiği raporla kurtuldu. Klinikten çıkınca servetinin başına mı döndü, tüm servetini yoksullara dağıtıp sefalet içinde o yoksullarla birlikte mi öldü, bilinmiyor. Film orada bitti. İkisini de yapmış olabilir. Dünyadaki tüm serveti bile yoksullara dağıtsanız, yoksulların sayısı katlanarak artar. Karınları doyunca daha da çok çocuk yaparlar, hazır beslendikleri için çocukları da çalışmaz ve onlar da çocuk yaparlar. Benim servetim olsa, yoksullara dağıtmazdım. Bilimsel araştırmalara harcanmasını isterdim. Tıpkı şişko papazlar gibi iyi beslenmiş, lüks otomobillerle gezen düzmece bilimcilerin paramı kişisel olanaklarını geliştirmek için harcamaları olasılığına karşı dikkatli olurdum. Asla servetimi yoksullar için dağıtmaz, imparatorluğumu ne kadar güçlendirirsem o kadar faydalı olacağımı düşünürdüm. Bu gün güneş sisteminin sınırlarını zorluyor ve gözümüzü yıldızlara dikebiliyorsak bu, güç ve paranın belli merkezlerde toplanıp bilimsel araştırmalara milyar dolarlar harcanabilmesi sayesindedir. Fakat kimse görmeden bir köşede kimsesiz zavallı bir çocuğa harçlık verme zevkinden de mahrum etmezdim kendimi. Ya da çaresiz, imkansızlıklar içinde bocalayan kabiliyetli çocukların tüm eğitim masraflarını üslenmeyi de büyük bir zevkle yapardım. Fakat okullarını bitirdiklerinde yedikleri paramı burunlarından getirinceye kadar çalıştırırdım. Biz bu dünyaya yatıp yatıp ölünce cennette sefa sürmek için yaratandan korkalım ve boyun eğelim diye gelmedik. Hiçbir güç boyun eğmek için var değildir, karşı çıkılmak için vardır. İnsan boyun eğdiği kadar köle, karşı çıktığı kadar insandır… Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 Sözlü sohbet sırasında bir arkadaş İslam'da kurumsallaşmış ve yasal işkence olmadığını söylememin yanlış olduğunu belirtti. İslam şeriatında da "celde" vurulması uygulaması ile "recm" uygulaması olduğunu, bunların da sistematik ve şer'i (yasal) işkence olduğunu belirtti. Bu bilgi doğru, her ne kadar İslam şeriatı yakma cezasını Allah'a mahsus görerek yasaklamışsa da celde ve recm de bir işkence ile infazdır. İnsan celde (sopa) vurulduğunda ölebilir de... Bu arada ilginç bir bilgi ortaya çıktı: Hadis No : 1577 Ravi: İbnu Abbas Tanım: Hz. Ömer (ra)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti: "Allah Teala hazretleri Muhammed (sav)'a hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitaba indirdi. Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resulullah (sav) zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkara sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- sübüt bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teala' nın kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah'a) yazardım." Kaynak: Buhari, Hudud 31, 30, Mezalim 19, Menakibu'l-Ensar 46, Megazi 21, İ'tisam, 16; Müslim, Hudud 15. (16 Bu Kur'an'ın değişmediği iddiasını kökten bitiren bir bilgi? Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 sayın demirefe sözkonusu ayette zinanın cezası yüz celde olarak geçer.celde deriyi incitecek celde manasındadır.ayette işkenceden ve işkence yapılacak bir aletten bahsetmemektedir.ayette bir grubun bu cezaya şahit olması can acıtmaktan çok toplum önünde teşhir yoluyla ceza söz konusudur.üstelik zina uluorta yapılmadığı sürece mülkiyetin doknulmazlığı ve mahremiyeti dolayısıyla zina yapanların 4 kişi tarafından olay anında bulunup şahitlik etmeleri neredeyse durumu imkansız kılmaktadır. dolayısıyla ayetin hedefinin caydırıcılıktan öte bir işkence maksadı taşımadığı açıktır.. Alıntı
