Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

İngiliz Sunday Experss gazetesinin kadın muhabiri Yvonne Rıddley, Afganistan'da Taliban tarafından kaçırıldı. Taliban'a verdiği bir söz üzerine özgürlüğüne kavuştu. Ama verdiği söz Rıddley'in hayatını tamamen değiştirdi.

05 Mayıs 2005 00:05

 

Dünya, İngiliz Sunday Express Gazetesi'nin kadın muhabiri Yvonne Rıddley'i Afganistan'da Taliban'ın eline esir düştüğünde tadı. Riddley, 10 günlük esirliğin ardından özgürlüğe kavuşmak için Taliban'a söz verdi. Verdiği söz Riddley'in hayatını tamamen değiştirdi. Kur'an'ı inceleyip İslam'ı araştıran İngiliz gazeteci müslüman oldu.

 

Rıddley, esaretle başlayıp İslam'a uzanan çarpıcı hikayesini Kanal 7'ye anlattı. Ebru Ateş'in özel haberi.

 

 

İngiliz Sunday Express Gazetesi muhabiri Yvonne Riddley, Afganistan'a kaçak yollardan girmek isterken Taliban tarafından kaçırıldı. Yoksul bir işçi ailesinin gazeteci kızı Riddley, bir anda dünya kamuoyunun ilgi odağı oldu.

 

Riddley tam 10 gün Taliban'ın elinde esir kaldı.

İngiliz gazeteci 10 gün boyunca manşetlerden inmedi.

Taliban tarafından kaçırıldığında büyük haberlere imza atan bir gazeteci olduğunu anlatan Riddley, "Ancak esir düşünce kendim gazetelere manşet oldum" dedi.

 

Riddley'i kurtarmak için İngiliz hükümeti devreye girdi.

Girişimler sonuç verdi ve 43 yaşındaki Riddley serbest bırakıldı.

 

Riddley'in serbest bırakılmasında Taliban ile yapılan görüşmeler etkili oldu.

Ancak Taliban'ın İngiliz gazetecinin gitmesine izin vermesinin ardında aslında bambaşka bir neden yatıyordu. Riddley o nedeni şöyle açıkladı:

 

" Taliban'a söz verdim. Eğer beni serbset bırakırsanız Kur'an-ı okuyacağım, İslam dinini araştıracağım diye. Onlar sözünü tuttu, beni bıraktı ben de sözümü tuttum"

 

Ve Yvonne Riddley için İslama doğru bir yolculuk başladı. Riddley, " Söz sözdür diye düşündüm ve Kur'anı okumaya başladım. Tamamen akademik bir çalışmaydı. Manevi bir yolculuğa çıkmak gibi bir niyetim başlangıçta yoktu.

Önceleri sadece araştırma amaçlı okuduğu Kur'an, onu çok etkiledi.

Kısa bir süre sonra müslümanlığı seçti.

 

Kur'an Riddley'i çok etkiledi.

Özellikle Kur'an'ın kadın haklarıyla ilgili tanımlamaları...

 

"Kur'an sanki bir yaşam kılavuzu. Okuduğum herşeyden çok etkilendim. Özellikle kadın haklarından. Çünkü bize hep Müslüman kadınların baskı altında olduğu anlatılırdı. Ancak Kur'an diyor ki "Biz kadınlar manevi olarak erkeklere eşitiz. Eğitim hakkı konusunda da eşitiz. biz kadınlar çocuk doğurma özelliğinden dolayı İslam'da yüceltiliyoruz. Cennetin annelerin ayağının altında olduğu söyleniyor."

 

-Taliban sizi esir almasaydı yine Müslümanlığı seçer miydiniz?

-Bu gerçekten ilginç. Bütün dünyadan Müslümanlar ile görüştüm ama beni Müslüman olmaya tetikleyen Taliban tarafından kaçırılmak oldu. Kur'an-ı okuyacağıma söz vermiştim. Başka türlü İslamı incelezdim. Bu benim için utanç verici. Çünkü Ortadoğu'yu takip eden bir gazeteci olarak İslam'ın sadece bir din değil, bir hayat tarzı olduğuna dikkat etmeliydim.

 

-İslam dinini seçmenize aileniz nasıl tepki verdi?

-Çok karışık tepkiler aldım. Komşusu Müslüman olan kızkardeşim onlarla içiçe yaşadğı için Müslümanların nasıl insanlar olduğunu görüyor. O, benim müslüman oluşuma tepki vermedi. Ancak diğer kardeşlerimin hiç Müslüman tanıdığı yok. Bu yüzden kendimi Tel Aviv'de patlatacağımı düşündü.

 

Riddley'e en çok tepki gösteren annesi olmuş.

Ancak Riddley'in ikna edici açıklamaları, annesinin bu tavrını değiştirmiş.

 

"Annem Hıristiyanlığa dönmemi istedi. Ben O'na İslam'a aslında çok yakın olduğunu söyledim. Bana, sonradan ortaya çıkan bir Arap dinine mensup olmak istemediğini söyledi. Ben de ona Hz. İsa'nın nereden geldiğini sanıyorsun anne, Manchester'dan mı? dedim. Durdu ve düşündü. Ve farketti ki Hıristiyanlığın kökleri de Ortadoğu'da. Hikayemi dinleyip şehadet getiren çok insan oldu. Annemin de Müslüman olmasını çok isterim."

 

 

Yvonne Riddley, müslümanlığı kabul ettikten sonra Hac farizasını da yerine getirdi.

Riddley, orada yaşadığı deneyimleri anlatırken hala duygulanıyor.

"Orası harikaydı, inanılmaz güzeldi. Bir gün namaza geç kalmıştım. Mekke sokaklarında rüzgar gibi koşuyordum. Haremüşşerif'in kapılarından birinin önüne geldim. Önümde onbinlerce hacı vardı ve tam bir kaos yaşanıyordu. Hepimiz Camii'ye girmeye çalışıyorduk. Geç kalmıştık. Birden namaz başladı. Bir kaç saniye içinde herkes şeritler halinde sıraya dizildi. Yanıma baktım çizgi kusursuzdu. onun önündeki de, onun önündeki de. Düşündüm, bu ordu kadar hızlı hazırol pozisyonuna girebilecek başka bir ordu yoktur bu dünyada. Kendi kendime işte benim ailem dedim. Düşünürken bile duygulanıyorum. Gözyaşları boğazıma dizildi."

 

Riddley, gazeteci kimliğini müslüman olduktan sonra bir kenara bırakmadı.

İngiltere'de yayın yapan islam kanalında yapımcılık ve sunuculuk yapmaya başladı.

 

"İslam kanalının politika editörüyüm. bu kanalda her sabah politik ajanda adlı bir program yapıyorum. Bir tartışma programı. Irak'ta savaşmayı reddeden askerlerden, İsrail devletin kabul etmeyen hahamlara kadar birçok ilginç konuğu ağırlıyoruz."

 

Ridley, gazetecilik mesleğinin yanısıra politikaya da girmek istiyor.

5 Mayıs'ta yapılacak genel seçimlere, tıpkı Selma Yakub gibi, savaş karşıtlarına saygı partisinden aday oldu.

"Eğer seçilirsem Avam Kamarası'ndaki ilk Müslüman kadın milletvekili olacağım. Ancak partinin başörtülü bir adayı daha var. Selma Yakup. Kendisi Birmingham'dan aday. Eğer o seçilirse bu dediğimi o başarmış olacak. Hangimiz kazanırsak kazanalım. İslam'da bir ilk daha gerçekleşecek."

 

-http://www.haber7.com-

Gönderi tarihi:

Her insan gerçekten elini vicdanına kosya ve düşünse, gerçekten heryerde Allah'ı bulabilir. ona ulaşabilir.

 

"" Kur'an Riddley'i çok etkiledi.

Özellikle Kur'an'ın kadın haklarıyla ilgili tanımlamaları... ""

 

Sadece kadın hakları değil, Kur'anın bütün hükümleri insanlar için en iyi sonuçtur.

 

Cenab-ı Hak bizlere Kur'anı en iyi bir şekilde yaşamayı nasib etsin.

Gönderi tarihi:

Yuh artık....Özellikle kadın hakları...

 

Mirastan eksik pay alır...

Erkeğini başka kadınlarla paylaşmak zorunda kalır...

Şahitliği erkeğin yarısı kadardır...

Cariye olarak kullanılabilir...

Boşanma hakkı yoktur...

Erkeğine kendisini dövme hakkı verilmiştir.

Kur'an'ın hitabı hep erkekleredir...

Seks objesi olarak görüldüğü için tesettüre girmek zorundadır...

 

Güldürmeyin adamı yahu....Kadın haklarıymış...Pes yani...

Gönderi tarihi:

yine anlamadan yorum yapmaya başlamışsınız bakıyorum.

 

üzülerek söylüyorum kadınların mal gibi kullanıldığı şu devire bi bakın. telvizyonlarda, gazetelerde ve başka yerlerde kadınlar nasıl kullanılıyor. dünyadaki haberleri duymuyormusunuz. kulaklarınızı açın dinleyin.

 

birde şunları iyice okuyun.

 

"""" Kur'an Riddley'i çok etkiledi.

Özellikle Kur'an'ın kadın haklarıyla ilgili tanımlamaları...

 

"Kur'an sanki bir yaşam kılavuzu. Okuduğum herşeyden çok etkilendim. Özellikle kadın haklarından. Çünkü bize hep Müslüman kadınların baskı altında olduğu anlatılırdı. Ancak Kur'an diyor ki "Biz kadınlar manevi olarak erkeklere eşitiz. Eğitim hakkı konusunda da eşitiz. biz kadınlar çocuk doğurma özelliğinden dolayı İslam'da yüceltiliyoruz. Cennetin annelerin ayağının altında olduğu söyleniyor." """

heralde yazılanları okumadan direk tenkide yöneliyorsunuz.

 

sizin dünyadan haberiniz yok heralde; Dünyada kadınlara Kur'andaki haklar verilmediğinden dolayı kadınlara yapılanlar malum. para için satılırlar, çalıştırılırlar, vucutları nasıl para ve başka şeyler için kullanılıyor.

 

bunlarıda iyice okuyun :

 

فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ اْلاُنْثَيَيْنِ olan hükm-ü Kur'anî, mahz-ı adalet olduğu gibi, ayn-ı merhamettir. Evet adalettir. Çünki ekseriyet-i mutlaka itibariyle bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüd eder. Bir kadın ise, bir kocaya gider, nafakasını ona yükler; irsiyetteki noksanını telafi eder. Hem merhamettir, çünki o zaîfe kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur'ana göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi ona, "Benim servetimin yarısını, ellerin ve yabanilerin ellerine geçmesine sebeb olacak zararlı bir çocuk" nazarıyla endişe edip bakmaz. O şefkate, endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz, hasedsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi ona, "hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin eline verecek bir rakib" nazarıyla bakmaz; o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz. Şu halde o fıtraten nazik, nazenin ve hilkaten zaîfe ve nahife kız, sureten az bir şey kaybeder; fakat ona bedel akaribin şefkatinden, merhametinden, tükenmez bir servet kazanır. Yoksa rahmet-i Hak'tan ziyade ona merhamet edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona merhamet değil, şedid bir zulümdür. Belki zaman-ı cahiliyette gayret-i vahşiyaneye binaen kızlarını sağ olarak defnetmek gibi gaddarane bir zulmü andıracak şu zamanın hırs-ı vahşiyanesi, merhametsiz bir şenaate yol açmak ihtimali vardır. Bunun gibi bütün ahkâm-ı Kur'aniye, وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَاَلمِينَ fermanını tasdik ediyorlar. Bediüzzaman Sid Nursi. Sözler Mecmuası.

-------------------------------------

 

İSLAM VE KADIN HAKLARI

Mehmet Nuri YILMAZ

Diyanet İşleri Başkanı

05.12.2000

 

Şüphesiz geçmiş incelendiğinde, kadınların tarihin akışı içerisinde erkeklere nazaran daha mahrum ve daha mağdur bir görüntü çizdikleri görülmektedir. Bugün İslam alemindeki bazı olumsuz görünümler, İslam'ın kadına değer vermediği gibi haksız görüşlerin ortaya atılmasına sebep olmaktadır.

 

İslam'da insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de eşit derecede Yüce Allah'ın emir ve yasaklarına muhataptır. Erkek de kadın da, yeryüzünü imar etmek ve orada Allah'a kulluk yapmakla sorumludurlar. İslâm'da insanlık ve Allah'a kulluk bakımından kadınla erkek arasında bir fark bulunmadığı gibi temel hak ve sorumluluklar açısından da kadının konumu erkekten farklı değildir.