Φ ftoyd Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 .. . Kaynak: Buhari, Hudud 31, 30, Mezalim 19, Menakibu'l-Ensar 46, Megazi 21, İ'tisam, 16; Müslim, Hudud 15. (16 Bu Kur'an'ın değişmediği iddiasını kökten bitiren bir bilgi? niye hiç şaşırmadım..amaç zaten kökten bitirmek olunca... Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 ikinci konu gerçekten vahim..bi yaraya parmak bastın..az bile bildiklerin... ayette zinanın cezası bu kadar açık bildirilmişken bu ayeti şiddet anlayışlarını tatminde yeterli görememiş olacaklar ki bunu da güzel bir hikayeyle süslemişler.bu hikayede güya recm ayetleri sayfalara yazılı şekilde hz aişenin evindeydi.peygamberin vefatından sonra odaya giren aç bir keçi bu ayetleri yemiştir.böylece bu ayetler kuranın dışında kalıp nesholunmuştur..hatta keçiyle de yetinmeyip bu hikayeye hz ömeri de karıştırırlar. ''İleride bazı kişiler çıkacak ve recm cezasını Kuran’da bulmuyoruz diye recmi inkar edeceklerdir. İşte bu kişiler okun yaydan çıktı-ğı gibi dinden çıkacaklardır. Eğer halkın “ Ömer Kuran’a ilave ediyor.” demesinden korkmasam bu recm ayetini Kuran’a yazardım. ' Buhari 93/21, Müslim Hudud 8/1431, Ebu Davut 41/1 bu hikayeyi doğru olarak kabul etmek hem dine hem hz muhammede hem de hz ömere iftiradır. recm cezasını dine sokmaya çalışanlar her kimlerse hz ömeri halktan korkup kurandan bir ayeti yerine koymaktan korkan biri durumuna düşürmüşlerdir..hem de kurandan bir ayeti keçinin yemesiyle (oysa onlarca hafız vardı o dönemde) kurana eksiklik atfetmişlerdir.. ayetlerini keçilere yedirenlerle aynı safları ya da aynı bakış açısını paylaşmam imkansız görünmektedir.. selamlar Alıntı
Φ reisbalkes Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 avrupada cadı yakma olaylarının 1800 yıllara kadar surmesının tek nedenı ronesas ve reform hareketlerındne sonra klısenın etkınlıgını kaybetmeye baslaması sonucunda ortaya atılan cadı hıkayelerı ve bunun tek cıkıs noktasının klıselere baglılık oldugunun benımsetılmeye calısılmasıdır.cunku orta cagda klıselerın etkınlıgı kraldanbıle ustun bır yapıdadır.ayrıca klıse ıstegı anda ıstedıgı kısıyı afaroz etme hakkına ve ıstedıgı kısıye cennetten yer saglama hakkına sahıptı.dın savaslarınında en buyuk nedenlerı buydu zaten.senın kılısen daha ıyı benım kılısem daha cok gunah temılzıyor gıbı sudan sebeplerle kılsııelrın toplumda etkınlıgının kaybolmasına neden olan dusuncelerden sonra kılsıe papazlarının toplmda daha azalmaya baslayaan ıtıbarları ve etkınlıgı ayrıca rahat yasmaya alısmıs gobeklı papazlarının korkkamay baslamsı sonucunda ortaya atılmıs bır cadı masalıdır.ayrıca cadı olaylarının kadınalrın ustuen atılması olayıda kadına haklarının ve degerının nekadar avrupada ve kılıs eegemenlıgı olan toplumalrda(orta cag ve yenı cag baslangıcında)ne kadar degersız ve az oldugunu gostermekte ve ıslam dının ıle arasında fark baırz ortaya cıkamktadır Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2007 Keçi olayını duymuştum fakat ciddiye almadım. Ancak bu durumda bir çok durum ortaya çıkıyor: Bu kadar senedli, Buhari ve Müslim de içinde olan bu kadar kaynaktan gelen bir bilgi de uydurmaysa, sahih olan geriye ne kalır bilemiyorum. Yani yapraklara, deri parçalarına yazılan ayetlerin de kesinliği olmaz. Sonra recm yoksa, niye uygulanmış, bizzat peygamber tarafından hem de sorusu da havada kalıyor. Bütün bunlar dinin güvenilir bir yapı olmadığının kanıtları bence. Din kurallarının zamanları aşan bir özelliği zaten olamaz, olmadığı da ortada... Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 4 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 4 Eylül , 2007 : Bu kadar senedli, Buhari ve Müslim de içinde olan bu kadar kaynaktan gelen bir bilgi de uydurmaysa, sahih olan geriye ne kalır bilemiyorum. Yani yapraklara, deri parçalarına yazılan ayetlerin de kesinliği olmaz. Sonra recm yoksa, niye uygulanmış, bizzat peygamber tarafından hem de sorusu da havada kalıyor. Bütün bunlar dinin güvenilir bir yapı olmadığının kanıtları bence. Din kurallarının zamanları aşan bir özelliği zaten olamaz, olmadığı da ortada... Buhari ve müslim içinde de sahih olmayan haberlerin bulunduğu bir gerçek.hadisler rivayet zinciri bakımından derecelendirilir.bir