 

Kadın, yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci derecede bir değere sahip değildir. İlke olarak insanların en değerlisi, 'takvâda (güzel şeyler yapma ve kötülüklerden sakınma da) en üstün olanıdır' (el-Hucurât 49/13) Kurân-ı Kerim'de, farklı fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstün veya ikisi birbirine eşit tutulmak yerine, birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir. (el-Bakara 2/187)

 

'Ben, erkek olsun, kadın olsun (ki hep birbirinizdensiniz) içinizden hiçbir çalışanın çalışmasını zayi etmeyeceğim. (Al-i İmran, 3/195) ve 'O'nun varlığının delillerinden (Allah'ın ayetlerinden) biri de kendileriyle kaynaşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.' (Rum, 30/21) âyet-i kerimeleri, İslam'a göre kadının bir insan olarak asla ikinci sınıf olmadığını ifade etmektedir.

 

Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim; 'Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.' (Bakara, 2/187) beyanıyla da erkek ve kadının insan olarak birbirlerine olan ihtiyaçlarına açık bir şekilde dikkat çekmektedir.

 

İslâm dininin kadına tanıdığı hakların değer ve önemini daha iyi kavrayabilmek için İslâm'dan önceki çeşitli toplum ve medeniyetlerde kadının durumu çok iyi değerlendirilmelidir. Kadının insan olup olmadığının, rûhunun bulunup bulunmadığının tartışıldığı, tamamen erkeğe tabi olduğu ve sürekli vesayet altında bulunduğu, hatta mirastan hisse alması bir yana, kendisinin bile miras malı gibi değerlendirildiği bir dönemde, yüce İslam dini; kadının da insan olduğunu beyan etmiş, mirastaki haklarını ortaya koymuş, onu sadece emir alan değil, yerine göre emir veren konumuna yükseltmiş ve kadını olması gereken yere koymuştur.

 

Hz. Peygamberin; kadınlardan ayrıca biat alması ve bu hâdisenin Kur'an-ı Kerim'de açıkça yer alması, (Mümtehine, 60/13) İslam'a göre kadın iradesinin bağımsızlığını göstermektedir. İslam'a göre, bir insan olarak erkeğe tanınan temel insan hakları kadına da tanınmıştır. Buna göre hayat hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatının gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadınla erkek arasında fark yoktur.

 

İslam'ın ilk yıllarında kadının her zaman hayatın içinde olduğu bilinmektedir. Kadınlar camiye gelirler, Peygamberimizin huzurunda oturur; belki bugün bile kadınların sormaya cesaret edemeyecekleri kendi özel durumlarıyla ilgili konuları hiç çekinmeden sorarlardı. Camide ibadetlerini yaparlar, Peygamberimizin konuşmalarını dinlerlerdi.

 

Bu uygulama daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Nitekim, Hz. Ömer bir hutbesinde kadınlara verilen mehirin yüksek oranlarda tutulduğunu, bunun miktarının azaltılması gerektiğini söylediğinde, mescitte bulunan kadınlardan birinin ayağa kalkıp; 'Allah'ın bize vermiş olduğu hakkı sen bizden alamazsın. Çünkü bu, Kur'an'da bulunan bir hükümdür' diye itiraz ettiği, Hz. Ömer'in de bu itiraz karşısında 'Allah'a şükürler olsun, benim halkımın arasında yanlışımı düzeltecek böyle kadınlar var' dediği tarihi kaynaklarda kayıtlıdır. Diğer taraftan yine Hz. Ömer döneminde 'Hisbe' denilen görevin, yani pazarlardaki düzen ve ahengi kontrol işlerinin bir nevi bugünkü anlamda 'zabıta' hizmetlerinin kadına verildiği tarihî bir vakıadır.

 

İslam tarihine ve İslam ülkelerindeki uygulamaya bakıldığında, Peygamberimiz döneminde kadınlara tanınan hakların; geleneklerin din gibi algılanması ve kabul edilmesi gibi sebeplerin etkisiyle tedrici olarak azaldığı görülmektedir.

 

Bu anlayışın etkisiyle bazı ülkelerde kadın; cinsel obje olarak değerlendirilmiş, horlanmış ve toplumdan tecrit edilmiştir. Bu uygulama asırlarca dünyanın her yerinde farklı din mensupları tarafından da benimsenmiştir. Yakın zamanlara kadar, bazı istisnalar dışında erkeklerle kadınlar medenî ve siyasî haklarda eşit değildi. Son yüzyıla kadar Batı toplumu kadın hakları konusunda kötü bir sınav vermiştir. Bugün kadın haklarının en fazla olduğu ülkelerde bile 18, 19. asra kadar; kadının ruhu var mı, insan sayılır mı, sayılmaz mı tartışmalarının yapıldığı bir realitedir.

 

Netice itibariyle söylenecek şey şudur: İslam Dini'ne göre insan insana eşittir. Bu anlayışta kadın-erkek ayırımı kesinlikle söz konusu değildir.

 

----------------------

 

İSLAMDA KADIN, KADINDIR.KADIN İFFETLİDİR. TESETTÜR İLE İFFETİNİ MUHAFAZA EDER. NAMUSLUDUR TESETTÜRLE MUHAFAZA EDER. PARA İÇİN SATILMAZ,MAL GİBİ KULLANILMAZ.

 

 

 

DÜNYADA DUYDUĞUMUZ BOŞANMALAR, AİLE KAVGALARI, MİRAS KAVGALARI, İSLAMDAKİ KADIN HAKLARININ UYGULANMAYIŞINDANDIR. ÖZELLİKLE YABANCI ÜLKEDEKİ OLAYLAR......

 

 

 

ŞİMDİ SÖYLEYİN İSLAMIN AİLE HAYATINA VERDİĞİ ÖNEMİ BAŞKA KİM VERMİŞTİR.

Gönderi tarihi:

 

İslam'da insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de eşit derecede Yüce Allah'ın emir ve yasaklarına muhataptır.

 

Netice itibariyle söylenecek şey şudur: İslam Dini'ne göre insan insana eşittir. Bu anlayışta kadın-erkek ayırımı kesinlikle söz konusu değildir.

 

----------------------

 

İSLAMDA KADIN, KADINDIR.KADIN İFFETLİDİR. TESETTÜR İLE İFFETİNİ MUHAFAZA EDER. NAMUSLUDUR TESETTÜRLE MUHAFAZA EDER. PARA İÇİN SATILMAZ,MAL GİBİ KULLANILMAZ.

DÜNYADA DUYDUĞUMUZ BOŞANMALAR, AİLE KAVGALARI, MİRAS KAVGALARI, İSLAMDAKİ KADIN HAKLARININ UYGULANMAYIŞINDANDIR. ÖZELLİKLE YABANCI ÜLKEDEKİ OLAYLAR......

ŞİMDİ SÖYLEYİN İSLAMIN AİLE HAYATINA VERDİĞİ ÖNEMİ BAŞKA KİM VERMİŞTİR.