hadis sahih mürsel hasen munkatı merfu vs gibi bir çok sınıflandırmaya tabi tutulur.hem rivayet eden raviler bakımından hem de kime ait olduğu(peygamber mi söylemiş sahabe mi söylemiş vs) bilgilerinden hareketle birtakım ayrımlar yaplmış.. hadislerin ayrıca metin mana bakımından tenkidini de işe katarsak ..bu ne demek olur..her hadis olarak önümüze gelen bilgiyi alıp hüküm çıkaramayız demektir..hadisler konusu böyledir..peygamber zamanında yazılmamıştır..aradan geçen yıllarısiyasi,ticari,sosyal vs faktörleri düşününce bu durumlar anlaşılabilir... kuran ise elbette çok farklı..peygamber döneminde yazılmakla kalmamış,hemen hemen tüm sahabeler tarafından da ezberlenmiştir..dolayısıyla endişelenmene gerek yok.. herşey yolunda..kuranın harfi bile bozulmamış çıkarılmamış eklenmemiş..kıyamete kadar da kimsenin bu manada yapacağı bişey yoktur.. recm konusuna gelince; yahudilerin o dönem kendi hukukları neyse devlet başkanı olarak onu uygulamıştır.kuranın getirdiği ve öngördüğü bir hukuk değildir.ama görünen o ki eğer ALLAH kuranı koruyacağını vaadetmeseydi inanın Kuran da çoktan tahrif olmuştu.. arkadaşınız yanılıyor,sizin ilk söylediğiniz doğru..islamda sistemli yada metotlu ya da herneyse hiçbir işkence yoktur..fikir çilesi hariç..işkencelerin en büyüğü.. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Kur'an'da hiç bir değişiklik olmadığına bu kadar kesin inanmanız, inanç konusunun ne tür bir konu olduğunu ortaya çıkarıyor. Bilimsel bakış açısından böyle bir eminlik hiç bir şekilde sözkonusu olamaz. Böyle bir eminlik yöntemiyle hiç bir ilerleme ve gelişme sağlanamaz. Bu ancak dondurulmuş bir değişmezlik sağlar. Değişim isteyenlerin de dışlanmasına, susturulmasına sebep ve bahane verir. Ayrıca ilk zamanlarda bilemem, ama uzun bir zamandır hiç değişmediği belli. Ancak bu durum bir üstünlük değil, bir eksiklik getirir. 1400 sene önce yazılmış bir kitabın hiç değişmeden kalması, ancak bir uyum sorununa yol açar, başka bir şeye değil. Bu uyum sorunu, tarihsel bir belge olarak kabul edildiğinde yoktur, doğaldır. Döneminin olayları hakkında objektif iyi bir kaynak teşkil eder. Ama yeryüzünde insan var oldukça her insanı kapsayan bir hitabeti barındırdığı iddia edildiğinde sorun zaman içinde katlanarak büyür ve sonuçta tümüyle reddedilmesine yol açar, ki öyle oluyor ve olacak. İnsanların "bu bana hiç bir şekilde hitap etmiyor" deme hakları giderek artar. Şimdi recm konusuna gelirsek, yeni bir şeriat getirdiğini iddia eden bir peygamberin önceki kitap ile hüküm vermesinin söz konusu olmaması gerekiyordu. Allah'ın çok işi var ve telaşesinden yeni bir zina cezasını peygamberine hüküm olarak zamanında yetiştiremiyor, peygamber eski kitabın hükmünü uygulamaya mecbur kalıyorsa, hiç zahmet edip peygamber göndermemeyi tercih etse daha iyi etmiş olurdu... Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Kur'an'da hiç bir değişiklik olmadığına bu kadar kesin inanmanız, inanç konusunun ne tür bir konu olduğunu ortaya çıkarıyor. Bilimsel bakış açısından böyle bir eminlik hiç bir şekilde sözkonusu olamaz. Böyle bir eminlik yöntemiyle hiç bir ilerleme ve gelişme sağlanamaz. Bu ancak dondurulmuş bir değişmezlik sağlar. Değişim isteyenlerin de dışlanmasına, susturulmasına sebep ve bahane verir. Ayrıca ilk zamanlarda bilemem, ama uzun bir zamandır hiç değişmediği belli. Ancak bu durum bir üstünlük değil, bir eksiklik getirir. 