 

 

İslamiyetin kadın hakkındaki görüşleri, ancak bu kadar süslü ve makyajlanmış olarak anlatılabilirdi. İslamiyet'i bilmesek tüm bunları gerçekler diye yutturacaklar bize yahu...

 

İslam dinine göre insan insana eşitmiymiş bir bakalım:

 

4/25- "Sizden kimin, hür mü'min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü'min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları halinde sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. "

 

24/33 Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır görürseniz onlarla mükâtebe yapın. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

 

Sadece bu ayetler bile "insanın insana eşit" olmadığını anlamana yeter de artar bile... Gerisi boş, gerisi hikaye...

 

TÜM İNSANLARIN TANRISI OLDUĞUNU İDDİA EDEN BİR TANRI, LEGAL OLARAK KULUNA KULLUK ETTİRİR Mİ?

Gönderi tarihi:

Yam yam kardeş burda ne demek istediğini anlamadım

 

 

İslamiyet, cariye ve köle edinmeyi serbest kılmıştır. Halbuki tüm insanların tanrısı olduğunu iddia eden bir tanrı, derhal bu durumu yasaklamalıydı..

Gönderi tarihi:

yam yam bilmiyorsan biraz araştır sonra çık meydana.

şimdi dikkitli oku.

 

33/59-Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, (başlarını ve yüzlerini kapatacak şekilde) dış örtülerinden (çarşaflarından bir kısmıyla) üzerlerini örtsünler!(2) Bu, onların (iffetli olarak) tanınıp da rahatsız edilmemeleri için daha yakındır (daha elverişlidir). Allah ise, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.

 

(2)“Ma‘lûmdur ki, insan sevmediği ve istiskāl ettiği (rahatsız olduğu) adamların nazarlarından (bakışlarından) sıkılır, müteessir olur. Elbette açık-saçıklık kıyâfetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskāl eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etmeyen (fuhşa düşmeyen ve ahlâkı bozulmayan) bir güzel kadın, nâzik ve serîü’t-teessür (çabuk müteessir) olduğundan, maddeten te’sîri tecrübe edilen belki semlendiren (zehirleyen) pis nazarlardan elbette sıkılır. Hattâ işitiyoruz, açık-saçıklık yeri olan Avrupa’da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, ‘Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar’ diye polislere şekvâ ediyorlar. Demek medeniyetin ref‘-i tesettürü (tesettürün kaldırılması), hilâf-ı fıtrattır (yaratılışa terstir). Kur’ân’ın tesettür emri fıtrî olmakla berâber, o ma‘den-i şefkat ve kıymetdar birer refîka-i ebediye (ebedî hayat arkadaşı) olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan (kıymetten düşmekten), zilletten (alçalmaktan) ve ma‘nevî esâretten ve sefâletten kurtarıyor.” (Lem’alar, 24. Lem‘a, 206)

 

 

 

*********************************

 

 

 

“Nisa Sûresi, 3. âyette, ‘Eğer hanımlarınız arasında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sadece bir tane ile veya sahip olduğunuz (cariyelerle) yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır’.

 

Kur’ân âyetleri indiği günlerde insanlık köle ve cariye ticareti yapıyordu. Kur’ân bu utancı, cahiliye insanının utancı olarak önünde buldu ve bunu ıslah etmeye yönelik tedbirler aldı. Kur’ân kölelik ve cariyelik sistemini birden bire kaldıramazdı. Çünkü köle ve cariyeler sokağa atıldıkları zaman kendi başlarına hayatlarını devam ettirecek sistem toplum hayatında mevcut değildi. Böyle bir ıslah sisteminin temelinde yer alan insanlık sevgisi, kardeşlik, eşitlik, Allah korkusu, kul hakkı, adalet, merhamet, insan hakkı, kadın hakkı gibi kavramları Kur’ân zihinlere yerleştirdikten sonra kölelik ve cariyelik sistemini kökünden kazıyıp kaldırdı. Dikkat ederseniz, daha Asr-ı Saadet döneminde kölelik ve cariyelik kademeli olarak ortadan kaldırılmıştır. Peygamber Efendimiz (asm), “Kölelerinize giydiklerinizden giydiriniz, yediklerinizden yediriniz, onları barındığınız yerlerde barındırınız” diye emir buyurduğu zaman müşriklerin ve münâfıkların, “Bu nasıl olur? Köle ile efendi aynı şeyden yer, aynı şeyi giyer, aynı yerde barınır mı?” diye isyan içinde feveran etmeleri hâlâ kulaklarımızda çınlamaktadır. Bugün yeryüzünde eğer kölelik ve cariyelik diye bir kavram artık insanlığın gündeminde yoksa, bu başarı Kur’ân’a aittir.

 

Bahsettiğiniz âyette Kur’ân bir kadınla evlenmeyi teşvik ediyor. Ya da diyor, elinizde cariyeniz varsa, onunla yetinin. Bildiğiniz gibi hür bir kimse cariyesi ile nikâh yaptığı anda artık o cariye hürriyetine kavuşmuş oluyor. Yani cariye adamla hür bir kadın olarak nikâh yapmış oluyor. Artık hakkında hür insan hukuku geçerli oluyor. Bu durumda cariyenin efendisi ile evlenmesi zaten kendi lehine bir tasarruf haline geliyor. Yani böylece kendisi cariye statüsünden hür insan statüsüne yükseliyor.

 

 

 

*********************************

 

 

 

Soru : İslamın esirler ve köleler konusuna bakışı nasıldır?

 

Cevap:

 

Tarih boyunca savaşın olduğu yerde, genelde esir de olmuştur. Kur’an-ı Kerim Bedir savaşından bahsederken esirler konusuna da temas eder:

 

Bedir savaşında Müslümanlar karşı taraftan 70 esir alırlar. Hz. Peygamber, bu esirlere nasıl muamele edileceği konusunda meşveret eder.

-Esirlerin fidye karşılığı serbest bırakılması,

-Hepsinin öldürülmesi,

şeklinde iki görüş ortaya çıkar. Resulullah da fidyeye taraftardır. Esirlerin ekonomik durumlarıyla orantılı olarak fidye alınır ve serbest bırakılırlar. (1) Bedir esirleriyle ilgili şu ayetler nazil olur:

" Yeryüzünde ağır basıp küfrün belini iyice kırıncaya kadar hiçbir peygambere esirler sahibi olmak yakışmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki Allah, ( sizin için) ahireti diliyor, Allah Aziz'dir, Hakimdir.

 

Şayet Allah'tan bir yazı geçmiş olmasaydı, aldığınızdan dolayı mutlaka size büyük bir azab dokunurdu." (Enfal Sûresi, 67-68)

"Yeryüzünde ağır basmak" ifadesi, tam bir galibiyet halini belirtir. Bir Peygamber için, karşı tarafı çökertmeden ve küfrün belini kırmadan esirlerle uğraşmasının uygun olmadığı anlatılmıştır. Çünkü, daha sistemini tam kuramadan, hakimiyeti tam sağlayamadan esirlerle meşgul olmak, büyük bir vakit kaybı olacaktır. (2)

"Allah'tan bir yazı" ifadesi hakkında şu gibi açıklamalara yer verilmiştir:

-Cenab-ı Hakk'ın, "içtihat sonucu yapılan amelden dolayı kimseyi azablandırmayacağı" şeklindeki teminatı,

-Cenab-ı Hakk'ın, Levh-i Mahfuz'da belirlemiş olduğu "ehl-i Bedr'e azap etmeyeceği" garantisi,.. (3)

İşte bu gibi sebeplerden dolayı Resulullah'ın uygulaması yürürlükten kaldırılmamış ve şöyle denilmiştir:

"Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve hoş olarak yiyin ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, Gafur'dur, Rahim'dir." (Enfal Sûresi, 69)

 

Daha sonra, Hz. Peygamber'e hitap edilerek, şu talimat verilir:

"Ey Peygamber ! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah sizin kalblerinizde bir hayır (imana bir liyakat) görürse, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Allah Gafur'dur, Rahim'dir.

Eğer sana hainlik etmek isterlerse, bilsinler ki, bundan önce Allah'a hıyanet ettiler de, Allah onların cezalandırılması için sana imkan verdi (Hıyanet ederlerse, yine verir). Allah Alim'dir, Hakim'dir." (Enfal Sûresi, 70-71)

 

Hz. Abbas, Resulullah'ın amcalarından olup, Bedir esirlerindendi. Fidye karşılığı serbest bırakılır. O da İslam'ı din olarak seçer. Yıllar sonra, Bahreyn'den hayli yüklü bir miktar ganimet gelir. Hz. Abbas, kendine düşen hisseyi alınca, üstteki ayeti hatırlatıp der: "Bu benden alınandan daha fazla bir mal. Cenab-ı Hakk'ın ikinci va'dini (yani, ‘sizi bağışlar’ müjdesini) de ümit etmekteyim." (4)

 

Esirlerle ilgili bir başka bahis, Muhammed Sûresinde geçer:

"Kafirlerle savaşta karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Onlara tam galip geldiğinizde, bağı sağlam bağlayın (esir alın). Sonra da, ya onları karşılıksız salıverin, ya da fidyeyle bırakın. Harb, ağırlıklarını bırakıncaya kadar (savaş bitip durum netleşinceye kadar) yapılacak olan budur." (Muhammed Sûresi, 4)

 

Esirlerle ilgili burada bildirilen hükümlerle, Enfal Sûresindeki ayetler arasında bir zıtlık söz konusu değildir. Önce İshan (karşı tarafı tam mağlup ve perişan etmek), sonra esir almak şeklinde bir tertib söz konusudur. (7) Esirler ise,

1- Ya karşılıksız (meccanen),

2- Ya da fidye karşılığında serbest bırakılacaklardır.

 

Ayette, karşılıksız serbest bırakılmasının önce zikredilmesi, bu şekilde salıverilmelerinin daha evla olduğuna işaret sayılabilir. (8) Fakat idareci olanlar, bulundukları duruma en uygun tercihi yaparlar.

Ayette, "savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar" kaydı ise, savaş bitmeden esirleri bırakmanın mahzuruna dikkat çeker. Ortalık yatışmadan, durum netleşmeden onları salıvermek, düşmana yardım olur. Salınan esirler, tekrar düşman saflarına geçecek, müslümanlara karşı savaşacaklardır. (9)

 

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için şu esaslara dikkat çekmekte yarar görüyoruz:

1- İslamiyet, esirleri köle yapmayı emretmez. Bu konuda, Kur'an'da ve hadiste bir emir, asla söz konusu değildir. Asıl olan hürriyettir. (10)

2- Uygulamada, zaman zaman müslümanların esirleri köleleştirmesi, günün savaş şartlarından kaynaklanan bir durumdur(11). Karşı taraf müslüman esirleri köleleştirirken, onlardan alınan esirleri serbest bırakmak, iyi bir siyaset olmasa gerektir.

3- İslamiyet, köleliği birden kaldırmak yerine, kadeeeeemmeli olarak kaldırmayı esas kabul etmiştir. Zira, insanlık aleminde yerleşmiş köklü bir adeti birden kaldırmak, mümkün değildir. Hata ile öldürme ve yemin kefaretlerinde köle azat edilmesi esası vardır(12). Köle azat etmek, Allah'a yaklaştırıcı bir ibadet olarak takdim edilmiştir(13). Zekatın verilme yerlerinden biri de, kölelerdir. (Tevbe Sûresi, 60)

 

Hz. Peygamber (a.s.m), kölelerle ilgili şöyle der:

"Onlara, "kölem, cariyem" demeyiniz. "Oğlum, kızım" deyiniz".(14)

"Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin..." (15).

Görüldüğü gibi, İslamiyet kölelik sistemini kademeli olakrak kalrırmayı esas almış, mevcut uygulamayı da en insani bir şekilde yapmıştır.

 

Kaynaklar:

1-Nesefi, II, 111

2-Bkz. Ateş, V, 2444

3- Nesefi, II, 111

4- Nesefi, II, 112

7-Kutub, VI, 3282

8-Ateş, V, 2444

9-Ay.

10-Zuhayli, Alakat, s., 81; Servet Armağan, İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Diyanet Yay.

11- Kutub, VI, 3285; Özel, TDV. İslam Ansiklobedisi, Esir md. XI, 385,Hatip, s., 152-153

12-Bkz. Nisa, 92; Maide, 89; Mücadele, 3

13-Mesela, bkz. Bakara, 177; Beled, 13

14-Buhari, Itk, 50-51; Müslim, Elfaz, 13-15

15-Buhari, Itk, 15; Müslim, Eyman, 38

 

 

 

Şadi Eren (Doç Dr.)

 

 

 

*********************************

 

 

 

EĞER YUKARIDA YAZILANLARI İYİCE OKURSAN SORULARINA CEVAP ALIRSIN.

 

 

ŞİMDİ BEN SANA SORUYORUM , İSLAMİYETİN KADINLARA TANIDIĞI BU KADAR HAKKI İNKAR EDİP,

MALESEF, KADINLARIN MAL GİBİ KULLANILMALARINI, PARA İÇİN SATILMALARINI, ŞEHVET İÇİN KULLANILMALARINI SAVUNUYORSUN ???????????????????