1400 sene önce yazılmış bir kitabın hiç değişmeden kalması, ancak bir uyum sorununa yol açar, başka bir şeye değil. Bu uyum sorunu, tarihsel bir belge olarak kabul edildiğinde yoktur, doğaldır. Döneminin olayları hakkında objektif iyi bir kaynak teşkil eder. Ama yeryüzünde insan var oldukça her insanı kapsayan bir hitabeti barındırdığı iddia edildiğinde sorun zaman içinde katlanarak büyür ve sonuçta tümüyle reddedilmesine yol açar, ki öyle oluyor ve olacak. İnsanların "bu bana hiç bir şekilde hitap etmiyor" deme hakları giderek artar. Şimdi recm konusuna gelirsek, yeni bir şeriat getirdiğini iddia eden bir peygamberin önceki kitap ile hüküm vermesinin söz konusu olmaması gerekiyordu. Allah'ın çok işi var ve telaşesinden yeni bir zina cezasını peygamberine hüküm olarak zamanında yetiştiremiyor, peygamber eski kitabın hükmünü uygulamaya mecbur kalıyorsa, hiç zahmet edip peygamber göndermemeyi tercih etse daha iyi etmiş olurdu... sayın demirefe inanç konusu elbette farklı bir durum sizin de söylediğiniz gibi.. kuran benim için bilim kitabı değil ki bilimin verilerine göre yargılayıp evet doğru ya da hayır yanlış deme gibi bir tavrım olsun...kaldı ki kuranı yargılayacağım bilimin verileri heran değişmekte iken..yani ben dün ayın yörüngesinin düz olduğunu sanıyordumbu durumda'' kuran yanlış inanamam''deyip bugün ayın yörüngesi helezonikmiş kuranda bu hurma dalını kıvrımlarına benzetilmiş o halde ''kuran doğru inanıyorum'' deme lüksüm olduğunu sanmıyorum..bilimsel gelişmeler imanımı var ya da yok yapmaz..ancak imanımın tadını lezzetini artırabilir.. haklısınız evet kuranın değişmemesi bir eksilik gibi algılanabilir şayet getirdiği değer yargıları ya da hükümleri sadece indiği dönemi kapsasaydı...tam tersi bi durum da kabul edilemez olurdu..yani indiği toplumdan tamamen bağımsız..sadece geleceğe dair bir takım gelişmeleri önceden haber veren bir kitap olsaydı.. bu yüzden kuran hem indiği topluma hitap eden hem de durağan olmayan yapısıyla gelişmeleri bünyesine alabilen ve her dönemde rehber olabilenbir yapıdadır.. insanların bana hitap etmiyor deme hakları her zaman vardır bence kaldı ki bana hitap ediyor diyenlerin o hitaba ne kadar kulak verdiklerini hesaba katarsak..(bununla ilgili bişey anlatcam sonra) recm konusundaki uygulama farklı dine mensup birinin kendi yasasına göre yargılanmasıdır. sanırım osmanlıda gayri müslim mahkemeleri vardı..tarih uzmanı arkadaşlar bize bunu açabilir.. Allah için zahmet olmamıştır ama biz zahmet edip anlamaya çalışacaz o kadar..istersek tabi.. Alıntı
Φ AYŞOLA Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 4mevsim zahmet edip anlamaya çalışmak konusunda kesinlikle çok haklısın. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Yeterince araştırmadan yargılamak çok kullanılan bir argüman ama, bence genel olarak konuşmak gerekirse bir konuyu reddetmek için kabul etmekten daha çok araştırma yapılır. Yine de ne kadar araştırdıysak da daha çok araştırmak her zaman iyidir. Zaten biz de Kur'an'ın bir bilim kitabı olmadığını anlatmaya çalışıyoruz ama, beri tarafta kanıtlanmaya çalışılan tam da bir bilim kitabı olduğu savlaması. HY muhabbetlerine ben girmiyorum, düzey çok düşüyor ama, yapılan iş tam da bu. Zaten bu tür yüksekten uçan şizofrenik iddialar olmasa kimsenin bir şey diyeceği yok. Bu tür megaloidea'lar şöyle algılanıyor: "Bakın Kur'an ezelden ebede herkesi bağlayan bir mucizedir. Buna inanmazsanız akılsız ve hayvansınız. (Yine moderasyona takılacak ama neyse, söylenen bu, ben ne yapayım?) Bu mucizeleri gösteren Kur'an'ı gönderen Allah'a kayıtsız şartsız boyun eğin ve ne diyorsa yapın. Örneğin zekat ve fitrelerinizi şöyle, şu tarafa alabiliriz." Sonra bir bakıyorsun yüzme havuzlu triplex villalar, motorlar, gacılar, bacılar vs... Alıntı