Gönderi tarihi:

Kardeşim karşınızda saf bir adam yok... Kızdırmayın beni...

 

1- İslamiyet neden cariye ve köleliği birden bire kaldıramıyor ?

2- "Cevabınız sistem elverişli değildi" ise, Tanrı bu sistemi bir "ol" demesiyle düzeltemezmiydi? Ya da "Köleliliği ve cariyeliği derhal kaldırın. Onların yeni bir hayat kurmalarına yardımcı olun/yardımcı olacağım" diyemezmiydi?

3- Kadınları bir "mal" gibi kullanan İslamiyetin kendisidir. Hiç bir medeni sistemde bir erkeğe 4 kadın, ve bir yığın cariye öngörülmez. Bir erkek olarak elinizde bunca dişi bulundurduktan sonra, fuhuş yapma ihtiyacı duymazsınız zaten. Kaldı ki, boşanma hakkı erkeğe verilmiştir. Erkek, dilediği zaman kadını boşar ve yenisini alabilir. Sistem fuhuşa meydan bırakmayacak kadar kolay işliyor zaten. Hem sen şu an islam ülkelerinde fuhuşun olmadığını mı sanıyorsun ? Kusura bakma ama o zaman çok safsın... İslami devletlerde, para karşılığı gecelik nikah olayını bir araştırmanı öneririm...

4- Madem tanrı kadınları bir seks objesi olarak yarattı, (!) erkeği de tek eşli olarak yaratsaymış o zaman. Cinsel arzu bir tek erkeklere mi özgü? Erkeğin şehveti yüzünden kadın neden kapanmak zorunda kalsın? Neden bir ucube gibi dolaşsın?

 

Kadın hakkı ve eşitlikmiş.... Hadi be, dalga mı geçiyorsunuz?

Gönderi tarihi:

SİZ MÜSLÜMANLARIMI SAF ZANNEDİYORSUNUZ.

 

ben diyorum İslamiyet köleliği yavaş yavaş kaldırdı. sen diyorsun neden hemen kaldırmadı.

 

şimdi bak kardeşim bi düşün, İslamiyetten önceki dönemlerde kölelik sistemiyle herşey yapılıyordu. İslamiyet geldiği zaman bunu yavaş yavaş kaldırdı. bak dikkat et kaldırdı. sen diyorsun İslamiyet'te kölelik var. nasıl mantık bu.

 

heralde yazdıklarımı düzgün olumuyorsun. endişeliyim.

 

Örtünme meselesinin izahınnı yazmıştım, TEKRAR YAZIYORUM.

 

(2)“Ma‘lûmdur ki, insan sevmediği ve istiskāl ettiği (rahatsız olduğu) adamların nazarlarından (bakışlarından) sıkılır, müteessir olur. Elbette açık-saçıklık kıyâfetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlandığı nâmahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi sekizinden istiskāl eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etmeyen (fuhşa düşmeyen ve ahlâkı bozulmayan) bir güzel kadın, nâzik ve serîü’t-teessür (çabuk müteessir) olduğundan, maddeten te’sîri tecrübe edilen belki semlendiren (zehirleyen) pis nazarlardan elbette sıkılır. Hattâ işitiyoruz, açık-saçıklık yeri olan Avrupa’da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan sıkılarak, ‘Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar’ diye polislere şekvâ ediyorlar. Demek medeniyetin ref‘-i tesettürü (tesettürün kaldırılması), hilâf-ı fıtrattır (yaratılışa terstir). Kur’ân’ın tesettür emri fıtrî olmakla berâber, o ma‘den-i şefkat ve kıymetdar birer refîka-i ebediye (ebedî hayat arkadaşı) olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan (kıymetten düşmekten), zilletten (alçalmaktan) ve ma‘nevî esâretten ve sefâletten kurtarıyor.” (Lem’alar, 24. Lem‘a, 206)

 

birde İslami devletlerde şöyle yapıyormuş, böyle yapılıyormuş, arkadaşım EĞER İNSANLAR İSLAMİYET'İ DÜZGÜN YAŞAMIYORSALAR BU İSLAM'IN SUÇUMU.

 

herzaman söylerim İslamiyet'i asıl kaynaklarından. KUR'AN VE PEYGAMBERİMİZDEN (S.A.V) DÜZGÜN BİR ŞEKİLDE ÖĞRENMEK GEREKİYOR.

 

ALLAH OL DESEYDİ OLURDU ŞÜPHESİZ.

CENAB-I HAKKIN HERŞEYE GÜCÜ YETER ARKADAŞIM.

 

ALLAH OL DEDİ, KAİNAT YOKTAN VAR EDİLDİ..., HZ. İSA BEBEKKEN HERKESİN HUZURUNDA ALLAHI TASDİK ETTİ..., POMPEİ, HALKI, LUT KAVMİ, AD KAVMİ, NASIL HELAKOLDU BİLİYORMUSUN... YANİ ALLAH'IN HERŞEYE KADİRDİR.

 

kölelik meselesini, kadın hakları meselesini umarum anlamışsınızdır.

 

HA BU ARADA İSLAMİYET KADINLARI MAL GİBİ KULLANDIĞI NEREDE GÖRÜLMÜŞ, ÇOOOOK DEFALAR DEDİM ASIL İSLAMİYETİN KADINLARA VERDİKLERİNİ VERMEYENLER MAL GİBİ KULLAM9IYORLAR. TELEVİZYONLARI AÇIN Bİ BAKIN KADINLARIN DURUMUNA, NASILDA KULLANILIYORLAR.

Gönderi tarihi:

1 - Bana "köleliği, cariyeliği kaldırın" diyen bir tek ayet göster. Altıbin küsür ayetten sadece bir tane...

2 - Giyinmenin, tesettür ve açık saçık giyinme şeklinde 2 seçeneği yoktur. Siz açık saçık giyinmeyi örnek gösterip, "bu yüzden tesettür gereklidir" diyemezsiniz.

3- Cariyelik, kadını mal gibi kullanmak değil midir? Muhammed'in yığınla cariyesi yok muydu?

4- Memleketten legal fuhuşu kaldırın, bir kaç yıl içinde bakın neler oluyor.... Bir toplumda fuhuşu E-N-G-E-L-L-E-Y-E-M-E-Z-S-İ-N-İ-Z. Cinsel ihtiyaç da yemek, içmek kadar doğal ve gerekli bir ihtiyaçtır. Bunu sadece evli çiftlere indirgemeye kalkarsanız, çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalırsınız. Bu yüzden hiç bir toplum yöneticisi/yöneticileri bunu göze alamaz. Bu işi bir kılıfına uydurmak zorunluluktur. İslami devletlerin de yaptığı budur. Dünyanın en eski mesleğinin ne olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.