Φ Su DaMLaSı Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Mucize arayışları insanların merak ve "olağandışı"ya olan iştahlarından kaynaklanan bir problemdir. Kuran'da mucize isteyen gayri müslimler yer yer kınanmıştır. Hz. Rabia ve diğer evliya hususunda pek çok keramet ve olağanüstü rivayetten bahsedilir. Kulaktan kulağa abartılmış bu hikayelerin imanî bir değeri yoktur. Masaldır, çerez niyetine sohbet aralarında bahsi geçer. Müslümana herhangi bir mükellefiyet veya azad hakkı tanımaz. Ama insanlar sever bunları. Piyasada sevenler olunca, sevileni verenler de oluyor. Gelelim Hz. Ömer'den rivayet edilen hadise. Çelişki var hadiste, bu nedenle sahih olmaması muhtemeldir. Hz. Ömer döneminde insanlar hadis rivayet etmekten korkarken, Hz. Ömer'in Kuran'a hadis ekleme hevesi çok havada kalan bi iddia. "Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik... eğer insanlar: "Ömer Allah Teala' nın kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah'a) yazardım." Okunmuş şey yazılı olandır. Yazılı olan şeyi tekrardan Kuran'a yazma isteği de ne oluyor? (Kuran Hz. Ebu Bekir döneminde, Hz. Ömer'in de katılımıyla toplatılmıştır) Hadis rivayetinde sahabenin anlama ve kavrama, dolayısıyla aktarma problemleri vardır. Bilim nasıl ki her şeye kesin gözüyle bakmıyorsa, biz de insanî verilere şüpheyle bakmaktayız Sayın Demirefe. Hadisler de bunlar dahildir. Bilim, din kategorisindeyse sürekli ikisini kıyaslayabiliriz. Artık bununla uğraşmasak...? Saygılarımla... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2007 Kusuruma bakmayın sayın Su DaMLaSı ama, her zamanki "çevir kazı yanmasın" taktiği diyeceğim. Ortalığı boş bulunca mucize var, sıkışınca, yok. Ortalığı boş bulunca hadis ikincil şeriat kaynağı, sıkışınca güvenilmez rivayetler. Otalığı boş bulunca Kur'an bilimsel mucizelerle dolu, sıkışınca Kur'an bilim kitabı değil. Şimdi sahne sanatları ile ilgili benzetmelere başvursam kızıyorsunuz, o yüzden kaz çevire çevire yandı, artık faydası yok çevirmenin diyeceğim... Alıntı
Φ AYŞOLA Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 Sevgili Demirefe KİMSE KUR-AN KERİM GİBİ BİR KİTABI KEYFE KEDER KALIPLARA SOKAMAZ ZİRA KELAMULLAH OLDUĞU FİKRİNDEYSEK HİKMETLERİNİ NE ABARTABİLİRİZ NEDE AŞAĞILARCASINA KÜÇÜKMSEYEBİLİRİZ. MEVZU ŞU BENCE . EĞER YARADANA İNANÇ VARSA BU SORGU GEREKSİZ İLİM DE ONUN BİLİM DE HİKMETTE YANİ KUR-AN HEM BİLİMSEL HEM SANATSAL HEM ..... BİNLER YÖNÜ OLAN BİR KAYNAKTIR DİYEBİLİRİZ DEĞİLMİ ÇÜNKÜ EĞER YARADANIN RAB OLDUĞUNA İNANIYORSAK ONUN BUNA KADİR OLDUĞUNU ZATEN KABUL ETMİŞİZDİZ. ZİRA O KADİR-İ MUTLAKTIR DİMİ.... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 Peki sevgili Ayşola, Kur'an'ı elinize aldığınızda onu hiç herhangi bir kitap olarak algılayıp "ne yazıyormuş bakayım hele" diye okudunuz mu? Hayır. Siz daha bilincinizin farkına varmadan size empoze edilmeye başlanan kutsallıkla, hep ürpererek, hep tuhaf şekilli harflerinde bir gizem olduğunu düşünerek ve nağmeli okunuşunda esrarlar gizli olarak düşündünüz. Hep bu önyargılarla ele aldınız onu. İşte bu da tipik "Madem Allah var, Kur'an göndermiştir, madem Kur'an göndermiş, Allah var" mantığı. İki şey birbirini ispat edemez. Ama siz diyebilirsiniz ki, "Ben Kur'an var olduğu için Allah'a inanmıyorum, Kur'an olmasa da yine inanır ve onu arardım. Fakat aramama gerek kalmadı, Kur'an'ı gördüm ve onun Allah'tan geldiğine inandım." Üzgünüm bu durumda da önyargılısınız. İnandığınız Allah'ın size kitap göndermek zorunda olduğunu da nerden çıkarıyorsunuz? Kitap olmasa ona "Allah" ismini bile vermeyecektiniz. Bir tanrının var olup olmadığı, varsa özellikleri anlaşılamaz. Bunları tamamen bazı insanlar çıkıp ortaya atıyorlar. O halde bizim yapacağımız "hah işte aradığım ve bulmak istediğim tanrının mesajı" deyip gözü kapalı atlamak değil, o insanların getirdiği şeyi mantık aracı ile inceleyip tartmak. Bu incelemeyi tamamen objektif yapmadığınız sürece önyargılısınız. Bunu nerden mi çıkarıyorum? Yazınızdan. Tamamen önyargılarla dolu tüm cümleleriniz... "Zaten kabul etmişizdir... Kadir-i mutlaktır..." Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 6 Eylül , 2007 kuranı mantık süzgecinden geçirelim..hangimizin süzgeciyle..hangimizin doğrularıyla..hangimizin bilgileriyle..hangimizin yargılarıyla.. benim yargılarımla ve doğrularımla geçecekse kabul ediyorum her kabul etmiş kardeşim gibi.. benim doğrularım değilse eğer kuranı kimin doğrularıyla yargılayacağıma kim karar verecek??? Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 7 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 7 Eylül , 2007 kuranı mantık süzgecinden geçirelim..hangimizin süzgeciyle..hangimizin doğrularıyla..hangimizin bilgileriyle..hangimizin yargılarıyla..benim yargılarımla ve doğrularımla geçecekse kabul ediyorum her kabul etmiş kardeşim gibi.. benim doğrularım değilse eğer kuranı kimin doğrularıyla yargılayacağıma kim karar verecek??? Sayın 4 mevsim. Bir olgunun doğru olup olmadığı, ne kadar insan varsa, yada ne kadar ideoloji varsa onlara göere tespit edilmeye kalkışılırmı ? Bir olguya herkes benim doğruma uymuyor, bunun şu şekilde olması gerekir derse çözüm bulunabilirmi ? Yukardaki yanlışın; "kuranı her doğru kabul etmiş kardeşim gibi" demen. Bir defa kuranı herkes doğru kabul etmiyor. Tabi sence etmeyenler kardeş te değil. O halde kuranı doğru kabul eden sadece sizsiniz ve siz olacaksınız. Doğru kabul eden on kişide bir kişi. Nereden biliyorsun kuranın doğru olduğunu ? Cevap: Kuranda yazıyor. Şimdi bu mantıkmı ? O halde bir olgunun doğru olup olmadığını, ya kuranla yada mantıkla belirleyeceğiz. Kuranla belirleyeceksek eğer, mantığa gerek yok. Mantıkla belirleyeceksek eğer; Mantık biliminin ilkeleri çerçevesinde belirlemek gerek. Mantık biliminin doğruyu belirleme kurallarını biliyormuyuz ? Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 7 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 7 Eylül , 2007 Sayın 4 mevsim. Bir olgunun doğru olup olmadığı, ne kadar insan varsa, yada ne kadar ideoloji varsa onlara göere tespit edilmeye kalkışılırmı ? Bir olguya herkes benim doğruma uymuyor, bunun şu şekilde olması gerekir derse çözüm bulunabilirmi ? Yukardaki yanlışın; "kuranı her doğru kabul etmiş kardeşim gibi" demen. Bir defa kuranı herkes doğru kabul etmiyor. Tabi sence etmeyenler kardeş te değil. O halde kuranı doğru kabul eden sadece sizsiniz ve siz olacaksınız. Doğru kabul eden on kişide bir kişi. Nereden biliyorsun kuranın doğru olduğunu ? Cevap: Kuranda yazıyor. Şimdi bu mantıkmı ? O halde bir olgunun doğru olup olmadığını, ya kuranla yada mantıkla belirleyeceğiz. Kuranla belirleyeceksek eğer, mantığa gerek yok. Mantıkla belirleyeceksek eğer; Mantık biliminin ilkeleri çerçevesinde belirlemek gerek. Mantık biliminin doğruyu belirleme kurallarını biliyormuyuz ? ben de onu anlamaya çalışıyorum zaten bben böyleyim söylenen bir sözdeanlamadığım şeyi sorar anlamaya çalışırım.kuranı mantık süzgecinden geçirmek ne demek anlamaya çalışıyorum..yardımcı olursun o zaman lütfen.. nedir mantık biliminin doğruyu belirleme kuralları yardımcı olur musunuz.. o yazdığım cümleyi şöyle yazayım kuranı kendi mantık süzgecimden geçiririm ve kendi mantık süzgecinden geçirerek doğru kabul etmiş her müslüman gibi kuranın doğruluğunu kabul ederim..yeterince açık olmuştur umarım.... selamlar Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 7 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 7 Eylül , 2007 ben de onu anlamaya çalışıyorum zatenbben böyleyim söylenen bir sözde anlamadığım şeyi sorar anlamaya çalışırım.kuranı mantık süzgecinden geçirmek ne demek anlamaya çalışıyorum..yardımcı olursun o zaman lütfen.. nedir mantık biliminin doğruyu belirleme kuralları yardımcı olur musunuz.. o yazdığım cümleyi şöyle yazayım kuranı kendi mantık süzgecimden geçiririm ve kendi mantık süzgecinden geçirerek doğru kabul etmiş her müslüman gibi kuranın doğruluğunu kabul ederim..yeterince açık olmuştur umarım.... selamlar Soruyorsun madem, O halde adım adım gidelim. Bir olguyu subjektif (öznel, kişisel) olarak doğrulamaya çalışmak, binlerce doğru yada yanlış nitelemelerin çıkacağı anlamına gelir. Böyle farklılıkların ortaya çıkmaması için insanlar ölçü belirlemişlerdir. O ölçüleri de evrensel olarak kabullenmişlerdir. Bir olguyu doğrulama, yanlışlama ölçüsü de mantıktır. Olguları değerlendirmek subjektif yargılarla mümkün olmuyorsa, objektif olarak yani genel geçer mantık kuralları ile değerlendirmek gerekir. Burada mutabıkmıyız ? Önce görüşünü alayımki sonra çarpıtma yapmayalım. Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 7 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 7 Eylül , 2007 sayın maraba yardımınız için teşekkürler devam edebilirsiniz..ancak örnekli de gidelim yani verdiğiniz kurallarla kuranı nasıl doğrulayacağm ya da yanlışlayacağıma dair.. selamlar Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2007 sayın marabayardımınız için teşekkürler devam edebilirsiniz..ancak örnekli de gidelim yani verdiğiniz kurallarla kuranı nasıl doğrulayacağm ya da yanlışlayacağıma dair.. selamlar Bir olguyu yanlışlayıp doğrulamak söylediğim gibi mantık kurallarına göre olmalıdır. Din hükümleri insanlara giydirilmiş bir hükümler bütünüdür. Sizce Allah, bizce Muhammed (peygamber olduğunu idda edenler) tarafından. Mantık yürütmek için şu dört ana kurala uymak gerekir. 1- Özdeşlik (şeyler kendinin aynısıdır), 2-çelişmezlik (Şeyler aynı zamanda ve aynı koşullar içinde hem doğru hem yanlış olamaz ), 3- Üçüncü durumun olanaksızlığı (Şeyler ya doğru ya da yanlıştır,bu iki değerin dışında üçüncü bir hal yoktur) 4- Yeterli sebep ilkesi (Bir şeyin doğru olduğu sebepsiz iddia edilmemelidir. Bir yargının doğruluğunun sebebi ise başka bir yargıdır) Her hangi bir ilkeye uymayan olgular diğerleriyle incelenmeye alınmaz. Sayın 4 mevsim, örnek istiyorsun. Ben bir adet örnek vereyim diğerlerini de sen araştır. Eğer mantık bilimini doğru bulma yöntemi olarak alacaksak; kurandaki mucizeler tüm ilkelere uymuyor. Mantıklı olamaz. Dolayısı ile doğru da değildir. Alıntı
Misafir 4mevsim Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2007 sayın maraba cevapladığın için teşekkür ederim ben de mantk okumuştum yıllar evvel.. Mantık kuralları olmasaydı, düşünceler su buharı kadar düzensiz ve hayali olabilirdi Mantık; aklın verilerinden hareket eder ve hayattaki olaylarla uğraşmaz, deney yapmaz ve ölçü aleti kullanmaz. Tamamen rasyonel ve kuralcı bir ilimdir: Nesne ile bilinç arasındaki en sağlam köprüdür. Mantık; sadece olgun, yetişkin ve normal zihinlerin ideal hakikatleri ile uğraştığı için, her türlü insanın, her türlü ruhsal ve zihinsel olgusuyla uğraşan psikolojiden ayrılır. Ayrıca, hareket ve fiillerimize kural getirerek, doğruya ulaşmak isteyen ahlak kurallarından da ayrı düşünülmelidir. Mantık konusunda, birçok insanın sürekli dikkatinden kaçan bir yanlışlığı burada düzeltmek gerekir: Mantıklı her düşünce, her zaman doğru değildir. Çünkü, yanlış bir fikir veya önerme mantık kuralları çerçevesinde savunulunca, varılan sonuç "mantıklı" olur. Fakat bu yargının doğruyu yansıttığı söylenemez. Mesela: "Avrupa ağır sanayisini kurmuştur. Arnavutluk Avrupa'dadır. Öyleyse, Arnavutluk ağır sanayisini kurmuştur." Bu kıyas, mantık kurallarına tamamen uymaktadır. Fakat, ortaya çıkan sonuç gerçekle bağdaşmamaktadır. Zira; Arnavutluk, malesef, ağır sanayisini henüz kuramamıştır. Buradaki yanlışlık, kendi içinde çelişkili olan birinci önermeden kaynaklanmaktadır. Gerçekte, Avrupa'nın tümü değil, bazı ülkeleri sanayileşmiştir. Görüldüğü gibi, mantık kurallarına uygunluk doğruluğun garantisi değildir. Daha geniş bir açılımla diyebiliriz ki bütün bilimsel teoriler mantık kurallarına uygundur ama zamanla birçok teorinin doğru olmadığı ortaya çıkar veya çürütülür. Bu nüans, mantığın bizi doğruya götürmeyeceği, anlamında alınmamalıdır. Hakikate ulaşmak için mantık, insanoğlunun bu çağa kadar geliştirebildiği en akılcı yoldur ve her zaman olmasa bile, çoğunlukla doğru düşünmemizi sağlar. yani sözün özü her mantıktan doğru çıkmazsa, ahlakın psikolojinin, aşkın olanın doğrulanmasında mantık kuralları kullanılamazsa o zaman sorumu tekrarlamam gerekecek.. kuranı hayatımın her alanından bildiklerimden bilmediklerimden görebileceklerimden göremeyeceklerimden fertlerden toplumlardan geçmişten gelecekten..vs vs 6 bin küsur ayeti tek tek kimin mantığıyla kimin doğrularıyla ölçüp biçeceğim...ve doğrudur ya da yanlıştır diyeceğim... mantığına danış derken kuranı oku ve düşün anla diyorsanız zaten öyle yapıyorum... ama mantığına danış ve reddet..diyorsanız buna hakkınız yok... selamlar Alıntı
Misafir maraba Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2007 sayın marabacevapladığın için teşekkür ederim ben de mantk okumuştum yıllar evvel.. Mantık kuralları olmasaydı, düşünceler su buharı kadar düzensiz ve hayali olabilirdi Mantık; aklın verilerinden hareket eder ve hayattaki olaylarla uğraşmaz, deney yapmaz ve ölçü aleti kullanmaz. Tamamen rasyonel ve kuralcı bir ilimdir: Nesne ile bilinç arasındaki en sağlam köprüdür. selamlar Sayın 4 mevsim, Keşke okul yıllarında okuduğun mantığı kavramış olabilse idin bugün bu düşüncede olmayacaktın. Aristotelesle başlayan “klasik mantık” bilimi sadece bilgi ile bilginin kıyaslaması olduğundan. Eksiklikleri farkına varılmış. Yeni çağda matematikle birlikte modern mantık çalışmaları başlamıştır. Sayısallık modern mantığı oluşturduğu gibi bugün ki bilgisayarın mantığını da oluşturmakta şaşmaz doğru sonuçlar elde edilmektedir. Neyse biz gelelim bugün ki modern mantığa. Modern mantıkta kıyaslama, tümdengelim metotla, bilimsel önermelerle yapılmaktadır. Yani çıkarım yapılacak sonuç mutlaka bilimden, nesnel deneylerden oluşan önermelerle kıyas yapılıp sonuca gidilmelidir. Göreceli olan ve nesnel doğruluk taşımayan din bilgileri ile yapılacak mantıksal çıkarsamalar, her zaman söylediğimiz gibi ortaçağ mantığı olacaktır. Görüldüğü gibi, mantık kurallarına uygunluk doğruluğun garantisi değildir. Yanlışın var: Mantık kurallarına uygunluk doğruluğun garantisidir. Arnavutluk örneği mantık bilimi için doğru bir önerme olmadığı gibi Arnavutluk=Avrupa çıkarımı göreceli (kişisel) bilgidir. Mantığın dört temel kuralına uymamaktadır. Çelişmezlik ilkesine göre Arnavutluk devlettir. Avrupa topluluğu olamaz. Ancak topluluğun (çoğunluğun) içinde anılabilir. Kurandaki Musa’nın asası da göreceli kavramdan dolayı klasik mantığa göre doğru nitelendirilebilir. Mucizeye inananlar asanın yılan olabileceğini söylerler. Ama bilimsel mantıkta asanın bastonla kıyası yapılamaz. Hakeza ay ikiye bölünemez. Kıyaslama yapılacak önermeler bilimsel olmalı. Tartışmak için tartışmayalım sayın 4mevsim. Selamlar. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2007 "Avrupa ağır sanayisini kurmuştur.Arnavutluk Avrupa'dadır. Öyleyse, Arnavutluk ağır sanayisini kurmuştur." Klasik mantıktan bile gitsek, mantık önermelerinin eski dille "efradını cami, ağyarını mani" olması gerekir. Bu mantıktaki "Avrupa ağır sanayisini kurmuştur" önermesi bu kuralın yakınından bile geçmiyor. Avrupa homojen bir gaz değildir ki içine enjekte ettiğimiz gaz eşit yayılsın. Mantık ele aldığı bir olgu hakkındaki olası tüm verileri titizlikle ve her aracı kullanarak toplamak zorundadır. Mantığın asıl zor olan kısmı önermelerdir. Tüm önermeler titizlikle ve her araç kullanılarak toplandıktan sonra, sonuca gitmek çocuk oyuncağıdır. Böyle basit önermeli bir mantık kurmak mantığa hakarettir. Böyle bir mantık ancak baştan yanlış bir sonuca varmayı hedefleyerek yapılabilir. Bu bile mantığa aslında güvenmediğinizi, yaratandan gelen hazır, mantık zahmetine ihtiyaç göstermeyen verileri peşinen kabule hazır olduğunuzu gösteriyor. Çaba göstermeyecek, geçici dünya için kafa patlatmaya gerek duymayacaksınız. Yan gelip biraz namaz biraz oruç, bir iki fakire sadaka, gelip geçici dünya, at kapağı cennete, huriler, şaraplar, kızarmış etler... Hatta dünyada bile ilah gökten kudret helvası ile bıldırcın etini hazır indirmemiş miydi? Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.