Gönderi tarihi:

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM.

 

BELED SÛRESİ

 

1 – Hayır! Gerçek, kâfirlerin dediği gibi değil.

 

Bu şanlı belde hakkı için,

 

2 – Senin bu beldeye girişin hakkı için,

 

Bu belde Mekke’dir. Hz. İbrâhim (a.s.) buraya gelip hanımı Hacer’i bıraktığında burası dağlık, susuz, bitkisiz bir vadi idi. Kâbe’yi bina ettiğinde çevresinde burayı şenlendirecek insanlar yoktu. Ama sonra bütün Arap yarımadasının merkezi oldu. Tam bir anarşinin hüküm sürdüğü bu kıtada, tek emin yer burası oldu.

 

3 – Hem o değerli baba, hem o değerli evladının hakkı için:

 

4 – Biz insanı meşakkat, imtihan ve çile ile içli dışlı yarattık. [82,6-7; 95,4-5]

 

İnsan bu dünyaya eğlenme ve dinlenme için gönderilmemiştir. Ana rahminde nutfe halinden başlayarak dokuz ayda dünyaya gelmesine, uzun çocukluk, gençlik devresinden dünya yükü altında seneler geçirerek ölümüne kadar geçirdiği meşakkatli ömür süreci bu gerçeği ispatlar. Dünyada sıkıntıdan uzak, tam güvenlik içinde âsûde bir ömür, hiç bir insana nasib olmamıştır.

 

5 – O insan kendi üzerinde kimsenin güç sahibi olmadığını mı sanır?

 

6 – “Ben yığınla servet tükettim” diye övünüp durur.

 

7 – Kendisini gören olmadığını mı sanır?

 

8 – Biz ona görmesi için gözler,

 

9 – Gönlüne tercüman olacak bir dil ve dudaklar, vermedik mi?

 

10 – Ona hayır ve şer yollarını göstermedik mi? [76,2-3]

 

11 – Fakat o sarp yokuşu aşmaya çalışmadı.

 

Böyle yaparak verilen nimetlerin şükrünü eda etmedi.

 

12 – Sarp yokuş, bilir misin nedir?

 

13 – Sarp yokuş: bir köleyi, bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır.

 

Kur’ân-ı Kerîm köle âzad edilmesinden konusunda bir çok düzenlemeler yapıp çeşitli vesilelerle, çok yaygın biçimde kölelerin hürriyetlerine kavuşmasını sağlamıştır.

 

14 – Kıtlık zamanında yemek yedirmektir.

 

15 – Yakınlığı olan bir yetimi,

 

16 – Ya da yeri yatak, (göğü yorgan yapan, barınacak hiçbir yeri olmayan) fakiri doyurmaktır.

 

17 – Hem sarp yokuş: Gönülden iman edip, birbirlerine sabır ve şefkat dersi vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır.

 

18 – İşte hesap defterleri sağ ellerine verilecek olanlar bunlardır.

 

19 – Ayetlerimizi inkâr edenlerin hesap defterleri ise, sol ellerine verilecektir.

 

20 – Onların cezası da, kapıları, üzerlerine sımsıkı kapatılmış ateş deposuna konulmak olacaktır.

 

 

 

*********************************

 

BAKARA SÛRESİ.

 

177 – Takvâ, yüzlerinizi doğuya ya da batıya doğru çevirme değildir.

 

Lâkin takvâ Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden,

 

Sevdiği malını Allah’ı hoşnud etmek için

 

Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, isteyenlere ve boyunduruk altında bulunup hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren,

 

Namazı hakkıyla ifa edip zekâtı veren,

 

Sözleştiği zaman sözlerinde duran,

 

Hele hele sıkıntı ve hastalık hallerinde,

 

Savaşın şiddetleri esnasında sabreden kimselerin davranışlarıdır.

 

İşte onlardır imanlarında samimi olanlar

 

ve işte onlardır her türlü fenalıktan korunan takvâlılar! [2,285; 4,136; 22,37; 76,8-9; 3,92; 41,7; 13,20]

 

 

*********************************

 

 

NİSÂ SÛRESİ

 

92 – Müminin mümini öldürmesi olacak iş değildir, ancak yanlışlıkla olursa başka.

 

Kim yanlışlıkla bir mümini öldürürse, mümin bir esir (köle) âzad etmesi ve öldürülenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir; ancak onlar diyetten vazgeçip bağışlarsa o başka.

 

Eğer yanlışlıkla öldürülen, kendisi mümin olmakla birlikte, size düşman bir topluluktan ise, öldürenin mümin bir köle âzad etmesi gerekir.

 

Eğer öldürülen, aranızda anlaşma bulunan bir topluluktan olursa, vârislerine teslim edilecek bir diyet ile mümin bir köle âzad etmesi gerekir.

 

Bunları yapmaya gücü yetmeyenin, Allah tarafından tövbesinin kabulü için ardarda iki ay oruç tutması gerekir. Allah alîm ve hakîmdir (her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).

 

Keffaret olarak bir köleyi hürriyetine kavuşturmak Allah’ın hakkı, diyet ödemek de kul hakkını karşılamak içindir. Yanlışlıkla bir hayata son veren kimse, bir köleyi toplum içinde âdeta hayata kavuşturma ile o hatasını telâfi etmiş olmaktadır. Ölenin vârislerine verilecek diyet Hz. Peygamber (a.s.) tarafından yüz deve veya onun değeri olarak tesbit edilmiştir. Bu da çok ağır bir tazminat olup, aileye verdiği zararı telafi etme maksadına yöneliktir. Vârisler isterlerse miktarı hafifletebilirler. köle âzad etme, diyet veya iki ay oruç ceza değil, suçun affedilmesi için birer keffarettir. Onun için katilin ayrıca vicdan azabı, pişmanlık duyup tövbe etmesi lâzımdır. Ceza olması halinde bunlar sözkonusu değildir.

 

 

 

******************************

MÂİDE SÛRESİ

 

89 – Allah sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutmaz,

 

ama bilerek yaptığınız yeminlerden ötürü sorumlu tutar.

 

Böyle bir yemini bozarsanız onun keffâreti, çoluk çocuğunuza yedirdiğiniz orta halli yemek çeşidinden on fakir doyurmak, yahut on fakiri giydirmek veya bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır.

 

Bunlara gücü yetmeyen kimse, üç gün oruç tutsun.

 

İşte yemin ettiğinizde, yemin bozmanın keffareti budur.

 

Yeminlerinize sahip çıkın!

 

Allah işte size âyetlerini böyle açıklıyor, ta ki şükredesiniz.

 

90 – Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal okları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki felah bulasınız!

 

 

 

*********************************

 

NUR SÛRESİ

 

33 – Evlenme imkânı bulamayanlar ise, Allah lütfu ile onların ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetli kalmaya çalışsınlar.

 

Eliniz altındaki köle ve cariyelerinizden mükâtebe yapmak isteyenler olursa ve siz de onlarda liyakat görürseniz mükâtebe yapınız. Allah’ın size ihsan ettiği maldan siz de onlara veriniz. Mecburî hizmet bedellerini ödemelerine yardım ediniz.

 

Dünya hayatının geçici metâını elde etmek için, sakın cariyelerinizi -hele iffetli olmak isterlerse- fuhşa zorlamayın. Her kim onları fuhşa zorlarsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra, Allah kendileri hakkında gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). [9,60; 4,25]

 

Köle veya cariye efendisine başvurup hürriyetini satın almak istediğini söylerse, efendisi ona ödemesi gereken meblağı bildirip bunu ödemesi halinde hür olacağına dair onunla bir akit imzalar. Bu akde, “mükâtebe” denilir. Bu durumda çalışıp para kazanma imkânı bulması için efendisi ona vakit imkânı da verir. Zekât fonunun sarfedileceği sekiz bölümden biri de “rikab” adı ile bu bölüm olduğundan mükâtibler bu yardımdan da yararlanırlar.

 

Öte yandan bu âyet, Cahiliye dönemine ait fuhuş evleri işletmesini de kesinlikle ilga etmiştir.

 

BURADA GEÇEN İFADELERE DİKKAT ET.

 

TESETTÜR FITRATTA VARDIR ARKADAŞIM. ÖNCEDEN YAZILDI.

AÇIK SAÇIKLIĞI ÖRNEK GÖSTERİP TESSETTÜRÜN GEREKLİ OLDUĞUNU SÖYLEMİYORUZ. AÇIK SAÇIKLIKLA KADINKLARI NASIL KULLANILDIĞINDAN BAHSETTİK.

 

HELAL DAİRESİ KEYFE KAFİDİR HARAMA GİRMEYE LUZUM YOKTUR.

İSLAMİYET AİLE HAYATINI EN MÜKEMMEL BİÇİMDE ORTAYA KOYMUŞ.

GAYRI MEŞRU İLİŞKİLERDEN İNSANLARI MEN ETMİŞ.

FUHŞU TERCİH EDEN İNSANLARIN HALİ NEDİR SİZE SORUYORUM, AİDSLER.......... NERDEN ÇIKIYOR. GAYRI MEŞRU İLİŞKİLER NETİCESİNDE YIKILAN AİLELER, KÜRTAJLAR ............. DÜNYAYA Bİ BAKIN. !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

 

EĞER İNSANLAR İSLAMİYETİ GERÇEKTEN HAYATLARINA DÜZGÜN BİR ŞEKİLDE GEÇİRİRLERSE, FUHUŞDA ORTADAN KALKAR, AİDS GİBİ AHSTALIKLARDA ORTADAN KALKAR, KADINLARDA SATILMAZ REZİLLİKLERDE ORTADAN KALKAR, TÜM DÜNYADA, ARKADAŞIM.

Gönderi tarihi:

Tüm bunların köleliği kaldırmak için mi yapıldığını sanıyorsun? Köle azad etmek bir kefaret olarak görülmüş. Nasıl ki oruç tutamıyorsan, belli bir miktar parayı kefaret olarak vermen gerekir, köle de bir mal olarak görüldüğü için diyet ya da kefaret olarak "köle azad edin" denmiş. Köleliğin İNSANLIK dışı olduğu için değil....

 

"Eliniz altındaki köle ve cariyelerinizden mükâtebe yapmak isteyenler olursa ve siz de onlarda liyakat görürseniz mükâtebe yapınız. Allah’ın size ihsan ettiği maldan siz de onlara veriniz. Mecburî hizmet bedellerini ödemelerine yardım ediniz."

 

Mükatebe : Azâd edilmesi, bazı şartlara -mal kazanmak veya bir müddet hizmet etmek gibi neticeye- bağlı olan köle veya câriye ve bu azad hususunda yapılan mukavele.

 

Şart....Şart....Şart.... Herkesin tanrısı olduğunu iddia bir tanrı, kölelik ya da cariyeliğin kaldırılması için şart koşmaz... Bunların azad edilmesini bir şarta, bir diyete, bir kefarete bağlamaz. Kesin bir emir olarak verir... Ancak islamiyette böyle bir emir yoktur...

Gönderi tarihi:

ARKADAŞIM,KUR'ANDA Kİ KÖLELERLE İLGİLİ AYETLERİ YAZMIŞTIM. NASIL BİR KISIR DÜŞÜNCE DÖNGÜSÜNE GİRMİŞSİNKİ, KÖLELERİN İSLAMİYET'TEN ÖNCE VAR OLDUĞUNU VE İSLAMİYET'İN BUNU KALDIRDIĞINI GÖREMİYORSUN. İSLAMİYET'DE KÖLE EDİNİN, ONLARI SATIN, ÇALIŞTIRIN, KÖTÜ MUAMELE EDİN DİYE BİR AYET VARMI ARKADAŞIM, SÖYLE. İNSANLAR OTURDUKLARI YERDEN AYETLERİ TENKİD EDİYORLAR. ÖNCE BİR KONUYU ARAŞTIRIN, KUR'ANDAN ÖNCEKİ SONRAKİ DURUMLARA Bİ BAKIN. ARAŞTIRIN ARAŞTIRIN ARAŞTIRIN BİDAHA ARAŞTIRIN. ÇIKIPTA İSLAMİYET'TE ŞU VAR BU VAR GİBİ TENKİDLERLE ANCAK KENDİNİZE ZARAR VERİRSİNİZ. BUNCA YUKARIDAKİ DİĞER MESAJLARDAKİ GÖRÜŞLERİ Bİ OKU, NE DİYORLAR, ARKADAŞIM KİME SORARSAN SOR(GERÇEKTEN ARAŞTIRMIŞ İNSAFLI ÖNYARGISIZ KİŞİLERE), HEP ŞUNU DİYECEKLER. "İSLAMİYETTE KÖLELİK DİYE BİRŞEY YOK, VE İSLAMİYET GELDİKTEN SONRA ÖNCEKİ KÖLELİĞİ KALDIRDI !!!". VESSEALAM.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.